Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
14 Aralık 2011
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİMİZ

Türkiye, özellikle 80 darbesi sonrasında yürürlüğe giren 82 Anayasası’ndan bu yana, bitmek tükenmek bilmeyen anayasa değişiklikleri ve değişiklik tartışmaları içinde çalkalanıp durmaktadır

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİMİZ

Türkiye, özellikle 80 darbesi sonrasında yürürlüğe giren 82 Anayasası’ndan bu yana, bitmek tükenmek bilmeyen anayasa değişiklikleri ve değişiklik tartışmaları içinde çalkalanıp durmaktadır.

 Toplumun çok geniş bir kesiminin mutabık olduğu bir gerçek var ki; yürürlükteki Anayasa, bu günün siyasal ve toplumsal  ihtiyaçlarına cevap verme yeterliliğinden uzaktır ve değiştirilmesi bir ihtiyaçtır.

 Ancak, herkesin kendi köşesinde, kendi kendine yaptığı ve nereye, hangi ölçüde ulaştığı bir türlü anlaşılamayan garip bir tartışma ortamında, aslında çok önemli bir gerçek gözlerden uzak kalmakta ya da tutulmaktadır.

 Elbette anayasada sorunlar vardır ama asıl vahim olan bu değildir. Asıl vahim olan, asıl sorun olan; Türkiye’de, anayasadan vazgeçtik; yasaların bile gereği gibi uygulanmamasıdır.

 Örneklemek gerekirse;

Mevcut “yetersiz” bulduğumuz Anayasa, sendikaya üye olma özgürlüğünü teminat altına almış (51.md.) ve işçinin üye olma veya üyelikten ayrılmaya zorlanamayacağını açıkça yazmıştır. Buna mukabil sanayi semtlerimiz, sendikalaştığı için işten atılan işçilerin eylem çadırları ve pankartlarından geçilmemektedir. Hakkı ihlal ederek Türk Ceza Kanunu’na göre suç işleyen işverenler cezalandırılmak yerine, hak arayanlar emniyet güçlerinin şiddetine maruz kalmaktadır.

 “Yetersiz” bulduğumuz Anayasa, önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını güvence altına almışken, bu günün Türkiye’sinde, sadece “parasız eğitim hakkı” isteyen pankart açtığı için gençler 19 ay tutuklu kalmakta, haklarında onlarca yıl hapis istenen davalar açılmaktadır.

 “Yetersiz” bulduğumuz Anayasa, herkesin düşünce ve kanaatini söz, yazı, resim veya başka yöntemlerle açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu (26. md.) söylerken, basılmamış kitapları için bile insanlar hapse gönderilmekte, uzun süreli tutukluluklarla yargılama süreci infaza dönüştürülmüş bulunmaktadır.

 “Yetersiz” bulduğumuz Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin “bir sosyal devlet” olduğunu söylerken, vatandaşlık hakkı olarak kabul edilebilecek kamusal hizmetler paralı hale dönüştürülmüş ya da ancak parası olanların kaliteli hizmet alabilecekleri bir yapı oluşturulmuştur.

 Yine, “yetersiz” bulduğumuz Anayasa, “temsilde adalet” ilkesini hüküm altına alırken, seçim barajını öngören bir hüküm taşımamaktadır. Demokratik düzenimiz açısından en büyük sorun, toplumun Parlamentoda adil bir şekilde temsil edilememesidir. AKP hükümeti, gerçekten özgürlükçü ve demokratik bir anayasal düzen peşinde ise, gerçekten bu arayışında samimi ise yapması gereken ilk iş, Siyasi Partiler Kanunu değiştirmek, barajları kaldırmak iken, üstelik bunun için bir Anayasa değişikliğine bile ihtiyaç yokken, neden parmağını bile kımıldatmamaktadır?

 Bu örnekleri sayısızca çoğaltmak mümkündür. Aslında herkesin rahatlıkla üzerinde uzlaşabileceği bir şey var ki; yürürlükte olan uygulama yasaları, gerek kamu gücünü elinde tutan görevlilerce ve gerekse yargı makamlarınca kanunların amaç ve ruhuna uygun bir şekilde uygulansa, bu gün sorun diye söz ettiklerimizin belki de yüzde doksanı kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Toplumsal barış ve istikrar da büyük ölçüde tesis etmiş olacaktır.

 Tartışmasız olan husus şudur: Dünyanın en mükemmel hukuki metinlerini, kanunlarını, anayasasını da yapsanız, kurallar kağıt üstünde kaldıkça, uygulayıcılar kendilerini hukukla bağlı hissetmedikçe, yetkilerini hukuku dolanarak ya da yok sayarak kullandıkça, yaşam pratiğine yansıyan sadece keyfilik, istismar, kimi zaman şiddet olunca, ortaya çıkan sadece baskıcı bir devlet modeli olacaktır. Kağıt üstündeki mükemmel anayasanın da raf süslemekten başka hiçbir fonksiyonel değeri yoktur.

 Türkiye ne yazık ki, bu gün aynen bu tabloyu yansıtmaktadır. Yürürlükte layıkıyla uygulanmayı bekleyen pek çok yasa vardır. Güvence altına alınmış son derece gelişmiş ve çağdaş normlara paralel hak ve özgürlükler bulunmaktadır. Anayasamızın başlangıç bölümü, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu söylerken, demokratik rejimin vazgeçilmez müessesesi “kuvvetler ayrımı”na özellikle vurgu yapmıştır.

 Peki bütün bunlara rağmen, Türkiye’de bu gün yaşanan nedir diye bakarsak;

Türkiye, üstelik de parlamentoda mutlak çoğunluğa sahip bir siyasal iktidar yönetiminde, daha 14 ay önce bir Anayasa değişikliği Referandumu yapmıştır. Değişiklikler büyük bir çoğunlukla da kabul edilmiştir. Şimdi yapılması istenen değişikliklerin o zaman neden gündeme getirilmediği aslında başlı başına sorulması gereken bir sorudur.

 Ama görünen o ki, bu değişikliklerin AKP Hükümeti açısından önemli bulunan ve değer verilen iki kritik maddesi vardır: Biri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, diğeri de Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştiren hükümler. Kabul etmek gerekir ki, diğer tüm değişiklikler siyasal gücü mutlaklaştırmaya araç olarak kullanılacak bu iki değişikliğin kamuflajı olmuştur. Tam da “canbaza bak” misali, “12 Eylül’le hesaplaşma” tartışmaları içinde, demokrasinin vazgeçilmezi, olmazsa olmazı,  “kuvvetler ayrılığı” ilkesi açıkça yok edilmiştir. Yargı siyasallaştırılmıştır. Nitekim sonrasında yaşanan gelişmeler, bu iddiamızı tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta ispatlamıştır. TEKEL işçilerinin 4/c statüsüne geçirilmelerine ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı, bu gelişmenin en tipik örneğidir ve hukukun üstünlüğü ilkesinin nasıl bir garabete dönüştüğü ortadadır.

 Bütün bu olgular karşısında, TBMM web sitesi üzerinden kamuya açık Anayasa değişikliği önerileri toplamayı, sivil toplum kuruluşlarından değişiklik önerileri almayı, bitip tükenmek bilmeyen Anayasa tartışma platformlarını, artık inandırıcılıktan ve samimiyetten yoksun bulmaktayız.  Hükümetin son derece kritik siyasal karar ve uygulamalarından, toplumda giderek büyüyen baskı ve tedirginlikten kamuoyu ilgisini uzak tutmaya yarayan, “suni gündem” olarak değerlendirmekteyiz.

 Bu gün Türkiye’de yaşayan herkesin ve her toplumsal kesimin hem de acil olarak;

 -Etnisite, siyasal ve dini inanç, dil, cinsiyet ayrımı gözetmeden kendilerini eşit vatandaş olarak hissetmeye,

 -Düşüncelerini, kanaatlerini, inançlarını özgürce ifade etmeye, dışlanmadığına inanmaya,

 -Hukukun üstünlüğü temelinde, adil, siyasallaşmamış, bağımsız bir yargı düzeni içinde hızlı bir şekilde hak aramaya, yargılanmaya ve hakkını almaya,

 -Kamu otoritesini elinde tutan siyasal gücün, kuvvetler ayrımı rejimine sonuna kadar bağlı olduğunu tatbikatıyla görmeye,

 -Kamu gücünün, objektif ve yansız olarak kullanıldığını, idarenin her türlü eyleminin demokratik ve hukuki olarak denetlenebilir olduğunu görmeye,

 -Devlet kurumlarının, yolsuzluklar karşısında şeffaf, hesap verebilir, demokratik bir yönetim anlayışına sahip olduğuna inanmaya,

 -HERŞEYİN ÖTESİNDE KURULU DÜZENE EŞİT YURTTAŞLAR OLARAK GÜVEN DUYMAYA, GÜVENİLİRLİĞİ HİSSETMEYE,

İHTİYACI VARDIR.

İnanıyoruz ki; mevcut Anayasa ve kanunlar halihazır düzenlemeleriyle bile bu saydığımız ilkeler çerçevesinde hakkıyla uygulansa, toplumsal barış ve istikrara ulaşmak için çok daha sağlıklı ve etkili bir yol bulunmuş olacaktır.

Siyasi iktidarlar(AKP örneğinde olduğu gibi);

Demokratik düzene sadece kendi çıkarına ve işine geldiği  ölçüde sahip çıkma;

Gücü eline geçirdiği anda totaliter eğilimler içerisine girme;

Kendisini her türlü yanlış ve eleştiriden muaf tutma, kendinden olmayanları dışlama;

Bireyleri birer yurttaş değil, “teba, kul “ gibi görme;

Demokratik muhalefetin yaşamasına ve gelişmesine izin vermeme;

alışkanlıklarından ve tutkularından vazgeçmedikleri sürece, demokratik muhalefeti, farklı görüş ve inançları düşman belleyip, şiddet ve otoriter yöntemlerle baskılama tutumlarını değiştirmedikleri sürece; bu gün sürdürülen Anayasa tartışmaları hiçbir sonuç getirmeyen “bozuk sesler koro”sundan başka hiçbir anlam taşımayacaktır.

TEKGIDA-İŞ olarak, üyesi bulunduğumuz Konfederasyonumuzdan talebimiz ve beklentimiz şudur:

Siyasal iktidarın, kendi amaç ve hedeflerine hizmet eden ve bu güne kadarki örnekleriyle demokratik bir düzen yerine, mutlak güç eğilimini açıkça ortaya koyan  uygulamalarını, “demokratik bir platformda yürütülen anayasa tartışmaları” adı altında (kisvesinde) meşrulaştırmasına, ortak ya da paydaş olunmamalıdır.

Gerçi, AKP hükümetinin işçi aleyhine pek çok icraatında  TÜRK-İŞ yönetimi olarak bu güne kadar ortaya konulan tavır karşısında, bu beklentimizin karşılanacağına dair büyük bir umut taşımıyorsak da, çok önemli saydığımız bu uyarıyı yapmayı tarihsel bir görev olarak kabul etmekteyiz.

Tüm bunlara rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin evrensel hukuk anlayışı içerisinde ve çağdaş demokratik normlar çerçevesinde bir Anayasal metne kavuşması gerektiğine inancımız tamdır ve bu konuda elbette ki görüşlerimiz vardır.

Sosyal hak ihlallerinin olmadığı, ILO normlarını baz alan, çalışanların başta sendikalaşma hak ve özgürlükleri olmak üzere, toplu iş sözleşmesi ve grev haklarının, çalışma haklarının güvence altına alındığı bir anayasa vazgeçilmezimizdir.

Ancak daha da önemlisi sosyal devlet ilkesinin sermaye ideolojisine dayanan liberal politikalara kurban edilmediği bir anayasa talebimiz vardır:

-Sosyal hakların vazgeçilmez bir insan hakkı olarak kabul ve ilan edilmesi,
-Her türlü ayrımcılık ve dışlayıcılığın yasaklanması,
-Herkesin insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamasını sağlayacak iş ve gelir hakkı,
-Herkesin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının güvence altına alınması
-Sadaka kültürü, onursuzca iktidarlara bağlanmak yerine, temel yurttaşlık hakkı olarak asgari gelir güvencesi,
-Adil ve kazanca göre dağıtılmış bir vergilendirme sistemi,
-Devletin eksik ve yetersiz alanlarda istihdam yaratacak yatırım yapma yükümlülüğü,
-Fırsat eşitliğine imkan tanıyan parasız ve kaliteli sağlık ve eğitim hakkı,
-Yoksulluk ve işsizliği gidermenin devletin birinci sorumluluğu olduğunun kabul edilmesi,
-Sosyal güvenlik haklarının (işsizlik sigortası dahil) anayasal teminat altına alınması,

 ilkeleri, yapılacak her hangi bir anayasal değişiklik ya da düzenlemede mutlaka yer almak zorundadır. Yine Cumhuriyetimizin temel değerlerini esas alan, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti yapısı titizlikle korunmalı ve eşit vatandaşlık ilkeleri çerçevesinde temel insan hak ve özgürlükleri mutlak bir şekilde güvence altına alınmalıdır.

Madem ki anayasa bir toplumsal sözleşmedir, bütün sözleşmeler gibi adil olmak zorundadır. Aksi halde, tek yönlü ve tek tarafın çıkarlarını kolladığı sürece tartışma ve sorun yaratmaya, uygulanamaz olmaya mahkum demektir. Doğru ve adil olan bu sözleşmede başta emekçiler olmak üzere her toplumsal kesimin hakkının, hak ettiği ölçüde ve derinlikte yer almasıdır.

DİĞER HABERLER
ÇOCUK İŞÇİ UTANCI
ÇOCUK İŞÇİ UTANCI

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 26’sını oluşturan çocukların, aynı dönemde işgücüne katılım oranının yüzde 21,1’e yükseldiğini duyurdu. Geçen yıla göre çocuk işçiliği 3,5 puan arttı.

CARGİLL’DE İMZA TÖRENİ
CARGİLL’DE İMZA TÖRENİ

Sendikamızın kısa bir süre önce toplu iş sözleşmesi görüşmelerini anlaşma ile tamamladığı Cargill’de işveren heyetinin ve yönetim kurulumuzun katılımı ile imza töreni düzenlendi.

İŞSİZLER ÖDENEĞE ERİŞEMİYOR
İŞSİZLER ÖDENEĞE ERİŞEMİYOR

Koşulların ağır olması ve kaynakların amacı dışında kullanılması nedeniyle işsizlik ödeneğinden yararlananların sayısı azılıyor.

EMEKÇİNİN GREV HAKKI İADE EDİLDİ
EMEKÇİNİN GREV HAKKI İADE EDİLDİ

AYM, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını engelleyen düzenlemeyi iptal etti.