SORUNLAR VE SORUMLULAR!
Küresel düzeyde yaşanan aniden yeni yılla birlikte etkisi yoğun bir şekilde hissedilen olumsuzluklar, ekonomi gündemimiz üzerinde belirleyici oluyor. Durum böyle olunca bazı önemli konular yeterince tartışılmıyor ve sorunlar sinsice ağırlaşmaya devam ediyor.
Küresel düzeyde yaşanan aniden yeni yılla birlikte etkisi yoğun bir şekilde hissedilen olumsuzluklar, ekonomi gündemimiz üzerinde belirleyici oluyor. Durum böyle olunca bazı önemli konular yeterince tartışılmıyor ve sorunlar sinsice ağırlaşmaya devam ediyor. Siyasi iradenin ekonomik koordinasyonu en üst düzeye çıkararak, gelişmeleri kontrol altında tutabilme niyeti laftan öteye gidemiyor.
Üretim teşvikleri ile dış politika tercihleri, asgari ücret ayarlaması ile küresel koşullar arasındaki büyüyen çelişkileri irdelemek görece önemli hale geliyor. Gelişmeleri tüketim malzemesine dönüştürüp Yeni Anayasa tartışmalarına meze yapmaya çalışmanın, çözümlere katkı yapamayacağını hesaba katmak gerekiyor. Yanlışlar yeni yanlışlarla düzelmediği için ülkemizin ufku kararmaya devam ediyor.
Daha sıcak bir konu olduğu için asgari ücret ayarlaması ile küresel koşullar arasındaki büyük çelişkiyi irdelemeye çalışalım. Evet, IMF politikaları yanı sıra küresel koşullar ve enflasyon hedeflemesi gerekçesi ile ücretlilerin yaşam koşulları önemli ölçüde ağırlaştırıldı; satın alma güçleri eritildi, borçlan artmlarak geleceklerindeki ipotek büyütüldü ve başkalarının hataları büyük ölçüde onlara fatura edildi. Böyle devam edilmesinin olanaksızlaştığı bir aşamaya gelindi. Geride bıraktığımız senenin ikinci çeyrek döneminde metal iş kolunda yaşanan olumsuzluklar, iş barışı konusunda bardağın taşmak üzere olduğunun işareti oldu.
Fakat diğer yandan olumsuzlaşan küresel koşullar, toplam gelirleri geriletmeye ve böyle olmayacağı varsayımına göre yapılmış tüm hesapları bozmaya başladı. Toplam gelirler azalıyor; olumsuzlaşan rekabet koşulları faaliyet gelirlerini eritiyor ve faaliyet dışı gelir yaratan pozisyonlar artık zarar üretiyor. Durum böyle olunca bilançolar yıpranıyor ve kredi olanaklan kaçınılmaz olarak daralıyor; yatının için yola çıkanlar ne yapacağını bilemez hale geliyor. İstihdam daralmaya, işsizlik artmaya ve emek piyasasında bozulan arz talep dengesi nedeniyle ücretler gerilemeye zorlanıyor. Ayrıca kaçak çalışanlar yanı sıra kayıt dişiliğin ve büyümeye devam eden mülteci sorunlarının da bu olumsuzlukları beslediğini dikkate almak gerekiyor.
Bir yanda ücret artışı konusunda haklı talepler ve diğer yanda buna olumlu yanıt verilebilmesine engelleyen küresel koşullar var! Bu aşamada sormak gerekiyor: orta yolu nasıl bulacağız, iş barışı ile birlikte verimliliği ve istikrarı nasıl koruyacağız? Son on iki yılda ücretli olarak çalışanlar ve emeklilere haksızlık yapmıştık, şimdi ek fatura ödeme sırası işverenlere geldi mantığı ile durumun düzeltilmesi mümkün müdür? Geçmişteki tercihlerin yanlışlığı, yeni yanlışlar ile düzelebilir mi? İstikrar adına uzlaşmaya mecbur olan kesimler arasına nifak sokarak, sorumlular aklanabilir ve sorunlar çözülebilir mi? Aldatanlar korunur iken aldatılanların dolaylı bir şekilde cezalandırılması nasıl bir adalet anlayışıdır?
Sorunları ve sorumluluğu, değişen koşullar nedeni ile durumu olumsuzlaşan diğer kesimlerin üzerine yıkarak çözüm üretemezsiniz! Tam aksine daha önceki krizleri mumla aratacak yıkıcı felaketlere zemin hazırlarsınız! Bu türden çelişkiler ve sebep olduğu açmazlar, mevcut anlayışlar nedeni ile ülkemizin yönetilebilir olmaktan çıktığını haykırıyor.
Fakat Meclis çatısı altında temsil edilen ve çözüm üretmesi gereken siyasi partiler, bu konuları tartışmaktan kaçınmaya devam ediyor! İnsanlanmız ise, içine hapsedildikleri duygusal tepkisellikler labirentinden kurtulup gerçeklerin peşinden koşamıyor ve akıl yolunu bulamıyor!