‘SOSYAL HARCAMA’ SANCILARI
Türkiye seçimlere giderken ekonominin şimdiye dek sürekli biçimde göz ardı edilen sosyal ayağının önem kazanacağı görülüyor. CHP Kurultayı sonrasının tartışmaları bunun ilk işaretidir
Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu OECD-Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Gelişme Örgütü- sosyal harcamaları şöyle tanımlıyor: sağlık ve emeklilik ödemeleri; artı, işsizlere; iş göremeyen engellilere; yoksul ailelere; evsizlere ve emekli geliri olmayan yaşlılara yapılan ödemeler.
Sosyal harcamaların göstergesi olarak iki istatistik kullanılıyor: toplam ulusal gelirden sosyal harcamalara ayrılan pay; ya da kişi başına sosyal harcama.
OECD’nin 23 Aralık’ta yayımlanan en son (2007) sayısal verilerine göre, Türkiye, yıllık yurtiçi ulusal üretim değerinin (GSYH) yalnızca yüzde 12.1’i kadar sosyal harcama yapmıştır. Sağlık, emeklilik ve yaşlılara yapılan ödemeler, Türkiye’nin sosyal harcamalarının tamamına yakınını oluşturuyor.
Oysa, OECD ülkeleri ortalaması olarak bu oran yüzde 22.4’tür; yani, Türkiye’nin iki katı dolayındadır. Çoğu ülkede, başta işsizliğin azaltılması programları olmak üzere işsizlik ödemeleri, yoksulluk ve konut yardımları sosyal harcamaların içinde önemli bir yer tutuyor.
OECD üyesi 27 ülke arasında yalnızca iki ülkenin, Meksika ve G. Kore’nin sosyal harcamalarının toplam ulusal gelirdeki payı Türkiye’den azdır (www.oecd.org, sosyal istatistikler).
Kişi başına sosyal harcamalar bakımından da Türkiye çok geridedir. Kişi başına sosyal harcamaların OECD ortalaması 6600 ABD Doları’na çıkıyor; Türkiye’nin kişi başına harcamasıysa 1433 dolarda kalıyor. Bir başka anlatımla OECD ülkeleri kişi başına ortalama, Türkiye’nin tam 4.6 katı daha fazla sosyal harcama yapıyor.
***
Türkiye’nin uluslararası karşılaştırmalarla sosyal harcama fotoğrafı bu.
CHP Kurultayı’nda Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, büyük bölümü sosyal harcama olan; kalanı da eğitimle ilgili, kimi somut, sosyal koruma ya da destek önerileri yaptı.
AKP iktidarı ve yandaşı medya, anında yaylım ateşine başladı. Değirmenin suyu nereden gelecek, sen Hıdır mısın soruları havalarda uçuştu. Hesaplar yapıldı. O hesapların çoğu yanlış varsayımlara dayanıyor ve aşırı abartılıdır: o kadar ki, önerilerin karşılanması için bir hesaba göre 155 bir diğer hesaba göre 241 milyar lira gibi bir kaynak gerektiği ileri sürüldü.
Türkiye’nin toplam ulusal geliri cari fiyatlarla 2010’da 1100 milyar lira dolayındadır. Eğer Kılıçdaroğlu’nun önerdiği sosyal harcamalar bir anda yapılırsa, bunların tutarı toplam gelirin yüzde 14-22’si olacaktı.
Belirtmek gerekir ki, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasındaki tutarların, üst sınırı alınsa bile, yalnızca 137.9 milyar lirası sosyal harcamadır; diğer önerileri sosyal harcama sayılmaz; bu tutarın ulusal gelir içindeki payı da yüzde 12.5’tir. Eğer bu harcama yapılsaydı, Türkiye OECD ortalamasını ancak yakalayacaktı.
Ayrıca konunun birkaç açıdan irdelenmesi gerekir.
Önce, Türkiye’nin sosyal harcamaları, hem merkezi yönetimde hem de yerel yönetimlerde, tam bir dağınıklık içindedir. Bu olgu, eleğe su dökülmesi gibi boşa para harcanmasına yol açıyor. Eğer sosyal harcama yönetimi etkin ve verimli olursa, büyük bir kaynak tasarrufu sağlanabilir.
Sonra, OECD ülkelerinde doğrudan ve dolaylı vergiler arasında bir denge vardır. Türkiye’de ise çok ağır bir vergi adaletsizliği geçerlidir. Türkiye, kimi parasal işlemlerin; üretim dışı faaliyetlerin ve rant kazançlarının vergilerini, programlı bir biçimde arttırabilir. Ayrıca, ekonominin yüzde 45’i dolayında olan kayıt dışılığı azaltılabilir. Sonuçta, sosyal harcamalara daha çok kaynak ayrılabilir.
Daha sonra, Türkiye’nin iş dünyası, artık sosyal harcamaların arttırılmasına karşı çıkmaktan vazgeçmek durumundadır. Sosyal harcamalara dayalı bir toplumsal koruma ağının varlığı, sağlıklı bir ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmenin kapısını açan anahtardır.
Bireyin özgürleşmesi ve siyasetin demokratikleşmesi açısından da belirleyici olan, sosyal harcamalar, uzun dönemli ekonomik getirileri; toplumun yaşam kalitesini yükseltmeleri; gelir dağılımındaki aşırı bozukluğu bir ölçüde de olsa onararak toplumda adalet duygusunu güçlendirmeleri ile önemsenmelidir.
Uyguladığı ekonomi politikasıyla yoksulluğu ve işsizliği arttıran, sonra da yoksulu, muhtacı ve işsizi hak sahibi saymayan; tersine, bunları sadaka isteyen dilenci durumuna düşüren ve yaptığı yardımları seçimlerde oya dönüştürmeye çalışan AKP, iktidardır.
AKP anlayışının yerini çağdaş sosyal devlet uygulamasına bırakması, bunun için de, sosyal harcamaların, geç de olsa, ülke siyasetinin gündemindeki yerini alması gerekiyor.
CUMHURİYET – YAKUP KEPENEK