Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
13 Mayıs 2024
1999-2002 DÖNEMİNDE İŞVEREN SENDİKACILIĞI VE TİSK
1999-2002 DÖNEMİNDE İŞVEREN SENDİKACILIĞI VE TİSK

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

1999-2002 döneminde Türkiye’yi Bülent Ecevit’in başbakanlığında 56. ve 57. Cumhuriyet Hükümetleri yönetti. Bu yıllar çalışma yaşamı ve TİSK’in tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.

Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki 56. Cumhuriyet Hükümeti (IV.Ecevit Hükümeti) 11.1.1999-28.5.1999 döneminde görev yaptı.

18 Nisan 1999 tarihinde gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde DSP oyların yüzde 22,2’sini (136 milletvekili) alarak en büyük parti oldu. Milliyetçi Hareket Partisi oyların yüzde 18’ini aldı (129 milletvekili). Refah Partisi’nin kapatılmasından sonra kurulan Fazilet Partisi oyların yüzde 15,4’ünü olarak 111 milletvekili çıkardı. ANAP, oyların yüzde 13,2’ini aldı (86 milletvekili). Doğru Yol Partisi ise oyların yüzde 12’sini alarak 85 milletvekilliği elde etti.

Seçimlerin ardından oluşturulan 57. Cumhuriyet Hükümeti (V.Ecevit Hükümeti) 28.5.1999-18.11.2002 döneminde görev yaptıktan sonra, 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimlerinde iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi başladı.

3 Kasım 2002 tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi oyların yüzde 34,3’ünü aldı ve 550 milletvekili olan TBMM’de 363 milletvekili ile tek başına çoğunluk sağladı. CHP yüzde 19,4 oranında oy aldı (178 milletvekili). Oyların yüzde 1’ini alan bağımsızlar da 9 milletvekilliği elde etti. Böylece günümüze kadar devam eden Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı başladı.

Türkiye ekonomisinde çok önemli bir kriz 1998-2002 yıllarında yaşandı. Sabit fiyatlarla GSMH 1998 yılında yüzde 3,9 oranında arttı ve 1999 yılında yüzde 6,1 oranında azaldı. 2000 yılındaki yüzde 6,3’lük bir artışın ardından, 2001 yılında yüzde 9,4 oranında bir küçülme yaşandı. Kişi başına sabit fiyatlarla GSMH ise 1998 yılında yüzde 2,0 oranında artarken, 1999 yılında yüzde 7,8 oranında küçüldü. 2000 yılındaki yüzde 4,2 oranındaki artışından ardından 2001 yılında yüzde 11,0 oranında bir azalma gerçekleşti.

Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) ve Kişi Başına GSMH

(Sabit Fiyatlarla, % Değişim)

Yıl GSMH Kişi Başına GSMH
1998 3,9 2,0
1999 (-) 6,1 (-) 7,8
2000 6,3 4,2
2001 (-) 9,4 (-) 11,0

1998-2002 krizinde önemli nedenlerden biri, Türk Lirasının sürekli değer yitirmesiydi. 1 ABD Doları 1998 yılında 260 bin TL’ye eşitti. Dolar kuru 1999 yılında 420 bin TL, 2000 yılında 624 bin TL, 2001 yılında 1.225 bin TL ve 2002 yılında 1.506 bin TL oldu. Türkiye, Türk Lirasının değerini düşürerek ithalatı azaltmaya ve ihracatını artırmaya çalıştı. Döviz ihtiyacının karşılanmasında dış borçlanmaya fazla başvurulmadı. Ancak bu politika, tüketici fiyatlarının da hızla artmasına neden oldu. Ocak-Aralık döneminde tüketici fiyatları, 1997 yılında % 99,1, 1998 yılında % 69,7, 1999 yılında % 68,8, 2000 yılında % 39,0, 2001 yılında % 68,5 ve 2002 yılında yüzde 29,7 oranlarında arttı.

Bu gelişmeler, devlet bütçesi içinde faiz harcamalarının payını olağanüstü düzeylere çıkardı. 2002 yılında devletin vergi gelirleri 61,6 milyar TL iken, faiz ödemeleri 53,5 milyar TL olmuştu. Diğer bir deyişle, vergi gelirlerinin yüzde 86,8’i faize gidiyordu. Faiz giderlerinin toplam gelirler içindeki payı yüzde % 49,3, toplam harcamalar içindeki payı ise yüzde 36,6 idi.

Bu koşullarda Türkiye dış kaynak aradı. Dünya Bankası’nda çalışırken Türkiye’ye gelip ekonominin sorumluluğunu üstlenen Kemal Derviş, dış kaynak bulma karşılığında TBMM’ye çeşitli yasaları kabul ettirdi.

1998-2002 ekonomik krizinin ağırlıklı nedeni yine döviz sıkıntısıydı ve işçileri etkilemesi 2001 yılında gerçekleşti. Memurlar ise 2000 yılında gelir kaybı yaşadı.

Bu dönemde çalışma yaşamının odaklandığı noktalar, sosyal güvenlik reformu, özelleştirmeler, taşeronluktu. Kamu çalışanları da sendikal hak ve özgürlükleri için büyük mücadeleler verdiler ve etkili eylemler yaptılar.

14 Temmuz 1999 günü Türkiye tarihinde ilk kez tüm ücretli örgütlerinin katıldığı Emek Platformu oluşturuldu. 24 Temmuz 1999 günü de Ankara’da Kızılay Meydanı’nda yaklaşık 350-400 bin kişinin katıldığı ve sosyal güvenlik hakkındaki kanun tasarısının TBMM genel kurulundaki görüşmelerini etkileyen büyük bir miting yapıldı. Ayrıca özelleştirmelere ve işyeri kapatmalarına karşı birbirinden kopuk eylemler gerçekleştirildi. Türkiye çalışma yaşamında çok önemli bir yer tutan Emek Platformu’nun çalışmaları, Tekgıda-İş Sendika Akademisi’nin önümüzdeki haftalarda yayımlayacağı raporlardan biri olacaktır.

1998-2001 krizi ve yarattığı sorunlar, bu yıllarda koalisyon hükümetinde yer alan siyasi partilerin oy oranlarını ciddi biçimde düşürdü.

Bülent Ecevit 28.5.1999-18.11.2002 döneminde başbakandı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da devlet bakanı ve başbakan yardımcısıydı.

1999 milletvekili genel seçimlerinde DSP 6,9 milyon (%22,2) oy aldı. Ekonomik kriz sonrasında yapılan 2002 milletvekili genel seçimlerindeki oy sayısı 384 binde (%1,2) kaldı.

MHP 1999 milletvekili genel seçimlerinde 5,6 milyon (%18,0) oy aldı. 2002 seçimlerinde 2,6 milyonda (%8,4) kaldı.

1999 milletvekili genel seçimlerinde ANAP 4,1 milyon (%13,2) oy aldı. Oy sayısı kriz sonrasındaki 2002 milletvekili genel seçimlerinde 1,6 milyonda (%5,1) kaldı.

Ekonomik kriz sürecinde iktidarda koalisyon ortağı olarak bulunan DSP, ANAP ve MHP, 2002 sonundaki milletvekili genel seçimlerinde büyük oy kaybına uğradı. Üç partinin 1999 seçimlerindeki toplam oyu 16,6 milyondu; 2002’de 4,6 milyona indi. Üç partinin toplam oy oranı da yüzde 53,4’ten 14,7’ye geriledi.

Seçmenler, Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden biri olan 1998-2002 ekonomik krizinin faturasını iktidarda bulunan DSP, MHP ve ANAP’a ödettirdi.

Bu dönemde Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanunu kabul edildi (Resmi Gazete, 21 Nisan 2001). Kamu çalışanları sendikalarının kurulması ve çalışmalarına ilişkin 4688 sayılı Kanun da bu dönemin ürünüydü (Resmi Gazete, 12 Temmuz 2001). 1999 ve 2001 yıllarında Anayasa değişiklikleri yapıldı (Resmi Gazete, 14 Ağustos 1999; Resmi Gazete, 17 Ekim 2001)

Çalışma yaşamına ilişkin en önemli düzenleme de, uzun mücadeleler sonucunda kabul edilen 4773 sayılı İş Güvencesi Kanunuydu. Kısaca “İş Güvencesi Yasası” olarak bilinen “İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 4773 sayılı Kanun” TBMM’de 9 Ağustos 2002 günü sabah 03’te kabul edildi ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanarak 15 Ağustos 2002 tarihli Resmi Gazete’de (No.24847) yayımlandı. Yasa, 15 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde  yürürlüğe girdi.

Yaşlılık aylığına hak kazanma dahil sosyal güvenlik alanında önemli değişiklikler getiren ve işsizlik sigortasını kuran 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu (Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile İş Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanunlara Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi, İşsizlik Sigortası Kurulması, Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun İki Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun) 25 Ağustos 1999 günü kabul edildi ve 8 Eylül 1999 günlü Resmi Gazete’de yayımlandı. İşsizlik sigortası 1 Haziran 2000 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı.

Bu yıllarda işçi ve işveren sendikaları üst örgütleri arasındaki diyalog gelişti. Tekgıda-İş Sendika Akademisi’nin 11 Mart, 18 Mart ve 25 Mart 2024 tarihlerinde yayımlanan raporlarında Sivil İnisiyatif veya Beşli Girişim olarak isimlendirilen diyalog platformunun çalışmaları özetlenmişti. Türk-İş, DİSK, TESK, TOBB ve TİSK’in oluşturduğu platforma 1999 yılında Hak-İş ve TZOB (Türkiye Ziraat Odaları Birliği) de katıldı. Sivil İnisiyatif’in 1999-2001 yıllarına ilişkin çalışmaları, Tekgıda-İş Sendika Akademisi’nin önümüzdeki haftalarda yayınlayacağı raporlarda ele alınacaktır.

Geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında, 1999-2002 döneminde Türkiye’de özel sektör işyerlerinde fazla grev olmadı.

1990 yılında özel sektör işyerlerindeki grevlere 107,7 bin işçi katılmış ve grevlerde geçen işgünü 2,1 milyonu bulmuştu. 1991 yılında ise özel sektör işyerlerindeki grevlere 102,4 bin işçi katıldı ve grevlerde 2,6 milyon işgünü geçti. 1995 yılında da 21,3 bin işçi greve çıktı ve grevde 588 bin işgünü geçti.

Bunlara karşılık, 1999 yılında özel sektördeki 53 işyerinde 3.196 işçi greve çıktı ve grevde geçen işgünü sayısı 227,9 bin düzeyinde kaldı. 2000 yılında da özel sektördeki 46 işyerinde 6.826 işçi greve çıktı; grevdeki işgünü sayısı 235,5 bin düzeyindeydi. 2001 yılında 52 işyerinde 9.174 işçi ve 2002 yılında da 25 özel sektör işyerinde 1.883 işçi greve çıktı. Grevde geçen işgünü sayısı, sırasıyla, 267,4 bin ve 28,4 düzeyinde oldu.

Bu yıllarda TİSK’in gücü arttı.

1999 yılı başında TİSK’e bağlı işveren sendikalarının listesi aşağıda sunulmaktadır:

T.Ağaç Sanayii İşverenleri Sendikası (İstanbul)

T.Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS) (Ankara)

T.Armatörleri İşverenleri Sendikası (İstanbul)

T.Cam, Çimento ve Toprak Sanayii İşverenleri Sendikası (İstanbul)

Çimento Müstahsilleri İşverenleri Sendikası (Ankara)

T.Deri Sanayii İşverenleri Sendikası (İstanbul)

T.Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (İstanbul)

T.İlaç ve Kimya Endüstrisi İşverenleri Sendikası (İstanbul)

T.İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası (İNTES) (Ankara)

Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası (KAMU-İŞ) (Ankara)

T.Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayii İşverenleri Sendikası (KİPLAS) (İstanbul)

T.Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) (İstanbul)

T.Selüloz, Kağıt ve Kağıt Mamulleri Sanayii İşverenleri Sendikası (İstanbul)

T.Şeker Sanayii İşverenleri Sendikası (Ankara)

T.Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası (İstanbul)

T.Toprak, Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenleri Sendikası (İstanbul)

Turizm Endüstrisi İşverenleri Sendikası (İstanbul)

Tüm Özel Eğitim Kurumları İşverenleri Sendikası (TEKİS) (İstanbul)

1999-2001 döneminde TİSK’e MİKSEN (Mahalli İdareler Kamu İşveren Sendikası) ve PÜİS (Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası) üye oldu.

Bu dönemde işçi ve işveren örgütlerinin çalışma yaşamına ilişkin ortak görüşlerinin ifade edildiği bir metin, 23 Ağustos 2000 günü Başbakan Bülent Ecevit’e verilen “Türk Çalışma Hayatına İlişkin TİSK ve TÜRK-İŞ Ortak Görüş ve Önerileri”dir.

Bu belgede şu başlıklar yer alıyordu:

Sosyal Sigortalar kurumu Kanunu Tasarı Taslağı ( 2 s.)

Ulusal Meslek Standartları Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı (3 s.)

Zorunlu Tasarruf Fonu’nun Tasfiyesi (1 s.)

Özelleştirme Uygulamaları (2 s.)

Ulusal Meslek Standartları Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı ve Gerekçesi  (28 s.)

Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı (32 s.)

Bu dönemin önemli belgelerinden biri de, TİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK Genel Başkanlarının 10 Temmuz 2001 tarihli ortak açıklamasıydı.

Ekonomik krizin etkileri 2001 yılı içinde yaygın ve etkili bir biçimde hissedilmeye başlandı. Birçok işyeri kapandı veya işçi çıkartarak küçülme yoluna gitti. Bu koşullarda, işçi sendikaları konfederasyonları ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) arasında görüşmeler yapılarak, krize karşı önlemler alınması konusunda Hükümet nezdinde ortak girişimlerde bulunulması kararlaştırıldı. Konfederasyon Genel Başkanları ve Yönetim Kurulu üyeleri 10 Temmuz 2001 günü TÜRK-İŞ Genel Merkezi’nde toplandılar. Yapılan görüşmeler sonrasında aşağıdaki bildiri yayımlandı:

“TİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK Genel Başkanları ve Genel Yönetim Kurulu üyeleri 10 Temmuz 2001 tarihinde TÜRK-İŞ Genel Merkezinde toplanmışlar, kapanan işyerleri ve işsiz kalanlar konusunu görüşmüşler ve istihdam yaratmaktan sosyal korumaya kadar  bir dizi önlem üzerinde durmuşlardır.

“Yaşanmakta olan ekonomik kriz, ülkemizin üretken kapasitesini tahrip etmekte ve büyük sosyal riskler yaratmaktadır. Dört Konfederasyon, ekonomik krizin daha fazla tahribat yaratmasını önlemek ve işbirliği içinde ortak çözüm yolları geliştirmek için, ivedilikle bir koordinasyon komitesi oluşturmuşlar ve gerekli görevlendirmeleri yapmışlardır.

“Koordinasyon Komitesi, Konfederasyonlara üye sendikaların katkılarıyla ve diğer kurum ve kuruluşların elindeki bilgilerden de yararlanarak, kapanan işyerleri ve işyerlerinin kapanma nedenleri konusunda bir durum tespiti yapacaktır. Bu amaçla, Konfederasyonlarımıza üye sendikaların da katılımıyla genişletilmiş bir toplantı düzenlenecektir.

“Acil müdahale ve destek gerektiren durumlarda, işyeri yönetimi, işveren sendikası ve bu işyerinde örgütlü bulunan işçi sendikası arasında görüşmeler yoluyla sorunun çözümü teşvik edilecektir.

“Tespit edilen sorunların ve çözüm önerilerinin, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in önümüzdeki dönem toplantılarında ivedilikle ele alınması için gerekli girişimlerde bulunulacaktır.

“Görüşmeler sırasında, ülkemizdeki sanayiinin tam bir envanterinin bulunmadığı saptanmış ve bunun ivedilikle hazırlanması gereği vurgulanmıştır.

“Krizin aşılmasında, istihdamın sürdürülmesini ve yeni istihdam yaratılmasını engelleyici hukuki, idari ve mali düzenlemelerin saptanarak kaldırılması gerektiği konusunda görüş birliği sağlanmıştır.

“Konfederasyonlarımız, bu veri ve bilgilerin, bütün AB ülkelerinde de uygulandığı şekliyle, bir ulusal istihdam stratejisinin altyapısını oluşturacak şekilde derlenmesine ve bunların Ekonomik ve Sosyal Konsey’in çalışmalarında yolgösterici olması doğrultusunda gerekli girişimlerde bulunacaktır.

“4641 sayılı Yasa uyarınca Ekonomik ve Sosyal Konsey’in çalışma esas ve yöntemlerine ilişkin yönetmeliğin Hükümet tarafından hazırlanacağı ifade edilmektedir. Söz konusu yönetmeliğin hazırlanması çalışmalarında  Konfederasyonlarımızın yer alması bir zorunluluktur.

“Konfederasyonlarımız, krizin aşılmasında, işyerlerinin kapanmasının önlenmesinde, kapanmış işyerlerinin yeniden açılarak yeni istihdam imkanlarının yaratılmasında, ülkemizde üretilen malların tüketiminin teşvik edilmesinin ve bu amaçla gönüllü kampanyalar açılmasının önemine inanmaktadır.

“Türkiye, sahip olduğu büyük potansiyelle, krizleri aşacak güçte ve kararlılıktadır. Konfederasyonlarımız, bu kararlılığın Hükümetimiz tarafından da gösterilmesi ve gereken güvenin halkımıza verilmesi durumunda, gerekli kaynaklar ülkemizde kesimlerin gönüllü katkıları ve sivil toplum kuruluşlarının girişimleriyle yaratılabileceğine inanmaktadır.”
TİSK Yürütme Komitesi     TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu     HAK-İŞ Yönetim Kurulu     DİSK Yönetim Kurulu
Bu toplantının ardından TİSK bir araştırma yaparak, üyesi işveren kuruluşlarına bağlı işverenlerin karşılaştıkları sorunları tespit etti. Ardından, İstanbul’da 5 Eylül 2001 günü düzenlenen Türkiye I. İşçi ve İşveren Konfederasyon ve Sendikaları Zirvesi’nde ülkemizin yaşadığı ekonomik krizin nedenleri ve krizin aşılması için atılması gereken adımlar değerlendirildi.

TİSK’in XXI. Olağan Genel Kurulu 22-23 Aralık 2001 günleri Ankara’da Hilton Oteli’nde toplandı.

TİSK Başkanı Refik Baydur, genel kurulun ilk günü yaptığı konuşmada şu noktaları vurguladı:

“Çok büyük bir gururla ve ümit veren bir geleceğe bakarak diyebiliriz ki, Türkiye’de, dünyada örneği çok az görülen işçi ve işveren anlaşması, 1992’de başlamış ve hızla gelişmiştir. Bugün de yasaların yasaklarına rağmen, işçi sendikalarını temsil eden liderlerimizin risk almasıyla, işyerlerinin risk kabul etmesiyle bu dar boğazdan çıkış olanakları sağlanmaya çalışılmıştır.” (TİSK, XXI: Olağan Genel Kurul Tutanakları, 22-23 Aralık 2001, TİSK Yay.No.218, Ankara, 2002;8)

“Türkiyemiz, gelişen yıllar içerisinde ideolojik veya popülist bir tasım düşüncelerle Avrupa Birliği ilişkilerinde tamiri mümkün olmayan hataları yaratmıştır. Bunlardan ilk, 1975 yılında Avrupa Birliği’nin bütün kapıları Türkiye’ye ve Yunanistan’a açılmışken, o günkü yöneticilerimizin bu kapıyı elinin tersiyle itip kapatmasıyla başlar.

“İkinci mühim olay, Gümrük Birliği’ne girerken hiçbir taviz talep etmeden, hiçbir karşılık talep etmeden, sanki Türkiye birçok şeylere mecburmuş gibi hemen Gümrük Birliği mukavelesinin imza edilmesi şeklidir.

“Bu siyasi hatalar, gelişmekte olan ekonomimizi zaman içerisinde ipotek altına almıştır ve ulaştığımız dar boğaza hızla yaklaşmamıza yardımcı olmuştur.” (TİSK,2002;9)

“Konfederasyonumuz, Hükümetimizin uyguladığı Kıbrıs’a ait siyasi ve askeri programı sonuna kadar destekleyecektir. Bu konuda doğru yolda gidildiğine de inanıyoruz.” (TİSK,2009;9)

TİSK genel kurulunda Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral (TİSK,2009;52-56), Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu (TİSK,2009;63-64) ve DİSK Başkan Vekili ve Oleyis Sendikası Genel Başkanı Enver Öktem (TİSK,2009;67-68) birer konuşma yaptı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın konuşması da uzun ve önemliydi (TİSK,2009;23-29).

Genel kurula sunulan çalışma raporunda Atatürk ilkelerine bağlılık aşağıdaki şekilde tekrar vurgulandı:

“Konfederasyonumuz, ‘Atatürk’ün Türk Milleti’ne hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve demokrasi, barış ve özgürlük içerisinde yaşayan, insan haklarına saygılı, yüksek yaşam düzeyine, eğitim, sağlık ve çevre kalitesine, rekabet gücü yüksek bir ekonomiye ulaşmış, güçlü ve güvenli bir ülke olma yolunda adım atmak’ amacıyla, TBMM’nin görüştüğü Anaya değişikliğini kuvvetle desteklemiştir.” (TİSK, XXI. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, 22-23 Aralık 2001, TİSK Yay.No.212, Ankara, 2001;3)

TİSK genel kuruluna sunulan çalışma raporunda, 1999-2001 döneminde işverenler açısından olumsuz gelişmelerin bazıları şu şekilde özetleniyordu:

“Son üç yılda;

“Kıdem ve ihbar tazminatı müesseseleri dikkate alınmadan getirilen işsizlik sigortası, işveren açısından mükerrer ödemeye yol açmış;

“Çalışma hayatına ilişkin idari para cezaları aşırı oranlarda yükseltilmiş; 2001 yılında hazırlanan yeni bir tasarı ile % 200.000 (ikiyüzbin) oranında artırılması planlanmış;

“Sosyal Sigortalar Kurumu’na ödenen primlerde ortaya çıkan artış, katlanılamaz düzeye ulaşmış; sadece son 1,5 yıl içerisinde SSK primine esas kazanç tavarı % 476,6, tabanı ise % 84,6 oranında artırılmış;

“Ülkemizde mevcut olan ve AB üyesi ülkelerdeki güvencelerin çok üzerinde bulunan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı, sendikal tazminat gibi güvenceler dikkate alınmadan İş Güvencesi Yasa Tasarısı gündeme getirilmiş;

“AB’ye sunulan Ulusal Program’ın çalışma hayatına ilişkin taahhütleri; AB tarafından talep edilmemesine ve tüm uyarılarımıza rağmen, işletmelerin rekabet gücünü azaltacak,istihdamı cezalandıracak, çalışma hayatını daha da katı hale getirecek nitelikte ve çoğu kısa vadeli öncelikler arasında yer alan; iş güvencesi, hiçbir AB ve OECD ülkesi mevzuatında yer almayan hak grevi, sarı sendikacılığa ve çalışma barışının bozulmasına yol açacak mevzuat değişiklikleri, çalışma şartlarının, işletmelerin ödeme güçlerini aşan düzenlemelere tabi kılınması, gibi hususları öngörmüştür.

“Çalışma mevzuatımızın ‘esneklik’ ilkeleri çerçevesinde yeniden düzenlenmesi geçtiğimiz dönemde de gerçekleştirilememiş ve OECD’ye göre dünyada en katı mevzuat olma özelliğini korumuştur. Türk işçisi ve işvereni, küresel üretim, yatırım ve ticaret sisteminin talep ettiği koşulları yaratamayan, detaylı katı hükümleriyle günümüzün gereksinimleri karşısında çözüm getirmekten ziyade, sorun üreten bir İş Kanunu ile çalışmaya devam etmek zorunda kalmıştır.

“Ülkemizde, sendikasız ve kayıtdışı kesimin kapsamı genişlemeye devam etmiştir. İşletmeler üzerindeki sosyal şarjların sürekli artırılması; işletmelerin rekabet gücünü dikkate almayan sendikal faaliyet nedeniyle özellikle Anadolu’da girişimcinin örgütlü ilişkilere tepki duyması; katı ve cezalandırıcı mevzuat düzenlemeleri ve bürokratik engeller nedeniyle kayıtdışı sektör büyümüş, sendikal sistemden kaçış ve sendikalaşma oranının azalması, yabancı kaçak işçilik gibi Türk endüstri ilişkileri sistemini olumsuz etkileyen, örgütlü işçi-işveren ilişkilerini dar bir alana hapseden gelişmeler kuvvetlenmiştir.

“Ülkemizde sendikacılık, 90’lı yılların ortalarına kadar süren, hatta sayısı sınırlı da olsa bugün dahi bazı işçi sendikalarının izlemeye devam ettiği ‘çatışmacı sendikacılık’ anlayışı yüzünden neredeyse sadece kamu kuruluşlarında faaliyet gösterir hale gelmiş, özel kesimde toplu iş sözleşmesi uygulayan büyük firmaların dışına çıkamamıştır.

“Günümüzde işçi sendikalarının işletmelerin rekabet gücünü korumanın uzun vadeli ilişkilerin sağlıklı sürdürülmesi ve işçi kesiminin çıkarları açısından taşıdığı önemli kavramalarına rağmen, birçok işçi kuruluşu geleceğini özelleştirmenin önlenmesinde görmek gibi kısır ve ülke çıkarlarıyla çelişen stratejilere de sahiptir. (…)

“Türkiye’de işgücü maliyetleri yakın çevredeki Balkan, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin çok üzerindedir. Hatta, AB üyesi İspanya, Yunanistan ve Portekiz’deki seviyeleri aşmıştır. Bu durum, işletmelerin rekabet gücünü ve yatırım imkanlarını gözeten, istihdam artışına imkan tanıyan bir ulusal ücret politikasının üçlü işbirliği ile oluşturulamamasının sonucudur.

“Yaklaşık iki yıldır ‘sosyal güvenlik reformu’ adı altında sürdürülen çalışmalar, sistemin sorunlarına köklü tedbirler getirmediğinden, gerçekte reform niteliği taşımamıştır. Üstelik yapılan düzenlemeler sosyal taraflar açısından sistemi daha da pahalı hale getirmiş ve SSK’nın özerkliğini ortadan kaldırma ve Kurum üzerindeki siyasi müdahaleleri artırma yönünde yasa tasarıları hazırlanmıştır.

“İşveren ve işçi kesimlerinin katılımı sağlanmadan tek yanlı biçimde gündeme getirilen bu tasarılarla ‘baskıcı ve mevcut sorunları artırıcı’ bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulmaya çalışılmakta ve çağın gereklerinden uzaklaşılmaktadır. (…)

“Ülkemizde çalışma hayatı ile ilgili taraflar arasında diyalog ve işbirliğinin, çoğu kez hükümet kanadı eksik kalmıştır. Ancak bu konuda ağlanan olumlu gelişme, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in çıkarılan kanunla nihayet yasal bir temel kavuşturulmuş olmasıdır.”  (TİSK,2001;54-57)

Çalışma raporunda TİSK’in taleplerinin bazıları şu şekilde ifade ediliyordu:

“Özetle;

“Girişimciliğin desteklenmesi, işletmeler üzerindeki vergi yükünün ve sosyal şarjların azaltılması, işletmelerin rekabet gücünün gözetilmesi, esneklik ilkelerine dayalı çağdaş bir İş Kanunu, istihdamın bir ulusal politika dahilinde geliştirilmesi, verimliliği ve rekabet gücünü esas alan bir ulusal ücret politikası izlenmesi, işgücü piyasasının ihtiyaçlarına odaklı bir eğitim sistemi, SSK’nın özerkleştirilmesi, üçlü diyalog ve uzlaşma, etkin işleyen bir Ekonomik ve Sosyal Konsey, çalışma barışının devamı, örgütlü işçi-işveren ilişkilerinin geliştirilmesi, bürokrasinin azaltılması, çalışma hayatına ilişkin yasal düzenlemelerin, işletmelerin rekabet gücünü, yatırım yapma ve istihdam yaratma potansiyelini geliştirecek nitelik taşıması, sosyal gelişmenin ancak ekonomik kalkınma temelinde olabileceği bilinci, ülkemizi 2000’li yıllarda ekonomik ve sosyal kalkınmada başarılı kılacak unsurlardır.

“Bu çerçevede, AB’nin gelecek yıllarda sosyal politika alanında izlemeyi öngördüğü; işverene yeni bir yük getirmeme, istihdam artışlarını teşvik etme, girişimcilerin dinamizminden en iyi şekilde yararlanma, esneklik ve sosyal güvence arasında yeni bir denge kurma, şeklindeki temel ilkelerin, Türk çalışma hayatına yön verme çabalarını belirlemesi gerekmektedir.” (TİSK,2001;58)

“Bu arada geçici ihtiyaçların karşılanması, işçilerin beklentilerine cevap vermesi ve önemli ekonomik getiri sağlaması açısından ‘belirli süreli hizmet akitleri’ ile yaratılan geçici istihdamın da işgücü piyasasının artırılmasında önemli rol oynadığını gözardı etmemek gerekir.” (TİSK,2001;75)

“Bu doğrultuda 1475 sayılı İş Kanunumuzda yapılması gereken değişiklikleri dört bölümde değerlendirmek gerekir.

“ESNEK ÇALIŞMA BİÇİMLERİNE İMKAN TANIYACAK DEĞİŞİKLİKLER:

“Sürekli iş – süreksiz iş tanımı yeniden yapılmalıdır.

“İstihdamda esnekliği sağlayan ‘geçici işler’ tanımına yer verilmelidir.

“İş sözleşmelerinde esnekliği sağlayan ‘kısmi süreli çalışma’ düzenlenmelidir.

“Fazla çalışma için alınan izinler kaldırılmalıdır.

“Her bir fazla saat çalışma için verilecek ücretin oranı % 50’den % 25’e düşürülmelidir (AB standardı).

“Fazla çalışma ücreti yerine izin verilebilmesine imkân tanınmalıdır.

“Hafta tatili ücretine hak kazanma koşulu, tam gün çalışma ve kısmi süreli çalışma esaslarına göre yeniden düzenlenmelidir.

“‘Ücrette esneklik’ ve ‘çalışılan süreye göre ücret ödenmesi’ kavramlarına yer verilmelidir.

“‘İş sürelerinde esneklik’ kavramına ilişkin yeni düzenlemeler getirilmelidir.

“‘Telafi çalışması’ tanımına yer verilerek bu tür çalışma koşulları düzenlenmelidir.

“‘Kısmi çalışma’ ve ‘kısmi süre ile çalışan işçi’ tanımına yer verilmeli, esas ve usulleri düzenlenmelidir.

“158 SAYILI ILO SÖZLEŞMESİNE UYUMU GERÇEKLEŞTİRECEK DÜZENLEMELER.

“158 sayılı Sözleşmenin tanıdığı esneklik çerçevesinde bir iş güvencesi getirilmelidir.

“Aşırılıktan, pahalılıktan, ölçüsüzlük ve katılıktan arındırılmalıdır.

“Ekonomiyi gözönüne almalıdır.

“İşyeri güvencesini de sağlamalıdır.

“İş güvencesi ve esneklik mutlaka birlikte ele alınmalıdır.

“İşverenin sevk ve idare yetkisi kısıtlanmamalıdır.

“Yatırım, üretim ve istihdamı engellememelidir.

“Avrupa ülkelerindeki örnekler ve İşsizlik Sigortası’nın yürürlüğe girmesi dikkate alınarak ihbar önelleri yeniden kademelendirilerek yarı yarıya azaltılmalıdır.

“İŞSİZLİK SİGORTASININ YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ VE İŞ GÜVENCESİNE YER VERİLMESİ NEDENİYLE YAPILACAK DEĞİŞİKLİKLER:

“İşsizlik sigortasının yürürlüğe girdiği ve iş güvencesine yer verileceği dikkate alınarak kıdem tazminatı, üstlenmiş olduğu bu fonksiyonlardan arındırılmalı, bu amaçla;

“Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için en az üç yıl çalışmış olma koşuluna geri dönülmeli,

“Her tam yıl için ödenecek kıdem tazminatı da 30 günlük ücret tutarından tekrar 15 günlük ücreti tutarına indirilmelidir.

“Kıdem tazminatının sigortalanamayacağına ilişkin yasağa son verilmelidir.

“İşletmelere yeni külfetler getirecek kıdem tazminatı fonu gibi uygulamalara gidilmemelidir.

“DUYULAN İHTİYAÇLARA İMKAN TANIYACAK DEĞİŞİKLİKLER

“Çalışma mevzuatımız içinde, kendi zamanına göre ilerici bir takım niteliği bulunan kurumlar, zaman içinde eskimiş ve uygulanma yeteneğini yitirmiştir. Bunların çalışma mevzuatı içinden ayıklanması, günümüze uygun ileri bir adımı oluşturacaktır.

“Örneğin; çalışma ve kimlik karnesi verme, kantin açılması, zarar karşılığı kesinti yapılması gibi hükümler artık işlevini yitirmiştir.

“Belirtilen bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu anlamda, çalışma mevzuatımızın eskimiş ve atıl durumdaki hükümlerden arındırılması, ona çağdaş bir görünüm kazandıracaktır.” (TİSK,2001;81)

TİSK, Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu ile ilişkiler konusunda aşağıdaki değerlendirmeyi yapıyordu:

“Türkiye’de IMF destekli istikrar programlarının uygulanışında genelde gözden kaçırılan husus, bu programların toplumsal mutabakat ve anlaşma desteğine sahip kılınması gereğidir. Dünyada sorunlarını benzer programlarla aşan ülkelere baktığımızda, bunların mutlaka sosyal tarafların desteğine dayandırılmış olduğunu görüyoruz.

“Ülkemizde 1.1.2000 tarihinden beri IMF destekli ekonomik programlar çerçevesinde yürütülen tedbirlerin iki önemli eksiği bulunmaktadır: Üretim cephesinin ve reel sektörün ihmal edilmesi ve toplumsal uzlaşmaya dayandırılmaması.

“Hükümetin sosyal mutabakat ve anlaşma desteği aramaması, programın başarısı açısından büyük bir handikap oluşturmaktadır. Son zamanlarda sivil toplum örgütlerinin bu eksikliği gidermek üzere kendiliklerinden hareket geçmeleri cesaret verici ise de, Hükümetin katılımı olmadan bu tür çabaların ancak sınırlı bazı sonuçlar verebileceği unutulmamalıdır.

“Başarı için toplumsal anlaşmalarda ifadesini bulan sosyal taraf desteği şarttır.” (TİSK;2001;3)

1999-2001 döneminin önde gelen konularından biri, iş güvencesi konusunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan tasarı taslakları ve oluşturulan Bilim Kurulu’nun çalışmalarıydı.

Bu dönemin önemli gelişmelerinden biri de, 26 Haziran 2001 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, TİSK Başkanı Refik Baydur, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu tarafından imzalanan protokoldü. Bu protokolde, çalışma yaşamına ilişkin yeni hukuki düzenlemelere ilişkin önemli bir anlaşma sağlanmıştı. Protokolün bazı bölümleri aşağıda sunulmaktadır:

“Çalışma yaşamımızı düzenleyen yasaların çağdaş gelişim çizgisine uygun biçime getirilmesi için, taraflarca öneriler ve üniversitelerimizin çalışma yaşamı ile ilgili saygın üyelerinden oluşturulan ‘bilim kurulu,” (…)

“Bilim kurulu, Çalışma ve Sosyal Bakanlığı’nı temsilen üç, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş Konfederasyonlarını temsilen birer, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nu temsilen üç olmak üzere, dokuz öğretim üyesinden oluşacak, sekretaryası ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yürütülecektir.

“Kurulun oybirliği ile alacağı kararlar herhangi bir çekince ileri sürülmeden taraflarca kabul edilmiş sayılacak, oy çokluğu ile alınan kararlar da kabul edilmiş sayılacak, fakat bu konularda tarafların deklarasyon hakkı saklı kalacaktır.

“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın da en geç Eylül 2001 sonuna kadar bitirilmesi düşünülen bu çalışmalar sonucu elde edilecek tasarı metinlerini 2001 yılı sonuna kadar yasalaştırılmak üzere gerekli girişimleri yapacağına ilişkin bu protokol 26 Haziran 2001 günü imza altına alınmıştır.”

Bu protokol doğrultusunda oluşturulan Bilim Kurulu’nda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı Prof.Dr.Metin Kutal, Prof.Dr.Toker Dereli, Prof.Dr.Savaş Taşkent; TÜRK-İŞ’i Prof.Dr.Sarper Süzek; DİSK’i Prof.Dr.Devrim Ulucan; HAK-İŞ’i Prof.Dr.Öner Eyrenci; TİSK’i de Prof.Dr.Münir Ekonomi, Prof.Dr.Teoman Akünal, Prof.Dr.Algun Çifter temsil etti. Kurul başkanlığı görevini Prof.Dr.Metin Kutal üstlendi.

İş güvencesi konusundaki gelişmeler, Tekgıda-İş Sendika Akademisi’nin önümüzdeki haftalarda yayımlanacak özel raporunda ayrıntılı bir biçimde ele alınacaktır. Ancak, TİSK’in genel kuruluna sunulan çalışma raporunda bu konudaki değerlendirmeler aşağıda özet olarak sunulmaktadır:

“Bu vesileyle; Türk işverenleri olarak iş güvencesine karşı olmadığımızı bir kez daha vurgulamakta yarar görüyoruz. Ancak, bu güvencenin mevcut işsizliği veya kayıtdışı ekonomiyi daha da artırmaması için, ülkemizde bu güvence olmaması gerekçe gösterilerek artırılan kıdem ve ihbar tazminatı ile çağa ayak uydurmamızda en büyük eksikliklerimizden biri olan esneklik ve atipik çalışma kuralları ile birlikte bir bütün olarak ele alınması ve bunlar arasında bir denge kurulması gerektiğine inanıyoruz.” (TİSK,2001;6)

“Bu dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş güvencesi konusunda ‘İşçi Bakanlığı’ gibi çalıştığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bakanlık binasına asılan pankartlar, Bakanlıkça işçi sendikalarına gönderilen mesajlar, Türk çalışma yaşamı tarihine birer ‘ilk’ olarak geçecek nitelikteki örneklerdir. (…)

“Çalışan için asıl iş güvencesinin ‘işyeri güvencesi’ olduğu unutulmamalıdır. Getirilmek istenilen düzenlemelerin hepsi çalışma hayatında yaşanan değişim ve gelişimle taban tabana zıt, rekabet gücünü yok edici, işsizliği artırıcı ve ihtiyaçlara cevap vermek yerine yeni sorunlara yol açacak niteliktedir.” (TİSK,2001;59)

TİSK bu dönemde de ekonomik anayasa konusundaki talebini gündemde tuttu:

“Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunların temelinde; devletin asli görevlerini layıkıyla yapmak yerine, ekonominin yaklaşık yarısını kontrol etmesi ve üretim yapması; siyasal iktidarların kamu ekonomisinde sahip oldukları güç ve yetkileri oya dönüştürme yönünde partizanca kullanmaları yatmaktadır.” (TİSK,2001;7)

TİSK, bu dönemde de, çalışma yaşamının taraflarının yer alacağı bir Ekonomik ve Sosyal Konsey’in kurulması ve etkili bir biçimde işletilmesi için çaba gösterdi. TİSK genel kurul raporunda bu konuda bir kanun kabul edilmiş olması aşağıdaki şekilde değerlendiriliyordu:

“Ekonomik ve Sosyal Konsey’in 2001 yılında yasal dayanağa kavuşturulması da sosyal diyalog ve işbirliği sürecinde olumlu bir adımdır. Konsey, toplumsal uzlaşmanın sağlanması için, hükümetlerin her konuda görüşüne başvuracağı ve bu görüşleri icraata yansıtacağı önemli bir zemin olarak değerlendirilmelidir. ESK’nın Türkiye’ye sağlayacağı fayda, iktidarların toplumsal katılım ve işbirliği yönündeki samimi yaklaşımlarına bağlıdır.” (TİSK,2001;9)

Bu dönemde Beşli Girişim ve Sivil İnisiyatif genişletilerek, içine Hak-İş ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ni (TZOB) aldı. Sivil İnisiyatif, 7 Aralık 1999 günü TİSK Genel Merkezi’nde toplandı ve hazırlanan metin, yedi örgüt adına TİSK Başkanı Refik Baydur tarafından Başbakan Bülent Ecevit’e iletildi.

Sivil İnisiyatif ayrıca 10-11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki’de yapılacak Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi arifesinde Türkiye’nin AB ile ilişkileri konusunda ortak bir bildiri yayımladı.

Derinleşen sorunlar, uzunca bir aradan sonra Sivil İnisiyatif Başkanlar Kurulu’nun da toplanmasına yol açtı. Sivil İnisiyatif Başkanlar Kurulu, 29 Ekim 2001 tarihinde, TOBB, TÜRK-İŞ, TESK; TZOB, HAK-İŞ ve TİSK Genel Başkanlarının katılımıyla TOBB Genel Merkezi’nde toplandı. Toplantıda, Sivil İnisiyatif Çalışma Usul ve Esasları belgesi kabul edildi.

TİSK çalışma raporunda Sivil İnisiyatif konusunda şu değerlendirme yer alıyordu:

“Ülkemizde TİSK ile İşçi Konfederasyonlarının 1992 yılından bu yana sosyal diyaloğu sürdürmesi, ‘Sivil İnisiyatif’ oluşumunu geliştirerek ortak çalışmalar gerçekleştirmesi, Türkiye’nin dengeli ve hızlı kalkınma hedefi bakımından önemli bir şans ve olanak yaratmaktadır.” (TİSK,2001;9)

DİĞER HABERLER
ÇALIŞMA BAKANLIĞINA ÇAĞRI
ÇALIŞMA BAKANLIĞINA ÇAĞRI

Ürdünlü şirketin 2021’de satın aldığı Polonez fabrikasında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hiçe sayıldı. Önce sendikalı 13 işçi, sonra ona destek olan 100 işçi ekmeklerinden edildi. Emekçiler, bu kanunsuzluğa göz yumulmamasını istedi.

POLONEZ’DE İŞÇİ KIYIMI
POLONEZ’DE İŞÇİ KIYIMI

İstanbul Çatalca’da Polonez fabrikasında Tekgıda-İş’e üye olmalarının ardından 22 Temmuz’da 13 kişiyle başlayan işten çıkarmalar önceki gün 100’ü aştı.

İŞ GÜVENCESİ VE İŞTEN ÇIKARMADA GEÇERLİ NEDENLER
İŞ GÜVENCESİ VE İŞTEN ÇIKARMADA GEÇERLİ NEDENLER

İşyerimizde yaşı ve özel durumu itibariyle işten ayrılmak isteyen bir kadın çalışanımız var. İşverenimiz bu kişiye tazminatlı olarak çıkış yapmak istiyor ve ödediği tazminatı kanuni olarak da göstermek istiyor. Bu durumda iş kanununun hangi maddesine istinaden çıkış işlemini yapabiliriz?

BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI
BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI

İstanbul Çatalca’da kurulu bulunan Polonez Fabrikasında işveren, daha iyi bir ücret alabilmek ve insana yaraşır koşullarda çalışabilmek için sendikaya üye olan işçilerden 13’ünü işten çıkardı.