YÜZDE 50’NİN GÜCÜ HER ŞEYE YETER Mİ?
İşçilerin yoğun olduğu kentlerin büyük bir kısmında iktidar partisi açık ara birinci parti çıktı. Apaçık ortada, işçilerin önemli bir kısmı AKP’ye oy verdi.
İşçilerin yoğun olduğu kentlerin büyük bir kısmında iktidar partisi açık ara birinci parti çıktı. Apaçık ortada, işçilerin önemli bir kısmı AKP’ye oy verdi. Bu sonuçlar kabaca, mağduriyetine yol açan neoliberal politikalara işçilerin destek verdiği biçiminde de okunabilir. Ne var ki işçilerin oy tercihi, ne uygulanan ekonomik politika tercihlerinin haklılığını kanıtlar, ne emeğin haklarına yönelik yeni saldırıların yaşanmayacağı anlamına gelir. İşçiler oy verdi diye AKP’nin neoliberal politikalardan vazgeçmesi de Ulusal İstihdam Stratejisi belgesinde yer alan hedeflerini bir kenara bırakması da beklenemez. Tersine, hak ve özgürlüklerini tırpanlayan, emek gücünü olabildiğince ucuzlatan, en temel ihtiyaçları ticarileştiren, esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatan politikaları daha büyük bir özgüven içinde gündeme getirecektir. “Yaptıklarımız yapacaklarımızın garantisidir” sözünün çalışma yaşamındaki karşılığı, işçilerin haklarının bir kısmının daha gasp edilmesi ve sendikaların etkisiz, güdümlü hale getirilmesi olacaktır.
Burada yanıt aranması gereken soru şu: Geride bırakılan dönemde kullanılabilir gücünü kullanmayan, kullanılabilir araçlarına başvurmayan emek örgütleri yüzde 50 oy almış bir iktidar karşısında eskisinden farklı tutum alabilir mi? Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki yüzde 50’nin ağırlığı altında ezilmeyi gerektirecek bir durum yok. Sorun, politik tutum alıp alamama noktasında düğümleniyor. Emeğin haklarını mücadele konusu haline getirmek isteyenler, karşılarındaki iktidarın oy desteğinden hiza almazlar. Kendi güçlerine, mücadele potansiyellerine bakarlar. 1970 yılında yüzde 47 oy desteğine sahip AP iktidarı işçilerin sendikal örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldırmak istediğinde, DİSK, karşımızda halkın büyük kısmının oyunu almış bir iktidar var diye düşünmedi; 15-16 Haziran’da meşru ve demokratik direnme hakkı kullanıldı. 1999’da toplamda yüzde 53’lük oy oranına sahip DSP-MHP-ANAP hükümeti “Mezarda Emeklilik Yasası”nı çıkarırken sendikalar kaderlerine sessizce razı olmak yerine sokakta tepki göstermeyi tercih ettiler. Bu eylemlerde işçilerin bir kısmı oy verdikleri, hatta militanı oldukları partinin il ve ilçe binaları önünde parmaklarıyla bozkurt işareti yapıp “yuh” çekiyorlardı.
Sözün özü, ne yüzde 50’lik oy oranı iktidarın gücünün her şeye yettiği veya yeteceği anlamına gelir ne de işçilerin oy verdikleri partiye büyük bir sadakatle bağlı kalacakları söylenebilir. Her şeye rağmen yapılacak çok şey var. Yeter ki iktidarın gazabından korkmayan, tehdit ve şantajlarına boyun eğmeyen, hak aramayı, mücadeleyi, itirazı, muhalefeti yeniden hatırlayan bir sendikal irade ortaya çıkabilsin…