KUL HAKKININ BAŞINDA ÇALIŞANIN HAKKI GELİR
KUL HAKKININ BAŞINDA ÇALIŞANIN HAKKI GELİR
2010 yılının ilk 6 ayında (Ocak-Haziran sonu) TÜFE oranı yüzde 3,59 şeklinde gerçekleşti. Bu çerçevede, yılın ilk yarısında yüzde 2,5 zam yapılan memur maaşlarındaki artış, enflasyonun altında kaldı. Enflasyon farkı olarak maaşlara yüzde 1,06 ek zam yapıldı. 2010’un ikinci yarısında da memura yapılacak enflasyon farkı zammı yüzde 0,21 olarak açıklandı.
2010 yılının ilk üç çeyreğinde GSYH yüzde 8.9 büyüdü. 2010 yılı büyüme tahmini yüzde 7.5’dir… Bu büyümede memurun katkısı, çalışanın katkısı yok mu? Neden büyümeden memura ne kadar refah payı verileceği hiç tartışılmıyor?
TÜİK verileri kullanılarak yapılan bir istatistikte, 2008 yılının 3 dönemi ile 2010 yılının ikinci dönemi arasındaki 2 yıllık süre içinde, sanayide çalışanların ortalama reel ücretleri yüzde 5.57 azalmış.
Şimdi, asgari ücret yüzde 5 artırıldı. İşçinin eline geçen para 629.95 liradır.
Bugüne kadar istikrar politikasını, çalışanın hakkını yemeğe dayalı olarak yürüten iktidar, asgari ücretin tespitinde baştan sona yanlış davranmıştır.
1) Asgari Ücret Tespit Komisyonu, geçim koşullarını hesaplaması için TÜİK’e görev vermiştir. Aralık 2010 tarihi itibariyle TÜİK’in tek işçi için hesapladığı tutar, net 900,09 liradır.
Tespit edilen net asgari ücret 629.95 liradır. Yani TÜİK’in hesapladığı asgari geçim koşullarının 270 lira 14 kuruş altındadır.
Bu demektir ki Hükümet, kendi eliyle hesap ettirdiği ve bildiği halde asgari ücreti düşük tutmuştur. Çalışana “sen yoksul kalacaksın” demiştir.
2) Hükümet asgari ücret zammını hesap ederken, 2011’in ilk yarısı için yalnızca beklenen enflasyon kadar yüzde 5 zam yapmıştır. Büyümeyi göz ardı etmiştir.
3) Hükümet üyeleri ve Başbakan, sıkışınca simit ve yumurta hesabı yaparak, kamuoyunun dikkatini dağıtmıştır. Oysa Allah da biliyor, kul da biliyor ki, bugün 4 kişilik bir aile 659 lira ile bir ay yaşayamaz. Örneğin İstanbul’da en ucuz gecekondu 300 liradır.
Milletin ayağına gidiyorum diyen siyasiler, aslında kendi egolarını tatmin ediyorlar. Ayaklarına daha seyrek gidip, onların hakkını verseler halk daha mutlu olacaktır.
4) Asgari ücret, hükümet tarafından yalnızca asgari yaşam, yani ölmeyecek kadar bir yaşam sürdürme olarak algılanıyor. Ya da öyle algılanmak isteniyor.
Aslında ise asgari yaşam, asgari fiziki ihtiyaçların yanında insanın asgari kültürel ihtiyaçlarını da içine alan, insanca bir yaşam göstergesi olmalıdır.
Siyasilerden bu bilince sahip olanlar, olmayanlara öğretmelidir.
5) Aslında asgari ücretin yoksulluk sınırı altında kalmasından işveren de zarar görmektedir. Ekmek derdi olan bir işçiden verim bekleyemezsiniz.
Hükümet zaten bir yolla halkı yoksul bırakıp, poşet dağıtmayı ön plana çıkarmanın peşindedir.
Çalışanın refahı, bir hükümet politikası olmalıdır. İlk olarak da çalışanın hakkını yemenin bir istikrar değil, istikrarsızlık yaratacağının bilinmesi gerekir.
Yanlış hesap Bağdad’dan döner, ancak yanlış ücret hesapları Başbakandan dönmez.
Kaynak: YENİÇAĞ GAZETESİ