Seçimde partisi beklediği miktarda oy almamışsa ona yüklenir. İğneyi kendine batırmaz, “Ben nerede yanlış ya da neyi eksik yaptım” diye düşünmez. “Olgunlaşmayan şeyler mi var” diye de merak etmez. Kendi partisini sistemin partileriyle aynı kefeye koyar, iki selam vermeyle işçi sınıfının kitleler halinde peşine takılacağını sanır. Olmayınca da, başı belaya giren işçiye, işten atılana, eyleme mecbur kalana, hatta canından bezip intihara kalkışana bile, karşısına geçip “oh olsun” der. Böyleleri az değil.
Oysa tanısa işçiyi, başka sınıflarda olmayan meziyetlerini bilse, her zaman açığa çıkarmadığı enerjisini aklında tutsa, sadece selam vermekle kazanabileceğini sanmasa, daha özenli davranacak, böyle hoyratça da davranmayacak. Unutanlara hatırlatalım.
EN BÜYÜK SINIF
1920’lerde işçi sayısı 100 bin dolayında idi. 1921 Sanayi Sayımı’nın da saptadığı budur.
Ya bugün?
Köylü, esnaf, sanayici, tüccar… Bu sınıf ve tabakaların hepsinin toplamından bile kalabalıktır. 2018 yılının Ocak ayında SGK’ya kayıtlı işçi sayısı 16 milyon 038 bin 268, 2018 yılı Temmuz ayında kamu çalışanlarının sayısı 2 milyon 473 bin 228’dir. İkisinin toplamı 18 milyon 511 bin 496’dır. Sigortasız kayıtsız çalıştırılan kaçak işçilerle “işgücünü satarak geçinen” ya da “başkasının yanında ücret karşılığı çalışan” diye tanımlanan işçilerin sayısı 20 milyonu geçmektedir. Bakmakla yükümlü oldukları aileleriyle birlikte, toplam nüfusun yüzde 70’inden fazlası işçidir.
O halde neymiş? İşçiyi kazanmayan iktidara gelemezmiş.
BÖLÜCÜLÜĞÜN VE GERİCİLİĞİN PARATONERİ
Daha fazla sömürü için kör bir rekabete sokulan işçide, bireyci ve kaderci eğilimler de yeşerir. Sağ partilerin durgun işçi kitlelerini avlayabilmesi de bu sayededir.
Çalışma arkadaşıyla dar ortamlarda kimseyle olmadığı kadar zaman geçiren, birlikte bir değer yaratan işçi, kolektif üretimin eserini biriktirir. Arkasından çekiştiren bireycilik ve kadercilik, diğer yanda ortak üretimin biriktirdiği kolektif bilinç… İzbe ocaklarda, robotlaştıran bantlarda, demiri eriten fırınlarda, farkına varmadan biriktirdikleri enerji açığa çıktığında, sadece kendisi için değil, ezilen bütün sınıf ve tabaklar için, umut çıkar ortaya.
Vakti zamanı gelinceye kadar biriken potansiyel bilinç, ilerlemenin dinamiğini barındırmaz sadece. Sınıfı birlikte tutan harçtır, ulusu bir arada tutan çimentodur artık.
Bizim işçi sınıfımızın ve milletimizin arkasındaki Kurtuluş Savaşı tecrübesi ve Cumhuriyet terbiyesi, sınıfı ve milleti bir arada tutan çimentoyu daha da pekiştirmiştir.
İşte bu yüzdendir ki, bütün şer kuvvetlerin, ABD ve AB emperyalizminin ve PKK’nın 30 yılı aşan çabaları boşuna olmuştur. İşçi sınıfını parçalayamadıkları için, milleti de parçalayamamışlardır.
65 YILDIR EMPERYALİZMLE SAVAŞIYOR
Batılı emperyalistler, NATO’lu, ABD’li yıllarda ve AB sevdası dönemi boyunca, işçi sınıfımıza tuzak üstüne tuzaklar kurdular. Milleti ele geçiremezlerdi yoksa. Onların kontrolündeki iktidarlar da bu planların aleti oldular. NED’i, ETUC’u, yetmezse CIA’yı bu amaçla sahaya sürdüler. ABD’ye götürüp özel eğitimlerden geçirdiler, CIA denetimindeki örgütlerin kıskacına aldılar, dolar yağmuruna tuttular. AB eğitimlerinden geçirdiler, AB fonlarını açtılar. Bütün bunlar yetmez diye, sendikacıların zaaflarını dosyaladılar, kasetlere aldılar. Ama boşuna.
1950 sonrası giderek yükselen, dizginlenemeyen bir işçi hareketi vardı.
1970’lerde iktidar sallayan, 1990’larda Özal-Akbulut iktidarını, sonrasında Çiller’i deviren harekettir bu.
IMF bu ülkeden tasını tarağını toplayıp gittiyse işçi sınıfı sayesindedir. 80’lerin ortalarından itibaren, “Kahrolsun IMF Bağımsız Türkiye” diyen milyonlarca işçinin gür sesi sayesindedir.
Tahkime karşı mitinglerde meydanlar işçi seli idi.
2003’te ABD’nin Irak’ı işgaline destek olmaya çalışan teskerenin püskürtülmesinde işçi sınıfımızın katkısı büyüktür.
“TEKEL VATANDIR” diye başlayan haykırış, TELEKOM, TÜPRAŞ, SEKA, ERDEMİR, SEYDİŞEHİR, ŞEKER, MADENLER, oradan da dalga dalga bütün yurdu sardı. Cumhuriyet mitinglerinde 15 milyonun “Ne ABD Ne AB Bağımsız Türkiye” diyen gür sesi buradan beslenmiştir.
Özelleştirmeye karşı mücadele, sadece fabrika savunma mücadelesi değildir. Emperyalizmin ulus devleti parçalama, milleti dağıtma planını da bozmuştur.