HAYDİ 26 MAYIS’A
Haydi 1 Mayıs’a” geçti. İşçilerin yıllardır süren kararlı ve dirençli mücadelesi sonucunda 1 Mayıs Taksim’de görkemli biçimde yaşandı.
Şimdi önümüzde işçi konfederasyonlarının kararlaştırdığı ve 26 Mayıs’ta yapılacağını ilan ettiği bir günlük genel direniş var.
Haydi 1 Mayıs’a” geçti. İşçilerin yıllardır süren kararlı ve dirençli mücadelesi sonucunda 1 Mayıs Taksim de görkemli biçimde yaşandı.
Şimdi önümüzde işçi konfederasyonlarının kararlaştırdığı ve 26 Mayıs’ta yapılacağını ilan ettiği bir günlük genel direniş var.
İşçiler, kendi mücadeleleri sonucunda kopara kopara Taksim’i aldıklarını söylüyor. Başbakan Erdoğan ise, kendilerinin verdiğini öne sürüyor. Oysa toplumun geldiği noktada ve kamuoyunun desteğiyle, hangi iktidar olursa olsun bu 1 Mayıs Taksim’de yapılacaktı.
1 Mayıs bir bayram değil, bir mücadeleyi anma ve mücadele azmini yaşatma günüdür. Tıpkı 24 Temmuz’un Basın Bayramı olmayıp, basın özgürlüğü mücadelesini anma ve yaşatma günü olduğu gibi.
İşçi haklarına karşı Erdoğan’ın sabıkası var. Tekel işçilerine kölelik düzeni olan 4 C dayatması unutulmadı.
1 Mayıs’ta biz de Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın flaması altında Taksim’e yürüdük. Alanda en çok etkilendiğimiz tablo, siyasi fraksiyonların yan yana, vakur, barışçıl ve dirençli duruşlarıydı.
Şimdi 26 Mayıs üç kesim için de bir sınama olacak.
Önce, iktidar için: Özgürlükler ve işçi hakları konusunda samimi olup olmadığı ortaya çıkacak.
Sonra, işçi konfederasyonları için: Mücadele azminde ne kadar kararlı ve etkin oldukları görülecek.
Üçüncü olarak, halk dediğimiz toplumun, demokrasi ve insan hakları kültürünün hangi noktaya geldiği anlaşılacak. Yollarda kalan, hastane ve öteki kapılardan dönen insanlar: “Benim işime gücüme ne hakla engel oluyorsunuz?” diye direnişçilere öfkelenecek mi, yoksa onları, 1 Mayıs’ta olduğu gibi alkışlayacak mı?
Üçüne de olumlu yanıt verebilirsek, ne mutlu bize. Yaşasın demokrasi!
Bir kitap
Yazdıkları nedeniyle dava üstüne dava açılan gazeteci İsmail Saymaz, güncel ve önemli bir sorunu, soruşturmacı gazeteciliğin başarılı bir örneği olarak kitaplaştırdı. Kamuoyunu çeşitli yönleriyle meşgul eden bir sorunun karmaşık iç yüzünü titiz ve cesur çalışmasıyla belgeledi. Konunun ne olduğu kitabın adından anlaşılıyor: “Postmodern Cihat/ Tarikat siyaset adalet üçgeninde Erzincan Davası” (Kalkedon Yayıncılık, Mayıs 2010)
Bir şiir
Turhan Oğuzbaş’ı 15. ölüm yıldönümünde sevgiyle anıyoruz:
“Nasıl tutuldum sana bilemezsin/ Bir masalım belki hiç söylenmemiş/ Bir ağacım suyuna hasret/ Bir kasımpatıyım belki en güzeli çiçeklerin/ Gelmiş geçmiş”