ÜÇLÜ DANIŞMA KURULU ÜZERİNE
Geçtiğimiz günlerde bilmem kaçıncısı gerçekleştirilen bir üçlü danışma kurulu toplantısı daha yapıldığı bilinmektedir.
Toplantının yapıldığı bilinmektedir de, toplantının sonuçları ve alınan yol hakkında kamuoyuna yansımış herhangi bir bilgi yoktur.

Geçtiğimiz günlerde bilmem kaçıncısı gerçekleştirilen bir üçlü danışma kurulu toplantısı daha yapıldığı bilinmektedir.
Toplantının yapıldığı bilinmektedir de, toplantının sonuçları ve alınan yol hakkında kamuoyuna yansımış herhangi bir bilgi yoktur.
Aslında normal de karşılıyoruz bunu; 12 Eylül’den buyana yürürlükte olan sendikalar- grev –lokavt yasası, zaman zaman orasından burasından mıncıklanmış ufak tefek yama veya çıkarmalar yapılmış olsa da – o iskelet – o şase – yerli yerinde durmakta. Ve öyle durmakta ki adeta bu Hükümetinde demokratikleşmede sınıfta kaldığının bir belgesi gibi durmakta.
Evet , yaklaşık 8 yıllık AKP hükümetleri döneminde her alana el atan siyasi iktidar, sıra işçilerin örgütlü yapısının güçlenmesi, örgütlenmenin önündeki engellerin ortadan kaldırılmasına gelince adeta cısss ….. dercesine dokunmamakta uzlaşın gelin demekte v.s.
İşte normal karşıladığımız bu “aranızda anlaşın gelin ..”
….Yani önce 3 işçi konfederasyonu arasında anlaşın , sonra işverenlerle anlaşın , sonra bize gelin . Hükümetlerin ve sermayenin yıllardır uyguladığı taktik bu ve biz bunu kanıksadığımız için normal karşılıyoruz. Normal olmayan bütün bunların bilinmesine rağmen Türk-İş, Disk ve Hak-İş başkanlarının bu oyuna katkı sunması, ortak çözüm üretememesidir.
Yaklaşık 11 yıldır katıldığım Başkanlar Kurulu toplantılarının ana konusu olmasına rağmen, ortak bir aklın üretilememesi, konfederal yapının nasıl bir durumda olduğunu anlatmak için yeterli olsa gerek.
Noter şartından , işkolu , işletme ve işyeri barajları gibi temel engeller bütün haşmetiyle ortada dururken ve bunların kaldırılması konusunda bile ortak duruş sergileyemeyen sendikal hareket için bilmem ki ne denir.
Uygulamanın garabetine bakarmısınız….!
Bir tek sendikaya üye olurken noter şartı var.
Partiye –derneğe- sivil toplum örgütüne- odalara v.s. nereye üye olacaksanız noter belgesi istenmez ama sendikaya üye olurken noter şartı olacak.
Örgütlenmenin önünde bundan büyük engel olamaz.
Ya işletme ve işkolu barajları.
Sahte üyeliklerle % 54’lere çıkarılmış bir işçi sendika üyeliği gerçek anlamda % 5’lere düşmüş.
Siyaset, % 10 barajının altında kalırsınız tehdidini bakanlık eliyle her an birilerine kullanırken .
İşletmeye ait işyerlerinde mavi-beyaz yaka tümünü çalışanlar olarak kabul edip o işletmeye ait üyelerinin tümünde nasıl % 50 1’in sağlayacaksınız, bunun mümkün olamayacağı bile bile bu talepten vazgeçer bir anlayışın öngörüsüzlüğüne ne diyeceğiz.
AKP iktidarlarının çok sevdiği bağımsız kurullardan birisinin neden çalışma hayatı için oluşturmadığı ne kadar anlamlı…?
Çalışma Hayatı ve Endüstriyel İlişkiler, “Toplu İş İlişkileri Kurulu” diye kurulabilecek ve işçi-işveren-hükümet-üniversite temsilcilerinin de eşit oranlarda temsil edileceği bir üst kurulu, bağımsız ellerine temsil edilmesinin kime ne zararı olacak. Bunu desteklemeyen konfederal yapıların bilerek veya bilmeyerek sendikaların siyaset güdümüne soktuğunu söylemek haksızlık olmazdı sanırım.
Üçlü danışma kurulları bunların tartışıldığı ve konuşularak sonuca bağlandığı çözüm toplantıları mı…? Yoksa hükümetin tek yanlı hazırlıkları yandaş konfederasyonlarla dayatmaya çalıştığı bir orta oyunu mu…?
Kısacası tüm bunların ve Üçlü Danışma Kurulu toplantılarının ne tür sonuçlar doğuracağını veya doğurmayacağını bize zaman gösterecek. Ancak şunu da söylemek isterim ki sendikal hareket dayatmalara karşı bilinenin ötesinde tepki koyacak birikime sahiptir.