EKONOMİDE KRİZ BEKLENTİSİ
Ekonomide önümüzdeki yıla dair beklentiler çoğunlukla kötümser. Ekonomi üzerine kara kehanetleriyle ünlü Roubini´nin senaryosuna göre 2013 2008´den beter olacak. Bu kötümser beklentisini de mükemmel fırtına tanımlamasıyla dile getirmişti.

Ekonomide önümüzdeki yıla dair beklentiler çoğunlukla kötümser. Ekonomi üzerine kara kehanetleriyle ünlü Roubini’nin senaryosuna göre 2013 2008’den beter olacak. Bu kötümser beklentisini de "mükemmel fırtına" tanımlamasıyla dile getirmişti.
Küresel ekonomideki bu karamsar bekleyişin kaynağını başta Avrupa bölgesinde yaşanan gelişmeler oluştururken, bunu ABD ekonomisinin yaşadığı mali sıkışma izliyor. Hatta 2013 yılı içinde Yunanistan, ispanya, Portekiz ve italya’da beklenen olumsuz gelişmelere bağlı olarak kısa vadede euro bölgesinin yaşayacağı sıkıntının derinleşebileceği, buna bağlı olarak da orta vadede bir dağılmanın beklenebileceği ileri sürülmekte.
Küresel ölçeğin belirleniminde başrol oynayan ABD ve AB ekonomilerinin bu denli ciddi boyutta iktisadi krize sürüklenmesi, doğal olarak dünyanın geri kalanı için de önemli sıkıntıların habercisi. Özellikle "yükselen piyasalar" adıyla tanımlanan ülkelerin sert düşüşlere uğrayabileceği kolaylıkla söylenebilir.
Kuşkusuz bu kriz mali piyasalardan kaynaklanmakta, aşırı finansallaşmanın kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkmakta. Küresel ölçekte beklenen 2013 krizi kara kâhinin söylediği boyutta gerçekleşmese bile, dünya ekonomisinin 2013 yılında ciddi bir gerileme içinde olacağı söylenebilir.
Kapitalizm yeni bir eşikte son beş yıldır sürüngen bir görünümde. Önümüzdeki yıl bu anlamıyla da ekonomilerde ciddi bir kırılma beklentisini güçlendiriyor. Diğer taraftan Türkiye ekonomisine baktığımızda, son açıklanan büyüme ve son gelen işsizlik rakamları yukarıdaki kötümser havanın buralarda da geçerli olduğunun habercisi.
Orta vadeli programda, mali planda ve bütçede gözlemlediğimiz dilin ve yapılan hesaplamaların ihtiyatlı olduğu hemen görülüyor. Küresel ölçeğin etkisiyle Türkiye ekonomisinin sürüklenebileceği bir krize karşı önlem alma kaygısı hükümeti kuşatmış durumda. Ekonomideki tüm olumsuz gelişmeleri küresel boyuttaki gelişmelere bağlayıp aradan sıyrılmayı taktikleştiren hükümet, 2008 krizinde teğet geçme hikâyesini iyi kullandı.
Yine aynı taktiği yeni sürümüyle sahneleme hazırlıkları başta MALİye Bakanı olmak üzere birçok bakan ve bürokratın ağız çalımından anlaşılıyor. Evet, küresel piyasalarla olan ilişkiler, özellikle mali piyasaların akışkanlığı kaçınılmaz olarak krizin hızla yayılmasına neden oluyor. Kapitalizmin içinde yaşadığı sistemik sıkışma sürekli bir kriz halini yeniden üretmekte ve bu döngünün bir türlü kırılamaması nedeniyle krizin ihracı önemli bir ekonomi politikası haline gelmektedir.
Kim kriz alıcısı olacak sorusuna yanıt ise yine küresel piyasalarla olan ilişki içinde belirleniyor. Türkiye ekonomisi son on yılda AKP hükümetleri eliyle küresel ekonominin taşeronu haline getirildi. Bu hal ister istemez krizin en önemli müşterisi olma özelliğini yaratmakta.
Zayıf mali yapı, sağlıksız büyüme, adaletsiz bölüşüm "model"iyle ekonominin sorunlarını sürekli öteleyen bir on yılı geride bıraktık. Kırılgan ekonomi şimdi 2013 krizini bekliyor. Ekonominin beceriksiz mimarları krizi dışarıya bağlayarak maliyetini toplumsallaştırmanın yolunu aramaktadırlar.
Teğetçilerin krizi emekçiler başta olmak üzere toplumun yoksul kesimlerine taşıtmak için büyük çaba içinde olacaklarından kuşkumuz yok. Kuşkumuz birilerinin teğeti yanlış biliyor olma ihtimali…