Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
19 Ocak 2011
BANDUNG 1955’TEN, İSTANBUL 2011’E

İstanbul 2011’in mayıs ayında çok önemli bir konferansa ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor: Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler (E-AGÜ) konferansı 9-13 Mayıs tarihleri arasında dördüncü kez toplanacak ve yerküremizin en az gelişmiş, en yoksul ülkelerinin sorunlarını tartışmaya açacak.

BANDUNG 1955’TEN, İSTANBUL 2011’E

 

İstanbul 2011in mayıs ayında çok önemli bir konferansa ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor: Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler (E-AGÜ) konferansı 9-13 Mayıs tarihleri arasında dördüncü kez toplanacak ve yerküremizin en az gelişmiş, en yoksul ülkelerinin sorunlarını tartışmaya açacak. Söz konusu konferans on yılda bir düzenlenmekte. Bundan önceki konferans 2001de Brükselde; daha önceki ise 1991de Fransada toplanmış idi.

Birleşmiş Milletler, E-AGÜ grubunu yıllık ortalama kişi başına geliri 750 doların altında olan ekonomiler olarak tanımlıyor. Tanıma göre yaklaşık 1 milyar insan bu grupta anılıyor. Afrikanın Sahra-altı coğrafyasında 400 milyon insan ve Latin Amerika halklarının yaklaşık yüzde 30u bu grupta yer alıyor. Söz konusu ülkelerde 1950-1975 arasında yüzde 2 olan kişi başı milli gelir büyüme hızı, çarpık neoliberal küreselleşmenin ve muhafazakâr iktisadın yükselişe geçtiği 1980-2000 arasında yüzde eksi 0.5e düşmüş idi. Yani zaten birçoğunda günde 1 doların altında olan kişi başına milli gelir 20 yıl boyunca daha da azalma içinde idi. Küresel ekonominin yapay bir genişleme içinde olduğu 2006-2008 arasında bu ülkelerde yaklaşık yüzde 7lik bir büyüme elde edilmesine karşın, 2008 sonrasının küresel krizi bu ülkeleri son derece sert vurdu ve var olan yoksulluk koşullarını daha da derinleştirdi.

Türkiye açısından konferansın anlamı büyük; zira 2011in E-AGÜ toplantısı ilk defa olarak eski emperyalist sömürgeci ülkelerdedeğil, gelişmekte olan ülkeler grubu içerisinde yer alan bir ülkede, Türkiyede toplanıyor olacak. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri de bu gerçeğin ayrımında olarak, 2011 toplantısının ileriki yıllarda 2011 İstanbul Bildirgesinin kaleme alındığı önemli bir dönemeç olarak anılagelinmesi; ve dünyanın en yoksullarının sorunlarına çare aranacak somut önerilerin tartışıldığı bir birliktelik olarak anılması için çaba sarf edeceklerini belirtiyorlar.

***

Dolayısıyla, E-AGÜlerin sorunlarına ışık tutacak yepyeni bir yaklaşımın gerekli olduğu ve neoliberal iktisat öğretisinin çarpık ve yanlış reçetelerinin artık terk edilmesi gerektiği iktisadi kalkınma yazınında canlı olarak tartışılmaya açılan bir gündem konusu. İktisadi kalkınma yazınında böylesi bir kırılma bundan tam 56 yıl önce de yaşanmış idi.

1955 tarihinde Endonezya’nın Bandung kentinde toplanan ve Bağlantısızlar Hareketinin temellerinin atıldığı toplantıya o zamanki dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan 20 Asya ve Afrika ülkesi katılmıştı. Konferansı düzenleyen ülkeler, Batılı devletlerin Asya’ya ilişkin aldıkları kararlarda kendilerine danışılmamasından duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar ve siyasi bağımsızlıklarını, ekonomik bağımsızlık ile perçinleme uğraşı veriyorlardı. Bandung konferansında tüm görünümleri ile sömürgeciliğin mahkûm edilmesiüzerinde uzlaşılmış ve Birleşmiş Milletler Bildirisindeki ilkelerle Hindistan Başbakanı Nehrunun beş ilkesini kapsayan on maddelik bir dünya barış ve işbirliğini geliştirme bildirisioybirliği ile kabul edilmişti.

Konferansa katılan Türkiye ise toplantılar boyunca Batının emperyalist ülkeleriyle birlikte hareket etmiş ve bağlantısızlık politikası izleyen diğer üçüncü dünya ülkeleri ile ilişkilerinin soğumasına neden olmuştu. Halbuki o günlerde emperyalizme karşı tarihte ilk defa verilen bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesinin çocukları olan Anadolunun temsilcisi olan Türkiye, Doğunun mazlum uluslarının da lideri olarak görülmekteydi.

***

Bandung kuşkusuz şimdi gerilerde kaldı. Küresel kapitalizm ve emperyalizm 1980 sonrasında yepyeni ivmeler kazandı. Günümüzün emperyalist metropolleri, ulus-ötesi şirketler ve uluslararası finans kapitalin, bir kolektif güç olarak, azgelişmiş dünyanın ekonomilerini tahakküm altına alma savaşımı içine girdiği gözlendi. Kolektif emperyalizm şeklinde niteleyebileceğimiz bu sürecin yürütücülüğünü ise öncelikle Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası üstlendi.

Bu dönemde azgelişmiş ülkeler, bir yandan dış ticaretlerinin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmeye zorlanması sonucunda birer ithalat ve ucuz işgücü deposu haline dönüştürülürken, bir yandan da özelleştirme ve doğrudan yabancı yatırım fetişleri altında kamusal varlıklarına yok pahasına el konuldu. Söz konusu ülkelerin zaten çok genç ve zayıf olan demokratik kurumları istikrar önündeki bürokratik engeller olarak gösterilirken, bağımsız üst kurullara dayalı denetim ve yönetişimgibi makyajlanmış politikalar altında ulus-ötesi şirketlerin ve uluslararası finans sermayesinin doğrudan denetimi altına sokuldular.

Bu süreçte kalkınmakta olan ülkeler de bir grup olarak yükselen piyasalar diye adlandırılır oldu. Bu ülkeler birbiri ardına küresel kapitalizmin yeni işbölümü içerisinde kendilerine verilen görevleri yerine getirmekle koşullandırıldılar.

Sonuç olarak, 2011 Mayısında Türkiye bir yol ayrımındadır:

İstanbul 2011 gerçek anlamda bir anti-emperyalist hareketin bildirgesi olarak, günümüzün çarpık küreselleşme sürecine dur diyecek ve başka bir küreselleşmenin mümkün olduğu idealini tartışmaya açacak bir konferansın ev sahibi olarak anılabilir; ya da, günümüzde kolektif emperyalizmin Batılı metropollerinin ve yürütücü kurumlarının ulaşamadığı söz konusu E-AGÜ halklarını bu çarpık küreselleşme ve sömürü dünyasına çekmenin taşeronluğunu üstlenen bir Truva Atı konumuna da sürüklenebilir.

Bundan yetmiş küsur sene önce bizi mahvetmek isteyen kapitalizme ve emperyalizme karşı tarihte ilk bağımsızlık savaşını vermiş bir ulusun çocukları olarak Bandung 1955 hatasının tekrarlanmamasını diliyoruz.

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi / ERİNÇ?YELDAN

 

DİĞER HABERLER
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS

47 aydır artan gıda enflasyonu nedeniyle sağlıklı beslenmek lüks oldu.

PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ
PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir sonucuydu. ABD’de daha kısa çalışma saatleri tekrar sendikaların gündeminde. Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 32 saatlik iş haftasını grev ve örgütlenme talepleri arasına aldı.

HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7
HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7

Türkiye’de 47 aydır yükselen gıda fiyatları ile halkın enflasyonu nisanda yüzde 95.7’ye ulaştı.

RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI
RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI

Mehmet Şimşek’in “Rasyonel zemine dönmek zorundayız” anlayışı iyi niyetli ve gerekli bir yaklaşımdır. Ne var ki Türkiye’de bugünkü koşullarda slogan düzeyinde kalmak zorundadır.