Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
04 Şubat 2014
YENİ BİR KRİZ DALGASI MI?

Son günlerde Batı ekonomik basını ısrarla sormaya başladı: Yeni bir kriz dalgası mı? 2007-2008´de ABD´de patlak veren finansal krizin tekrar etme olasılığından söz edilmiyor.

YENİ BİR KRİZ DALGASI MI?

Son günlerde Batı ekonomik basını ısrarla sormaya başladı: Yeni bir kriz dalgası mı? 2007-2008’de ABD’de patlak veren finansal krizin tekrar etme olasılığından söz edilmiyor.
Kastedilen, dünya ekonomisinin çevresinde yer alan ülkelerde odaklasan farklı bir kriz dalgası…
Farklı; ama yeni değil…
Yirminci yüzyılın son yirmi yılını kapsayan ve yeni yüzyıla uzanan bir krizler dizisi hatırlanıyor. Hepsi, Üçüncü Dünya’daki neo-liberal dönüşümlerle yakından ilgilidir. Neo-liberalizmin başlangıcı, genellikle Thatcher-Reagan yönetimlerine (1980 civarına) bağlanır.
İlk aşamadaki temel hedef, Batı toplumlarındaki refah devleti düzenlemelerinin tasfiyesi olarak ortaya çıkar. Ancak, genellikle göz ardı edilen bir evveliyatı da vardır. Latin Amerika’daki bazı askeri dikta rejimleri, 1970’li yılların ikinci yarısında ülkelerini neoliberal deneylerin laboratuvarları haline dönüştürdüler. Cuntalar, Şili, Arjantin ve Brezilya ekonomilerinin yönetimini, Friedman doktrininin tezgâhından geçmiş iktisatçılara devretti.
Stratejik hedef, Latin Amerika’da köklü bir geleneği olan "kalkınmacı", popülist modellerin tasfiyesiydi. Kaynak tahsisinde ve bölüşümde piyasa mekanizması ve sermayenin talepleri belirleyici oluyor; sol örgütler ve sendikalar baskı altına alınarak işgücü piyasaları esnekleştiriliyordu.
Bu malûm reçeteye ek olarak getirilen bir de "deneysel reform" vardı: Döviz piyasalarının ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi… Öylesine "erken bir deney" ki, aynı tarihlerde Batı Avrupa’da yabancı sermaye akımları (doğrudan yatırımlar dışında) sıkı sıkıya denetlenmekteydi. Latin Amerikalılar dolarla, üstelik değişken faizlerle dört nala borçlandılar. Dış açıklar tırmandı. Bu canlılık, FED Başkanı Volcker’in faizleri yüzde 20’ye çıkarması nedeniyle 1981’de son buldu. Bu faizler borçlanmayı durdurdu; dövizli krediler ödenemedi.
Üçüncü Dünya’da serbestleşmiş sermaye hareketlerine ilişkin bu ilk deney ağır bir borç kriziyle sonuçlandı. Sonraki yıllarda klasik neoliberal reçete, "Güney" coğrafyasının çeşitli bölgelerine (örneğin 12 Eylül döneminde Türkiye’ye) taşındı; fakat, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi dışta bırakılarak… Latin Amerika borç krizinin uyarıları, bu "deneysel" adımın ertelenmesinin gerekçesini oluşturdu.
Ne var ki, sermayenin sınırsız tahakküm tutkusu, bir noktaya kadar frenlenebildi. 1980’li yılların sonlarında sermaye hareketlerini sınırlayan, köstekleyen tüm "ulusal" kural ve kısıtların kaldırılması, emperyalist metropoller, IMF ve Dünya Bankası tarafından açıkça talep edilmeye başlandı Çin ve Hindistan gibi bir-iki istisna dışında Güney coğrafyasının tümü adım adım teslim alındı.
Üretken-yatırımcı sermaye akımları (doğrudan yatırımlar) esasen serbest olduğuna göre, bu yeni "liberalizasyon dalgası", esas olarak finans kapitalin programıydı. Ancak, bu hamle sınıfsal içeriğiyle değil, sınıflar-ötesi bir küreselleşme söylemi ile sunuldu. Kuramsal, olgusal ve tarihsel yanlışlar; hatta yalanlar üzerine oluşturulan bu ilkel söyleme göre sermayenin sınırsız "özgürlüğü", yoksul ülkelere refahın, bir anlamda cennetin anahtarlarını vadetmekte idi. Ne var ki, neo-liberal dönüşümlerin bu son adımı da krizlere açılan bir eşik oldu.
Latin Amerika’nın bir önceki borç krizi, çeşitlenerek ve yaygınlaşarak tekrarlandı. Bunalımların ön-koşulları sermaye hareketlerinde abartılı bir canlanma ile oluştu. Krizlerin patlak vermesi ise, spekülatif fonlarda, çeşitli dış ve iç nedenlerle tetiklenen "ani durma veya hızlı çıkışlar" sonunda gerçekleşti. Döviz piyasalarında oluşan yoğun çalkantı ve gerilimler, banka ve borç krizlerine dönüştü; ekonomik daralma ile sonuçlandı. 1994-2002 arasında Meksika’dan başlayıp, Türkiye’ye iki kere uğrayan; Doğu Asya’yı çalkalayan; Rusya güzergâhından tekrar Latin Amerika’ya geçen bir dizi finansal ve ekonomik bunalımdan söz ediyorum.
ABD’de patlak veren 20072008 bunalımının bir yıl içinde Doğu Avrupa ve Türkiye’ye yansımasını da ekleyebilirim. Avro Bölgesi’nin çevresinde 2011 ‘de yoğunlaşan borç krizi de, aynı çerçeveye yerleştirilebilir; şu farkla ki, ulusal paralar ve döviz piyasaları var olmadığı için, bunalım buralarda daha sert seyretmiştir. Krizlerin büyük çoğunluğunda metropol sermayesinin alacakları devletler tarafından üstlenilir ve bu operasyona IMF aracılık eder.
Çevre ekonomilerine özgü krizler bu nedenle metropol ekonomilerinde olumsuz yansımalara yol açmamıştır. İşte bugünlerde ortaya atılan "yine mi?" sorusu, neo-liberalizmin çevre ekonomilerine armağan ettiği belli bir kriz türüyle ilgilidir. Geçmiş krizlerin başlangıç aşamalarının ana göstergeleri tekrar ortaya çıkmıştır. Soru, bu nedenle gerçekçidir.

DİĞER HABERLER
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI

Sendikamızın Mustafa Kemalpaşa Şube Başkanı, uzun soluklu mücadele arkadaşımız Ömürlü Ulufer, yakalandığı hastalık dolayısıyla hayatını kaybetmiştir.

AÇLIK SINIRI ASGARİ ÜCRETİ AŞTI: YOKSULLUK SINIRI 61 BİN 418 LİRA
AÇLIK SINIRI ASGARİ ÜCRETİ AŞTI: YOKSULLUK SINIRI 61 BİN 418 LİRA

Türkiye’de açlık sınırı, asgari ücrete kıyasla 754 lira daha fazla olarak 17 bin 756 liraya yükseldi. Aynı dönemde yoksulluk sınırı ise asgari ücretin 3.4 katına ulaşarak belirlendi.

ALMANYA’DA ASGARİ ÜCRET 3 BİN EURO OLUYOR
ALMANYA’DA ASGARİ ÜCRET 3 BİN EURO OLUYOR

Almanya’da enflasyon yeniden corona ve Rusya-Ukrayna savaşı öncesi döneme döndü. Yıllık enflasyon mart sonu itibariyle yüzde 2, nisan sonu itibariyle yüzde 2.2 oldu.

COCA COLA İÇECEK’TE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
COCA COLA İÇECEK’TE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

Sendikamız ile Coca Cola İçecek arasında şubat ayında başlayan yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlandı.