TÜSİAD’IN OLMAYAN RAPORDA SOSYAL DEVLET
TÜSİAD’ın, kendisinin “görüş raporu” olmadığını açıkladığı “Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu” başlıklı çalışma, “katılımcılar arasındaki görüş alışverişinin ana hatlarını derleyen bir özet” raporun amacı, “yeni bir anayasa yazmak” değil, beş konudaki “fikirler demeti”ni ortaya çıkarmak.

TÜSİAD’ın, kendisinin “görüş raporu” olmadığını açıkladığı “Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu” başlıklı çalışma, “katılımcılar arasındaki görüş alışverişinin ana hatlarını derleyen bir özet” raporun amacı, “yeni bir anayasa yazmak” değil, beş konudaki “fikirler demeti”ni ortaya çıkarmak. Rapor, bir “fikirler ve öneriler derlemesi”. “Yeni bir anayasa taslağı üretme” amacı taşımıyor.
Bu yazının konusu, basında neredeyse hiç tartışılmayan ve üstelik kamuoyuna açıklanmasından iki gün sonraki TÜSİAD ziyaretinde CHP Genel Başkanı’nca da hiç söz edilmeyen sosyal devlet ve sosyal haklar.
Sosyal haklar, ilk olarak, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı bağlamında gündeme gelmiş. Kimi katılımcılar, bu hakkın “Anayasadaki tüm hakları kapsayacak ölçüde genişletilmesini” isterken, kimileri karşı çıkmış. Gerekçeleri, bunun AYM’ye “temsili demokrasi ve hukuk devletinin doğasıyla bağdaşmayan geniş bir takdir yetkisi tanıyacağı” savı. Oysa bu yaklaşım, insan haklarının evrensel ilkeleri (bölünmezlik, bütünsellik ve karşılıklı bağımlılık) ile bağdaşmaz.
Rapordaki “görünürde olumlu” önerilerden biri, yeni “Anayasanın, (…) devlet memurları için geçerli olan grev yasağını kaldırması ve uluslararası standartlara uygun şekilde düzenlemesi”. Nerede bu grev yasağı? 2010’da, 53. maddeye “bon bon” olarak eklenen yeni fıkrada! Yapılması gereken ne? Hem grev hakkını “tanımak”, hem de zorunlu hakem sistemini kaldırmak.
Görüş birliğine varamayan katılımcıların “sosyal devlet” yaklaşımı şöyle: “Yeni anayasa, sosyal devlet ilkesine ve insan hakları kavramının ayrılmaz parçası olan sosyal haklara yer vermelidir. Ayrıca katılımcıların bir kısmına göre, yeni anayasa ekonomik ve sosyal haklar alanında devletin yükümlülüklerini zayıflatan 1982 Anayasası’nın 65. maddesi gibi bir düzenlemenin yerine, devlete insan yaşamının temel ihtiyaçları arasında yer alan eğitim ve sağlık gibi alanlarda bir dizi açık yükümlülükler getirmelidir.” İnsan haklarının evrensel ilkeleri gereğince, sosyal hakların sosyal devletle birlikte anılması doğru. Ancak somut edimde bulunma yükümlülüğü tüm sosyal hakları kapsamadıkça, sosyal devlet ne etkin ne de işlevsel olabilir.
Eşkoordinatörlerin “yorum ve değerlendirmeleri” ise 2. bölümde özetlenmiş. Yeni anayasanın temel ilkelerinin “ana hatları” sıralanırken, anlam ve içeriği belirsiz bir anlatım dikkat çekiyor: “Anayasanın, … hak alanlarına saygıyı güçlendirici bir sosyal devlet modelini şiar edinmesi.” Sosyal devlete saygı, ancak tüm sosyal haklardan eylemli olarak yararlanmayı sağlamakla güçlendirilebilir.
“Sosyal devlet ilkesine yeni anayasada yer verilmesi şarttır” diyen eşkoordinatörler, “ancak” diyerek dolambaçlı bir cümle ekliyor: “Ancak, sosyal devlet ilkesinin, sosyal ve ekonomik hakların tanınmasına dair anayasal hak ve özgürlükler kategorisi ışığında ve bu hak kategorisine ilişkin uluslararası insan hakları standartları dikkate alınarak, hangi hukuki ve fiili güçlendirme (…) mekanizmaları sayesinde hayatiyet kazanacağı hususu da açıklıkla belirtilmelidir.” Amaç, sosyal devlete uygulamada işlevsellik ve gerçeklik kazandırmak, etkin bir sosyal devleti gerçekleştirmek için 65. maddeyi yeniden yazmak ise sözü uzatmanın ne gereği var?
Eşkoordinatörlere göre, “… sosyal ve ekonomik hakların küreselleşmenin etkisi altında olmaları kadar aynı zamanda birer temel hak ve özgürlük olma karakterleri de göz önünde tutularak sadece piyasa koşullarına bağlı bir düzen tanımı içinde tanınmaması” gerekir. Yerden göğe kadar haklılar! Küreselleşmenin ve AKP’nin budamaktan usanmadığı sosyal haklar, piyasa yasalarına teslim edilemez elbette. 65. madde, bu açıdan yaşamsal önem taşır. Önerilen dengeci yaklaşım şöyle: “Yeni anayasada da, bu bağlamda bir sınır tanımına yer verilecekse, bunun, sosyal devlet ilkesiyle kabili telif olma ölçütlerinin de şeffaf biçimde belirlenmiş olması hayati bir öneme sahiptir. Örneğin sağlık ve eğitim gibi sosyal haklar bakımından, ‘devletin ödevi’ ve ‘haktan yararlanma’ kavramları arasındaki dengenin nasıl gözetileceği hususu bu çerçevede söz konusu olabilecek birçok önemli bir örnektir.” Uzlaşma dili böyle oluyor galiba!
22 katılımcısından yalnızca 6’sı kadın olan raporun söyleyemediğini ben söylüyorum: “Sosyal adalete dayalı sosyal devlet”, bağımsız ve değiştirilemez bir anayasal ilke olmalıdır. “MALİ kaynakların yeterliliği” ölçütü 65. maddeden çıkarılmalı, başlıktaki “sınırı” yerine “gerçekleştirilmesi” yazılmalıdır.
* Ankara ve Anadolu üniversitelerinde doktora dersleri veriyor
Kaynak: Mesut GÜLMEZ / Cumhuriyet Gazetesi