Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
14 Mart 2012
YENİ AFYON SAVAŞLARI: SICAK PARA İLE BÜYÜMEK – II

1996 yılında Newyork´da yapılan 20. Sosyalist Enternasyonal, İspanya´nın Başbakanlığı yapmış olan Felipe Gonzales´i, politikanın değerini reddeden ve bir arada yaşamanın tüm araçlarını birer altın buzağı gibi görerek, azizlik mertebesine yükselttiği piyasanın emrine sunan neo-liberal köktenciliğin meydan okuyuşuna karşı konmasına yardımcı olacak fikirlerin oluşturulması için bir platform oluşturmakla görevlendirmişti.

YENİ AFYON SAVAŞLARI: SICAK PARA İLE BÜYÜMEK – II

       1996 yılında Newyork’da yapılan 20. Sosyalist Enternasyonal, İspanya’nın Başbakanlığı yapmış olan Felipe Gonzales’i, "politikanın değerini reddeden ve bir arada yaşamanın tüm araçlarını birer altın buzağı gibi görerek, azizlik mertebesine yükselttiği piyasanın emrine sunan neo-liberal köktenciliğin meydan okuyuşuna karşı konmasına yardımcı olacak fikirlerin oluşturulması için" bir platform oluşturmakla görevlendirmişti. Gonzales grubunun hazırladığı "Küresel İlerleme Raporu" 1999 yılında, Paris’te yapılan 19. Kongreye sunuldu. Kongre bu rapor tespitlerine dayalı olarak hazırladığı, "Küreselleşmenin Çözüm İsteyen Sorunları" için, "Paris Deklarasyonu’nu kabul etti.

SSCB’nin çöküşü savunmasız bıraktı

       Paris Deklarasyonu, küreselleşmenin öncelikli çözüm bekleyen sorunu olarak ilk sırada "finansal sistemin" durumuna yer verdi. Komisyonun ve Deklarasyonun saptamalannın kimine yer verdik. Ancak öncelikli bilinmesi gereken uluslararası toplum, 1990’h yılların sonuna gelindiğinde, yaklaşık 15 yıldır bu dehşet dengesini zaten yaşamaktadır. Eğer neo-liberal köktenciliğin, "finansal yapılar" üzerinden yürüttüğü bu saldınlann başlangıcını "1980 Washington Uzlaşısı" olarak alırsak, saldınnın başlangıcında, on yıl sonra yaratacağı sorunlar zaten belirginleşmişti. Sovyetler Birliğinin 1990’lı yılların başındaki çöküşü, neo-liberal köktenciliğin saldınlannı bütünüyle savunmasız bıraktı.

80’lerden 90lara

       Paris Deklarasyonu’ndan bu metin içinde iki alıntı yapıyoruz. İlk alıntı; finansal serbestleşmenin, kısa vadeli sermaye hareketleri üzerinden yarattığı zararlı etkileri ve sonuçlarının daha ilk on yıl, 1980-1990 arasında, görüldüğüne ilişkin.

       "Finansal sistemin küreselleşmesi, kısa vadeli sermaye hareketlerinde, onları önceden tahmin edilebilir kılacak etkili bir düzenleyici çerçeve olmadan geometrik bir artış doğurdu. Bu sermaye hareketlerinin %90’ınından fazlası bir haftadan daha kısa süreler içinde gerçekleşiyor ve mevcut mal ye hizmetler alışverişi modeline uymuyor, içinde bulunduğumuz on yılın başından bu yana birçok ülke ve bölge, etki altına aldığı alanlarda hızla yayılma tehdidi gösteren ve büyümeyi, gelirleri ve istihdamı ciddi olarak kısıtlayan bir dizi krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu olgu pek çok ülkede yapılmakta olan bütçe ayarlamalan sonucunda ortaya çıkan tasarruf akışındaki liberalleşme ile birlikte artma eğilimi gösteriyor. Bu on yılda yaşanan finansal krizler neo-liberal doktrinin zararlı yetersizliklerini açıkça teşhir ediyor."

      1980’den 2007 krizine yaratılan küresel finansal varlıklar

        Dünya GSMH ve Küresel finansal varlık toplamına ait iki göstergeyi kullanmak istiyoruz. Uluslararası alanda finansal serbestleşmesinin teşvik edildiği ve çok sayıda "inorganik" finansal enstrümanın ortaya çıktığı 1980 döneminin başında, dünyanın GSMH’ı 10 trilyon $, yaklaşık 30 yıl sonra 2007 yılı sonunda GSMH büyüklüğü 6.5 kat artarak 65,6 trilyon $ ulaşmış. Küresel finansal varlıkların toplam değeri 1980 yılında 12 trilyon $, 2007 yılı sonunda bu büyüklük 196 trilyon dolara ulaşmış. GSMH 5.5 kat artarken finansal varlıklarda 16.4 kat artış var. 1980 yılında finansal varlıklar GSMH’nın 1.2 katı iken 2007 sonunda 4 katına (3.6) yaklaşmış durumda.

       Serbestleşme sonrasında, finansal varlıklarda sınırsız-denetimsiz, böyîâsi bir gelişmenin yaşanmakta olduğu da çok kısa sürede görülmüş. Gonzales Raporu ve Paris Deklarasyonu, bu tespiti 2000 yılı öncesinde yapıyor. İkinci alıntı bu durum ile ilgili. "Dünyamızın yeni durumunun en önemli olgusu Finansal Küreselleşmedir. Hareket halindeki sermayenin, önceki sermaye akışı ile bağlantı içinde olmadan geometrik olarak büyümesi ve büyümenin gelecek yıllarda da artma eğilimi taşıyor olması, bu güne kadar görülmemiş bir şekilde bu sermayeye ulaşma fırsatları yaratıyor. Ama aynı zamanda bu sermayeleri denetleyecek düzenleyici bir çerçeve ya da önlem olmadığı ve tek denetim "piyasaların görünmez eline" kaldığı için büyük tehlikeler yaratıyor. Bu sermaye, bir çeşit uluslararası kumarhanede ve bir haftadan daha kısa sürelerde sanki sanal bir gerçeklik içindeymiş gibi hareket ediyor. Bu nedenle, aşırı derecedeki gelişen piyasalann piyasayı öldüreceğini söyleyen değerlendirmelerin her gün arttığı görülüyor."

‘Piyasaya fazla serbesti iyi değil’

       Sosyalist Enternasyonal’in 1990 yılların ortalarında, neo-liberal finansal köktenciliğin yarattığı bu tahribatı açık bir biçimde belgelemesine karşın, sistemin fikir babaları bu açık tehditleri, 2007/2008 Krizinin patlamasından sonra kabul edeceklerdir.

       Dr. Paul Samuelson; 27 Kasım 2007 Herald Tribüne gazetesine gönderdiği mektupta 1980 sonrası finansal sistemin sorumlularından olduğunu kabul eder ve şu değerlendirmeleri yapar: "Ama bugün FED Başkanı B. Bernanke, kendisi dahil hiç kimsenin büyük New York, Londra, Frankfurt ve Tokyo bankalarının konut krizi sonucu iflas etmeyeceklerini tahmin edemez durumda olduklarını söylüyor. Ben geçmişte, bugün finansal enstrümanların işleyişinin teorisinin geliştirilmesine katkı yapmış biri olarak tabii suçluyum. Bugün açıkça ortadaki, bu enstrümanlar şeffaflığı ortadan kaldırıyor ve aşırı riskli borçlanmaya yol açıyor. Bugün neden konuşuyorum? Geçmişte A. Greenspan’ın FED’ine ve İngiltere Merkez Bankası’na para politikasında güçlü hizmet vermiş olan araçlar değişmek zorunda. Bu durum tabii ki ümitsiz değil. Ama borçlanmayı düzenleyecek yeni ve rasyonel regülasyonlar gerekli. Böyle durumlarda, büyük depresyonda önerdiğimiz gibi, Merkez Bankası ve Hazine ‘son borç veren’ olmalı ve kendileri de borçlanmamak. Spekülatif piyasalar kendi kendilerini düzeltemezler. Böyle ortamlarda orta yol izlenmelidir. Piyasa güçlerine fazla serbesti vermek iyi değildir."

 ‘Godot’u bekliyoruz’

       Finansal varlıklardaki neredeyse tamamının artık spekülasyona dayalı olduğu bugün ortaya çıkan büyümesinin yaratmış olduğu "sahte tüketim cennetini" sürdürebilecek bir "gelir" artık ortada yok. İktisadın da bugün içinde bulunduğu en büyük sıkıntı bu noktada. Gelirin yatırım, tasarruf ve tüketim ile geçmişte bilinen bütün bağları kopmuş vaziyette. Burada hakim rol piyasanın olmaya devam edebilir mi? Yoksa likidite enjeksiyonları ile kamunun ağırlığı devamlı hissedilir mi kılınacak? Bu ölçekte şişmiş ve reel ekonomilerle bağları kopmuş, bir likidite selinin yaşandığı uluslararası ödemeler sisteminin güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusunda geliştirilmiş ve üzerinde anlaşma sağlanmış bir düşünce pratiği yoktu. Hala yok. Ulusal hükümetlerin çoğunluğu iktisat politikalarını küresel piyasalara teslim etmiş durumda. Salt kısa vadeli beklentilerin yönlendirdiği yatırım fonlarının hakimiyeti altında hareket eden bu piyasalarda sistemin güvenliğini sağlayacak hiçbir piyasa düzenleyicisi yada idari düzenleyici yok artık. Fon girişi kesildiği an bu ülkelerin dış denge finansmanının nasıl sağlanabileceği konusunda sistemin bir pratiği yok. Krizin bu en şiddetli ortamında dahi, uluslararası ödemeler sisteminin güvenliğini sağlayacak, düzenleyici-denetleyici mekanizmayı son dört yıldır hep birlikte bekliyoruz. Beklediğimizin ne olduğu konusunda açık bir görüş yok. Biz dahil kimi yorumculara göre,"Godot’u bekliyoruz". Ancak Godot’u Beklerken’in yazarı S. Beckett’in söylediği gibi, gerçekte Godot diye birisi yok.

Belirleyici güç kimin elinde

       Türkiye "sıcak para" sarmalının içine 1989 yılında 32 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kararı ile girdi. Bu sürecin içinde, 1990-2010 arasında yaşanan 22 yıllık sürede, Türkiye’nin ortalama yıllık büyüme hızı %4.2 olarak gerçekleşti. Yıllık %1.3 olan nüfusun artış hızını düştüğümüzde, Türkiye sıcak para sarmalı içindeki bu dönemde ortalama yıllık %2.9 oranında büyüdü. Bu büyüme hızı ile Türkiye’nin kalkınması, gelişmiş ekonomiler ile arasındaki farkı kapatması "gelişmesi" olası değil.

       Türkiye’nin büyüme perspektifine ve bunun gerekli kıldığı büyüme hızına karar veremiyorsunuz. Büyüme hızının ne olacağı karan dışsal hale gelmiş durumda. Son yirmi iki yıldır bu "dehşet dengesinde" yaşıyoruz. Türkiye’nin büyüme perspektifi yabancı yatırımcıların "havasına" bağlı.

       Bu uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak için Türkiye’nin bir rehabilitasyon dönemine ihtiyacı var.

       K. Boratav uzun yıllardır bu bağımlılığın yarattığı tehditleri Türkiye’nin gündeminde tuttu. $u değerlendirmeyi, alternatifini de göstererek 2001 yılında gelmekte olan krizin hemen öncesinde yaptı: "Son 20-25 yıllık dönemde uluslararası sistemde işleyen finansman yapısı çevre ülkeleri açısından makro ekonomik değişimleri ve büyüme sürecini tamamen dış etkenlere açık, daha açıkçası da sermaye girişlerine bağımlı hale sokmuştur. Nedensellik bağlantısı; sermaye girişleri =)büyüme=|cari açık doğrultusunda gerçekleşmektedir. İktisat politikası ulusal düzeyde belirlense idi, büyüme hızını sağlayacak nedensellik bağlantısı; genişleyici ulusal makro politikalar=) büyüyen cari işlem açığı=(cari açığı destekleyecek sermaye girişi biçiminde oluşurdu.

       Türkiye’nin büyüme perspektifine ve bunun gerekli kıldığı büyüme hızına karar veremiyorsunuz. Büyüme hızının ne olacağı kararı dışsal hale gelmiş durumda. Son yirmi iki yıldır bu "dehşet dengesinde" yaşıyoruz.

Türkiye’nin büyüme perspektifi yabancı yatırımcıların "havasına" bağlı

 

DİĞER HABERLER
GIDA EMTİA FİYATLARI ARTIŞINI NİSANDA DA SÜRDÜRDÜ
GIDA EMTİA FİYATLARI ARTIŞINI NİSANDA DA SÜRDÜRDÜ

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, küresel gıda fiyatları endeksi art arda ikinci ayda da yükselerek nisan ayında 18,8’den 119’a çıktı.

KENT GIDA VE MONDELEZ TURKEY’DE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
KENT GIDA VE MONDELEZ TURKEY’DE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

Sendikamız ile Kent Gıda ve Mondelez Turkey Gıda arasında şubat ayında başlayan yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlandı.

TEŞEKKÜRLER TEKGIDA-İŞ AİLESİ, TEŞEKKÜRLER TEKGIDA-İŞ ÜYELERİ
TEŞEKKÜRLER TEKGIDA-İŞ AİLESİ, TEŞEKKÜRLER TEKGIDA-İŞ ÜYELERİ

Sendikamız bu yıl 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinliklerini, konfederasyonumuz Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun almış olduğu karar çerçevesinde Bursa, Mustafakemalpaşa, Karacabey şubelerimiz ile birlikte Kocaeli, Eskişehir, Gebze, Tuzla ve İstanbul Avrupa Yakası şubelerimize bağlı işyerlerinden üyelerimizin yoğun katılımı ile büyük bir coşkuyla Bursa’da kutladı.

1 MAYIS’TA KAÇIRILAN FIRSAT
1 MAYIS’TA KAÇIRILAN FIRSAT

Türk-İş, DİSK ve Hak-İş ilk kez 1992 yılında Ankara’da 1 Mayıs’ı işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak bir kapalı salon toplantısında birlikte kutladı.