Ekonomi alanında bazı tartışmalar, yorumlar, övünmeler, övgüler, fıkra dağarcığım da dardır, ama bir Laz fıkrasını anımsatır.
Bir grup balıkçı taka ile denize açılır, bir süre sonra taka geri döndüğünde gidenlerin sayısı eksilmiş, dönenlerin hemen hepsi mecruh, yaralı… Sormuşlar “Ne oldu?” Yarası hafif olanlardan biri yanıtlamış: “Bir kasa altın meselesi.” Peki buldunuz mu? Mesela dedik.
Üretim olmadan bölüşüm, kullanım, ekonomik büyüme, dış denge konularını tartışıyoruz. Laz fıkrasındaki, “mesela” hayali bir kasa altının paylaşımı gibi.
Ekonomide ana faaliyet üretimdir. Ancak ürettikten sonra nasıl bölüşelim, sermayenin, emeğin, girişimcinin payları ne olsun, ne kadarı tüketilsin, ne kadarı tasarruf edilsin, tüketim kalıpları, tasarrufların kullanım alanları ne olsun sorularının tartışması yapılır, yanıtları aranır.
Bilinen şeyleri yineleyeyim. Üretimin iki temel girdisi emek ve sermayedir. Tabii enerji, hammadde de üretim için gereklidir, ama emek ve sermaye teorik modellerde, üretim fonksiyonlarında da (Leontief, Cobb Douglas) ana üretim faktörleridir.
Kaliteli, nitelikli emek gücünüz olmadan, makine, teçhizat, altyapı, yeni inşaat yatırımları yapmadan, üretimi artırmanın olanağı yoktur. Bu nedenle yorum, değerlendirme yaparken, öngörüde bulunurken, ne düzeyde kaliteli, nitelikli işgücümüz var; nasıl bir eğitim sistemi içinde yetiştiriyoruz, ekonomik anlamda hangi tutarda, hangi alanlara yatırım yapıyoruz? Bunlar ve benzeri sorunların araştırılması, yanıtlanması gerekir. Aksi halde boş cilalı laf dinlemiş, özür dilerim, geyik muhabbeti yapmış oluruz.
Türkiye’de zaman zaman kamuoyunda fazla yankı bulmasa da, malum yayın organlarında yer almasa da, doğru tanılar konulup, yerinde öneriler de yapılmaktadır. Bana da ekonomiyi kurla, faizle, teşvikle düzeltmeye, hızlandırmaya kalkışmaya kıyasla daha etkili ve anlamlı gelen bu önerilerin bazılarını aktarayım.
Türkiye enerjide dış bağımlılığını azaltmak, üretim güvenliğini artırmak, dış ödemelerindeki açığı da daraltmak için yenilebilir, temiz enerji üretimine ağırlık vermeli; rüzgâr, güneş jeotermal, su, enerji kaynaklarından geniş ölçüde yararlanmalıdır. HES, hidrolik enerji santralları projeleri değerlendirilirken de çevre koşulları, sosyal maliyetler de dikkate alınmalıdır.
İmalat sanayisi iç katma değeri düşük, montaj ağırlıklı yapıdan kurtularak katma değeri yüksek ileri teknoloji kullanan alanlara yönelmelidir. Böyle bir yapı hem büyüme hızını artırır hem de ihracat ithalat dengesinin kurulmasına katkıda bulunur.
Türkiye savunma sanayisine gereken önemi vermelidir. Bundan savaş yanlısı olduğum anlamı çıkarılmasın. Günümüzde ne yazık ki ister silah sanayisi, ister savunma sanayisi deyin, bu tür sanayiler gelişmiş ekonomilerde ağırlıklı yer tutmaktadır. Başlıca silah ihracatçıları, ABD başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerdir. Yalnız siyasal açıdan değil, teknoloji geliştirme ve dış ticarete etki gibi ekonomik yönden de savunma sanayisi önemlidir.
Türkiye’de GSYH oranı düşük olup AKP döneminde yüzde 12 – yüzde 13’lere değin gerilemiştir. Cari işlemler açığının bir nedeni de iç tasarrufların yetersizliğidir. Bu gerçek görülmüş, bazı inceleme raporlarında iç tasarruf oranının mutlaka yükseltilmesi gereği vurgulanırken hükümetin orta vadeli programında da iç tasarruf oranının yükselmesi hedeflenmiştir.
Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme) harcamalarının artırılması yeni ürün, yeni tasarım, yeni teknoloji geliştirme ve ileri teknoloji uygulama açısından belirleyici olmaktadır. Bu tür harcamaların GSYH oranının Türkiye’de çok düşük kalışı, önemli eksikliklerden biridir.
Ekonomik açıdan önemli olan fazla tutarda yatırım değil yatırımların dağılımı, yatırımların hangi sektörlere yapıldığıdır. Ülkede yatırım düzeyinin yetersiz olmasının yanı sıra siyasal ve kişisel gösteriş amacıyla, kaynaklar azımsanmayacak boyutta israf edilmektedir. Bu bağlamda planlama eksikliği ayrı bir sorundur.
Ülkenin eğitim düzeyi, nitelikli insan yetersizliği, gerçek anlamda girişimci azlığı, tasarruf eğiliminin düşük oluşu, politikacıların benmerkezci tutumu, dış ayartılar, planlama yoksunluğu, ekonomide gelecek ümit vermiyor.