“Sürdürülebilir kalkınma” ve “iç talep yerine ihracat-itkili büyüme” kavramları nicedir iktisat gündemimizin ana sorunlarını oluşturuyor. Özellikle son dönem ulusal gelir verilerine dayanılarak, Türkiye ekonomisinde büyümenin kaynaklarının iç talep yerine ihracattan kaynaklanmasının gerekli olduğu önerisi neredeyse bir fetiş konumunu aldı.
Bu tartışma içinde sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacak en önemli aracın insana yakışır iş olduğu gerçeğini ILO vurgulamaktaydı. ILO’nun Türkiye Direktörü Ümit Efendioğlu TÜRKONFED (Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu) tarafından geçen hafta gerçekleştirilen “Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye?” panelinde yapmış olduğu konuşmada insana yakışır işe dayalı bir büyümenin, toplumun tüm kesimlerinin ekonomik gelişmeden pay almasını sağlayarak kalkınma hamlesini sürdürülebilir kılacağını vurgulamakta; kavramın temel göstergelerinden birisinin ise ücret düzeyleri ve işgücü gelir payları olduğunun altını çizmekteydi.
ILO’nun ısrarla vurguladığı üzere işgücünün gelir payında sermaye lehine düşüş, kapsayıcı olmayan bir büyümeye işaret etmektedir. ILO’nun verilerine göre 1999-2011 döneminde gelişmiş ekonomilerde işgücü verimliliği ücretlerin 2 katından daha fazla artmış durumdadır. Oysa işgücü maliyetleri üzerinden küresel rekabette yer edinmek sürdürülebilir bir model değildir.
Kaynak: ILO (2012) Küresel Ücret Raporu, Cenevre.
Gelişmekte olan ülkelerde 1980’lerden itibaren işgücü gelirinin paylarının düşmekte olduğu ve Türkiye’nin de dahil olduğu AB ülkelerinde benzer trendler sonucu ulusal gelirden işgücünün payının yüzde 50’ye yaklaşmakta olduğu bilinmektedir. (Türkiye için yüzde 30!) İkinci şekil bu süreci Türkiye ile bir dizi Avrupa ülkesiyle karşılaştırmalı olarak sergilemektedir.
Kaynak: European Commission Economic and Financial Affairs, AMECO veri tabanı.
Küresel kapitalizmin gerek gelişmiş merkez, gerekse az gelişmiş çevre ekonomilerinde 2008’den bu yana yaşanan büyük durgunluk süreci, ulusal ekonomilerde gözlenen üretkenlik kayıplarını ücretli emek üzerinden elde edilecek maliyet tasarruflarına bağlamakta. Oysa işgücü maliyetleri üzerinden sağlanan maliyet avantajlarıyla yurtdışı pazarlarda elde edilmesi planlanan rekabet kazanımlarının geçici olduğu ve ekonomik kalkınmadan çalışanların yeterli pay alamadıkları bir modelin sürdürülemez bir büyüme süreci içerdiği artık çok iyi bildiğimiz gerçeklerdir.