Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
01 Eylül 2025
TÜRK-İŞ’İN 8 AĞUSTOS 1995 İŞYERİNDE İŞ DURDURMA EYLEMİ

1995 yılı yaz aylarında kamu kesimi toplu iş sözleşmelerinde hükümetin olumsuz tavır takınması üzerine, 5 Ağustos 1995 günü Ankara’da Kızılay Meydanı’nda gerçekleştirilen ve yaklaşık 250 bin kişinin katıldığı mitingin arkasından, grevlerin öncesinde yeni eylemler gündeme getirildi.

TÜRK-İŞ’İN 8 AĞUSTOS 1995 İŞYERİNDE İŞ DURDURMA EYLEMİ

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Türk-İş Başkanlar Kurulu 5 Ağustos 1995 günü yaptığı toplantı sonrasında aşağıdaki bildiriyi yayınladı:

TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, 18 Temmuz 1995 günü TÜRK-İŞ’e bağlı Sendikaların ve Şubelerin Yöneticilerinin oybirliğiyle aldığı karar uyarınca, 5 Ağustos 1995 günü yurdumuzun dört bir yanından gelerek ve Ankara’dan Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingine katılan 200 bini aşkın üyemize, işyeri sendika temsilci ve baştemsilcilerine, Şube Yöneticilerine ve Sendikalarımızın Yöneticilerine ve ayrıca bu haklı ve meşru eylemimize destek veren basına, televizyon kanallarına, halkımıza, demokratik kitle örgütlerine ve siyasi partilere teşekkür etmektedir. 5 Ağustos Emeğe Saygı Yürüyüşü ve Mitingi, Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğünün korunmasında, ekmek, barış, özgürlük, sendikal haklar ve demokrasi mücadelesinde tarihimize şanlı bir sayfa olarak geçmiştir.

TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, demokratikleşme konusunda atılan adımların yetersizliği, asgari ücret konusunda Hükümetin ve işverenlerin tavrı, kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerinde Hükümetin tutumu, kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık haklarının tanınmamış olması ve sendikalarımız üzerindeki baskıların devamı gibi sorunlarımızın sürdüğünü tespit ederek, 8 Ağustos 1995 günü işe gidilerek üretimden gelen gücümüzün işbaşında kullanılmasını ve 8 Ağustos 1995 gününe kadar bu konuda Hükümet tarafından saptanmış sorunlarımızın çözümü doğrultusunda somut ve inandırıcı bir adımın atılmaması durumunda, 8 Ağustos 1995 günü akşamı ve gecesi tüm işyerlerinde işyerlerinin terkedilmemesi kararını almıştır.

TÜRK-İŞ, bu barışçıl, haklı, meşru ve demokratik eyleminde, Türkiye tarafından onaylanmış 87 sayılı ILO Sözleşmesinden kaynaklanan haklarını kullanmaktadır. TÜRK-İŞ, Hükümetimizin, sağduyulu davranmasını, IMF’ye değil, halkımıza verdiği sözleri tutmasını ve bu sorunların çözümüyle ülkemizde huzurun sağlanmasına katkıda bulunmasını istemektedir.

Türk-İş, 5 Ağustos 1995 günü yayınladığı ve özellikle basına ve çeşitli kuruluşlara ilettiği Haber Bülteni’nde 8 Ağustos’ta gerçekleştirecek eylemin hukuki dayanaklarını açıkladı. Haber Bülteni aşağıda sunulmaktadır:

5 Ağustos 1995

ILO İLKELERİ AÇISINDAN 8 AĞUSTOS EYLEMİ

Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 87 sayılı Sözleşmesini onayladı ve 12 Temmuz 1993 tarihinde de ILO Genel Direktörlüğü’ne tescil ettirdi. Hükümetimiz, böylece, bu Sözleşmede tanınan hakları tanımayı ve bir yıl içinde iç mevzuatımızda bununla çelişen hükümleri Sözleşmeye uyumlu hale getirmeyi üstlendi. Ayrıca, Anayasanın 90. maddesinde de 87 sayılı ILO Sözleşmesi’ni iç mevzuatımıza dahil etti.

Türkiye’nin onayladığı 87 sayılı ILO Sözleşmesi’ne göre, 8 Ağustos eylemi yasadışı mıdır?

Hayır. ILO’nun yetkili organları bu nitelikteki eylemlerin, barışçıl olmak koşuluyla, suç oluşturmaması gerektiğini açıkça belirtmektedir. 87 sayılı Sözleşmeyi onaylayan ülkeler, bu nitelikteki barışçıl eylemleri suç kabul ederlerse, ILO’nun gözünde suç işlemektedir.

ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Türkiye Hükümeti aleyhinde yapılan bir şikayet başvurusu üzerine bu konuda şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Komite, bir protesto grevi yapan sendikaların 58. maddenin 3. fıkrası uyarınca kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu dikkate almaktadır. Uzmanlar Komitesi’nin de belirttiği gibi, grev hakkı, işçilerin ve örgütlerinin, kendi ekonomik ve toplumsal çıkarlarını korumak ve geliştirmek için sahip oldukları temel araçlardan biridir. Bu çıkarlar yalnızca daha iyi çalışma koşullarının elde edilmesi ve mesleki nitelikteki toplu istemlerin peşinden koşulması değil, fakat aynı zamanda ekonomik ve toplumsal politika sorunlarına ve çalışma hayatının işçileri doğrudan ilgilendiren her türlü sorunlarına çözümler aranması ile de ilgilidir. Komite, sendikaların, hükümetin ekonomik ve toplumsal politikalarını eleştirmeyi amaçlayan protesto eylemlerine başvurabilme olanağına sahip olmaları gerektiğini düşünmektedir.”2

ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi bir başka vesileyle de şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Grev hakkı yalnızca bir toplu iş sözleşmesinin imzalanması aracılığıyla çözümlenebilecek iş uyuşmazlıkları ile sınırlı kalmamalıdır; işçiler ve örgütleri, gerekli olduğu durumlarda, daha geniş bir kapsam içinde, üyelerinin çıkarlarını etkileyen ekonomik ve toplumsal konularla ilgili tepkilerini ifade edebilmelidir.”3

ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Türkiye aleyhinde yapılan bir şikayet başvurusu üzerine şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Komite, 25. Maddede grevin niteliği ve amaçları konusunda konmuş olan kısıtlamaların (siyasi grevin, genel grevin ve dayanışma grevlerinin, iş yavaşlatmanın ve üretimi düşürmenin yasaklanması) çok fazla kapsamlı olduğu ve bu konularda Yasanın V. Bölümünde yer alan cezai yaptırımların da son derece ağır olduğu görüşündedir. Komite’nin olduğu kadar Uzmanlar Komitesi’nin de görüşüne göre, tümüyle siyasi nitelikteki grevler örgütlenme özgürlüğü ilkesinin kapsamı içine düşmemekle birlikte, sendikalar, özellikle bir hükümetin ekonomik ve toplumsal politikalarını eleştirmek amacıyla protesto grevlerine başvurabilmelidirler. Ayrıca, dayanışma grevlerinin genel olarak yasaklanması istismara yol açabilir ve grev hakkının kullanılmasına ilişkin yöntemler söz konusu olduğunda, kurallara tamı tamına uyarak işin yavaşlatılması, işyerlerinin işgal edilmesi ve işbaşında oturma grevleri yapılması konularında kısıtlama getirilmesi, ancak bu eylemlerin barışçıl olmaktan çıktığı durumlarda haklılık kazanır.”4

Kolombiya’da 4 işçi konfederasyonunun 14 Kasım 1990 tarihinde ilan ettikleri genel grevle ilgili olarak Hükümetin yasadışı iddiaları karşısında Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi’nin kararı ise şöyledir:

“Komite, Hükümetin ekonomik politikasının toplumsal sonuçları ve işçiler açısından sonuçlarını protesto etmek için 14 Kasım 1990 tarihinde ülke düzeyinde gerçekleştirilen grevin yasadışı ilan edilmesinin ve bu grevin yasaklanmasının, örgütlenme özgürlüğünün ciddi bir biçimde ihlalini oluşturduğu düşüncesindedir.”5

ILO Uzmanlar Komitesi’nin iş yavaşlatılması ve kuralları tamı tamına uygulayarak iş yavaşlatılması konularındaki görüşü de şöyledir:

“Komite, grev eyleminin biçimi konusundaki kısıtlamaların, ancak bu eylemin barışçıl olmaktan çıkması durumunda haklı kabul edilebileceği görüşündedir.”6

2 ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Türkiye Hükümeti Aleyhine Şikayet Başvuruları (997, 999 ve 1029 Sayılı Davalar), 260. Rapor, paragraf 32.

3 ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Freedom of Association, Digest of Decisions and Principles of Freedom of Association, 3. Basım, 1985, paragraf 388.

4 ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Türkiye Hükümeti Aleyhinde Şikayet Başvurusu (997, 999 ve 1029 sayılı Davalar), 260. Rapor, paragraf 39.

5 ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Kolombiya Hükümeti Aleyhinde Şikayet Başvurusu (1562 sayılı Dava), 279. Rapor, paragraf 518/a.

6 ILO Uzmanlar Komitesi, Freedom of Association and Collective Bargaining, ILO Uluslararası Çalışma Konferansı 81. Oturumu’na Sunulan Rapor, 1994, paragraf 173. ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi bir başka vesileyle şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

“İşçilere tanınmayan çeşitli grev eylemi türleri (iş bırakma, iş yavaşlatma, kuralları tamı tamına uygulayarak iş yavaşlatma ve oturma grevi) ile ilgili olarak Komite, yalnızca grevin barışçıl olmaktan çıkması durumunda bu kısıtlamaların haklı kabul edilebileceği görüşündedir.”7

Türk-İş Dergisi Ekidir

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, 8 Ağustos eyleminden önce, 7 Ağustos 1995 günü düzenlediği basın toplantısında aşağıdaki açıklamayı yaptı:

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Arkadaşlarım,

Hepinizi TÜRK-İŞ adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

TÜRK-İŞ 5 Ağustos 1995 günü kendi tarihinin ve belki de Türkiye tarihinin en büyük mitingini, Emeğe Saygı mitingini Ankara’da Kızılay Meydanı’nda gerçekleştirmiştir. Bizim tahminlerimize ve devletin resmi görevlilerinin tahminlerine göre 240 bin dolayında işçi, gölgede 35 derece sıcağın altında tam bir birlik ve bütünlük içinde ülkemizin, halkımızın ve işçilerin sorunlarına sahip çıkmıştır. Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitingine katılan 240 bin işçiye, Sendikalarımızın Genel Merkez ve Şube Yöneticilerine, işyeri sendika temsilci ve baştemsilcilerine, meşru ve demokratik eylemimize katılarak bize güç veren diğer demokratik kitle örgütlerine ve siyasi partilerimize ve bu eylemimizi gücüne yaraşır bir biçimde yansıtan basın ve televizyon çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum. TÜRK-İŞ bu eylemiyle, Türkiye Cumhuriyeti ve kendi tarihine şanlı bir sayfa eklemiştir.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen işçilerin sağ salim yerlerine dönmüş olmaları da bizim için diğer bir mutluluk kaynağıdır.

Değerli Arkadaşlarım,

Biz bu eylemle Hükümeti sağduyulu davranmaya ve kendi halkının ve işçisinin sorunlarını çözmeye çağırdık.

Hükümet ise sorunu çözme yerine sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hale getirme çabası içindedir. Devlet Bakanı Sayın Bekir Sami Daçe’nin bugünkü basın toplantısında gözlenen hava budur.

Hükümet, bizim tüm diyalog çabalarımıza karşın, 5 Ağustos 1995 Emeğe Saygı Yürüyüş ve Mitinginden sonra bizimle temas kurmaktan, bizimle görüşmekten, sorunlara bizimle birlikte çözüm arama çabasından inatla kaçınmıştır. Hükümetin, toplumun en güçlü kesimi olan işçilerin temsilcisi TÜRK-İŞ’le böylesine bir diyalogdan kaçınması, ülkeyi karışıklığa götürme ve 12 Eylül öncesini geri getirme niyeti gibi yorumlanabilir.

TÜRK-İŞ’in çizgisi ve tavrı son derece açıktır.

TÜRK-İŞ zam istememektedir. TÜRK-İŞ, yıllardır toplu sözleşme görüşmelerinde üzerinde anlaşma sağlanmış olan uygulamayı devam ettirmek istemektedir. İşçiler, memurlar, emekliler ve bir bütün olarak halkımız 1994 yılında büyük fedakarlıklarda bulunmuştur. Buna karşılık holdinglerin, faizcilerin, bankaların, tüccarların, vurguncuların, döviz tacirlerinin karları kat kat artmıştır. Gelir dağılımı daha da adaletsiz hale gelmiştir. TÜRK-İŞ, işçinin satınalma gücünün korunmasını istemektedir.

TÜRK-İŞ bu teklifini Hükümete ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına vermiştir. Teklifimiz bizzat tarafımdan Sayın Bekir Sami Daçe’ye verilmiştir.

KİT’lerin zararlarının ve devletimizin bütçe açıklarının sorumlusu işçi ve memur maaşları değildir. 1994 yılında işletmeci KİT’lerde işçiler ve memurlar dahil, toplam personel giderleri

7 ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Freedom of Association, Digest of Decisions and Principles of Freedom of Association, 3. Basım, 1985, paragraf 367. yalnızca 137 trilyon lira iken, bu KİT’lerin ödediği faizler 80 trilyon lirayı aşmıştır. İşçilik giderlerinin önemli bir bölümü, sosyal sigorta primi ve vergi olarak devlete geri dönmektedir. 1993 yılında tüm KİT’lerin toplam zararı 66,6 trilyon liradır. Diğer bir deyişle, KİT’ler özel bankalara yüksek faizlerle borçlandırılmamış, yeterli ve gerekli finansman sağlanmış olsaydı, siyasilerin bu kuruluşları arpalık olarak kullanmasına, teknolojiyi geliştirecek yeterli yatırımların yapılmamış olmasına rağmen KİT’lerin zarar etmediği görülecektir.

Devletin 1995 yılının ilk beş ayındaki toplam harcamaları 592 trilyon liradır. Bunun 238 trilyonluk, yani yüzde 40’lık bölümü iç ve dış borçların faizidir. Aynı dönemde kamu kesimindeki tüm işçilere ve memurlara yapılan her türlü ödemelerin toplamı ise yalnızca 174 trilyon liradır. Bu miktarın önemli bir bölümü de sosyal sigorta ve emekli sandığı primleri ve vergi olarak devlete geri dönmüştür.

TÜRK-İŞ’in bu eylemi yasaldır. 3 Ocak 1991 Genel Eylemi sırasında DYP Yönetiminin, DYP’nin o zamanki Genel Başkanı Sayın Demirel’in ve o zamanki SHP Genel Sekreteri Sayın Hikmet Çetin’in açıklamaları ve destekleri son derece açıktır. Bu konularda dün dündür, bugün bugündür demek, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Muhalefetteyken 3 Ocak Genel Eylemine destek verip, bugün iktidardayken aynı eylemi yasadışılıkla suçlamak, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Böyle davranan kişilerin güvenilirliği ciddi biçimde sorgulanır. Bugün yürürlükte bulunan yasalar 3 Ocak 1991 tarihinde de aynen vardır.

Hükümet sorunu çözme niyetinde değildir.

Hükümet, Türkiye’nin ne büyük sorunlarla karşı karşıya bulunduğunun farkında değilmiş gibi hareket etmektedir.

IMF’yi memnun edebilmek amacıyla, vatanı ve milleti için canını feda etmeye hazır işçisini ve memurunu ezmeye çalışan bir mantığı reddediyoruz.

Ülkesinin ve halkının sorununa sahip çıkacak, ülkesinin ve halkının çıkarlarını herşeyin üstünde tutan bir hükümet istiyoruz.

TÜRK-İŞ’e bağlı Sendikaların ve Şubelerin Yöneticilerinin 18 Temmuz ve TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu’nun 5 Ağustos kararları aynen uygulanacaktır.

TÜRK-İŞ sorunlarımızın üstesinden gelecek, temsil ettiği kitlenin olduğu kadar, halkımızın ve ülkemizin de itibarını korumaya devam edecektir.

Yarınki eylemimiz, Türkiye tarafından onaylanmış 87 sayılı ILO Sözleşmesine göre meşrudur. Bu Sözleşme, 12 Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve Anayasamızın 90. maddesi uyarınca iç mevzuatımıza dahil olmuştur.

Sözlerimi, Sayın Cumhurbaşkanımızın 2 Ocak 1991 günlü açıklamasıyla sona erdiriyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız, “yüzbinleri nasıl cezalandıracaksınız? Yüz binlerin bu çeşit harekete kalkması, fiili suç bile sayılsa, bu, kanunu işlemez hale getirir. Yöneticiler yüz binleri cezalandırmayı düşüneceğine, işçiyi bu noktaya getiren nedenleri ortaya koysun, onlara ilgi göstersin,” demiştir.

Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Bu süreçte Türk-İş’e bağlı sendikalar da üyelerine yapılacak eylemle ilgili bilgi aktaran bildiriler yayınladı. Örneğin, Demiryol-İş Sendikası’nın 8 Ağustos 1995 tarihli bildirisi aşağıda sunulmaktadır:

DEMİRYOL-İŞ’İN ÜYELERE MESAJI (8 Ağustos 1995)

GÜÇLÜ DEMİRYOL-İŞ’İN YÜREKLİ ÜYELERİ

Bugün, Türkiye işçi hareketi tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Bugün, Türkiye’nin her yanında yüzbinlerce işçi üretimden gelen gücünü kullanıyor. Yüzbinlerce işçi, aynı taleplerle aynı hedef uğrunda mücadele ediyor.

Taleplerimiz haklıdır ve makuldür. Eylemlerimiz meşrudur. Haksız olan, bize verdiği sözleri unutup, Dünya Bankası ve IMF’ye verdiği sözleri tutmaya çalışan ve sermayenin çıkarlarını ön planda tutan Hükümet’tir.

Hükümet’in iddialarının aksine, eylemlerimiz, Türkiye’nin onayladığı uluslararası sözleşmelere göre “suç” değil, “hak”tır. Yasaları, sendikalar ve işçiler değil, Hükümet çiğnemektedir. Çünkü, Uluslararası Çalışma Örgütü-ILO’nun 1993 yılında Hükümet tarafından onaylanan 87 sayılı Sözleşmesi’ne göre, genel grev, dayanışma grevi, işyeri işgali, iş bırakma, iş yavaşlatma gibi bütün eylemler barışçı olduğu sürece temel işçi hakkı sayılmaktadır. Hükümet, Türkiye’deki çalışma yasalarında ve Anayasa’da yer alan yasakları koruyarak uluslararası yasaları ihlal etmektedir.

5 Ağustos Cumartesi günü Türkiye’nin her yanından gelen 200 binin üzerinde işçiyle Ankara’da yapılan “EMEĞE SAYGI” yürüyüş ve mitingine katılan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. O gün Ankara’ya gelemeyen üyelerimizin yüreklerinin de bizimle birlikte attığından eminiz.

DEMİRYOL-İŞ gücünü sizlerden almaktadır ve sizlerle gurur duymaktadır.

Yıllık % 5,4’lük bir zam teklifini ve kazanılmış haklarımızdan vazgeçmemiz yönündeki baskıları protesto ediyoruz.

Emeğe saygı istiyoruz

Demokratik anayasa ve yasalar istiyoruz

Sosyal devlet istiyoruz

Tüm çalışanlara grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar tanınmasını istiyoruz

İşsize iş, çalışana iş güvencesi istiyoruz

İşsizlik sigortası istiyoruz

ILO standartlarında çalışma yaşamı istiyoruz

İnsanca yaşamaya yetecek asgari ücret istiyoruz

İnsanca yaşamaya yetecek emekli aylığı istiyoruz

Dünya Bankası’na değil, halka verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz

Sendikal hak ihlallerine, taşeronlaşmaya, özelleştirme uygulamalarına, sendikasızlaştırma

politikasına “son” diyoruz ve

Mezarda emeklilik ve sosyal güvenlik haklarımızı gaspetme girişimlerine son verilmesini talep ediyoruz

Vergi adaleti ve adil gelir dağılımı istiyoruz

Ülke kaynaklarının üretken yatırımlara yönlendirilmesini istiyoruz.

Şu anda sahip olduğumuz hakları, uzun yılların mücadelesi ile kazandık. Bu hakların gasp edilmesine izin veremeyiz.

Hükümet ve işverenler, Dünya Bankası ve IMF’nin istekleri doğrultusunda haklarımıza saldırmaktadır. Eğer bu saldırı karşısında susarsak, pek çok hakkımızı kaybedeceğiz.

İşten çıkarmalar artacak

İşsizlik sigortası rafa kalkacak

Emekli olma yaşı yükseltilecek, yani mezarda emeklilik gelecek

Sosyal güvenlik haklarımız darbe yiyecek

Zorla emeklilik yeniden gündeme gelecek

Dünya Bankası ve IMF daha da ağır talepler ileri sürecek

Taşeronlaşma yaygınlaşacak

Çalışma yaşamını düzenleyen ve işçileri koruyan mevzuat süreç içinde ortadan kaldırılacak

Özelleştirme ve tasfiye yoluyla kamu sektörü yok edilecek

Sendikalar üzerinde baskılar artacak ve sendikalı işçi sayısı azalacak

İmzalanan toplu iş sözleşmeleri bile uygulanmayacak

Anayasa ve yasaların anti-demokratik hükümleri değiştirilmeyecek

1989’dan beri aralıksız verdiğimiz mücadele boşa gidecek.

Susarsak, kaybedeceklerimiz çok fazla. O halde, örgütlü mücadeleye devam ediyoruz.

Bizler, ülkesini, işyerlerini ve çalışmayı seven insanlarız. Bizler, sorunların masa başında çözülmesinden yanayız. Ana gücümüzü görmek istemeyenlere, sesimize kulaklarını tıkayanlara karşı üretimden gelen gücümüzü en etkili şekilde kullanmak gerekli olmuştur.

Haklıyız, güçlüyüz ve kazanacağız. Bütün üyelerimize başarılar diliyoruz.

DEMİRYOL-İŞ

YÖNETİM KURULU

Türk-İş’in 8 Ağustos 1995 günkü eylemi öncesinde Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe imzasıyla tam kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen yazıda, bu nitelikteki eylemlerin yürürlükte bulunan mevzuata aykırı olduğu belirtildikten sonra şu talimat verilmekteydi:

Bu hukuki durum çerçevesinde,

  1. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçilere,
  2. 2822 sayılı Kanunun 25. maddesinin sayılan yasadışı eylemlerin yapıldığı günün ve o haftanın hafta tatili ücretinin kanun gereği ödenmeyeceği,
  3. İşçilerin hizmet akidlerinin işverence ihbar ve tazminat ödenmeksizin sona erdirileceği,
  4. İşyerlerinin uğrayacağı zararların, işçi sendikalarından ve işçilerden tazmininin istenebileceği,

işveren vekillerince her türlü imkan kullanılarak duyurulması,

  1. Bu duyuruya rağmen 8 Ağustos 1995 günü 2822 sayılı Kanunun 25. Maddesinde sayılan yasadışı eylemlerin yapılması halinde durumun tespit (mümkünse noter vasıtası ile) edilmesi, ayrıca eylemi teşvik ve tahrik edenler ile olay çıkaranların da tespit edilmesi, tespitlerin birer örneğinin Bakanlığımıza, ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü’ne ve Kamu İşveren Sendikasına ve 2822 sayılı Kanunun 70. Maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcılığı’na bildirilmesi,
  2. Bu nedenle, 8 Ağustos 1995 günü yönetici ve amir durumundaki tüm personelin görev başında bulunmasının sağlanması,
  3. 8 Ağustos 1995 günü söz konusu eylem nedeniyle uğranılacak zararın en kısa sürede tesbit edilerek Bakanlığımıza ve ilgili Kamu İşveren Sendikasına bildirilmesi,
  4. Daha sonra yapılacak işlemlerle ilgili olarak Bakanlığımız talimatlarının beklenmesi,

Hususlarının, Bakanlığınıza bağlı birimlere duyurulmasının yararlı olacağını bilgi ve gereği için önemli arz ederim.

Saygılarımla.

İllerde Emniyet Müdürlükleri de Türk-İş bölge temsilciliklerine gönderdikleri yazılarda uyarılarda bulundu.

Türk-İş’in eylemi önce işe gitmeme olarak açıklanmış, bu eylem daha sonra işbaşında çalışma olarak değiştirilmişti. Bu değişiklik öncesinde, Erzurum Valiliği Emniyet Müdürlüğü Türk-İş’in Erzurum’daki 9. Bölge Temsilciliği’ne gönderdiği 4.8.1995 gün ve B.05.1.EGM.4.25.00.12.12464/95 sayılı yazıyla, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 20.7.1995 günlü teleks emri gereği bu uyarı iletildi:

Türk-İş 9. Bölge Temsilciliğine,

Erzurum

Kamu işyerlerinde yapılan toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinde önerilen yüzde 5-4 orandaki zammı protesto etmek ve kamuoyu oluşturmak amacıyla, Türk-İş Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu ile bu konfederasyona üye sendikalar tarafından 18.7.1995 Salı günü yapılan toplantıda;

8.8.1995 Salı günü Türkiye genelinde bir günlük işe gitmeme eylemi yapılacağı bildirilmiştir.

Anayasamızın 54. Maddesinin 7. Fıkrasında siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz hükmü yer aldığından kanun dışı eylemleri müeyyidesi de, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununda belirtilmiştir.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 8.8.1995 Salı günü Konfederasyonlarınıza bağlı işyerlerinde bir gün işe gitmeme eylemi yapılması halinde Sendika Bölge Başkanı, Şube Başkanları, İşyeri Temsilcileri hakkında gerekli yasal işlemin yapılacağının bilinmesini, bu hususta işçilere de gerekli bilgilerin verilmesini rica ederim.

Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe, 7 Ağustos1995 günü yaptığı açıklamada, 8 Ağustos eyleminin yasadışı olduğunu belirterek, bu konuda uygulanacak yaptırımları açıkladı:

Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe, Türk-İş’e üye işçilerin bugün yapacakları belirtilen “üretimden gelen gücü kullanarak çalışmama ve işyerlerini terk etmeme” eyleminin “yasa dışı grev” olduğunu söyledi.

Daçe, Türk-İş’i, tarihi sorumluluğu içinde demokratik kurallara uymaya ve meseleyi masa başında çözmeye davet etti.

Türk-İş’in eylem kararlarını dünya sendikacılığı ve toplu pazarlık sistemlerindeki gelişmeleri yeterince değerlendirmemesine bağlayan Daçe, “şalter indirmek gibi çağımızın düşüncesi dışında kalan tehditlerde bulunmak, anlaşılması güç tavırlardır” dedi. Daçe, sendika ve sendikacıların yasal haklarını kullanmada dikkatli ve sorumlu davranmaları gerektiğini belirterek, hukuk kurallarını demokrasi adına zorlamaya izin vermeyeceklerini söyledi.

Daçe şöyle dedi: “Siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevi Anayasamızın 54. Maddesi ve 2822 sayılı Kanunun 25. Maddesi hükümleri açısından kanundışı olup, aynı kanunun 45. Maddesinde, kanundışı bir grev sonucunda işverenin feshinin ihbarlarına lüzum olmadan ve herhangi bir tazminat ödemeden kanundışı greve katılanların hizmet akdini feshedebileceğini hükmü bağlamış. 70, 71, 72, 73 ve 74. Maddelerinde de diğer cezai müeyyideler düzenlenmiştir. Çalışanların ücretlerini ödemede güçlük çeken kamu kurum ve kuruluşlarını imkansızlık içine düşünmeye ve toplu pazarlık sistemini çıkmaza sokmaya kimsenin hakkı yoktur.”

Bu arada Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Sekreteri Kubilay Atasayar da yaptığı açıklamada iş bırakma eyleminin suç olduğunu söyledi. (SiyahBeyaz, 8.8.1995)

YAŞANAN SORUNLAR

8 Ağustos 1995 günlü eylem sırasında bazı işyerlerinde baskılar yaşandı.

Ağaç-İş Sendikası, bir kamu işletmesi olan ORÜS’ün (Orman Ürünleri Sanayii) Bolu Karacasu İşletmesi’nde çalışan işçilerin 8 Ağustos eylemi sırasında yaşadıkları sorunları Türk-İş Genel Merkezi’ne ilettiği 22 Eylül 1995 gün ve 95/1022 sayılı yazısıyla aşağıdaki şekilde aktardı:

ORÜS’e bağlı BOLU/Karacasu İşletmesinde çalışan üyelerimiz 8.8.1995 tarihinde Konfederasyonumuzun iş bırakma eylemine uymuşlardır. İşletme Müdürü Osman Nuri Gonca 16.00/16.30 vardiya çıkışında, puantörlük binası önünde üyelerimizi toplamış; Konfederasyon ve Sendikamız yöneticilerine, Sendikamız Şube Yönetim Kurulu üyelerine ağıza alınmayacak söz ve küfürlerle hakaretler yağdırmış, tehditler savurmuştur. Olay eylemi sürdüren tüm işçilerin gözü önünde cereyan etmiştir. Şube Yönetim Kurulu’nun olayı özetleyen başvurusu ilişiktedir.

Sendikamız ilgili hakkında gerekli işlemlerin yapılması için başvurularda bulunmuş ise de, Konfederasyonumuzu ve Yönetimini hedef alan söz ve hakaretlerinin size de duyurulması uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederiz. Saygılarımızla.

Eki: Bolu/Karacasu Şubemizin başvuru örneği

Ağaç-İş Sendikası Bolu/Karacasu Şubesi başkanı, şube sekreteri ve şube mali sekreterinin imzasıyla, el yazısı olarak iletilen 9.8.1995 tarihli metin aşağıda sunulmaktadır:

8 Ağustos 1995 tarihinde Türk-İş Konfederasyonunun almış olduğu iş bırakma eylemi işyeri çalışanlarımızca makul karşılanmış ve bu karara aynen uyulmuştur. Aynı tarihte saat 16 ve 16.30 arası işletme müdürü sayın Osman Nuri Gonca yıllık izinde olmasına rağmen işletme puantörlük önünde biz çalışan işçi arkadaşlarımız ve de hükümet yetkililerine aşağıda sıralamış olduğumuz hakaretleri yapmıştır.

  1. Türk-İş Konfederasyonunu siz mi kurtardınız.
  2. Sendikalarınız yalancıdır. Sizlere şu ana kadar ne yapmışlardır diye hitapta bulunmuştur.
  3. Bolu Seka fabrikasının bu eyleme uymadığı ve buna karşılık Mustafa Yılmaz’ın ayrılmış olduğu, Bolu Seka kuruluşu olduğunu söyleyerek onları çalıştırıp sizleri kullanıyorlar. Bolu’da bizlerin öncülük yaptığını söyleyerek hiçbir kamu kuruluşunun bu eyleme katılmadığını söyleyerek işyeri çalışanlarını tahrik etmiştir.

4.İşyeri şube yöneticilerinin bu işe önderlik yapmakla suçlayıp bizleri bütün işçi önünde sahtekarlık ve yalancılıkla suçlayıp onurumuzu kırmış bulunmaktadır.

  1. Bizlerin Türkiye genelinde eylem yaparken Türk-İş yöneticilerinin Jaguar arabalarla gezip Başbakanla kadeh tokuşturup, … (ağır hakaret içeren sözler çıkarılmıştır, Tekgıda-İş Sendika Akademisi) ibaresini aynen bayan işçilerin de dinlediği konuşmada sinirli bir havada bir sürü hakaretlerle dolu bir şekilde söyleyip, işçileri tahrik etmeye çalışmıştır. Fakat işçimizin sağ duyusu galip gelmiş olup herhangi bir olaya sebebiyet verilmemiştir. İşyeri çalışanlarımızın onuru ve gururunu kırıcı sözler söylemiştir.
  2. Aynı zamanda işyeri çalışanlarını geçici işçi ve daimi işçileri kanuni işlem yapıp işten atacağını söylemiştir.
  3. Fabrika müdürü her zaman konuşmasında işçiyi küçük düşürücü, hor görücü bir üslupla sert ve kaba konuşmaktadır. Aynı zamanda işçi arkadaşlarımızı tehdit etmektedir.

Biz işyeri çalışanları olarak işletme müdürü Osman Nuri Gonca ile çalışmak istemiyor. Bu konuda Ağaç-İş Sendikası genel merkezi ve de Türk-İş Konfederasyonu Yönetim Kurullarının bir girişimde bulunmalarını arz ve talep etmekteyiz. Aynı zamanda bu konunun incelenip en kısa zamanda tarafımıza bilgi verilmesini ve yukarıdaki açıklamalar nezdinde bizler Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmak istiyoruz.

Bu konular hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.

İstanbul Şubeler Platformu temsilcileri 6 Ağustos 1995 günü yaptıkları açıklamada, eylemi desteklediklerini bildirdiler. Evrensel, bu açıklamayı aşağıdaki biçimde aktardı:

Türk-İş’in işyerlerine giderek çalışmama kararını yetersiz bulan işçiler ve kamu çalışanları alanlarda

İşçi, direnme hakkını kullanıyor

İşçi Sendikaları İstanbul Şubeler Platformu ve Kamu Çalışanları Sendikaları İstanbul Şubeler Platformu bugün İstanbul’un iki yakasında da alanlara çıkacak. Platformlar tarafından yapılan ortak açıklamada ‘Haklarımızı alana kadar direneceğiz, mücadele edeceğiz. Ülkemizin sokakları ve meydanlar bizim…’ denildi.

İŞÇİ SENDİKA SERVİSİ

İstanbul İşçi ve Kamu Çalışanları Platformları dün Belediye-İş Konferans Salonu’nda 8 Ağustos iş bırakma eylemi ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Saat 11’de başlayan basın toplantısında İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü ve Yol-İş 1 No’lu Şube Başkanı Ercan Atmaca açıklamalarda bulundu. Atmaca, Türk-İş’in almış olduğu iş bırakma ve akşam işyerini terk etmeme kararına rağmen, işçi ve kamu çalışanları olarak alanlara çıkacaklarını belirtti.

İstanbul’un iki yakasında da sabah işe giderek şalterler indirildikten sonra yürünme kararı alındığını bildiren Atmaca, İstanbul yakasındaki yürüyüş kolunun Vatan Caddesi başından ve Saraçhane’den başlayacağını, Saraçhane’den ve Vatan başından yürüyüşe geçen işçilerin Aksaray Metro önünde saat 12.00’de toplanacağını açıkladı. Burada basına ve kamuoyuna yönelik bildiri okunduktan sonra talepler haykırılacak ve daha sonra dağınılacak. Akşam ise işyeri terk etmeme eylemine katılınacak. Anadolu yakasında ise yürüyüş kolları Kadıköy Belediyesi önünde toplandıktan sonra buradan Kadıköy İskele Meydanı’na kadar yürünecek. Burada da kamuoyuna yönelik bildiri okunduktan sonra dağınılarak akşam işyerini terk etmeme eylemine katılınacak.

Atmaca yaptığı açıklamada, bu eylemde hedefin 20 Temmuz ve 20 Aralık eylemlerini aşmak olduğunu vurguladı. İşçi ve kamu çalışanları olarak iş bırakıp alanlara çıkacaklarını belirten Atmaca, ‘Başkanlar Kurulu’nun oybirliği ile aldığı karara uymayan sendika genel merkezlerine Türk-İş yaptırım uygulamalıdır. İşçi sendikaları ve kamu çalışanları sendikaları olarak etki gücümüzün ne olduğu da yarın ortaya çıkacak’ dedi.

Son olarak alana çıkma gereğini niçin duyduklarını açıklayan Atmaca şunları söyledi: ‘5 Ağustos Ankara Mitingi’nin görkemi siyasi iktidarın aklını iyice karıştırdı. Bakan Bekir Sami Daçe kamuoyunu yanlış bilgilendirme görevine devam ediyor. Gazetelere verdiği demeç gerçeklerden uzaktır. İşçi ve memur ücretlerinin 1994 yılında ne kadar değer kaybettiğini, sokaktaki insan biliyor. Meşru direnme hakkımızı kullanacağız’ dedi. Türk-İş’in Başkanlar Kurulu tarafından alınan karar gereğince bugün yapılacak olan iş yerlerine giderek işi bırakma eylemi, DİSK ve kamu çalışanları tarafından destekleniyor.

Kamu Çalışanları Ankara Şubeler Platformu Sözcüsü Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Başkanı Alper Öztürk de yaptığı açıklamada, kamu çalışanları olarak işçi sınıfının bu eylemini desteklediğini belirtti. Öztürk, Türk-İş’in eylemliliğinde sokağa yönelik net bir tavır olmadığına dikkat çekerek ‘Kamu çalışanları olarak işçi sınıfının bu eylemini destekliyoruz. İş bırakma eylemi yapan iş kollarında eylem kararını fiili olarak destekleyeceğiz’ dedi.

Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanı H.Hüseyin Kayabaşı alınan eylem kararlarına harfiyen uyduklarını, işçi sınıfına yönelik saldırılara karşı cephe oluşturulması gerektiğini belirterek ‘Türk-İş’ten çıkan kararı uygulamak, örgüt disiplini içinde uygulamak gerekir’ dedi.

Türkiye Haber-İş Sendikası Genel Başkanı Cengiz Teke, Türkiye genelinde telefonlarla ilgili arıza ve şebeke işlemlerinin yapılmayacağını belirtti. Sağlık-İş Genel Başkan Yardımcısı Savaş Benli, eylemde acil vakalar dışında işlerin durdurulacağını belirterek Türk-İş’in aldığı kararlar çerçevesinde eylemin uygulanacağını kaydetti. Yol-İş 1 No’lu Şube Başkanı Kemal Yılmaz, eylemde yüzde 90’a varan katılım beklediklerini, izinli işçiler dışında 5 Ağustos eylemindeki gibi kitlesel bir katılımın gerçekleşeceğini söyledi. (Evrensel, 7.8.1995)

8 Ağustos işyerini terk etmeme ve işyerinde çalışmama eylemi gazetelerde aşağıdaki biçimde anlatıldı ve değerlendirildi:

Cumhuriyet, Günnur İlhan’ın haberi, 9.8.1995

Günlük yaşam olumsuz etkilenmedi.

Coşkusuz eylem destek bulmadı.

Demiryolu işçileri eyleme katılmadı. Devlet Demiryolları’ndaki makinistler ise işçi değil de kamu çalışanı olunca tren seferleri aksamadan gerçekleştirilebildi. Sabah saatlerinde duran vapur seferleri ise öğleden sonra yapılmaya başlandı.

Türk-İş’in Başkanlar Kurulu’nun aldığı “işyerine gitmeme” kararını, sendika yönetiminin “işe gitme ancak işyerini gece de terk etmeme” şeklinde değiştirmesi dün kamu işçisini şaşkına çevirdi. İşçiler Türk-İş’in eylem yapma kararı almasına karşın uygulama konusunda çaba harcanmamasından yakındı. Kamu işçilerinin iş bırakma eylemi İstanbul’da sönük geçerken, “canı yananlar” ise sokaktaydı.

Hükümeti 680 bin kamu işçisinin toplu sözleşmesi için masaya oturtmaya çalışan Türk-İş’in eylem kararı işçi kenti olan İstanbul’da anlaşılamadı. Demiryolu işçileri eyleme katılmadı. Devlet Demiryolları’ndaki makinistler ise işçi değil de kamu çalışanı olunca tren seferleri aksamadan gerçekleştirilebildi. Sabah saatlerinde duran vapur seferleri ise öğleden sonra yapılmaya başlandı. Türk-İş 1. Bölge Başkanı Faruk Büyükkucak Belediye-İş Sendikası’nın tam gün iş bırakma kararını uygulayacağını açıkladı. Ancak görüşmeleri süren kamu sözleşme kapsamı dışında olan İETT Şoförleri eyleme katılmadı. Belediye-İş Sendikası İETT Şube Başkanı Hasan Ali Yardım belediyle otobüslerinin 10.00 ile 15.00 arasında çalışmayacağını açıkladı, ancak İETT Topkapı Garajı’ndaki çalışanlar iş bırakmanın 11.00 ile 14.00 arasında yapılacağını söylediler. Sonuçta Avrupa yakasında otobüsler tam gün çalıştı.

Sokakta rastladığımız temizlik işçileri ise, “böyle eylem olmaz. Ortada bir tane sendikacı yok. Ben eylemi kendi başıma mı yapacağım” diye yakındılar.

Sokaklarda görmeye alıştığımız tersane işçileri de dün işyerlerindeydi. Askeri işyeri olan Taşkızak Tersanesi’nde üretim aksayarak sürürken işçilerin “işyerinin güvenliği” gerekçesiyle geceyi tersanede geçirmelerine izin verilmedi.

Bugün Aksaray’da “grev ve toplu sözleşme hakları anayasayla yasaklanan” kamu çalışanları, özelleştirme kapsamındaki Sümerbank Fabrikası’nın işçileri, grevdeki kargo işçileri, işten atılmaya karşı direnen, ancak polis tarafından dövülen ambar işçileri ve sendikaları kapatılan Tüm Haber-Sen üyesi PTT çalışanları vardı. Sokakta olmayı tercih eden az sayıdaki gösterici canlarını yakan sıkıntıları sloganlarıyla dile getirdiler. Bazen “Kargo işçisi yalnız değildir” sloganı duyuldu, bazen “Sümerbank halkındır, halkın kalacak” sloganı. Sıkça duyulan sloganlar arasında ise “Hükümet istifa, Tansu Amerika’ya”, “Amerikan itleri sattırmayız KİT’leri”, “İşçi memur el ele, genel greve” vardı. “Tüm Haber-Sen kapatılamaz” ise en çok tekrarlanan slogandı. Her pankartın arkasında duran gruptan ayrı ayrı sloganlar yükselirken bir ara öğrenciler, üniversite harçlarının yükseltilmesine karşı imza topladılar. Sonra Grup Kutupyıldızı türkülerini söylemeye çalıştı, ancak aynı dakikalarda çalışanlar alanı boşaltmaya başladı.

Cumhuriyet (9.8.1995), eylem konusunda hükümet içindeki tartışmaları da şu şekilde aktardı:

Hükümet, toplu iş sözleşmelerinde ortalama yüzde 5,4 zam önerilen 680 bin işçinin iş bırakma eylemine kulaklarını tıkadı. Türkiye geneline yayılan eylem dünkü Bakanlar Kurulu toplantısında tartışılmazken Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe, toplu sözleşme pazarlıklarına ilişkin gelişmeleri ve eylemlerin yasal çerçevesine ilişkin bir dosyayı bakanlara dağıttı.

Hükümetin DYP ve SHP kanadı, hak mücadelesi veren emekçilere yasal işlem yapılıp yapılmayacağı konusunda çelişkiye düştü. Başbakan Tansu Çiller, emekçilerin eylemine ilişkin değerlendirmeyi, CHP’li bakanların da bulunduğu kabine toplantısı yerine, DYP’li Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe ve İçişleri Bakanı Nahit Menteşe ile özel olarak görüşmeyi tercih etti.

İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, dün Başbakanlık’ta gazetecilerin işçi eylemine ilişkin sorularını yanıtlarken, “bazı yerlerde çok zayıf katılım var. çoğu yerde de katılım olmamış. Güneydoğu’da hiç katılım yok. Hayat normaldir. Bir asayiş hadisesi olmamıştır. Ancak, kanunsuz eylem yapma elbette cezayı icap ettirir” dedi.

CHP’li Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ziya Halis ise bu konuda hükümetin belirli bir hoşgörü göstermesi gerektiğini söyledi. Halis, kabine toplantısının ardından gazetecilerin sorusu üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu tip konular, zaman zaman demokratik ülkelerde, hak arama şeklinde oluyor. Bunlar, hak arama istekleri. Bu anlamda meselenin hoşgörüyle karşılanması gerektiğine inanıyoruz. Bir günlük bir mağduriyet olacak, ancak bunun boyutlarının da fazla genişletilmemesi açısından, toplumsal iç barış açısından, yararlı olduğuna inanıyorum. İş bırakma eylemine çok sert yasal işlemlerle gitmek çok doğru olmaz. Hoşgörü gösterilmeli.” (Cumhuriyet, 9.8.1995)

Posta, 9.8.1995

Binlerce kamu işçisi, hükümetin işten atma tehdidine karşın dün iş bırakarak özellikle büyük kentlerde yaşamı etkiledi.

Türk-İş üyesi işçiler, dün Türkiye genelinde, iş bırakma ve işyerlerinde oturma eylemi yaptı. Türk-İş’in kararıyla, ağırlıklı olarak kamu işçileri, dün işyerlerine gitti ama işbaşı yapmadı. İşçiler, akşam da, işyerlerinden ayrılmayarak eylemlerini işyerlerinde sabaha kadar oturarak sürdürdüler. İşçi eyleminden büyük kentlerde yaşam etkilendi.

Eylem nedeniyle, İstanbul’da başta ulaşım olmak üzere, çeşitli hizmetlerde de aksamalar yaşandı. İşçiler Kadıköy ve Aksaray’da da protesto gösterileri düzenlediler. Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe de kamu kurum ve kuruluşlarına gönderdiği genelgede eylemci işçiler hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını istedi. Vapurların çalışmaması sonucu vatandaşlar zor durumda kaldı. Kentte banliyö tren seferleri normal olarak sürdürülürken, İETT çalışanları, saat 10.00’dan itibaren eyleme katılarak, otobüs seferlerini durdurdular. Elektrik ve haberleşmede de acil hizmetler yerine getirildi, ancak arıza, bakım gibi diğer günlük işlemlerde iş yavaşlatıldı. SSK hastanelerinde de poliklinik hizmetleri durduruldu.

Evrensel, 9.8.1995

İstanbul’daki gösterilerde işçi ve memurlar, yüzde 5,4’lük zammı ve antidemokratik uygulamaları protesto etti.

İşçi, eylemiyle Türk-İş’i aştı.

Kadıköy, Aksaray ve Beykoz’da yapılan gösterilere yaklaşık 12 bin işçi ve memur katıldı. Yapılan yürüyüş ve gösterilerde sık sık “işçi memur el ele, genel greve”, “yaşasın iş, ekmek, özgürlük mücadelemiz” sloganları atıldı.

Yaklaşık 700 bin kamu işçisinin tıkanan toplu sözleşme görüşmelerini protesto etmek için Ankara mitinginden sonra dün de iş bırakma eylemi yapıldı. İstanbul işçi ve memur sendikaları ve Kocaeli dışında alanlara çıkılmadı. DİSK, işyerlerinde okuduğu bildirilerle yetindi. İşyerlerinde çalışmadan oturma eyleminin, açıklandığı gibi hayatın durmasına neden olmadığı görüldü.

İstanbul’da İşçi ve Kamu Çalışanları Platformları’nın aldığı alanlara çıkma kararı doğrultusunda Saraçhane, Vatan Caddesi, Merter ve Gayrettepe’de yürüyüşe geçen işçiler, Aksaray Metro Meydanı’nda toplandılar. Haber-İş 1 No.lu Şube üyesi işçiler, Tüm Haber-Sen üyesi memurlar, yüzde yüz katılımla iş bırakan Eğitim-Sen 3 No.lu Şube üyesi eğitim emekçileri, Ener-Sen İstanbul Şubesi üyesi kamu emekçileri, TÜMTİS üyesi işçiler, Teksif Sendikası üyesi Bakırköy Sümerbank işçiler, daha sonra ise Nakliyat-İş, Tüm Bel-Sen, Ener-Sen, Maliye-Sen, Tezkoop-İş 2 No.lu Şube ve Belediye-İş 2 No’lu Şube’nin katılımı ile katılım 3 bini buldu.

İşçiler sık sık, “işçi memur el ele genel greve”, “işçi memur birlik, iş ekmek özgürlük”, “Tüm Haber-Sen kapatılamaz” gibi sloganlar attılar.

Kadıköy Belediyesi önünde toplanan yaklaşık bin 500 kişi İskele Meydanı’na kadar yürüdü.

Eyleme en kitlesel katılımı Deri-İş Sendikası’na üye işçiler gerçekleştirdi. Yol-İş Sendikası 1 No’lu Şube üyesi işçiler de dün iş bırakarak Kadıköy’deki eyleme katıldı. Kamu çalışanları sendikaları eyleme aktif destek verdi. İHD’den bir grup, Gebze’de açlık grevinde olan tutuklu yakınları, Emekçi Kadınları Bütünleştirme Derneği Anadolu Yakası Şubesi, Ümraniye Yeni Çarşı Sanayi Sitesi işçileri ve direnişteki İpragaz işçileri de katıldı.

Beykoz’da 6 bin kişi yürüdü. Deri-İş, Belediye-İş, Tek Gıda-İş ve Kristal-İş sendikalarının örgütlü olduğu işyerlerinde de 5 bin işçi Beykoz Belediyesi önünde toplanarak Paşabahçe Fabrikası’na kadar yürüdü. Burada Deri-İş Genel Başkanı Yener Kaya işçilere hitaben bir konuşma yaptı. İşçiler, sık sık ‘İşçi Memur el ele, genel greve’ sloganı attı.

Okmeydanı’nda da esnaf, işçi eylemlerine destek olmak amacıyla kepenk kapattı. Olayı izleyen Yeni Politika Yazıişleri Müdürü Ziya Aslan gözaltına alındı.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, saat 18:30’da Zincirlikuyu Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü işçilerini ziyaret ederek, işyerini terk etmeme eylemini başlattı. Meral, bugün saat 10:30’da Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği’nde eylemin değerlendirmesini yapacak.

Türk-İş’in Ankara’daki iş bırakma eylemi Hak.İş Konfederasyonu işçileri tarafından desteklendi. Et ve Balık Kurumu (EBK)’nda çalışan işçiler işyerlerine gelerek üretim yapmadılar, iş bıraktılar.

İzmir’de Türk-İş 3. Bölge Temsilciliği’ne bağlı sendikaların örgütlü olduğu pek çok yerde iş bırakma eylemi tam gün yerine yarım gün olarak gerçekleştirildi.

Ambarlar Sitesi’nde işçiler dün sabahın erken saatlerinde toplandı. Burada işçilere hitaben bir konuşma yapan TÜMTİS Sendikası İzmir Şube Başkanı Şükrü Günsili, ‘Demokratik hakların olmadığı bir ortamda elde edilen ücret artışı bir işe yaramayacaktır. Bugün saldırılar insanca yaşamaya dairdir. Ambarlarda bize yönelen saldırılar da sistemle uyuşamayan işçi ve emekçilere yönelen saldırılardır’ diye konuştu. TÜMTİS’e üye işçiler ‘İşçi memur el ele, süresiz genel greve’ sloganı ile isteklerini dile getirdi.

Petrol-İş Aliağa Şubesi’nde örgütlü tüm işçilerin işyerlerinde iş bıraktığı öğrenilirken, Petrol ofisi Dolum Tesisleri’nde sözleşmeli personelin çalıştığı bildirildi. Tarım-İş Sendikası’nda örgütlü 600 işçi iş bırakırken, İzmir’de üye bakımından yoğunluğu olan Tek Gıda-İş’e bağlı şubeler iş bırakma eylemini öğleye kadar sürdürdü. Belediye-İş Sendikası’nın örgütlü bulunduğu Eshot’ta iş yavaşlatıldı.

Liman-İş, Haber-İş, Demiryol-İş sendikalarında örgütlü işçiler tam gün iş bıraktıklarını açıkladılar. Adana’da Tekel Tütün Fabrikası, Köy Hizmetleri ve Devlet Demir Yolları’nda tam gün iş bırakıldı. TEK’te çalışan işçiler bakım onarım ünitesi hariç eyleme katıldı. TEKSİF Sendikası ise 1 saatlik iş bırakma eylemi yapmakla yetindi. Köy Hizmetleri’nde iş bırakan 2 bin 800 işçiden Ali Erdal, ‘Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe suç işlediğimizi söylüyor. Asıl suç işleyenler işçilerin alın terlerini sermayeye peşkeş çekenlerdir’ dedi. Adana’da işçilerin eylemine kamu çalışanları tarafından da destek verildi. Kocaeli’nde Petrol-İş Yarımca Şubesi, Çimse-İş ve Tüm Sağlık-Sen tam gün iş bırakırken Belediye-İş ve Tüm Bel-Sen öğleye kadar iş bıraktı. DİSK’e bağlı sendikaların örgütlü olduğu işyerlerinde ise DİSK Genel Merkez tarafından hazırlanan bildiri okundu. Haber-İş ve Selüloz-İş’in örgütlü olduğu işyerleri akşam iş çıkışında yaptıkları yürüyüşle olayı protesto etti. Selüloz-İş Genel Merkezi önünde bir konuşma yapan Genel Başkan Mithat Sarı, Türk-İş’in aldığı kararı protesto ettiklerini belirterek işçilerin kendi tarzlarıyla tavır koymalarını istedi.

Gölcük Tersanesi işçileri de iş çıkışında saat 17:30’da tersane önünde toplandı. Bir süre burada sloganlar atarak bekleyen yaklaşık 4 bin işçi, daha sonra yürüyüşe geçti. Harb-İş Sendikası Gölcük Şubesi önüne kadar yürüyen işçiler, karayolu üzerinde oturarak yolu trafiğe kapadı. Türk-İş’in eylem kararını değiştirmesini protesto ettiklerini belirten tersane işçileri saat 19:00’a kadar sloganlar atarak eyleme devam ettiler.

Düzce’de ORÜS, Köy Hizmetleri, Karayolları, DSİ ve TEK işçileri eyleme katıldı. İşveren, işçilerin çalışmaması üzerine notere tutanak tutturdu. Bandırma’da Etibank Boraks ve Asit fabrikalarında üretim tamamen durdu. İşçiler fabrika içinde toplu olarak oturdu. Eylemin saat 20:00’ye kadar devam ettiği öğrenildi.

Zonguldak maden ocaklarında tam gün iş bırakıldı. Zonguldak’ta Çatalağzı Termik Santrali hariç Tes-İş’e bağlı tüm işyerlerinde iş bırakıldı. Genel Maden-İş’in örgütlü olduğu bütün işyerlerinde tam katılım sağlandı ve eylem saat 16:00’ya kadar sürdü. Yol-İş Sendikası’na bağlı Köy Hizmetleri Müdürlüğü’nde de çalışılmadı. Belediye işkolundaki işçiler ise büyük oranda eyleme katılmadı.

Edirne’de DSİ 11. Bölge Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nde işçiler iş bırakırken, PTT Edirne Başmüdürlüğü çalışanları sadece iş yavaşlattı. Davul zurna eşliğinde halay çeken DSİ işçileri ‘Sabaha kadar buradayız’ dedi.

Kırklareli’nde de DSİ, Köy Hizmetleri, Karayolları ve Atatürk Toprak Araştırma Enstitüsü işçileri iş bıraktı. Tekirdağ’da Tek Gıda-İş Sendikası’na bağlı Tekel Şarap ve İçki Fabrikası ile Tekel Başmüdürlüğü işçileri iş bırakma eylemi yaptı. Eyleme Yol-İş Sendikası’na bağlı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü ile Devlet Su İşleri ve Karayolları işçileri de katıldı.

Kütahya Tavşanlı’daki Tunçbilek Linyit İşletmeleri’nde çalışan 5200 işçinin tümü iş bıraktı. Gece vardiyasındaki işçilerin de iş bırakma eylemine katılacağı ve eylemin saat 24:00’e kadar süreceği belirtildi. Seyitömer Kömür İşletmeleri’nde de 1650 işçinin tümü çalışmayarak iş bırakma eylemine katıldı. Kütahya merkezde TÜGSAŞ’a bağlı azot fabrikasında çalışan 1200 işçi ve merkeze bağlı Gümüş köyündeki Gümüş İşletmeleri’nde çalışan 372 işçinin tamamı iş bıraktı.

Divriği’de cevher işçileri, tüm ünite ve birimlerde iş bıraktı. İşverenin işçiler üzerinde baskı uyguladığı ve işyerine noter çağırarak tespit yaptırdığı öğrenildi.

Malatya’da Ören Belediyesi çalışanları dışında eylem kararına uyulmadı.

Mersin’de, Liman-İş limanın A kapısından Belediye’ye kadar bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüş sonrasında kamu çalışanları ve Petrol-İş ile Yol-İş üyesi işçilerle buluşan liman işçileri, miting yaptı. Mitinge Birleşik Sosyalist Parti de destek verdi. İşçiler, diğer kentlerde olduğu gibi, tüm çalışanların ortak genel grevi talebini dile getiren sloganlar attılar.

Türkiye, 9.8.1995

Eylem hayatı kilitledi.

Türk-İş’in aldığı 1 günlük iş bırakma ve işyerini terk etmeme kararı çerçevesinde başta ulaşım olmak üzere birçok hizmet aksadı. Sağlık, haberleşme ve enerji sektörlerinde de sadece acil işler yapıldı.

Kocaeli-Sakarya: Türk-İş’in aldığı eylem kararı, son anda “geri adım” atıldığı gerekçesiyle Selüloz-İş ve Harb-İş Sendikası tarafından protesto edildi. Kocaeli’de Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası, eylem takviminin değiştirilmesini “geri adım” olarak değerlendirip eylemi protesto ederken, Türk Harb-İş Sendikası Sakarya Şube Başkanı Nihat Kuş da, Türk-İş’in işe gitmeme eyleminden vazgeçmesi nedeniyle, işi yavaşlatma eylemine katılmadıklarını bildirdi.

Petrol-İş, Türk Harb-İş, Deniz-İş ve Belediye-İş Sendikaları ise bazı işyerlerinde işi bırakarak, bazılarında da işi yavaşlatarak eylem kararına uydular.

Derince Limanı’nda çalışan Liman-İş Sendikası’na üye işçiler de işi bırakarak, önceki gün silahlı saldırıya uğrayan Şube Başkanı Sadettin Acar’ın tedavi gördüğü SSK Kocaeli Hastanesi’ne yürüdüler. D-100 Karayolu’nu kısa bir süre trafiğe kapatan işçiler, hükümet aleyhine sloganlar attılar.

Politika, 9.8.1995

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun aldığı bir günlük genel grev kararı dün İzmir’i kısmi felce uğrattı. Türk-İş üyesi yaklaşık 150 bin işçi işyerlerinde iş bırakma eylemi gerçekleştirirken, Karşıyaka-Konak hattında çalışan vapurlar çalışmadı. İzmir’de bütün Türk-İş üyesi işçiler iş başı yapmazken sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ESHOT Genel Müdürlüğü’nde çalışan otobüs şoförleri, iş yavaşlatma eylemi yaptı. Türk-İş’in eylem biçimini değiştirmesinden rahatsız olan Kamu Çalışanları Sendikaları ise Türk-İş’i protesto etmek için eylemi desteklemediler. Eylem sırasında vapurlar çalışmadı, Aliağa Petrol Rafinerisi ve Petrol Ofisi Dolum Tesisleri’nde üretim tamamen durdu. Elektrik, telefon ve su arızalarına bakılmadı.

Diğer yandan Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun eylem biçimini değiştirmesinden rahatsız olan Türk-İş’e bağlı Demiryol-İş Sendikası’nın Türk-İş’i protesto etmek için işyerlerini bir saat geç terk edecekleri ve Türk-İş 3. Bölge Binası önünde bir protesto eylemi gerçekleştirileceği öğrenildi.

Demiryol-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı Hüseyin Ervüz, tüm işyerlerinde, işyeri amirleri tarafından Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe’nin yayınladığı genelge uyarınca tutanak tutulduğunu söyledi. Tarım-İş Sendikası’nın örgütlü bulunduğu Bornova Tarım İl Müdürlüğü Süs Bitkileri Bölümü’nde ise işverenin 15 işçiyi, İş Yasasının 17. maddesine dayanak işten çıkarmakla tehdit edildiği öğrenildi.

Öte yandan, KÇSKK (Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu) İzmir temsilcileri Türk-İş’in Temmuz ayından bu yana başlattığı eylemleri desteklediklerini açıklarken, bazı sendikalar 8 Ağustos’da yapılan iş bırakma eylemine basın açıklamalarıyla katkıda bulundular. DİSK’e bağlı Ener-Sen, Türk-İş’e bağlı TES-İŞ ile birlikte davranacağını ve sunduğu hizmetleri yavaşlatacağını açıkladı. Tüm Sağlık-Sen İzmir Şubesi Tepecik SSK Hastanesi’nde bir basın açıklaması yaparak Türk-İş’in eylemlerine destek verdiklerini belirtirken, Tüm Maliye-Sen Sendikası İzmir Şubesi de yaptığı bir açıklamayla, Türk-İş’in dünkü iş bırakma eylemini, genel grevin – genel direnişin bir adımı olarak değerlendirdiklerini söyleyerek, iş bırakma eylemişi desteklediklerini vurguladılar.

TÜRK-İŞ BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİNİN EYLEME İLİŞKİN RAPORLARI

Türk-İş 2. Bölge Temsilciliği’nin (Eskişehir) Türk-İş’e 8 Ağustos 1995 günlü raporu

Bölgemiz merkezi Eskişehir’de tespitlerimize göre Teksif ve T.Belediye-İş Sendikaları dışında kalan diğer Sendikalarımızda eyleme katılım tamdır.

Kırka T.Maden-İş Sendikamızda iş yerine işveren tarafından noter getirilip eyleme katılanlar ve katılmayanlar şeklinde tespit yaptırılmıştır.

Bilgilerinize arz olunur.

Türk-İş 3. Bölge Temsilciliği’nin (İzmir) 8.8.1995 gün ve 95/2170-1/B sayılı raporu

İzmir İlinde:

  1. Türk Metal, Teksif, Çimse-İş, Hava-İş, Koop-İş, Tezkoop-İş ve Toleyis şubelerimizin örgütlü olduğu işyerlerinde çalışan üyemiz toplam 20.500 işçi eyleme katılmamışlardır.
  2. Türk Harb-İş, Basisen, Belediye-İş ve BASS şubelerimizin üyesi yaklaşık 13.000 üyemiz eyleme işi yavaşlatarak katılmışlardır.

3.a. Tekgıda-İş, Sağlık-İş (acil hizmetler haricinde), Yol-İş, Tes-İş, Haber-İş, Demiryol-İş, Petrol-İş, Türkiye Maden-İş, Genel Maden-İş, Dokgemi-İş, Liman-İş ve Selüloz-İş (iki saat iş durduruldu) şubelerimize üye yaklaşık 40.000 işçi eyleme katılmışlardır.

  1. Kamuda çalışan Tekgıda-İş üyesi sigara fabrikası çalışanları eylemi bir saat uygulamışlardır.
  2. Üçüncü maddede belirtilen kamu sendikalarımızdan özel sektör işyerlerinde çalışan yaklaşık 10.000 işçi eyleme katılmamışlardır.

5.a. Ulaşımda Denizciler Sendikası üyesi işçiler sabahtan önleye kadar körfez vapurlarını çalıştırmamışlardır.

  1. Belediye otobüsleri ve banliyö trenleri sendikalarının talimatıyla işi yavaşlatarak çalışmışlardır.

İzmir ilimizde eyleme katılma oranı % 60’dır.

Aydın İlinde:

Teksif ve Belediye-İş Sendikamız eyleme katılmamıştır.

Tes-İş, Tekgıda-İş, Sağlık-İş şubelerinin üyesi işçiler ile Haber-İş, Yol-İş, Demiryol-İş temsilciliklerine bağlı üyemiz işçiler eyleme katılmışlardır.

Aydın ilimizde katılım oranı yüzde 80’dir.

Denizli İlinde:

Teksif ve Çimse-İş üyesi işçiler eyleme katılmamışlardır.

DİSK’e bağlı Genel-İş üyeleri ile Tes-İş, Tarım-İş, Tekgıda-İş, Yol-İş, Sağlık-İş, Demiryol-İş, Haber-İş üyelerimiz eyleme katılmışlardır.

Denizli’de katılım oranı % 60’dır.

Muğla İlinde:

Belediye-İş, Toleyis ve Selüloz-İş (bilgi alınamadı), Sağlık-İş temsilciği eyleme katılmamışlardır.

Tarım-İş, Türkiye Maden-İş ve Tes-İş şubelerimizin üyesi işçiler ile Yol-İş temsilciliği işçileri eyleme katılmışlardır.

Muğla ilinde eyleme katılma oranı % 60’dır.

Uşak İlinde:

Teksif- Çimse-İş ve Şeker-İş şubelerimize bağlı işçiler işi yavaşlatarak eylemi gerçekleştirmişlerdir.

Tes-İş ve Yol-İş üyeleri ise işyerinde çalışmamaktadırlar.

Manisa İlinde:

Bu ilimiz Soma ilçesinde örgütlü bulunan Türkiye Maden-İş ve Tes-İş şubeleri ile Manisa ilinde Tes-İş, Yol-İş temsilciliklerine bağlı üyemiz işçiler eyleme katılmışlardır.

Diğer şubelerimizden Tekgıda-İş üyesi işçiler kısmen, Teksif üyeleri ve Metal üyeleri eyleme katılmamışlardır.

İzmir ilimizde Demiryolu üyesi 42 işçi hiç işe gelmemiştir. İşveren bu işçiler hakkında işlem yapmış, sendikamız da bu işçilerin işe gelmeleriyle ilgili gayret içindedir. Ayrıca Devlet Demiryolları idarecileri işçilerin çalışmadığını tespit etmeye başlamışlardır.

Bilgilerinize arz olunur. Saygılarımızla.

Türk-İş 6. Bölge Temsilciliği’nin (Samsun) 9.8.1995 gün ve 995/23 sayılı raporu

8 Ağustos 1995 tarihinde yapılan Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu kararlar doğrultusundaki eylem takviminin yukarıda belirtilen tarihindeki uygulamasında Türk-İş 6. Bölge Temsilciliğindeki katılım uygulaması en üst düzeyde gerçekleşmiştir.

Sadece daha evvelki eylem ve toplantılarda olduğu gibi Tekgıda-İş Sendikamız katılmamış ve destek vermemiştir.

Ayrıca sadece bu eylemle ilgili Türkiye Haber-İş Sendikamız da gerekli desteği verememiştir.

Şeker-İş ve Sağlık-İş de tüm eylemlerimizde pasif kalmışlardır.

Bilgilerinize arz ederim. Saygılarımla.

Türk-İş 7. Bölge Temsilciliği’nin (Diyarbakır) 8.8.1995 tarihli basın açıklaması

Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu karara göre bir günlük işi bırakma eylemi Türkiye genelinde başarıyla uygulanmaktadır.

İçişleri Bakanı Sayın Nahit Menteşe, masa başında olaylardan habersiz basına yaptığı açıklamada, bu eyleme Güneydoğu Bölgesinin uymadığı şeklindeki açıklamasının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.

Diyarbakır’da bütün işyerleri Türk-İş Bölge Temsilcisinin başkanlığında Sendika Yöneticileri tarafından gezilmiş, işyerlerinde işçilerimiz Türk-İş’in almış olduğu karara harfiyen uymuştur.

Bölge Temsilciliğimize bağlı 14 ilden Van, Muş, Şanlıurfa, Elazığ, Batman illerinden bu ana kadar almış olduğumuz habere göre katılım yüzde 100 civarındadır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Türk-İş Elazığ İl Temsilciliği’nin 9.8.1995 günlü raporu

Türk-İş’in almış olduğu 1995 yılının eylem kararları ve 8 Ağustos 1995 günü işyerlerinde iş bırakma eylemi, ilimizde bulunan Türk-İş’e bağlı tüm sendika şubeleri ve işyerlerindeki işçiler eksiksiz olarak eyleme katılmışlardır. Saygılarımla.

Türk-İş 8. Bölge Temsilciliği’nin (Bursa) 8.8.1995 gün ve C-95-A-I-o/121 sayılı raporu

8 Ağustos 1995 Salı günü üretimden gelen gücün kullanılması eyleminden bir gün önce 7 Ağustos 1995 günü yerel şube başkanlarıyla bölge temsilciliğimizde bir toplantı yapılmış olup; Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu karar şubelerimize şifai bilgi olarak sunulmuş ve Başkanlar Kurulumuzun 5 Ağustos 1995 tarihli bildirgesi fotokopileri de şube yöneticilerine bizzat takdim edilmiş olup interlandımıza bağlı il temsilciliklerine de fakslanmıştır.

Bugün 8 Ağustos 1995 Salı, Bölge Temsilcimiz Mehmet Kanca 08.00’den itibaren TCK, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü, Karayolları Asfalt Şantiyesi, DSİ müdürlüklerine giderek işçi arkadaşları ziyaret etmiş ve işçilerimizin tam bir dayanışma içinde olduklarını görmüş ve kendilerine neden eylem şekli bir konuşmayla anlatılmıştır. Bu gezdiğim işyerlerinde alınan karara saygı duyulduğu ve kararı azimle sürdürecekleri belirtilmiştir.

Bursa ilimizde Sümerbank’ın eyleme iştirak etmediğini müşahade etmiş bulunmakta olup, Sümerbank işçilerinin Bölge Temsilcimizi işyerinden ve ikametgahından arayarak bu eyleme iştirak ettirilmeyişimiz bir eylem kırıcılığıdır, neden biz eylem yapmıyoruz sualine yanıtın şubelerinden alınmasının gerektiği anlatılmış ve Türk-İş Başkanlar Kurulu kararında bir ayırımın olmadığı kendilerine anlatılmış olup bu konu ile ilgili gelişmeler tarafımızdan Sayın Genel Teşkilat Sekreterimiz Sabri Özdeş Bey’e telefonla bilgiler verilmiştir.

İşyeri ziyaretlerimizden sonra telefonla aldığımız bilgiler doğrultusunda da TİGEM Karacabey, TİGEM Kumluk Tarım İl Müdürlükleri, TİGEM Çanakkale ve Balıkeşir işyerlerinde katılımların tam olduğu. Bursa SSK Hastanesinde işçilerimizin eyleme iştirak ettikleri Suni İpek ve Azot’ta katılımın tam olduğu, Gençosman, Çekirge, M.Kemalpaşa, Gemlik, Yenişehir, Ulucami PTT işyerlerinde Haber-İş üyelerinin eylem katıldıkları, Orhaneli, Keles ve Saray’da da T.Maden-İş üyelerinin eyleme iştirak ettikleri; Tekel işyerinde çalışan işçilerin toplu izinde olmaları ve işyerinde 25 işçinin bulunması nedeniyle Tekel’de eyleme iştirak edilmediği şube yöneticilerinden alınan bilgiler arasındadır.

Arz ederim.

Not:

9 Ağustos 1995 günü eylemle ilgili şube başkanlarıyla değerlendirme toplantısı yapılacaktır.

Hürriyet Gazetesi ve Sabah Gazetesindeki bugünkü manşetleri için işçilerimizden bu iki gazeteyi boykot teklifleri gelmektedir.

Türk-İş 9. Bölge Temsilciliği’nin (Erzurum) 9.8.1995 tarih ve995-2/360 sayılı raporu

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 18.7.1995 tarihinde almış olduğu bir kararla 7.8.1995 günü saat 10.30’da mahalli sendika şube başkanlarını Türk-İş 9. Bölge Temsilciliğimizde toplayıp birlik ve beraberliğin sağlanması için gerekli tedbirler alındı. 8.8.1995 Salı günü Temsilciliğimize bağlı tüm illerimizde üretimden gelen gücümüzü kullanarak, Karayolları 12. Bölge Müdürlüğü iş yerinde Temsilcimiz tarafında bir basın toplantısı düzenlenerek Başkanlar Kurulu bildirisi okunup mahalli televizyon ve basın ve üyelerimize gerekli bilgiler verildi.

Gece geç saatlere kadar süren eylemde, mahalli sendikalarımızın şube başkanları ve kurul üyeleri ile birlikte eylemi sürdürdüler, yüzde 80-90 civarında bir katılımın olduğu eylem belirlenilen şekilde neticelenmiş olup konu ile ilgili olarak Türk-İş Bölge Temsilciliğimizin basın açıklaması yazımızın ekinde sunulmuştur.

Bilgilerinize arz olunur. Saygılarımla.

YARGILAMA

8 Ağustos 1995 günlü eylem nedeniyle Türk-İş yöneticileri hakkında dava açıldı.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in Ankara Basın Savcılığı’nda 19.9.1995 günü verdiği ifade aşağıda yer almaktadır:

Ben kısa adı Türk-İş olan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanıyım. 18 Temmuz 1995 tarihinde Ankara’da Devlet Su İşleri Salonlarında sendikacılar olarak bir toplantı yapıldı, bu toplantıya aşağı yukarı ikibin civarında sendikacı arkadaş katıldı. Bu toplantıda toplu sözleşmelerin yapılmaması ve hükümetin işçilere, memurlara, emeklilere karşı tutumu görüşüldü, ücretlerin azlığı görüşüldü ve bu toplantıda 8 Ağustos 1995 günü işe gidilse dahi o gün verimli bir çalışmanın olmayacağı görüşü belirdi ve yine bu toplantıda belli günlerde miting yapılması gibi hükümeti uyarı eylemleri yapılması görüşü belirdi. Ancak bunlar sadece konuşmalarda kaldı. Bu toplantıda resmen yazılı veya sözle bir karar alınmadı ve esasen ikibin kadar sendikacının toplandığı toplantının hukuken bir karar alması da mümkün değildir. 8 Ağustos 1995 günü işçilerin işe gittiklerini, ancak işbaşı yapmadıklarını veya yeteri tadar çalışmadıklarını söylüyorsunuz. Bir kere işçilerin tümü böyle bir eyleme katılmadı. Ayrıca Türk-İş olarak 8 Ağustos 1995 tarihinde işe gitmeme veya işbaşı yapmama, işi yavaşlatma gibi bir kararımız da yoktur. Türk-İş Yönetim Kurulu olarak, Türk-İş Başkanlar Kurulu olarak gerek yazılı gerekse sözlü böyle bir karar alınmamıştır. Ne istişari mahiyette, ne de tavsiye niteliğinde Türk-İş’in böyle bir kararı yoktur. Tekrar ediyorum. Türk-İş Yönetimi olarak 8 Ağustos 1995 tarihinde işi bırakma, işi yavaşlatma, işbaşı yapmama gibi bir eylem kararını ne yazılı olarak, ne de sözlü olarak almış değiliz. Böyle bir eylem olduysa kendiliğinden oluşmuş bir eylemdir, görüşlerin basına yansıması ve basın kanalı ile kamuoyuna ve tabana iletilmesi sonucu böyle bir eylem kendiliğinden olmuştur. Esasen buna eylem demek de doğru değil, çünkü çok az işçi belli bir saat işini yapmamıştır. Türk-İş böyle bir karar almış olsaydı Türk-İş’e bağlı işçiler daha geniş çapta bu eylemi gerçekleştirirlerdi. Duyduğuma göre işi yavaşlatan işçiler hakkında da işveren gerekli işlemleri yapmıştır. Sonuç olarak Türk-İş yönetimi böyle bir karar almamıştır. 8 Ağustos 1995 tarihinde böyle bir eylem gerçekleşmiş ise bu eylemi taban kendiliğinden gerçekleştirmiştir. Bu da 18 Temmuz 1995’te sendikacıların yaptığı toplantıda beliren görüşün tabana yansıması sonucu oluşmuştur.” (Cumhuriyet Savcısı Nihat Oğan’ın aldığı iki sayfalık ifade)

İDDİANAME

8 Ağustos 1995 eylemi sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu, Basın Hz.1995/620, Basın Es.1996/85 ve İddianame 1996/49 sayılı iddianameyle 4.4.1996 tarihinde Türk-İş ve bağlı sendikaların yöneticileri hakkında Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’ne başvurdu.

İddianamede, Bayram Ali Meral (Türk-İş Genel Başkanı), Şemsi Denizer (Türk-İş Genel Sekreteri), Enver Toçoğlu (Türk-İş Genel Mali Sekreteri), Sabri Özdeş (Türk-İş Genel Teşkilatlanma Sekreteri), Salih Kılıç (Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri), Selahattin Güngör (Orman-İş Genel Başkanı), H.Hüseyin Kayabaşı (T.Maden-İş Genel Başkanı), Adnan Özcan (Petrol-İş Genel Başkanı), Hikmet Alcan (Şeker-İş Genel Başkanı), İhsan Yener Kaya (Deri-İş Genel Başkanı), Mithat Sarı (Selüloz-İş Genel Başkanı), Turgut Yılmaz (BASS Genel Başkanı), Mustafa Özbek (Türk-Metal Genel Başkanı), Ahmet Balaman (Koop-İş Genel Başkanı), Sabri Topçu (Tümtis Genel Başkanı), Hikmet Turhan Uzun (Türkiye Denizciler Sendikası Genel Başkanı), Hasan Biber (Liman-İş Genel Başkanı), Mustafa Başoğlu (Sağlık-İş Genel Başkanı), Fuat Alan (Belediye-İş Genel Başkanı), Cemail Bakındı (Toleyis Genel Başkanı), Cengiz Teke (Haber-İş Genel Başkanı), Ahmet Tamer (Tezkoop-İş Genel Başkanı), Faruk Barut (Tes-İş Genel Başkanı), Nazım Tur (Dokgemi-İş Genel Başkanı), Tamer Eralan (Çimse-İş Genel Başkanı), Metin Tiryakioğlu (Basisen Genel Başkanı), Ali Ekber Güvenç (Basın-İş Genel Başkanı), Güral Erçakır (Ağaç-İş Genel Başkanı), Mehmet Orhan Balta (Tekgıda-İş Genel Başkanı), İzzet Çetin (Harb-İş Genel Başkanı), Ahmet Ateş (Harb-İş Yönetim Kurulu üyesi), Nejat Eren (Harb-İş Yönetim Kurulu üyesi), Nuri Ağçiçek (Harb-İş Yönetim Kurulu üyesi), Yaşar Evci (Harb-İş Yönetim Kurulu üyesi) ve Alaattin Karahan (Harb-İş Yönetim Kurulu üyesi), 8 Ağustos 1995 ve 20 Eylül 1995 günleri “kanun dışı genel grev kararı almak ve uygulamak”la suçlandı.

İddianamedeki suçlama aşağıda sunulmaktadır:

Yukarıda açık kimlikleri yazılı bulunan sanıklardan Bayram Ali MERAL, Şemsi DENİZER, Enver TOÇOĞLU, Sabri ÖZDEŞ ve Salih KILIÇ kısa adı TÜRK-İŞ olan Türkiye işçi Sendikaları Konfederasyonu yönetim kurulu Başkan ve üyeleridirler.

Yine yukarıda açık kimlikleri yazılı bulunan sanıklardan İzzet ÇETİN, Ahmet ATEŞ, Nejat EREN, Nuri AĞÇİÇEK, Yaşar EVCİ ve Alaattin KARAHAN ise Türk Harb-İş Sendikası yönetim kurulu başkan ve üyeleridirler.

Diğer sanıklar ise Türk-İş Başkanlar Kurulu üyesidirler.

Türk-İş Başkanlar Kurulu 18 Temmuz 1995 tarihinde Ankara’da toplanarak biz dizi eylem yapma kararı almıştır.

Bu eylem yapma kararlarını görüşülmekte olan Toplu Sözleşmeler nedeniyle almıştır.

Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu bu eylem kararları içerisinde 8 Ağustos 1995 tarihinde Tüm Türkiye genelinde Kamu kuruluşlarında çalışan işçilerin iş başı yapmama ve işe gitmeme kararı da bulunmaktadır.

Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu bu karar uyarınca da 8 Ağustos 1995 tarihinde Kamu kurumlarında çalışan işçiler Türkiye genelinde ya işe gitmemiştir veya iş başı yapmayarak toplu direnişte bulunmuşlardır.

Türk-İş Başkanlar Kurulunun 8 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde kamu kuruluşlarında çalışan işçilerin işe gitmeme veya iş başı yapmamaları doğrultusunda almış olduğu bu karar ve işçilerin de Türkiye genelinde bu karara uyma eylemleri tüm Türkiye’de kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmiştir.

Nitekim gerek yazılı basında ve gerekse görsel yayın organlarında Türk-İş Başkanlar kurulunun almış olduğu karar uyarınca Türkiye genelinde kamu kuruluşlarında çalışan işçilerin ve diğer çalışanların bu eylemlerine programlarında çok geniş yer verilmiştir.

6-7-8 Ağustos 1995 tarihli gazeteler ve diğer kitle haberleşme araçları Türk-İş Başkanlar Kurulunun bu kararından geniş şekilde bahsetmişler ve bu konudaki Türk-İş yöneticilerinin beyanatlarını yayınlamışlardır.

9 Ağustos 1995 tarihli gazeteler ve Televizyon yayınları Türkiye genelinde kamu kurumlarında çalışan işçilerin ve diğer personelin işbaşı yapmadıklarını veya işe gelmediklerini ve bu nedenle de hayatın Türkiye genelinde aksadığını haber olarak vermişlerdir.

Nitekim Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığında çalışan işçiler de Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu bu eylem kararına uyarak 8 Ağustos 1995 tarihinde işbaşı yapmamışlar ve bu nedenle de Savcılığımıza yapılan suç duyurusu üzerine burada çalışan 53 işçi hakkında Savcılığımızca soruşturma açılmış ve bu soruşturma Savcılığımız Basın Hz.1995/621 numarada kayıtlı bulunmaktadır.

8 Ağustos 1995 tarihinde iş başı yapmayanlar veya işe gelmeyenler sadece Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığında çalışan işçiler değildir.

Ankara’da birçok kamu işyerinde işçiler işbaşı yapmadıkları veya işe gelmedikleri halde bu işyeri sorumluları bu kanunsuz durumu Savcılığımıza intikal ettirmemişlerdir.

8 Ağustos 1995 tarihli eylemin gerçekleştirildiği işyerleri sorumluları kanuni görevlerini yerine getirip bu kanunsuzluğu Cumhuriyet Savcılığına ihbar etmemiş olmaları 8 Ağustos 1995 tarihindeki bu eylemin sadece Ankara’da Devlet İstatistik Enstitüsünde yapılmış bir eylem olduğunu göstermez.

Yukarıda da belirtildiği gibi 8 Ağustos 1995 tarihli eylem kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmiştir.

8 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde böyle bir eylemin yapılmamış olduğunu söylemek gerçekleri inkâr etmek olur.

Her ne kadar Türk-İş yöneticileri ve Türk-İş Başkanlar Kurulu üyeleri 8 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde işi bırakma veya işbaşı yapmama gibi başkanlar kurulunda yazılı bir karar alınmadığını Başkanlar Kurulunun bu konuda karar alma yetkisinin bulunmadığını ifadelerinde beyan etmekte iseler de, müsnet suçun oluşması için alınan kararın karar defterine veya tutanağa geçirilmesi ve imzalanması başka bir deyişle kararın yazılı hale getirilmesi şart değildir.

2822 Sayılı Kanun suçun oluşması için böyle bir şart aramamaktadır.

Sonuç olarak Türk-İş Başkanlar Kurulu 18 Temmuz 1995 tarihli toplantısında bir dizi eylem yapma kararı almıştır. Aldığı kararlar içinde 8 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde kamu işyerlerinde çalışanların işbaşı yapmama veya işe gitmeme kararı da vardır. Bu karar 8 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde kamu işyerlerinde çalışan işçiler tarafından uygulanmıştır ve bu nedenle de hayat önemli ölçüde aksamıştır.

8 Ağustos 1995 tarihli eylemin yapılması kararı ve bu eylemin kendisi yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmiştir.

Aynı Türk-İş Başkanlar Kurulu 18 Eylül 1995 tarihinde toplanarak sürekli grev yasağı bulunan işyerlerinde 20 Eylül 1995 tarihinde 1 gün işi bırakma eylemi yapma kararı almıştır.

Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu bu kararı Türk Harb-İş Sendikası yönetim kurulu uygulamaya sokmuş ve 20 Eylül 1995 tarihinde sürekli grev yasağı bulunan Ankara’daki işyerlerinde çalışan işçiler 1 gün ya işe gelmemişler ya da işe geldikleri halde işbaşı yapmayarak işyerlerini terk edip gitmişlerdir.

Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu sürekli grev yasağı bulunan işyerlerinde 20 Eylül 1995 tarihinde 1 gün işe gelmeme veya iş başı yapmama konusundaki kararı ‘Türk-İş Başkanlar Kurulu Bildirgesi’nde yayınlanmış ve ilgililere bu bildiri dağıtılıp duyurulmuştur.

Bu bildiri soruşturma evrakı içerisindedir.

Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğu ve Türk Harb-İş Sendikasının uygulamaya soktuğu bu karar uyarınca 20 Eylül 1995 tarihinde Ankara’daki ‘Milli Savunma Bakanlığı İlaç Fabrikası Komutanlığında’, ‘Kara Kuvvetleri Komutanlığı 4. Kademe Komutanlığında’, ‘Milli Savunma Bakanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı 2 Nolu Dikimevi Müdürlüğünde’, ‘Milli Savunma Bakanlığı 1011 nci Ordu Donatım Ana Tamir fabrikası müdürlüğünde’, ‘Kara Kuvvetleri Komutanlığı 700 ncü Muhabere Ana depo ve fabrika komutanlığında’ çalışmakta olan toplam 2261 işçi ya işe gelmemiş veya geldikleri halde işbaşı yapmayarak işyerini terk edip gitmişlerdir.

Gerek Türk-İş Yöneticileri, gerek Türk-İş Başkanlar Kurulu üyeleri ve gerekse Türk Haber-İş Sendikası yöneticileri sürekli grev yasağı bulunan bu işyerlerinde çalışan işçilerin 20 Eylül 1995 tarihinde iş bırakmaları veya işe gelmemeleri konusunda bir karar almadıklarını ifadelerinde beyan etmekte iseler de sanıkların bu ifadeleri mücerret inkardan öteye geçmemektedir.

Bir kere haklarında soruşturma açılan işçilerden çok az bir kısmı sendikanın bu yolda almış olduğu karara uyarak 20 Eylül 1995 tarihinde gerçekleştirilen bu eyleme katıldıklarını açıkça beyan etmişlerdir.

Ayrıca haklarında soruşturma açılan ve haklarında iddianame ile dava açılan 2261 işçinin önceden alınmış bir karar olmadan aynı gün ve aynı saatte ve değişik işyerlerinde işe gelmemeleri veya işbaşı yapmamaları hayatın tabi akışına aykırıdır.

Ankara Gölbaşı ilçesindeki işçiler bile aynı gün ve aynı saatte bu eyleme yani bir günlük işi bırakma eylemine katılmışlardır.

Her ne kadar bu eyleme katılan 2261 işçinin büyük bir çoğunluğu anaları ve çocukları hasta olduğu için 20 Eylül 1995 günü işe gelmediklerini bildirmiş iseler de 2261 işçinin ve Gölbaşı ilçesindeki işçilerin tümünün aynı gün ve aynı saatte analarının veya çocuklarının hastalanması mümkün değildir.

Üstelik bu eyleme katılanlar bu hastalıkla ilgili bir belge de ibraz edememişlerdir.

Bu durumda işçilerin önceden alınmış olan Türk-İş Başkanlar Kurulunun ve Türk Harb-İş sendikasının kararına göre hareket etmiş olduklarını göstermektedir.

18 Eylül 1995 tarihli Türk-İş Başkanlar Kurulu bildirgesi de bu eylem kararını Türk-İş Başkanlar Kurulunun almış olduğunu açıkça göstermektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi müsnet suçun oluşması için alınan kararın yazılı olması veya kararı alanların kararı imzalamış olmaları şart değildir.

Bu nedenle sanıkların bu yoldaki savunmalarını geçerli kabul etmek mümkün değildir.

Türk-İş Başkanlar Kurulunun grev kararı veya başka bir karar almaya yetkili olması veya olmaması da müsnet suçun oluşması için şart değildir.

Müsnet suç karar alma yetkili olmasa da Türk-İş Başkanlar Kurulu üyeleri ve Türk-İş yöneticileriyle Harb-İş sendikası yöneticileri tarafından işlenebilir ve işlenmiştir de.

Sürekli grev yasağı bulunan işyerlerinde çalışan işçilerin bu 1 günlük işi bırakma eylemleri aynı gün yanı 20 Eylül 1995 tarihinde kanuni greve başlayan 400 bin işçinin grevini desteklemek amacıyla uygulanmaya konulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Demokratik bir Hukuk Devletidir. Sendikalar ise Demokrasinin vazgeçilmez kurumlarından birisidir.

Demokratik Hukuk Devletinde kanun hakimiyetinin sağlanması şarttır.

Kanun hakimiyetinin sağlanması için de başta Demokratik kurum ve kuruluşlar olmak üzere herkes kanunlara saygılı olmalı ve kanunlara uymalıdır. Kanunlar sadece ve sadece belli kuruluşlar tarafından değil de tüm kurum ve kuruluşlar ve kişiler tarafından korunmalı ve uyulmalıdır.

Türk-İş Türkiye’nin en büyük ve en köklü işçi kuruluşudur.

Demokratik Hukuk Devletinin korunmasında ve kanun hakimiyetinin sağlanmasında Türk-İş’e büyük görev düşmektedir.

Ancak Türkiye’nin en büyük ve en köklü işçi kuruluşu olan Türk-İş’in yöneticileri ve Başkanlar Kurulu üyeleri 8 Ağustos 1995 ve 20 Eylül 1995 tarihlerinde bu görevlerini ve sorumluluklarını unutmuşlardır.

Sonuç olarak yukarıda açık kimlikleri yazılı bulunan sanıklar 8 Ağustos 1995 tarihinde ve 20 Eylül 1995 tarihinde gerçekleştirilen kanunsuz eylemlerin kararlarını almışlar ve bu kararlar uygulamaya konulmuştur.

Yukarıda yazılı bulunan müsnet suçlardan dolayı sanıkların yargılanmalarının yapılarak Sanık Ahmet ATEŞ, Nejat EREN, Nuri AĞÇİÇEK, Yaşar EVCİ ve Alaattin KARAHAN’ın eylemlerine uyan 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun 72/4. maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına, diğer tüm sanıkların ise 2822 Sayılı Toplu iş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun 72/4. maddesini ikişer defa uygulanması suretiyle ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.

4.4.1996

NOT: Gazete kupürleri soruşturma evrakı M.Nihat OĞAN-18910

içerisindedir. Cumhuriyet Savcısı

( imza )

Bu iddianame Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek dava süreci başlatıldı.

Sanıklar, suçlamalar karşısında aşağıdaki ortak savunmayı mahkemeye sundular:

  1. Asliye Ceza Mahkemesi

Sayın Hakimliğine

ANKARA

Dosya No.: 1996/426 Esas

Konusu: Cezalandırılmamı isteyen 4.4.1996 tarihli iddianameyle Mahkemenizde açılan kamu davasına karşı savunmamın yazılı olarak sunulmasıdır.

TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu üyesi sıfatıyla 8 Ağustos ve 20 Eylül 1995 tarihlerinde kanundışı genel grev kararı almak ve uygulamak suçunu işlediğim iddiasıyla, aleyhimize mahkemenizce kamu davası açılmıştır.

Yapılan suçlama çok ağır olup; yasal hiçbir unsuru taşımamakta ve hiçbir somut kanıta dayanmamaktadır. Çünkü; ülkemizde bugüne kadar ne genel grev kararı alınmış, ne de uygulanmıştır. Genel grevin çalışanlara yasal bir hak olarak verilmesini istememize rağmen, bu tanıma uygun bir eylemin gerçekleştiğini görmüş değiliz.

Anayasal, yasal ve ülkemizce onaylanmış olan uluslararası sözleşmelerin tanıdığı temel hak ve özgürlükler çerçevesindeki tepkileri, hiç ilgisi olmadığı halde genel grevmiş gibi değerlendirmek ve cezalandırılma yöntemine başvurmak ülkemize ve demokratik yaşamımıza hiçbir olumlu katkı sağlamaz.

Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımız, üyemiz işçilerin ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak ve geliştirerek, toplumsal dengenin sağlanması amacıyla kurulmuş birer yasal kurumlardır. Ana tüzüklerimizde bu ilkeler açıkça belirtilmiştir.

TÜRK-İŞ olarak görevlerimizin ve ülkemize karşı yüklendiğimiz sorumluluklarımızın her zaman bilincinde olduk. Kurulduğumuz 1952 yılından bu yana taşıdığımız bu sorumluluk çerçevesinde faaliyette bulunduğumuz tüm kamuoyunca bilinmektedir. TÜRK-İŞ’in tarihinde suç teşkil eden hiçbir eylemi olmamıştır.

Ülkemizde bu toplumsal sorumluluğu çalışanlar olarak sadece biz taşımıyoruz. Taşıması gereken başkaları da vardır.

Anayasamızın 49.maddesinde, “Devlet, işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır.” denilmesine rağmen, hükümeti oluşturan siyasi iktidarların bu görevi çoğu kez yerine getirmedikleri ve hatta çalışma barışını bozan tutum içinde olduklarını gördük ve yaşadık.

Bize geldiler, “işçilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” dediler ve bunu yazılı ve görsel basın aracılığıyla kamuya ilan ettiler. Ardından 5 Nisan Kararlarıyla çalışanların kazanılmış haklarını elinden aldılar. Toplu sözleşmelerde enflasyon artışı kadar ücret artışı istediğimizde ise, bu kez sıfır zam önerisiyle karşımıza çıktılar.

Anayasal düzenlemeye ve enflasyona ezdirmeyeceğiz sözlerine rağmen, siyasi iktidarın toplu iş sözleşmesi görüşmelerini çıkmaza sokması ve % 150’lerin üstünde gerçekleşen enflasyon ortadayken, 1995 Ocak ayında başlayan görüşmeleri 10 ay gibi çok uzun bir süre tıkayanların toplumsal tepkinin oluşmasında hiç mi suçu yok?

Ülkede yaşanan ekonomik krizin nedeni sadece işçilere çıkarılmış ve halkı tahrik ederek bizlerle karşı karşıya getirilmek istenmiştir.

Yapılan bu yanlışların sahibi bizler değiliz. Siyasi İktidardır. Kendilerinin neden olduğu ekonomik krizleri işçi ve çalışanlara yüklemekte hiçbir sakınca görmemişlerdir.

Siyasi iktidarın bu yanlışlarından tabanımız ister istemez etkilenmiştir. Adeta tahrik edilmiştir. Ücretlerinde meydana gelen kayıpların toplu iş sözleşmeleri ile telafi edilmesini beklerken, ekonomik krizin nedeni olarak gösterilmelerini sindirememişler ve tepkilerini yükseltmeye başlamışlardır.

Bu tepkileri görmezlikten gelemezdik. Siyasi iktidarın kendi yanlışları ve tahriklerinden kaynaklanmış olsa da, 2 milyonun üzerindeki tabanımızda meydana gelen infialin toplumsal bir patlamaya dönüşmesini önlemek, bizim ülkemize karşı olan en önemli sorumluluklarımızın arasındadır. Anayasa’nın ve kanunların tanıdığı hakları kullanmanın dışında, hiçbir aykırı tutumu olmayan TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulunun ve bizlerin genel grev kararı almak ve uygulatmak gibi hayali bir iddia ile muhatap kılınmamız hukuka ve gerçeklere aykırıdır.

Ana Tüzüğümüzün 17.maddesi hükmü uyarınca, Konfederasyonumuzun iç ve dış genel politikasını incelemek, tartışmak, önerileri Yönetim Kuruluna sunmak ve ayrıca kamuoyuna açıklamak gibi istişari bir görevi bulunan Başkanlar Kurulunun çalışanların içinde bulunduğu ve siyasi iktidarın neden olduğu ağır koşulları değerlendirmek ve tabii ki yasal olarak neler yapılabileceği hususunu tartışmak zorunluluğu bulunmaktadır. Tamamen yasal çerçevede yapılan bu toplantılarda, hukuk devleti ilkeleri ve yasal normlar her zaman gözetilmektedir. Bu toplantılarda belirlenen eğilimlerin açıklanması ise, Anayasa’nın 25 ve 26.maddelerine göre yapıldığı ve bunun yasal bir hak olduğu son derece açıktır. Böylece meselelerin ve tabanımızda oluşan tepkilerin başta Anayasa olmak üzere yasalara uygun şekilde ortaya konması ve açıklanması sağlanmış, tepkilerin sosyal patlamaya dönüşmesi önlenerek meşru zeminde tutulması başarılmıştır.

Bu başarı bugün sanık olarak yargılanan ve suçlamalara muhatap kılınan TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu ve bağlı sendikaların yöneticilerine aittir.

Ankara’da yapılan bu toplantılarda, TÜRK-İŞ yöneticilerinin bu gelişmelere seyirci kalması beklenemeyeceği gibi, yaklaşık 800 bin işçiyi ilgilendiren ve 10 aydır çözümlenemeyen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin yarattığı tepkiyi en elverişli ve en doğru sonucu almak üzere yönlendirmek bizlerin hakkı, görevi ve aynı zamanda sorumluluğudur.

Ülkede bir genel grev hadisesi meydana gelmiş değildir. Genel grev kararı almış olsa idik ve eğer koşullar bizi meşru bir hakkı kullanmak için bu noktaya getirseydi, 2 milyonun üzerindeki üyemizin greve çıktığı bir Türkiye, herhalde 8 Ağustos 1995 günü çok farklı şeyler yaşar, çok farklı bir görüntüye sahip olurdu.

Toplu sözleşmelerin olağanüstü gecikmesi, TÜRK-İŞ’in anlaşmazlıkların çözümü için yasal muhatap bulamaması, işçilerin her gün ağırlaşan ekonomik koşullar altında ezilmeleri nedeniyle yapılan tüm açıklamalar, Sendikalar Yasasının 37.maddesinin 2.paragrafının son cümlesi kapsamı içerisindedir. Münhasıran üyelerimizin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla hareket edilmiştir.

Sayın Yargıç; işçi sendikalarının işlevi sadece işçi-işveren ilişkileri ile sınırlı değildir. Hiç şüphesiz sendikalar, aynı zamanda üyelerinin hakları için her türlü anlayışla yasal ve demokratik yollardan mücadele eden Anayasal bir baskı grubudur. Anayasa’nın ve kanunların tanıdığı hakları kullanmanın dışında, hiçbir aykırı tutumu olmayan TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulunun ve bizlerin genel grev kararı almak ve uygulatmak iddiası ile muhatap kılınması son derece yanlış, hukuka ve gerçeklere aykırıdır.

Yukarıda açıklamaya çalıştığım ve arz ettiğim nedenler dolayısıyla, isnad edilen suçu kabul etmiyor ve beraetimi talep ediyorum.

Yargılama sonunda, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi 8 Mart 2000 tarihinde 1996/00426 sayılı kararıyla, sanıkları beraat ettirdi.

Esas No.1996/00426, Karar No.2000/00195, C.Savcılığı No.1996/000085 sayılı ve 8 Eylül 2000 tarihli gerekçeli kararla da beraat kararının gerekçesi şu şekilde ifade edildi:

Sanıklar savunmalarında, Türk-İş Başkanlar Kurulu olarak olay tarihinde toplandıklarını, ancak iddia edilen suçu işlemediklerini, zaten grev kararı almaya yetkilerinin de olmadığını savunmuşlar ve sanıkların da bu savunmalarının aksini teyid edecek mahkumiyetlerine yeter delil elde edilemediğinden, sanık Şemsi Denizer ve Orhan Balta hakkındaki sanıkların müsnet suçtan dolayı beraatleri cihetine gidilmiştir.

Her ne kadar sanık Şemsi Denizer ve Mehmet Orhan Balta hakkında da kanun dışı genel grev kararı almak ve uygulamaktan dava açılmış ise de, celp edilen nüfus kayıtlarına göre bu iki sanığın ölmüş olduğu anlaşıldığından bu sanıklar hakkında açılan kamu davasının da TCK 96 maddesi gereğince ortadan kaldırılması gerekmiştir. (7 sayfalık gerekçeli karar)

DİĞER HABERLER
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!

TÜİK enflasyonuna genel olarak güven duyulup duyulmaması bir yana kasım ayı için ortada çok tuhaf oranlar söz konusu, onların üstünde durmak gerekiyor.

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve insan onuruna yakışır bir yaşam hakkına sahip olduğunu hatırlatan önemli bir gündür.

ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK
ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yapıyı yeniden düzenlemek için adım atıyor. Hükümet temsilcilerinin sayısı azaltılırken, işçi ve işveren üyeler mevcut sayıda kalacak. Komisyonun yapısı ve karar mekanizmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET
ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET

Öz Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Gülpolat ve yönetim kurulu üyeleri, Genel Başkanımız İbrahim Ören ve yönetim kurulumuzu ziyaret ettiler.