AB bürokrasisi bir yandan ekonomik ve mali krizi atlatmaya çabalarken bir yandan da genişleme sürecinin geleceğini tartışıyor.
Brüksel’de “AB’nin Geleceği ve Türkiye” konulu toplantıda İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) heyetine bir dizi brifing veren AB bürokratları gelecek 20 yıl için hazırlanan beş senaryoyu da anlatıyorlar.
“Değişen Dünyada AB’nin Geleceği’ konulu bir sunum yapan Avrupa Siyaset Danışmanları Bürosu Direktörü Margaritis Schinas gelecek için öngörülen senaryoları şöyle sıralıyor:
1. Dünya çapında küresel yeni bir orta sınıf doğacaktır. Bunun bir sürtüşme mi yoksa uzlaşı kaynağı mı olacağını zaman gösterecek.
2. Elli kadar orta ölçekli güç tarafından biçimlendirilecek çok kutuplu bir dünya ortaya çıkacak. Geleceğin dünyası artık G-8 ya da G-20’ler yerine G-50’ler tarafından yönetilecek. Türkiye, Irak, Mısır gibi ülkeler ve AB bu orta ölçekli güçler arasında yerlerini alacaklar.
3. Ulusal devletin gücü erozyona uğrarken devlet dışı aktörler sahne alacaklar.
4. Dünyada yoksulluk daha azalacak. Ama buna paralel olarak yeni bir yoksul sınıfı da doğacak.
5. Küresel yönetişim için baskılar artarken buna direniş de güçlenecek.
Schinas, AB’nin artık har vurup harman savurma döneminden darlık dönemine geçişe ayak uydurma zorunda olduğuna dikkat çekerken şunları söylüyor:
“Avrupa her zamanki gibi askeri güç olmadan değerlerini koruyacak: Bu yeni dünya oyununda artık eski oyunculara yer yok.”
Schinas, AB’nin şu anda ekonomik ve mali krizle boğuşurken genişlemeyi gündeminin üst sıralarında tutmasının olanaksız olduğunun altını çiziyor ancak şunu eklemekten de geri kalmıyor: “Genişleme her zaman AB’nin bir parçası olacak. Komisyon ve diğer birimlerin görevi genişleme ruhunu canlı tutmaktır.”
Avrupa Dış Hareketler Servisi (EEAS) Türkiye Danışmanı Giles Portman da Ankara’nın AB’den bağımsız olarak üçüncü ülkelerle yürüttüğü dış ilişkileri ilgiyle izlediklerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Dikkatimizi Ankara’nın Afrika ülkelerine olan ilgisi çekiyor. AB üyeleri Afrika ülkelerindeki misyonlarını kapatırken Türkiye bunların sayısını üçe katlıyor. Dolayısıyla Türkiye’yle Afrika konusunda daha yakından çalışmak isteriz. Ancak Türkiye dış politikasını tek başına yürütmekten yana. AB’ye çok fazla bağlı kalmak istemiyor. Üye adayı öbür ülkeler gibi davranmıyor. Hatta Filistin, İran, Sudan konularında tek başına hareket etmeyi tercih ediyor. Bu anlaşılabilir ama bu alandaki ilişkimizi maksimize etmemiz gerekir.”
Portman, Türkiye’yle tam üyelik sürecinin hızının gittikçe düştüğüne dikkat çekerken diyor ki: “Ankara tam üye olduğu takdirde acaba özellikle Ortadoğu konularında nasıl davranmayı tercih edecek? İzlemek çok ilginç olabilir.”
Portman son olarak AB-Türkiye ikili ilişkilerinde vize konusunun çok ciddi bir sorun olarak devam ettiğinin altını çiziyor.
Ticaretten Sorumlu Komisyoner DeGucht’un heyet başkanı Frank Hoffmeister de AB’yi amiyane tabiriyle “sütten çıkmış ak kaşık” gösterme çabası içinde Türkiye’ye yükleniyor. Diyor ki: “AB Türkiye’nin performansından memnun değil. Bu memnuniyetsizliğin önemli kaynaklarından birisi de Kıbrıs (Rum) gemilerinin Türk limanlarına sokulmaması. Türkiye ayrıca her türlü uzlaşmayı bloke ediyor. Bu da sağlıklı bir ilişki kurmamızı engelliyor. Şu andaki genel duruma baktığımız zaman şunu söyleyebilirim: Genişleme süreci mali ve ekonomik kriz nedeniyle durdu. Türkiye de bunu kendi yararına kullanıyor.”