DİKKAT! TÜRK-İŞ’TE KAYIKÇI KAVGASI VAR
Türk-İş’teki anlayış değişikliğinin yüzü sınıfa dönük, mücadeleci, birleşik sendikal hareketi yaratmak için atılacak önemli bir adım olduğu her daim önemle savunuldu. Ve bu çalışma işçilere, temsilcilere, yöneticilere, sendikasızlara, işsizlere umut verdi.
Türk-İş’in 8-11 Aralık 2011 tarihinde yapılan 21. Olağan Genel Kurulu’na delege olarak katıldım. Sendikal Güç Birliği Platformu’nun (SGBP) listesinin kazanması ve Türk-İş’in mücadeleci bir yapıya kavuşması için genel kurul öncesinde pek çok işçi kardeşimizle, başkan arkadaşlarımızla birlikte elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik; çünkü inandık ve umut ettik.
SGBP, Türk-İş yönetiminin, işçi ve emekçilerin sorunlarının çözümünde rol üstlenebilecek anlayıştan, enerjiden ve inançtan yoksun olduğunu, işçi sınıfına yönelik her saldırıda yönetimin suya sabuna dokunmayan açıklamalarda bulunduğunu, baştan savma eylemler yaptığını, ikircikli tavır takındığını ve suskun kalarak iktidarın bu süreçteki sorumluluğuna ortak olduğunu deklere etti. Tam da bu noktada SGBP’nin inisiyatif alarak bir adım öne çıktığı, Türk-İş’i demokratik, sınıf mücadelesi perspektifine sahip, güçlü ve mücadeleci bir yapıya kavuşturmanın öncelikli hedef olduğu vurgulandı.
Türk-İş’teki anlayış değişikliğinin yüzü sınıfa dönük, mücadeleci, birleşik sendikal hareketi yaratmak için atılacak önemli bir adım olduğu her daim önemle savunuldu. Ve bu çalışma işçilere, temsilcilere, yöneticilere, sendikasızlara, işsizlere umut verdi.
İlk kez 10 sendikanın böylesine kapsamlı bir çıkışıyla Türk-İş’te alternatif bir liste ile coşkulu bir genel kurul gerçekleştirildi. SGBP’nin çalışmaları Türkiye’nin dört bir tarafında heyecan yaratmış olsa da Türk-İş delegasyonunun çoğunluğu, konfederasyonu aynı zihniyete; Kumlu ve ekibine teslim etmeyi ne yazık ki tercih etti.
Kumlu, seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından “Genel Kurul’un etkilerinden arınıp derlenme, toparlanma, tek bir yürek, tek bir yumruk olup, devasa sorunlarımızın çözümü için el ele, kol kola yürüme zamanıdır” diyerek asıl olarak SGBP’ye birlik beraberlik mesajları verdi. Fakat geride kalan 1 yıl içinde Türk-İş camiası içinde birlik hayata geçirilememiş ve kendi yönetimleri içerisinde de birliğin olmadığı şimdi su yüzüne çıkmıştır.
Kumlu’nun Sendikalar Yasası görüşmelerinde işveren örgütleriyle protokol imzaladığının manşetlere taşınması, bu protokolden Türk-İş yöneticilerinin sözüm ona bihaber olması, yine gazete manşetlerinde yerini aldı. Bu arada yasa meclisten geçti. Türk-İş Genel SEKRETERİ Pevrul Kavlak tarafından güven bunalımının yüksek sesle dile getirilmesiyle Türk-İş’te olağanüstü genel kurul ve Kumlu’nun istifasının dillendirilmesiyle sular yeniden kaynamaya başladı.
SGBP NE YAPMALI?
SORUN onların ne yaptığı değil, Türk-İş’in tüm yönetimine muhalif olan SGBP’nin kendisine çizeceği yoldur, söyleyeceği sözdür. SBGP’den işçilerin beklentisi, genel kuruldan önceki çizgisini yüksek sesle ifade etmeye devam etmesidir. SGBP’nun Türk-İş’e dair tespitleri ve talepleri hala güncel ve yakıcıdır.
Demokratik, mücadeleci ve güçlü yeni bir sendikal hareket için yolculuk, kaldığı yerden aynı coşkuyla devam etmelidir. Öncelikle Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu sessizliğini bozmalı, SGBP’nin broşüründeki ilkeleri, amaçları, talepleri yeniden hatırlanmalıdır. İşçiler bu iddialı amaç ve ilkelerin altına imza atmış ve savunmuştur. İşçilerde yaratılmış olan değişim umudu, umut tacirlerinin eline terk edilemez.?
Türk-İş yönetiminin ne yapacağını bekleyerek rotayı çizmek olası olağanüstü genel kurulda Kumlu ile ortak liste yapmaya kadar götürür ki bu, mücadeleye kurşun sıkmaktır. SGBP bu süreçte daha aktif rol almalı ve duruşunu geç olmadan tüm kamuoyuna açıklamalıdır. Tüm sendikalara, delegelere, üyelere mücadeleden yana bir değişim olması gerektiğini yeniden anlatmalıdır. Aksi tutum kayıkçı kavgasının içine çeker ki tarih bunu affetmez.?
SGBP’nin içinde yer alan 10 sendikanın üyeleri, delegeleri, temsilcileri ayağa kalkmalıdır. Önümüzdeki dönemde binlerce işçiyi ilgilendiren Kamu Toplu Sözleşmeleri görüşmeleri başlayacak, yeni saldırı yasaları gündemde. Yeni Anayasa ve barış sorunu sendikaların sözü olmadan hayat bulamaz. Sınıf mücadelesinde saf tutan işçiler, temsilciler, delegeler, şube başkanları, Türk-İş içinde yaşanan kayıkçı kavgasında taraf olmayacaklarını ve Türk-İş’te köklü değişim olmadan saldırıların püskürtülemeyeceğini ilan etmeli ve mücadele yeniden, işyerlerinden başlayarak örgütlenmeli, yükseltilmelidir.
ÇOCUK BİLE İNANMAZ!
MUSTAFA Kumlu’nun ihanetlerini işçiler iyi bilir. Fakat Türk-İş Genel SEKRETERİnin protokolden habersiz olduğunu ifade etmesine sokaktaki çocuk bile inanmaz. Hele de AKP’li yakın arkadaşları, can dostları olan ve aslında tüm sendikaların hükümetle olan işlerini “halleden” MALİ Sekreter Ergün Atalay’ın bu süreçten haberdar olmaması diye bir husus söz konusu bile olamaz.
?Türk-İş yönetiminin yaşamakta olduğu bu sahte ayrışma kayıkçı kavgasından başka bir şey değildir. Kumlu; konuşma, ikna, savunma kabiliyeti zayıf olan bir yöneticidir. Ergün Atalay ve Pevrul Kavlak ise tam tersine bu yönleri gelişkin ve örgütü kontrol altına almak için ikna kabiliyetleri ve araçları “güçlü” yöneticilerdir. Kumlu’nun AKP’nin saldırı yasalarını hayata geçirmesinde dik duramayıp ayak bağı olduğu düşünüldü ki bu protokol malzeme olarak kullanılıyor.
Belli ki AKP, daha “cesur” yöneticilerle yürümek istiyor. Genel kurulda SGBP’ye karşı fire vermemek adına Kumlu’nun başkanlığı o gün tartışılmadı belli ki. Ama şimdi, SGBP’nin genel kurul sürecindeki aktifliğini göstermediği ve çalışmaların daha zayıf yürüdüğü, “Türk-İş’ten ayrılık yok” mesajlarının verildiği bu süreçte, operasyon için en uygun zaman olduğuna karar verilmiş görünüyor.?
Bu operasyonla AKP, Türk-İş yönetimini sağlam askerlere dönüştürmek derdindedir ve manevra alanını genişletmeyi hedeflemektedir. Çünkü önünde daha ciddi saldırı paketleri var ve Hak-İş sınıf içinde istediği büyüklüğe henüz kavuşamamış durumda. Halen en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş’te Kavlak ve Atalay ekibinin, protokol krizini Kumlu’yu bypas etmek için önemli bir araç olarak kullanmalarına şaşmamak gerekir.
YASA GEÇERKEN NEREDEYDİNİZ?
TÜRK-İŞ yöneticilerinin sendikal anlayışlarının birbirinden farkı olmadığını cümle alem biliyor elbette. Kumlu ile güven sorunu yaşadıklarını şimdi söyleyen Türk-İş yöneticileri Sendikalar Yasası sürecinde neden sustular?
Neden mücadeleyi örgütlemediler? Neden Meclisin önünde biber gazı yiyenlerin yanında değildiler?
SGBP, Türk-İş önünde açıklama yaptığında neden çıkıp bu ihanete ortak olmadıklarını açıklayamadılar? Neden yasa onaylandıktan sonra güvenlerinin sarsıldığını açıklıyorlar?
Türk Metal Sendikası’nın Haziran ayında yapılan 14. genel kurulunda konuşan Pevrul Kavlak; işçi sınıfının ortak kazanımlarının yok edilmesinin planlandığını vurgulayarak, üyelerine “önümüzdeki dönem kavgaya hazır olmanızı istiyorum, bu dava ya hep ya hiç davasıdır, meydanlarda, caddelerde sel gibi akmaya hazır olun, bu kavganın öncüsü Türk Metal olacaktır” diyordu. Neden Türk-İş değil de Türk-Metal?
Yine “Ey patronlar geçtiğimiz kriz döneminde fedakârlığın kralını yaptık ama feda biz olduk, kar siz oldunuz. Şimdi biz krizdeyiz, bu sefer fedakârlığın kralını siz yapacaksınız” diye patronlara meydan okuyordu. Kürsü konuşmalarında aslan kesilenler, Sendikalar Yasasında işçilerin hakları geriye götürülürken neden yine feda olmayı tercih ettiler, neredeydiler?