Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
15 Eylül 2025
TÜRK-İŞ’İN “TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK! DEMOKRATİKLEŞME İÇİN MÜCADELE ET!” YÜRÜYÜŞ VE MİTİNGİ (5 OCAK 1997)

Türk-İş Yönetim Kurulu, 3 Aralık 1996 günlü Başkanlar Kurulu toplantısında alınan karar uyarınca, Ankara’da 5 Ocak 1997 günü “Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et!” Yürüyüş ve Mitingini düzenledi.

TÜRK-İŞ’İN “TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK! DEMOKRATİKLEŞME İÇİN MÜCADELE ET!” YÜRÜYÜŞ VE MİTİNGİ (5 OCAK 1997)

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Türkiye’de 28 Haziran 1996 – 30 Haziran 1997 döneminde iktidarda Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi Koalisyon Hükümeti vardı ve Necmettin Erbakan başbakandı.

3 Kasım 1996 günü akşam üstü Susurluk’ta bir araç bir kamyona çarptı. Çarpan araçta bulunan Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, “Mehmet Özbay” sahte kimlikli Abdullah Çatlı ve Gonca Us isimli bir kadın hayatını kaybetti. DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtuldu.

1996 yılının son ayları ve 1997 yılının ilk aylarında en çok konuşulan konulardan biri, Susurluk kazasıydı.

Türk-İş Yönetim Kurulu, 3 Aralık 1996 günlü Başkanlar Kurulu toplantısında alınan karar uyarınca, Ankara’da 5 Ocak 1997 günü “Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et!” Yürüyüş ve Mitingini düzenledi. 21 Aralık 1996 günü İstanbul’da Bostancı Kültür Merkezi’nde geniş bir katılımla gerçekleştirilen toplantı sonrasında, 5 Ocak 1997 mitingi daha da önem kazandı.

Türk-İş, çeşitli örgütlere gönderdiği 25 Aralık 1996 gün ve 96-1003-6/1 sayılı yazısıyla, bu örgütleri 5 Ocak 1997 günü Ankara’da düzenleyeceği mitinge davet etti.

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun aldığı karar uyarınca, 5 Ocak 1997 günü Türk-İş tarafından Ankara’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafından saat 10.00’da başlayacak şekilde “Türkiye’ye Sahip Çok! Demokratikleşme İçin Mücadele Et!” Mitingi yapılacak ve ardından Türk-İş Başkanlar Kurulu tarafından Kızılay Meydanı’nda bir basın toplantısı düzenlenecektir.

Bu konudaki bildirimiz ve miting sırasında atılacak sloganlar listesi ekte sunulmaktadır. Taşınacak pankartlar da, mitingin adına ve iletilen bildirinin içeriğine uygun davranılması gerekmektedir.

Kuruluşunuzun mitingimize Türk-İş’in belirlediği amaç ve koyduğu kurallar dahilinde katılması, Türkiye’ye sahip çıkma ve demokratikleşme mücadelemize önemli katkılarda bulunacaktır.

Çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla.

Hak-İş, Türk-İş’e ilettiği 27.12.1996 gün ve 1996-06/50 sayılı ve Genel Başkan Salim Uslu ve Genel Sekreter Recai Başkan imzalı yazısıyla bu mitinge katılmayacaklarını şu gerekçelerle bildirdi:

Türkiye’ye sahip çıkmak, yönetimin ve kurumların kirlenmişliğine karşı tepki vermek hepimize düşen ortak sorumluluğun gereğidir. Hak-İş, bu konudaki duyarlılıkları her zaman paylaşmakta ve katkı vermeye de özen göstermektedir.

Toplumsal tepkinin örgütlenmesinde işçi konfederasyonlarına daha büyük sorumluluklar düştüğünün elbette bilincindeyiz.

Ancak, sorumlulukların belirli ilkeler ve platformlarda gerçekleşebileceğini sizler de takdir edersiniz.

Bu nedenle;

1.Böyle önemli bir toplantının çok daha geniş katılımlı olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için de, ilgili partner kurumların davet edileceği bir ortak toplantı yapılması, ilke ve amaçların birlikte belirlenmesi çok daha isabetli ve nezaketli bir davranış olabilirdi.

2.Eğer toplantıya “4’lü Zirve Dönem Başkanı” olarak bizleri davet etmiş olsaydınız daha katılımlı ve dayanışmacı bir görüntü, hem geniş kamuoyu desteği, hem verilecek mesajlar ve hem de ileriye dönük sendikal gelenekler oluşturulması bakımından daha etkili olabilirdi.

3.Hak-İş ve diğer bağımsız kurumların “Türk-İş’in belirlediği amaç ve koyduğu kurallar dahilinde katılması”nın istendiği yazınızda, çok seslilik, demokratik katkı ve oluşum ne yazık ki, gözardı edilmiştir.

4.Hak-İş, sistemdeki çürümeye ve köhnemişliğe karşı, halkın gücünün ve rolünün etkin bir biçimde öne çıkartılmasından yanadır.

Ancak, birlikteliğin ortak ilkelere oturtulması da son derece önemlidir. Türk-İş Yönetim Kurulu’nun okuyacağı bir bildiriye hiçbir katkımız alınmadığı gibi, sadece bir obje olarak basın toplantınızda yer almayı da konfederasyon ilkelerimize uygun bulmuyoruz.

5.Gönderdiğiniz davet yazısının dikkatle kaleme alınmadığını düşünüyoruz. Zira kullandığınız üslub, eşit bir partner kurumdan ziyade, kendi iç yazışmanızın çoğaltılarak bize gönderilmiş olabileceği izlenimini vermektedir.

Mitingin, Türk-İş’in örgüt içi bir faaliyeti olduğu yazınızdan da açıkça anlaşılmaktadır.

Hak-İş olarak başarı dileklerimizi sunarız. Saygılarımızla.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 28.12.1996 gün ve 96/373 sayılı ve Genel Başkan Siyami Erdem imzasıyla yazısıyla, mitinge katılacaklarını bildirdi:

Ankara mitingi ve yürüyüşünüze katılma davetinizi aldık. Sınıf dayanışması ve ortaklaşa mücadele açısından bu çağrı, bizi mutlu etti. Bu açıdan 5 Ocak mitinginize Türkiye çapında katılma kararı aldık. Emekçilere yönelik kapsamlı saldırıların artarak sürdüğü bu süreçte, tüm Konfederasyonlar olarak ortak tutum almanın olanaklarının da gözardı edilmemesi arzusundayız.

Ankara dışından gelecek kamu emekçilerinin Türk-İş araçlarından da yararlanabilmesi için örgütünüze bilgi vermeniz diğer bir dileğimizdir.

Çalışmalarınızda başarılar diler, saygılar sunarız.

DİSK de, Örgütlenme Dairesi Başkanı Hulusi Karlı ve Genel Sekreter Kemal Daysal imzalı ve 2.1.1997 gün ve 2/ÖD-002 sayılı yazısıyla mitingi destekleyeceklerini bildirdi:

“Susurluk Olayı” sonrasında sendikalar, demokratik kuruluşlar ve siyasi partiler tarafından yapılan tüm bağımsız eylemler tarafımızdan olumlu bulunmakta ve desteklenmektedir.

Konfederasyonumuz, Türk-İş’in gerçekleştireceği 5 Ocak Mitingi’ni de bu bağlamda yararlı görmekte ve bölgesel olarak desteklemeyi kararlaştırmış bulunmaktadır.

Ne var ki bugün gelinen aşamada ülkemizin demokratikleşmesi yönünde daha güçlü adımlara ihtiyaç olduğu da bir gerçektir.

Bu nedenle sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve emekten yana tüm siyasal güçlerin ortak eylemine büyük bir ihtiyaç olduğu inancındayız.

Böyle bir eylemin gerçekleştirilmesi için gerekli çalışmaların hemen başlatılması gerektiği düşüncesiyle bilgilerinizi rica ederiz.

Başarı dileklerimizle.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, 2 Ocak 1997 günü düzenlediği basın toplantısında mitingin düzenlenme gerekçesi ve işçilerin sorunlarını şöyle anlattı:

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Arkadaşlarım,

1997 yılının bu ilk toplantısına, 1997 yılının ülkemiz, halkımız, devletimiz, işçi sınıfımız ve basın için hayırlı ve uğurlu olmasını dileyerek başlamak istiyorum. 1996 yılını geride bıraktık. Her yeni yıl gibi, 1997’ye de, sorunlarımızın aza ineceği umuduyla ve beklentisiyle girdik. 1996, kimin eli kimin cebinde, kimin silahı kimin belinde, kimin ölüm fermanı kimin cebinde olduğu bilinmeden, bir karışıklık, umutsuzluk ve karamsarlık yılı olarak geçti. Hükümet 1996 yılında sorun çözmek yerine, sorun üretti. Ülkemizin askeri, polisi, istihbarat güçleri bir tarafa itildi; bazı yetkili kişiler, çetelerle ve aşiretlerle, hukuk devleti anlayışıyla kesinlikle bağdaşmayacak ilişkiler kurarak, şahsi ve siyasi çıkarlar için Devletimize, ülkemize ve halkımıza büyük zararlar verdiler. Hükümet bu olayların üzerine gerektiği gibi gitmedi. Susurluk kazası sonrasında yaşananlar, bu duyarsızlığın çok açık bir örneğidir. Bugüne kadar Susurluk olayıyla ilgili ciddi bir soruşturmanın başlatılmamış olması, Hükümetin bu konuda ipe un serme niyetinin açık bir delilidir. Milletvekili dokunulmazlığının Meclis’teki görevlerle sınırlandırılmaması ve yargı bağımsızlığının sağlanmaması, Hükümet kanadının bu soruşturma konusundaki niyetsizliğinin bir başka ifadesidir.

Çalışanlar olarak, 1997 yılının da böyle olmasını istemiyoruz. 1997 yılına ilişkin beklentilerimizin gerçekleşmesinde, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Hükümete, Meclis’e, Siyasi Partilere, Türk-İş’e, tüm demokratik kitle örgütlerine büyük görevler düşmektedir.

1997 yılında sorunlarımızın aza indirilebilmesi, halkımızın kendi sorunlarına sahip çıkmasına bağlıdır. Halkımız, belirli alışkanlıklarla parti tutmayı artık iyice bırakmalı, siyasileri ülkemize ve halkımıza yaptığı hizmete göre değerlendirmelidir. Artık, seçenin seçilene değil, seçilenin seçene hesap verdiği ve hizmet ettiği bir sistem kurulmalıdır; seçenlerin seçilenler üzerinde sürekli denetimi ve yönlendirmesi sağlanmalıdır. Böyle bir sistem kurulmadığı sürece, 1997 yılının 1996 yılından daha az sorunlu geçeceği umudu boş bir hayal olarak kalacaktır. Türk-İş, 1997 yılında öncelikle bu konuya ağırlık verecektir; çünkü, siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrarın sağlanması, ekonomik sorunların çözülmesi, huzurun yaratılması mümkün değildir.

1997 yılının ilk mitingini Türk-İş düzenlemektedir. 21 Aralık’ta İstanbul’da yaptığımız çok başarılı bir toplantının ardından, Ankara’da tarihimize yine şanlı bir sayfa olarak geçecek bir miting düzenliyoruz. Bu mitingin adı, Türk-İş’in 1997 yılındaki faaliyetlerinin hedefini de özetlemektedir.

Mitingimizin adı, “Türkiye’ye Sahip Çık” Demokratikleşme İçin Mücadele Et!”tir. Türkiye, Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğüyle, Atatürk ilkeleriyle, insan haklarıyla, demokratik ve laik sosyal hukuk devletiyle, Türkiye’dir. Türk-İş, bu özelliklerin tümüne sahip çıkmaktadır. Türk-İş, ülkemizin hızla demokratikleştirilmesini istemekte, bu yolda meşru ve demokratik çizgide mücadele etmektedir. Bu mitingden rahatsız olanlar olabilir. Ancak, ülkesine sahip çıkan, Türkiye’yi Türkiye yapan özelliklerden yana olan hiçbir vatandaşın bu mitingden rahatsız olmaması gerektiğine inanıyoruz. Tüm vatandaşlarımızın, 5 Ocak 1997 günü bizimle birlikte Kızılay Meydanı’nda olmasını, Türkiye’ye sahip çıktığını ve demokratikleşme mücadelesine katkıda bulunmaya hazır olduğunu göstermesini bekliyoruz.

Türk-İş, terörün sona erdirilmesini, enflasyonun ve işsizliğin azaltılmasını, iş güvencesinin sağlanmasını, emeklinin, memurun ve diğer dar gelirlilerin insanca yaşayabilecekleri bir gelire kavuşmaları için çalışmaktadır. Türk-İş, herkesin Türkiye’nin potansiyeline ve huzurlu ve mutlu geleceğine güvenmesini ve Türkiye’ye sahip çıkmasını istemektedir. Bu isteklerimizi paylaşan hiçbir vatandaşımız 5 Ocak mitingimizden rahatsız olamaz. Mitingimizin amacı, geçmişte rantiyelerle mücadele edeceğini söyleyen ve bugün Devletimizin imkanlarını rantiyelere akıtanları uyarmaktır. Mitingimizin amacı, yatırıma ağırlık verilmesini sağlamak, paranın para kazandığı bir Türkiye değil, üretenin ve alınterinin itibar gördüğü ve insanca yaşadığı bir Türkiye yaratmaktır.

Bu miting, 1997 yılına ve geleceğe ışık tutacaktır.

1997 yılı, 1996 yılından çok ciddi sorunlar devralmıştır. Enflasyonun ve toplumsal sorunlarımızın en önemli nedenlerinden biri ve demokratikleşme sürecinin önündeki en önemli engel olan terör eylemleriyle mücadele daha etkili bir biçimde sürdürülmelidir. Bu konuda, Devletimizin resmi ve meşru güçleri dışında hiçbir güç kullanılmamalı, aşiretlere ve çetelere değil, bizzat Devletimizin güvenlik güçlerine güvenilmelidir. Teröristlerle halk birbirinden özenle ayrılmalı, hukuk devletiyle bağdaşmayan faili meçhul cinayetler engellenmeli, her vatandaşımız ve kuruluşumuz, içte ve dışta terörle mücadelenin daha başarılı bir biçimde sürdürülmesi için üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.

Enflasyon giderek hızlanmakta, zamlar birbirini kovalamaktadır. Enflasyonu yüzde 10’lara indireceği sözünü verenler, uyguladıkları yanlış ve hayalci politikalarla enflasyon oranını hızla üç haneli rakamlara tırmandırmaktadır. Yine de dileğimiz, Hükümet tarafından açıklanan ve açıklanacak kaynak paketlerinin hayali değil, gerçekçi olması, enflasyonun denetim altına alınmasıdır.

İşsizlik her geçen gün artmaktadır. İşsizliğin artmasındaki en önemli etken, bölgeler arasındaki göçtür. Yatırımların ülke çapında dağılımında doğu ve güneydoğu bölgeleri ile kalkınmada öncelikli iller aleyhinde çok büyük bir adaletsizlik vardır. Bu durumda, bir dönem özelleştirmeye karşı çıkarken, şimdi özelleştirmenin sancaktarlığını yapanlara soruyoruz: Göçün durması, işsizliğin aza indirilmesi ve terörün önlenmesi için doğu ve güneydoğuda yatırımı kim yapacak, sorunlara kim eğilecektir? Tarım ve hayvancılıkta uygulanan politikalar ulusal çıkarlarımıza aykırıdır, yanlıştır. Bu politikalar tarımı ve hayvancılığı çökertmiş, göçü, işsizliği ve işsizlikten kaynaklanan toplumsal hastalıkları ve terörü azdırmıştır. İstanbul’da yeni bir şehir kuracağını söyleyenlere sesleniyorum: Sorumlu olduğunuz politikalar nedeniyle, insanlar geçim sıkıntısı yüzünden binlerce yıllık yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmaktadır. Övünülecek iş, İstanbul’da bin bir sorunla dolu yeni bir şehir kurmak değil, insanları kendi memleketlerinde huzurlu ve mutlu kılabilmektir.

Tüm ülke sorunlarının ilacı gibi sunulan özelleştirme ise sorun çözmemekte, yeni sorunlar yaratmaktadır. Özelleştirilen ve kapatılan işyerlerinden binlerce işçi sokağa atılmaktadır. Özelleştirme adı altında kamu malları belirli kişilere yağmalatılmaktadır. Hükümet, bir mirasyedi gibi, hayırsız bir evlat gibi, vefalı babanın bıraktığı mirası har vurup harman savurmakta, çarçur etmektedir. Özelleştirmenin birinci amacı, yağma ve talan olmuştur. Özelleştirmenin ikinci amacı, sendikaları zayıflatmak, işçileri köle gibi çalıştırmaktır. Özelleştirmenin üçüncü amacı, IMF’ye ve Dünya Bankası’na yaranmaktır. Özelleştirmenin dördüncü amacı, taşeronlaştırmayı ve kaçak işçiliği yaygınlaştırmak, kayıt-dışı ekonomiyi daha da büyütmektir. Özellikle enerji, madencilik, limanlar ve haberleşme gibi stratejik işkollarında yapılan ve yapılması planlanan özelleştirme, Türkiye’nin geleceğini tehdit etmektedir. Türk-İş, halkımızın, ülkemizin ve devletimizin yararına olan her adımın destekçisidir. Ancak, verilen tüm sözlere rağmen, kamu kesiminin ve KİT’lerin daha verimli hale getirilmesi konusunda sendikalarımızla görüşme sözleri yerine getirilmemiştir. Yapılan özelleştirmenin verimi ve istihdamı artırıcı hiçbir yanı yoktur. İktidardaki bazı siyasilerin kendi yandaşlarına yağmalattıkları kamu bankalarının özelleştirilmesi ise sürekli olarak ertelenmektedir.

Hükümetin işyerlerinde uyguladığı politika 1997 yılında büyük sıkıntılar yaratmaya adaydır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sendikalar karşısında tarafsızlığını korumak zorundadır.

Şaibeli SSK sınavı, hem SSK’yı, hem de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı büyük bir zan altında bırakmıştır. Bu konuda Türk-İş’e çok sayıda başvuru yapılmıştır. Türk-İş, konunun hukuki yanının üzerine gitmektedir.

Diğer taraftan, Hükümetin kurulmasından sonra, birçok işyerinde Türk-İş’e bağlı sendikalara karşı sendikal ve siyasi saldırılar artırılmıştır. AŞTİ grevinde yaşananlar, Refah Partisi’nin Türk-İş’e karşı tutumunun açık bir örneğidir. Hükümetin Refah Partisi kanadının bu yanlı tutumuna son verilmesini, işyerlerinde 12 Eylül öncesine benzer bir ortamın yaratılması girişimlerine engel olunmasını bekliyoruz. Üniversitelerde son aylarda bazı gizli güçler tarafından başlatılan bölünme ve çatışma eğilimleri konusunda da ciddi endişeler taşıyoruz ve bunların engellenmesini istiyoruz.

Diğer taraftan, yıllardır muvakkat ve mevsimlik işçi adı altında çalışan ve her gün işten çıkarılma korkusunu yaşayan insanlarımızın bir an önce kadroya geçirilmelerini talep ediyoruz.

Zorunlu tasarruf sorununun çözümü de 1997 yılına ertelenmiştir. Rantiyelere yalnızca Aralık ayında sadece iç borç anapara ve faizi olarak 462 trilyon lirayı bulan hükümet, milyonlarca işçisinin ve memurunun 475 trilyon liralık zorunlu tasarruf birikimini ve faizini ödememek için elinden geleni yapmaktadır. Zorunlu tasarrufta biriken paranın hak sahiplerine ödenmemesi durumunda, Türk-İş, işçisiyle memuruyla 5 Ocak’takinden daha da kapsamlı protestolar düzenleyecek, daha etkili eylem türleri geliştirecektir.

Türk-İş, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletinin yılmaz savunucusudur. 5 Ocak Mitingimiz, 1996 yılından devralınan ürkütücü sorunların 1997 yılında bu anlayış çerçevesinde çözüme kavuşturulmasında bir ilk adım olacaktır. Tüm vatandaşlarımızı bu mitingimize davet ediyor, hepinizi Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Türk-İş, 5 Ocak 1997 mitingi öncesinde işyerlerinde aşağıdaki bildiriyi yaygın bir biçimde dağıttı:

TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK!

DEMOKRATİKLEŞME İÇİN MÜCADELE ET!

İşçiler, Memurlar, Emekliler, İşsizler, Küçük Esnaf ve Sanatkarlar, Köylüler, Tüm Vatandaşlarımız!

Uluslararası tekelci sermaye ve IMF, ekonomik bağımsızlığımızı ayaklar altına alarak, Türkiye’yi baskı altında tutmak istiyor. Bağımsızlığımıza sahip çık!

Türkiye’yi ve halkımızı bölmek isteyenler, siyasi görüş, etnik köken ve mezhep farklarını kullanmaya çalışıyor. Türkiye’nin, halkımızın ve işçi sınıfının bütünlüğüne sahip çık!

Çeteler ve aşiretler Devletimizi ele geçirmeye, Devletimizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. Hukuk devletine sahip çık!

Türkiye’yi Orta Çağın karanlıklarına geri götürmek isteyenler, Mustafa Kemal Atatürk’e, demokrasiye ve laikliğe saldırıyor. Atatürk’e, onun temsil ettiği çağdaş uygarlık anlayışına, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çık!

TÜRKİYE BİZİMDİR. TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK! DEMOKRATİKLEŞME İÇİN MÜCADELE ET!

Aydınlıktan korkanlar, Türkiye’yi karartmak için demokratik hak ve özgürlüklere ve basın özgürlüğüne saldırıyor. Demokrasiye ve basın özgürlüğüne sahip çık!

Türkiye bütçesini yerli ve yabancı faizcilere aktaranlar enflasyon aracılığıyla ekmeğimize el koyuyor. Ekmeğimize sahip çık!

Özelleştirme ve taşeronlaştırma aracılığıyla kamu mallarını belirli çevrelere peşkeş çekenler, devleti yağmalatanlar ve işçileri sendikasızlaştıranlar, kaçak çalıştırmayla işçileri köleleştirenler ve işsizliği artıranlar sosyal devleti ortadan kaldırıyor. Özelleştirme adı altında sürdürülen yağma ve talana ve taşeronlaştırmaya karşı çık! Sosyal devlete sahip çık!

Türkiye’yi hırsızlara, soygunculara, dolandırıcılara, ahlaksızlara, yalancılara, vatan hainlerine, çetelere, aşiretlere, bölücülere, Atatürk düşmanlarına bırakma!

TÜRKİYE BİZİMDİR. TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK! DEMOKRATİKLEŞME İÇİN MÜCADELE ET!

Türkiye, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olduğu sürece Türkiye’dir. Türkiye’nin bu temel niteliklerini ve Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya yönelik saldırılara karşı, meşru ve demokratik yollardan mücadele et! Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et!

– Paranın değil, çalışanın ve üretenin itibar gördüğü bir Türkiye yaratmak için;

– Demokratikleşme için, iş imkanı ve iş güvencesi için, ekmeğimiz için;

– Zorunlu tasarruflarımıza el koyma girişimlerine karşı, sosyal sigorta haklarımızı gasp etme çabalarına karşı;

– Limanların mafyaya teslim edilmesine; limanlar, enerji, madenler, Türk Telekomünikasyon A.Ş., Erdemir, Petlas, Deniz Nakliyatı T.A.Ş., Turban Turizm, Çimento Fabrikaları, ORÜS, Petkim, Tüpraş, Petrol Ofisi, T.Gemi Sanayii, Tekel, THY, SEKA, Sümer Holding, Gübre Sanayii, TiGEM başta olmak üzere, işçileri köleleştirmeyi ve yağma ve talanı amaçlayan özelleştirmeye ve taşeronlaştırmaya karşı

Türk-İş’in önderliğinde sürdürülen meşru ve demokratik mücadelemize katıl!

Türk-İş Dergisi Ekidir, Aralık 1996

Türk-İş’in mitinge çağrı bildirisi de aşağıda sunulmaktadır:

İşçiler, Memurlar, Emekliler, İşsizler, Küçük Esnaf ve Sanatkarlar, Köylüler, Tüm Vatandaşlarımız!

Uluslararası tekelci sermaye ve IMF, ekonomik bağımsızlığımızı ayaklar altına alarak, Türkiye’yi baskı altında tutmak istiyor. Bağımsızlığımıza sahip çık!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türkiye’yi ve halkımızı bölmek isteyenler, siyasi görüş, etnik köken ve mezhep farklarını kullanmaya çalışıyor. Türkiye’nin, halkımızın ve işçi sınıfının bütünlüğüne sahip çık!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Çeteler ve aşiretler Devletimizi ele geçirmeye, Devletimizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. Hukuk devletine sahip çık!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türkiye’yi Orta Çağın karanlıklarına geri götürmek isteyenler, Mustafa Kemal Atatürk’e, demokrasiye ve laikliğe saldırıyor. Atatürk’e, onun temsil ettiği çağdaş uygarlık anlayışına, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çık!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Aydınlıktan korkanlar, Türkiye’yi karartmak için demokratik hak ve özgürlüklere ve basın özgürlüğüne saldırıyor. Demokrasiye ve basın özgürlüğüne sahip çık!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türkiye bütçesini yerli ve yabancı faizcilere aktaranlar enflasyon aracılığıyla ekmeğimize el koyuyor. Ekmeğimize sahip çık!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Özelleştirme ve taşeronlaştırma aracılığıyla kamu mallarını belirli çevrelere peşkeş çekenler, devleti yağmalatanlar ve işçileri sendikasızlaştıranlar, kaçak çalıştırmayla işçileri köleleştirenler ve işsizliği artıranlar sosyal devleti ortadan kaldırıyor. Özelleştirme adı altında sürdürülen yağma ve talana ve taşeronlaştırmaya karşı çık! Sosyal devlete sahip çık!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türkiye’yi hırsızlara, soygunculara, dolandırıcılara, ahlaksızlara, yalancılara, vatan hainlerine, çetelere, aşiretlere, bölücülere, Atatürk düşmanlarına bırakma!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türkiye, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olduğu sürece Türkiye’dir. Türkiye’nin bu temel niteliklerini ve Türkiye Cumhuriyetini’ni ortadan kaldırmaya yönelik saldırılara karşı, meşru ve demokratik yollardan mücadele et! Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Paranın değil, çalışanın ve üretenin itibar gördüğü bir Türkiye yaratmak için;

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Demokratikleşme için, iş imkanı ve iş güvencesi için, ekmeğimiz için;

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Zorunlu tasarruflarımıza el koyma girişimlerine karşı, sosyal sigorta haklarımızı gaspetme çabalarına karşı;

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine katıl. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Limanların mafyaya teslim edilmesine; limanlar, enerji, madenler, Türk Telekomünikasyon A.Ş., Erdemir, Petlas, Deniz Nakliyatı T.A.Ş., Turban Turizm, Çimento Fabrikaları, ORÜS, Petkim, Tüpraş, Petrol Ofisi, T.Gemi Sanayii, Tekel, THY, SEKA, Sümer Holding, Gübre Sanayii, TiGEM başta olmak üzere, işçileri köleleştirmeyi ve yağma ve talanı amaçlayan özelleştirmeye ve taşeronlaştırmaya karşı

Türk-İş’in önderliğinde sürdürülen meşru ve demokratik mücadelemize katıl!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye sahip çık! Demokratikleşme için mücadele et! mitingine destek ver. Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türk-İş mitinge katılımı sağlamak amacıyla aşağıdaki bildiriyi de kullandı:

İşçiler, memurlar, emekliler, işsizler, küçük esnaf ve sanatkarlar, tüm vatandaşlarımız,

Türk-İş, Türkiye’ye sahip çıkıyor! Türk-İş, demokratikleşme için mücadele ediyor”

Sen de katıl!

Bağımsızlığımıza sahip çıkmak için,

Türkiye’nin, halkımızın ve işçi sınıfımızın bütünlüğüne sahip çıkmak için,

Hukuk devletine sahip çıkmak için,

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et Mitingine katıl!

Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Atatürk’e, O’nun temsil ettiği çağdaş uygarlık anlayışına, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak için,

Demokrasiye ve basın özgürlüğüne sahip çıkmak için,

Ekmeğimize sahip çıkmak için,

Sosyal hukuk devletine sahip çıkmak için,

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et Mitingine katıl!

Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türkiye’yi hırsızlara, soygunculara, dolandırıcılara, ahlaksızlara, yalancılara, vatan hainlerine, çetelere, aşiretlere, bölücülere, Atatürk düşmanlarına bırakma.

Türkiye’ye sahip çık!

Demokratikleşme için mücadele et!

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 Pazar günü düzenlenen Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et Mitingine katıl!

Sabah saat 10’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı tarafında ol!

Türk-İş, mitingde kullanılacak sloganları da belirleyerek üye sendikalara iletti:

TÜRK-İŞ’İN 5 OCAK 1997 GÜNÜ ANKARA’DA DÜZENLEYECEĞİ “TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK! DEMOKRATİKLEŞME İÇİN MÜCADELE ET!” MİTİNGİNDE ATILACAK SLOGANLAR

1) ANKARA ANKARA DUY SESİMİZİ, BU GELEN İŞÇİNİN AYAK SESLERİ.

2) Türk-İş NEREDE, BİZ ORADAYIZ.

3) TÜRKİYE BİZİMDİR, SAHİP ÇIKALIM.

4) BEDELSİZ İTHALAT, VATANA İHANET.

5) DEMOKRASİ HAKKIMIZ, SÖKE SÖKE ALIRIZ.

6) EMEKÇİYİZ, HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ.

7) HACI BACI DEDİLER, HAKKIMIZI YEDİLER.

8) HÜKÜMET İSTİFA.

9) HÜKÜMET ŞAŞIRDI, SABRIMIZI TAŞIRDI.

10) İŞÇİ MEMUR ELELE, GENEL GREVE.

11) İŞÇİLERİN BİRLİĞİ, TÜRKİYE’NİN UMUDU.

12) İŞÇİLERİN ONURU, HIRSIZLARI YENECEK.

13) İŞÇİYİZ, GÜÇLÜYÜZ, KAZANACAĞIZ.

14) İŞÇİYİZ, MECLİS’TE BİZ OLACAĞIZ.

15) İŞÇİYİZ, ÖRGÜTLÜYSEK GÜÇLÜYÜZ.

16) KAHROLSUN IMF, BAĞIMSIZ TÜRKİYE.

17) KAHROLSUN IMF, YAŞASIN TÜRKİYE.

18) LİMANLAR BİZİMDİR, SATTIRMAYIZ.

19) LİMANLAR MAFYAYA SATILAMAZ.

20) MADENLER BİZİMDİR, SATTIRMAYIZ.

21) MAFYA, ÇETE, AŞİRET, BU NE BİÇİM REZALET.

22) SANTRALLAR BİZİMDİR, SATTIRMAYIZ.

23) SUSMA, SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK.

24) TASARRUF KALKSIN, PARAMIZ ÖDENSİN.

25) TÜRKİYE LAİKTİR, LAİK KALACAK.

26) VUR VUR İNLESİN, HACI BACI DİNLESİN.

27) ZAFER DİRENEN HALKIMIZIN OLACAK.

28) ŞALTER İNECEK, HOCA BACI GİDECEK.

29) HOCA NECMETTİN, HIRSIZLARI AFFETTİN, ÇOK AYIP ETTİN.

30) HOCA NECMETTİN, ÇALIŞANI EZDİRTTİN, ÇOK AYIP ETTİN.

5 Ocak 1997 Yürüyüş ve Mitingi için toplanma yeri, Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan tarafından Ankara Garı’nın önüne alındı. Sabah erken saatlerden itibaren onbinlerce insan burada toplandı. Yürüyüş, katılım nedeniyle, planlanandan erken başladı. 300 bine yakın insan, Sıhhiye üzerinden Kızılay’a yürüdü.

Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve bir kopyası Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Sabri Özdeş’e verilen miting raporunda, 5 Ocak 1997 mitingine çeşitli illerden gelen otobüslerin plakaları tek tek belirtilmektedir. Bu rapora göre, Ankara’daki mitinge katılımcı getiren otobüslerin sayısı ve geldikleri iller şöyledir: İstanbul (92 otobüs),Eskişehir (52 otobüs), Samsun (48 otobüs), Bursa (48 otobüs), Adana (22 otobüs), Kocaeli (47 otobüs), İzmir (81 otobüs), Konya (48 otobüs), Zonguldak (37 otobüs), Isparta (18 otobüs), Afyon (17 otobüs), Çorum (9 otobüs), Çankırı (14 otobüs), Amasya (15 otobüs), Balıkesir (20 otobüs), Sivas (16 otobüs), Kırklareli (22 otobüs), Antalya (36 otobüs), İçel (22 otobüs), Kastamonu (23 otobüs), Manisa (28 otobüs), Malatya (5 otobüs), Ordu (5 otobüs), Edirne (10 otobüs), Yozgat (12 otobüs), Bartın (4 otobüs), Iğdır (2 otobüs), Erzurum (5 otobüs), Muğla (24 otobüs), Tokat (8 otobüs), Tekirdağ (9 otobüs), Kahramanmaraş (16 otobüs), Adıyaman (5 otobüs), Aydın (15 otobüs), Erzincan (2 otobüs), Şanlıurfa (2 otobüs), Bilecik (6 otobüs), Gaziantep (8 otobüs), Aksaray (9 otobüs), Batman (4 otobüs), Hatay (7 otobüs), Karabük (5 otobüs), Nevşehir (7 otobüs), Artvin (2 otobüs), Kayseri (27 otobüs), Denizli (2 otobüs), Sakarya (25 otobüs), Diyarbakır (9 otobüs), Kırıkkale (16 otobüs), Kırşehir (10 otobüs), Kütahya (14 otobüs), Karaman (6 otobüs), Çanakkale (6 otobüs), Elazığ (8 otobüs), Uşak (3 otobüs), Sinop (4 otobüs), Yalova (5 otobüs), Rize (1 otobüs), Giresun (1 otobüs), Ağrı (1 otobüs), Tunceli (1 otobüs), Bayburt (1 otobüs).

Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün raporuna göre, Türk-İş’in mitingine çeşitli sol örgütler de katıldı:

Mitinge siyasi parti ve illegal örgüt mensuplarından:

SİP pankartı altında 150 kişinin, CHP Çankaya İlçe Teşkilatı pankartı altında 200 kişinin, İP pankartı altında 2500 kişinin, Emeğin Partisi pankartı altında 1000 kişinin, TSİP pankartının altında 50 kişinin, Alınteri pankartı altında TİKB örgüt üyesi 100 kişinin, Atılım ve Özgür Gençlik pankartları altında MLKP örgüt üyesi 170 kişinin, Kaldıraç pankartı altında DSİH örgüt üyesi 100 kişinin, HADEP pankartı altında 200 kişinin, ÖDP pankartı altında 600 kişinin, Kervan pankartı altında İGD örgüt üyesi 100 kişinin, Grup Munzur pankartı altında TİKKO/Konferans kanadı örgüt üyesi 15 kişinin, Kızıl Bayrak ve Çukobirlik pankartı altlarında Ekim örgüt üyesi 130 kişinin, Haklıyız Kazanacağız, Pisliği Devrim Temizler, Devrime Yürüyelim, İşçiyiz Halkıyız Kazanacağız, Susurluktaki Devlettir Hesap Soralım, Halklar ve Özgürlükler Platformu pankartları altında DHKP/C örgüt üyesi 150 kişinin, Emperyalizme ve Faşizme Karşı Mücadelede ODAK pankartı altında Direniş Hareketi örgüt üyesi 20 kişinin, DEV-LİS pankartı altında 50 kişinin, Halkevleri pankartı altında Dev-Yol örgüt mensubu 80 kişinin, HADEP pankartı altında Yurtsever Gençlik örgüt üyesi 50 kişinin, AYÖ-DER pankartı altında DHKP/C örgüt üyesi 500 kişinin katıldığı tespit edilmiştir.

Miting, aşağıdaki sunuş konuşmasıyla başlatıldı:

Türk-İş’imizin ve bağlı sendikalarımızın değerli yöneticileri ve üyeleri,

Türk-İş’in “Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et!” miting ve yürüyüşünü şereflendiren kuruluşların değerli yöneticileri ve üyeleri,

Basınımızın ve televizyon kanallarının değerli çalışanları,

Ülkemizin dört bir tarafından Ankara’ya gelerek Türkiye’ye sahip çıkma kararlılığını gösteren değerli kardeşlerim,

Mitingimize hoş geldiniz.

Türk-İş ve bu mitinge katılan tüm kuruluşlar, bu güzel ülkemizin bugün yaşadığı sorunlar karşısında, Türkiye’ye sahip çıkma kararlılığını bir defa daha göstermek için bu meydanı doldurmaktadır.

Türkiye tehdit altındadır.

Türk-İş ve dost kuruluşlarımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğünün ve bağımsızlığının, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletinin yılmaz savunucularıdır.

Türk-İş’in çağrısı üzerine bu mitinge katılan yüzbinlerce kişi, Türkiye’yi Türkiye yapan bu özellikleri yok etmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğinin kanıtıdır.

Sağolun, varolun.

Hepinizi önce,

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının,

Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü için canlarını seve seve vermiş ve veren tüm şehitlerimizin,

İşyerlerinde iş kazalarında hayatlarını kaybetmiş tüm çalışanların,

Ülkemizde ve dünyada, demokrasi, işçi hakları ve özgürlük için hayatlarını feda etmiş kişilerin anısına,

Bir dakika saygı duruşuna davet ediyorum.

Saygı duruşundan sonra İstiklal Marşı söylendi.

Mitingde ilk konuşmayı, Tes-İş Genel Başkanı Mahmut Özonur yaptı. “Özonur, Türkiye’de emek ile sermaye arasında gelir dengesizliği olduğunu belirterek, ‘her ağzını açtığında rantiyecilere ateş püsküren Refah Partisi lideri, başbakanlık koltuğuna oturduğunda, iktidarını sürdürebilmek için faizciler, tefeciler taifesine teslim olmuştur’ dedi.” (SiyahBeyaz,6.1.1997)

Mahmut Özonur’dan sonra kürsüye Tes-İş üyesi Halime Aşık geldi. Halime Aşık, “ülkenin sahipsiz olmadığını, emeğini yüreğiyle birleştiren Türk işçisinin sahip çıktığını, 1997’nin bu ilk Pazar günü sermayeye seslerini duyurmak için ülkenin dört bir yanından bir sel gibi aktıklarını söyledi. SSK’nın işçilerin öz malı olduğunu ve sattırmayacaklarını belirten kadın işçi, zorunlu tasarruf kesintilerinin ödenmesini, örgütlenmeleri önündeki engellerin kaldırılmasını istedi.” (Emek, 6.1.1997)

Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek’in saat 12.00 sıralarında yaptığı konuşma (dağıtılan yazılı metin) aşağıda sunulmaktadır:

Türkiye ekonomisini var eden, Türk sanayiine can veren, Türkiye’yi ayakta tutan, Türkiye’nin sosyal yapısının aynası olan, el emeğinin, göz nurunun, alınterinin temsilcisi;

Binlere, onbinlere, yüzbinlere selamlarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Türkiye 1997 yılına umutsuzlukla, karamsarlıkla giriyor. Türkiye, 1997 yılına Ankara’da Kızılay Meydanı’nda toplanan yüzbinlerce insanın; yokluğa, yoksulluğa, hayat pahalılığına, siyasetsizliğe, çirkinliğe, kirliliğe isyanını dile getiren bir mitingle başlıyor.

Türkiye, bu ülkeyi idare etme kabiliyetinden yoksun siyasetçilerin yönetiminde, yaşanması riskli dünya dördüncüsü bir ülke olarak yeni bir yıla başlıyor.

Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Halkı, 73 yıldan bu yana en talihsiz yıllarını yaşıyor. Türkiye’yi ve Türk Halkı’nı tanımayan, bu insanların içinden çıkmayan, bu insanların sorunlarına yabancı olan, bu insanların ağır sorunlar altında ezilmesine seyirci kalan siyasetçiler; bu ülkeyi ve insanlarını hiç de hak etmediği bir yaşama mecbur ediyor.

“Ülkeyi idare etmek” iddiasıyla işbaşına gelenler, daima kişisel ve partisel çıkarlarını düşünerek, Türkiye’nin ve Türk Halkı’nın çıkarlarını bir kenara itti.

Bu nedenle, Türkiye’nin gündeminde yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, intiharlar, fuhuş, cinnet ve cinayet daima en ön sıralarda yer aldı.

Bu nedenle, Türkiye ve Türk Halkı, onlarca yıl “terör” afyonuyla gerçek sorunlarından uzaklaştırıldı.

Bu nedenle Türkiye, enflasyonu düşüremeyen siyasetçilerin iktidar koltuğuna utanmadan oturduğu nadir ülkelerden biri oldu.

Bu nedenle Türkiye sağlık denilince hastane önlerinde bakımsızlık ve parasızlık sebebiyle ölmeye terk edilen insanların hatırlandığı bir ülke oldu.

Bu nedenle Türkiye, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” gibi güzel ve tatlı bir rüyayı gerçekleştiremeyecek, bacak kadar Yunanistan’ın Anadolu’ya hapsetmeyi becerdiği bir ülke oldu.

Bu nedenle Türkiye, Balkanlar’da, Kıbrıs’ta, Azerbaycan’da ve genel hatlarıyla dış politikada kendine tanınan şansı ve imkanı kullanamayan “pısırık” bir ülke durumunda kaldı.

Bu nedenle Türkiye işsizlik denilen kâbusu, her gece değil, her yıl yaşamaya mahkum bir ülke olarak kaldı.

Beceriksiz, ülkeyi ve halkı yüceltmeye niyetsiz, inançsız siyasetçilerin elinde Türkiye’ye ve Türk Halkı’na yazık oluyor. İç politikada yazık oluyor. Dış politikada yazık oluyor.

Biz, Türk-İş ve bağlı sendikalar olarak, toplumsal muhalefetin öncüsü ve sözcüsü olarak işçisiyle, memuruyla, tüm çalışanlarıyla, tüm halkıyla haysiyetli, mutlu bir yaşam düzeyini arzuluyoruz. Biz bunu istiyoruz. Biz, buna inanıyoruz.

Ama bugün bu ülkenin ve bu halkın geldiği noktayı ve içinde bulunduğu durumu gördükçe üzülmekte, ezilmekten kendimizi alamıyoruz. Şaşkınlık içindeyiz. Ya biz bu ülkede yaşamıyoruz. Ya da bu ülkeyi idare ettiğini öne sürenler bu ülkede yaşamıyor.

Türkiye, Mustafa Kemal’i arıyor.

Bu ülke, devletiyle ve milletiyle Ulu Önder’in devlet anlayışını, siyaset anlayışını beyinlerinde bir “hazine” gibi saklayan ve bu hazineyi siyasi uygulamalarda kullanacak siyasetçilere hasret kaldı.

Biz, bu hasretin sona ermesini istiyoruz. Dileriz, 1997 ülkemiz ve halkımız için bu yolda umutların yeşerdiği bir yıl olur.

Değerli Arkadaşlarım,

Türk siyasetinde karşımıza çıkan pislik ve kirlilik, Refahyol Hükümeti’nin ekonomik politikalarında da kendini gösteriyor.

Refahyol Hükümeti kurulalı daha bir yıl olmadı. Bir yılda dört kaynak paketi açıldı. Bu kaynak paketleri her açıldığında yeni bir zam furyası başlıyor. Zamlar mal ve hizmetlere. Maaş ve ücretler ise her geçen gün daha da geriliyor. Gelir dağılımı her geçen gün daha adaletsizleşiyor. İşsizlik yarası, iktidarın kirli politikaları sebebiyle her geçen gün artıyor.

Tüm yaralar kanatılıyor. Sarılan bir yara yok.

Bedelsiz ithalat adıyla, yurtdışında iktidara yakın kişi ve gruplara aracılık ve tefecilik imkanları dağıtılıyor.

Bu gözü kara hükümet, binlerce, onbinlerce işçinin sokağa atılmasına kayıtsız, duyarsız.

Refahyol, duyarsızlığın ve kayıtsızlığın bir iktidarının sonunun habercisi olduğunu düşünemeyecek kadar da acz için.

Bugün bizler bu meydandayız. Dün memurlar bu meydanlardaydı. Bu insanlar ne için bu meydanlarda toplanıyor? Bu insanlar ne istiyor, ne diyor? Ne söylüyor?

Bunlar hükümetin umurunda değil. Yokluk, yoksulluk, hayat pahalılığı umurlarında değil. İntiharlar, cinnetler, cinayetler umurunda değil. Soylu bir siyaset değil bu.

Refahyol, ulufe gibi devletin imkanlarını dağıtıyor. Dolayısıyla her kaynak paketi, iktidara yakın çevrelere yeni bir “kaymak paketi” oluyor.

Özelleştirme adı altında, Türkiye’nin en değerli en stratejik kuruluşları iktidara yakın holdinglere peşkeş çekiliyor.

İşte Erdemir. İşte Petkim. İşte limanlar.

Hükümet, ne Türk-İş ile, ne de bağlı sendikalar ile bu konuda görüş alışverişi içinde bulunacak uygar bir yapıya sahip değil.

Orman tamirhanelerini kapatma eğilimindeki hükümetin başbakan yardımcısı yılbaşı gecesi, orman köylülerine yeni vaatlerde bulunarak, gerçeği unutturmak istiyor.

Refahyol, ne katılımcılığı, ne de paylaşımcılığı bilmiyor.

Dolayısıyla Refahyol demokrasi sınavında sınıfta kalmıştır.

Değerli Arkadaşlarım,

Bu iktidarla olan mücadelemiz, kamu kesimi sözleşmelerinde devam edecek. Bunlar vermemeye bizler de almaya kararlıyız. İktidar ve yakın çevreleri kamu sözleşmeleri sırasında Türk-İş ve bağlı sendikalar arasında bir düello ortamı yaratmak isteyeceklerdir. Bu konuda biz sendikacıların ve üyelerimizin uyanık olması gerekiyor.

Böl-parçala ve yönet tuzağına düşmeyelim. Gün birlik günüdür. Gün, beraberlik günüdür. Gün, işçilere ve sendikalara düşman olanlara hadlerinin bildirileceği bir gündür. Bu günlerde bu birliğe ve beraberliğe hepimizin sahip çıkması gerekiyor.

Bu noktada Türkiye Cumhuriyeti’ni devlet olarak, millet olarak ayakta tutmaya kararlı, inançlı, ülkesini, halkını seven sendikacılar olarak iktidardakilere sormak istiyoruz:

Siz, bu ülkeyi ve halkı nereye götürmek istiyorsunuz?

2000 yılının aydınlık yarınlarına mı, yoksa ortaçağın karanlıklarına mı?

Siz, bu devleti ve bu milleti seven, bu devletin ve milletin yarınlarını düşünüyorsanız, neden politikalarınızın temeline devletin ve milletin mutluluk ve refahını yerleştirmiyorsunuz?

Siz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve milletini yüceltecek sosyal ve ekonomik politikalar üretmek yerine, neden kısır çekişmelerle 65 milyon insanın bugünlerini harcıyorsunuz?

Siz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve milletini iktisadi anlamda geliştirmek istiyorsanız, neden yeni fabrikalar, neden yeni işyerleri açmıyorsunuz? Neden işçilerin işten çıkarılmasına göz yumuyorsunuz?

Evet, biz Türk sendikacıları olarak, bu devletin ve bu milletin bugünü ve yarını konusunda konuşmak zorundayız.

Çünkü biz Türkiye’yi ve Türk Halkı’nı seviyoruz.

Çünkü biz 2000’li yıları, pısırık, korkak, yoksul bir Türkiye vatandaşı olarak değil, sağlam politikalara sahip, halkıyla uyum içinde, demokrat, gelişmiş ve dünya siyasetinde sözünü dinleten bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak karşılamak istiyoruz.

Bu inancı bu azmi taşıyan politikacılara en büyük desteği bizler vereceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

Ben sözlerimi Ulu Önder’in Gençliğe Hitabesi’ndeki şu ifadeleri sizlere aktararak bitiriyorum:

“Memleket dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

“Ey Türk istikbalinin evladı. İşte bu ahval ve şerait içinde vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.”

Hepinizi 217 bin Türk Metal üyesi adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, mitingde aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Türk-İş’e bağlı Sendikalarımızın Değerli Yöneticileri ve Üyeleri,

Mitingimizi Onurlandıran Kuruluşların Değerli Yöneticileri ve Üyeleri,

Türkiye’nin Dört Bir Tarafından Gelerek Türkiye’ye Sahip Çıkan Değerli Kardeşlerim,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları

Hepinizi Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyor

Bugün yüzbinlerce işçi, memur, emekli, işsiz bu meydanda niçin toplandı? İnsanlarımız niçin, yüzlerce kilometre yol gelerek, bu meydanı doldurdu? Niçin buradayız? Türk-İş niçin burada? Türkiye’ye sahip çıkmak için, halkımızın dertlerine çare bulabilmek için meydanlardayız. Demokratik ve laik sosyal hukuk devletine sahip çıkmak için buradayız. Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun temsil ettiği çağdaş uygarlık anlayışına sahip çıkmak için buradayız. Devletimizi ele geçirmek isteyen çetelere, aşiret reislerine karşı devletin gerçek sahibi olduğumuzu göstermek için buradayız. Fakirimiz çöplüklerden ekmek toplamasın diye buradayız. Emeklimiz, ucuz ekmek kuyruğunda Hakkın rahmetine kavuşmasın diye bu meydanlardayız. Memurumuz aybaşını iple çekmesin, çocuğuna harçlık veremeyip mahcup olmasın, bakkalın kasabın önünden başı dik geçebilsin diye buradayız. Köylümüz ürettiğinin karşılığını alabilsin diye bu meydanlardayız. Gençlerimiz kahve köşelerinde pineklemesin, insanca şartlarda geçimini sağlayacak bir işe kavuşabilsin, işsizlere iş bulunsun diye buradayız. Küçük esnafımız dükkanını siftahsız kapamasın diye meydanlardayız. İşçimiz, insanca yaşama ve çalışma şartlarına kavuşsun diye buradayız. Hastanelerde ameliyat için aylarca sıra beklemeyelim diye, hastalar hastanelerde rehin tutulmasın diye meydanlardayız. Herkese eğitim imkânı sağlansın, çocuklarımız okula giderken defteri- kitabı-önlüğü tamam olsun diye buradayız. Türkiye’ye, ülkemize, halkımıza, devletimize sahip çıktığımız için meydanlardayız ve meydanlarda olmaya devam edeceğiz.

Bu hükümet sorun çözmemiştir, sürekli yeni sorun üretmiştir. Enflasyonu yüzde 10’lara indireceğim sözünü verenler, enflasyonu üç haneli rakamlara tırmandırmaktadır. İşçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğim sözünü verenler, halkın kullandığı mallara her gün zam yapmaktadır. Adil düzen bu mudur? Adil düzen, verdiğin sözleri iktidara geldiğinde unutmak mıdır?

İşsizliği aza indireceğim sözünü verenler, işsizliği her geçen gün daha da artırmaktadır. Uygulanan politikalarla, tarım ve hayvancılık çökertilmektedir. Köylü, ekmek bulmak umuduyla şehirlere göçmektedir. Köyler boşalmaktadır. Özelleştirme adı altında sürdürülen yağma ve talanla, binlerce işçi işten çıkarılmaktadır. Mecburi emeklilik yeniden gündemdedir. Adil düzen bu mudur? Adil düzen, iktidara gelince verdiğin sözlerin tersini yapmak mıdır? Adil düzen, sahte sınavlar düzenleyip, 100 bin dar gelirliye sahte umutlar dağıtıp, sonra kendi yakınlarını işe almak mıdır?

Hırsızlıklar, yolsuzluklar, rüşvet artarak sürmektedir. Hükümet, yolsuzlukların üstüne gitmemekte, aksine bunları örtmeye çalışmaktadır. Dün Meclis’te yolsuzluklar konusunda soruşturma açılması önergesi verenler, bugün kendi önergeleri aleyhinde oy kullanmakta, soruşturma açılmasını önlemekte, zanlıları affetmektedir. Dürüstlük bu mudur? Adil düzen hırsızları korumak mıdır?

Çeteler ve aşiretler devleti ele geçirmeye çalışmaktadır. Bazı siyasiler, devletimizi şahsi çıkarları için kullanmaya ve maceralara sürüklemeye çalışmaktadır. Hükümet bu konularda henüz ciddi bir soruşturma bile başlatmamıştır. Devlete sahip çıkmak bu mudur?

Dün bizimle birlikte özelleştirmeye yağma ve talan diyenler, bugün yağmanın ve talanın sancaktarlığını yapmaktadır, kendi çevrelerine devletin imkanlarını peşkeş çekmektedir. Adil düzen bu mudur? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak bu mudur?

Dün bizimle birlikte vergi adaletinden söz edenler, bugün zenginlerin vergi borçlarını affetmeye çalışmaktadır, SSK’nın sigorta prim alacaklarının faizini affetmeye çalışmaktadır. Alınterine saygı bu mudur? Çalışana sahip çıkmak bu mudur?

Dün bizimle birlikte iş güvencesinden yana olduklarını söyleyenler, bugün işyerlerinden işçi çıkartmaya çalışmaktadır. Dürüstlük bu mudur?

Dün bizimle birlikte zorunlu tasarrufa karşı çıkanlar, dün rantiyeciler diye faizcileri eleştirenler, bugün rantiyelere Aralık ayında 462 trilyon lira iç borç ödemekte, ama bizim zorunlu tasarruflarımızın üstüne yatmaya çalışmaktadır.

Bu memlekete tek çivi çakmamış adamlar, bugün memleketin çivisini sökmektedir. Özelleştirme adı altında sürdürülen yağma ve talanla, sendikalar zayıflatılmakta, işçiler köleleştirilmekte, işsizlik artırılmaktadır.

Terör sürmektedir, faili meçhul cinayetler sürmektedir. Terör yüzünden enflasyon azmakta, demokratikleşme gecikmektedir. Faili meçhul cinayetler yüzünden hukuk devleti zedelenmektedir. Devletimizin güvenliği çetelere ve aşiretlere ihale edilmek istenmektedir.

Hükümete soruyorum: Hangi taşın üstüne taş koydunuz da, işçi için, memur için, emekli için, işsiz için, köylü için, küçük esnaf için ne yaptınız da, biz size karşı çıktık, biz size destek olmadık?

Hükümete soruyorum: Devleti soyanlara engel olmaya çalıştınız da size karşı mı çıktık? Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alacaktınız da, biz mi engel olduk? Yatırım yaptınız da, engelledik mi? Milletvekillerinin dokunulmazlığının kötüye kullanılmasını engellemeye çalıştınız da, karşınızda bizi mi buldunuz? Yargı bağımsızlığını savundunuz, basın özgürlüğünü genişlettiniz, SSK’yı düzelttiniz de, sizi eleştirdik mi? 12 Eylül Anayasasını değiştirecektiniz, çalışma mevzuatımızı onaylanmış ILO Sözleşmeleri ile uyumlu hale getirecektiniz de, biz mi karşı çıktık? Halkımızı karamsarlığa ve umutsuzluğa biz mi ittik? Türkiye’nin güvenliğinin bekçisi askerimize verdiğin yetersiz zammı emekliye ve memura da verecektin de, biz mi engel olduk? İş güvencesi sağlayacaktın, işsizlik sigortası kuracaktın da, biz mi engelledik? Taşeronluğu durduracaktın, kaçak çalışmayı önleyecektin, muvakkat ve mevsimlik işçilere kadro verecektin de, Türk-İş’in tepkisiyle mi karşılaştın? Kaddafi’nin hakaretlerine onurlu bir tepki gösterecektin de, biz engel olduk diye mi başını öne eğip sustun?

Hepinize tekrar soruyorum. Bugünkü Hükümetten memnun musunuz? Bu Hükümet ülkemizin sorunlarını çözebilir mi? Bu Hükümet, hırsızlıkları, yolsuzlukları, rüşveti önleyebilir mi, çetelerin ve aşiretlerin üstüne gidebilir mi?

Türk-İş tüm bu sorunlarımızın çözümü için mücadele etmektedir, etmeye devam edecektir. Siyasi istikrar sağlanmadan, ekonomik istikrar sağlanamaz, bu sorunlar çözülemez. Halkımız, sözüne güvenilir bir Hükümet istemektedir. Halkımız temiz siyaset istemektedir. Türk-İş halkımızın bu taleplerinin takipçisidir.

– 12 Eylül Anayasası ve diğer anti-demokratik mevzuat değiştirilmelidir.

– Devletimizin güvenliği yalnızca resmi ve meşru güvenlik güçlerimizce sağlanmalı, çeteler temizlenmeli, aşiretler silahsızlandırılmalıdır. Terör ve faili meçhul cinayetler önlenmelidir.

– Doğu ve Güneydoğu’nun sorunlarına öncelik tanınmalı, etnik kökeni ne olursa olsun, tüm halkımızın kardeşçe birlikte yaşamasının şartları yaratılmalıdır.

– Enflasyon kontrol altına alınmalıdır.

– İşsizlik aza indirilmelidir. İşsizlere iş imkânı sağlayıcı yatırımlara öncelik tanınmalı, çalışanlar için iş güvencesi sağlanmalıdır.

– Vergi adaleti sağlanmalı, herkesten kazancı oranında vergi alınmalıdır.

– Enerji, haberleşme, madencilik ve limanlar gibi stratejik işkollarında özelleştirme durdurulmalı, özelleştirme adı altında sürdürülen yağma ve talana son verilmelidir.

– Limanlarımız mafyaya teslim edilmemelidir.

– Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet önlenmelidir.

– İşsizlere iş imkânı sağlanmalıdır.

– Zorunlu tasarruflar ve faizleri ödenmelidir.

– Kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık hakkının önündeki engeller kaldırılmalıdır.

– İşçiye, memura, emekliye, insanca yaşayabilmelerine yetecek bir aylık verilmelidir.

– Köylünün ürünü değerlendirilmelidir.

– Küçük esnaf ve sanatkara düşük faizli kredi verilmelidir.

– Yargı bağımsızlığı sağlanmalı, milletvekillerinin dokunulmazlığı yalnızca Meclis’teki çalışmalarıyla sınırlandırılmalıdır.

– 1997 toplu sözleşmelerinde insanca yaşama ve çalışma imkânı sağlanmalıdır.

– SSK’nın sorunları çözülmeli, eğitim ve sağlık alanlarında sosyal devlet anlayışı uygulanmalıdır.

Türk-İş bu hedefler doğrultusundaki meşru ve demokratik mücadelesini sürdürecektir. Bu haklı taleplerimizin yerine getirilmemesi durumunda, bu meydanlar daha birçok kere yüzbinlerce işçiyle, memurla, emekliyle, işsizle dolacaktır. Hükümet, halkımızın sesine kulaklarını tıkarsa, daha kapsamlı ve etkili eylemler gündeme getirilecektir.

Ülkemizin büyük nimetlerini özelleştirme adı altında kendi yandaşlarına yağmalatan, kamu işyerlerini taşeron mafyasına teslim eden, enerji, madencilik, haberleşme ve limanlar ve Erdemir gibi stratejik işyerlerini yandaşlarına peşkeş çekmeye çalışan ve binlerce işçiyi kapı dışarı etmeyi amaçlayan bir zihniyete karşı sonuna kadar mücadele etmeye var mısınız?

Bütün bu iyiniyetli girişimlerimize rağmen bu önemli müesseseleri yandaşlarına peşkeş çekmede ısrar ederlerse, Sayın enerji işçileri, şalterden tutmaya hazır mısınız? Değerli işçiler, siz de enerji işçilerinin bu kararlı tavrının yanında mısınız?

Bu hükümetin askerimize verdiği gerçek zam, yüzde 72 değil, enflasyon hesaba katıldığında yalnızca yüzde 10’dur. Bu zam da, yıllardır yaşanan kayıplar karşısında yetersizdir. Bu zam, memura ve emekliye bile çok görülmektedir. Yarınki toplu sözleşmelerde bize ne teklif getirileceği de ortadadır. IMF’nin sesine kulak veren, çalışanların haklı taleplerine kulaklarını tıkayan, işçiyi, memuru, emekliyi insanca yaşamaya layık görmeyen bu anlayışa karşı sonuna kadar mücadeleye hazır mısınız?

Devletimizin imkanları belirli çevrelere yağmalatılırken, rantiyelere yalnızca Aralık ayında 462 trilyon lira iç borç ödenirken, zorunlu tasarrufumuza el konulmak istenmektedir. Zorunlu tasarruflarımız ve faizleri ödeninceye kadar bu mücadelemizi sürdürmeye ve meydanları doldurmaya hazır mısınız?

Yalana karşı, talana karşı, arsıza ve yüzsüze karşı, halkımıza yalan söyleyenlere karşı, meydanlarda yaptığı vaatleri unutan siyasilere karşı sonuna kadar mücadele etmeye, Türkiye’ye sahip çıkmaya hazır mısınız?

Res’en emekliliği yeniden gündeme getiren, taşeron mafyasını teşvik eden, işsizlik sigortası ve iş güvencesi yasalarını çıkarmayan, 12 Eylül hukukuyla ülkeyi yöneten siyasi zihniyete karşı mücadeleye var mısınız?

Eksiğimiz olmuştur, yanlışımız olmuştur. Fakat ülkenin içinde bulunduğu ciddi sorunlar, ülkeyi yönetenlerin yaptıkları büyük yanlışlıklar, bizleri bütünleşmeye, ülke sorunlarına ve ülkeye sahip çıkmaya, bu gidişe “yeter, dur” demeye mecbur bırakmıştır.

Gün, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür. Gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğüne ve bağımsızlığına, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletine sahip çıkma günüdür. Gün, işçi sınıfımızın siyasete ağırlığını koyması günüdür, Türkiye’de Türk-İş vardır, Ankara’da Türk-İş vardır, dedirtme günüdür. Gün, ülke sorunlarını, halkın sorunlarını kenara iterek, kişisel ve siyasal çıkarlarını ön planda tutan, halkını unutan siyasilerden hesap sorma günüdür. Gün, seçenlerin seçilenlere değil, seçilenlerin seçenlere hizmet edeceği ve hesap vereceği bir düzen kurma günüdür.

Gün, paranın değil, üretenin, çalışanın ve emeğin itibar gördüğü bir Türkiye yaratma günüdür. Gün, bu ülkenin doğulusuyla, batılısıyla, hangi etnik kökenden, hangi inançtan, hangi görüşten olursa olsun, bütünleşerek, bu topraklar üzerinde kardeşlik duygularıyla yaşama günüdür. Gün, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür, ülkemizin ve halkımızın sorunlarının çözümü için mücadele etme günüdür.

Bu inançla, hepinizi Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Türk-İş’e bağlı sendikalardan Dok Gemi-İş ve Toleyis, mitinge katılmadı. Demiryol-İş’in katılımı da sınırlı kaldı. Yol-İş ise güçlü bir katılım gerçekleştirdi.

Miting öncesinde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in mitingi desteklediği açıklandı. Süleyman Demirel ile görüşen Bayram Meral, Süleyman Demirel’in şunları söylediğini belirtti: “Demokratik mücadeleden rahatsız olunmaz. Bu sizin hakkınız. Doğru bulmadığınız şeyleri elbette çıkıp söyleyeceksiniz. Bu sizin göreviniz. Siz bu tür eylemleri bizim zamanımızda da yapardınız ve biz her zaman ciddiye alırdık. Sizin varlığınızdan güç duyarız. Türkiye’de meydanların boş kalmaması lazım, iyi gitmeyen şeylerin meydanlarda haykırılması lazım. Sizim eylemleriniz halkı rahatlatıyor.” (Radikal, 3.1.1997)

Miting gazetelerde geniş yer aldı. Gazetelerin haber başlıkları ve haberin öne çıkan bölümleri aşağıda sunulmaktadır:

Cumhuriyet: “Ankara’da yüz binden fazla işçi ‘laik-demokratik hukuk devleti’ne sahip çıktı. ‘Mollalara geçit yok’ “ (Cumhuriyet, 6.1.1997)

Günaydın: “Türk-İş’in ‘Türkiye’ye sahip çık’ mitingine yüz bini aşkın kişi katıldı. İşçi ağırlığını koydu. Başkent, işçinin sesiyle inledi. Kızılay Meydanı’nı dolduran işçiler hükümete seslerini duyururken, Türkiye sevgilerini de ‘Bir başkadır benim memleketim’ şarkısıyla dile getirdi.” (Günaydın, 6.1.1997)

Hürriyet: “İşçi meydana sığmadı. Başkent’in ünlü Kızılay Meydanı, tarihinde ilk defa 200 bin kişilik bir mitinge sahne oldu. Türk bayrağı ve Atatürk posterleriyle yürüyen işçiler, meydana sığmadılar. Mitingde konuşan Türk-İş Başkanı Bayram Meral, Türkiye’nin güvencesinin işçi olduğunu belirterek, ‘Mollalar laik düzeni asla değiştiremeyecek’ dedi. Böylesi görülmedi. Ankara’nın ünlü meydanı Kızılay, böyle bir kalabalığı tarihinde ilk kez gördü.” (Hürriyet, 6.1.1997)

Sabah: “Türk-İş’in büyük gövde gösterisi. Türk-İş’in ‘Türkiye’ye Sahip Çık, Demokratikleşme İçin Mücadele Et’ mitingine katılım tahminlerin üstünde oldu. (…) Mitingde, ‘Ankara Ankara duy sesimizi, bu gelen işçinin ayak sesleri”, ‘Hacı bacı dediler, nemaları yediler’, ‘hükümet şaşırdı, sabrımızı taşırdı’ şeklinde sloganlar atıldı. Mitingde konuşan Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, ‘Devleti ele geçirmek isteyen çetelere karşı bu meydanlardayız. Gün, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür. Atatürk’ün kurduğu, laik, demokratik sistemi hiçbir molla değiştiremez, dedi. (…) Geldiler, oynadılar, gittiler. Kızılay Meydanı’nda 80 bin işçinin katıldığı ‘Türkiye’ye Sahip Çık, Demokratikleşme İçin Mücadele Et’ mitingi olaysız geçti. Yürüyüş korteji meydana ‘Dağ Başını Duman Almış’ marşı eşliğinde girdi ve ‘Misket’ oyun havasıyla coştu.” (Sabah,6.1.1997)

Yeni Yüzyıl: “Sayıları 100 bini aşan işçiler, ‘Demokratik Türkiye’ için Ankara’da buluştu. İşçi demokrasi istedi. Türk-İş’in düzenlediği ‘Türkiye’ye Sahip Çık, Demokrasi İçin Mücadele Et’ mitinginde haklar alınana kadar meydanlara çıkma kararı alındı. Partiler ve kitle örgütlerinin destek verdiği mitingde hükümet kıyasıya eleştirildi.” (Yeni Yüzyıl, 6.1.1997)

Zaman: “İşçi zam için uyardı. Türk-İş tarafından, Ankara’da düzenlenen ‘Türkiye’ye sahip çık, demokratikleşme için mücadele et’ mitinginde konuşan Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, 700 bin kamu işçisinin 1997 yılında yapılacak toplu görüşmeler sırasında isteklerinin yerine getirilmemesi durumunda şalterlerin indirileceğini söyledi.” (Zaman, 6.1.1997)

Akşam: “İşçi oyuna gelmedi. Kızılay Meydanı’ndaki mitingde herhangi bir olay çıkmazken, polis geniş güvenlik önlemleri aldı.” (Akşam, 6.1.1997)

Radikal: “İşçiler hesap sordu. 100 bini aşkın işçi, memur, siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcisi dün Ankara’da buluştu. İşçiler gerek taşıdıkları döviz ve pankartlarla, gerekse attıkları sloganlarla hükümetten hesap istedi.” (Radikal, 6.1.1997)

Milliyet: “Demokrasi dersi. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen 150 bin işçi, hükümeti ve siyasileri uyardı. İşçiler, Susurluk’un hesabının sorulmasını ve nemaların ödenmesini istedi. (…) Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, Başbakan Necmettin Erbakan’a yüklendiği konuşmasında şu görüşleri dile getirdi: ‘Bu Başbakan Türkiye’yi tanımıyor. Kaddafi’nin ayağına kadar gidip Türkiye’nin onurunu iki paralık ediyor. Endonezya’da, Türk milleti beyinsizdir, diyor. Asıl beyinsiz kendisidir. Beyinsiz Başbakan. Susurluk karşısında hükümet sessiz kaldı, dava açmadı. İşçinin artık kendi siyasi partisini kurma zamanı gelmiştir. Türkiye arabasında biz sadece şoförü değiştiriyoruz, ancak araba bozuk. Sistem durmuş.’ Erbakan’ın Atatürk’le uğraşmamasını isteyen Özbek, ‘Eğer Atatürk’e dil uzatırsan, bu millet seni çarpar. Cin çarpmışa dönersin’ diye konuştu.” (Milliyet, 6.1.1997)

SiyahBeyaz: “İşçi Kızılay’da hükümeti ve çeteleri protesto etti. ‘Ankara, çeteleri saklama’. Türk-İş tarafından düzenlenen ‘Türkiye’ye sahip çık, demokratikleşme için mücadele et’ mitingine katılan yaklaşık 150 bin kişi, Susurluk ile ortaya çıkan ‘siyasetçi-polis-mafya’ ilişkileri konusunda hükümeti uyardı.” (SiyahBeyaz, 6.1.1997)

Dünya: “Türk-İş’in ‘Türkiye’ye sahip çık’ mitingine her kesimden katılım oldu. ‘Hükümet sabrımızı taşırdı.’ “ (Dünya, 6.1.1997)

Demokrasi: “Türk-İş’in dün Ankara’da gerçekleştirdiği mitinge yaklaşık 150 bin kişi katıldı. Katılım büyük, coşku az. Türk-İş’in Ankara mitingine, sol muhalefet de katıldı. İşçi Ankara’ya indi. Alan dar geldi. (…) Coşku azdı. Katılım büyük olmasına karşın, mitingde coşku fazla değildi.” (Demokrasi, 6.1.1997)

Emek: “İşçiler, şov değil genel grev istedi. Kontrgerillayı protesto etmek ve iş, ekmek ve özgürlük taleplerini haykırmak için dün ülkenin dört bir yanından yüzbinlerce işçi, Ankara’ya aktı. Kızılay Meydanı’na sığmayan coşkulu kitle, sendika bürokratlarının hükümete karşı bir şova dönüştürmeye çalıştığı miting boyunca kürsüden atılan sloganlara pek rağbet etmezken, emekçi tarzında siyasete müdahalenin mesajını verdi. Yüzbinlerin en fazla attığı, ‘genel grev’ sloganına ise kürsüdekilerin ‘sağır ve dilsizi’ oynaması, önümüzdeki dönem gelişecek mücadelenin dinamiklerinin neresi olması gerektiğine işaret etti.” (Emek, 6.1.1997)

Takvim: “İşçi, hakkını istedi. ‘Türkiye’ye sahip çık’ mitingi için meydanlara inen yüzbinlerce işçi hükümeti protesto ederek ücretlere zam ve nemalarını istedi.” (Takvim, 6.1.1997)

Gözcü: “Binlerce işçi, ‘mafya-çete-aşiret, bu ne biçim rezalet’ diye bağırdı. ‘iktidar şaşırdı, sabrımızı taşırdı’ Türk-İş’in Ankara’da düzenlediği ‘Türkiye’ye sahip çık, demokratikleşme için mücadele et’ yürüyüş ve mitingine 150 bine yakın işçi, memur ve diğer sivil toplum örgütleri katıldı.” (Gözcü, 6.1.1997)

Bazı gazetelerde muhabirlerin gözlem, izlenim ve değerlendirmeleri ayrıca yer aldı.

Emek’ten Davut Tekeli’nin İstanbul’dan hareket sürecindeki izlenimleri şöyleydi:

Ankara yolunda.

İşçiler ve emekçiler, önceki gece, tüm yurtta olduğu gibi, İstanbul’un dört bir yanından Ankara’ya doğru bir ışık seli olup gecenin karanlığını yırtarak Ankara’ya aktılar. İstanbul’un çeşitli semtlerinden kalkan otobüslerin buluşma noktası Gebze çıkışıydı. Yakından yola çıkanların uzaktan gelen arkadaşlarını beklerken yöntemleri mitingi daha Gebze’den başlatmak oldu. Coşkulu halaylar ve sloganlar çınlattı Gebze’nin göklerini: “İşçi memur el ele genel greve”, “iş ekmek özgürlük”.

Bugüne kadar birbirlerini hiç görmeyen işçiler konvoya katılmak için gelen otobüsleri slogan ve haykırışlarla karşıladı. Birleşmenin, sınıf kardeşliğinin onurunu ve gururunu taşıyorlardı.

Gözleri ışıl ışıl, genç, yaşlı, kadın, erkek, değişik işkollarından işçiler ve onlara destek vermek için Ankara yoluna düşmüş öğrenciler, hepsi kaynaşmış, tek vücut olmuşlar, kendi talepleri etrafında birleşmişlerdi. “Ankara’yı yıkacağız” diyorlardı. Bir işçi ortaya atılıp hemen açıklıyor. “Ha Ankara’yı yıkacağız derken şehri değil, canım, hükümeti yıkacağız” diyor. Ve gülümseyen işçi yüzleri güçlerinin tadına varırcasına halaya duruyorlar. Gecenin karanlığını çevreden gelen slogan sesleri yırtıyor.

“Tuzla işçisi direnişin simgesi”, “Yaşasın Tuzla direnişimiz”, “Faşizme ölüm, halka hürriyet”, “işçi memur el ele genel greve”.

Emekçilerin, yüreklerinde tek bir umut vardı o gece. Daha güzeli, daha iyiyi yakalamak uğruna tek bir umut. Güzel, eşit, insanca günleri görmeye biraz daha yaklaşmak için bir adım daha atıyorlar. İnsanların yönü Ankara’ydı o gece. Üretenlerin, ezilenlerin sesi bir yerde toplanmalıydı. Bir ateş yumağı olmalıydı Ankara’da. Tüm emekçiler bu umut ve coşku ile otobüsleri doldurdular. Türkiye’nin dört bir yanından ateş yürekleri ile doldurdular otobüsleri. Halaylar çektiler, binbir renkli türküleriyle, Ankara’da birleşerek sesleri ile haykırdılar isteklerini: “İşçi memur el ele, genel greve”, “iş ekmek özgürlük”, “çeteleşmiş devlet istemiyoruz.”

Emek’ten Aydın Çubukçu’nun izlenimleri aşağıda sunulmaktadır:

İki aydır kamuoyu gündemini tümüyle dolduran ve Türkiye’nin bütün sorunlarını kendi ekseninde toparlayan “devlet-mafya-aşiret” ilişkisi; Türk-İş’in Kızılay Meydanı’nda düzenlediği büyük mitingin de hareket noktasında bulunuyordu. Ülkenin her köşesinden, bütün işkollarından yüzbinlerce işçi, egemen sınıf iktidarının kontrgerilla olarak somutlaşan, Susurluk’ta “devlet-mafya-aşiret ilişkileri” olarak ortaya dökülen “öteki yüzü”nü protesto etmek için Ankara’da toplanmıştı.

İlk toplanma yerinden, miting alanına kadar, kilometrelerce yol boyunca duyulan en güçlü sloganlar, “çete”ye karşı olanlardı. Özelleştirme, SSK’nın satışı, taşeronlaştırma, nemaların gasp edilmesi gibi süregiden işçi-emekçi sorunları da, sloganlarda ve pankartlarda yer alıyor, işçi kitlelerinin gerçek taleplerini özetliyordu. Yedikleri her lokmayı gerçekten hak etmiş yüzbinlerce insan, kendi emekleri üzerinden sürdürülen soygun ve yağmanın bütün sonuçlarını ve belirtilerini dile getiriyor, boğazlarından tek bir helal lokma geçmemiş olanların iktidarından hesap soruyordu.

İşçinin Ankara’yı inleten ayak seslerinin gümbürtüsünü yaratan, bu talepler ve hedeflerdi.

Ne var ki Türk-İş yönetimi, kürsüyü elinde tutan sendikacılar, “çete” meselesine neredeyse hiç değinmeden, Susurluk’ta dökülen pisliğin kokusu sanki nefes borularımızı tıkamaya devam etmiyormuş gibi konuştular.

Bayram Meral, konuşmasının sonuna doğru, Ankara’nın güneşli havasının Allah’ın, işçilerin temiz yüreğine bir hediyesi olduğunu söyleyerek, “Kurban olduğum, 5 Ocak’ı 5 Ağustos’a çevirdi,” dedi. Bu boş laf, aslında Türk-İş yönetiminin gündemdeki siyasi sorunlar karşısındaki tutumunun da bir özeti sayılabilirdi. Bayram Meral’in dilinden, ülke, 3 Kasım’da Susurluk’ta açığa çıkan rezaletin öncesine götürülmek isteniyordu ve Allah da bunun tanığı olarak yüzbinlerce işçinin önüne çağrılıyordu.

Tarım-İş Sendikası’nın taşıdığı “çete kurmuş eşekler, millet sizden ne bekler” pankartı, enerji işçilerinin bütün meydanı kaplayan “şalter inecek, hükümet düşecek” sloganı, Türk-İş tabanının temel eğilimini gösteriyordu. İşçinin ayak sesi buydu. Ama tepedekiler, büyük meydana çağırdıkları işçi ve emekçi yığınlarından farklı bir dille konuştular ve sonunda sözü, Türk-İş’in kuracağı söylenen siyasi partiye bağladılar. Bayram Meral’in görüşüne göre, ülkede siyaset ve lider boşluğu vardı. Demek ki, bunu da ancak Türk-İş ve kendisi doldurabilirdi. Meydanı heyecanlandırmaya ve kendisine katılmaya zorladığı konuşmasında, Meral sık sık soruyordu: “hazır mısınız?”, “Mücadeleye devam mı”, “Hesap soracak mıyız?”. İşçilerin cevabı belliydi. Hazırdılar. Mücadeleye devam edeceklerdi ve hesap soracaklardı. Çünkü onlar, kendi ayak seslerinin anlamını biliyorlardı ve bütün bu soruları kendi dillerine çevirerek cevaplandırıyorlardı.

Yalnız birisi, bunca laftan usanmış ve artık gerçekten mücadele etmek, hesap sormak isteyen birisi, kaldırıma oturmuş, avucunun içindeki nasırları yolarak dinliyor ve homurdanıyordu: “Ne zaman ulan, ne zaman?”

Türk-İş’in tıkanmış bürokrasisi, şimdi sistemin temel çelişmeleri ve bunun en güncel belirtileri tarafından da kuşatılmış bulunuyor. İşçinin ayak sesiyle, tepedekilerin sesi, birbirini tutmuyor. Türk-İş yönetimi ve onun akıldaneleri, bu yüzden, yıllardır her sıkıştıkları durumda gündeme getirdikleri bu “özgün ve parlak” sloganın arkasına bugün de sığınmaya çalışıyorlar.

Görünen o ki, büyük miting, işçi sınıfının büyük tepkisini söndürmek, eğer bu mümkün değilse, içi boş “parti” vaatleriyle sürüncemeye sokmaya çalışmak için bir araç olarak kullanılmak istendi.

Cumhuriyet’ten Banu Salman, mitinge ilişkin gözlemlerini aşağıdaki şekilde aktardı:

Türkiye’nin dört bir yanından gelen yüz bini aşkın kişi dün Ankara Kızılay Meydanı’ndaydı. Sabah 07.00’den itibaren yollara dökülen eylemciler, Türkiye’ye sahip çıktı; temiz devlet istedi.

Mitingde kimler yoktu ki. Kamu emekçilerinin yanı sıra siyasi parti temsilcileri, demokratik kitle örgütleri, öğrenciler, hatta ülkücüler de “temiz devlet, aydınlık Türkiye” için başkentteydi.

Sol partilerin de yoğun katılım gösterdikleri demokratikleşme mitingi, bu geniş ideolojik yelpazesiyle ilginç görüntülere sahne oldu. Ülkücülerin “bozkurt”, sol görüşlülerin “zafer” işaretlerinin zaman zaman yan yana geldiği eylemde, farklı sloganlar ise bazen gerginlik yarattı.

Sabah 07.00’de başlayan yürüyüş tam üç saat sürdü. Halaylarla, türkülerle yürüyen eylemciler arasında dolaşan bir “zenne” ise yürüyüşün daha da keyifli hale dönüşmesini sağladı. Saat 10.00’dan itibaren Kızılay Meydanı dolmaya başladı. Ve alan işçilere dar geldi. On binler Kızılay Meydanı’na sığmayınca Zafer Çarşısı’na doğru yayıldı. Mitingde 5 bin de polis görev yaptı. Polislerin bini Ankara dışından takviye olarak getirilmişti.

Eyleme katılanların bir bölümü yeni yapılmakta olan Kızılay binasının katlarına çıkarak binayı bayrak ve pankartlarla süsledi.

Emek Partisi (EP) ve İşçi Partisi’nin (İP) pankartlarının altındaki gruplar hareketlilikleriyle dikkat çekerken EP pankartlarının bulunduğu bölümde ABD bayraklı bir şapka giyerek küçük paketler taşıyan bir adam kendisine “Yalancı” diyordu. Yalancının, “Abdullah Çatlı vatanseverdi. Bu işçiler vatanı bölmek istiyor. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Devlet çete kurmaz” diyerek gönderme yaptığı yer açıktı.

Bir başka grubun ellerinde ise “Polis-mafya-siyaset” ilişkilerinin gündeme gelmesine neden olan Susurluk’taki kazayı anımsatan, trafik canavarı amblemli ve “ben olmasaydım, bu rezaleti kim ortaya çıkaracaktı” yazısının bulunduğu pankart dikkat çekiyordu. Mitingin başlangıcında İstiklal Marşı çalınırken bazı grupların katılmaması ve slogan atmayı sürdürmesi tepkilere neden oldu. Karşılıkla atışmaların yaşandığı alanda bozkurt ve zafer işaretleri yan yana görüldü.

Miting alanında yapılan üst araması sırasında Türk Haber-İş Sendikası üyelerinin “polise kalkan eller kırılsın” diye slogan atması polisleri sevindirdi. Çevredeki polisler de bu sloganı alkışlarla karşıladı. Bu sırada polis barikatına HADEP’liler gelince Haber-İş Sendikası üyeleri, “kahrolsun PKK. Bayram inmez, vatan bölünmez” sloganı atmaya başladı. HADEP’liler de buna karşın “kirli savaşa hayır”, “yaşasın halkların kardeşliği” sloganı attılar.

Miting bitiminde İP’liler alanda tur attılar. Gösteri ve yürüyüşlerin “vazgeçilmez temsilcilerini” oluşturan seyyar satıcılar da Kızılay’daydı. Simit ve tatlıların ellerde gezdiği mitingde, köfte-ekmek satan bir seyyar satıca, tezgahına koyduğu “Bağımsız Köfte-İş Türkiye Sendikası” yazısıyla rakiplerini solladı.

Sivil toplum örgütleriyle ilişkilerinin soğuk olması nedeniyle parti içinde de eleştirilere hedef olan DSP’den milletvekili düzeyinde katılım oldu. DSP Zonguldak Milletvekili Mümtaz Sosyal’ın kortejin başında yürüdüğü mitingde, Trabzon Milletvekili Hikmet Sami Türk, Denizli Milletvekili Hilmi Develi, Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül de yer aldı. DSP milletvekillerinin eylemdeki varlığı, grupta Genel Başkan Bülent Ecevit’e de iletilen tartışmaların sonucu olarak değerlendirildi. (Cumhuriyet, 6.1.1997)

Türk-İş Genel Başkan Danışmanı Yıldırım Koç da, 12 Ocak 1997 tarihli Aydınlık’taki köşesinde mitingi aşağıdaki biçimde değerlendirdi:

Türk-İş tarafından 5 Ocak 1997 günü Ankara’da düzenlenen “Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et!” mitingi ve yürüyüşü başarılı ve olaysız bir biçimde tamamlandı. 21 Aralık İstanbul toplantısı işçi sınıfı saflarında yeni bir hareketlenmenin başlangıcıydı. 5 Ocak mitingi, beklentinin üstünde bir katılımla, ısınmanın hızlandığının göstergesidir.

Miting, Türkiye’de yaşanmakta olan yeni saflaşma açısından önemliydi. Bu saflaşmanın bir tarafında işçi sınıfının önderliğindeki emekçiler, yurtseverler, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğünü ve bağımsızlığını, insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletini savunanlar, Türkiye’yi Türkiye yapan bu özelliklere sahip çıkanlar yer almaktadır. Diğer tarafta ise ikinci cumhuriyetçiler, kürt milliyetçileri, şeriatçılar bir aradadır. Emek-sermaye çelişkisinin belirleyiciliğini artırdığı koşullarda, Türkiye’nin yakın geleceğine damgasını vuracak saflaşma bu gözükmektedir.

Miting, ücret artışları için değil, Türkiye’yi hırsızlara, soygunculara, Atatürk düşmanlarına, bölücülere bırakmamak, Türkiye’ye sahip çıkmak için yapıldı. Türk-İş’in böyle genel amaçlı bir miting düzenlemesi, toplu sözleşme sendikacılığının aşılma çabalarında alınan mesafe açısından önemlidir. Bu miting, zorunlu tasarruflar ve toplu sözleşmeler için de bir gövde gösterisi niteliğindeydi. Ancak belirleyici özellik, Türkiye’ye sahip çıkma çabası, sahip çıkılan Türkiye’nin ana özelliklerinin açık bir biçimde vurgulanmasıydı.

Mustafa Kemal, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın ilk dönemlerinde tarlasında çalışmakta olan bir köylünün yanında durmuş, vatanın kurtarılmasının gereğini anlatıyormuş. Köylü, “Paşam,” demiş, “benim için vatan tarlamın bittiği yerde biter.”

Ulusal Bağımsızlık Savaşı’na yön verenler, vatanın kendi tarlasının veya köyünün sınırlarında bittiğini zannedenlere vatanın ne olduğunu öğrettiler, tarlasını veya köyünü korumanın yolunun vatanın bütününe sahip çıkmaktan geçtiğini öğrettiler.

İşçi sınıfı özellikle son 10 yıldır hızlı bir dönüşüm ve gelişim yaşamaktadır. Bir dönem sendikaların tek görevinin ücret zammı almak olduğunu zannedenler, daha kapsamlı mücadelelerin gerekliliğini ve ücret zammı mücadelesinin de ancak böylesine kapsamlı bir mücadeleyle başarıya ulaşabileceğini anlamaya başlamaktadır.

Türkiye’ye Sahip Çık! mitingi bir bütün olarak çok başarılıydı. Katılım açısından 5 Ağustos 1995 Emeğe Saygı Mitinginden daha da büyüktü. Bazı ufak tefek gerginlikler yaşandı. Ancak bu gerginlikler tırmanmadan önlendi. Çok farklı siyasal eğilimlerden ve etnik kökenlerden işçiler, Türkiye’ye sahip çıkma programı etrafında birleşebildi. Vatanın sınırlarının kendi tarlasının sınırları olduğunu zannedenler, kendi tarlalarını korumanın yolunun vatanın bütününün korunmasından geçtiğini kavramaya başladılar.

Türk-İş Ankara’da 1969 yılından 1994 yılına kadar miting yapmamıştı. 5 Nisan kararlarının açıklanmasından hemen sonra, 24 Nisan 1994 tarihinde Ankara’da Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan tarafında 5 Nisan istikrar programını protesto etmek amacıyla İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Mitingi düzenlendi. Katılım 20-25 bin kişiyle sınırlı kaldı. 26 Kasım 1994 tarihinde,

1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’ndaki memurlaştırmaya karşı Anıtkabire ve Meclis’e yapılan yürüyüş, yağmura ve soğuğa rağmen, son derece başarılıydı. Toplu sözleşme görüşmelerindeki anlaşmazlık nedeniyle de 5 Ağustos 1995 günü Emeğe Saygı Yürüyüşü ve Mitingi büyük bir başarıyla gerçekleştirildi. 5 Ocak 1997 Mitingi ise hem bu mitinglerin hepsinden daha kalabalıktı, hem de içerik açısından çok daha kapsamlıydı ve işçi sınıfı hareketinin gelişiminde yeni bir aşamaya geçişi ifade ediyordu.

Miting sonrasında, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve Genel Sekreteri Şemsi Denizer imzasıyla, Türk-İş’e bağlı sendikaların genel başkanlıklarına aşağıdaki teşekkür yazısı iletildi (9 Ocak 1997 gün ve 97-32-5/43 sayı):

Başkanlar Kurulumuzun 3 Aralık 1996 günü İstanbul’da yaptığı toplantısında alınan karar uyarınca 21 Aralık 1996 günü İstanbul’da Bostancı Gösteri Merkezi’nde düzenlenen “Türkiye’ye Sahip Çık! Yönetici ve Temsilciler Toplantısı”nın büyük bir başarıyla tamamlanmasının ardından, 5 Ocak 1997 günü Ankara’da “Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et!” Yürüyüş ve Mitingi de, yüzbinlerce üyemizin katılmasıyla ve yüzbinlerce kitinin katıldığı bu yürüyüş ve mitingde en küçük bir olayın çıkmaması ve tek kişinin burnunun bile kanamamasıyla, yine büyük bir başarıyla gerçekleştirilmiş ve ülkemizin ve Türk-İş’in tarihine şanlı bir sayfa olarak geçmiştir.

Toplumumuzun tüm kesimlerinden büyük takdir toplayan, işçinin gücünü ve Türkiye’ye en zor günlerde sahip çıkma kararlılığını herkese bir kez daha gösteren, Türk-İş’in itibarını daha da artıran, Türk-İş’in toplumumuzdaki öncü rolünü daha da güçlendiren, herkese “Türkiye’de Türk-İş vardır; Ankara’da Türk-İş vardır” dedirten bu büyük mitingin gerçekleştirilmesine katkılarınız nedeniyle, Genel Merkez Yöneticilerinize, Şube Yöneticilerinize ve Üyelerinize teşekkürlerimizi iletiyor, sizleri kutluyor ve başarılarınızın devamını diliyoruz. Saygılarımızla.

Mitingden bir ay sonra, Türk-İş Yönetim Kurulu 4 Şubat 1997 günü Başbakan Necmettin Erbakan’ı ziyaret ederek, ülkenin temel sorunları ve işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin temel taleplerine ilişkin aşağıdaki metni sundu:

Halkımızın sorunları hızla artmakta, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Anayasamızın 2. ve 3. maddelerinde belirtilen temel nitelikleri ile 174. maddesinde özel koruma altına alınmış İnkılap Kanunları ciddi tehdit altında bulunmaktadır. Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen Kudüs Gecesinde sergilenen, laik ve demokratik Cumhuriyet düşmanı ve teröristleri destekleyen tavır, Sincan’da Interstar muhabiri Sayın Işın Gürel’e yapılan hain ve insanlıkdışı saldırı ve MHP Kartal İlçe Başkanı Sayın Nihat Uygun’un Türkiye’nin ve halkımızın düşmanı teröristlerce katledilmesi, ülkemizin geleceğine ilişkin kaygıları daha da artırmaktadır. Diğer taraftan, 10 Temmuz 1996 günü arz etmiş olduğumuz taleplerimiz konusunda, aradan 7 ay geçmiş olmasına rağmen, hiçbir somut adım atılmamıştır. Bu şartlarda, Hükümetinizin icraatında öncelikle göz önünde bulundurulmasında yarar gördüğümüz temel görüş ve taleplerimizi arz etmek istiyoruz:

(1) Verilen tüm sözlere rağmen, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi doğrultusunda hiçbir somut adım atılmamıştır. Başta Anayasa olmak üzere, 12 Eylül döneminin ve sonrasının tüm anti-demokratik mevzuatı değiştirilmeli, özellikle 2821, 2822 ve 1475 sayılı Yasalarda, Türkiye tarafından onaylanmış ILO Sözleşmelerinin gerekli kıldığı düzenlemeler yapılmalı, kamu çalışanları sendikaları yasa tasarısı ILO ilkeleri doğrultusunda değiştirilmelidir.

(2) Türkiye’nin ulusal savunmasını, Devletimizin gücünü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını zedeleyecek alanlardaki özelleştirme girişimleri durdurulmalı, kamu mallarını değerinin çok altında fiyatlarla satarak kamu açıklarını kapatma girişimlerine son verilmelidir. Ülkemiz için stratejik önemde olan enerji, madencilik ve liman işkollarındaki özelleştirme çabaları durdurulmalıdır.

(3) 1997 kamu kesimi toplu sözleşmelerinde, bir önceki toplu sözleşme döneminde işçilerin satınalma gücünde meydana gelen kaybı telafi edecek ve gelecek dönemde işçileri enflasyona karşı koruyacak bir ücret zammı bir an önce verilmelidir.

(4) Zorunlu tasarruf uygulaması sona erdirilmeli, fonda biriken paralar hak sahiplerine ödenmeli, Sayın Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi, işverenin yüzde 3’lük katkı payı da ücretlere eklenmelidir. Bu uygulama gerçekleştirilinceye kadar, fondaki para piyasada geçerli faiz oranlarında nemalandırılmalıdır. Konut Edindirme Yardımı Fonunda birikmiş para çalışanlara aktarılmalıdır.

(5) Ülkemizdeki tüm hukukdışı davranışların ve yolsuzlukların üzerine gidilmeli, hırsızlık ve yolsuzluk iddialarının üstü, şahsi çıkar ve siyasi gelecek hesaplarıyla örtülmemelidir.

(6) Meclisimizin ve milletvekillerimizin kamuoyundaki itibarlarının daha da artırılabilmesi için, milletvekilliği dokunulmazlığı milletvekillerinin yalnızca asli görevleri ile sınırlandırılmalı, yargının tam ve gerçek bağımsızlığı sağlanmalıdır. Basın özgürlüğünü zedeleyecek girişimlerden kaçınılmalı, halkımızın haber alma özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır.

(7) Yüksek oranlı enflasyon sürmekte, kamu açıklarının kapatılmasında uygulanan yanlış politikalar nedeniyle iç ve dış borçlarımız hızla artmaktadır. Vergi affı gibi düşüncelere son verilmeli, herkesin geliri ve serveti ile orantılı bir vergi ödemesi sağlanmalı, kayıt-dışı ekonomi denetim altına alınmalıdır. İşsizlik hızla artmaktadır. Kamuda verimli istihdam artırılmalı, kamu kesiminde işçileri ve memurları bölücü ve birbirine düşürücü davranışlardan kaçınılmalı, işyerlerine politika sokulmamalı, işsizlik sigortası çıkarılmalıdır. Memur maaşları ile emekli aylıkları, toplumun bu kesimlerinin enflasyon karşısında ezilmesini önleyecek bir düzeye çıkarılmalı, memurlar arasında ayrımcılık yapılmamalıdır.

(8) Kaçak işçilik gibi kanundışı bir uygulamanın hızla yaygınlaşması, bir taraftan devletimizin vergi kaybına, diğer taraftan SSK’nın sorunlarının daha da ağırlaşmasına yol açmaktadır. Kaçak işçilikle etkin bir biçimde mücadele edilmeli, SSK’nın gayrimenkullerinin satışından ve SSK prim alacaklarının faizinin affedilmesi girişiminden vazgeçilmelidir.

(9) 18 Ekim 1996 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan karar uyarınca Hükümetin zorunlu emekliliği yeniden başlatma ve taşeronluğu daha da yaygınlaştırma doğrultusundaki uygulamalarına son verilmelidir.

(10) Kamuda çalışan geçici ve mevsimlik işçiler kadroya geçirilmeli, bu işçilerin yürürlükteki toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan hakları verilmelidir. Başta AŞTİ grevi olmak üzere, tüm grevlerin sendikal hak ve özgürlüklere saygı temelinde ve insanca yaşama ve çalışma koşulları sağlanacak biçimde bitirilmesine çaba gösterilmelidir.

Bu temel ve güncel sorunlarımızın çözümüne göstereceğiniz ilginin, daha huzurlu ve mutlu bir Türkiye’nin oluşturulmasına büyük katkıda bulunacağı inancıyla, arz eder ve çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla.

DİĞER HABERLER
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!

TÜİK enflasyonuna genel olarak güven duyulup duyulmaması bir yana kasım ayı için ortada çok tuhaf oranlar söz konusu, onların üstünde durmak gerekiyor.

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve insan onuruna yakışır bir yaşam hakkına sahip olduğunu hatırlatan önemli bir gündür.

ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK
ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yapıyı yeniden düzenlemek için adım atıyor. Hükümet temsilcilerinin sayısı azaltılırken, işçi ve işveren üyeler mevcut sayıda kalacak. Komisyonun yapısı ve karar mekanizmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET
ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET

Öz Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Gülpolat ve yönetim kurulu üyeleri, Genel Başkanımız İbrahim Ören ve yönetim kurulumuzu ziyaret ettiler.