2013’ün ikinci çeyreğine ait ulusal gelir verileri geçen hafta yayımlandı. Ulusal gelirimiz bir önceki yılın eş dönemine görece yüzde 4.4 artış gösterdi. Ulusal gelirdeki artışın çoğunlukla iç talebe ve özellikle kamu harcamalarına dayalı olduğu; ithalata aşırı bağımlılık gösterdiği ve sürdürülemez nitelikte olduğu ekonomi basınımızda etraflıca dile getirildi. Ben de bu yazımda üretilmiş olan ulusal gelirin nerelerde harcandığına (ya da harcanmamış olduğuna) dair birkaç gözlemimi sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Öncelikle ulusal gelirin tanımını anımsayalım: Belli bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin değeri. Türkiye’de bu değer çeyrek dönemler itibarıyla hesaplanmakta. Enflasyondan arındırılmış, sabit 1998 fiyatlarıyla hesaplandığında, Türkiye ekonomisinin 2013’ün ikinci çeyreğinde 30 milyar 144 milyon TL’lik üretim gerçekleştirdiğini görüyoruz. Bu rakam 2012’nin ikinci çeyreğine görece 1 milyar 280 milyon TL’lik bir artışa denk düşüyor. Bu rakam oransal olarak yüzde 4.4 artış ifade ediyor. Ancak büyüme oranları bazı gerçeklerin üstünü örtebiliyor. Nitekim bizim sorumuz başka:
Peki bu artan üretim nerelerde harcandı? Ya da ulusal gelirdeki artış nereye gitti?
Ulusal gelir kabaca üç ana kalemde harcanır: Özel ve kamu sektörlerinin tüketim harcamaları; özel ve kamu yatırım harcamaları ve net ihracat (yani ihracat eksi ithalat). İlgili dönem içinde üretilmiş olan, ancak herhangi bir kalemde harcama olarak gözükmeyen üretim değeri ise zorunlu olarak, stoklarda biriktirilmiş sayılır. Yani ulusal gelir stoğa üretilmiştir. Aşağıdaki tabloda 2013’ün ikinci çeyreğinde ulusal gelirdeki artışı veren söz konusu 1 milyar 280 milyon TL’lik üretim artışının nerelerde harcanmış olduğu hesaplanmakta.
Hesaplamalarımıza göre söz konusu artışın yüzde 77.2’si özel tüketim harcamalarına gitmiştir. Kamunun tüketim ve yatırım harcamaları toplamı, ulusal gelirdeki artışın yüzde 49.2’sidir. Net ihracatın katkısı eksi yüzde 70 düzeyindedir. Geriye ise harcanmamış kalan ulusal gelir kalmaktadır. 1998 sabit fiyatlarıyla 670 milyon TL tutarında üretim, satılamamış ve stoklanmıştır. Bu rakam ulusal gelirdeki artışın yarısını vermektedir.
Dolayısıyla söz konusu dönemde Türkiye, ithalat ile beslenmiş özel tüketim ve kamu harcamaları sayesinde büyümüş; ancak üretim artışının yarısı stoklarda biriktirilmiştir. Bu sonuç ekonomide süregelen düşük alım gücünün ve talep yetersizliğinin bir yansıması olarak kabul edilmelidir.
***
İthalata dayalı ve stoklarda yoğunlaşan üretim fazlasına dayalı büyüme olgusu Türkiye ekonomisinde ilk kez yaşanmıyor. 2001 krizinin hemen sonrasında da Türkiye’de stoklarda birikim yaratan ulusal gelir artışları söz konusu idi. Ancak bugünkü ulusal gelir artışlarının, 2001 sonrası deneyimden önemli bir farkı bulunmaktadır. 2001 sonrasında stoklarda biriktirilen ve yüksek ithalat içeren büyüme bir saman alevini andırır tarzda, hızlı bir büyüme oranı yansıtmaktaydı. Halbuki aynı koşullarda şimdi sadece düşük bir büyüme hızı elde edilebilmekte, yani ulusal ekonominin görünümü yeniden alevlenen bir ekonomiden ziyade, küllerini korumaya çalışan, sönmekte olan bir ateşi andırmaktadır.