Literatüre yerleşmiş iki yoksulluk tarifi vardır.
Birisi mutlak yoksulluk; özetle açlık sınırının altında yaşayanları ifade eder. Uygulamada bir kişinin veya hane halkının yaşamını sürdürebilmesi için önce gerekli olan asgari temel ihtiyaçları tespit edilir. Ardından, bu temel ihtiyaçları karşılamak için gerekli gelir belirlenir. Bu gelirin altında geliri olanlar mutlak yoksuldur.
Göreli Yoksulluk; aynı toplumda, beslenme, yaşam standartları, toplumda yaygın olan aktivitelere erişme durumuna göre belirlenir. Uygulamada Dünya Bankası tarifine göre; "Yoksul hane halkı veya birey ile o toplumda yaşayan ve mevcut koşullara göre ortalama bir gelire sahip olan hane halkı veya birey arasındaki gelir kaynaklarına sahip olma kabiliyeti arasındaki fark ifade edilmektedir."
Yoksulluk kısır döngüsüne giren ülkeler, bu döngüden ancak sürünerek çıkabilirler. Dünya ekonomik konjonktüründe iyileşme, uygulanan politikalar, yeni bir adım (söz gelimi bilgi teknolojisinde uzmanlaşma) ve organik tarım gibi adımlar, çıkış imkanlarını artırabilir.
Nüfus artış hızı yüksek olan gelişmekte olan ülkeler, Nelson’un düşük düzeyde denge duzağına düşebilirler. Düşük Seviyeli Denge Tuzağı (Low-Level Equilibrium Trap) Richard R. Nelson tarafından geliştirilmiştir. Aslında bu olgu pratikte herkesin dikkate aldığı bir olgudur. Nelson bu olgu için teorik çerçeve çizmiştir; Bir ülkenin nüfus artış hızı, GSYH da büyüme hızından daha yüksek olursa, bu olgu fert başına geliri sürekli olarak geçimlik düzeye düşmeye zorlar.
Düşük düzey denge tuzağından kurtulabilmek için; ekonomide kaynakların etkin dağılımı sağlanmalı, teknolojik ilerleme ve büyük hacimli yatırımlar artırılmalıdır. Ayrıca, doğum kontrolü ve aile planlaması yapılmalıdır.
Türkiye’de, 1963 yılına kadar nüfus planlaması yapılmamıştır. 1963’te başlayan planlı dönemle birlikte, aile planlaması yapılmıştır. 2000’li yıllarda bu politikadan vazgeçilmiştir. Açıklanmayan ve bilinen gerekçe, nüfusun etnik yapısının, belirli etnik guruplar lehine bozulmasını önlemektir.
Küreselleşme ve siyasi popülizm bütün dünyada yoksulluğu artıran iki temel faktör oldu. Şimdi bir de bunlara pandemi eklendi.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu 2019 Aralık Raporu’nda yer alan Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’ne göre hesaplandığında, dünyada yoksul sayısı 1.3 milyardır. Çok boyutlu yoksulluk endeksi, kültür ve eğitim gibi konulara ulaşma olanaklarını da kapsamaktadır. Düşük insani gelişme sahibi ülkelerde tüm eğitim düzeylerinde de boşluklar mevcuttur. Dünyada yaklaşık 262 milyon çocuk ilk veya orta okula gitmiyor ve 5.4 milyon çocuk beş yaşına kadar yaşamıyor.
Bazı ülkelerin neredeyse tamamı yoksuldur. Söz gelimi rapora göre, Uganda’nın Karamga bölgesinde yoksulluk oranı yüzde 96.3, Güney Sudan’da 91.9, Yemen’de yüzde 47,7 ve Haiti’de yüzde 41.3’tü.
Otokrasinin olduğu ülkelerde yoksulluk bir siyasi projedir. Söz gelimi İran’da, petrol gelirleri mezhep savaşları için harcanıyor. Mollalar arasında bölüşülüyor. Halka da ayda 40 riyal dağıtılıyor. Venezuela’da Maduro, partizanlara para dağıtıyor ve bu yolla halkın üçte birini yanında tutuyor. Böyle yapan despotlar, para dağıtmak yerine aynı para ile yatırım yaparak iş dağıtmış olsalardı, insanlar daha bağımsız ve özgüven sahibi olacaktı ve bağımsız düşünmeye başlayacaklardı. Siyasi tercihlerinde de bağımsız olacaklardı.
Ağırlıklı olarak Orta Doğu’da, Rusya ve müttefiklerinde, bazı Güney Amerika ülkelerinde, siyasi despotlar, diktatörler, krallar ve emirler, insani gelişmenin karşısında yer aldılar. Çünkü aynı diktatörler ve krallar, insanları önce yoksul bırakmak, sonra onlara karın tokluğuna halkın bütçesinden para dağıtmak ve böylece siyaseten bağımlı partizanlar ve biatçılar yaratmak üstüne bir düzen kurmuşlardır.
Sonuç olarak; siyasette yoksul bırakma stratejisi ile insanlar yoksul kalmaya zorlandı. Çünkü, yoksul ve çaresiz insanların siyasi istismarı daha kolay oluyor.