ESAS SORUN YAPISAL İŞSİZLİK
Kısa çalışma ödeneği uygulaması ve işten çıkarma yasağı 30 Haziran’da son buldu.
Uygulamaların sona ermesiyle çalışma yaşamında ortaya çıkabilecek olası sorunların çözümünde yapısal işsizlikle mücadelenin önemi vurgulanıyor.
Kovid-19 salgınının olumsuz etkilerine karşı istihdamı korumak amacıyla geçen yıl mart ayında başlatılan kısa çalışma ödeneği (KÇÖ) uygulaması 30 Haziran 2021 itibarıyla sona erdi. KÇÖ’yle, ücretsiz izne çıkartılıp işsizlik maaşından yararlanamayanlara verilen nakdi ücret desteği ile işten çıkarma yasağı uygulamaları da son buldu. Bununla beraber kitlesel işten çıkarmaların olacağı yönündeki beklentileri Sosyal Politika Uzmanı Erkan Kıdak ile konuştuk.
KEYFİ UYGULAMALARIN ÖNÜ AÇILDI
Kıdak salgının çalışma yaşamında yaratacağı olası risklere karşı hayata geçirilen uygulamaların yetersiz kaldığını vurguladı. İşten çıkarma yasağı olarak bilinen düzenlemenin, işçiler açısından hiçbir koruma sağlamadığını belirten Kıdak, işverenlerin iş sözleşmesini haklı nedenle fesih uygulamasını daha fazla kullanmasına yol açtığını söyledi.
Salgın sürecinde hayata geçirilen uygulamaların olumsuz sonuçlarına dikkat çeken Kıdak, çokça gündeme gelen Kod-29 ile işten çıkarmaların arttığını ifade etti. Kıdak “Kamuoyunda Kod-29 olarak bilinen uygulama ile işçiler, işverenlerin keyfi uygulamalarıyla işçi çıkarabildiği bu uygulamaya kurban edildi. İş Kanunu’nun 25/2 maddesi, Türkiye’de işçilerin karşılaştığı en temel sorunlardan birisi olduğunu tüm açıklığıyla gösterdi. İşveren sendikalı işçileri, kendisine veya yönetime karşı hakkını arayanları ve benzeri nedenlerle tazminatsız olarak işten çıkarmak istediği işçileri, bu maddenin kılıfına uydurarak işten çıkarıyor. Yargının da geç işlemesine bağlı olarak, bu madde işverenlere ve işveren vekillerine sınırsız bir keyfiyet olanağı sağlıyor.” diye konuştu.
‘EMEK CEPHESİ HAREKETE GEÇSİN’
Emek cephesinin bu maddeye karşı derhal harekete geçmesi gerektiğini belirten Kıdak “Bu maddenin sınırlandırılması yoluyla işverenlerin ‘ahlak ve iyiniyet’ kisvesi altında despotik davranışlarda bulunması önlenmelidir. İşverenlerin iş sözleşmesinin feshinde, İş Kurumu İl Müdürlükleri’nin denetimine tabi olması bir çözüm yolu olarak sunulabilir.” dedi.
‘LÜTUF DEĞİL SİGORTA ARACI’
Salgında alınan bir diğer tedbir olan ücretsiz izin düzenlemesini değerlendiren Kıdak “İşten çıkarmak yerine işçinin ücretsiz izne gönderilmesi öngörüldü. Bu süreçte işçinin yaşadığı ekonomik kayıp karşılığında ise bir destek düzenlemesi yapıldı. 2021 yılı için aylık 1431 TL destek öngörüldü. Bu rakam asgari ücretin yarısına denk düşüyor ve işçinin ve ailesinin geçimini sağlaması için gerekli olan miktarın çok altında.” dedi. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanma koşulları arasına pandemi süreci eklenmişti. Halihazırda İşsizlik Sigortası Kanunu’nda var olan kısa çalışma ödeneği, salgın sürecinde aktif olarak kullanılma olanağı bulmuştu. Kıdak, KÇÖ’nün ekonomik durgunluğun yaratacağı işsizlik riski karşısında alternatif bir çözüm önerisi olarak sunulduğunu vurgulayarak şu bilgileri verdi:
“Kısa çalışma ödeneğinin kaynağı, işsizlik sigortası fonu. Yani işçi, işveren ve devletten alınan primler. İşçinin karşılaşacağı ekonomik ve sosyal riskler karşısında onu koruyan bir sosyal güvenlik mekanizması ve bu mekanizma onların hakkı olan primlerle işletiliyor. Dolayısıyla işveren örgütlerinden TİSK’in işçiye bir lütuf gibi sunduğu bu kaynak, özünde işçinin alın terinin bir karşılığıdır. Dolayısıyla kısa çalışma ödeneğini bir sosyal destekten çok sigorta aracı olarak görmek gerekir.”
DÜZENLEMELER YETERSİZ
Uzmanların, bu uygulamaların sona ermesiyle işsizlik tehdidini beraberinde getireceğini öne süren görüşleriyle ilgili olarak bu etkinin muhtemel olduğunu söyleyen Kıdak şuna dikkat çekti:
“Türkiye’deki işsizlik sorununun yapısal bir niteliği bulunduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Üretime değil, dışa bağlı bir ekonominin işsizlik riskini her an üzerinde taşıdığını unutmamak gerekir.”
Salgın sürecinde yapılan düzenlemelerin yeterli olmamakla birlikte kısmi bir güvence arayışının ürünü olduğunu ifade eden Kıdak düzenlemelerin çalışma yaşamındaki köklü sorunların çözümüne odaklanan bir yaklaşıma sahip olmadığını vurguladı. Kıdak “Kısmi güvence sağlayan yetersiz düzenlemeler de ortadan kalkınca piyasanın emek üzerinde daha belirleyici öneme sahip olacağı kuşkusuz. Emekçiler açısından yapılması gereken tek şey ise sınıfsal duruş göstermek ve örgütlenmek!” dedi.