TÜRKİYE’NİN SİCİLİ YATAĞAN
Yatağan mücadelesi işçi sınıfının gücünün, kararlılığının, istendiğinde ve doğru bir önderlikle neler yapabileceğini hissettirdiği bir pratiktir.

Yatağan mücadelesi işçi sınıfının gücünün, kararlılığının, istendiğinde ve doğru bir önderlikle neler yapabileceğini hissettirdiği bir pratiktir.
Bir işçi eyleminin dışında Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sınıfsal sicilidir de. Nasıl mı? Yatağan adıyla simgeleşen bölgedeki 3, Zonguldak’taki 1 termik santral ve bağlı kömür ocaklannın Türkiye ekonomisi ve çalışma hayatı için önemini özelleştirme kapsamına alındıkları günden beri yazıyoruz. Yeniden yazıp da yazımı okunmaz kılmak istemiyorum, bu saatten sonra da tekrarın anlamı yok. Ama bir kere daha belirtmem gereken bazı gerçekler var. Onlar da sicili oluşturanlar.
SENDİKALAR SINIFTA KALDI
Hatırlarsanız Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin işyerlerini terketmeme eylemine başladıktan geçen hafta sonunda Aydınlık’a yaptığı açıklamada, Yatağan direnişinin işçi sınıfının da imtihanı olduğunu söylemişti. Geriye doğru dönüp baktığımız zaman, işçi sınıfının örgütlü yapısının bu imtihanda sınıfta kaldığı görülüyor. Koca koca sözleri söylemenin fiziksel bir yükü yok ama sendikacıların sırtına yüklediği sorumluluğu var ve bu sözler yerine getirilmedi! İşçi sendikalan sınıfta kaldı, maalesef! Görmediler, duymadılar, konuşmadılar…
HANGİ SİYASİ PARTİ
Siyasi arenada da durum sendikal cepheyle hemen hemen aynı, bir tek farkla o da, İşçi Partisi. İşçi Partisi 450 gün önce başlayan bu direnişin ilk gününden beri Yatağan işçisiyle omuz omuza. İşçinin örgütü sadece sendikalar değildir, siyasi partiler de işçilerin örgütleridir ama emeğin mücadelesini kendi siyasi çizgisiyle örtüştüren, programına koyan ve emekçilerle birlikte yanyana duran siyasi partiler için geçerlidir bu. 1 Mayıslarda ellerine parti bayraklarını alıp alanda slogan atmakla, meclis kürsüsünden ahkam kesmekle olmaz; alana çıkmak gerek, işçinin çadırında da, panzerin önünde de onunla olmak gerek. Özelleştirmelerin sonucunda işsiz kalacak, ölecek işçiler adına, "Kamulaştırma" cephesini örgütlemek gerek. Bunu başaran bir tek İşçi Partisi var.
SOMA’DA YİNE FITRAT
Soma’da yerin altı ölüm, üstü işsizlik, yoksulluk oldu. AKP hükümeti teker teker ölümüne sebep olduğu işçilerin adlarını açıklarken ölümlerin karşısında kendisine yönelecek tepkiyi de sadece bir kandırmacadan ibaret olan yasa değişikliği ile önlemenin hesabını yapmış. Yerin altındaki fıtrat bu seferde işsizlik olarak maden işçisinin karşısına çıktı. 2 bin 800 işçi işsiz kaldı. Zonguldak’ta 5 binin üzerinde işçi bir günde işsizler kervanına katıldı. Şimdi bana kara tablo çiziyorsun diyebilirsiniz; üzgünüm ki tablo bu. Ama çözüm bazen kör çıkmazlarda da olabiliyor. Ben durumu ortaya koymaya çalışıyorum fakat asla çözümsüz olmadığını da biliyorum. Kaderciler fıtrata inanır, gerçekçiler akla. Akıl da, "çözüm var" der.
Özelleştirilen kurumların tekrar kamulaştırılması bir hayal değil, iktidar meselesidir. Özelleştirmenin sonucu 4C mi, kölelik mi kıskacında kalan işçi için de, Türkiye’nin bağımsızlığı, cumhuriyetin devamı için de iktidar sorunu çözülmeli. İşçinin yanında durmayan, bu özelleştirmelerden sessiz kalarak da sorumlu olan siyasi partiler, kitle örgütleri şimdi iktidar için fedakarlık yapmak zorunda olduklarını görmeli. Bugüne kadar santralleri kale gibi koruyan işçiler de, bundan sonra siyasette varlığını hissettirmeli.