KUR SORUNU, YENİDEN…
Küresel ekonomide toparlanma süreci inişli çıkışlı seyrini sürdürmekte iken, Türkiye ekonomisinin yeniden yüksek cari işlemler açığına sürüklenmeye başlaması, döviz kurundaki dengesizlik ve uyumsuzluk sorunlarını bir kez daha tartışma gündemimize taşıdı.
Küresel ekonomide toparlanma süreci inişli çıkışlı seyrini sürdürmekte iken, Türkiye ekonomisinin yeniden yüksek cari işlemler açığına sürüklenmeye başlaması, döviz kurundaki dengesizlik ve uyumsuzluk sorunlarını bir kez daha tartışma gündemimize taşıdı. Döviz kurunda Türk Lirası’nın reel olarak yeniden değerlenmeye geçmesi (dövizin ucuzlaması) bizleri yeniden 2008 Ekim’i öncesine götürmekte.
Öncelikle “sorunun boyutlarını” bir kez daha anımsayalım: Türk Lirası 2001 krizi sonrasında diğer paralar karşısında hızlı bir biçimde değerlenme içine girmiştir. Eğer Ocak 2002’ye geri dönersek ve o tarihte Türk Lirası’nın ABD Doları karşısındaki fiyatını 100 kabul edersek, o günden bu yana doların fiyatının reel olarak neredeyse yarı yarıya düştüğünü görmekteyiz. Eğer karşılaştırmalarımızı sadece ABD Doları’na göreceli değil, aynı zamanda ticaret yaptığımız ülkelerin paralarına göreceli yaparsak, Türk Lirası’ndaki değerlenme yüzde 20 civarında oluşmaktadır.
Aşağıdaki şekil bu tür hesaplamaları özetlemektedir.
Kaynak: TCMB veri dağıtım sistemi (evds).
Şekilde geçen veriler TC Merkez Bankası’nın aylık ortalama döviz kuru değerlerini yansıtmaktadır. Döviz kurunun reel değerini bulmak için Türkiye’de yaşanan üretici fiyatlarındaki enflasyon ile ticaret yaptığımız ülkelerdeki enflasyon farkları birbirinden çıkartılmış ve Ocak 2002 değeri 100 olarak kabul edilmiştir. Söz konusu hesaba göre, Ekim 2008’de, küresel krizin Türkiye’ye yansımasından hemen önce, TL dolar karşısında yüzde 60, ticaretimizde önde gelen 17 ülkenin paralarının ortalamasına görece de yüzde 27 daha değerlenmiş konumdaydı.
***
Merkez Bankası yetkilileri döviz kuruna dair herhangi bir hedeflerinin olmadığını ve hatta herhangi bir hedefin kesinlikle söz konusu olmaması gerektiğini; merkez bankasının biricik görevinin fiyat istikrarını korumak olduğunu; dolayısıyla bu hedef ile döviz kuruna müdahalenin uyuşmadığını, bu yüzden de döviz kurunun piyasanın görünmez eline teslim edilmiş olduğunu, yani serbest dalgalanmaya bırakıldığını… savunmaktadır.
Oysa sorun tam da burada çıkmaktadır. Aslında hiç de “serbest rekabetçi olmayan” piyasanın inişli çıkışlı spekülatif sıcak para hareketlerine terk edilmiş olan Türk Lirası, küresel para piyasalarında şişkinleşen likidite balonunun etkisiyle giderek dengesinden kopmakta ve aşırı değerlenme içine sürüklenmektedir. Nitekim, son 5 aylık dönemde özellikle yabancı finansal yatırımcıların Türk finansal varlıklarına ilgilerini arttırmaya başladıkları izlenmektedir. Şubat ayından itibaren yabancı finansal yatırımcılar Türkiye’den varlık alımlarını hızlandırmışlar ve temmuzun ilk haftasına değin birikimli olarak 6.2 milyar dolar alım yapmışlardır.
Türk finans piyasasındaki varlık değerlerine yönelik ilgiler, “mali kural”, “mikro reformlar”, “esnekleştirilmiş işgücü piyasası” gibi siyasi saldırılar ile de bütünleştirilmektedir.
Cari işlemler açığının ve istihdamsız büyüme tehditlerinin ana unsuru olan döviz kurundaki aşırı ucuzlama olgusuna karşı geliştirilebilecek alternatif kur politikaları neler olabilir? Bu konuyu önümüzdeki haftaki yazımda ele almak arzusundayım.
Kaynak: ERİNÇ?YELDAN / Cumhuriyet