05.03.2014
PATRONA KIYAK, İŞÇİYE ZULÜM
Kaçak elektrik zararını devlete ödettiği iddia edilen DEDAŞ´ta bin 151 taşeron işçi iş bıraktı. İşçiler yoğun sömürü koşullarına isyan ediyor
17.01.2014
ANTİ-KAPİTALİST MÜCADELE VE SENDİKALAR
Günümüzde AKP ve Cemaat kavgası olarak tanımlanan mücadelenin arka planında İslamcı sermayenin fraksiyonları arasındaki çıkar çatışması yatmaktadır. Sömürü pastasının ve devlet yönetiminin paylaşılması, belli bir noktadan sonra çatışmaya dönüşmüştür…
31.10.2013
CUMHURİYET VE İŞÇİLER
Gecelerinde aç yatmadığımız, gündüzlerinde sömürülmediğimiz bir Cumhuriyet istiyoruz.
20.10.2013
AKP’NİN HEDEFİNDE İŞÇİ VAR
İşverenler öteden beri işçi haklarını olabildiğince kısmak, işçi maliyetini olabildiğince azaltmak ve emeğin sömürüsünden olabildiğince kâr etmek amacını gütmüşlerdir.
Ürün kalitesini arttırarak, fiyatını uygun belirleyerek, sütümden kazanarak kâr etmek yerine işçinin emeğini sömürerek kâr artışını sağlamak hep kolaylarına gelmiştir.
25.09.2013
SERMAYESPOR CEZA SAHASINA GİRDİ
Türkiye emeğin milli gelirden aldığı payın giderek gerilediği bir ülke. Üretim ve verimlilikteki artış ücretlere yansımıyor. İşçi daha fazla üretiyor ancak bu üretim artışı ücrete değil, sermayedarın kârına dönüşüyor. Yani sömürü artmaya devam ediyor.
03.08.2013
İNSAN SAĞLIĞININ GIDAYLA TAHRİBİ
İNSAN SAĞLIĞININ GIDAYLA TAHRİBİ
İnsan sağlığının gıdayla tahribi Gıda reklamları ve şirketlerin sponsorlukları I Türkiye´de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı´nın temel meşgalesi, gıda sağlığı ile ilgili politikalar üretmek değil; helal gıda patentleri vermek, bitkisel sözde ilaçları ruhsatlandırmak, GDO´lu ürünlere denetimsiz patentler vermek, früktoz kullanım ve oranlarının arttırılmasını sağlamak gibi skandal niteliğinde uygulamalar olageldi. HANDE ARPAT Emek yoğun bir örgütlenme gerektiren gıda sektörü, hammadde kullanması ve üretmesi, istihdama katkısı ve toplumların beslenmesi açısından en önemli sektörlerden biridir. GSYİH´ye katkısı, istihdam, ithalat ve ihracat kapasiteleri ile ülke ekonomisi içinde de öncü sektörlerden olan gıda sektörü, 1980´li yıllardan beri neredeyse tüm sektörlerde olduğu gibi ciddi bir yapısal dönüşüme uğratıldı. Bu yapısal dönüşümün en temel dinamikleri olan özelleştirme, rekabet, serbest piyasacılık, hızlı tüketime özendirme, tekelleşme ve esnek istihdam uygulamaları uluslararası sözleşmelerle teminat altına alındı, halk sağlığını ana eksenine oturtan tanm ve gıda politikaları ancak burjuva siyasetçilerinin konuk edildiği televizyon programlarında çerez propaganda malzemesi oldu. Mart 2009´da bir televizyon programında Gıda güvenliğine yalnız sizin başkanınız olduğum için değil aynı zamanda bir aile reisi olduğum için çok önem veriyorum diyen Obama´mn bu beyanından iki ay önce genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) şirketlerine verdiği hayat öpücüğüyle ünlenen Tom Vilsack´ı Tarım Bakanı yaptığını hatırlatmadan geçmeyelim. Bu hızlı yapısal dönüşümü, kontrolsüz özelleştirme ve tekelleşmeyi ve rekabetin gıda sektöründe yarattığı can alıcı yıkımı pek çok açıdan incelemek mümkün. Meseleye halk sağlığı, emekçiler, çevre, kültür gibi birçok açıdan bakılabilir. Genel olarak, bu yıkımın temelinde uluslararası tekellerin öncülüğündeki kâr arttırma politikalarının ve şirketlerin elinde kulda olan devletlerin mevzuat değişikliklerinin olduğunu söylemek abartılı olmaz. SENTETİK GIDALAR VE İNSAN SAĞLIĞI Gıda politikalarının tek amacı kâr arttırmak olduğundan gıda güvenGıda sektöründe tarihsel olarak en büyük reklam ve sponsorluk kampanyaları McDonald´s ve Coca Cola tarafından başlatıldı. Devletin özel girişimlere müdahale etmesine şiddetle karşı olan Walt Disney de, reklamlar, tüketime özendiren görseller, mekanlar açısından özellikle fast-food tekelleri için azımsanamayacak katkılar sundu. Bu reklam kampanyalarının ana hedef kitlesi geleneklere en az bağlı tüketici kitlesi olan çocuklar olarak belirlendi. Hala okullarda dersliklere eğitim materyalleri temin etmeleri, kantinlerde zorunlu satış hakkı elde etmeleri, diledikleri reklam kampanyasını yapabilmeleri dışında şenlikler, yarışmalar, kültür-sanat etkinliklerine sponsor olarak da sürekli reklamlarını yapıyorlar. Aynı zamanda McDonaldsIaştırma diye tabir edilen bir yaşam ve tüketim tarzını tüm dünyaya yaymak için ayrılan ciddi fonlarla ne yazık ki pek çok doktor, akademisyen ve bürokratı da satın alıyorlar. ligi ciddi derecede ihmal edilmektedir. Devletlerin uluslararası tekellere verdiği desteğin yanında, tüm dünyada kabul edilen kararlar veren ve bilimsel anlamda tarafsız olması beklenen FDA´mıı (Amerika Gıda ve İlaç Dairesi) da bu konuda sicili oldukça kabarık. Kolalı içecekler, katkı maddeleri, GDO´lu gıdalar, fast-food ürünler, bebek mamaları gibi konularda son derece şaibeli raporlar sunan FDA´dan pek çok bilim insanı istifa etmek zorunda kaldı veya işten atıldı. Türkiye´de gıda sektörünün yaklaşık % 80´i kayıt dışıdır. Halihazırda denetim, etiketleme gibi uygulamalarda olan eksikliklere kayıt dışı sektör de eklendiğinde halk sağlığıyla ilgili ciddi endişeler doğmakta. Bu açıkların neden olduğu en güncel olaylardan biri de yakın zamanlardaki okul sütü skandalidir. Ancak ne yazık ki Türkiye´de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının temel meşgalesi, gıda sağlığı ile ilgili politikalar üretmek değil; helal gıda patentleri vermek, bitkisel sözde ilaçlan ruhsatlandırmak, GDO´lu ürünlere denetimsiz patentler vermek, früktoz kullanım ve oranlarının arttırılmasını sağlamak gibi skandal niteliğinde uygulamalar olageldi. Tüm dünyaya hakim olan fastfood ürünler, kolalı içecekler, dondurulmuş gıdalar, seri üretilen ve kontrolsüz hormon ve antibiyotik yüklemesi yapılan tavuk ve danaların neden olduğu sağlık problemleri ise buraya sığdınlamayacak denli geniş bir konu. Bu sektörün kâr marjını arttırmak için yapabileceklerinin sınırı yoktur; öyle ki, trans yağları aşırı deFast-food´un özellikle de çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini tartışmaya gerek var mı´ recede kullanan fast-food şirketlerinin sağlığa son derece zararlı olan bu yağların ağız içindeki kayganlığı arttırıp çiğneme sayısını dakikada 25´ten 10´a indirmek suretiyle daha çok ve daha hızlı yemeyi/tüketmeyi özendirmeye çalışması diğer bir skandaldir. SEKTÖRDEKİ EMEK SÖMÜRÜSÜ VE ÇEVRE TALANI Türkiye´de olduğu gibi dünyanın pek çok ülkesinde kayıt dışı ve esnek istihdamın yoğun olduğu gıda sektöründeki emek sömürüsü özellikle uluslararası dev şirketlerde dikkat çekiyor. Örneğin, Coca Cola ABD´de mesai ücretlerinin yatmaması gibi nedenlerin yanında siyahi çalışanlarına ırk ayrımcılığı yaptığı gerekçeleriyle de milyonlarca dolar tazminat ödedi.Şirketin Hindistan, El Salvador gibi ülkelerde çocuk işçi çalıştırma açısından da sicili bayağı kabarık. Türkiye´de ise 2005 yılında sendika üyesi oldukları için işten atılan 110 işçinin günler süren direnişleri ve çevik kuvvetin coplu, biber gazlı, darplı müdahalesi ile anılan Coca Cola, çevreye verdiği zararlarla da sıkça haberlere konu oldu. Kolalı içeceklerin 1 litresi için 2.5 litre (kimi fabrikalardaki özel tekniklerle 1.54 litre) su kullanan kola şirketleri, doğal su kaynakları için en az HES´ler kadar tehlikeli görünüyor. Bunun yanında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 2013´ün ilk yarısına ait Gıda ve İçecek Sektörü Raporu´nda sektördeki emek sömürüsü, sağlık ve çevre sorunları, denetimsizlik, etiketleme açığı gibi konulara değinmiyor; raporun ağırlığını küresel yatırımcılara sunulan kârlı yatırım fırsatları, helal gıdanın önemi ve doğuracağı harika fırsatlar, Türkiye´nin tarım ve gıda alanında öncülük potansiyeli gibi konulara yapılan vurgular oluşturuyor. Bir yanda tüm dünyada 870 milyon insanın yetersiz beslenmesi, beş yaş altı çocuk ölümlerinin % 4 5´inin yetersiz beslenme nedenli olması ile gıda sektörünün gittikçe devasa bir boyuta ulaşması arasında ciddi bir çelişki var. Ana ekseni insan yerine kâr olan gıda politikalan ile dünyadaki açlık, yetersiz beslenme, gıda güvenliği gibi temel sorunlar çözülecek gibi görünmüyor. İnsanın varolabilmesi için şart olan tüm gereksinim ve haklar için geçerli olduğu gibi, gıda ile ilgili sorunların da çözümü ancak sosyalizmde gibi görünüyor.
10.05.2013
ARTAN GREV EĞİLİMLERİ
İşçi sınıfının, sermayenin ve onun düzeninin sömürüsüne zulmüne karşı en etkili silahı grevdir. 1980’li yıllardan itibaren üretimin, emeğin örgütsüz ve savunmasız olduğu bölgelere kayması
07.05.2013
SON 15 YILIN BÖLÜŞÜM GÖSTERGELERİ
Reel ücretler sadece yüzde 2 yükselirken, işçi başına katma değer yüzde 48 artmıştır. Sömürü oranındaki çarpıcı tırmanma, AKP´li yılların işçi sınıfına armağanıdır.
04.04.2013
‘BABAMI YARAMAZLIK YAPTIĞI İÇİN ATMIŞLAR’
“Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz” dense de işçiler bilir ki, bu ülkede sendikaya üye olmak işten çıkarılmayı göze almaktır. Örnekleri çoktur… Yaşadığı sömürü ve baskıdan kurtulmanın yolunun örgütlenmekten geçtiğini bilse de bu kararı vermek, verdiği kararı ailesiyle paylaşmak zordur işçi için.
06.03.2013
DİRENEN İŞÇİLER YENİLMEZLER
Patronların işçileri sömürü ve işten atmaları karşısında işçiler haklarını direnerek arıyorlar.
05.03.2013
SENDİKALAR 23 MART’TA LÜLEBURGAZ’DA BULUŞUYOR
Taşeronlaşmayla artan iş cinayetleri, açlık sınırının altında kalan sefalet ücretleri, sendikalaşma önündeki engeller… Sendikal Güç Birliği Platformu, işçilerin her geçen gün artan bu sorunlarına karşı sessizliğini bozmak için sokaklara çıkıyor. Platformdaki on sendika 23 Mart Cumartesi günü Lüleburgaz’da emek sömürüsünün önünü açan iktidara “Artık Yeter” diyecek.
19.01.2013
ZİNCİRLERİNDEN BAŞKA KAYBEDECEK NEYİN VAR?
Türk futbolcusunun yapısal özelliğidir; yazmaz, çizmez, okumaz, araştırmaz, örgütlenme denildiğinde arkasına bakmadan kaçar. Onun içindir ki, sömürünün en acımazı futbolda yaşanmaktadır.