TEK SEÇENEKLİ YOL!
Sendikalar yasasının yeniden düzenlenmesinden sonra yayımlanan istatistiklerle birlikte yüzde 10 barajında yetkili olan sendikalardan yafe/daha yetkisiz hale geldi. Böylece, güya baraj yüzde 10´dan yüzde Ve indirilerek sendikaların lehine bir değişiklik yapılıyor görüntüsü arasında sendikalara bir darbe daha vuruldu.
Sendikalar yasasının yeniden düzenlenmesinden sonra yayımlanan istatistiklerle birlikte yüzde 10 barajında yetkili olan sendikalardan yafe/daha yetkisiz hale geldi. Böylece, güya baraj yüzde 10’dan yüzde Ve indirilerek sendikaların lehine bir değişiklik yapılıyor görüntüsü arasında sendikalara bir darbe daha vuruldu.
Kuşkusuz ortaya çıkan tablo, bir yanıyla hükümet ve patronların emek düşmanı tutumunun ifadesi olsa da öte yanıyla da sendikal mücadeleyi patronlara ve hükümetle diyaloga indirgemiş olan sendikacılık anlayışının eseridir. Bundan neyi kastettiğimizi Evrenselin okurları biliyorlar. Sendikal hareketin içine düştüğü derbederliğin yarattığı sorunlar ortadadır. Dahası hükümet ve patronlar tümüyle sendikasız ya da tümüyle görünüşte bir sendikal düzen kurmak istiyorlar.
Bundan artık kimsenin şüphesi yoktur. Sendikal hareketin itildiği bu "Aöye"den ya da "batak M"tan çıkabilmesinin tek koşulu ise sendikaların geleneksel, patronlar ve hükümetlerle diyaloga indirgenmiş sendikacılık çizgisini terk ederek mücadeleci sendikacılık hattına girmelerinden geçmektedir. Bugünkü duruma bakıldığında şöyle bir hedefle mücadeleye girilmek zorundadır.
1-) İşçilerin toplam olarak sadece yüzde 9’unu örgütlemiş olan üç konfederasyonun tek bir konfederasyon olarak birleşmesini savunmak, bunu gerçekleştirmek için girişimler yapmak önem kazanmıştır.
2-) Aynı iş kolundaki sendikalar aralarında, birleşmeyi "atpazarlığına" dökmeden, sınıfın çıkarlarını gözeterek birleşip daha güçlü işçi örgütleri olarak mücadeleye atılacak, yetki barajını hızla aşacakları bir birlik oluşturmakla karşı karşıyadırlar.
3-) Bütün konfederasyonlar ve sendikalar, "yetki var, yok" demeden, fiili sendikacılığa yönelerek patronları ve hükümeti sendikalarla uzlaşmaya zorlayacak bir çizgi izlemek durumundadır. Başlangıç noktası ise fiili bir sendikacılık için harekete geçmektir. Burada elbette "patronla uzlaşmak"tan kast edilen "patronun istediği çizgide anlaşmak" deaiidir.
Geleneksel sendikacılık çizgisi ne yazık ki budur. Tersine bugün ihtiyaç olan "yetkim olsun da nasıl olursa olsun"Mumu değil, işçinin taleplerinin savunulması ve bu taleplerin arkasında işçilerin birleşerek patron ve hükümetlere karşı mücadele ettiği, patronları gerçekten boyun eğmeye zorlayan bir mücadele çizgisidir. Evet, bu yazıyı okuyanlar, "Yok böyle bir şey olmaz, böyle bir birlikten ve mücadeleden yana kaç sendikacı var dır ki? Bu bir ütopyadır!" Giyeceklerdir.
Eğer söylenenlerden biz bu gerçekleri söyleyelim sendikacıları da aşağıdan yukarı ikna ederek bu birliği gerçekleştirip, sendikaları da mücadeleci bir hatta çekelim dendiğini anlıyorlarsa, bu yazıdaki öneriler ayakları yere basmayan önerilerdir. Ancak, yukarıdaki üç maddelik sınıfın sendikal birliğini gerçekleştirmeyi amaçlayan öneriden; bugüne kadar işçi mücadelesinin deneyimi ve kazanımları etrafında, işyerlerinden, yerel platformlardan, sınıftan yana sendikacıları da kapsayan bir mücadele geliştirmeyi, birleşmeyi bu mücadelenin ürünü, sendikal mücadelenin dönüşümünün bir stratejik hedefi olarak ortaya koymayı anlamalıyız.
Bunun gereği ise; sendikal birlik ve sendikal mücadelenin mücadeleci bir hatta geçmesi için üretim birimlerinden başlayan ve adım adım örgütlenen bir mücadele olması zorunludur. Eğer imkanlar iyi kullanılırsa, bu yol sanıldığından çok kısa olabilir. Hele de mücadelede fırsatlar değerlendirilebilirse!
Bugün sorunun böyle açıkça tartışılır duruma gelmesinin nedeni elbette sendikal hareketin yeni kararlar alma ve hayata geçirme aşamasında bulunmasıdır. Sendikalar yasasındaki son değişiklik sendikal mücadelenin yeni bir hatta girmesini tek çıkar yol olarak herkesin gözüne sokmuştur. Aksini iddia edenler sadece sınıf düşmanı kötü niyetlilerdir!