KUYRUKLU ŞİİR
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.
GAZETECİ iş güvencesini yitirmiş, gazeteci haber özgürlüğüne sahip değil, gazetecinin sosyal güvenceleri bir bir yok ediliyor ve de gazeteci her gün biraz daha kimliğini yitiriyor. Yeni medya düzeni projesi çerçevesinde dört yıl önce iktidar gazetecilerin yıpranma payına göz diktiydi. Ve gazetecilerin yıpranma payı kalktı. Şimdi Başbakan meslek örgütlerine sesleniyor.
Getirsinler yıpranma payına ilişkin görüşlerini içeren dosyalarını, bakıp çözelim anlamında. Yazıları yüzünden suikastlara uğrayan, öldürülen gazetecilerden, haber uğruna sakat kalan, dövülen, biber gazıyla terbiye edilen(l) muhabir, foto muhabiri ve kameramanlardan bu hakkı gasp edenlerin kimler olduğu* unutulmuş gibi.
TBMM’de AKP’li bakan ve milletvekillerinin bir gece yarısı operasyonu ile gazetecilerin yıpranma payını nasıl yok ettiklerini bilmiyorlar mı sanki. Cezaevinde tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısının 90’ı aştığı şu sıralar gazetecilere aba altından sopa gösteriliyor. Gazeteci, Ceza Kanunu ve TMK’nin yoruma açık maddeleri ile korkutuluyor, baskı altına alınıyor. Haberlerinde, yazılarında oto sansür uygulamaya zorlanıyor, işsiz kalmakla tehdit ediliyor. Hangi partiden olurlarsa olsunlar TBMM’yi oluşturan tüm milletvekillerinin halkın bilgi edinme hakkı, düşünceyi ifade hakkı önündeki engelleri kaldırmak görevleri olmalı. Öncelikle demokrasi sözcüğünü dillerinden düşürmeyen AKP’nin ve elbette Başbakan Erdoğan’ın. Eğer uluslararası ölçütlere göre dünya demokrasilerindeki sıralamalarda dibe vurmuş durumumuzdan memnunlarsa diyecek bir sözümüz yok. Bir an düşündüm. Sermaye, siyaset, medya sarmalında her gün biraz daha kan kaybeden, basın mesleğinde yıpranan gazeteci kimin umurunda. Onlar muhabir, kameraman, fotoğrafçı yani medyanın ecirleri. Gerektiğinde iktidarın, siyasetçilerin, medya patronlarının kolayca suçlayarak halkın önüne attıkları günah keçileri. Örgütsüz olmaya zorlanan, sendikalardan uzak durması öğütlenen basın emekçileri. Meslekte örnek alacakları anlı şanlı kıdemli yazarlar, yayın müdürleri ise tarafsızlıklarını çoktan yitirmiş, patronlarının, şirketlerinin sesi olmuşlar. Kendi aralarında kalem kavgalarını, nefret dilini de kullanarak sürdürüp duruyorlar.
Gazetecilik mesleğine "yıpranma payı" tanınmasının geçmişi 30 yıl öncesine dayanıyor. Gazeteciliğin büyük risk taşıyan, erken ölümlere ve meslek hastalıklarına yol açan zorlu çalışma koşulları dikkate alınarak Meclisten çıkarılmış bir yasaydı. Basın çalışanına erken emeklilikte yılda üç ay kazandırıyordu. Eksik sosyal sigorta primleri ise işverenden kesiliyordu. İktidar milletvekillerinin bir gece ansızın Meclisten geçirdikleri bir tasarı ile kaldırılan yıpranma payı Başbakan Erdoğan’ın çıkışı ile yine gündemde. İktidar bu kez kendi yanlışını basın çalışanlarının lehine değiştirebilecek mi? Bekleyip göreceğiz.
Günümüz medyasında patrona yakın olmanın, haber, yorum ve yazı önceliğini patron çıkarlarına ayırmanın, patronları iş çevrelerinde temsil etmenin, gazete sahibinin hangi siyasetçi ile iyi ya da kötü ilişkileri olduğunu bilerek iş görmenin, yağcılığın dozunu ayarlayabilmenin, üst katta çalışanları dengede tutmaya çalışırken aşağı katlardaki muhabir ve yazı işleri tayfasına, fotoğrafçılara sinek kadar değerlerinin olmadığını belli edecek cool bir tavır edinmenin ne denli zor ve ince bir iş olduğunun bilincindeyim. Kanımca asıl yıpranan bu şövalyeler. Yıpranma hakkı onlardan da esirgenmemeli(!)
Gelin yazıyı Orhan Veli’nin Kuyruklu şiiri ile sonlayalım. Kuyrukçuluğu, yalakalığı mesleğinin önüne alan kimilerine adayarak:
Kuyruklu Şiir
Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.