Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
18 Şubat 2015
MERKEZ BANKACILIĞI DERSLERİ

Küresel kriz “büyük durgunluk” adı altında sürüyor. Durgunluğa karşı geliştirilen “geleneksel olmayan” para politikaları ve “kemer sıkma politikaları” küresel ekonomiyi canlandırmaya yetmedi.

MERKEZ BANKACILIĞI DERSLERİ

Küresel kriz “büyük durgunluk” adı altında sürüyor. Durgunluğa karşı geliştirilen “geleneksel olmayan” para politikaları ve “kemer sıkma politikaları” küresel ekonomiyi canlandırmaya yetmedi. Öyle ki, üç büyük ekonomide (ABD, Avrupa Birliği ve Japonya’da) iktisadi büyümenin zayıf performansı ve aktif para politikalarından beklenen sonuçlar arasındaki farkın giderek açılması, krizden çıkış için merkez bankalarınca uygulanabilecek para politikalarının sonuna gelindiğini belgeliyor. 

Krize karşı geliştirilen “parasal yöntemlerin” reel ekonomiyi canlandırma konusundaki başarısızlığını ise 10 Aralık tarihli yazımızda tartışmış idik. Söz konusu yazıda Amerikan “merkez bankası” Fed’in satın almış bulunduğu finansal varlık stokunun 3.6 trilyon dolara ulaştığını; bu rakamın da Amerikan milli gelirinin yüzde 20’sini aştığını vurgulamış, ancak bu devasa operasyonun ABD’nin milli gelirine olan etkisinin son derece kısıtlı olduğunu belgelemiş idik. İlgili yazımızda kullanılan verileri aşağıdaki grafik aracılığıyla bir kez daha anımsatmakta yarar görüyoruz.
 


 

Grafikten, söz konusu operasyonlar sonucunda ABD’de para arzının (para tabanı) nasıl genişlediğini ve Fed faizlerinin de nasıl sıfıra yaklaştığını gözlemekteyiz. Parasal genişleme artık ABD milli gelirine herhangi bir artış getirmemekte, faizlerin sıfırlandığı bu ortamda para politikası anlamını tamamıyla yitirmiş gözükmektedir. 
Bahar aylarında benzer biçimde “miktar kolaylaştırması” (eşittir “para basma”) operasyonlarına girişecek olan Avrupa Merkez Bankası’nın da aynı sonuçla karşı karşıya olacağı şimdiden bilinmektedir. Dolayısıyla, küresel krizden çıkışta ve küresel ekonominin canlandırılmasında merkez bankalarının bol sıcak para ve düşük faize dayalı politikalarının yeterli olmayacağı görülmektedir.
 
***
 
Bu deneyim ve güncel verilere karşın ülkemizde merkez bankasının para politikasının iç siyaset malzemesi olarak değerlendirildiği ve para politikasının da inandırıcılığını yitirmiş olduğu görülmektedir. Bu gözlemler üzerine Yaşar Üniversitesi’nden değerli çalışma arkadaşım Burcu Ünüvar’dan bir ileti aldım. Burcu Hoca son bir ayda ekonomi idaresi ve TC Merkez Bankası arasındaki gerginliği ve sonuçlarını şöyle özetlemiş: 
Aralık sonu itibarıyla, ekonomik büyümenin 2015’te zayıflayacağı ortaya çıkınca, siyasiler düşük faiz ısrarına başladı; 
20 Ocak’taki TCMB toplantısından birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ey Merkez Bankası” diyerek faiz indirimi ısrarını artırdı. 
Nitekim hemen ardından TCMB de bir hafta vadeli repo faizinde 50 baz puanlık indirim yaptı ancak kendine bir sigorta primi olarak gördüğü koridorun üst bandını değiştirmedi. Bu sayede “hem temkinli yatırımcıları sakinleştiririm hem de siyasetçilere kâğıt üstünde istediklerini vermiş olurum” dedi ama öngörüler tutmadı. Bir hafta önce 2.28 olan TL/ ABD Doları kuru da 2.35’e geldi yerleşti. 
Bu kez TC Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 3 Şubat’ta açıklanacak enflasyonun ardından program dışı bir Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı gerçekleştirerek faizleri yeniden indirebileceğinin sinyalini verdi. 
Londra merkezli büyük aracı kurumlar haberi “MB’den 75 baz puan faiz indirimi gelecek” başlığıyla geçti. TL, Dolar’a karşı 2.41 seviyesine kadar zayıfladı. 
Olağanüstü PPK için yıllık enflasyonun 1 puan düşmesi şartını süren TCMB, bu düşüş 
0.93 puan ile sınırlı kalınca erken toplantıdan vazgeçti. Ama gerginlik bitmedi. 
Sayın Cumhurbaşkanı faizin enflasyon yarattığını söyleyerek iktisat bilimine meydan okudu ve iş “Siz Keynes’in kitaplarını yakmadınız mı?” noktasına geldi. 
Sayın Cumhurbaşkanı ilk konuştuğunda yüzde 7.26 olan gösterge kıymetin bileşik faizi, yüzde 8.22 seviyesine çıktı; TL/Dolar kuru 2.50’den döndü, 2.48’lere oturdu. 
Üç hafta gibi kısa bir zaman içerisinde yüzde 7.26’dan yüzde 6.66’ya gerileyip sonra yüzde 8.22’lere tırmanan tahvil faizlerinin, özellikle yabancı yatırımcıya “ucuzdan al, pahalıdan sat” fırsatı verdiği hatırlandığında, uysa da uymasa da bir faiz indirimi beklemenin kârlı bir oyuna çevrilebileceği görülecektir. Dolayısıyla, faiz indirimi ısrarının, aslında faizlerin yukarı gelmesi ile sonuçlandığı ve kur zararının da faiz artırımı sayesinde karşılandığı görülmektedir. Müdahale, yerli ve yabancı finans şebekesinin rant gelirlerinin “korunmasını” sağlamıştır. 
Değer kaybeden TL’nin zayıflatacağı tüketici güveni ve yatırım iştahı büyümeyi aşağı, geçişkenlik etkisi ile de enflasyonu daha da yukarı çekecektir. 
Sonuç? Zaten zayıf olan ekonomimiz şimdi bir de “ev yapımı” kriz ile karşı karşıya…
 
***
 
Sevgili Özgecan, unutulmayacaksın; bu ülkenin aydınlık insanları seni asla unutturmayacak. 
DİĞER HABERLER
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS

47 aydır artan gıda enflasyonu nedeniyle sağlıklı beslenmek lüks oldu.

PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ
PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir sonucuydu. ABD’de daha kısa çalışma saatleri tekrar sendikaların gündeminde. Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 32 saatlik iş haftasını grev ve örgütlenme talepleri arasına aldı.

HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7
HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7

Türkiye’de 47 aydır yükselen gıda fiyatları ile halkın enflasyonu nisanda yüzde 95.7’ye ulaştı.

RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI
RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI

Mehmet Şimşek’in “Rasyonel zemine dönmek zorundayız” anlayışı iyi niyetli ve gerekli bir yaklaşımdır. Ne var ki Türkiye’de bugünkü koşullarda slogan düzeyinde kalmak zorundadır.