SÖMÜRÜ VE ONUR
Ahmet İnsel´in ilk yazısı Sömürü ve onur Kapitalist sistemde sermaye sahiplerinin kâr amacıyla değil, onurları için çalıştıklarını iddia etmeleri üzerine ayrı bir kitap yazılır. Bu hamaset patlamasının yanında, Türkiye´de işverenin sömüren olmayıp, sömürünün karşısında durduğunu ifade etmesi hafif kalıyor. Türkiye´de 9 milyon çalışan sosyal güvenliğe kayıtlı değil. Sömürü ve onur AHMET INSEL Kapitalist sistemde sömürü iki biçimde gerçekleşir.
Birincisi, kapitalizme özgüdür. Sermaye ve emek arasındaki yapısal eşitsizlikten kaynaklanır. Sermaye birikiminin esas kaynağıdır. İşverenin, ücretli olarak istihdam edilenlere ‘hakkı olan’ ücreti verip, onlardan bu ücretin çok daha üzerinde bir değer elde etmesiyle ortaya çıkar. Hak edilen ücret, yasalar, emeğin niteliği ve emek piyasasının durumuyla belirlenmiş olan ücrettir. Bu sömürü kapitalist sisteme içkindir. Bireysel davranışlarla ortadan kalkmaz. . Bir de, ücretliye hak ettiğini vermeyerek yapılan sömürü vardır. Alması gereken ücreti vermeden işçiyi kapı dışına koymak gibi vahşi yöntemler bunun uç noktasıdır.
Daha medeni görünümlü olanı, asgari ücretin altında saat ücreti ödemektir. Yasal çalışma süresinden daha çok çalıştırıp fazla mesai ödememektir. Sosyal güvenlikten, iş güvenliğinden, iş güvencesinden, toplu sözleşme hakkından, sendikal korumadan yoksun çalıştırmaktır… Aslında ücretini ödememek gibi vahşi ama işveren açısından genellikle ahlaki bir sorun yaratmayan kayıt dışı istihdam bu ikinci sömürü yönteminin aracıdır.
Emekçinin hak ettiği ücret, net ücret değildir. Onurlu ve güvenli çalışma koşulları dahil olmak üzere, sosyal güvenlik hakkı da ‘hak edilen’ ücretin günümüz dünyasında olmazsa olmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla kayıt dışı istihdam, çifte sömürüdür. Başbakan, "İşadamlarımız ‘Ben nasıl daha fazla kazanırım’ derken, emek sömürüsü yapıyor. Özellikle bunu tekstil sektöründe çok acımasızca görüyoruz" derken, bu ikinci tür sömürüyü işaret ediyor. Birinci tür sömürünün varlığını kabul etmek kapitalist sistemin radikal eleştirisini dile getirmektir ki, bunu muhafazakâr-liberal bir siyasetçiden beklemek anlamsızdır.
Başbakanın bu eleştirisine TOBB’a bağlı 365 oda ve borsanın başkanıyla meclis başkanları bir hamaset şahikası metinle yanıt verdiler. "Bizler, ‘çalışanın hakkını alınteri kurumadan veriniz’ öğüdüyle yetiştik. Bu camianın mensupları, hiçbir zaman ezen olmamış, ezilenin yanında oldu. Sömüren olmayıp, sömürünün karşısında durduk. Biz, haysiyetimiz, onurumuz için çalışarak, bu ülkeye hizmet ediyoruz" dediler. Kapitalist sistemde sermaye sahiplerinin kâr amacıyla değil, onurları için çalıştıklarını iddia etmeleri üzerine ayrı bir kitap yazılır.
Bu hamaset patlamasının yanında, Türkiye’de işverenin sömüren olmayıp, sömürünün karşısında durduğunu ifade etmesi hafif kalıyor ama şimdilik bunun üzerinde duralım. Türkiye’de, 2009 sonunda, toplam 21 milyon çalışanın arasında 9 milyonu (yüzde 42,3) herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışıyor. Bunların arasında tarımda çalışan ücretsiz aile işçilerini, kendi hesabına çalışanları, işverenleri bir kenara bırakalım. Ücretli ve yevmiyeli olarak çalışan 12,8 milyon kişinin 3 milyonu, yani dörtte biri kayıt dışı istihdam ediliyor. Bu 3 milyon kişinin işverenleri uzaylılar değil, çok büyük bölümü ‘sömürünün karşısında duran’ TOBB üyesi. Kayıt dışı istihdam demek, emekçinin hiçbir sosyal hakka ve güvenceye sahip olmadan, işverenin yanında yanaşma gibi çalışması demektir. Sömürünün çift katlısıdır. Onur içinde çalışmanın tüm nesnel koşullarını yok eder. Dolayısıyla, ‘hep ezilenin yanında’ olduğunu iddia eden TOBB camiası mensupları, bir de normal kapitalist işveren gibi davranıp ezen olsalardı, acaba daha fazla ne yapabilirlerdi? Onurlarını artırmak için, toplam 2 milyon çalışandan yalnız 600 bininin kayıtlı istihdam edildiği tekstil sektöründeki durumu bütün sektörlere mi yaygınlaştırırlardı? İşverenler, boyunlarını büküp, bu durumun esas olarak istihdam maliyetinden kaynaklandığını belirtiyorlar.
Çalışanların net ücretleri ile çalışanları istihdam etmenin maliyeti arasındaki farkı ifade eden vergi makası Türkiye’de yüzde 42,7. En yüksek değil ama dünyada yüksekler arasında. Gelir İdaresi’nin kayıt dışı ekonomi ile mücadele stratejisi raporundaki verilere göre örneğin Meksika’da bu makas çok düşük: Yüzde 15. Gelgelelim OECD verilerine göre, Meksika’da tarım dışı istihdamda kayıt dışı çalışan oranı yüzde 50. Meksika’da işverenin kayıt dışına gerekçe olarak ne gösterdiğini bilmiyorum. Bu makasın Türkiye’den çok daha yüksek olduğu, Almanya’da veya Fransa’da ise kayıt dışı istihdam oranı Meksika ve Türkiye’ye göre çok daha düşük. Ortada bir onur sorunu olduğu kesin.