Türkiye günümüzde, giderek derinleşen ekonomik kriz koşullarında vatan savunmasını başarıyla sürdürüyor.
Vatan savunmasında tehditleri önceden görüp tedbir alabilmek önemli bir birikimi ve duyarlılığı gerektiriyor. Halbuki halkımız, Allah’tan başka somut olarak görmediği hiçbir şeye inanmıyor. İnsanlarımız vatan savunması konusunda da ancak düşman kapılarını çaldığında duyarlı oluyor. Düşmanın kapıyı çaldığı zamanda da iş işten geçmiş olabiliyor.
Türkiye’de insanlarımızın kaçta kaçı,
| 1960’lı yıllarda ABD emperyalizmine karşı çıktığımızda;
| NATO’ya ve kontrgerillaya karşı kampanyalar yürüttüğümüzde;
| 1995 yılında Avrupa Birliği ile gümrük birliğine karşı kampanya açtığımızda;
| Ermeni soykırım iddialarına karşı mücadele ettiğimizde;
| AKP’nin açılım politikasına karşı çıktığımızda;
| Fethullahçı casusluk ve terör örgütüyle mücadele ettiğimizde bizim yanımızdaydı?
80 milyonun çok çok azı.
Vatan kaygısı ancak vatan elden gitme noktasına geldiğinde öne çıkıyor. O zaman büyük bir özveriyle mücadele ediliyor; ama ödenen bedel yüksek oluyor.
Günümüzde hem vatanımız tehdit altında, hem de derinleşen ekonomik kriz nedeniyle geçim kaygısı giderek artıyor.
Vatanımıza yönelik saldırının kavranabilmesi zaman alıyor. Halbuki geçim kaygısı hemen hissediliyor.
İŞÇİ SINIFI FARKLI
Ekonomik krizden esnaf-sanatkar etkileniyor. Hem de öyle bir etkilenme ki, her gün çok sayıda dükkan kapanıyor. Ancak onların artan ekonomik sorunlara karşı örgütlü bir direnişini görmedik; çünkü satabilecek dükkanları var; çaresiz değiller.
Ekonomik krizden köylerde kendi işletmesinde çalışan insanlarımız da etkileniyor. Artan girdi fiyatları, yükselen mazot ve elektrik giderleri hepsinin belini büküyor. Köyünde geçinemeyen, şehre göçüp iş arıyor. Ancak onların da artan ekonomik sorunlara karşı örgütlü bir direnişini görmüyoruz; çünkü satabildikleri tarlaları var.
Bu insanlarımız vatan savunması konusunda duyarlı; ancak ekonomik çıkarları konusunda örgütlü bir mücadele gelenekleri olmadığı için, vatan savunmasına da etkili bir biçimde katılamıyorlar.
İşçiler, memurlar, sözleşmeli personel ve geçici personelden oluşan işçi sınıfımızın tavrıysa farklı. Bir başkasının yanında çalışan ve aldıkları ücret veya aylıkla geçinmek zorunda kalan bu sınıf, işler kötü gittiğinde, oturdukları minder tutuştuğunda, kısa süre içinde tepki göstermek zorunda ve direnme gücüne sahip. 2015 yılında Türk Metal’e başkaldıran onbinlerce işçiyi hatırlayın. Geçen ay Birleşik Metal-İş üyesi 2200 işçinin grev ertelemelerine nasıl kararlı bir biçimde direndiğini düşünün. Geçim kaygısı, işgücünden başka satacak dükkanı veya tarlası olmayan bu insanları kısa bir süre içinde zorunlu olarak mücadeleye sokuyor.
İşçiler, memurlar, sözleşmeli personel, hakları ellerinden alınmak istendiğinde ve gelirlerinde ciddi düşüşler olduğunda, tepki gösterme geleneğine ve deneyimine sahip.
Fethullahçı casusluk ve terör örgütü eliyle ABD emperyalizminin 15 Temmuz darbe girişimi yenilgiye uğratıldı. Bölücü terör örgütü ve IŞİD de güvenlik güçleri tarafından eziliyor. Halkımız, bombalı saldırılar da olmadığında, vatan savunmasında yeniden rehavete kapılabilir. Ancak diğer taraftan geçim kaygısı bastırıyor.
Günümüzün görevi, vatanımıza yönelik tehditlerin sürdüğü ve ancak sanki bu tehditlerin bertaraf edildiği havasının yaygınlaştığı koşullarda, işçi sınıfında geçim kaygısının yarattığı enerjiyi vatan savunması ve bağımsız ve demokratik bir Türkiye doğrultusunda seferber etmektir.