Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
25 Ağustos 2025
TÜRK-İŞ’İN ANKARA’DA EMEĞE SAYGI YÜRÜYÜŞ VE MİTİNGİ (5 AĞUSTOS 1995)

1995 yılında Türkiye tarihinin en yoğun yasal grevleri ve bu grevler öncesi ve sonrasında önemli grev-dışı eylemler yaşandı.

TÜRK-İŞ’İN ANKARA’DA EMEĞE SAYGI YÜRÜYÜŞ VE MİTİNGİ (5 AĞUSTOS 1995)

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

5 Nisan 1994 istikrar programı sonrasında özellikle kamu kesimi işyerlerinde bağıtlanmış toplu iş sözleşmelerinin uygulanmasına konusunda yaşanan büyük sorunlar ve gerçekleştirilen eylemler sonrasında, 1995 yılında da Türk-İş’e bağlı sendikaların örgütlü olduğu kamu kesimi işyerlerinde toplu iş sözleşmelerinde hükümetin tavrının son derece olumsuz olması, yaygın grevlere ve grev-dışı eylemlere neden oldu.

Türk-İş’e bağlı sendikaların 1995 yılında kamu kesiminde 582 işyerinde çalışan 682.029 işçi adına toplu sözleşme görüşmelerini gerçekleştirecekti. 266.329 işçinin toplu iş sözleşmesinin yürürlük tarihi 1.1.1995; 321.614 işçinin toplu iş sözleşmesinin yürürlük tarihiyse 1.3.1995 idi. 682.029 işçinin yüzde 86’sının toplu sözleşme yürürlük tarihi Ocak ve Mart aylarının başıydı.

Bu dönem yüksek oranlı enflasyon yıllarıydı. Ocak-Aralık döneminde 1991 yılında tüketici fiyatları yüzde 71,1 oranında artmışken, fiyat artış oranı 1992 yılında yüzde 66,0, 1993 yılında yüzde 71,1, 1994 yılında yüzde 125,5, 1995 yılında yüzde 76,0, 1996 yılında yüzde 79,8, 1997 yılında yüzde 99,1 ve 1998 yılında da yüzde 69,7 oldu.

Türk-İş 1995 yılı kamu kesimi toplu iş sözleşmeleri için bir “Kamu Kesimi Koordinasyon Kurulu” oluşturdu. Türk-İş Yönetim Kurulu ve Kamu Kesimi Koordinasyon Kurulu’nun Türk-İş Başkanlar Kurulu’na sunduğu ve Başkanlar Kurulu tarafından onaylanan öneride (18 Mart 1995), sendikaların sunacakları toplu sözleşme tekliflerinin çerçevesi belirlendi.

Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe, 10 Temmuz 1995 günü Türk-İş’e yaptığı ziyarette, kamu kesimindeki toplu iş sözleşmeleriyle ilgili bir “açıklama” yaptı. Açıklamada, ekonominin içinde bulunduğu zor durum anlatıldıktan sonra, şöyle deniyordu:

Burada işkolları esası içinde mevcut ücretlerde kamu ve özel sektör mukayeseleri yapıldığında toplu iş sözleşmelerini yeni sonuçlandırmış özel sektör firmalarında ücretlerin hala kamu kesimi ücretlerine yetişemediğini de göz önünde tutmak gerekecektir.

Kırk yıllık sorumlu geçmişin temsilcisi olan Türk-İş ve Türk-İş’e bağlı sendikaların ve işçilerimizin ülkemizin ve ekonomimizin şartlarını dikkate alan bir yaklaşık içinde olacağına inanıyor ve hepinize teşekkür ediyorum. (Bekir Sami Daçe’nin 5 sayfalık açıklaması)

Bu görüşme sonrasında, Türk-İş Başkanlar Kurulu 11 Temmuz 1995 günü toplandı. Başkanlar Kurulu, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in aşağıdaki konuşmasıyla açıldı:

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Konuklar,

TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu adına en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Başkanlar Kurulumuz ülkemiz, halkımız ve çalışanlar açısından ciddi sorunların yaşandığı bir dönemde toplanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne ve güvenliğine yönelik dış tehditler yoğunlaşırken, TÜRK-İŞ, ülkemizde huzuru hakim kılma çabalarını sürdürmektedir. Ancak, ne yazık ki, bu sorunların çözümü için TÜRK-İŞ’in iyiniyetli gayretleri Hükümetçe engellenmektedir.

Huzurun önşartı demokrasidir, hayatın ucuzlamasıdır, iş olanaklarıdır ve güvencesidir. Huzurun önşartı, halkımızın hayat pahalılığı altında ezilmemesi, insanca yaşama imkanına kavuşmasıdır.

Parlamentoda temsil edilen siyasi partiler, ülkemizi 12 Eylül Anayasası ile yönetme ayıbından kurtarma vaadiyle halkımızın karşısına çıktılar; oy istediler. Bugün ise, 12 Eylül Anayasasının değiştirilmesi konusunda anlaşamıyorlar. Başka küçük hesaplar demokratikleşme vaadlerinin önüne geçmektedir. DYP, ANAP ve SHP Grup Başkanvekillerinin önderliğinde toplam 301 milletvekilinin imzasıyla Meclis’e sunulan Anayasa değişikliği kanun tasarısının Anayasa Komisyonu’nda anti-demokratik bir biçime sokulmasını üzüntüyle karşılıyoruz. Dileğimiz, tüm yetersizlikleri ve eksikliklerine rağmen, ilk adım olarak bu tasarının yasalaşmasıdır.

TÜRK-İŞ, 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasası ve diğer mevzuatının, sendikaların ve diğer demokratik kuruluşların da katılacağı bir tartışma sürecinde, evrensel demokrasi ilkelerine, onaylanmış uluslararası sözleşmelere ve tam üyelik için başvurduğumuz Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmesini istemektedir.

Ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan enflasyon yüksek bir oranda devam etmektedir. Haziran sonu itibariyle 12 aylık enflasyon oranı yüzde 84,4 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranı olumlu bulmak aşırı bir iyimserliktir.

İşsizlik her geçen gün artmaktadır. Yatırım yapılmazsa işsizliğin azaltılması mümkün değildir. 5 Nisan istikrar programı sonrasında ülkemizdeki sabit sermaye yatırımlarında sürekli bir azalma yaşanmaktadır. 1994 yılında sabit sermaye yatırımları yüzde 15,9 oranında gerilemiştir. 1995 yılının ilk üç ayında da, geçen yıla göre, yüzde 16,9’luk bir gerileme söz konusudur. Emeğin değil, paranın para kazandığı bir dönemde yaşanmaktadır. Yatırımların durmasının altında yatan başlıca nedenlerden biri de bu gerçektir.

5 Nisan sonrasında milli gelir adaletsizliği daha da artmıştır. İşçilerin ve memurların milli gelirden aldıkları pay 1993 yılında yüzde 32,8 iken, 1994 yılında yüzde 25,1’e inmiştir. Sermaye ve servet sahiplerinin milli gelirden aldıkları pay ise, 1993 yılında yüzde 50,1’den 1994 yılında yüzde 57,6’ya yükselmiştir.

Yüksek Hakem Kurulu’nda Türk Hava Yolları işyeri için öngörülen zamlar da, enflasyon nedeniyle meydana gelen kaybı telafi etmekten uzaktır.

Bugün asgari ücret 61 dolardır. TÜRK-İŞ’in talebi, asgari ücretin günün koşullarına göre tespiti ve 1 Ağustos tarihinden itibaren yürürlüğe girmesidir. Bakanlar Kurulu’nun Meclis’ten aldığı yetkiyi kullanarak, asgari ücreti gelir vergisi dışında tutmasını da istiyoruz.

Özelleştirme ile ilgili sıkıntılar devam etmektedir. Bu koşullarda, yeni bir istikrar programı ve yüksek oranlı bir devalüasyon söylentileri artmaktadır. Halkımızın ve özellikle de çalışanların ve işçi sınıfının, fedakârlık yapacak hali yoktur. Türkiye, lira’dan üç sıfır atılması veya yeni bir para biriminin kabulüyle değil, çok kazananlardan servet ve gelirleri oranında vergi alınmasıyla kurtulacaktır.

Ülkemizin ciddi sorunları bulunmaktadır. Bu sorunlar her geçen gün daha da artmaktadır. Ne yazık ki, bu sorunları tartışacağımız Ekonomik ve Sosyal Konsey bugüne kadar faaliyete geçirilmemiştir.

Hükümetimizin bu tavrı, TÜRK-İŞ’in bu yıl ILO’da Hükümeti eleştirmesine yol açmıştır. TÜRK-İŞ, ülkemizde çağdaş bir demokrasiyi kurma mücadelesinde, ILO’yu da etkili bir biçimde kullanmıştır.

TÜRK-İŞ, mezarda emekliliğe yol açacak yasa tasarısının Hükümet tarafından geri çekilmesini bir kez daha talep etmektedir.

Çalışanı ve emeklisiyle karşı karşıya bulunduğumuz en önemli sorunlardan biri de, SSK’nın sunduğu hizmetlerin yetersizliğidir. SSK’yı anti-demokratik bir yapıya sokanlar, yıllardır SSK’yı arpalık olarak kullananlar veya belirli çevrelere peşkeş çekenler, önemi giderek daha da artan bu Kurumu yok etme çabası içindedir. Bu konuda en önemli görev, SSK Yönetim Kurulu’nda görev yapan işçi kökenli üyelere düşmektedir. SSK üzerindeki ekonomik tedbirler kaldırılmalı, SSK’nın boş kadroları daha iyi hizmet sunulacak biçimde doldurulmalı ve SSK hizmetlerinin niteliği yükseltilmelidir.

Son dönemde dikkati çeken biçimde öne çıkan bir sorun, işçiyle işçiyi, işçiyle askeri ve polisi karşı karşıya getirmeye yönelik çabalardır. Bazı işyerlerinde haklı ve meşru bir grev sürerken, taşeron işçileriyle grevkırıcılık yapılmaktadır. Hakkını korumak isteyen işçinin karşısına ise jandarma çıkarılmaktadır. Bu, son derece yanlış ve tehlikeli bir uygulamadır. TÜRK-İŞ bu konularda Hükümeti ve işverenleri uyarmaktadır.

Güvenlik güçlerinin görevi, yalnızca işverenin malını korumak değildir. Güvenlik güçleri, ekmeği ve hakları için meşru ve demokratik yollardan mücadele ederken, işveren tarafından mağdur edilen veya işverence keyfi biçimde işten atılan işçinin karşısına dikilmemeli, aksine onun hakkına sahip çıkmalı, işçinin yanında yer almalıdır.

TÜRK-İŞ toplumda diyaloğun gelişmesinden, sorunların masa başında çözülmesinden yanadır. Nitekim Havaş işyerindeki grev, Hava-İş Sendikamızın Genel Merkez ve Şube Yöneticilerinin de imzaladığı bir protokolle sona erdirilmiştir.

Diğer taraftan, çeşitli işyerlerinde işten çıkarmaların devam ettiği, toplu sözleşme yetkisi sorunlarının aylardır çözüme kavuşturulmadığı bir ortamda doğacak tepkilerin sorumlusu TÜRK-İŞ ve işçiler değil, bu sorunları yaratanlardır.

Özellikle Erdemir işyerinde eski dönem toplu iş sözleşmesinin sona ermesinin üzerinden 10 ayı aşkın bir sürenin geçmiş olmasına ve Sendikamızın çoğunluğu sağlamasına rağmen yetkinin verilmemesi, TÜRK-İŞ’e yapılan haksızlıkların yeni bir kanıtıdır.

Hükümet toplu sözleşmelerimizde 12 Eylül’ün, Yüksek Hakem Kurulu’nun ve kamu kesimi işveren sendikalarının bile bugüne kadar dokunmadığı bazı haklarımızı kaldırmak istemektedir.

Hükümetin bu tutumu sözleşmelerin tıkanmasına, uyuşmazlık tutanaklarının tutulmasına yol açmıştır. Toplu sözleşmelerin bir bölümü de, anti-demokratik grev yasakları nedeniyle, Yüksek Hakem Kurulu’na gitme safhasına gelmiştir. Kamu Koordinasyon Kurulumuzun 30 Haziran 1995 tarihinde Meclis’te iki Sayın Devlet Bakanı ile yaptığı toplantıda bu konular değerlendirilmiş ve sözleşmelerin bir an önce bitirilmesi istenmiştir. Ne yazık ki, bugüne kadar istenilen sonuç alınamamıştır.

TÜRK-İŞ, yaşadığımız sıkıntılı günlerde günün koşullarına uygun bir ücret teklifi beklerken, dün Devlet Bakanı Sayın Bekir Sami Daçe’nin yaptığı ziyarette verdiği teklif, TÜRK-İŞ tarafından haklı bir tepkiyle karşılanmıştır.

Devlet Bakanı Sayın Bekir Sami Daçe’nin TÜRK-İŞ’e dün verdiği teklif, görüşme konusu yapılamayacak kadar aleyhimizdedir, adaletsizdir. TÜRK-İŞ’in 1995 yılı kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerindeki temel politikası, gerçek ücret artışı istememek, bir önceki 6 aylık dönemdeki kayıplarımızın verilmesini talep etmektir. Toplu sözleşme yürürlükleri 1 Ocak’ta başlayan işçiler için bu kayıp yüzde 40, toplu sözleşmesi 1 Mart’ta başlayan işçiler için bu kayıp yüzde 52,2’dir. Hükümetin verdiği teklif ise, 1995 yılının tümü için, bir yıllık süre için yalnızca yüzde 5,4’tür. Halbuki, geçen dönemki kaybımıza ek olarak, 1995 yılının ilk altı ayında fiyatlar ayrıca yüzde 30 oranında artmıştır.

Hükümet, bu zamların ücretlere eklenmemesini istemektedir. Böylece, bu zam fazla mesai ücretlerine, ikramiyelere, primlere, ücrete bağlı diğer ödemelere de yansımayacaktır. Hükümet, evlenme, doğum ve ölüm dışındaki tüm yan ödemelerin aynen korunmasını istemektedir.

TÜRK-İŞ böyle bir teklifi görüşme konusu bile yapmayacaktır. TÜRK-İŞ sadakayı reddetmekte, “Sadakaya hayır” demektedir.

İşçiler, memurlar, emekliler ve bir bütün olarak dar gelirliler, 1994 yılında yeterince fedakârlık yapmıştır. Artık fedakârlık yapmak sırası, 5 Nisan istikrar programı sonrasında gelirlerini alabildiğince artıranlarındır.

Başkanlar Kurulumuz artık ne tür eylemlerin yapılacağını tartışacak ve karara bağlayacaktır.

Ayrıca, özel sektör işyerlerindeki toplu sözleşme görüşmelerinde de sıkıntılar devam etmektedir.

Bu alandaki sorunların çözümüne de gerekli iyiniyet ve çaba gösterilmelidir.

İşsizliğin ve ekonomik sıkıntıların her gün arttığı bir ortamda, Hükümetin ve işverenlerin, işçi çıkararak, toplu sözleşmeleri tıkayarak yeni sorunlar yaratma düşüncesinden vazgeçmediği taktirde, TÜRK-İŞ, ülke genelinde haklı, meşru ve demokratik tepkisini gösterecektir.

Temennimiz, Hükümetin ve işverenlerin, TÜRK-İŞ’i böyle bir yola sevk etmemesi, sorunları masa başında çözmek isteyen TÜRK-İŞ’e iyiniyetle ve anlayışla yaklaşması, ülkemizin çıkarlarını ufak hesapların önünde tutmasıdır.

Aksi taktirde doğacak olayların ve yeni sorunların sorumlusu TÜRK-İŞ olmayacaktır.

Bu uyarılarımızın dikkate alınacağı umuduyla, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Başkanlar Kurulu, 11 Temmuz 1995 günlü toplantısının ardından aşağıdaki bildiriyi yayınladı:

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalımını yaşarken, Hükümet, özellikle çalışanlara karşı izlediği politikalarla, bu bunalımı daha da derinleştirici bir çizgi izlemektedir. İşçiler, Sendikacılık Hareketimiz ve özgür toplu pazarlık düzeni, 12 Eylül döneminde bile karşılaşılmayan kapsamlı ve sistemli bir saldırıyla karşı karşıyadır.

12 Eylül Anayasasını, kısmen bile olsa demokratikleştirme çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Türkiye, 12 Eylül Anayasasıyla yönetilme ayıbını hala yaşamaktadır. Türkiye’nin demokratikleştirilmesi doğrultusunda somut adımlar sürekli olarak ertelenmektedir.

Asgari ücret ayda net 61 dolardır. Milyonlarca işçi ise kaçak olarak çalıştırılmaktadır.

Hükümet, kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerinde ortalama yüzde 5,4 oranında bir zam önermiştir. Türk-İş’in tarihinde ilk defa bir Sayın Bakan işçileri hızla yoksullaştıracak böyle adaletsiz ve bilimsel dayanaktan yoksun bir öneriyi Türk-İş’e sunabilmiştir. Böyle bir teklif, Türk-İş’in arzuladığı diyalog kapılarını kapatacak bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

Kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık ve bireyler olarak siyasi faaliyette bulunma hakları hala çiğnenmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kamu çalışanları sendikalarının kapatılması için bir karar vermiştir.

Sendikalarımız, sendikalaşan işçiler ve grevci işçiler üzerindeki yasadışı baskılar sistemli bir biçimde artmakta, güvenlik güçleri tarafsızlığını yitirmektedir. İşten atmalar yoluyla sendikalar yok edilmek istenmektedir. Taşeron işçileri grevkırıcı olarak kullanılmaktadır.

Sosyal Sigortalar Yasası’nı değiştirerek mezarda emekliliğe yol açacak ve sosyal sigorta haklarımızı daha da kısıtlayacak yasa tasarısının Meclis’e indirilmesi hala gündemdedir.

Yerel yönetimlerdeki anti-demokratik yapıya ve belediyeler üzerindeki vesayete bağlı olarak, belediyelerin hizmetinde ve işçilerine karşı yükümlülüklerindeki sorunlar derinleşerek sürmekte, siyasal amaçlı işçi çıkartmalar ve işçi alacaklarının ödenmemesi devam etmektedir.

Türk-İş, 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasası ve diğer mevzuatının, sendikaların ve diğer demokratik kuruluşların da katılacağı bir tartışma sürecinde, evrensel demokrasi ilkelerine, onaylanmış uluslararası sözleşmelere ve tam üyelik için başvurduğumuz Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmesini istemektedir. Türk-İş, bu sürecin ilk adımı olarak, 301 milletvekili tarafından Meclis’e sunulan Anayasa değişikliğine ilişkin kanun tasarısının kabul edilmesini talep etmektedir.

Türk-İş, asgari ücretin günün koşullarına göre 2 kişilik bir ailenin insanca yaşamasına yetecek düzeyde tespitini ve 1 Ağustos tarihinden itibaren yürürlüğe girmesini, Bakanlar Kurulu’nun Meclis’ten aldığı yetkiyi kullanarak, asgari ücreti gelir vergisi dışında tutmasını istemektedir.

Türk-İş, 1995 yılı kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerinde gerçek ücret artışı istememekte, yalnızca enflasyondan kaynaklanan kayıplarının telafi edilmesini talep etmektedir. Türk-İş, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan ve 26 Kasım Büyük Yürüyüşü sonrasında geri çekilen işçi aleyhtarı hükümlerin bu kez toplu sözleşme masasında gündeme getirilmesini protesto etmektedir.

Türk-İş, kamu çalışanlarının Türkiye tarafından onaylanmış Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmelerinden kaynaklanan grevli toplu pazarlık ve bireyler olarak siyasi faaliyette bulunma haklarının tanınmasını istemektedir.

Türk-İş, mezarda emeklilik yasa taslağının geri çekilmesini talep etmektedir.

Türk-İş, sendikalarımız ve işçiler üzerindeki baskıların durdurulmasını ve güvenlik güçlerinin tarafsızlığının sağlanmasını istemektedir. Türk-İş, Türkiye tarafından onaylanmış 158 sayılı ILO Sözleşmesinin iç mevzuatımıza yansıtılarak, geçerli bir nedene dayanmayan işçi çıkartmanın yasaklanmasını talep etmektedir.

Türk-İş, yerel yönetimlerin demokratik bir yapıya kavuşturulmasını, idari vesayetten kurtarılmasını, işçiler ve Sendikamız üzerindeki baskının sona erdirilmesini ve işçi alacaklarının derhal ödenmesini talep etmektedir.

Türk-İş, insan haklarına saygılı, laik ve demokratik bir sosyal hukuk devleti olması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün en büyük savunucusu ve güvencesidir. Türk-İş daima vatanın ve halkımızın çıkarlarını ön planda tutarak adım atmıştır ve atmaya devam edecektir.

Hükümetin bugün ısrarla izlediği politika, ülkemizin ve halkımızın çıkarlarına uygun değildir. Bu politika, ülkemizin ve halkımızın değil, uluslararası tekelci sermayenin, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın istekleri doğrultusunda biçimlendirilmiştir. Özellikle 5 Nisan İstikrar Programı sonrasında daha da acımasızca uygulanan bu politikalarla, hayat daha da pahalanmış, işsizlik daha da artmıştır.

Hükümet, kamu açıklarının ve KİT zararlarının sorumlusu olarak işçileri ve sendikaları gösterme çabası içindedir. Bu gerçekdışı çaba, kamu açıklarının ve KİT zararlarının gerçek sorumlusu olan yüksek banka faizlerini ve bu kurum ve kuruluşların olanaklarının siyasi partilere ve sermayeye peşkeş çekilmesini gizlemeye yöneliktir ve inandırıcılıktan uzaktır.

Türk-İş, 4 yıla yakın bir süredir vaadlerini tutmayan bu Hükümetin istifasını istemektedir.

Türk-İş, vaadlerini tutmayan ve böylece Türk-İş’in temel güvencesi olduğu özgürlükçü ve çoğulcu parlamenter demokrasiyi ve TBMM’yi yıpratan parlamenterleri eleştirerek, erken seçim talep etmektedir.

Türk-İş, ülkemizin, halkımızın, çalışanların ve işçi sınıfının çıkarlarının koruyucusu olma görevini özellikle böylesine bunalımlı bir dönemde sürdürecektir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, Devlet Bakanı Sayın Bekir Sami Daçe tarafından 10 Temmuz 1995 günü Türk-İş’e iletilen teklifi ciddiye almamış, gündemine alıp görüşmemiş ve bu teklifin Başkanlar Kurulumuz tarafından Türk-İş’in önünde yakılması kararını almıştır.

Türk-İş, ülkemizin, halkımızın ve tüm çalışanların karşı karşıya bulunduğu bu ciddi sorunları çözüme kavuşturmak amacıyla, 18 Temmuz 1995 Salı günü Ankara’da Türk-İş’e bağlı tüm Sendikaların ve Şube Yöneticilerinin katılımıyla büyük bir kapalı salon toplantısı düzenleyecektir. Başkanlar Kurulumuzun 11 Temmuz 1995 günlü toplantısında önerilen ve tespit edilen eylemler bu toplantıda değerlendirilecek ve alınan karar Türkiye genelinde yaşama geçirilecektir.

Bu toplantı sonrasında Hükümet’in teklifi, Türk-İş Başkanlar Kurulu tarafından Türk-İş Genel Merkezi önünde yakıldı. Bu yakma eylemiyle Türk-İş’in eylem programı başlatıldı.

Türk-İş, eylemler öncesinde işyerlerinde dağıtılmak üzere aşağıdaki bildiriyi hazırlayarak 40 bin adet çoğalttı. Bu bildiriler, 18 Temmuz 1995 günü yapılan toplantıda Ankara’ya gelen tüm şube yöneticilerine, illeri ve işyerlerinde dağıtılmak üzere, verildi. Bu bildiri aşağıda sunulmaktadır:

NİÇİN EYLEM YAPIYORUZ?

DEMOKRASİYE EVET, SADAKAYA HAYIR

Halkımız ve TÜRK-İŞ,

+ Demokratik bir Anayasa,

+ Asgari ücretin 4 kişilik bir ailenin insanca yaşamasına yetecek düzeyde olmasını, 1 Ağustos tarihinde yürürlüğe girmesini, asgari ücretten vergi kesilmemesini,

+ Kamu kesimi toplu sözleşmelerinde enflasyon nedeniyle geçmiş dönemde meydana gelen kayıpları telafi edecek bir ücret zammının verilmesini,

+ Kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarını kullanabilmesini,

+ İşten çıkarmaların ve zorunlu emekliliğin durdurulmasını, iş güvencesi yasası ve işsizlik sigortası yasasının çıkarılmasını,

+ Sendikalarımız, sendikalı işçiler ve grevci işçiler üzerindeki baskıların sona erdirilmesini, güvenlik güçlerinin tarafsız davranmasını,

+ KİT’lerin ve yerel yönetimlerin demokratik bir yapıya kavuşturulmasını, işçi alacaklarının geciktirilmeden ödenmesini,

+ Sosyal devlet anlayışının hayata geçirilmesini, mezarda emekliliğe yol açacak yasa tasarısının geri çekilmesini,

+ İşyerlerimizdeki mevsimlik işçilerin bir an önce kadroya geçirilmesini ve güvenceye kavuşturulmasını,

+ Emeklilerin sorunlarına çözüm bulunmasını, işsizler için iş imkanlarının yaratılmasını,

+ Pahalılığın sona erdirilmesini

istemektedir.

Hükümet ve Meclis’te temsil edilen siyasi partiler bu konularda halkımıza karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemişler, TÜRK-İŞ’in yılmaz savunucusu olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve özgürlükçü parlamenter demokratik düzeni yıpratıcı bir tavır içine girmişlerdir.

Hükümet, uluslararası tekelci sermayenin, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın istekleri doğrultusunda hareket etmektedir. Halkımıza verilen sözler değil, IMF’ye verilen sözler tutulmaktadır.

Hükümetin işçiler aleyhindeki son önemli girişimi, kamu kesimi toplu iş sözleşme görüşmelerinde bir yıl için yüzde 5 oranında bir zam önerilmesidir.

Bugün kamu sektöründe bir işçinin aldığı net aylık ücret 250-400 Dolardır. Bazı basın ve yayın organlarının abartarak haksız kazançmış gibi göstermeye çalıştığı bu miktar, büyük bir otelde bir kişinin yalnızca 2 veya 3 gece yatak parasıdır. İstanbul’un lüks semtlerindeki bir lokantada 2-3 kişinin bir akşam yemeği için ödediği hesap, kamu sektöründeki bir işçinin bir aylık ücretidir.

Hükümet, bu ücretin yüksek olduğunu ileri sürerek, yıllık enflasyonun yüzde 100 civarında dolaştığı bir dönemde, yüzde 5 zam önermektedir.

TÜRK-İŞ böyle bir teklifi ciddiye almamaktadır. TÜRK-İŞ böyle bir teklif üzerinde görüşme yapmayı reddetmektedir.

TÜRK-İŞ, “DEMOKRASİYE EVET, SADAKAYA HAYIR” demektedir.

TÜRK-İŞ, meşru ve demokratik mücadelesini yükseltecektir.

TÜRK-İŞ huzur istemektedir. Ama bu huzurun önşartı, sendikal hak ve özgürlüklere saygı gösterilmesi, demokrasi, iş olanakları, insanca yaşama ve çalışma koşulları ve iş güvencesidir.

Bugün sessiz kalırsak;

+ Hükümet ve IMF üzerimize gelmeye devam edecektir.

+ İşten çıkarmalar artacaktır, iş güvencesi ve işsizlik sigortası tasarıları bir defa daha rafa kalkacaktır.

+ İşyerlerimizde zorunlu emeklilik uygulanacaktır.

+ Mezarda emeklilik yasalaşacak, sosyal sigorta haklarımız gaspedilecektir.

+ Birçok işçi memur yapılacak ve grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarından mahrum bırakılacaktır.

+ Asgari ücrete düşük oranlı bir zam yapılacak, taşeronluk yaygınlaşacaktır.

+ Özelleştirme tüm hızıyla devam edecek, kamu kesimi ortadan kaldırılacaktır.

+ Yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma uygulaması daha da yaygınlaşacak, ücretlerimiz düşürülecektir.

+ Mevsimlik işçilerin hiçbir sorunu çözülmeyecek, mevsimlik işçiler asgari ücrete mahkum edilecektir.

+ 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasasını ve diğer mevzuatını değiştirmek mümkün olamayacaktır.

+ Adım adım köleleştirileceğiz.

Ama biz sessiz kalmayacağız.

TÜRK-İŞ yalnızca kendi Sendikalarının üyeleri için değil, ülkemizin bütünlüğü için, halkımızın huzuru ve mutluluğu için, demokrasinin ülkemizde güçlenmesi ve geliştirilmesi için, ülkemizin IMF’nin hegemonyasından kurtarılması için, insan haklarına saygılı, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısının korunması için mücadele etmektedir.

Bu amaçla gerçekleştirilecek eylemlerimiz haklıdır ve meşrudur. Eylemlerimiz, Türkiye tarafından onaylanmış Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmelerine uygundur.

DEMOKRASİYE EVET, SADAKAYA HAYIR.

YAŞASIN TÜRK-İŞ.

YAŞASIN TÜM ÇALIŞANLARIN BİRLİĞİ.

TÜRK-İŞ Dergisi Ekidir. Temmuz 1995

18 Temmuz 1995 günü Ankara’da Türk-İş’e bağlı sendikaların ve şube yöneticilerinin katılımıyla bir toplantı düzenlendi. Toplantı, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in aşağıdaki konuşmasıyla açıldı:

Sendikalarımızın Değerli Yöneticileri,

Şubelerimizin Değerli Yöneticileri,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Konuklar,

Türk-İş Yönetim Kurulu adına hepinize hoş geldiniz diyor, en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 11 Temmuz 1995 günü yaptığı toplantısında, alınacak eylem kararlarının tüm teşkilatlarımızın Genel Merkez ve Şube Yönetimlerinin katılımıyla birlikte görüşülmesini ve kesinleştirilmesini kararlaştırmıştır.

Başkanlar Kurulumuzun bu sabah yapılan toplantısında da bir eylem takvimi oybirliğiyle belirlenmiştir.

Değerli Arkadaşlarım,

Türk-İş daima ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını ve huzurunu her şeyin üstünde tutan, sorunları öncelikle diyalog yoluyla çözmeye çalışan bir kuruluştur.

Ancak eğer bize demokratikleşme konusunda tekrar tekrar verilen sözler tutulmazsa, eğer asgari ücret hala ayda 61 dolarsa, eğer yıllık enflasyonun yüzde 100’lerin üstünde olduğu bir dönemde Türk-İş’e bir yılda yüzde 5,4 gibi komik bir ücret zammı teklif edilirse, Türk-İş karşısındakilere duyduğu güveni kaybeder.

Bugün böyle bir durumla karşı karşıyayız.

IMF’ye verdiği sözleri tutmak isteyen Hükümet, halkına verdiği sözleri pervasızca çiğnemektedir.

12 Eylül Anayasasının demokratikleştirilmesi konusundaki vaadler yerine getirilmemiştir.

Asgari ücretin insanca yaşamaya yetecek bir düzeye çıkarılması ve asgari ücretten vergi kesilmemesi konusundaki vaadler tutulmamıştır.

Kamu kesimi toplu sözleşmelerinde yalnızca satınalma gücünü korumak isteyen işçilere ve sendikalara, ciddiyetle bağdaşmayacak bir teklif verilmiştir.

Kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma hakları tanınmamıştır.

İşten çıkarmalar ve zorunlu emeklilik devam etmektedir; iş güvencesi ve işsizlik sigortası yasaları yıllardır sürüncemede bırakılmaktadır.

Sendikalarımız, sendikalı işçiler ve özellikle de grevci işçiler üzerindeki baskılar artarak sürmektedir; güvenlik güçleri tarafsızlığını korumamaktadır.

Belediyelerin anti-demokratik yapısı devam etmekte ve belediyelerde işçiler ve Sendikamız üzerindeki baskılar sürmektedir.

Mezarda emekliliğe yol açacak ve sosyal sigorta haklarımızı birçok noktada ortadan kaldıracak yasa tasarısı henüz Meclis’ten geri çekilmemiştir.

Mevsimlik işçilerin sorunlarına ve sıkıntılarına çözüm bulunmamıştır.

Emeklilerin sıkıntıları her geçen gün büyümekte, işsizlik her gün daha da derinleşen bir yara olmaktadır.

Pahalılık, tüm dar gelirlilerin hayatlarını çekilmez hale getirmiştir.

Bu sorunlar karşısında sessiz kalmak mümkün değildir.

Bu sorunlar karşısında bugün sessiz kalırsak, yarın IMF’nin ve Dünya Bankası’nın diğer istekleri de karşımıza dikilecektir. Bugün geri adım atarsak, Hükümet ve IMF, yarın ülkemiz ve çalışanlar için yeni yeni sorunlar ve sıkıntılar yaratacaktır.

Bugün sessiz kalırsak,

+ Hükümet ve IMF üzerimize gelmeye devam edecektir.

+ İşten çıkarmalar artacaktır, iş güvencesi ve işsizlik sigortası tasarıları bir defa daha rafa kalkacaktır.

+ İşyerlerimizde zorunlu emeklilik hızlanarak uygulanacaktır.

+ Mezarda emeklilik yasalaşacak, sosyal sigorta haklarımız gaspedilecektir.

+ Birçok işçi memur yapılacak ve grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarından mahrum bırakılacaktır.

+ Asgari ücrete düşük oranlı bir zam yapılacak, taşeronluk yaygınlaşacaktır.

+ Kıdem tazminatının kaldırılması gündeme gelecektir.

+ Özelleştirme tüm hızıyla devam edecek, kamu kesimi ortadan kaldırılacaktır.

+ Yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma uygulaması daha da yaygınlaşacak, ücretlerimiz düşürülecektir.

+ İşçi alacakları daha da gecikecek, ikramiyelerimiz kaldırılacaktır.

+ Geçici işçilerin yıllık çalışma süresi iyice azaltılacak, mevsimlik işçilerin hiçbir sorunu çözülmeyecek, mevsimlik işçiler asgari ücrete mahkum edilecektir.

+ İmzalanmış toplu iş sözleşmelerimiz uygulanmayacaktır.

+ 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasasını ve diğer mevzuatını değiştirmek mümkün olamayacaktır.

+ Uluslararası tekelci sermaye, IMF ve Dünya Bankası, bizi adım adım köleleştirmeye çalışacaktır.

Türk-İş ülkemizin ve halkımızın böyle büyük tehditlerle karşı karşıya bulunduğu hiçbir dönemde susmamıştır, bugün de susmayacaktır.

Türk-İş’in talepleri ülkemizin, halkımızın, işçi sınıfımızın çıkarları doğrultusundadır.

Hükümetin uygulamaları, uluslararası tekelci sermayenin, IMF’nin, Dünya Bankası’nın, ülkemizdeki bir avuç zenginin çıkarları doğrultusundadır.

Türk-İş, Sizlerin de onaylamanızın ardından, Başkanlar Kurulumuzun aldığı karar uyarınca, barışçıl, meşru ve demokratik eylemlerini başlatmaktadır. Ancak bu eylemlerimiz sırasında bile, Hükümetin tavrını değiştirmesini, diyalog kapısını aralamasını, haklı taleplerimizin karşılanması doğrultusunda adım atmasını ve ülkemizde huzuru korumasını bekliyoruz ve istiyoruz.

Türkiye’de dar gelirliler 1994 yılında yeterince fedakârlık yapmıştır.

Şimdi fedakârlık yapma sırası, 5 Nisan istikrar programı sonrasında servetlerine servet katanlardadır.

Türk-İş’in bu haklı talebini halkımız ve tüm çalışanlar tüm güçleriyle desteklemektedir.

Türk-İş, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve halkımızın haklarının verilmesi konusunda yapılacak oylamalarda tek tek bütün milletvekillerini izleyecektir. Demokrasi ve halk karşıtı milletvekillerinin seçilmemesi için gereken çaba gösterilecektir. Türk-İş 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde çeşitli partilerden 9 milletvekilinin seçilmemesi için kampanya açmış ve bunların 6’sının seçilmemesinde etkili olmuştur.

Türk-İş, karşı karşıya bulunduğumuz en önemli sorunların çözümünün siyasi alana kaydığını çok dikkatle izlemektedir. Türk-İş’in yetkili organları, bu konuda atılması gereken adımları demokratik bir biçimde belirleyecektir.

Türk-İş, çoğulcu ve özgürlükçü parlamenter düzenin, katılımcı demokrasinin, insan haklarına saygılı laik ve demokratik sosyal hukuk devletinin yılmaz savunucusudur.

Türk-İş Parlamentomuzu her türlü saldırıya karşı korumaya kararlıdır.

Türk-İş’in bugün Sizin de onayınızın ardından kamuoyuna açıklanacak eylem programı, bu genel anlayışımız çerçevesinde değerlendirilmelidir. Eylemlerimiz, Türkiye tarafından onaylanmış ve Anayasanın 90. maddesi gereği iç mevzuatımıza dahil olmuş olan Sözleşmeler uyarınca meşrudur.

Türk-İş güçlüdür. Türk-İş halkımızın umudu ve öncüsüdür.

Türk-İş bu defa da ülkemizin, halkımızın ve işçi sınıfımızın çıkarlarını koruyacaktır.

Bu inançla, Türk-İş Yönetim Kurulu adına, bu meşru ve haklı mücadelemizde hepinize başarılar diliyor, en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Türk-İş’in 18 Temmuz 1995 günlü toplantısında oybirliğiyle ve alkışlarla aşağıdaki kararlar alındı:

21 Temmuz 1995 Cuma: Türk yurtta kamu kesimi ve özel kesimdeki tüm işçilerin, sabah servis araçlarına binmeyerek işe yürümeleri.

25 Temmuz 1995 Salı: Ankara’da kamu kesimi ve özel kesimdeki tüm işçilerin, iş çıkışı DYP ve CHP Genel Merkezini ziyareti. Tüm il ve ilçelerde kamu kesimi ve özel kesimdeki tüm işçilerin, iş çıkışı DYP ve CHP il merkezlerini, Türk-İş’in il ve bölge temsilcilerinin önderliğinde ziyareti.

5 Ağustos 1995 Cumartesi: Ankara’da büyük yürüyüş ve miting.

8 Ağustos 1995 Salı: Üretimden gelen gücün kullanılması, işe gitmeme eylemi.

Bu eylemlerin sonuç vermemesi durumunda, süresiz genel eylemi görüşmek ve süresiz genel eylemin tarihini belirlemek üzere Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun Ankara’da olağanüstü toplanması.

Toplantının sona ermesinin ardından, yaklaşık 2 bin kişilik bir grup oluşturan sendika yöneticileri, DSİ Genel Müdürlüğü’nden Çankaya’daki CHP Genel Merkezi binasına kadar sloganlar atarak yürüdü. CHP Genel Merkezi önüne siyah çelenk bırakan sendika yöneticileri, buradan da Kızılay’a yürüyerek, DYP Genel Merkezi önüne de siyah çelenk bıraktı ve DYP’yi protesto etti.

21 Temmuz 1995 günü tüm yurtta kamu kesimi işyerlerinde çalışan işçiler sabah servis araçlarına binmedi ve işyerlerine yürüyerek gitti.

Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe bir basın toplantısı düzenleyerek bazı iddialarda bulundu. Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Bekir Sami Daçe’nin iddialarını, 21 Temmuz 1995 günü düzenlediği basın toplantısında yanıtladı. Bayram Meral’in basın toplantısı metni aşağıda sunulmaktadır:

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Sendikacı Arkadaşlarım,

Üyelerimizin bugün gerçekleştirdikleri eylemi ve kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerindeki gelişmeleri değerlendirmek üzere düzenlediğimiz bu basın toplantısına hoş geldiniz. Hepinizi TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

TÜRK-İŞ’e bağlı Sendikaların ve Şube Yönetimlerinin 18 Temmuz günü yaptıkları toplantıda oybirliğiyle alınan karar uyarınca, bu sabah bütün yurtta işyerlerine yürüme eylemi, bazı engellemelere rağmen başarıyla tamamlandı. Bu haklı, meşru ve demokratik eylemimiz sırasında en küçük bir olay bile meydana gelmemiştir. Üyelerimiz, büyük bir sorumluluk duygusu içinde sağduyuyla hareket etmişler, aralarına yabancı sokmamışlar, sendikal disiplin içinde haklı davaları doğrultusunda Hükümeti uyarmışlardır.

TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu, bu başarılı eylem nedeniyle, tüm Sendikalarımızın ve Şubelerimizin Yönetimlerine ve Üyelerimize ve bizleri destekleyen halkımıza ve demokratik kuruluşlara teşekkür etmektedir. Bu eylemimiz, her yörenin özellikleri de dikkate alınarak, 25 Temmuz 1995 Salı günü, DYP ve CHP örgütlerinin ziyareti biçiminde devam edecektir.

Değerli Arkadaşlarım,

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun dün yapılan toplantısını işveren temsilcileri terk etmiştir. Bunu, çalışma barışını bozucu ve diyaloğu engelleyici bir tavır olarak değerlendiriyoruz. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yeterli çoğunlukla en kısa sürede toplanmasını, günün koşullarına göre yeterli ve 1 Ağustos’tan geçerli bir asgari ücretin belirlenmesini istiyoruz.

Değerli Basın Mensupları,

Devlet Bakanı Sayın Bekir Sami Daçe, 19 Temmuz günü düzenlediği basın toplantısında gerçeklerle bağdaşmayan bazı iddialarda bulunmuştur. 1989 yılından beri kamu kesimi toplu sözleşmelerinde izlenen yol, öncelikle, bir önceki dönemde enflasyon nedeniyle meydana gelen kayıpların telafi edilmesidir. TÜRK-İŞ bu dönem de aynı yolu izlemiştir. Taleplerimiz, sona eren toplu iş sözleşmelerinin dördüncü 6 aylık diliminde meydana gelen kaybın karşılanmasıdır.

Türkiye’de işçinin hak etmediği kadar yüksek bir ücret aldığını ileri sürmek, ülkemiz gerçeklerinin reddedilmesi anlamına gelmektedir. 1994 yılında Hükümetin uyguladığı politikalarla, gelir dağılımı iyice adaletsiz bir duruma sokulmuştur. İşçilerin ve memurların milli gelirden aldıkları pay 1993 yılında yüzde 32,8 iken, 1994 yılında yüzde 25,1’e gerilemiştir. Buna karşılık, sanayicilerin, bankacıların, tüccarların ve faiz geliriyle yaşayanların milli gelirden aldıkları pay 1993 yılında yüzde 50,1 iken, 1994 yılında yüzde 57,6’ya çıkmıştır.

Yalnızca otoyollarda birkaç müteahhit firmaya, enflasyon gerekçe gösterilerek 28 trilyon lira fazla ödeme yapılmıştır. Batan bankalara verilen destek, işverenlere verilen teşvikler ve kamu bankalarından yağmalatılan krediler de trilyonlarca liraya ulaşmaktadır. İşçiye, memura, emekliye kaynak bulamayan Hükümet, 1994 yılında üç ayda net yüzde 50 veya yıllık getirisiyle yüzde 406’lık devlet borçlanması yapmış, sermaye sahipleri için dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek oranda kaynak bulmuştur.

Hükümetin bu politikası, kayıt-dışı ekonomiyi denetim altına almak, devletin vergi gelirini artırmak yerine, işçiyi, memuru ve emekliyi daha da yoksullaştırmayı hedef almıştır.

Sayın Bekir Sami Daçe, işçi ücretlerini memur aylıkları ile karşılaştırarak, yüksekmiş gibi göstermeye çalışmaktadır. Bugün yüksek olduğu ileri sürülen bir kamu sektörü işçisinin aylık ücreti 250-400 Dolar arasında değişmektedir. İşçiler bu ücret düzeyine, sendikalarının önderliğinde verdikleri meşru ve demokratik mücadeleyle ve, tüm kısıtlamalarına rağmen, grevli serbest toplu pazarlık düzeni sayesinde ulaşmışlardır.

İşçilere verilen ücret çok değildir. Memurlara verilen ücret ise çok azdır. Memurlar da, Türkiye tarafından onaylanan ILO Sözleşmelerinde yer alan grevli toplu sözleşme haklarını kullanmaya başladıklarında, onların ücretleri de artacaktır. Ülkemizin huzura susadığı bir dönemde, memurları işçilere karşı kışkırtmaya çalışmanın sorumluluğu ise büyüktür.

Sayın Bekir Sami Daçe açıklamasında, “TÜRK-İŞ talebinde kişi başına gayri safi milli hasılanın yıllık tutarı kadar ücret gelirini aylık olarak istemektedir,” demektedir.

Devlet Planlama Teşkilatı verilerine göre, 1995 yılı için kişi başına bir yıllık gayri safi milli gelir 2821 Dolardır. Bu miktarın karşılığı yaklaşık 125 milyon liradır. TÜRK-İŞ’in böyle bir aylık ücret talebi yoktur, olmamıştır.

Sayın Bekir Sami Daçe, “Kamu kesimi işçi ücretlerine yapılan zamlar talep ve maliyet olarak enflasyonu körüklemektedir,” demektedir.

Sayın Bakanımız da çok iyi bilirler ki, enflasyon oranının üstünde olmayan bir ücret zammı hiçbir zaman enflasyonun sebebi olamaz. Enflasyonun gerçek sebebi, üretenin değil, paranın para kazanmasıdır; devletin yağmalatılmasıdır; siyasi partilerin kamu kesimini arpalık olarak kullanmasıdır; KİT’lere yatırım yapılmaması, çağdaş teknolojinin getirilmemesidir; kamu bankalarından trilyonlarca lira özel sektöre batık kredi olarak verilirken, kamu kuruluşlarının özel bankalardan çok yüksek faizlerle borç almak zorunda bırakılmasıdır. Sayın Başbakan’ın 1991 yılı bütçe görüşmelerinde de belirttiği gibi, KİT’lerin zararlarının nedeni öncelikle bunlardır.

1994 yılında işletmeci KİT’lerde işçilere yapılan toplam ödemeler 137 trilyon lira iken, bu kuruluşların faiz ödemeleri 80 trilyon lirayı aşmıştır.

Sayın Bakan, bazı teknik personelin nispeten yüksek olan ücretlerini esas alarak, genel ortalamayı temsil etmeyen ve bu nedenle kamuoyunu yanıltacak hesaplar yapmaktadır. Bugün tarım ve orman işçilerinin net çıplak aylık ücreti 7- 8 milyon lira dolayındadır. Tekstil, basın, çay işyerlerinde, PTT’lerde, belediyelerde geçerli olan ücret düzeyi de bu rakamın çok üstünde değildir. Belediyelerde çalışan işçilerin bir bölümü ise artık yıllarla ölçülen sürelerle aylıklarını alamamaktadır. Yeni asgari ücretin 10 milyon liraya yakın tespit edileceği günlerde, bu verdiğim örneklerden de görüldüğü gibi, kamu kesiminde işçi ücretlerinin yüksek olduğunu ileri sürmek gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

TÜRK-İŞ öncelikle ülkesini, daha sonra tüm çalışanları ve bu arada üyelerini düşünmektedir. Önce ülkesini düşünen bir kimse, IMF’nin isteklerini değil, halkının isteklerini önde tutar. TÜRK-İŞ, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünü ve bağımsızlığını özenle koruyarak, bu konudaki çizgisini atılan her adımda kanıtlamıştır ve kanıtlamaya devam edecektir.

TÜRK-İŞ’e bağlı Sendikaların Genel Merkez ve Şube Yöneticilerinin katıldığı toplantıda kabul edilen eylem programı ise, Türkiye tarafından onaylanmış 87 sayılı ILO Sözleşmesine göre yasaldır ve meşrudur.

TÜRK-İŞ, ülkemizin böylesine ciddi bunalımlarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, yüzde 5 gibi bir zam teklifiyle diyaloğu koparan ve engelleyen ve böylece huzursuzluğu artırıcı bir tutum içinde olan Hükümeti, ülkemizin çıkarlarını ön planda tutarak sağduyulu davranmaya davet etmektedir.

Teşekkür ederim.

25 Temmuz 1995 günü tüm illerde kamu kesimi işyerlerinde çalışan işçiler iş çıkışında DYP ve CHP il örgütlerini ziyaret ederek, bu iki partiyi protesto etti. Ankara’da da Türk-İş Genel Merkezi’nin önünde toplanan binlerce işçi, hükümeti ve işverenleri eleştirdi. Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in konuşmasının ardından, CHP ve DYP Genel Merkezlerine gidilerek, bu partiler protesto edildi.

5 Ağustos 1995 mitingi öncesinde Türk-İş tarafından hazırlanan bildiri 40 bin adet çoğaltılarak Ankara’daki işyerlerinde dağıtıldı. Bastırılan bir afiş de tüm illere gönderildi.

Mitinge çağrı bildirisi aşağıda sunulmaktadır:

Türk-İş

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu

+ Demokratik bir Anayasa, insanca yaşamaya yetecek asgari ücret, kamu çalışanlarına sendikal haklar ve yeterli ücret, emeklilere yeterli aylık, işsizlere iş, çalışanlara iş güvencesi ve işsizlik sigortası, mevsimlik işçilere kadro istiyoruz. Sendikalarımız üzerindeki baskının sona ermesini istiyoruz. Pahalılığın sona ermesini istiyoruz.

Hükümet bizim isteklerimize kulaklarını tıkamış, IMF’ye verdiği sözleri yerine getirmeye çalışıyor.

Satınalma gücümüzü koruyacak bir ücret zammı istiyoruz, Hükümet bize yüzde 5,4’lük komik bir teklif getiriyor. Türk-İş böyle bir teklifi ciddiye almamaktadır. Türk-İş böyle bir teklif üzerinde görüşme yapmayı reddetmektedir.

Türk-İş, “DEMOKRASİYE EVET, SADAKAYA HAYIR” demektedir.

EMEĞE SAYGI

YÜRÜYÜŞ VE MİTİNGİNE KATIL!

5 Ağustos 1995 Cumartesi, ANKARA

Bugün sessiz kalırsak;

+ Hükümet ve IMF üzerimize gelmeye devam edecektir.

+ İmzalanan toplu iş sözleşmeleri uygulanmayacaktır, işçi alacakları geciktirilecektir.

+ Kıdem tazminatının kaldırılması gündeme getirilecektir .

+ İşten çıkarmalar artacaktır, iş güvencesi ve işsizlik sigortası tasarıları bir defa daha rafa kalkacaktır.

+ İşyerlerimizde zorunlu emeklilik uygulanacaktır.

+ Mezarda emeklilik yasalaşacak, sosyal sigorta haklarımız gaspedilecektir.

+ Birçok işçi memur yapılacak ve grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarından mahrum bırakılacaktır.

+ Asgari ücrete düşük oranlı bir zam yapılacak, taşeronluk yaygınlaşacaktır.

+ Özelleştirme tüm hızıyla devam edecek, kamu kesimi ortadan kaldırılacaktır.

+ Yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma uygulaması daha da yaygınlaşacak, ücretlerimiz düşürülecektir.

+ Mevsimlik işçilerin hiçbir sorunu çözülmeyecek, mevsimlik işçiler asgari ücrete mahkum edilecektir.

+ 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasasını ve diğer mevzuatını değiştirmek mümkün olamayacaktır.

+ Adım adım köleleştirileceğiz.

Ama biz sessiz kalmayacağız.

DEMOKRASİYE EVET, SADAKAYA HAYIR!

EMEĞE SAYGI

YÜRÜYÜŞ VE MİTİNGİNE KATIL!

5 Ağustos 1995 Cumartesi, ANKARA

Türk-İş Dergisi Ekidir. Temmuz 1995

Türk-İş

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu

EMEĞE SAYGI

Yürüyüş ve Mitingine

KATIL!

5 AĞUSTOS 1995 CUMARTESİ

ANKARA

Türk-İş HALKIMIZIN ÖNCÜSÜ VE UMUDUDUR.

Türk-İş Dergisi Ekidir

Türk-İş, 5 Ağustos 1995 miting ve yürüyüşü için hazırladığı iki belgeyi de kamuoyuyla paylaştı.

Belgelerden biri, Hükümetin ve Başbakan Tansu Çiller’in vaatleriydi. Bu belge aşağıda sunulmaktadır:

5 Ağustos 1995

TÜRK-İŞ HATIRLATIYOR

HÜKÜMETİN VE BAŞBAKAN SAYIN TANSU ÇİLLER’İN VAATLERİ

“Ücretlerin, memur, emekli, dul ve yetim maaşlarının… artışlarının enflasyon oranının altında kalmaması sürdürülecektir.” (DYP ile SHP Arasında İmzalanan Ortak Hükümet Protokolü, 24 Haziran 1993, s.18)

“Çalışanların çağdaş yaşam koşullarının altında kalmamasına özel gösterilecektir.” (Hükümet Programı, 30 Haziran 1993, s.53)

Başbakan Tansu Çiller: “Memurumuzu enflasyona ezdirmemeye de kararlıyız.” (Ulusa Sesleniş, 20 Temmuz 1993)

Başbakan Tansu Çiller: “işçimizi hiçbir biçimde enflasyona ezdirmiyoruz, ezdirmeyiz de.” (Ulusa Sesleniş, 10 Ağustos 1993)

Başbakan Tansu Çiller: “Doğru Yol Partisi her zaman çalışanın partisi olmuştur, her zaman da çalışanın ve halkın yanında olacaktır. Hiçbir biçimde köylümüz, işçimiz veya memurumuz enflasyona yenik düşmeyecek, alın terinin karşılığını alacak.” (TBMM DYP Grup Konuşması, 22 Haziran 1993)

Başbakan Tansu Çiller: “Memurumuzu hiçbir biçimde enflasyona ezdirmeme kararında devam ediyoruz… Memurumuzu, işçimiz, ortadireğimizi koruyacağız.” (TBMM DYP Grup Konuşması, 13 Temmuz 1993)

Başbakan Tansu Çiller: “İşçimizin emeği bizim için mukaddestir. Bunun karşılığını, alın terinin karşılığını mutlaka işçimiz alacaktır.” (Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda Yaptığı Konuşma, 7 Temmuz 1993)

Başbakan Tansu Çiller: “Daima işçimizin yanında olmaya devam edeceğiz.” (7 Ocak 1994)

Başbakan Tansu Çiller: “Memurumuzu enflasyona ezdirmeden, hatta onların payını milli gelir içerisinde biraz biraz artırmaya devam ederek yolumuza devam ettik. Çünkü arzumuz; memurun, işçinin ve köylünün yanında olmaktır; zor şartlara rağmen olmaktır… Partimiz geleneğiyle ve tarihiyle çiftçisinin, işçisinin, memurunun ve dar gelirlisinin, şartlar ne olursa olsun, yanında olmayı seçmiş bir partidir.” (14 Ocak 1994)

Başbakan Tansu Çiller: “Hükümetimiz işçilerimizi ve memurlarımızı enflasyonun altında ezdirmemeye kararlıdır.” (Türk-İş Genel Merkezi’ni Ziyaret, 29 Şubat 1994)

Başbakan Tansu Çiller: “İşçi ve memurumuzu 10 yıl gibi bir zaman ezmiş ANAP iktidarı gibi bir yaklaşım içinde değiliz. En zor zamanlar içinde dahi enflasyon üzerinde reel ücret artışları temin ettik, etmeye de devam edeceğiz… İşçimizi, memurumuzu enflasyona ezdirmeden bu işi götürmeye çalışacağız.” (Türk-İş Genel Merkezi’ni Ziyaret, 2 Mart 1994)

Türk-İş, DYP ve SHP önderlerinin geçmişte işçi eylemlerine ilişkin olarak yaptıkları açıklamaları da kamuoyuna aşağıdaki bildiriyle hatırlattı:

5 Ağustos 1995

TÜRK-İŞ HATIRLATIYOR

DOĞRU YOL PARTİSİ VE SOSYALDEMOKRAT HALKÇI PARTİ’NİN 3 OCAK 1991 GENEL EYLEMİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI

SHP Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Cevdet Selvi (Cumhuriyet,14 Ekim 1990):

“Anayasadan başlayan ve yasalarla devam eden, bunların ötesinde sendikalar üzerinde sürdürülen baskılar açık seçik genel grev nedenidir. Sendikaları yok edecek, çalışanları ortaçağ anlayışıyla kullanmaya yönelik sözleşmeli personel uygulaması genel grev nedenidir. Tüm çalışanların demokratik haklarını alabilmek için genel grev zorunludur. Uyuşmazlıktaki tüm işçilerin ekonomik haklarını alabilmeleri için genel grev zorunludur. Bu kadar denendikten sonra ve bugünkü haklı direnişler ile mücadeleler karşısındaki iktidarın tutumu, bu iktidarın değişmesinin köklü çare olduğunu göstermektedir. Bunun yollarından bir tanesi de genel grevdir.”

SHP Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Cevdet Selvi (Güneş, 1 Kasım 1990):

“Çözüm arayan değil, ekmek mücadelesi veren sendikaları ve işçileri suçlayanlara karşı elbette birlikte mücadelenin gereğine inanıyoruz. Böyle bir ortamda Genel Grev eylemini destekleriz ve parti olarak da üzerimize düşeni yaparız.”

DYP Genel Başkanı Sayın Süleyman Demirel (Cumhuriyet, 22 Aralık 1990):

“DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, dün Türk-İş’i ziyaret etti. Demirel, Türk-İş’in giriştiği hareketi, ‘demokratik ve uygar’ bulduğunu belirterek, haksızlığın olduğu yerde, hak arama yollarının kullanılması gerektiğini dile getirdi. Hak alınmadığı sürece sosyal patlamaların kaçınılmaz olacağını ifade eden Demirel, ülkeyi yönetenlerin Türk-İş’in önceki gün ortaya koyduğu tavıra çok iyi kulak vermeleri gerektiğini vurguladı. Demirel, ‘Bundan sonra olacak bir takım rahatsızlıklardan da bu hareketin manasını kavrayamayanlar sorumlu olur’ diye konuştu. Çalışan milyonları aç bırakarak bir yere varılamayacağına dikkati çeken DYP lideri, ‘Türk işçisinin bu hareketine herkesin destek olacağına inanıyoruz,’ dedi.”

SHP Genel Sekreteri Sayın Hikmet Çetin (Günaydın, 22 Aralık 1990):

“SHP Genel Sekreteri Hikmet Çetin ile Genel sekreter Yardımcıları ve Gölge Çalışma Bakanları Türk-İş’i ziyaret ederek, Genel Başkan Yılmaz’a 3 Ocak’ta yapılacak genel eylemi parti olarak desteklediklerini bildirdiler.”

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Murat Karayalçın (Güneş, 22 Aralık 1990):

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın, A.A. muhabirinin sorusunu cevaplandırırken, bir günlük genel grev kararının demokrasinin yerleşmesi, kökleşmesi açısından çok önemli olduğunu bildirdi. Karayalçın, ‘Türk-İş’in aldığı bu kararın işçilerimizin uluslararası sözleşmelerden doğan sendikal hak ve özgürlüklerini tüm boyutlarıyla kullanması açıından da büyük önem taşıdığına inanıyor ve destekliyorum,’ dedi.”

SHP Genel Sekreteri Sayın Hikmet Çetin (Güneş, 27 Aralık 1990):

“Bu kadar yıldan sonra, işçiler, neden böyle bir eyleme ihtiyaç duymuşlardır? Buna eğilinmesi gerekir. 12 Eylül’den bu yana geçen 10 yılda büyük sıkıntılar çeken çalışan kesim, öyle bir noktaya geldi ki; bunu yapma ihtiyacı içine girmiş. Böyle yasadışı ilan etmekle hiçbir sorun çözümlenemez.”

DYP Genel Başkanı Sayın Süleyman Demirel (Güneş, 27 Aralık 1990):

“Türk-İş’in hak ararken kırıp dökmek gibi amacı yoktur. Hükümetin hak arama yollarını tıkaması tepki getirir. Eylemleri yasaklayacağına arkasındaki nedenleri araştırsınlar.”

SHP Genel Başkanı Sayın Erdal İnönü (Cumhuriyet, 28 Aralık 1990):

“Türk-İş, 3 Ocak günü bütün işkollarındaki üyelerini kapsayan genel eylemi uygulamaya geçirmeye karar vermiştir… Ne yazık ki Bakanlar Kurulu, Türkiye’nin de onayladığı insan hakları bildirgesinde yer alan direnme hakkını da gözardı ederek bir suç kılıfı aramaya kalkışmış ve olayı yasadışı ilan etmek gafletinde bulunmuştur. Kendi yasadışı eylemlerini, hukuğa saygısızlığını düşünmeden böyle bir kararı kamuoyuna ilan etmek, gaflet ve delalet içinde olmakla eşanlamlıdır… Türkiye’de başta SHP olmak üzere bütün muhalefetin, demokratik güçlerin 3 Ocak 1991’de işçilerin ve çalışanların yanında olacağından hiç kuşkum yoktur.”

DYP Genel Başkanı Sayın Süleyman Demirel (Milliyet, 31 Aralık 1990):

“İşçiyi, haklı davasında destekliyoruz. 3 Ocak, Türkiye’nin gidişatına tepkidir… İşçinin haklı davasını destekliyoruz. Tavsiyede de bulunuyoruz. Kırmayın, dökmeyin, meşruiyetten ayrılmayın, diye. Eğer bu kafı derecede destek değilse, biz de bir türlü destek veririz. Biz, daima alınterinin, el emeğinin ve göz nurunun yanında olduk.”

SHP Genel Sekreteri Sayın Hikmet Çetin (Sabah, 2 Ocak 1991):

“Genel Sekreter Hikmet Çetin’in imzasıyla örgüte ve milletvekillerine gönderilen genelgelerde, direnişçi, grevci işçilerin her hal ve şart altında desteklenmesi, yanında olunması, her türlü maddi manevi desteğin verilmesi istendi.”

SHP Genel Başkanı Sayın Erdal İnönü’nün 2 Ocak 1991 tarihinde açıkladığı SHP Merkez Yürütme Kurulu bildirisi (Milliyet, 3 Ocak 1991):

“İşçilerin bu eylemi, demokrasi kuralları içinde haklı ve yasalara saygıyı da gözardı etmeyen bir eylemdir. Bu olayı yasadışı bir genel grev olarak nitelemek ve suçlamak mümkün değildir.”

SHP Genel Başkanı Sayın Erdal İnönü (Güneş, 3 Ocak 1991):

“En büyük işçi kuruluşlarımız ve bütün işçilerimiz, kamu düzeni ve sağlığını da özenle koruyarak, bir gün işbaşı yapmama kararıyla üretimden gelen gücün önemini iktidara duyurmak istiyorlar. Bu, demokrasi kuralları içinde haklı ve yasalara saygıyı da gözardı etmeyen bir eylemdir. Bu olayı yasadışı bir genel grev olarak nitelemek ve suçlamak mümkün değildir.”

DYP Genel Başkanı Sayın Süleyman Demirel’in 2 Ocak 1991 tarihinde yaptığı açıklama (Milliyet, 3 Ocak 1991):

“DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel de, ‘Kötü idareye karşı olan tepkiye destek veriyoruz,’ dedi. Demirel, dün parti genel merkezinde gazetecilerin konuya ilişkin sorusunu yanıtlarken, eylemin genel grev değil, üretimden gelen gücü ortaya koyma olduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Yüzbinleri nasıl cezalandıracaksınız? Yüz binlerin bu çeşit harekete kalkması, fiili suç bile sayılsa, bu, kanunu işlemez hale getirir. Yöneticiler, yüz binleri cezalandırmayı düşüneceğine, işçiyi bu noktaya getiren nedenleri ortaya koysun, onlara ilgi göstersin. Çankaya sakini Sayın Özal, televizyonda dakikalarca övünüyor. Bu boş övünme yerine milyonların sıkıntısına eğilsin. İşçi eylemi, sıkıntı içindeki milyonların tepkisine tercümandır. Bu nedenle, herkes bu olaya sıcak bakıyor, tabii biz de sıcak bakıyoruz.’ ”

DYP Genel Başkanı Sayın Süleyman Demirel (Güneş, 3 Ocak 1991):

“Yüzbinleri nasıl cezalandıracaklar. Yüzbinlerin bu çeşit harekete kalkması, eğer fiil suç bile sayılsa, kanunu işlemez hale getirir… Halkın infialine, feryadına, tepkisine tercüman olduğu için, onu dile getirdiği için herkes sıcak bakıyor. Biz de sıcak bakıyoruz. Bu kanunların ihlali değil, kötü idareye karşı konulan tepkiye destek vermektir.”

DYP Başkanlık Divanı Açıklaması (Milliyet, 3 Ocak 1991):

“Türkiye sızlanmaktadır. Halk bunalmıştır. Milyonlar, el emeğinin karşılığını istiyorsa bunun altındaki feryada kulak verilmeli. Bize göre bu bir genel grev değil, hak arayışıdır.”

Türk-İş, 24.7.1995 gün ve 95-808-5/43 sayılı yazısıyla, 5 Ağustos 1995 günü gerçekleştirilecek yürüyüş ve miting sırasında kullanılacak sloganları Konfederasyon’a bağlı sendika genel başkanlıklarına iletti.

5 AĞUSTOS 1995 ANKARA MİTİNGİNDE KULLANILACAK SLOGANLAR

TÜRK-İŞ NEREDE, BİZ ORADAYIZ.

ÇOK ZOR KAZANDIK, KOLAY VERMEYİZ.

SATINALMA GÜCÜMÜZÜN KORUNMASINI İSTİYORUZ.

HANİ ÇALIŞANLARI ENFLASYONA EZDİRMEYECEKTİNİZ.

DEMOKRASİ HAKKIMIZ, SÖKE SÖKE ALIRIZ.

DEMOKRASİYE EVET, SADAKAYA HAYIR

İŞÇİ MEMUR ELELE, GENEL GREVE.

FİYATLARA DEĞİL, ÜCRETLERE ZAM.

ÇALIŞANLAR SİYASETE AĞIRLIĞINI KOYACAK.

EMEKLİYE YETECEK AYLIK.

İŞSİZE İŞ, AŞI OLMAYANA AŞ,

IMF’YE DEĞİL, ILO’YA VERİLEN SÖZLER TUTULSUN.

IMF’YE DEĞİL, HALKIMIZA VERİLEN SÖZLER TUTULSUN.

İŞÇİLER BİRLEŞİN.

İŞÇİYİZ, ÖRGÜTLÜYSEK GÜÇLÜYÜZ.

İŞÇİNİN EMEĞİ, SERMAYENİN YEMEĞİ.

MECLİSİN GÜVENCESİ İŞÇİ SINIFI.

PATRON DEVLET DEĞİL, SOSYAL DEVLET.

EKMEK, BARIŞ, ÖZGÜRLÜK.

HÜKÜMET ŞAŞIRDI, SABRIMIZI TAŞIRDI.

SERMAYE ŞAŞIRDI, SABRIMIZI TAŞIRDI.

ŞEN ORTAKLAR ŞAŞIRDI, SABRIMIZI TAŞIRDI.

TESLİM OLMAYACAĞIZ, DİRENECEĞİZ.

HÜKÜMET İSTİFA.

ERKEN SEÇİM İSTİYORUZ.

MEZARDA EMEKLİLİĞE HAYIR.

ANA BABA DİYORLAR, HAKKIMIZI YİYORLAR.

HÜKÜMET HÜKÜMET DUY SESİMİZİ.

SUSMA, SUSARSAN SIRA SANA GELECEK.

KAHROLSUN IMF, TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE.

KAHROLSUN IMF, YAŞASIN TÜRKİYE

İŞÇİLERİN ONURU, HÜKÜMETİ YENECEK.

İŞÇİLERİN ONURU, SERMAYEYİ YENECEK.

VUR VUR İNLESİN, HÜKÜMET DİNLESİN.

HAKLIYIZ, GÜÇLÜYÜZ, KAZANACAĞIZ.

Türk-İş HALKIMIZIN UMUDU VE ÖNCÜSÜDÜR.

İŞSİZLİK SİGORTASI İSTİYORUZ.

İŞ GÜVENCESİ İSTİYORUZ.

Türk-İş, bağlı sendikalara gönderdiği 1.8.1995 gün ve 95-846-5/43 sayılı yazıyla, Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingi konusunda talimatlarını iletti. Yazı aşağıda sunulmaktadır:

Türk-İş’e bağlı Sendikaların ve Şubelerin Yöneticilerinin 18 Temmuz 1995 günü Ankara’da DSİ Genel Müdürlüğü Salonunda yaptığı toplantıda oybirliğiyle kabul edilen eylem programı uyarınca, ilgi yazımızda da belirtildiği gibi, 5 Ağustos 1995 Cumartesi günü Ankara’da EMEĞE SAYGI Miting ve Yürüyüşü düzenlenmiştir. Ankara içinden ve dışından gelen işçiler ve tüm konuklar, 5 Ağustos 1995 Cumartesi günü sabah saat 10’dan itibaren Celal Bayar Bulvarı Tandoğan Meydanı tarafında toplanacaktır. Türk-İş Yönetim Kurulu ve Tertip Komitesi’nin kararına bağlı olarak, saat 11.00 – 12.00 arasında yürüyüş başlayacaktır.

Yürüyüş sırasında en önde Türk-İş miting arabası, ardından da sırasıyla, Türk Bayrağı, Türk-İş Flaması, Sendikalarımızın Flamaları, Türk-İş Başkanlar Kurulu, işkolları sırasında göre Sendikalarımız ve Belediye-İş Sendikamızın ardından da miting ve yürüyüşümüze destek veren demokratik kitle örgütleri ve diğer kuruluşlar yer alacaktır.

Sendikalarımızın Türk-İş Genel Merkezi’nde bulunan Flamaları miting ve yürüyüşü götürülecektir.

Tertip Komitesi Başkanı, Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Sabri Özdeş’tir. Miting ve yürüyüş öncesinde ve esnasında Türk-İş adına her türlü sorumluluk ve yetki, Tertip Komitesi tarafından kullanılacaktır.

Miting ve yürüyüş için 500 Türk Bayrağı, 500 Türk-İş Flaması, yeterli sayıda görevli önlüğü ve 170 bin adet Türk-İş şapkası yaptırılmıştır. 40 bin adet el duyurusu ve 3000 adet afişin Teşkilatlarımıza dağıtımı yapılmaktadır. Miting ve yürüyüş sırasında ses düzenli iki büyük araba, üç ambulans ve pet şişede su dağıtımı yapacak üç araç görevlendirilmiştir.

Sendikalarımız,

-Miting ve yürüyüşe üyelerinin, eş ve çocuklarının en geniş biçimde katılmaları için gerekli çalışmayı yapmaları,

-Temel taleplerimizin yer aldığı pankart ve dövizleri hazırlamaları,

-Miting ve yürüyüşte kendileri için yeterli sayıda görevli belirlemeleri,

-Ses cihazlarıyla donatılmış bir araç ve el megafonları hazırlamaları,

-Miting ve yürüyüş sırasında aralarına kesinlikle yabancı sokmamaları,

-Öncelikle ekte belirtilen sloganları atmaları,

-Disiplinli olmaları ve

-Bölücü sloganlara ve tahriklere karşı duyarlı davranmaları

Son derece önemlidir.

Miting ve yürüyüşümüzün Türk-İş’in ve Sendikacılık Hareketimizin tarihine şanlı bir sayfa olarak geçeceği inancıyla, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla.

5 Ağustos 1965 Emeğe Saygı Mitinginde Öncelikle Atılacak Sloganlar

Türk-İş Nerede, Biz Oradayız.

Demokrasi Hakkımız, Söke Söke alırız.

İşçi Memur El Ele, Genel Greve.

Hükümet Şaşırdı, Sabrımızı Taşırdı.

Sermaye Şaşırdı, Sabrımızı Taşırdı.

Hükümet İstifa.

Zam Zulüm İşkence, İşte DYP.

Zam Zulüm İşkence, İşte CHP.

Kahrolsun IMF, Bağımsız Türkiye.

Kahrolsun IMF, Yaşasın Türkiye.

Vur Vur İnlesin, Hükümet Dinlesin.

Haklıyız, Güçlüyüz, Kazanacağız.

Ana Baba Dediler, Hakkımızı Yediler.

Benim İşçim. Yalan

Benim Memurum. Yalan.

Benim Emeklim. Yalan.

Benim İşsizim. Yalan.

Benim Esnafım. Yalan.

Benim Köylüm. Yalan.

Benim IMF’em. Yuh.

Kahrolsun IMF, Bağımsız Türkiye.

Türk-İş’in bağlı sendikalara gönderdiği 2.8.1995 gün ve 95-854-5/43 sayılı yazıyla da mitinge Ankara dışından gelecekler ve Ankara’dan katılacaklar için toplanma alanları belirtildi.

5 Ağustos 1995 günü sabahı Ankara’dan ve diğer illerden 250 bin dolayında işçi, Celal Bayar Bulvarı’nın Tandoğan Meydanı’ndan Konya Yolu’na doğru bir alanı doldurdu. Tandoğan Meydanı’ndan öğleye doğru başlayan yürüyüş, Celal Bayar Bulvarı, Sıhhıye, Kolej ve Ziya Gökalp Bulvarı güzergahını izleyerek Kızılay Meydanı’na ulaştı. Katılımcıların Kızılay Meydanı’na girişi yaklaşık 2,5 saat sürdü.

Emeğe Saygı Mitingi’nin tek konuşmacısı olan Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral mitingde aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Sendikalarımızın Genel Merkez ve Şubelerinin Değerli Yöneticileri,

Türk-İş’in Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingine katılarak bizlere güç veren Kuruluşların Değerli Yöneticileri ve Üyeleri,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Konuklar,

Sevgili İşçi Kardeşlerim,

Türk-İş Yönetim Kurulu adına hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyor, EMEĞE SAYGI Yürüyüş ve Mitingine hoşgeldiniz, diyorum.

Bugün Ankara caddelerini ve Kızılay Meydanını dolduran bu büyük kitle, işçi sınıfımızın ve tüm çalışanların, demokrasiye, ülkemizin bağımsızlığına, temel sendikal hak ve özgürlüklere, ekmek-barış-özgürlük hedefine ne kadar bağlı olduğunun yeni bir kanıtıdır. Türk-İş ve temsil ettiği işçi sınıfımız, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün, halkımızın refahı ve mutluluğunun savunucusudur.

Türkiye bugün büyük bir ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalım yaşamaktadır. Ülkemizin sorunlarına köklü çözümler bulunması yerine, günübirlik tedbirlerle sorunlar geçiştirilmektedir. Hükümet, halkımıza değil, IMF’ye verdiği sözleri yerine getirme çabası içindedir. Türk-İş, halkımızın sırtında giderek ağırlaşan yükün en azından azaltılması sorumluluğunu omuzlarında hissetmektedir. Bu yürüyüşün ve mitingin temel amacı budur.

Hükümet ve Meclis’te temsil edilen diğer partiler, 12 Eylül Anayasasını değiştirme vaadlerini yerine getirmemiştir. Meclis’te sağlanan mutabakatla yapılan değişiklikler olumludur, ancak yeterli olmaktan çok uzaktır. 12 Eylül Anayasasının özü değiştirilmemiş, demokratikleşme sağlanmamıştır.

Kamu çalışanlarına grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma hakları verilmemiştir. Aksine, Tüm Haber Sen’in kapatılmasına ilişkin Yargıtay kararı uygulamaya sokulmuştur. Hükümetin bu uygulamasını demokratikleşme ile bağdaştırmak mümkün değildir.

Sendikalarımız, sendikalaşan işçiler ve özellikle de grevci işçiler üzerindeki baskılar sürmektedir. Güvenlik güçleri, yukarıdan aldıkları talimatlar nedeniyle, tarafsızlıklarını yitirmiş gibi davranmakta, mağdur edilen işçinin değil, işverenin yanında tavır almaktadır.

Asgari ücretin tespiti çalışmaları sırasında da halkımızın değil, IMF’nin ve sermayedarların istekleri olmuştur. İşverenlerin yanı sıra Hükümet temsilcileri de toplantıya katılmayarak, asgari ücretin 1 Ağustos tarihinde yürürlüğe girmesini engellemiştir. Asgari ücret bugün ayda net 60 dolardır. Yeni asgari ücret daha tespit edilmemiştir.

İşten çıkarmalar ve zorla emeklilik devam etmektedir. İşsizlik sigortası ve iş güvencesi yasaları hala çıkarılmamıştır. SSK sürekli açık verirken, devlet yeterli vergi toplayamazken, kaçak işçilerin sayısının 4 milyona ulaştığı resmi ağızlardan ifade edilmektedir. Mezarda emeklilik tasarısı hala Meclis’tedir. Mevsimlik işçilerin sorunları sürmektedir. Emeklilerin dertleri her geçen gün daha da çoğalmaktadır.

Belediyelerde geçerli bir nedene dayanmayan haksız işten çıkarmalar sürmektedir. Birçok belediyede işçilerin alacakları, yıllarla ölçülen sürelerle ödenmemektedir. Belediye işçileri üzerindeki siyasi baskılar artmış, sendika değiştirme amaçlı tehditler çoğalmıştır. Birçok yerde işçilerin hakkı olan ücretler masa başında verilmeyerek, işçiler greve itilmiştir. Türk-İş Sendikamızın ve işçilerin bu haklı grevlerini sonuna desteklemektedir.

İşsizlik ve pahalılık halkımızın hayatını çekilmez hale getirmiştir. İşçileri ve memurları enflasyonun altında ezdirmeyeceğini her vesileyle söyleyen Sayın Başbakan, IMF’ye verdiği sözleri tutarak, borçları ve faizlerini ödeyebilmek için, dar gelirlinin ekmeğine el koyma çabası içindedir.

Türkiye tarihinde emeğe saygısızlığın bu düzeyde olduğu başka bir dönem yoktur. Tarihimizde hiçbir dönem, temel sendikal haklara ve işçi hak ve özgürlüklerine yönelik böylesine sistemli bir saldırı yaşanmamıştır.

Toplu sözleşmelerimizde 12 Eylül döneminde Yüksek Hakem Kurulu’nun bile dokunmadığı bazı haklarımız gasp edilmek istenmektedir. 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısından Büyük Yürüyüşümüzle çıkarttığımız hükümler, toplu sözleşme masasında karşımıza getirilmektedir. IMF’nin sözünü dikkate alan Hükümet, bir önceki altı aylık dönemde enflasyonun yüzde 50’lerde olduğu bir dönemde, işçiye bir yıl için yüzde 5,4’lük ek ödeme önerebilmektedir.

Devlet bütçesini kemiren, işçi ücretleri ve memur aylıkları değil, parazit sermayeye ödenen yüksek faizlerdir. 1995 yılının ilk 5 ayında devletin toplam harcamaları 592 trilyon liradır. Bu miktarın yüzde 40’lık bölümü, yani 238 trilyon lira, iç ve dış borçların faizine gitmiştir. Devletin toplam giderlerinin yalnızca yüzde 29’luk bölümü, yani yalnızca 174 trilyon lira, sayıları 3 milyona ulaşan işçilere ve memurlara harcanmıştır. Bu insanlar, bu para karşılığında, bu ülkeyi savunmuşlar, halkı eğitmişler, halka binbir türlü hizmet götürmüşlerdir.

Kamu açıklarının sorumlusu, üretken olmayan parazit sermayedir, iç ve dış borçlar nedeniyle ödenen faizlerdir. Devlet işçiden ve memurdan vergi almakta, zenginden vergi almamaktadır. 1994 yılında yapılan vergi incelemelerinde, işyeri sahiplerinin ödedikleri vergiden daha fazlasını kaçırdıkları tespit edilmiştir.48 bin vergi incelemesinde, 120 trilyon lira gelir beyan edilmişken, 135 trilyon liralık gelirin gizlendiği saptanmıştır.

Türkiye’de kamu kaynakları yağmalanmaktadır. Yalnızca 1983-1991 yıllarında yalnızca Emlakbank’tan yağmalanan miktar 10 trilyon liradır. Geçen yıl TYT Bank, Impexbank ve Marmarabank’ın 2 trilyon liralık dış borcunu ve ayrıca önemli miktarda iç borcunu Hazine üstlenmiştir. Kamu bankaları, iflas edeceği bilinen bu bankalara iflasları öncesinde 2,5 trilyon lira kredi açmıştır. Yalnızca otoyollarda birkaç müteahhit firmaya, enflasyon gerekçe gösterilerek 28 trilyon lira fazla ödeme yapılmıştır. İşverenlerin SSK’ya olan borçları 57 trilyon liradır.

5 Nisan İstikrar Programı sonrasında şirketlerin karları alabildiğine artmıştır. Çalışanların durumu ise giderek kötüleşmiştir. Geçen ay Erzurum Büyükşehir Belediyesinde çalışan ve 5 aydır maaş alamadığı için pasif direniş yapan 38 yaşındaki Fahrettin Karakafa ve 26 yaşındaki Atilla Kahraman kalp krizinden vefat etmiştir. Devlete trilyonlarca lira borcu olan sermayedarlar serbest dolaşırken, Osmaniye’de bir dükkana 4,5 milyon lira borcu olan Belediye temizlik işçisi Mehmet Şahin borcu nedeniyle tutuklanmıştır.

Sermaye yanlıları, kamu kesiminde işçi ücretlerinin çok fazla olduğu propagandasını yapmaktadır. Bu iddia kesinlikle doğru değildir. Kamu kesimi işyerlerinde hala ayda 5-6 milyon lira aylık alan üyelerimiz vardır.

Türk-İş gerçek ücretlere zam istememektedir. Türk-İş’in isteği, işçinin satınalma gücünün korunmasıdır; bir önceki dönemde enflasyon nedeniyle meydana gelen kaybın telafi edilmesidir.

Bu haklı talebimiz karşısında Hükümetin önerdiği komik ek ödeme teklifi ise diyalog imkanını ortadan kaldırmıştır. Türk-İş sadakayı reddetmiştir. Türk-İş, Sendikalarımızın ve Şubelerin Yöneticilerinin 18 Temmuz 1995 günü yaptıkları toplantıda oybirliğiyle aldıkları eylem kararını adım adım hayata geçirmektedir. Bu eylemlerimiz haklıdır, meşrudur, demokratiktir. Eylemlerimizin yasadışı olduğunu iddia edenlere, 3 Ocak Genel Eylemi öncesindeki bazı açıklamaları hatırlatmak istiyorum:

DYP Başkanlık Divanı, 3 Ocak Genel Eylemi ile ilgili olarak 2 Ocak 1991 günü yayınladığı bildiride, “Türkiye sızlanmaktadır, halk bunalmıştır, milyonlar el emeğinin karşılığını istiyorsa bunun altındaki feryada kulak verilmeli; bize göre bu bir genel grev değil, hak arayışıdır,” demiştir.

DYP eski Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, 2 Ocak 1991 günü yaptığı konuşmada, “yüzbinleri nasıl cezalandıracaksınız? Yüz binlerin bu çeşit harekete kalkması, fiili suç bile sayılsa, bu, kanunu işlemez hale getirir. Yöneticiler yüz binleri cezalandırmayı düşüneceğine, işçiyi bu noktaya getiren nedenleri ortaya koysun, onlara ilgi göstersin,” demiştir.

SHP eski Genel Sekreteri ve CHP Genel Başkanı Sayın Hikmet Çetin, 26 Aralık 1990 günü yaptığı konuşmada, “Bu kadar yıldan sonra, işçiler, neden böyle bir eyleme ihtiyaç duymuşlardır? Buna eğilinmesi gerekir. 12 Eylül’den bu yana geçen 10 yılda büyük sıkıntılar çeken çalışan kesim, öyle bir noktaya geldi ki; bunu yapma ihtiyacı içine girmiş. Böyle yasadışı ilan etmekle hiçbir sorun çözümlenemez,” demiştir.

Eylem programı barışçıldır ve meşrudur. Eylemlerimiz, Türkiye tarafından onaylanmış 87 sayılı ILO Sözleşmesine dayanmaktadır. Hükümetimiz bu Sözleşmenin hükümlerini uygulamakla yükümlüdür.

Türk-İş, Başkanlar Kurulumuzun görüşme gündemine bile almayacak kadar ciddiyetten uzak bulduğu zam tekliflerine karşı, demokratik biçimde belirlenmiş eylem programını uygulayacaktır.

Sendikalarımız grev kararlarını almaktadır. Yasal grev hakkımız da kullanılacaktır. Grev hakkı olmayan sendikalarımız, grevcileri çeşitli biçimlerde destekleyecektir. Başkanlar Kurulumuz, ayrıca, daha etkili eylem türleri geliştirecek ve emeğe saygı duymayan, dar gelirli halk kitlesini ezen bu Hükümeti bu gök kubbenin altında rahat oturtmamak için ne gerekiyorsa onu yapacaktır.

Tüm halkımızın da bu haklı davada arkamızda olduğunun bilincindeyiz. Anayasada sendikaların siyasetle uğraşma ve siyasi partilerle işbirliği yapmaları konusundaki yasak kalkmıştır. Türk-İş önümüzdeki dönemde işçi aleyhinde tavır alan siyasi partiler ve tek tek milletvekilleri aleyhinde yoğun kampanyalar açacaktır. Türk-İş 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde çeşitli partilerden 9 milletvekilinin seçilmemesi için kampanya açmış, bunların 6’sının seçilmemesinde etkili olmuştur. Türk-İş, işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin siyasal alandaki bağımsız gücünü etkili bir biçimde kullanma kararlılığı içindedir.

Türk-İş, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içinde bölünmez bütünlüğünün, çoğulcu ve özgürlükçü parlamenter düzenin, katılımcı demokrasinin, insan haklarına saygılı laik ve demokratik sosyal hukuk devletinin yılmaz savunucusudur.

Türk-İş güçlüdür. Türk-İş halkımızın umudu ve öncüsüdür.

Türk-İş bu defa da, ülkemizin, halkımızın ve işçi sınıfımızın hak ve çıkarlarını koruyacaktır.

Bu inançla, bu mitingimize katılan, birlik bütünlük içinde davranan işçilerimize, memurlara, emeklilere, esnafa, siyasi partilerimize, demokratik kitle örgütlerine teşekkür ediyor, hepinize en derin saygı ve sevgilerimi sunuyor, haklı ve meşru mücadelemizde başarılar diliyorum.

Siyah Beyaz Gazetesi mitingi şu şekilde anlattı:

Türk-İş tarafından düzenlenen “Emeğe Saygı” mitingi ve yürüyüşü dün Ankara’da yaklaşık 200 bin işçinin katılımı ile yapıldı. Son derece coşkulu geçen miting, Hükümet’e karşı bir gövde gösterisine dönüştü. Türkiye’nin dört bir yanından gelen işçiler “Hükümet istifa” sloganları ile Ankara caddelerini inlettiler. Kızılay Meydanı’nı dolduran işçi ve memurlar Hükümet’e iş bırakma eylemi öncesi son bir uyarıda bulundular. Kamu kesimi toplu sözleşmelerinin tıkanması nedeniyle açıklanan eylem takvimi çerçevesinde yapılan mitinge kamu çalışanları, DİSK, İşçi Partisi, BSP ve Demokratik Kitle Örgütleri de katıldı. Hak-İş ise yöneticiler düzeyinde katılarak destek verdi. Eylem nedeniyle polis yoğun güvenlik önlemi aldı, ancak müdahale etmedi. Miting sonrası toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu 8 Ağustos’ta iş bırakma ve işyerlerini işgal kararı aldı. Yaklaşık üç buçuk saat süren toplantı sonrasında açıklama yapan Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, “8 Ağustos’ta işyerlerine gidilecek, üretimden gelen güç kullanılacak. Gece işyerleri terk edilmeyecek. Eylem bu şekilde devam edecek. Umuyorum ki Hükümetimiz bugün bu kitleye kulak verir. Eğer bütün bunlara rağmen, Hükümet kulak vermiyorsa, 8’inden sonra daha etkili eylemler yapacağız” dedi. Toplantıda alınan karar sendika başkanlarının alkışlarıyla karşılandı.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, dün yapılan mitingi değerlendirerek, “isteseydik Çankaya’ya giderdik. Bu insan selini durduracak güç yoktur” dedi. Meral, eylem sonrası yaptığı açıklamada, işçilere ve sendikacılara teşekkür ederek, şunları söyledi: “Disiplin içinde geldik ve dağıldık. Bu eylem Türk-İş’in yarım yüzyıllık tarihindeki en büyük eylemlerden biridir. Türk-İş Ankara’da varlığını kanıtladı. İşte Türk-İş’in gücü, işte Hükümet’in. Biz maceradan yana değiliz ve teşkilatlarımıza sahibiz. O insan seline yürü deseydik, Çankaya’ya giderdik ve onu durduracak güç de yoktur.” (SiyahBeyaz,6.8.1995)

Hürriyet’in haberinin bir bölümü de şöyleydi:

Memurlardan sonra Kızılay Meydanı’nı dolduran bu kez işçiler oldu. Türk-İş bugüne kadar yapılan mitinglerin en büyüğünü dün Ankara’da gerçekleştirerek, hükümete gözdağı verdi. On binlere işçinin gerçekleştirdiği mitingde olay çıkmaması “bravo işçiye” dedirtti. Bu arada, polisin de Kızılay’da memurların gerçekleştirdiği eylemdeki gibi bir tavır takınıp, olay çıkmasına olanak tanımaması, Ankara Emniyeti’nin başarı hanesine yazıldı. Türk-İş’in miting ve yürüyüşüne DİSK ve Hak-İş temsilciler düzeyinde katılırken, diğer işçi ve memur sendikalarının yanı sıra, İşçi Partisi, Birleşik Sosyalist Parti ve demokratik kitle örgütleri de destek verdi. (…)

Önceki mitinglerde çoğunlukla CHP’nin seçim otobüslerinden yararlanan Türk-İş, işçi eylemlerini aktif olarak destekleyen DSP Lideri Bülent Ecevit’in tahsis ettiği “Güvercin 2” seçim otobüsünden yararlandı. (…)

Mitingin tek konuşmasını yapan Meral, “Biz bu meydana sorun yaratmak için toplanmadık. Biz Kızılay’ın göbeğine sorunları çözmesini bilmeyen siyasilere ders vermeye geldik” dedi. Konuşması sık sık “Hükümet istifa”, “vur vur inlesin, Tansu Çiller dinlesin”, “Tansu Amerika’ya”, “İşçiler burada hükümet nerede”, “işçi memur el ele, genel greve” sloganları ile kesilen Meral şöyle konuştu: “Eğer hükümet ve siyasiler, gösterdiğimiz haklı tepkileri duymazlarsa, enerji işçileri şalterleri indirecek, yol işçileri yolları kapatacak, tüm işçiler üretimi durduracak, bunlara bu dünyayı dar edeceğiz. Eğer bizi duymazlarsa onları sandığa gömeceğiz.” Meral, Çiller’in çalışanların taleplerine kayıtsızlığını sürdürmesi halinde Başbakanlık Konutu’nun da elektriğinin kesilerek, “Çiller’i gaz lambası altında oturtmaya mahkum etmekle” tehdit etti. (Hürriyet, 6.8.1995)

Yürüyüş sırasında Türk-İş’in otobüsünden sürekli olarak Sezen Aksu’nun “Salla, yer yerinden oynasın” şarkısı ile Ankara’nın ünlü oyun havası Fidayda çalındı.

Zaman’da Şahin Ali Şen’in gözlemi şu şekildeydi:

Yüz binin üzerinde işçi yürümesine rağmen, işçilerin gergin olmadığı gözlendi. İşçiler attıkları slogan ve taşıdıkları afişlerle hükümetle alay ettiler. Özel hazırlanmış ve ses düzeni mükemmel olan araçlardan hareketli müzik parçaları çalan işçiler, müzik, davul, zurna eşliğinde oynadılar, halay çektiler. Öte yandan oynamak için tahta kaşık getiren gruplar dahi vardı. Miting Türk-İş’in seçim mitingi gibi gerçekleşti. (Zaman, 6.8.1995)

Mitingi anlatan kişilerden biri, Hikmet Çiçek’ti. Hikmet Çiçek, “Tarih Düşmek” başlıklı yazısında şu gözlemlerini aktardı:

Türk-İş Ankara’da bir tarih yazdı. 15-16 Haziran büyük işçi eylemleri, 1989-1991 Bahar Eylemleri, Zonguldak işçilerinin büyük yürüyüşü, 3 Ocak 1991, 20 Temmuz 1994 genel grevleri ile birlikte anılacak “Emeğe Saygı” miting ve yürüyüşünü gerçekleştirdi. Türkiye işçi sınıfı tarihinin bu büyük eylemine yaklaşık 200 bin işçi katıldı. Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral eylemin hemen sonrasında, SiyahBeyaz’a yaptığı açıklamada, “Bugüne kadar yaptığımız eylemlerin en büyüğü oldu. Hükümet sesimizi duymazsa, devamı gelecek” dedi.

En önde “Kahrolsun IMF, Bağımsız Türkiye“ pankartı göze çarpıyor. Miting ve yürüyüş boyunca en çok atılan sloganlardan biri de bu oldu. Son yıllarda işçi eylemlerinde en göze çarpan gelişme, anti-emperyalizm bayrağının gerçek sahibinin, işçi sınıfının eline geçmiş olması.

Sabahın 8.30’unda Tandoğan Köprüsü üzerinde toplanmaya başlayan işçilerin sayısı, saat 11.00’e geldiğinde yüzbinleri aştı.

Mitingin asıl alanı Kızılay’a doğru yürüyüş başladığında, kortejin diğer ucu kilometrelerce ötedeydi. Türk-İş’e bağlı 33 sendika işkolları sırasına göre yürüyüş kolunu oluşturdular. Eyleme, hemen her sendika çok büyük bir kitleyle katılırken, Hava-İş’in olmayışı dikkat çekti.

Coşkulu, son derece yüksek bir moral ve disiplinli bir işçi kitlesi. İşçi disiplini büyük kitle gösterilerini provoke etmekten başka görevleri olmayan küçük grupçukları da denetim altına almış. Eylemin güvenliği, çoğunluğu Yol-İş üyesi olan işçiler tarafından sağlanıyor. Birleşik Metal-İş ve Bank-Sen kitlesel katılırken, DİSK’e bağlı diğer sendikalar ve Hak-İş’in katılımı sembolik oldu. Kamu çalışanlarının sayısı da azdı. (SiyahBeyaz,6.8.1995)

5 Ağustos Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingi sonrasında Türk-İş Başkanlar Kurulu olağanüstü olarak toplandı. Toplantıda 18 Temmuz 1995 günü Türk-İş’e bağlı sendikaların ve şube yönetimlerinin aldığı eylem kararında bir değişiklik yapıldı. Üç saat süren toplantıda, işyerine gitmeme eylemi yerine, işyerine gidilip çalışılmaması ve 8 Ağustos’u 9 Ağustos’a bağlayan gece işyerlerinin terkedilmemesi kararı alındı. Başkanlar Kurulu kararı aşağıda sunulmaktadır:

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 18 Temmuz 1995 günü Türk-İş’e bağlı Sendikaların ve Şubelerin Yöneticilerinin oybirliğiyle aldığı karar uyarınca, 5 Ağustos 1995 günü yurdumuzun dört bir yanından gelerek ve Ankara’dan Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingine katılan 200 bini aşkın üyemize, işyeri sendika temsilci ve baştemsilcilerine, Şube Yöneticilerine ve Sendikalarımızın Yöneticilerine ve ayrıca bu haklı ve meşru eylemimize destek veren basına, televizyon kanallarına, halkımıza, demokratik kitle örgütlerine ve siyasi partilere teşekkür etmektedir. 5 Ağustos Emeğe Saygı Yürüyüşü ve Mitingi, Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğünün korunmasında, ekmek, barış, özgürlük, sendikal haklar ve demokrasi mücadelesinde tarihimize şanlı bir sayfa olarak geçmiştir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, demokratikleşme konusunda atılan adımların yetersizliği, asgari ücret konusunda Hükümetin ve işverenlerin tavrı, kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerinde Hükümetin tutumu, kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık haklarının tanınmamış olması ve sendikalarımız üzerindeki baskıların devamı gibi sorunlarımızın sürdüğünü tespit ederek, 8 Ağustos 1995 günü işe gidilerek üretimden gelen gücümüzün işbaşında kullanılmasını ve 8 Ağustos 1995 gününe kadar bu konuda Hükümet tarafından saptanmış sorunlarımızın çözümü doğrultusunda somut ve inandırıcı bir adımın atılmaması durumunda, 8 Ağustos 1995 günü akşamı ve gecesi tüm işyerlerinde işyerlerinin terkedilmemesi kararını almıştır.

Türk-İş, bu barışçıl, haklı, meşru ve demokratik eyleminde, Türkiye tarafından onaylanmış 87 sayılı ILO Sözleşmesinden kaynaklanan haklarını kullanmaktadır. Türk-İş, Hükümetimizin, sağduyulu davranmasını, IMF’ye değil, halkımıza verdiği sözleri tutmasını ve bu sorunların çözümüyle ülkemizde huzurun sağlanmasına katkıda bulunmasını istemektedir.

Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe, 5 Ağustos günü düzenlediği basın toplantısında işçi ücretlerinin yüksek olduğunu ileri sürdü. Bekir Sami Daçe’nin açıklaması Hürriyet’te şu şekilde verildi:

Hükümet, dünkü eylemiyle Başkent’i sarsan Türk-İş’e “misilleme” yaptı ve işçiyi halka şikayet etti. Toplu sözleşmelerden sorumlu Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe, bir işçinin üç memurun maaşı kadar ücret aldığını hatırlatarak işçinin diğer kesimlerin hakkına el uzattığını savundu. “Bu kadar işsiz varken, 28,5 milyon lira aylık istiyorlar” diyen Daçe şu örnekleri verdi:

1994’te 1,5 milyon memurun devlete maliyeti 227 trilyon olurken, 600 bin kamu işçisinin maliyeti 235 trilyon olmuştur. Kamu işçisinin devlete ortalama aylık maliyeti 32,5 milyon lira iken, bir devlet memurunun maliyeti 12,3 milyon lira olarak gerçekleşmiştir.

Memur statüsünde olan bir genel müdürün aylık net maaşı 18,5 milyon lira iken, işçi statüsündeki şoförünün net ücreti 21 milyondur. İşçi statüsündeki bir bekçinin aylık net ücreti 15,1 milyon lira iken, aynı kıdeme sahip memur statüsündeki bekçinin net maaşı 4 milyon lira olmuştur.

Kamu kesiminde çalışan işçilerin 31 Aralık 1988 tarihinde 190 bin lira olan ortalama aylık çıplak ücretleri geçen altı yıl içinde 18 milyon 890 bin lira yükselmiş, yani 99 kat artmıştır.

1989-94 döneminde her ay enflasyon kadar ücret zammı yapılsaydı, 31 Aralık 1994 tarihinde kamu kesiminde ortalama aylık çıplak ücret 5 milyon 471 bin 968 lira olurdu. Son sözleşmelerde işçi ücretleri enflasyona yenik düşmedi.

1994 yılı içinde memurların kümüle edilmiş zam oranı yüzde 55’e ulaşırken, kamu işçilerinde bu oran yüzde 116 olmuştur. Kamu işçileri zamsız ücretleri ile dahi memur maaşlarının üzerinde ücret almaktadır.

Ortalama bir kamu işçisi 1 Temmuz 1994 tarihinden beri 15 Nisan 1995 tarihinde son zammını da alan ¼’de üniversite mezunu ve 25 yıl hizmeti olan şube müdürü, öğretmen, avukat, mühendis ve doktordan yüksek ücret almaktadır. (Hürriyet, 6.8.1995)

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, 7 Ağustos 1995 günü düzenlediği basın toplantısında, Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingi’ni ve karşı karşıya bulunulan sorunları aşağıdaki biçimde ele aldı:

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Arkadaşlarım,

Hepinizi TÜRK-İŞ adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

TÜRK-İŞ 5 Ağustos 1995 günü kendi tarihinin ve belki de Türkiye tarihinin en büyük mitingini, Emeğe Saygı mitingini Ankara’da Kızılay Meydanı’nda gerçekleştirmiştir. Bizim tahminlerimize ve devletin resmi görevlilerinin tahminlerine göre 240 bin dolayında işçi, gölgede 35 derece sıcağın altında tam bir birlik ve bütünlük içinde ülkemizin, halkımızın ve işçilerin sorunlarına sahip çıkmıştır. Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingine katılan 240 bin işçiye, Sendikalarımızın Genel Merkez ve Şube Yöneticilerine, işyeri sendika temsilci ve baştemsilcilerine, meşru ve demokratik eylemimize katılarak bize güç veren diğer demokratik kitle örgütlerine ve siyasi partilerimize ve bu eylemimizi gücüne yaraşır bir biçimde yansıtan basın ve televizyon çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum. TÜRK-İŞ bu eylemiyle, Türkiye Cumhuriyeti ve kendi tarihine şanlı bir sayfa eklemiştir.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen işçilerin sağ salim yerlerine dönmüş olmaları da bizim için diğer bir mutluluk kaynağıdır.

Değerli Arkadaşlarım,

Biz bu eylemle Hükümeti sağduyulu davranmaya ve kendi halkının ve işçisinin sorunlarını çözmeye çağırdık.

Hükümet ise sorunu çözme yerine sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hale getirme çabası içindedir. Devlet Bakanı Sayın Bekir Sami Daçe’nin bugünkü basın toplantısında gözlenen hava budur.

Hükümet, bizim tüm diyalog çabalarımıza karşın, 5 Ağustos 1995 Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitinginden sonra bizimle temas kurmaktan, bizimle görüşmekten, sorunlara bizimle birlikte çözüm arama çabasından inatla kaçınmıştır. Hükümetin, toplumun en güçlü kesimi olan işçilerin temsilcisi TÜRK-İŞ’le böylesine bir diyalogdan kaçınması, ülkeyi karışıklığa götürme ve 12 Eylül öncesini geri getirme niyeti gibi yorumlanabilir.

TÜRK-İŞ’in çizgisi ve tavrı son derece açıktır.

TÜRK-İŞ zam istememektedir. TÜRK-İŞ, yıllardır toplu sözleşme görüşmelerinde üzerinde anlaşma sağlanmış olan uygulamayı devam ettirmek istemektedir. İşçiler, memurlar, emekliler ve bir bütün olarak halkımız 1994 yılında büyük fedakarlıklarda bulunmuştur. Buna karşılık holdinglerin, faizcilerin, bankaların, tüccarların, vurguncuların, döviz tacirlerinin karları kat kat artmıştır. Gelir dağılımı daha da adaletsiz hale gelmiştir. TÜRK-İŞ, işçinin satınalma gücünün korunmasını istemektedir.

TÜRK-İŞ bu teklifini Hükümete ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına vermiştir. Teklifimiz bizzat tarafımdan Sayın Bekir Sami Daçe’ye verilmiştir.

KİT’lerin zararlarının ve devletimizin bütçe açıklarının sorumlusu işçi ve memur maaşları değildir. 1994 yılında işletmeci KİT’lerde işçiler ve memurlar dahil, toplam personel giderleri yalnızca 137 trilyon lira iken, bu KİT’lerin ödediği faizler 80 trilyon lirayı aşmıştır. İşçilik giderlerinin önemli bir bölümü, sosyal sigorta primi ve vergi olarak devlete geri dönmektedir. 1993 yılında tüm KİT’lerin toplam zararı 66,6 trilyon liradır. Diğer bir deyişle, KİT’ler özel bankalara yüksek faizlerle borçlandırılmamış, yeterli ve gerekli finansman sağlanmış olsaydı, siyasilerin bu kuruluşları arpalık olarak kullanmasına, teknolojiyi geliştirecek yeterli yatırımların yapılmamış olmasına rağmen KİT’lerin zarar etmediği görülecektir.

Devletin 1995 yılının ilk beş ayındaki toplam harcamaları 592 trilyon liradır. Bunun 238 trilyonluk, yani yüzde 40’lık bölümü iç ve dış borçların faizidir. Aynı dönemde kamu kesimindeki tüm işçilere ve memurlara yapılan her türlü ödemelerin toplamı ise yalnızca 174 trilyon liradır. Bu miktarın önemli bir bölümü de sosyal sigorta ve emekli sandığı primleri ve vergi olarak devlete geri dönmüştür.

TÜRK-İŞ’in bu eylemi yasaldır. 3 Ocak 1991 Genel Eylemi sırasında DYP Yönetiminin, DYP’nin o zamanki Genel Başkanı Sayın Demirel’in ve o zamanki SHP Genel Sekreteri Sayın Hikmet Çetin’in açıklamaları ve destekleri son derece açıktır. Bu konularda dün dündür, bugün bugündür demek, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Muhalefetteyken 3 Ocak Genel Eylemine destek verip, bugün iktidardayken aynı eylemi yasadışılıkla suçlamak, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Böyle davranan kişilerin güvenilirliği ciddi biçimde sorgulanır. Bugün yürürlükte bulunan yasalar 3 Ocak 1991 tarihinde de aynen vardır.

Hükümet sorunu çözme niyetinde değildir.

Hükümet, Türkiye’nin ne büyük sorunlarla karşı karşıya bulunduğunun farkında değilmiş gibi hareket etmektedir.

IMF’yi memnun edebilmek amacıyla, vatanı ve milleti için canını feda etmeye hazır işçisini ve memurunu ezmeye çalışan bir mantığı reddediyoruz.

Ülkesinin ve halkının sorununa sahip çıkacak, ülkesinin ve halkının çıkarlarını herşeyin üstünde tutan bir hükümet istiyoruz.

TÜRK-İŞ’e bağlı Sendikaların ve Şubelerin Yöneticilerinin 18 Temmuz ve TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu’nun 5 Ağustos kararları aynen uygulanacaktır.

TÜRK-İŞ sorunlarımızın üstesinden gelecek, temsil ettiği kitlenin olduğu kadar, halkımızın ve ülkemizin de itibarını korumaya devam edecektir.

Yarınki eylemimiz, Türkiye tarafından onaylanmış 87 sayılı ILO Sözleşmesine göre meşrudur. Bu Sözleşme, 12 Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve Anayasamızın 90. maddesi uyarınca iç mevzuatımıza dahil olmuştur.

Sözlerimi, Sayın Cumhurbaşkanımızın 2 Ocak 1991 günlü açıklamasıyla sona erdiriyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız, “yüzbinleri nasıl cezalandıracaksınız? Yüz binlerin bu çeşit harekete kalkması, fiili suç bile sayılsa, bu, kanunu işlemez hale getirir. Yöneticiler yüz binleri cezalandırmayı düşüneceğine, işçiyi bu noktaya getiren nedenleri ortaya koysun, onlara ilgi göstersin,” demiştir.

Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

DİĞER HABERLER
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!

TÜİK enflasyonuna genel olarak güven duyulup duyulmaması bir yana kasım ayı için ortada çok tuhaf oranlar söz konusu, onların üstünde durmak gerekiyor.

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve insan onuruna yakışır bir yaşam hakkına sahip olduğunu hatırlatan önemli bir gündür.

ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK
ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yapıyı yeniden düzenlemek için adım atıyor. Hükümet temsilcilerinin sayısı azaltılırken, işçi ve işveren üyeler mevcut sayıda kalacak. Komisyonun yapısı ve karar mekanizmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET
ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET

Öz Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Gülpolat ve yönetim kurulu üyeleri, Genel Başkanımız İbrahim Ören ve yönetim kurulumuzu ziyaret ettiler.