TÜRK-İŞ’TEKİ SAFLAŞMA VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ
Türk-İş Yönetimindeki huzursuzluk sürüyor. Bu gelişmeler hayıra alamet mi?
Türk-İş Yönetimindeki huzursuzluk sürüyor.
Bu gelişmeler hayıra alamet mi?
700 bin dolayında işçiyi temsil eden Türk-İş’in politikalannın değiştirilmesi söz konusu mu?
Gerçekleri gören, kendi kişisel çıkarlarını kenara atarak ülkenin, milletin, işçi sınıfının ve sendika üyelerinin çıkarlannı ön planda tutan sendikacılann Türk-İş yönetiminde yer alması söz konusu mu?
Türk-İş’teki saflaşma ve kavga, toplumumuzdaki saflaşma ve kavganın yansıması mı? Bir tarafta AKP’ye ve emperyalizme karşı çıkan onurlu/vatansever/yurtsever insanlar; öbür tarafta AKP yandaşlan, teslimiyetçiliği savunan ve uygulayanlar, yağmadan pay almış ve yolsuzluğa batmış kişiler mi var?
Türk-İş yönetimindekileri tanımıyorsanız, basına yansıyan demeçlerden umuda kapılabilirsiniz.
Kanmayın; hayallere dalmayın.
Tabandaki işçi zorlamadan, siyasi kimliği ve birikimi güçlü kişilerin sendika yönetimlerine gelmesi sağlanmadan, Türk-İş yönetiminde görev alan sendikacılara güvenmek olanaklı değildir.
Gençken, "sendikacıda oyun çoktur" derdim.
Daha sonraki yıllarda, "Osmanlı’da oyun çoktur; sendikacı, Osmanlı’yı suya götürür, susuz getirir, bir daha suya götürür, yine susuz getirir" demeye başladım.
Şimdi, "Osmanlı’da oyun çoktur; sendikacı, Osmanlı’yı suya götürür, susuz getirir, arada tuz yalaür, bir daha suya götürür, yine susuz getirir" diyorum.
Siz, Türk-İş yönetimine kadar tırmanabilmiş sendikacıyı ne zannediyorsunuz!
Ne taktikler, ne numaralar, ne tezgâhlar, ne oyunlar vardır.
İttifaklarda öyle ilke filan söz konusu değildir.
Sendikacılann ifadesiyle, "sendikacılıkta vefa, İstanbul’daki bir semtin adıdır."Sendikacı, seçim sonucunu belirleyecekse, bir delegenin oyunu alabilmek için en yakın arkadaşını satabilir.
Sendikacılığın nimet kapısı olmadığı dönemlerde işçiye hizmete inanmış kişilerin Türk-İş yönetimine ürmanabilmesi olanaklıydı. Sendikalann külfet yeri olmaktan çıkıp nimet kapısı haline getirilmesiyle birlikte, Türk-İş yönetiminde yer almak başka özellikleri gerektirir.
Burası kurtlar sofrasıdır; yaralananı veya zayıf düşeni anında yerler. İlke, verilen namus ve şeref sözü gibi anlayışlar geçerli değildir.
Aynca hükümetlerin ve (yerli/yabancı) istihbarat örgütlerinin gücünü ve etkisini de unutmamak gerekir. Hiç ummadığınız kişi esasında bir görevli çıkabilir.
Sendikacıyı "kafalamak", etkilemek, yanına çekmek mümkün değildir. Sendikacı, verdiği sözlerle/vaatlerle günü kurtarır; sonra da arkasını döner gider. İhtiyacı olduğu gün ona destek olanla işi bittiğinde, telefonuna bile çıkmaz.
Sendikacıyı yönlendirebilmek, sendikanın üye tabanında bilinçli ve siyasal kimliği gelişmiş insanların bulunmasıyla olanaklıdır. Tabandan bu destek ve denetim bulunmadığında, geçmişte siyasal hareketlerde yer alıp bir biçimde sendika yönetimine gelen kişinin kolayca yozlaşabildiğinin birçok örneği vardır.
Türk-İş’in yöneticilerini, belirli koşullarda size hoş gözükmek için verdikleri demeçlerle veya yapüklan maddi yardımlarla değerlendirmeye kalkmayın.
Mihenk taşı, bugünkü kitlesel demokrasi mücadelesinde ortaya konan tavırdır.
Taksim’de, Kızılay’da, Kuğuluda hükümet akili Mustafa Kumluyu, Pevrul Kavlak’ı, Ergün Atalay’ı, Nazmi Irgat’ı, Ramazan Ağar’ı gördünüz mü?
Bugünlerde yanımızda olmayanın kendi içinde kavga etmesi sonucunda Türk-İş’in başına gelmesi ne değiştirir, Türk-İş’ten tasfiye edilmesi ne değiştirir? Yoksa zaten bu kavga, Gül-Erdoğan rekabetinin Türk-İş’e yansıması mı?
Gaza gelmeyin; uyanık sendikacılara "kafalanma"yın!