İŞSİZLİK SON YEDİ SENEDİR YÜZDEN ONUN ALTINA DÜŞMEDİ
Seçimler bitti, kazanan ve kaybedenler belli oldu. Uzun süredir ilgi alanımızdan çıkan ancak artık önemli hale gelen ekonominin ısınması, cari açık ve işsizlik gibi çok önemli hususların ciddiye alınma zamanı geldi ve geçiyor.

Hazine Müsteşarlığı’nın 6 Haziran 2011 tarihli ekonomi raporunda işsizlik oranlarının 2004’te yüzde 10.8, 2005’te yüzde 10.6, 2006’da yüzde 10.2; 2007’de yüzde 10.3, 2008’de yüzde 11, 2009’da yüzde 14, 2010’da yüzde 11.9 olarak gereçekleştiğini ve son 7 yıldır bu oranın yüzde 10’un altına düşmediğini görüyoruz. Bugün için geniş tanımlı işsizlik (umudunu yitirmiş, artık iş aramayı bırakanlar dahil) oranı yüzde 17.68 olarak belirlenmiş durumda. Öte yandan eksik süre ile çalışanları da işsizler içine dahil edersek bu oran yüzde 22’lere gelmektedir. Şu anda 5 milyon işsizden söz etmek mümkün. Gizli işsizleri de dikkate aldığımızda işsizlerin sayısı 6 milyonu geçiyor.
İstihdamın sektörel dağılımına baktığımızda 2002’den bu yana rakamlar şöyle:
Tabloda görüldüğü gibi tarımda istihdamın ciddi bir düşme gösterdiğini, hizmetler ve inşaat sektöründe önemli bir artış olduğunu, sanayide işsizliği azaltacak bir artışın olmadığını görüyoruz.
Öte yandan kişi başına düşen milli gelir 2002’de 3.492 dolar, 2007’de 9.234 dolar, 2010’da 10.079 dolar olarak gerçekleşmiş ve bu rakamlara göre refah seviyesi ise artmış durumda!
Bunun yanında kırsal kesimde 2002’de yoksul sayısı 5.5 milyon kişi iken 2010’da 7.5 milyon kişiye ulaşmış bulunmakta. Yeşil kart sahibi 9.5 milyon insanımız ve 3 milyon civarında sosyal yardım alan vatandaşımız var. Son 5 yılda 21 milyon kişiye yaklaşık 1.9 milyar TL sosyal yardım yapılmış. 825 TL’nin altında maaş alan emekli, dul ve yetim sayısı 322 bin.
Bu rakamlar insanı ürkütüyor ve bu nasıl böyle gider, diye meraklandırıyor. Fakat biz makro ekonomik göstergelerle avunuyoruz. Kişi başına milli gelir on bin dolar ise herkesin cebine bu kadar para girdiği veya refaha erdiğini sanıyoruz. Dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya’dan sonra 6’ncı büyük ekonomisi olmakla övünüyoruz. Avrupa’nın 13’üncü büyük ekonomisi Yunanistan’ın halini görünce halimize şükrediyoruz.
Bütün bu rakamları yan yana koyduğumuzda AKP’ye iki kişiden biri oy verdiğine göre herhalde yukarıdaki göstergelerin verdiği ferahlık yanında şu sonuçlarda da mutabık olabiliriz:
* İstihdam yaratmayan büyüme söz konusu değil veya yeterli değil.
* Yoksul insanımız kanaatkâr ve haline şükür ediyor.
* Yeşil kart sahibi ve sosyal yardım alan vatandaşımız “Allah devlete zeval vermesin” diyor.
* İşsizlerimiz bir şekilde kayıt dışı ekonomiden yararlanıyor ve aile yardımları ile ayakta duruyor.
Türkiye Kamu-Sen’in yaptığı son bir araştırmaya göre, ankete katılanların yüzde 37.3’ü ülkenin en önemli öncelikli gündem maddesinin “işsizlik” olduğunu belirtirken, yüzde 34’ü “terör” olarak görüyor.
Bu itibarla yeni hükümetin artık tüketen ekonomi yerine istihdam arttırıcı üretim ekonomisine dönmesi ve bunun için yapısal önemlerin alınması gerektiğini rahatlıkla belirtebiliriz.
Ama anayasa değişiklikleri gündemin tamamını işgal eder de ekonomiye odaklanma geriye atılırsa ve makro ekonomik göstergelerle oyun oynanırsa, ısınan bu ekonomi içinde işsizlik ve yoksulluk sorunu “kanaat edin, şükredin” tavsiyeleri ve sadaka ekonomisi ile artık geçiştirilemez.