Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
14 Ocak 2013
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ 1913-2013

Bu “karanlık” bir başlık oldu, ama mali kriz, “büyük durgunluk” içinde, Batı’da, öncelikle ABD’de ortaya çıkan, giderek güçlenmeye devam eden bir algıyı yansıtıyor. 2013 yılı geçen hafta tartıştığım beklentilerin yanı sıra Batı’da, tarihin yön değiştirmeye başladığına ilişkin korkuları da içeriyor.

DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ 1913-2013

1913-2013

Bu “karanlık” bir başlık oldu, ama mali kriz, “büyük durgunluk” içinde, Batı’da, öncelikle ABD’de ortaya çıkan, giderek güçlenmeye devam eden bir algıyı yansıtıyor. 2013 yılı geçen hafta tartıştığım beklentilerin yanı sıra Batı’da, tarihin yön değiştirmeye başladığına ilişkin korkuları da içeriyor.

Bir simge olarak 1913

Önceki paragrafta değindiğim “korkuların” kaynağında, Batı’nın ortak hafızasında derin yer etmiş bir deneyim var. Bir hegemonya merkezinin ekonomik, siyasi ve kültürel gücü göreli olarak zayıflamaya, kurduğu “dünya” (o dönemin küreselleştirme süreci) istikrarını kaybetmeye, hatta dağılmaya, yeni güç merkezleri, potansiyel hegemonya adayları ortaya çıkmaya başlayınca, gündeme “güçler dengesi” politikası, piyasalar, kaynaklar ve kültürel simgeler (anlam sistemleri) üzerinde rekabet, “güç transferi” sorunu geliyor.

Batı’nın tarihi bu sorunun gerek sistem içi, gerekse sisteme yönelik tehditler bağlamında büyük askeri-siyasi hesaplaşmalardan geçmeden aşılamadığını gösteriyor. “1913” yılı, 1945’e kadar sürecek bir “güç transferi”, hesaplaşma döneminin, “hiç beklenmedik” bir anda başladığı yılın arifesi olarak anlam yüklü bir simge oluşturuyor. Tam bu noktada, 2012 yılında batan Titanic’i anımsayabiliriz. Bu transatlantik, dönemin hegemonya merkezi İngiltere’nin, sömürgesi İrlanda’da inşa edilmişti, İngiltere hegemonyasının ürünü küreselleşmenin, teknolojik gelişmenin, servet yoğunlaşmasının, lüks yaşamın simgesiydi; “hiç beklenmedik” biçimde batması Batı’nın hafızasına bir dönemin bitişinin simgesi olarak kazındı.

İngitere’nin önemli dış politika düşünce kuruluşlarından Chatham House’tan Charles Emmerson (1913: In search of the World before the great war – Büyük savaştan önceki dünya üzerine bir araştırması yayımlanmak üzere), Foreign Policy’de geçen hafta 1913 yılını şöyle betimliyordu:

“Çağın lider gücü, içerde siyasi krizin, dışarda ekonomik üstünlüğünün aşınmakta olmasının etkisiyle göreli bir gerileme yaşıyor; yükselen güçler dünyanın dört köşesinde kendilerine yer açmaya, dönemin küresel düzeni içinde, bizzat bu düzenin meşruiyetini sorgulayan etki alanları kurmaya çalışıyorlar. Demokrasi ve despotizm rekabet içinde… Para, ticaret, insan dolaşımı; uzaklığı ortadan kaldıran teknolojilerin hızla yaygınlaşmasıyla daha önce görülmemiş düzeyde bütünleşen bir dünya ekonomisi… Bu gelişmelere bağlı olarak bir küresel toplum, hatta belki de küresel törellik/ahlak oluşuyor. Amerika’da halk Wall Street’in aşırı gücünden yakınıyor. Asya yeniden yükseliyor ve Ortadoğu’da yine sorunlar var.” (04/01/2013)

Sonra soruyordu: “Tanıdık geliyor mu?” Emmerson’un da vurguladığı gibi tarih kendini tekrarlamaz, ama Mark Twain’in deyimiyle, öncekine “ayak uydurur”. Bu yüzden benzerlikleri yadsımak olanaksız.

Bugün içinde bulunduğumuz ruh hali de o döneminkiyle uyumlu. İngiliz gazetecisi Norman Angell 1910’da yayımlanan “The Great Illusion (Büyük Yanılsama)” başlıklı yapıtında Avrupa ve dünya ekonomilerinin, geri çevrilemez bir entegrasyon süreci yaşadığını saptıyor. Ekonomik çıkarlara aykırı olduğundan artık savaş çıkmayacağını savunuyordu. Kitap büyük ilgi çekti, binlerce genç bu kitabı hevesle okudular. Sonra, hep birlikte aynı hevesle savaş alanına yürüdüler. “Birinci savaş” sorunları çözmeyince, “ikinci savaş”ta bir kez daha yürüdüler (aktaran Jeremy Warner. The Daily Telegraph 21/09/2012). Warner, “Angell de gelişmekte olan felaketi o zaman göremedi; biz de benzer bir dünyada yaşıyoruz, ama durumun daha fazla ayırdında olduğumuz söylenemez” diyor.

Uygarlığın sonu filan…

Hegemonyacı güç, kendi, değerlerinin evrensel uygarlığı temsil ettiğini savunur. Oswald Spengler de I. Dünya Savaşı’nın ardından yayımlanan “Uygarlığın Çöküşü” yapıtında, yükselen komünist hareket, Bolşevik devrimi, kadın hareketi ve Asyalı güçlerin yükselişinin ışığında Batı uygarlığının çökmeye, totaliter eğilimlerin egemen olmaya başladığını düşünüyordu.

Stratfor’un baş jeopolitik analisti, araştırmacı gazeteci, yazar Robert Kaplan’ın geçen ay Wall Street Journal’da yayımlanan “Zehirli Ulusalcılığın Dönüşü” başlıklı, “evrensel değerlerin yayılması eğiliminin geri çevrilmeye başlandığını” savunan denemesinde de benzer temayı görmek olanaklıydı. Kaplan, 1997’de The Atlantic Monthly’de yayımlanan “Demokrasi Yalnızca Bir An mıydı” başlıklı denemesini de bir anlamda ziyaret ederek iki noktaya dikkat çekiyor.

Bir taraftan toplumlar ve ülkeler arası gelir dağılımının daha da bozulması, yoksulluk, kültürel karmaşıklık gibi etkenler artık ülkeleri demokrasiyle (halkın rızasını alarak) yönetilemeyecek kadar istikrarsızlaştırıyor; bürokratik militarist otoriter rejimler yaygınlaşıyor. Diğer taraftan liberal ekonomi, serbest piyasa, kaynak erişimi, serbest sermaye dolaşımı modelini tehdit eden, liberal demokrasi modelini benimsemeyen ulusalcı (Batı’nın kaynak erişimine izin vermeyen, aynı zamanda etnik bir tonu olan) otoriter yönetimler, akımlar güçleniyor. Kısacası ABD hegemonyasının kurduğu “dünya” dağılıyor. Ama Kaplan’a göre Batı’nın enternasyonalist (liberal emperyalist olarak okuyabilirsiniz) entelektüelleri hâlâ bu durumun ayırdında değiller.

Örneğin…

Asya’da, bölgesel gerginlikler artarken hızlı bir silahlanma yaşanıyor. Çin artık bölgesinde güç yansıtıyor, uzak kıtaların kaynak havzalarında etki alanları oluşturuyor. Bilgisayar, iletişim ve silah sanayilerinde “değerli mineraller” petrol kadar önem kazanırken Çin, üretimin yüzde 90’ını kontrol ederek adeta bu piyasaların OPEC’i olmaya başlıyor (Brennan, Diplomat, 10/01/2012).

Buna karşılık Japonya’nın yeni başbakanı, milliyetçi politikacı, Şinzo Abe’nin hükümeti silahlanma harcamalarını arttırıyor. Savunma bakanlığı, Çin’le çıkması olası bir savaşı, Senkaku adaları anlaşmazlığı ve Tayvan’ın işgali senaryoları üzerinden tartışıyor (Sankei.com, 01/01/2013). Dahası yeni hükümet anayasada insan haklarını, ifade özgürlüğünü, ulusal çıkarlara zarar vermeme koşuluna bağlayacak bir değişiklik yapmaya hazırlanıyor (Ackerman, Matsudaire, Los Angeles Times, 11/01/2013) . Bir kez daha militarizmle otoriter eğilimler buluşuyor.

Savunma harcamalarını arttırarak, filosuna iki yeni uçak gemisi, üç destroyer, hayalet uçaklar, nükleer denizaltılar ekleyen Hindistan, Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklarla ilk kez doğrudan ilgilenmeye başlıyor (The Asia Times, 11/01/2013). Kamboçya, Vietnam, Filipinler, Çin’in basıncından korunmak için, dış politika ağırlığını Asya-Pasifik bölgesine kaydırarak, Çin karşıtı bir blok inşa etmeye başlayan, ABD’ye ve Hindistan’a yanaşıyorlar.

Bu sırada, ABD dış politika çevreleri 100 yıl önce İngiltere’yi meşgul eden, “İçe mi dönelim, yoksa güç yansıtmaya devam mı edelim” sorusuyla boğuşuyor (Foreign Affaires Ocak/Şubat 2013; National Security 2012/13-Kış).
DİĞER HABERLER
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS

47 aydır artan gıda enflasyonu nedeniyle sağlıklı beslenmek lüks oldu.

PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ
PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir sonucuydu. ABD’de daha kısa çalışma saatleri tekrar sendikaların gündeminde. Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 32 saatlik iş haftasını grev ve örgütlenme talepleri arasına aldı.

HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7
HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7

Türkiye’de 47 aydır yükselen gıda fiyatları ile halkın enflasyonu nisanda yüzde 95.7’ye ulaştı.

RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI
RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI

Mehmet Şimşek’in “Rasyonel zemine dönmek zorundayız” anlayışı iyi niyetli ve gerekli bir yaklaşımdır. Ne var ki Türkiye’de bugünkü koşullarda slogan düzeyinde kalmak zorundadır.