KONYA’NIN TEVEKKÜLLÜ İŞÇİLERİ
´İşverenlerin rasyonel hesaplarla yaklaştığı, işçilerin ise romantik bir bağlılık gösterdiği bu ütopik uzlaşma… Burada işçi sınıfı için tabi olmanın popüler mantığını oluşturan ve dindar-muhafazakarlık temelinde şekillenen bir hegemonik kültür varlığı görülmektedir.
Sosyoloji doktorası yapan Yasin Durak’ın ‘Emeğin Tevekkülü, Konya’da İşçi-İşveren İlişkileri ve Dindarlık’ kitabını gördüğümde aklıma altı yıl önceki ‘Kayseri ve Kalvenizm’ tartışması geldi. Bir dönem gündemimizdeydi, İslami Kalvanistler başlığı. ‘Dinsel ve kültürel değerlerine bağlı, muhafazakar ancak ticari hayatta yeniliklere ve gelişmelere açık’ tanımıyla Kayserili iş aleminin başarısı irdelenmişti. Kimi kesimler, İslam ve Kalvenizm’in bir arada kullanılmasına karşı çıkıyor, Kayserili Abdullah Gül ise (Dışişleri Bakanlığı görevindeyken) önemli bir nokta koyuyordu, o günlerde:
‘Din sosyolojisiyle ilgilenenler bunu çok iyi bilir. Bunun adı Hıristiyanlıkta Kalvenizm olur. Başka dinlerde başka isimler alır. Kayseri’de sosyolojik olayları da böyle izah ediyorlar. Bu çok doğru.’
Gelelim Konya’daki ’emeğin tevekkülü’ne.
Yazar Yasin Durak, araştırma kapsamında görüşülen işçi ve işverenlerin ifadelerini şöyle değerlendiriyor:
‘Burada işçi sınıfı için tabi olmanın popüler mantığını oluşturan ve dindar-muhafazakarlık temelinde şekillenen bir hegemonik kültür varlığı görülmektedir.’
Yorumunu şöyle açıyor:
‘İşverenlerin rasyonel hesaplarla yaklaştığı, işçilerin ise romantik bir bağlılık gösterdiği bu ütopik uzlaşma…’
Ve şunu da söylüyor:
‘Çalışma ilişkilerinin normları İslami atıflarla şekillenmekte.’
Şu vurguyu da aktarmam gerekir:
‘Araştırmada Konya Organize Sanayii’nde ortaklaşmış dünya görüşü olan dindar-muhafazakarlığa mukavemet edenlerin çoğunun işsiz bırakıldığının bulgulanması da bu sonucu desteklemektedir.’
Yine kitaptan bir bölüm:
‘Nadir Suğur’un OSTİM’de yaptığı çalışmasında, KOBİ’lerde çalışan işçilerin ağır çalışma koşullarına rıza göstermelerinin sebeplerinden birisi olarak, işçilerin bu koşulların ‘geçici’ olduğunu düşünmesine dikkat çekmekteydi. OSTİM’deki işçilerin ‘bir gün kendi işlerini kuracak’ olduklarına dair inançları, ağır çalışma koşullarına rızanın ortaya çıkmasında önemli bir faktördü. Fakat Konya Organize Sanayi’de görüşülen işçilerin neredeyse tamamı ağır çalışma koşullarının ‘geçici’ olduğunu düşünmediği gibi, ‘kendilerine ait bir iş kurma’ fikrinden de oldukça uzaktır. Aslında söz konusu ‘geçiciliğin’ burada dinsel nosyonlar (özellikle dünyanın bir sınav olduğu fikri) aracılığıyla yorumlanması nedeniyle işçiler mevcut ilişkiler içerisinde bir ‘kurtuluş’ tahayyül etmemekte ve eşitsizliklere ilişkin hesaplarını ‘öteki’ dünyaya bırakmaktadır.’