1 MAYIS MEYDANINDA ONLAR DA OLACAK…
Eğer gözünüzdeki bağı biraz gevşetirseniz bu yıl 1 Mayıs alanında gözünüze görünmeyen kalabalıkları seçerdiniz…
Çünkü günde 39 dolara haftada 84 saat gece gündüz kapanmayan atölyelerde çoluk-çocuk çalışan 350 kişinin cesetlerinin hâlâ çıkarıldığı Bangladeş´le rekabete girişen Türkiye´nin ölü işçileri de 1 Mayıs´a katılıyordu.
Eğer gözünüzdeki bağı biraz gevşetirseniz bu yıl 1 Mayıs alanında gözünüze görünmeyen "kalabalıkları" seçerdiniz…
Çünkü günde 39 dolara haftada 84 saat gece gündüz kapanmayan atölyelerde çoluk-çocuk çalışan 350 kişinin cesetlerinin hâlâ çıkarıldığı Bangladeş’le rekabete "girişen" Türkiye’nin "ölü işçileri de" 1 Mayıs’a katılıyordu.
Ne de olsa Türkiyeli patronlar "havadan" ucuz Bangladeş’e yatırım yaparken 25 milyon çalışanın
11milyonu kayıtsız, güvencesiz çalıştığı Türkiye’deki "iş hayatını" katı bulduklarından yakınıyorlardı.
Oysa "bol ve ucuz işçi kanıyla sulanmış" Türkiye büyümesinin ardındaki "insan kırımını", sayıları "beş-sekiz ne fark eder" der, son on yılda 10 bin insanımızın canını alan "milli zenginleşme" vahşetimizle pekâlâ Bangladeş’le yarışırdık.
Artık 1 Mayıs meydanlarında Kozlu Maden Ocağı, Gaziantep 4. Sanayi Bölgesi, Aşkale TEDAŞ, Marmara AVM’si, Esenyurt inşaatı, Ostim-İvedik’in "ölü işçileri" yıllardır "süren" iş cinayeti dava pankartlarıyla görünme zamanıydı.
Şayet onlarla konuşabilseydiniz size; yerin yedi kat altında büroda "ofis boy" kadrosuyla çalıştıklarını, öldükleri gece Sigorta İl Müdürlüğü "açılarak" sigorta kayıtlarının yapıldığını söylerlerdi.
Defalarca ölümcül iş koşulları için işletmeyi "uyardıklarını", birkaç defa vardiyaya bile inmediklerini ama taşeron yönetimin ocak kapılarını üstlerine kilitlediklerini anlatırlardı.
İşçilerin ölüm mahallinin efendi-sahiplere nasıl "servet, mal ve kâr" mekânı halinde geri döndüğünü gazetelerden öğrenirdiniz…
Devletin taşeron firmalara yardım paketi gibi fırlattığı "tahsis ihaleler", bağış/lütuf niteliğinde "özelleştirdiği" kârlı kamu kuruluşları, "örnek girişimci" plaketleriyle ödüllendirilir ve taksirli taşeron firmanın "zararı" bizzat devlet tarafından tazmin edilirdi.
TÜRKİYE’DEN BANGLADEŞ ÇIKARMA HESABI…
Baret ve emniyet kemerinin "masraf", güvenceli çalışmanın yatırım "kamburu", sendikaya üye olanın "ideolojik hain" addedildiği, çalıştığı yerin yakınına sokulmadığı ülkemizde 1 Mayıs artık "insanca çalışma hakkıyla yaşam hakkı gaspedilen milyonların" alanıydı.
Yeni taşeron işçilerin eski işçilerin üzerine salındığı, kadrolu emekçinin sözleşmeliye karşı kışkırtıldığı dayanışma ruhu çalınmış, örgütlülüğü kriminalize edilmiş, SMS’le iş feshi yaparak her gün meşruiyetini berkiten "yeni çalışma kültürümüzün" yani insan emeği ve kanını tüketerek "büyüyen" vampir sisteme karşı günübirlik festival-karnaval etkinliği yetmezdi…
Medyamızın "Ulusal Taşeron Yasa Taslağı’nı" parça parça tefrik edip "Bakınız! Taşeron işçinin artık o ve bu hakkı da var" saflığıyla zaten İş Kanunu’nda mevcut ama "kullandırılmayan" hakları pazarlanırken…
"Taşeron işçilik iyileştirildi" medya kampanyası herkesin "kıdem tazminatı, emeklililik hakkı ve sigorta güvencesini" kaybedeceği "taşeron işçiliğe" doğru kaydırıldığına hâlâ sizi ikna etmiyor muydu?
Ya da Kürt meselesini hızla halledelim ve Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun neo-liberal inşasında "yasal bölgesel asgari ücrete" geçelim hatta "yarısını devlet versin" uyanık beyanatlarının hedefinde Türkiye’den de Bangladeş çıkartmak olduğunu anlamıyor muyduk?