Dizinin ilk bölümünde bir parça değinmiştik. Ama ayrıca ele almakta yarar var.
Aralıksız 40 yıldır bu millet, etnik kökenine göre parçalanmaya çalışılıyor. ABD’si, AB’si, PKK’sı ve işbirlikçi hükümetleri, her yolu denediler, deniyorlar. Başaramadılar 40 yıldır. Neydi esas engel?
BÖLÜCÜLÜĞÜN PARATONERİ
Paratoneri bilirsiniz, buluttan gelen akımı toprağa ileterek etkisiz kılar. Bölücülük ve gericiliğe karşı milletin paratoneri de işçi sınıfıdır.
İşçi, ulus devlet ile cumhuriyet ekonomisi ile güçlendi, haklar aldı, örgütlendi.
Emperyalistler ise, milleti ve ulus devleti çözmek için özelleştirmeleri dayatıyordu. Kurumların az paraya satılmasına şaşıranlar, asıl amacın para değil, milli ekonomiyi, ulusal dokuyu ve işçi sınıfı çimentosunu tahrip etmek olduğunu anlamayanlardır.
Merkezi devleti tasfiye etmek, PKK’ya ve gericiliğe yol vermek isteyenlerin, en çok işçi sınıfına saldırmaları bu yüzden. Çimentoyu çürütmek amaç…
Devletin yetki ve olanaklarının mahalli idarelere dağıtılması,
"Profesyonel orduya geçin, Kıbrıs’tan çıkın" diyen emperyalist Batı’nın, anadilde eğitim istemesi, bölgesel kaynakların bölge güçlerince kullanılmasını istemesi de bu yüzden.
Ama işçiyi çözmeden, parçalamadan, ne yapsalar boş… Farkındalar.
BÖLÜCÜLÜĞÜ ÖZELLEŞTİRME GÜÇLENDİRDİ
PKK’nın, ancak özelleştirmenin hızlandığı yıllarda, 1990 sonrasında palazlanabilmiş olması tesadüf değildir. Çimento fabrikaları ve ORÜS’lerle başlayan kamunun yıkımı, emperyalistlerin yönlendirmesiyle hemen ardından tarımsal KİT’lere yöneldi. Doğu ve Güneydoğu’da bu dönemde neler oldu, hatırlayalım:
1997’de 450.215 olan pancar üreticisi sayısı, 2010’da 196.901’e düşmüştü. Doğu ve Güneydoğu’da 67.479 üretici pancar ekemez hale geldi.
2003’te 334.296 olan tütün üreticisi vardı. 2010’da 80.766’ya düşmüştü.
Malatya ve Bitlis fabrikalarının, 17 Yaprak Tütün İşletmesinin, 8 Tütün Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü’nün kapısına kilit vurdular.
14 Yem Fabrikasının, 11 SEK işletmesinin, 7 EBK Kombinasının kapısına kilit vurdular.
KÖYTEKS’in 3 Hazır Giyim Tesisini, SÜMER HOLDİNG’in 9 işletmesini ve Hakkâri mağazalarını sattılar.
9 çimento fabrikasını, 29 Hidroelektrik santralini, Zirai Donatım Kurumu’nun 4 işletmesini ve Şanlıurfa Sosyal Tesisini sattılar.
ETİBANK’ın Elazığ Sodyum Bikromat İşletmesini, Van Gölü, Fırat ve Aras EDAŞ’ı sattılar.
Kapanan ve satılan işletmelerin binlerce işçisini sokağa attılar.
Okuduklarınız, sadece Doğu ve Güneydoğu’da o dönemdeki yıkımlardır. Bütün bölgeyi PKK’ya altın tepside PKK’ya sunmuşlardı. Ve PKK palazlandı. Sonra da emperyalizmin "PKK ile masaya oturun" baskıları ve açılımlar…
Kamu ekonomisi ile beraber işçi sınıfının dağıtılmasının ve ezilmesinin sonuçlarıydı bu.
İŞÇİ SINIFI VATANI VE MİLLETİ KORUDU
Özelleştirmelerin arkasındaki emperyalistleri fark eden işçi sınıfı, 90’lardan itibaren IMF’ye mücadeleye girdi. Sonra da adını koydu mücadelenin. Vatan için mücadeleydi. Ve "TEKEL, TÜPRAŞ, Telekom Vatandır" eylemleri başladı. Böylece özelleştirmenin ulus devleti dağıtan etkisi kırıldı, milli bilinç yükseldi. İşçi sınıfı, dağıtılmak, bölücülüğe teslim edilmek istenen milleti toparlıyordu.
Cumhuriyet mitinglerinde 15 milyonun "Ne ABD ne AB Tam Bağımsız Türkiye" bilincine sıçraması, "IMF" ve "vatandır" eylemleri sayesindedir.
İŞÇİ SINIFINI PARÇALAMA ÇABALARI
2001’de PKK kongresi, Kürt işçileri Türklerden ayrıştırma kararı aldı. ‘Demokratik Emek Konfederasyonu’ adıyla sadece Kürt işçiler için sendika kuracaklardı. İşçi parçalanmadan millet parçalanmıyordu zira. Hevesleri boşa çıktı, parçalanmadı işçi.
‘Konfederasyon’ olmayınca, ‘Demokratik Emek Platformu’na çevirdiler niyeti. KCK’ya verdiler görevi. Bu da fiyasko oldu.
Sonra KESK ve DİSK’i ele geçirmeye kalktılar. Bazı yönetime gelmelere geldiler kimi yanlış kararlar aldırdılar. Sonuç, 500 bin üyeli KESK’ten 350 bin kişinin ayrılması oldu. DİSK’in bölücülükle flört etmeyen sendikaları durumunu koruyabildi. Diğerleri ise eridi, kâğıt üzerinde sendika noktasına düştüler.
Son hamle 6-7 Nisan 2013’te Viranşehir’deki "Tarım İşçileri Kurultayı" idi. Hiç olmazsa Kürt tarım işçilerini ayrıştıracaklardı. Aradan 5 yıl geçti. Yine boşuna. İşçi sınıfı bölücülüğe prim vermiyor.
Hele ki güçlü bir işçi sınıfımız var.