SENDİKAL BÜROKRASİ AŞILAMAZ MI?
Konuşsanız bütün sendikacılar sendikal bürokrasiden şikayet eder. Genel Merkez yöneticisinden, şube başkanına, şube yönetim kurulu üyelerine kadar hepsi. Aslında onlar çok büyük işler yapacaklardır ama tek başlarına mümkün değildir.

Konuşsanız bütün sendikacılar sendikal bürokrasiden şikayet eder. Genel Merkez yöneticisinden, şube başkanına, şube yönetim kurulu üyelerine kadar hepsi. Aslında onlar çok büyük işler yapacaklardır ama tek başlarına mümkün değildir. O yüzden de kendileri değil, ama onların dışındaki herkes suçludur. Sınıf hareketinin içinde bulunduğu teslimiyetin yegâne sebebi budur. Herkes birilerinin bir şey yapmasını bekler. Çoğunlukla da usul böyledir!
Konfederasyonlar genel başkanlara, genel başkanlar, genel merkez yöneticilerine, genel merkez yönetimi şubelere, şubeler temsilcilere, temsilciler işçilere. Tabi burada hükümetle uyum içerisinde olanların başına bir de hükümeti eklemek gerek. Sınıf hareketi bekleyenler aslında bürokrasinin işlemesini beklerler.
Gazeteciliğe başladığım zaman sendikaların tüm kongrelerini izlerdik. İstanbul’da kaç sendika, kaç şube varsa hepsinin kongrelerine gider uzun uzun haber yapardık. Kim ne demiş, kimler aday olmuş, neden aday olmuşlar, dengeler kimden yana hepsini yazardık. Bizim için çok öğretici bir süreçti. O kongrelerde işçi sınıfının ruhunu solurduk. Diriliğine şahit olurduk. Ve her kongrede işçi sınıfının ister sendika yönetiminde olsun, ister olmasın önderlerinin birikimine hayranlıkla şahit olurduk. Gazeteci olarak bile izlemiş olmak o kongreden umuüa ayrılmamıza sebep olurdu. Her seferinde de "İyiki işçi-sendika muhabiri oldum" derdim Eylemleri hiç saymıyorum.
YAŞASIN DEMOKRASİ
Muhabirliğe başlayalı 20 yıla yakın zaman oldu. Bugün durup geriye baktığım zaman sendikacılıkta değişimi çok net görüyorum. Arük o yumrukların sıkılıp, fikirlerin çarpıştığı kongreleri değil, önceden yönetimin belirlendiği, sadece formaliteden ellerin kalktığı yasal zorunlulukları izliyoruz. Hiçbir yöneticinin, delegenin konuşmadığı genel kurullar var artık. Kararlar oy birliği ile alınıyor, yönetim oy birliği ile seçiliyor. Yaşasın sendikal demokrasi! İşçilerin değil ama sendikacıların zincirlerinden başka kaybedecek çok şeyleri var artık. Bu yüzden de kölelik yasalan peş peşe gelirken bile kimsenin yumruğu kalkmıyor da, inmiyor da.
İstanbul’da konfederasyonlardan daha çok İstanbul Şubeler Platformunun eylemleri olurdu. Genelde Türk-İş İstanbul Bölge binasında toplanırlardı. O dönem Faruk Büyükkucak Bölge Temsilcisi idi. Toplantılara Büyükkucak girmezdi. Çünkü Şubeler Platformu tamamen konfederasyondan ve genel merkezlerinden bağımsız karar alır ve hayata geçirirlerdi. Genel merkezler bilir ama müdahale etmezlerdi ya da edemezlerdi. Yapılan toplantıların ve eylemin ardından ortak bir metin de basına açıklanırdı. İmza yine Şubeler Platformunundu. İşte bürokrasi böyle aşılır ve sonuç alınır. Şubeler delegelerinden aldıkları inisiyatifi gönüllü olarak genel merkezlerine devrettikleri için artık bu tür birliktelikler neredeyse bitti. Gerçi o dönem Türk-İş Başkanlar Kurullarında şubeler platformu yüzünden sataşmaların olduğunu da biliyoruz. Şubeler Platformu bazı sendika başkanlarını varlığıyla rahatsız ediyordu. Artık yok.
BİR ZAMANLAR SGBP
Genel Merkez düzeyinde Türkiye çok uzun bir aradan sonra bir birliktelik gördü. Türkİş’e bağlı 10 sendikanın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu da bu bürokratik işlevsizliği aşan bir yapılanma olarak çıktı ama ömrü maalesef ki çok kısa sürdü. Çıkışı doğru ama işleyişi hantaldı. Yani kendi bünyelerindeki bürokratik yapı aynen SGBP’ye de taşındı. Bunu yaraşıra hükümet destekli operasyonlar da, bu birlikteliğin ömrünün kısa olmasının bir başka sebebi. Çıkışını ve ilkelerini çok doğru bulmama rağmen bence artık SGBP de tarihin tozlu raflarında yerini aldı. Ama işçi sınıfı hâlâ var. Öyleyse umut da var.