“Evden çalışma” da denilen “uzaktan çalışmanın” mevzuatımıza girişi, 4 Şubat 2011’de Borçlar Kanunu’na “Evde Hizmet Sözleşmesi” başlıklı bölümün eklenmesi ile oldu.
2016’da da 4857 sayılı İş Yasasının 14. maddesine şu cümle eklendi; “Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.”
Devenin çadıra başını sokması böyle oldu. Artık işverenlere, verilen pası gole çevirmek kalıyordu.
Fiili olarak çalışma hayatında başlaması ise 2000’li yılların başlarında uzanır. Medya sektöründe başladı ilk. Sokağa atılınca kirasını, taksitini veremez olan, aç yatan yılların gazetecisi, evden haber yapmaya, haber yaptıkça para almaya, yazdığı haberin başkalarının adıyla yayınlanmasına razı olmaya zorlanıyordu. Kapitalizmin bu kurbanları, “yiğitliği yere düşürmez” kendi işimin patronuyum, diye böbürlenirdi. Havalı bir isim de bulmuşlardı kendilerine; “Freelance”. Anlamı “özgür mızrak”. (1 Ağustos 2019 tarihli “Freelance gazetecilik” başlıklı yazında bu konuyu ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz)
Bu çalışma biçimi, virüs sonrasında herkesin kapısını çaldı. Girmediği sektör kalmadı.
DELOİTTE ARAŞTIRMASI
Uluslararası danışmanlık şirketi Deloitte’nin 15 Nisan 2020 tarihli araştırmasına göre, katılımcı şirketlerin yüzde 48.7’sinin tüm çalışanları artık evden çalışıyormuş. Kısmen evden çalışanların oranı yüzde 43.2, işyerinde çalışmaya devam edenler ise yüzde 10’un altında.
Medya, reklam ve hizmet sektörleri evden çalışmaya en hevesli olanlar. En çok zorlandıkları ise sanayi sektörü imiş… Demek ki, evlere torna tezgahı kurup cıvata yapmayı da gerçekleştirseler, fabrikaların kapısına kilit vurabilecekler.
İl düzeyinde de taşra illerde sorun(!) varmış. Evden çalışmaya en yatkın il olarak İstanbul’u görmüşler. Virüs sonrasında İstanbul çalışanlarının yüzde 52’sini evden çalıştırabilmişler.
Virüs kalkınca ne kadarı geri dönecek, meçhul. Bugünlerdeki havalarına bakılırsa, işçi de sevdi bu çalışma biçimini, işveren de. Gerçekte kazın ayağı nasıl peki? Gelin iki tarafın terazilerini inceleyelim.
PATRON TERAZİSİ
İşçi servisinden, işçiye ödenen yol parasından, işçi yemeğinden tasarruf edebilecek
Elektrik, doğalgaz, telefon ve internet giderinden, sarf malzemelerinden tasarruf edebilecek.
Tesis yapmaktan ve döşenecek tesisattan, makine ve teçhizattan tasarruf edebilecek.
İşçinin tamamına yakınını evden çalıştırabiliyorsa, iş güvenliği uzmanı ve işyeri doktoru bulundurma zorunluluğundan, ücretlerini verme yükümlülüğünden tasarruf edebilecek.
İş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinden, yapmak zorunda olacağı yatırımlardan tasarruf edebilecek.
İşçiyi sendikadan istifa ettirebilecek.
İşçinin sendika üye olmasını zorlaştırabilecek.
Sendikanın yetkisi alabilmesini, toplu sözleşme ihtimali engelleyebilecek.
Bütün bunların toplamı olarak, birlikte çalışırken birlikte düşünen, birbirlerini kollayan ve taleplerini ortaklaştıran işçilerin kolektif ortamını dağıtabilmiş olacak.
Böylece, üretim maliyeti neredeyse sıfıra indirilmiş, bunun yanında emeklerini ve akıllarını bir araya getirme olanağı ellerinden alınarak yalnızlaştırılmış, canlarının derdine düşen bireyleri daha fazla sömürme olanağı doğacak.
Bütün bunlar işverenler için bile olsa kısa günün karıdır oysa. Ekonominin de, bilimin ve toplumun da itici gücü, kolektif akıldır, kolektif üretimdir oysa.
İŞÇİ TERAZİSİ
Yollarda zaman kaybı yok.
Üzerine dikilen patron, müdür, amir bakışları yok.
Ofis ya da işyeri gürültüsü yok, sık yapılan işyeri toplantıları yok.
Odaklanacağın işe gölge yapan yok, çalışma ve dinlenme zamanına karar veren sensin.
İşçiye cazip gelen bunlar. Ya madalyonun öbür yüzü?
Kolektif emek yok, kurtların kör rekabeti var. Yalnız başaracaksın artık.
Sırtını dayayacağın biri yok. Haksızlığa uğradığın zaman da yalnızsın.
Kadrolu işçilik yok, muhtemelen belirli süreli sözleşme var artık. Yenilenmezse sözleşmen, sokaktasın gayri.
Belirli ise sözleşmen, kıdem ve ihbar tazminatında yok.
Artık evde üç öğün kazan kaynayacak, artık daha yüksek faturaları ödeyeceksin.
Derken, Süpermen olmayı planlarken, Züğürt Ağa filminde oynadığını fark ediyorsun. Tek başına kalakalmış bir züğürt ağa.
***
Kimilerinin matah sanıp heveslendiği budur. Böyle bir geleceğe evet deyip dememek size kalmış gayri.