2012 BÜTÇESİ: DEVLET ELİYLE YOKSULLAŞTIRMAYA DEVAM(!)
1980´den bu yana -yani tam 31 yi İdi rTürkiye´de bütçelerin hazırlanması ve uygulanmasındaki anlayış değişmemiştir. Bu bütçeleri yapanlar, kimi zaman doğrudan darbe hükümeti (1981-1983) kimi da zaman darbe rejiminin emanetçisi hükümetler olmuştur.
1980’den bu yana -yani tam 31 yi İdi rTürkiye’de bütçelerin hazırlanması ve uygulanmasındaki anlayış değişmemiştir. Bu bütçeleri yapanlar, kimi zaman doğrudan darbe hükümeti (1981-1983) kimi da zaman darbe rejiminin emanetçisi hükümetler olmuştur. Bu hükümetler içerisinde ANAP, DYP, MHP, RP, SR DSP, SHP, CHP ve nihayet AKP olmak üzere hemen tüm milliyetçimuhafazakar, liberal ve sosyal demokrat partiler yer almıştır. 24 Ocak 1980 kararları ışığında hazırlanan bu bütçeler -neoliberal politikalar doğrultusunda- devletin düzenleme işlevini (sosyal devlette olduğunun aksine) piyasanın gereksinimleri doğrultusunda yerine getirmeyi hedeflemektedir. Piyasanın gereksinimi ise küresel rekabet gerekçesiyle devletin; (a) sermayeye sürekli olarak kaynak aktarması, (b) yeni kâr alanları açması ve (c) emek maliyetlerini minimum düzeye indirmesini içermektedir. Devletin bütçe yoluyla piyasanın (sermayenin) gereksinimlerini karşılama yollarını kısaca şöyle özetleyebiliriz:
(a) Devlet sermayeye kaynak aktarmak üzere toplumun geniş kesimlerinden (dolaylı vergilerle) sağladığı kaynağı, sermayeye (teşviklerle) aktarır. Ayrıca sermayeye aktaracağı kaynağı arttırmak için sosyal harcamalarda kesintiye gider ve kamu hizmetlerini piyasalaştırır.
(b) Sermayeye yeni kâr alanları açmak için devlet, kamu işletmelerini, değerli kamu mallarını ve doğal kaynakları özelleştirme adı altında sermayeye devreder. Ayrıca eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerini de yeni kâr alanları olarak sermayenin .hizmetine sunar.
(c) Emek maliyetini düşürmek üzere devlet, "istihdam üzerindeki yüklerin hafifletilmesi" adı altında işverenin (sosyal sigorta payı, vergi vd) istihdam ettiği işçi için üzerine düşen payını İşsizlik Sigortası Fonu ya da genel bütçeden yani toplumun cebinden ödenmesini sağlar. Öte yandan kamu emekçilerinin ücretlerinin baskılanmasını sağlayarak hem ücretler genel seviyesini düşürür hem de sermayeye aktaracağı kaynağı arttırmış olur.
Devletin 31 yıldır izlediği bu bütçe anlayışının sonucunda bir taraftan emekçiler eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi haklarını kaybederken diğer taraftan da geniş toplum kesimleri yoksullaşmıştır. 2012 yılı bütçesinde de devlet eliyle sosyal hakların gaspı ve yoksullaştırma anlayışı daha da derinleşerek devam etmektedir.
Devlet bütçeleri, ekonomik -teknik- bir belge (imiş) gibi gösterilmeye çalışılsa da esas itibariyle son derece siyasi ve ideolojik belgelerdir. Dolayısıyla bütçeler sınıflar arası güç dengelerinin de bir yansıması olarak ortaya çıkar. Bu bağlamda 1980’den bu yana hazırlanan bütçelere bakıldığında (reel ücretlerin görece yükseldiği 1989-1993 arası kısmen istisna kabul edilebilir) Türkiye’de emekçi sınıfların siyasi ve ideolojik olarak varlık gösteremediklerini söylemek mümkündür. Emekçilerin siyasi ve ideolojik varlıkları ancak örgütlülükleriyle görünür (hissedilebilir) hale gelebilir. O halde Türkiye’de emekçilerin haklarını ortadan kaldıran onları yoksulluğa, açlığa iten bütçelerin emekçilerin örgütleri olan sınıf partileri ve sendikalar sorgulanmadan eleştirilmesi, değerlendirilmesi çok da anlamlı değildir (!)