DÜN SÖYLEMİŞTİK YIL 2009
http://www.pazar53.com/turkel-caykura-sahip-cikacagiz-13177h.htm
BUGÜN GÜNDEMDE YIL 2012
https://www.tekgida.org.tr/Oku/5494/Ozellestirmede-Sira-Ptt-Botas-Tigem-Ve-Caykura-Geldi
KİM NE DEMİŞ
http://www.biriz.biz/cay/caykur/index.htm
Çaykur’u yok etmek istiyorlar
Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı ve Türk-İş Genel SEKRETERİ Mustafa Türkel, “Vergi kurumu, yandaş siyasi güç ve sermaye yaratma ya da sindirme aracı olarak kullanılmaktadır” dedi.
Rize Dedeman Otel’de düzenlenen Tek Gıda İş Sendikası Başkanlar Kurulu Toplantısı gerçekleşti. Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı ve Türk-İş Genel SEKRETERİ Mustafa Türkel yaptığı konuşmada, ÇAYKUR’un özelleştirilmesi ve Emtia Borsasının kurulması ile ÇAYKUR’un pazarının yok edilmek istendiğini belirtti
TEKGIDA-İŞ Sendikası, kurum içi faaliyetleri ile güncel ekonomik ve sosyal sorunları değerlendireceği Başkanlar Kurulu toplantısı gerçekleşti. Toplantıya Rize’nin özellikle seçildiğini ifade eden Türkel; Çaykur üzerinde oyunlar oynanmaktadır. Çalışma Bakanlığı Çaykur işçisini mağdur etmiştir” dedi
Türkel konuşmasında; ÇAYKUR işçisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı mağdurudur.
Toplu sözleşme hakları ellerinden alınmıştır. Özgür iradesi hiçe sayılmıştır. Anayasa ve yasalar çiğnenmiştir. Ama TEKGIDA-İŞ’in ve ÇAYKUR işçisinin onuru satılık değildir. Yarım asrı aşan geleneğinde boyun eğmek, emir almak değil, mücadele etmek ve direnmek vardır. Kendilerine emir kulu sendika yaratmak isteyenler işte bu noktada yanılmış ve dersini almıştır.
Bakanlık Tezgah Kuruyor!
Buna benzer bir oyun TEKEL’de de oynanmıştır. Düzmece bir işkolu tespitiyle TEKEL işçisinin toplu sözleşme hakları da elinden alınmıştır. Tezgahın başında yine Bakanlık, yine Hak-iş vardır. Her iki meselede de konu yargıdadır ve yargıya, adaletin tecelli edeceğine güvenimiz tamdır.
Sendikal Bağımsızlığa İhtiyaç Var!
Başkanlar Kurulu gündemimizin temel başlıklarından birini, yaşadığımız bu siyaset ve hukuk faciaları nedeniyle Sendikalar Yasası’nda yapılması gereken değişiklikler oluşturmaktadır.12 Eylül hukukunun ağırlığını üzerinde taşıyan Sendikalar Kanunu’nun, sendikal bağımsızlık ve özgürlük ilkesi temelinde yeni bir felsefeye ihtiyacı vardır. Bunun için de öncelikli ve tartışmasız bir şekilde, sistem, siyasi vesayetten ve Çalışma Bakanlığı sultasından kurtarılmalıdır
Yetkili sendikanın belirlenmesi dahil, sisteme ilişkin tüm usuli işlemlerin Bakanlık yerine bağımsız, tarafsızlığını koruyan bir “Toplu İş İlişkileri Kurulu” bünyesinde toplanması ve yetkinin bu bağımsız kurula ait olması gerekmektedir. Mevcut yapı örgütlenmenin önüne adeta duvar örmüştür ve yıkılmalıdır. Özgür sendikacılığın temeli ise, bağımsızlıkta yatmaktadır”
Başkanlar Kurulumuzun gündem başlıklarından bir diğerini, ekonomik kriz ve beraberinde gelen işsizlik, yoksulluk oluşturmaktadır diyen Türkel “Finans sistemi ayakta kalabildiği halde, ekonomisi en fazla küçülen ülkelerin başlarında yer alan Türkiye için, ne IMF ne Dünya Bankası, ne de çıkar beklentisi içindeki gelişmiş ülkelerin sahte “ekonomik başarı” övgüleri bizi ilgilendirmemektedir. İşsizlik toplumun belini bükmüştür. Yoksulluk sosyal dokuda büyük bir tahribat yaratmıştır ve derinleşmeye devam etmektedir. Bu gidişat, siyasal ve sosyal barışı tehdit etmektedir. Toplumsal tepkileri, demokratik muhalif hareketleri giderek sertleşen polisiye tedbirlerle yok edeceğini, sindireceğini sananlar, kendilerini kandırmakta ve aslında “rüzgar ekmekte”dir
Sağlık Hizmetleri Paralı Hale Geldi
Onca yoksulluk ve açlık içinde, en azından temel insani hizmetler, başta sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması beklenirken, katılım payı adı altında sağlık hizmetleri paralı hale getirilmiştir. Artık işçisi, memuru, emeklisi, çiftçisi ile dar gelirli, kıt kanaat yaşayan insanlar için sağlıklı yaşam hayal olmuştur.
Sosyal güvenlik sistemi değişikliğini “reform” adı altında yutturanlar, maliyetlerin artacağı uyarısına inatla kulak tıkarken, şimdi basiretsizliklerini unutup, bütçe açıklarından söz etmekte, faturayı da halka çıkarmaktadır. Görünen o ki; reformlarının(!) da reforma ihtiyacı vardır. Reforme ediyoruz derken, deforme ettiklerinin artık gizlenir tarafı kalmamıştır
Çöküşün Nedeni Özelleşmedir
EĞİTİM hizmetleri çökmüştür. Kaliteli eğitim sadece parası olanlar için vardır. Beşeri sermayemiz ve nihayetinde ülkemizin geleceği karartılmıştır. İmalat sanayi ekonomik krizle küçülürken, yeni istihdam ve kalkınma adına yatırımın lafı bile edilmemektedir. Tam tersi hala büyük bir aymazlıkla Hükümet programına özelleştirme hedefleri konmuştur. Bu gün yaşadığımız ağır ekonomik bunalımın, tarımdaki çöküşün temelinde yatan en büyük etken özelleştirmelerdir. Özelleştirme projeleri derhal gündemden çıkarılmalıdır.
Vergiler Siyasi Rant İçin Kullanılmaktadır!
Sosyal devlet, sosyal adalet içi boşaltılmış kavram ve kurumlar haline gelmiştir. Vergi kurumu, yandaş siyasi güç ve sermaye yaratma ya da sindirme aracı olarak kullanılmaktadır. Vergi sisteminin, kazanandan vergi alma, geliri yeniden dağıtma ve sosyal adalet adına gerçek bir reforma ihtiyacı vardır
Tüm bu ekonomik ve sosyal sorunların ağırlığı altında ezilirken, etkili toplumsal güç olarak, hak ve özgürlük mücadelesinde asıl sorumluluk işçi sendikalarına aittir. İşçi sendikaları bu sorumluluklarını bir kenara itemezler. Dayandığı gücü ve ortaya koyabileceği enerjiyi yok saymaya ya da yok etmeye eğilimli bir sendikal anlayışı kabul etmek mümkün değildir. İşçi sendikaları “sahibinin sesi” değil, işçinin sesi olmak zorundadır.
Bu noktada, Türkiye Kamu-Sen ile KESK’in, kamu çalışanları olarak 25 Kasım’da yapacakları iş bırakma eyleminde yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Kamu çalışanları ile dayanışma içinde olarak, hak ve özgürlük arayışlarına sonuna kadar destek verdiğimizi bir kez daha kamuoyuna açıklıyoruz.
Başkanlar Kurulumuz, yaşanmakta olan sorunların tüm ağırlığına rağmen, asıl olarak gücünü, bağımsız ve özgür sendikacılık ilkesinde bütünleşmiş emek hareketine yeni bir ivme kazandırmak için harcayacaktır” dedi.
Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Aksu, 4 kurumun daha özelleştirileceği sinyalini verirken Aydınlık’a konuşan Eski ÇAYKUR Genel Müdürü Tuncer Ergüven, “Özelleştirme çay tarımını 10 sene içinde bitirir” dedi. Türk Haber-Sen Genel Başkanı İsmail Karadavut da “Dünya kamulaştırmaya giderken, biz özelleştirmeye gidiyoruz” diyerek tepkisini dile getirdi
Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) özelleştirilmesine devam edileceğini belirtirken, PTT, BOTAŞ, TİGEM ve ÇAYKUR’un özelleştirilmesinin gerekli şartlar oluştuğunda gündeme geleceğini ve bu kurumların da özelleştirileceğini açıkladı.
Dünya Bankası’ndan övgü almış!
Aksu, Türkiye’ye özgü bir özelleştirme modelinin gerekli olduğunu savunarak, Türkiye’de 1984’de başlanan özelleştirmelerde Polonya, Arjantin ve İngiltere’deki model ve uygulamaların dikkate alındığını ancak zaman içinde edinilen tecrübelerin yeni bir modelin geliştirilmesini gerekli kıldığını söyledi.
Aksu, "Türkiye kendine özgü özelleştirme modelini oluşturmayı başardı ve bu sayede başarılı bir çok özelleştirmeyi gerçekleştirdi. Bu alandaki tecrübelerimizi Balkanlar’daki bazı ülkelere dahi aktarıyoruz. Zaten, Dünya Bankası da yaptığımız özelleştirmelere öbgüye değer buluyor"
Milli Piyango da gündemde
"Et ve Balık Kurumu’nun özelleştirilme programından çıkarılıp yeniden yapılanması hayvancılık sektörünün sorunlarına çözüm getirmeyeceği gibi daha fazla sorun yaşanmasına neden olacak" diyen Aksu, Milli Piyango ile ilgili de Bakanlar Kurulu’ndan çıkacak bir karar doğrultusunda çalışmalara başlayabileceklerini söyledi.
‘Çay tarımı 10 senede biter’
Aydınlık’a konuşan Eski Çaykur Genel Müdürü Tuncer Ergüven, 1985’lerden beri özelleştirme kapsamına alınan Çaykur için 1992’ye kadar çok sayıda model hazırlandığını ancak bu modellerin uygulama kabiliyeti olmadığı için hayata geçirilmediğini söyledi. Çaykur’un çağa uygun bir biçimde revize edilmedi gerektiğini ancak bunun illa ki bir özelleştirme şeklinde ele alınmaması gerektiğini belirten Ergüven, "Bizim edindiğimiz bilgilere göre şu anda Özelleştirme Kurumu 2000’li yıllardaki bir modeli hazırlıyor. Bu şekilde olursa bölgede çay tarımı on senede biter" diye konuştu.
‘Şiddetle karşıyız’
Çay kurumunun 1924’ten bu yana hizmet verdiğini, günümüzde ise 2.5 milyar dolar katma değer ürettiği bilgisini veren Ergüven konuşmasını şöyle sürdürdü: "Eğer siz 45 tana kuru çay üreten, 3 tane de paketleme fabrikası bulunan bir kurumu parça parça satarsanız, o kurumu bölersiniz. Bu durumda sektör zarar görür. Özelleştirme İdaresi, "Ben paketleri birisine satayım. Siyasal baskıyı azaltmak için mevcut fabrikalar da üreticinin elinde kalsın" diyor. Bana göre en kötü yöntem budur. Üreticinin ürettiği yaprak, çaykur fabrikaları, hatta bayiler bir zincirin bütünüdür. Bu zinciri parçalarsanız bu sistem çöker. Bu sistemi ayakta tutacak bir organizasyon veya özerklik olabilir. Ancak bu şekilde olana şiddetle karşıyız."
‘Dünya kamulaştırmaya biz özelleştirmeye…’
Türk Haber-Sen Genel Başkanı İsmail Karadavut da yaptığı açıklamada şunları söyledi: "172 yıllık tarihiyle ve Kurtuluş Savaşı’nda belirli hizmetler vermiş olan bir kurum olan PTT’nin çok basitçe ifadeyler ‘şartlar oluşturulursa özelleştireceğiz’ mantığı ile ele alınması alınmasını şiddetle kınıyorum. Şartlar oluştuğunda özelleştirilecek diyen yetkililer dönüp her şeyi örenek aldığımız Avrupa ülkelerinde dahi posta hizmeti özelleştirilmemiştir. Özelleştirme yapılan bazı ülkeler için, Haberİş’in düzenlediği bir toplantıda Avrupa’dan ülkelerin temsilcileri Türk yetkililere ‘bizim yaptığımız hataya düşmeyin’ diye adeta yalvarmışlardır. Dünyada yeniden kamulaştırma işlemleri yapılırken, Türkiye’nin sadece borçlarını ödemesi ve günü kurtarmak amacıyla kurumlarını ve topraklarını satmasının bir ihanet olduğunu düşünüyorum."