“Taşeron işçilerine kadro denilen” gizliliğin, bir kısım işçiye kadro vermekten çok, kapsamlı bir operasyon olduğu artık kesinleşti.
AKP, iktidara geldiğinde bütün Türkiye’deki taşeron işçisi sayısı (özel sektör dahil) 300 bin bile değilken, 15 yılda ihaleye vermedik kamu işi bırakmamış, devletin en sinir merkezlerine bile taşeronları sokmuş, taşeron işçisi sayısını kendilerinin bile hesabını tutamadığı dev boyutlara çıkarmış, taşeron işçiliği sorununu Türkiye’nin dev sorunları arasına sokmuşlardı. Ama hesap etmedikleri şey olmuş, Cumhuriyetin kamuculuğunu yıkarken yıkıntının altında kendileri de kalmış, çırpınmaya başlamışlardı. 2011’de başlayan ve giderek artan çırpınmanın sebebi budur.
Ama ders almaya niyetlenmiyor, halkçılığa ve devletçiliğe yönelmeden çıkmaya çalışıyorlardı hâlâ. Huyundan vazgeçmeyen huylu misali, yıkıntıdan çıkma planları, devletçiliğin ve halkçılığın daha da yıkımı planı oluyordu hep.
Yine öyle oldu. Taşeron işçinse kadro dedikleri plan, yıkımı daha da yaymayı amaçlıyor. Nasıl mı?
TAŞERONLUK ESASI KORUNUYOR
1-) Taşeron işçisinin büyük kısmı, belediye iktisadi teşekkülü dedikleri belediye ve il özel idaresi şirketlerine aktarılıyor. Anlayacağınız, Ali’nin külahı Veli’ye… Taşeronluk esası korunuyor, hatta devlet çarkının esası haline getiriliyor.
2-) KİT’lerdeki taşeron işçilerini kadronun dışında tutuyor, KİT’leri satma planlarını sürdürüyorlar.
3-) Sadece Bakanlıktaki taşeron işçileri ile sınırlı tutulan kadroda da, emsal işi yapan kadrolu işçinin haklarının seviyesine çıkarmıyor, maaşını bile artırmıyorlar.
4-) Belediye, il özel idaresi, KİT ve Bakanlıklardaki taşeron işçisinin tamamını sınava, güvenlik soruşturmasına sokuyor, performans giyotininin altına sürüyor, böylece siyasal tercihinde ve sendika seçiminde özgürleşeceğini sanan taşeron işçisinin iplerini elinde tutmaya devam ediyor, hatta daha da sıkıyor.
5-) Statüsü veya yeri değiştirilen bütün taşeron işçileri muvazaalı sözleşmelerden doğacak haklarından vazgeçiriliyor, açılmış davaları geri çektiriliyor, 80, hatta 100 bin lirayı bulabilecek alacaklarından vazgeçmeleri şart koşuluyor.
6-) Yüz binlerce işçi, Hak-İş’e geçmeye zorlanıyor, en büyük işçi konfederasyonu vasfı Türk-İş’in elinden alınıyor.
Daha dün Bakanlar, müsteşarlar, genel müdürler, valiler ve belediye başkanları seferber edilerek Türk-İş üyelerinin istifa ettirilerek Hak-İş’e nasıl geçirildiğini hatırlayınız. Çok değil, daha Ocak 2011’de 140 bin olan üye sayısını, 6 yılda üç katından fazla büyütmesi, 544 bine çıkarmasındaki kerameti düşününüz.
Orman-İş, Tarım-İş, Belediye-İş, Genel-İş, Tekgıda-İş üyelerinin başına gelenleri düşününüz. TGS’ye, Hava-İş’e yapılanları Tekgıda-İş’teki darbe girişimini hatırlayınız. Liman-İş’in Türk-İş’ten, Oleyis’in DİSK’ten koparıldığını hatırlayınız?
Bugün de, taşeron işçileri hakkındaki planın vuracağı kuşlardan biri Türk-İş’tir, diğeri DİSK’tir. Hamlelere dikkatle bakın, göreceksiniz.
TÜRK-İŞ HEDEFTE
Sadece üye dağılımında ve sayılarında sıçramalı değişiklik olmayacak, başka yansımaları da olacak. Türk-İş, İLO, İŞKUR, SGK Yönetim Kurulu, SGK Asgari İşçilik Tehlike Sınıfı Belirleme Komisyonu, Asgari Ücret Tespit Komisyonu, İaşe bedeli tespit Komisyonu, Milli Prodüktivite Merkezi, Türk Patent Enstitüsü Danışma Merkezi, Resmi Arabulucular Seçici Kurulu, Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi, Tozla Mücadele Komisyonu, Türkiye Halk Sağlığı ve Güvenliği Milli Komitesi, Vergi Komisyonu, Mesleki Danışma Komisyonu, İş Güvenliği Uzmanlığı EĞİTİM Komisyonu’nda temsilci bulundurma olanağını da yitirecek.
6-) Bu girişim ile devletin yapısı daha da bozuluyor.
a-) Şirket kurma belediyelerde zorunluluk oluyor, bütün belediyeler şirket müdürlüğüne dönüştürülüyor.
b-) Büyükşehir olmayan 51 vilayetin il özel idaresi de şirketler kuruyor, şirketler ihalelere giriyor. Sadece bütün belediyeler değil, valilikler de işveren yapılıp ihale bataklığına çekiliyor.
***
Vahşi kapitalizmin atanı da vuran bumerangı bunlar. Oysa yıkıntıdan çıkış bumerang savurmakla değil, halkçılığa, devletçiliğe ve Atatürk’e sarılmakla olur.