TÜRK-İŞ’İN 3 OCAK 1991 GENEL EYLEMİ
12 Eylül 1980 darbesi sonrasında ve özellikle 1983 yılından itibaren Türkiye’de gerçek işçi ücretleri sistemli bir biçimde düşürülmeye, işçiler ve memurlar ciddi ve hızlı bir mutlak yoksullaşma yaşamaya başladı.

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Bu olumsuzluk işçiler ve bir süre sonra da sendikalarda, Türk-İş yönetimine yönelik eleştirilerin artmasına neden oldu. Türk-İş yönetimi, artan tepkiler karşısında, ANAP iktidarını eleştiren bir çizgiye yöneldi.
Türk-İş, Darbe sonrasındaki ilk mitingini 8 Şubat 1986 günü Balıkesir’de yaptı. Balıkesir yürüyüş ve mitinginde güvenlik güçlerinin baskısı yoğundu.
22 Şubat 1986 günü de Türk-İş’in İzmir mitingi gerçekleştirildi. İzmir mitingi öncesinde işverenlerin ve polisin büyük baskısı yaşandı. Mitingde olay çıkacağı yolunda söylentiler yayıldı. İzmir mitinginde bazı sendikaların katılımcıları Türk-İş yöneticilerini protesto ettiler. Türk-İş’in mitinge çağrı metni şöyleydi:
“İşsizliği, pahalılığı, keyfi ve hileli işten çıkarmaları ve buna göz yumanları, kıdem tazminatı hakkımıza göz dikenleri, kazanılmış işçi haklarını yok edenleri, çalışanlara mezarda emekliliği reva görenleri, işçiyi hakir görüp, insanca muamele yapmayanları, enflasyonu sürdürüp, kabahati işçiye yükleyenleri, demokrasi vardır deyip, sözleşmelerimize müdahale edenleri, işçinin yegane silahı grevi göstermelik halde tutanları, insan haklarına yaraşır demokratik hak ve özgürlüklerimizi çok görüp vermeyenleri, bütün bu sebeplerle; işsizleri çaresiz, çalışanları; ürettiğini alamayacak şekilde gittikçe fakirleştirenleri protesto etmek üzere; 22/Şubat/1986 Cumartesi Günü Saat : 13.00’de Cumhuriyet Meydanında Atatürk Heykelinin önünde, eş ve çocuklarımızla bulunalım. Bulunalım ki; herkes işçinin sesini duysun, herkes işçinin gücünü görsün.”
İzmir mitingine katılan işçilerin bir bölümü, Türk-İş yöneticilerini, arkalarını kürsüye dönerek protesto ettiler.
Türk-İş 22 Haziran 1986 günü Eskişehir’de bir protesto yürüyüşü düzenledi. Bazı illerde miting yapma isteği de valiliklerce engellendi.
Türk-İş’in, şartların zorlamasıyla yapmak zorunda kaldığı mitingler, hükümet politikalarını değiştirebilecek güçte ve etkide değildi.
Türkiye işçi sınıfı tarihinin bu döneminde çok önemli bir gelişme, bağımsız Otomobil-İş Sendikası’nın İstanbul’da Netaş işyerinde gerçekleştirdiği grevdi. Netaş işyerinde darbe öncesinde DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası örgütlüydü. 18 Kasım 1986 ile 18 Şubat 1987 tarihleri arasında 2650 işçinin katılımıyla yapılan Netaş grevi, toplu pazarlık sürecinde grev-dışı eylemlerin (yemek boykotu, yürüyüş, iş yavaşlatma, vb.) ve sınıf-içi dayanışmanın önemini öğretti.
1987 yılında önemli grevler yapıldı. Petrol-İş Sendikası 63 işyerinde, Tez Koop-İş Sendikası Migros’ta, Tümtis Sendikası 45 ambarda ve Deri-İş Sendikası da 117 deri işletmesinde grev yaptı. Türk Metal Sendikası ise Etibank’a bağlı Seydişehir Alüminyum İşletmesi’nde greve gitti.
Özel sektör işyerlerinde sendikal mücadelenin grev biçiminde yoğunlaşması, Türk-İş’in ve tek tek bazı sendikaların mitinglerini de gündeme getirdi.
Türk-İş, Türk Metal Sendikası’nın grevini desteklemek amacıyla, 29 Ağustos 1987 günü Seydişehir’de bir miting düzenledi. Türk Harb-İş Sendikası da Amerikalı işverenleri protesto etmek amacıyla 11 Aralık 1987 günü Adana’da bir miting yaptı. Deri-İş Sendikası da 20 Eylül 1987 günü İstanbul’da bir miting gerçekleştirdi.
¹Bu rapor, Tekgıda-İş Sendika Akademisi yöneticisi Yıldırım Koç tarafından hazırlanmıştır.
Türk-İş’in 19 Nisan 1987 günü Mersin’de yapmayı planladığı miting, Valilik tarafından engellendi. Türk-İş 26 Nisan 1987 günü Samsun’da ve 10 Mayıs 1987 günü İzmit’te miting düzenledi.
Türk-İş Başkanlar Kurulu, 10-11 Şubat 1988 günlü toplantısında bir eylem programı kabul etti. Bu eylem programının önemli bir unsuru da 11 Mart 1988 günü ülke çapında uygulanan yemek boykotuydu.
1988 yılı sonlarına doğru SEKA işyerlerinde grev başladı. SEKA işyerlerinde toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca işçiler sakal bıraktılar, sonra vizite eylemi yaptılar. İş çıkışında da toplu yürüyüş gerçekleştirildi. Grev, 10.200 işçinin katılımıyla 6 Eylül 1988 günü başladı ve 14 Ocak 1989 günü sona erdi. İzmit, Balıkesir, Dalaman, Silifke, Afyon, Çaycuma, Kastamonu ve Giresun fabrikaları ve İstanbul, Ankara ve İzmir’deki alım satım müesseselerinde gerçekleştirilen grev, kamu işçilerinin 1989 bahar eylemlerinin habercisi oldu.
1989 yılında kamu kesimi işçilerinin gerçekleştirdiği Bahar Eylemleri, Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük mücadelelerinden biridir.
Bahar eylemleri sona erdi, ancak bağımsız Çelik-İş Sendikası’nın demir-çelik fabrikalarındaki grevi devam etti. İskenderun ve Karabük Demir Çelik Fabrikaları işçilerinin 137 günlük grevi, sağlanan sınıf-içi dayanışma ve halk desteği açısından son derece başarılıydı.
1990 yılı da grev ve direnişlerle geçti. Türk-İş ve bağlı sendikaların bazıları 1990 yılının ilk aylarında çeşitli mitingler düzenlediler.
7 Şubat 1990 günü Türkiye Maden-İş Sendikası’nın örgütlü bulunduğu Yeniçeltek Kömür Ocağı’nda grizu patlaması nedeniyle 69 işçi hayatını kaybetti. Türk-İş Yönetim Kurulu, bu iş kazasını protesto etmek amacıyla, 12 Şubat 1990 günü tüm ülkede saat 10’da iki dakikalık saygı duruşu düzenledi. Genel Maden-İş Sendikası da Zonguldak’ta İnsana Saygı Mitingi ile iş kazasını protesto etti. Çeşitli nedenlere bağlı olarak Adana Türk Harb-İş ve İstanbul’da da Kristal-İş tarafından mitingler yapıldı, bu dönemde yaygınlaşan işçi çıkarmalar protesto edildi.
1990 yılında büyük grevler yaşandı.
Çimse-İş’in 21 özel ve 17 kamu çimento fabrikasında çalışan 17 bin işçi, 26 Mart 1990 günü greve çıktı. Tarım-İş, 10.600 işçinin çalıştığı Tarım İşletmeleri Gn.Md. işyerinde 19 Mart 1990 günü grev başlattı. Laspetkim-İş Sendikası, toplam 3422 işçinin çalıştığı Goodyear, Pirelli ve Brisa işyerlerinde 10 Mart, 2 Nisan ve 24 Nisan 1990 tarihlerinde greve çıktı. Öz Gıda-İş, 1600 işçinin çalıştığı T.Süt Endüstrisi Kurumu’nda 10 Ağustos 1990 günü grev başlattı. Türk Harb-İş Sendikası da Amerikan işyerlerinde 4000 üyesiyle 3 Ağustos 1990 günü grev uygulamasına geçti.
Hükümet, yaygınlaşan bu grevlere, grev ertelemeleriyle yanıt verdi. Bazı çimento fabrikalarındaki grev, 11 Nisan 1990 günü, T.Süt Endüstrisi’ndeki grev 23 Haziran 1990 günü, lastik fabrikaları ve Amerikan işyerlerindeki grevler de 9 Ağustos 1990 günü ertelendi.
Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş Sendikası, Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda ve Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü’nde 30 Kasım 1990 günü greve çıktı. Bu işyerlerinde toplam 47 bin işçi çalışıyordu.
25-28 Aralık 1990 günleri ise, MESS üyesi işverenlerin işyerlerinde Türk-Metal, Özdemir-İş ve Otomobil-İş sendikaları greve başladı. Metal işkolunda greve çıkılan işyerlerinde çalışan işçi sayısı 100 bine yakındı. Türkiye Taşkömürü Kurumu grevi süresince Zonguldak her gün bir miting alanına çevrildi.
Türkiye’de birçok işyerinde iş durdurma, iş yavaşlatma, açlık grevi, yemek boykotu, fazla mesaiye kalmama, viziteye çıkma, siyah çelenk bırakma, işe geç gitme, işe gitmeme, vb. türü grev-dışı eylemler yaygınlaştı. Örneğin, 1 Mayıs 1990 günü birçok işyerinde üretim durduruldu. İstanbul Belediyesi işçileri, 1 Mayıs’ta gözaltına alınanların serbest bırakılması için 5 Mayıs 1990 günü 4 saat süreyle iş durdurdu. Tekel ve Coca Cola Fabrikası işçileri de, aynı amaçla, yemek boykotu yaptı. Ankara’da Aselsan’da işten çıkarılan 500 dolayında işçi, işyeri önünde günlerce direndi ve 1990 yılı Mart ayında bir de düğün yaptı.
Türk-İş’in 3 Ocak 1991 genel eylemi, bu hareketlilik sürecinin zirvesiydi.
Bu dönemde ABD’nin Türkiye’yi Irak’a müdahalede kullanma çabaları da geniş bir kesimin tepkisini çekti.
TÜRK-İŞ’İN TALEPLERİ
3 Ocak 1991 günlü genel eylemin ilk önemli habercisi, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 30-31 Ekim 1990 günleri yapılan olağanüstü toplantısında alınan karardı.
Bu kararda şu tespitler yer alıyordu:
“Türk-İş Yönetim ve Başkanlar Kurulu, özellikle kamu kesimi sözleşmelerindeki tıkanıklık ile işçilerle birlikte memurları, küçük esnafı, emekliyi, dulu ve diğer sabit e dar gelirlileri sıkıntıya sokan olumsuzlukların, bugünkü iktidarın yıllar boyu sürdürdüğü antisosyal politikasından kaynaklandığı konusunda görüş birliğine varmıştır.
“Bu nedenlerle;
“Başta Anayasa olmak üzere, çalışma hayatını ilgilendiren yasalarla temel hak ve özgürlükleri engelleyen öteki antidemokratik hükümlerin bugüne kadar düzeltilmemesi,
“Vurguncularla fırsatçılara olanak tanıyan başıboş piyasa düzeni ve enflasyondan kaynaklanan hayat pahalılığının geniş halk kitlelerini ezmesi,
“Büyük çaplı bütçe açıklarının, işçi ve memur ücretlerine konular ağır vergi ve fonlarla karşılama yoluna gidilmesi,
“Devlet memurlarına verilen komik zamlarla mağduriyetlerinin arttırılarak sürdürülmesi,
“Laik Cumhuriyet ilkelerinden ödün verici tarzdaki düşünce ve uygulamalara karşı çıkılmaması,
“120 milyar liraya ulaşan işçi alacaklarının, borçlu belediyeler tarafından halen ödenmemiş olması,
“Yüksek kazanç ve rant sahiplerine tanınan imkanların arttırılması ve vergi kaçaklarının önlenememesi,
“Bugüne kadar yaptığımız iyi niyetli uyarıların dikkate alınmaması,
“Özellikle 12 Eylül ortamının getirdiği yasak ve kısıtlamaları, yönetimde kurumlaştırmaya çalışan bugünkü iktidarla diyalog yoluyla sorunların çözülemeyeceği görüşünde birleşen Türk-İş Başkanlar Kurulu, BU OLUMSUZLUKLAR KARŞISINDA, GENEL EYLEM UYGULAMASINA OYBİRLİĞİYLE KARAR VERMİŞTİR.
“Bu yeni mücadele döneminde, kısa ve uzun vadeli eylemler yapılacaktır.
“Başkanlar Kurulu ilk uyarı olarak işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanmasına karar vermiştir. Bu amaçla girişilecek eylemlerin uygulanmasında izlenecek usul ve yöntemler konusunda en geç Aralık ayı sonuna kadar tüm sendikaların merkez yöneticileri ile şube başkanları Ankara’da toplanacaktır.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu 18-19 Aralık 1990 günleri Ankara’da toplandı.
Başkanlar Kurulu, Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz’ın konuşmasıyla açıldı. Şevket Yılmaz şunları söyledi:
“Üretimden gelen gücün kullanılmasına ilişkin karar Başkanlar Kurumuzda oybirliğiyle alınmıştır. (…)
“Bu toplantımızda gündemimizin en önemli maddesi, işçinin üretimden gelen gücünün kullanılmasında şekil ve zaman belirlemesidir.
“Alınacak karar, 20 Aralık Perşembe günü Ankara Gölbaşı Sinemasında bir araya gelecek olan tüm şube başkanlarımıza uygulama için tebliğ edilecektir.
“Burada çok önemli gördüğüm bir hususu da açıklamak istiyorum.
“Eylem kararımızın şekil ve zamanının açıklanmasıyla birlikte, başta Hükümet olmak üzere, muhtemelen Cumhurbaşkanının da katılımı ile işveren kanadından yoğun tehdit ve baskılara muhatap olacağız.
“Bütün işçilerin ve sendika kademelerinde görevli arkadaşlarımın bilmesini isterim ki; hiçbir tehdit bizi yolumuzdan alıkoyamayacaktır.
“20 Aralık’taki toplantıda da belirteceğim gibi, eylem nedeniyle bir tek işçinin işten atılması ya da kılına dokunulması halinde, bu eylem çeşidi ne olursa olsun çok ağır bir uygulamaya dönüşecektir.”
Ağaç-İş Sendikası Genel Başkanı Güral Erçakır Başkanlar Kurulu toplantısıyla ilgili olarak şöyle dedi: “Genel eylem en önemli gündem maddemiz. İşi sulandırmayalım. Kararımızı net açıklayalım.” Ayrıca, Gölbaşı Sineması’nda yapılan toplantıdan sonra, sendikacılar, “Hükümetin politikalarını Atatürk’e şikayet edeceğiz. Böylece, toplu eylemi de ilk önce sendikacılar başlatacak,” dedi. (Hürriyet, 20.12.1990)
Başkanlar Kurulu’nda hazırlanan bildirisinin okunmasından sonra, Petrol-İş Genel Başkanı Münir Ceylan, “genel eylemin ‘ihtar’ niteliği taşıdığı yolundaki bölüme, eğer bu ihtar üzerine iktidarın, sorunları çözüme kavuşturma yönünde girişimlerde bulunmaması halinde, eylemlerin sürecinin dile getirilmesi gerektiğini söyledi. Ancak Münir Ceylan’ın bu önerisi kabul görmedi.” (Cumhuriyet, 20.12.1990)
Başkanlar Kurulu’nun bu kararı doğrultusunda, Türk-İş’e bağlı sendikaların genel merkez yöneticileri ve 752 şube başkanı 20 Aralık 1990 günü Ankara’da Gölbaşı Sineması’nda bir toplantıya çağrıldı. Bu toplantıda, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 20 Aralık 1990 günlü bildirisi kamuoyuna açıklandı. Gölbaşı Sineması’ndaki toplantının sona ermesinin ardından, toplantıya katılanlar Anıtkabir’e kadar bir yürüyüş yaptı.
Toplantı Emniyet görevlileri tarafından izlendi ve 10 Emniyet görevlisinin imzaladığı bir tutanakla tespit edildi (3 sayfalık tutanak). Tutanakta belirtildiğine göre, toplantı, “video, fotoğraf, sesalma cihazı ile” tespit edildi. Toplantıda alınan ses kaydı, bir komiser ve bir polis memuru tarafından yazılı hale getirildi (5 sayfalık bant çözümü).
Bu belgeye göre, Türk-İş Genel Sekreteri Orhan Balta çok kısa bir sunuş konuşması yaparak şunları söyledi: “Ürettiğini yiyemeyenler, ürettiğini bilemeyenler, bir gün üretmeyebilirler.” Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Mehmet Nurettin Bamyacı da Başkanlar Kurulu bildirisini okudu.
Ankara Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nün Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı 21.12.1990 gün ve 06.SND.T.G.Y.D.-915/11613 sayılı yazıda bu toplantıya ilişkin şu tespit ve görüşler ifade ediliyordu:
“(…) Anılan toplantıya Valilik Makamının 14.12.1990 tarihli onayları ile izin verilmiştir.
“Toplantı saat 10:00’da Genel Sekreter Orhan Balta’nın açılış konuşması ile başlamış, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Mehmet Nurettin Bamyacı’nın Türk-İş Başkanlar Kurulu açıklamasını okuduktan sonra, saat 10:20’de Genel Başkan Şevket Yılmaz açış konuşmasında; bu mücadele işçinin üretimden gelen gücünün kullanılmasının mücadelesidir. Kararın 03.01.1991 günü 1 gün ben çalışmayacağım, işbaşı yapmayacağım, üretimden gelen gücümü kullanacağım, şeklinde açıklama yaptıktan sonra konuşmasını saat 11:20’de tamamlamıştır.
“Saat 11:20’den sonra Gölbaşı Sinemasından çıkan 1000 kişilik kalabalık yolun sağ tarafından ve trafiği engellemeden Maltepe Camii önündeki caddeden Turgut Reis Caddesine dönülmüş, 1 km.lik yürüyüş esnasında, EN BÜYÜK BAŞKAN – VUR VUR İNLESİN ÇANKAYA DİNLESİN – YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ – İŞÇİLER EL ELE GENEL GREVE – ÇANKAYA ŞİŞMANI İŞÇİLERİN DÜŞMANI – ÖZAL İSTİFA – ATATÜRK DÜŞMANI ÇANKAYA ŞİŞMANI – GELİYOR GELİYOR GENEL GREV GELİYOR – HÜKÜMET İSTİFA – ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK – HALKIMIZLA EL ELE GENEL GREVE – HANEDAN PADİŞAH İSTİFA – SAVAŞA HAYIR sloganlarının atılması üzerine, ilgililer ikaz edilerek, sloganların atılmaması kendilerine bildirilmiş, slogan atma bir müddet önlenmişse de, bazı gruplar tarafından zaman zaman sloganların atıldığı gözlenmiştir. Tekrar müdahalede bulunularak slogan atılmasına son verdirilmiştir.
“Anıt Kabir civarına intikal olduğunda herhangi bir slogan atılmamış, saat 11:40’ta Anıt Kabir’de saygı duruşunda bulunulduktan sonra saat 12:20’de Anıt Kabir’in her iki kapısında çeşitli istikametlere doğru kendiliklerinden tamamen dağılmışlardır. Gerek dağılma esnasında gerekse yürüyüş esnasında herhangi bir pankart ve döviz taşınmamıştır. (…)
“Ekli tahkikat evrakının tetkikinden de anlaşılacağı üzere, yapılan ikaz ve uyarılara rağmen, İlimizce tespit ve ilan edilen yürüyüş güzergahı olmayan Maltepe Anıt Kabir arası yürüyüş yaparak 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa aykırı hareket etmişlerdir.” (Emniyet Müdürlüğü’nün 2 sayfalık yazısı)
Toplantı, Cumhuriyet’in haberine göre, aşağıdaki şekilde gerçekleşti:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun aldığı genel eylem kararı, dün Gölbaşı Sineması’nda düzenlenen sendika merkez yöneticileri ile şube başkanlarının katıldığı yaklaşık 1500 kişilik bir toplantıda açıklandı. ‘Ekmek, barış, özgürlük’ pankartı ile süslenen salona, sendika yöneticileri polis aramasından geçirilerek alındı.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu üyeleri de sinema perdesinin altındaki platforma oturdular. Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz saat 10:20’de salona girerken Ankara Anakent Belediyesi Orkestrası ‘Dağ Başını Duman Almış’ marşını çalmaya başladı.
“Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Mehmet Bamyacı’nın okuduğu deklarasyonda, demokratik rejimin işlerliği, sosyal ve ekonomik sorunlardaki tıkanıklığın barışçı bir anlayış içinde çözümlenmesi, ulusal gelirin adaletli dağıtımı, hukukun üstünlüğü, hak arama yollarının açık tutulması yönündeki istemlere siyasal iktidarca herhangi bir olumlu yaklaşım gösterilmediği kaydedildi.
“Deklarasyonun okunmasından sonra Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, ayakta alkışlarla kürsüye geldi. (…)
“Genel Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer, Türk-İş’in aldığı genel eylem kararını olumlu karşıladıklarını belirterek, ‘Ancak 15 gün sonraya genel eylem kararı alınmasının bir anlamı yok. Bence zamanlaması geciktirilmiş. Genel eylemin zamanının geç olması, bizim gerçekleştireceğiz Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyüşü etkiledi. Genel eylemin geciktirilmesi, bu açıdan bir takım soru işaretlerine yol açıyor,’ diye konuştu.
“Türk-İş toplantısından çıkan sendikacılar daha sonra yürüyüş kolu oluşturarak Maltepe Camisi’nin yanından yürümeye başladılar. Sendikacılar, yürüyüş boyunca şu sloganları attılar: ‘Hükümet istifa,’ ‘Özal istifa,’ ‘En büyük Türk-İş, başka büyük yok,’ ‘Çankaya’nın şişmanı, Atatürk düşmanı,’ ‘Geliyor geliyor, genel grev geliyor,’ ‘Halkımızla el ele, genel greve,’ ‘Padişah istifa, hanedan istifa,’ ‘Savaşa hayır,’ ‘TRT onların, meydanlar bizim.’
“Anıtkabir’e sessiz bir biçimde gelen sendikacılar, Atatürk’ün mozolesi önünde saygı duruşunda bulundular. (Cumhuriyet, 21.12.1990)
Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun bildirisi aşağıda sunulmaktadır:
“Başta Türk işçileri, ülkemizdeki tüm çalışanlar olmak üzere; Ulusumuzun ekonomik bakımdan güçsüz geniş kesimlerinin çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü bir demokratik rejimin kurulması ve kurumlaştırılması yolunda öncelikle son on yılda olağanüstü fedakarlıklara engin bir sabır ve metanetle katlandığı inkar edilmeyecek bir gerçektir.
“Bu engin sabrın ve dayanıklılığın sürekli istismarına rağmen Türk işçileri olarak, Türk-İş olarak tüm barışçı yollar sonuna kadar denenmiş, açık tutulmuş, sürekli uyarılar yapılmış, her türlü özveri ve anlayış sergilenmiştir.
“Hiçbir çevre, kurum ve kuruluş Türk işçilerinin ve Türk-İş’in demokrasi ve kalkınma yolunda katlandığı çile ve fedakarlıkları, devletimizin bütünlüğüne, ulusumuzun birliğine olan sarsılmaz inancını, yasalara saygısını asla inkâr edemez.
“Tartışmasız olarak ve açıkça kabul edilmelidir ki, bugün ülkemizin siyasal, sosyal ve ekonomik alanda karşılaştığı güçlükleri aşmada zorlamalar ve tıkanıklıklar vardır. İnancımız odur ki çoğulcu, katılımcı ve özgürlükçü bir demokratik rejimin kurulması ve işlerliğe kavuşması yolunda ve gelinen bu noktada tüm çalışanlar, her kurum ve kuruluş demokratik ve meşru çözüm yolları aramak zorunluğu, ödevi ile karşı karşıyadır.
“Temel insan hakları, özgürlükleri ile onun ayrılmaz bir parçası olan işçi hak ve özgürlükleri önündeki anayasal ve yasal engellerin neler olduğu, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü bir demokratik rejimin işlerliği için başlıca kuralları içeren istemlerimiz defalarca yazılı belgeler halinde siyasal iktidara, yetkililere sunulmuş, iletilmiş ve Türk kamuoyuna açıklanmıştır.
“Üzüntüyle belirtmek gerekir ki, demokratik rejimin işlerliği, sosyal ve ekonomik sorunlardaki tıkanıklığın barışçı bir anlayış içinde çözümlenmesi, ulusal gelirin adaletli dağıtımı, hukukun üstünlüğü, hak arama yollarının açık tutulması yönündeki istemlerimize siyasal iktidarca herhangi bir olumlu yaklaşım gösterilmemiştir. Somut sonuçlar ortaya konmamıştır.
“Demokratik rejimin işlerliği, ulusumuzun ve ülkemizin kalkınması ve esenliği yolunda bunca fedakarlıkları ve çileyi yüklenen işçiler, tüm çalışanlar ve ekonomik bakımdan güçsüz geniş halk kesimlerinin istemlerine karşı gösterilen umursamazlık bugün gelinen noktada buyurganlığa dayalı saldırı derecesine varan işlem ve eylemlere vardırılmıştır.
“Açık ve somut olgular gözler önündedir. Özetle;
“-Çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü siyasal demokrasinin gerekleri sürekli gözardı edilmekte,
“-‘Sosyal Hukuk Devleti’ kavramı ve hatta tek başına ‘Hukuk Devleti’ kavramı her geçen gün örselenmekte,
“-Temel insan hakları ve özgürlükleri ile onun ayrılmaz bir parçası olan işçi hak ve özgürlüklerinin hayata geçirilmesine karşı sürekli engeller çıkartılmakta,
“-Tüm bu koşullar altında uygulanan ekonomik politikalarla ulusumuzun ekonomik açıdan güçsüz geniş kesimlerinin, yani işçisi, memuru, emeklisi, köylüsü ve küçük esnafı ile milyonlarca yurttaşımızın ezilmesi, ekonomik ve sosyal çıkmazlara sürüklenmesi önlenmemekte,
“-Gelinen tıkanıklıkta nihai olarak ulusumuzun iradesine başvurulması, egemenlik haklarının kullanılması ise çeşitli yollarla önlenmektedir.
“Bu durum ve tutumu açık olarak belirlemenin, bu durum ve tutumu değiştirme yönünde mücadelenin her yurttaşımızın, demokrasinin temelinde yer alan her kurum ve kuruluşun kaçınılmaz, meşru bir görevi olduğu bilinciyle Türk işçilerine, tüm çalışanlara ve Türk-İş’e düşen ödevin yeni bir aşamasına geldiğimizi ortaya koymak zorunluluğundayız.
“Ülkemizin geleceği için, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü siyasal demokrasinin kurulması, kurumlaştırılması, işlerliğe kavuşturulması için, çalışanlar olarak sosyal ve ekonomik çıkarlarımızı hak ve adalet anlayışına dayalı olarak korumak ve geliştirmek için, temel insan hakları ve özgürlükleri ile onun ayrılmaz bir parçası olarak işçi hak ve özgürlüklerini hayata geçirmek, adil bir gelir bölüşümünü, hukukun üstünlüğüne dayalı kalıcı bir barışı sağlamak için, Ulus egemenliği üstünde bir iradeye boyun eğmemeyi Cumhuriyetimizin en temel ilkesi saydığımız için, üretimden doğan en doğal hakkımızın meşru düzlemde kullanılmasının kaçınılmazlığında Başkanlar Kurulumuz ittifak etmiştir.
“Başkanlar Kurulumuz bu aşamada öncelik ve ivedilikle:
“İşten çıkarılmaların derhal durdurulmasını, istihdam güvencesinin süratle yargı denetimi altında sağlanmasını, işsizliğin çaresizlik olmaktan çıkarılmasını;
“Toplu iş sözleşmelerinin uyuşmazlıklara meydan verilmeksizin, işçilerin uğratıldıkları ekonomik kayıplar da karşılanmak suretiyle en kısa sürede bağıtlanmasını, grevlerin adil ve barışçı bir çözüme derhal ulaştırılmasını;
“Tüm grev yasaklarının derhal kaldırılmasını;
“Emekleri ile geçinen tüm çalışanların, ücretlilerin, memurların örgütlenmesi ve toplu iş sözleşmesi yapma özgürlüklerini engelleyici anlayış ve uygulamalara derhal son verilmesini;
“Tüm çalışanların, işçilerin, geniş halk kesimlerinin sırtına yüklenen adaletsiz vergilerin kaldırılmasını, vergilendirmede sür’atle adaletin ve hakkaniyetin sağlanmasını;
“Düşünce, anlatım ve inanç özgürlüğü önündeki engellerin süratle yok edilmesini;
“Adil bir gelirler politikasının her türlü ekonomik araç devreye sokularak gerçekleştirilmesini ve sosyal hayatımızı felakete, ekonomik hayatımızı korkunç bir dengesizliğe sürükleyen adaletsiz paylaşımın derhal durdurulması ve düzeltilmesini sağlayıcı önlemler alınmasını;
“Temel insan hakları ve özgürlükleri ile işçi hak ve özgürlükleri önündeki engellerin süratle kaldırılmasını, insan onuru ve haysiyetiyle asla bağdaşmayan işkenceye son verilmesini, TBMM’nde bu konuda araştırma yapılması için sürekli komisyon oluşturulmasını;
“Çoğulcu, katılımcı ve özgürlükçü demokratik rejimin kurumlaşması ve işlerliğini önleyici tüm engellerin her alanda ayıklanmasını, ‘Sosyal Hukuk Devleti,’ ‘Hukukun üstünlüğü’ kavramlarına mutlak saygının derhal gerçekleştirilmesini, Cumhuriyet ve demokrasinin temel unsuru laiklik ilkesinin özenle korunmasını;
“Toprak bütünlüğümüzün ve vatanımızın savunulması dışında savaşa başvurulmaksızın ‘Yurtta ve Dünyada Barış’ ilkesinden asla vazgeçilmemesini;
“Yaşanan çözümsüzlüklere demokratik çareler üretecek ‘ulusun mutlak egemenliği’ inancıyla Ulus iradesine bir an önce başvurulmasını;
“Türk işçi hareketinin istemleri olarak yerine getirilmesini tespit ve talep etmektedir.
“Tüm ulusumuzca haklılığının kabul edileceğine ve ulusumuzun kahir bir çoğunluğunca destekleneceğine yürekten inandığımız en doğal bu meşru istemlerimizin yanında olan tüm yurttaşlarımızı, kurum ve kuruluşlarımızı Türk işçilerini manen desteklemeye davet ediyoruz.
“Hiçbir üretim aracına zarar vermeksizin, üretim gücümüzü, yeniden ve daha fazla üretmek ve adil paylaşım yollarını açmak için, istemlerimizi hayata geçirmekte demokratik yolları egemen kılmak için, bugüne kadar yaptığımız tüm uyarılara kulak tıkayan, umursamazlık gösteren her çevre ve başta siyasal iktidarı göreve davet için, üretim gelen gücümüzün, 1 gün süre ile kullanılmasının ittifakı içinde ilk ihtarımız, tüm örgüt birimlerimizin kararlılığı ve katılımı içinde Sendikalarımızca yerine getirilecektir.
“Bir tek işçimize karşı yönelik herhangi bir hareketin asla bağışlanmayacağını özenle vurguluyor, bir yeni mücadelenin ilk aşamasında başarılar diliyoruz.”
Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz da bu kararın okunmasının ardından yaptığı konuşmada şunları söyleyerek işçilere mesaj verdi:
“Sendikalarımızın Değerli Genel Başkanları,
“Genel Merkezlerimizin Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurulu Üyeleri,
“İşçi Hareketinin temel taşları olan, her türlü mücadelemizde bize güç veren Sevgili Şube Başkanı Arkadaşlarım,
“Basınımızın seçkin temsilcileri,
“Türk-İş’in bunca haksızlık karşısında sabrının taştığı ve önemli bir kararın sözler kanalıyla uygulama için işçilere tebliğ edileceği bu toplantımıza hoş geldiniz.
“Şu anda başta işçilerimiz olmak üzere, toplumun bütün kesimleri buradan yükselecek ve tüm ülke sathında uygulamaya konulacak eylemle ilgili sesi beklemektedir.
“Bu nedenle, şube başkanlarımıza, işçilerimize ve ülkenin sorunları sessiz kalmamaları gereken örgütlü kesimlere seslenmek istiyorum.
“Bu ses, genel başkan olarak sadece benim sesim değildir.
“Bu ses, ekonomik, sosyal ve siyasal oyun ve haksızlıklar karşısında öfkesini haykıramayan kesimlerin sesi olacaktır.
“Ve bu ses, Türk-İş Yönetim Kurulu ve Sendikalarımızın Genel Başkanlarından oluşan Başkanlar Kurulunun tabanın duygularına tercüman olan sesidir.
“Hepiniz biliyorsunuz. 30-31 Ekim tarihlerinde toplanan Başkanlar Kurulumuz yıllardan beri süregelen, siyasal iktidarın vurdumduymaz tutumu yüzünden giderek artan sorularımızı enine boyuna tartışmış, suskun çevrelerin de duygularına tercüman olacak etkin bir mücadelenin yapılmasını kararlaştırmıştır.
“Bu mücadele, işçinin üretimden gelen gücünün kullanılması mücadelesidir.
“Bu mücadele, siyasal iktidar ve devlet adamı olmanın işçi düşmanlığıyla özdeşleşme olduğunu sananlarla bizim mücadelemizdir.
“Bu mücadele, başta Anayasa olmak üzere, çalışma hayatıyla ilgili yasalarda temel hak ve özgürlüklerimizi kısıtlayan, hür sendikacılığı rafa kaldıran anti-demokratik hükümlerin kaldırılması yolunda yeni bir adımdır.
“Bu mücadele, büyük halk kesimlerinin açlığa mahkûm edildiği, öte yandan vurguncuların, fırsatçıların, nüfuz ticareti yapanların durmadan köşe döndüğü bir ekonomik tablonun değiştirilmesi mücadelesidir.
“Bu mücadele, hiçbir haklı gerekçeye dayanmayan, sendikalı oldukları ya da toplu sözleşme ile zam aldıkları için işten çıkarılan onbinlerce işçinin uğradığı haksızlığa karşı tepkimizin göstergesidir.
“Bu mücadele, insanların temel hakkı olan örgütlenme hakkının ülkemizde kısıtlanmış olmasına, memurlarımızın sendikalaşma hakkının yok edilmesine karşı verilmektedir.
“Bu mücadele, laik Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkılmayışa karşı işçilerin öfkesini yansıtmaktadır.
“Bu mücadele, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda, Maden Tetkik Arama’da, Çinkur’da grev yapan ve önümüzdeki günlerde greve çıkacak arkadaşlarımıza güç verme mücadelesidir.
“Bu mücadele, aylarca, yıllarca, ücret ve sosyal yardımlarını alamayan onbinlerce belediye işçimize destek olma mücadelesidir.
“Bu mücadele, bir avuç azınlığın ülke kaderine egemen olmasına ve çoğunluğu tahakküm etmesine karşı verilmektedir.
“Ve bu mücadele, Başkanlar Kurulu deklarasyonunda da ifade edilen, sıralamakla bitmeyecek kadar toplumun rahatsızlıklarına yol açın olumsuzlukların tümüne karşı direnişin, demokrasiyi sağlıklı kılabilmek için toplumda yakılan meşalenin başlangıcıdır.
“Değerli Şube Başkanları,
“30-31 Ekim tarihinde Başkanlar Kurulumuzun aldığı üretimden gelen gücün kullanılması kararı, önceki gün ve dün yapılan olağanüstü Başkanlar Kurulunda ittifakla somut hale getirilmiştir.
“Bu karar ışığında 3 Ocak 1991 günü ben çalışmayacağım.
“İşbaşı yapmayacağım.
“Üretimden gelen gücümü kullanacağım.
“Benim üretimi durdurmam nedeniyle, başta hükümet olmak üzere, MESS başkanlığından edindiği alışkanlıkla Cumhurbaşkanı ve işverenler telaşa kapılıp, baskı ve tehditlere tevessül edebilirler.
“Bir defa Anayasayı çiğnemekle bir şey olmayacağını söyleyenler, benim gibi o gün işe gitmeyenleri yasaları çiğnemekle suçlayabilirler.
“Baskı yöntemleri geliştirebilirler.
“Buradan onlara sesleniyorum; sakın bir yanlışlık yapmasından.
“Herkes aklını başına toplasın, bugüne kadar isteklerine kulak asılmayan bizlerin haklı tepkisi karşısında duyarlı olsunlar.
“Sakın ha, bir tek kişinin bile kılına dokunmaya kalkmasınlar.
“Aksi takdirde çıkacak olayların sorumluluğu bizim olmayacaktır.
“Hiçbir tehdit, hiçbir baskı bu kararımızı değiştiremez.
“Bunu böyle bilmelerini istiyorum.
“Sevgili Başkanlar,
“Başkanlar Kurulu olarak, bundan sonra ortaya çıkacak gelişmeleri izleyeceğiz.
“Gerektiğinde yeni kararlar hayata geçireceğiz.
“Bu kararımızda sizler bizim güç kaynağımız olacaksınız.
“Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyor, teker teker gözlerinizden öpüyorum.
“Gazanız mübarek olsun.”
Gölbaşı Sineması’ndaki toplantıya katılanlar daha sonra Maltepe’den Anıtkabir’e kadar bir yürüyüş yaptılar.
Türk-İş’in bu toplantısının ardından, Türk-İş’e bağlı sendikaların bazıları da yetkili organlarını toplayarak, genel eyleme katılma kararı aldı. Örneğin, Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası Başkanlar Kurulu’nun 21-22 Aralık 1990 günleri yaptığı toplantısının ardından yayımlanan bildiride şöyle deniyordu:
“İşçi ve sendikacılık hareketimiz, olanakların ve tehlikelerin birlikte büyüdüğü sıkıntılı bir dönemden geçiyor.
“Sermaye yanlısı iktidar ve işverenler, işçi sınıfına ve Sendikalara yönelik saldırılarını daha da artırdılar. İşçi sınıfını bölmek, işçileri sendikalardan soğutmak, işçilerin kamuoyundaki haklı desteğini kırmak için bütün olanaklarını seferber ettikleri bir kampanya başlattılar.
“Bu saldırı ve gerçekleri çarpıtma kampanyasına, üzücüdür ki, sayın Cumhurbaşkanı da katılmaktadır.
“İktidarın ve sayın Cumhurbaşkanının bu tutumu, işçi sınıfını ezmek isteyen işverenlere yol gösterdiği gibi, toplu iş sözleşmesi görüşmelerini birer birer tıkamış, grevden başka çıkış yolu bırakmamıştır.
“Askeri yönetimin baskı ve kısıtlamalarına askerlerden daha çok sahip çıkan iktidar, sendikal ve diğer demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayan anayasa, yasal düzenlemeleri ortadan kaldırmak bir yana, daha da artırma çabası içinde olmuştur.
“Bu tutumuyla bugünkü iktidar, ülkemizin çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü demokratik rejime kavuşmasının engeli durumundadır. Bu durumdan çıkış yolunu erken bir genel seçimde, millet iradesine başvurulmasında görüyoruz.
“İşverenler ve iktidar, işçilerin ekmek, barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesini zor kullanarak bastırma planları yapıyorlar, şirretle karşı çıktığımız sıcak bir savaşın çıkması durumunda kısıtlı sendikal hakları askıya almanın hesaplarını yapıyorlar.
“İktidar, kontrolünü elinde tuttuğu enflasyon canavarıyla işçileri ve dar gelirli tüm yurttaşları ezmektedir.
“İşten çıkartmalar çığ gibi büyümekte, işsizlik artmaktadır.
“Bu koşullar altında, ‘hiçbir üretim aracına zarar vermeksizin üretim gücümüzü, yeniden ve daha fazla üretmek ve adil paylaşım yollarını açmak için, istemlerimizi hayata geçirmekte demokratik yolları egemen kılmak için, bugüne kadar yaptığımız tüm uyarılara kulak tıkayan, umursamazlık gösteren her çevre ve başta siyasal iktidarı göreve davet için, üretimden gelen gücümüzü bir gün süre ile kullanmak’ ve bunu 3 Ocak 1991 günü işbaşı yapmamak, çalışmamak biçiminde olması yönündeki Türk-İş Başkanlar Kurulunun açıklamasında yer alan eylemi Türkiye’nin ikinci büyük sendikası olarak 170 bin üyemizle, tüm gücümüzle, birlik ve beraberlik içinde hayata geçireceğiz.
“Türkiye Yol-İş Sendikası olarak 1991 yılında 120 bin üyemizi ilgilendiren toplu iş sözleşmesi görüşmelerine başlayacağız. Bu nedenle bize büyük görevlerin düştüğünün ve bunun gerektirdiği sorumluluğun farkındayız.
“Bir gün işbaşı yapmamak, çalışmamak biçimindeki uyarı eylemimize karşı girişilebilecek baskılara boyun eğmeyeceğimizi, hak ettiği biçimde karşılık vereceğimizi belirtiriz.
“Türk-İş ve bağlı sendikalar sadece üyesi işçilerin sesi ve savunucusu değildir. Örgütsüz işçilerin, sendikasız memurların, emekli, dul ve yetimlerin, dar gelirli tüm yurttaşların sesi ve savunucusu durumundadır. Bu nedenle, bugünkü gelişmelerden şikayetçi geniş halk yığınlarının ve onların örgütlerinin işçi sınıfımızın bu eylemini aktif destekleyeceğine inanıyoruz.
“İşçi sınıfımızın gücünün nelere kadir olduğunu dosta düşmana göstereceğiz.
“Birlik ve beraberlik içinde, sendikal disiplinimizi hayata geçirerek, mücadele edeceğiz ve kazanacağız.”
HÜKÜMETİN TEPKİSİ
“Başbakan Yıldırım Akbulut, Türk-İş’in kararını değerlendirirken, hükümetin demokratik uyarılardan gerekli dersi alacağını söyledi. Akbulut, ‘Hükümet olarak her türlü müzakereye, görüş teatisine hazır olduğumuzu söylemek istiyorum. Demokratik müesseseler şiddete başvurmaksızın meseleleri çözmesini bilmelidir,’ dedi.” (Cumhuriyet, 21.12.1990)
Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı, Türk-İş’in Gölbaşı Sineması’ndaki toplantısının ardından Anıtkabir’e yapılan yürüyüşün izinsiz yapıldığı ve kanunun ihlal edildiği iddiasıyla, Türk-İş yöneticileri hakkında bir soruşturma açtı. Ankara Valiliği’nin yürüyüşle ilgili olarak Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduğu da öğrenildi. (Sabah,22.12.1990)
ANAP Genel Başkan Yardımcısı Metin Gürdere, eylem kararına ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“Hükümetimiz için kamu düzenini sağlamak, her ne pahasına olursa olsun kaçınılmazdır. Bu nedenle yasal sınırların dışında yapılacak olan bir günlük iş bırakma eylemi suçtur ve DGM, Şevket Yılmaz’ın ifadesini mutlaka alır. Zaten biliyorsunuz yargı bağımsızdır ve kamu düzeninin koruyucusudur. Eylem kararı 12 Eylül öncesini anımsatacak bir karardır. Ben bu kararın alınmasından DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel’i sorumlu tutuyorum. Bu tür taktikler onun ürünüdür. O, insanları kamplara bölmekten hoşlanır. Şimdi ise bu taktiklerine Türk-İş’i ve SHP’yi alet ediyor.” (Güneş, 22.12.11990)
Şevket Yılmaz, Metin Gürdere’nin açıklamasına şöyle yanıt verdi:
“ANAP sopa göstererek tehditler savurmasın metin Gürdere DGM ile beni tehdit etmesin. Ben Şevket Yılmaz isem bu eylem de her ne pahasına olursa olsun uygulanacaktır. Gürdere’yle sokakta hesaplaşırız. Beni hapse attırmak istiyorsa, 3 Ocak gene tutuklatır. Hapse severek giderim, yani beni korkutmaya çalışmasınlar. Onların niyeti işçinin eylemlerini bahane ederek, bu ülkede olağanüstü hal gibi uygulamalara gitmektir. Hiç bizi neden göstermesinden, bu durumları yaratanlar, yoksulluğu, açlığı topluma reva görenler onlardır. Biz gayet mantıklı ve akıllı bir karar verdik ve uygulayacağız. Bizi görecekler, ne denli kararlı oluğumuzu onlara göstereceğiz.” (Güneş, 22.12.1990)
Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı, 25.12.1990 tarihinde Türk-İş Genel Başkanlığı’na aşağıdaki yazıyı gönderdi (1990/3945, Soruşturma Hk.):
“Basında yer alan haberlerden Türk-İş Başkanlar Kurulunun bir günlük genel grev kararı aldığı ve kararın 3 Ocak 1991 tarihinde uygulanacağı öğrenildiğinden, yürütülmekte olan soruşturmaya esas olmak üzere; “1. Böyle bir karar alınmış ise kararın bir suretinin gönderilmesi.
“2. Karara katılan kurul üyelerinin isimlerinin bildirilmesi.
“Önemle rica olunur.
“Cevap süresi 7 gündür.
Nuh Mete Yüksel
DGM Cumhuriyet Savcısı
Hükümet, 26 Aralık 1990 günü yaptığı toplantısında, kamu kurumlarında çalışan ve mazeretsiz bir şekilde 3 Ocak’ta işe gitmeyen işçileri, işten atma ve hakkında takibatta bulunulması için savcılığa bildirme kararı alındı. “Başbakan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Türk-İş’in ‘gizli genel grev’ yaptığı sonucuna vararak, bu eylemi durdurmak için hukuki çerçeveyi araştırdı. 3 Ocak’taki eylemin aslında Anayasa’ya aykırı olan genel grev niteliğinde olduğunun tespit edilmesi için hükümet iş mahkemesine müracaatta bulunacak. İş mahkemesinin bu eylemin genel grev olduğunu tespit etmesi halinde para cezaları, işten çıkarma gibi işlemler uygulanacak.” Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut ise bu karara karşı çıkarak, “Bu karar toplumda sert tartışmalar yaratır. İşçiyle hükümeti böylesine kritik bir dönemde karşı karşıya getirir,” dedi. (Hürriyet, 27.12.1990)
Türk-İş Yönetim Kurulu, 27 Aralık 1990 günü yaptığı açıklamada, bu tehdide şöyle yanıt verdi:
“Bakanlar Kurulu’nun 3 Ocak Perşembe günü uygulanacak eylemin genel grev olduğu, bunun yasalara aykırı bulunduğu gerekçesiyle her türlü yasal işlemin yapılacağı yönündeki açıklaması, Konfederasyonumuzca beklenen tehdit ve sindirme yöntemlerinden birisidir. Bu açıklama ile Bakanlar Kurulu, bağımsız yargının görevine müdahale etmektedir. Görev ve yetki tecavüzü yapılarak, anayasanın benimsediği kuvvetler ayrılığı kuralı da çiğnenmiştir. Türk-İş topluluğu, Türk ulusu önünde yargı organlarına hesap vermeye hazırdır. Bakanlar Kurulu’nun son açıklaması, demokratik hakların kullanımında baskının ve tehdit yollarının nasıl denendiğini göstermektedir. 20 Aralık Perşembe günü gerek başkanlar kurulu, açıklamasında, gerek Başkanımızın konuşmasında açıkça belirtildiği gibi, hiçbir tehdit ve baskı Türk-İş’i yolundan döndürmeyecektir. Siyasal iktidar, istenmeyen yollara başvurduğu takdirde çıkacak sonucun sorumluluğunu yüklenmiş olacaktır.” (Türk-İş Haber Bülteni, 27.12.1990; Cumhuriyet, 28.12.1990)
Cumhurbaşkanı Turgut Özal da, 27 Aralık 1990 günü bir toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Yanlışlık yapmayın. 1980 öncesi yaşadığımız, bugün Doğu Avrupa’nın yaşadığı duruma düşersiniz. Bazı azamlar vardır. Bunlar kışkırtıcıdırlar, başkalarının omzuna basıp yükselmek isterler. Onlardan hayır gelmez. Türkiye büyük bir rahat içerisinde. Etrafınızdaki ülkelere bir bakın. Bunu beğenmeyenleri Allah affetmez. Bu rahatlıklardan dönüş başınıza bela arayanlar var. Onlara uymayın! Onlar kendi kendileriyle kavga etsinler. Kendi başlarına bela açsınlar. Biz seyredip gülelim.” (Cumhuriyet,28.12.1990)
Genel Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer, 27 Aralık 1990 günü yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Genel grev, işçilerin, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından da tartışmasız bir biçimde tanınan doğal hakkıdır. İşçilerin uygulanmakta olan ekonomik politikaya karşı yahut temel haklarını elde etmek amacıyla tepkilerini genel grev biçiminde ortaya koyabilecekleri Türk Hükümetine, ILO Sendika Özgürlükleri Komitesi’nce 1982’den bu yana gönderilen tüm eleştiri raporlarında yer almaktadır. Türk Hükümetinden Anayasa ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasasının yasaklayıcı, baskıcı hükümlerinin derhal değiştirilmesi istenmiştir. Türk Hükümeti buna kulak tıkamıştır. Çünkü Türkiye’de sermaye 12 Eylül hukukunun ne pahasına olursa olsun devamlı kılınmasını istemiştir; Özal da bu misyonu üstlenmiştir. İşçi bugün buna ‘dur’ diyor. Zonguldak’ta diyor; tüm Türkiye’de diyor ve demeğe devam edecektir. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve tüm sendikalar, baskıya yönelinmesi halinde genel grevin süresiz uygulanacağını derhal ilan etmelidirler. Baskı ve tehditle hiçbir yere varılamayacağı açık seçik ortaya konmalıdır. İşçi, Özal ve ANAP’ın kölesi olmadığını, olmayacağını haykırmalıdır.” (Genel Maden-İş Haber Bülteni, 27.12.1990)
Devlet Bakanı Cemil Çiçek, bütün bakanlara gönderdiği yazıda, 3 Ocak 1991 genel eylemine katılacak işçilere yapılacak uygulama konusunda talimat verildi. Devlet Bakanı Cemil Çiçek imzasıyla bakanlıklara gönderilen yazı (03.6.65/02763 sayılı) şu şekildeydi:
“3 Ocak 1991 tarihinde Türk-İş ve Hak-İş Konfederasyonları tarafından başlatılacak olan kanun dışı eylemle ilgili olarak Bakanlığınıza bağlı kuruluş ve işletmelerin uyacakları kurallar ilişikte gönderilmiştir.
“Bilgi ve gereğini önemli arz ve rica ederim.”
“Türk-İş ve Hak-İş tarafından yapılan açıklamalardan, yazılı ve sözlü basının haberlerinden, 03.01.1991 tarihinde ülke genelinde işçilerin işe gelmemelerinin istendiği anlaşılmış olup, konu Bakanlar Kurulu’nun 26.12.1990 tarihli oturumunda da görüşülmüş, söz konusu eylemin, Anayasamız ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunumuz açısından kanunsuz grev olduğu kanaatine varılmıştır. (…)
“Olayımızda işçilerin ülke çapında değişik işkollarındaki işyerlerinde topluca bir gün işe gelmemeleri, gerek kendi kararları, gerekse bir işçi kuruluşunun bu yöndeki kararları doğrultusunda olsan, mer’i mevzuatımız açısından grevdir.
“Topluca işe gelmemenin bir gün veya daha fazla olması hali, doğuracağı hukuki sonuçlar ve uygulanacak kanuni müeyyideler açısından birbirinden farlı değildir. Bu sebeple, 2822 sayılı Kanunun 25. maddesindeki kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden, işçilerin bir gün topluca işe gelmemeleri, kanunsuz grev olacaktır. Diğer taraftan olayın ülke çapında yapılmış olması Anayasa’nın 54. maddesi ile 2822 sayılı Kanunun 25. maddesinde yasaklanan genel grev tarifine uymaktadır. Mevzuatımıza göre genel greve de kanun dışı grevin müeyyidelerinin uygulanacağı öngörülmektedir. (…)
“Bu hukuki durum çerçevesinde;
“Kamu kurum ve kuruluşlarının yerine getirmesi gereken hususlar aşağıda sıralanmıştır.
“1. 03.01.1991 gününde, yönetici ve amir durumundaki tüm personelin görev başında olması sağlanacaktır.
“2. Yukarıda ifade edilen hukuki durum işçilere anlatılacak,
“a. İşe gelmedikleri gün ve hafta tatili ücretlerinin kesinlikle ödenmeyeceği,
“b. İşçilerin hizmet akidlerinin işverence ihbar ve tazminat ödenmeksizin sona erdirilebileceği,
“c. İşyerlerinin uğrayacağı zararların, işçi sendikalarından ve işçilerden tazmininin istenebileceği,
“İşveren vekillerince her türlü imkân kullanılarak, işçilere duyurulacaktır.
“3. Bu duyuruya rağmen, 03 Ocak 1991 günü işe gelmeyenler olduğu takdirde, gelmeyenlerin tespiti (mümkünse Noter vasıtası ile) yapılacak ve bu tespitin bir sureti ilgili Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne, bağlı olunan Bakanlığa ve ilgili Kamu İşveren Sendikası’na derhal ulaştırılacaktır.
“4. 03.01.1991 günü eylemi teşvik ve tahrik edenler, olay çıkaranlar tespit edilecek ve işlerine son verilerek, 2822 sayılı Kanunun 70. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere, Cumhuriyet Savcılığı’na bildirilecektir.
“5. 03.01.1991 günü söz konusu eylem nedeniyle uğranılan zarar, en kısa sürede tespit edilecek ve bağlı olunan Bakanlık ile ilgili Kamu İşveren Sendikası’na bildirilecektir.
“6. 03.01.1991 tarihinden sonra yapılacak işlemler için ilgili Bakanlığın talimatı beklenilecektir.” (Devlet Bakanlığı’nın 4 sayfalık yazısı)
Gelişmelerde yeni bir adım, 27 Aralık günü Başbakan Yıldırım Akbulut’tan geldi. Yıldırım Akbulut, Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz ile görüşmek istedi. Şevket Yılmaz ise, görüşmeden bir şey çıkacağını ummadığı için görüşme talebini kabul etmedi. Şevket Yılmaz şunları söyledi: “Başbakan’la gündemsiz olarak görüşmekten yana değilim. Özellikle Bakanlar Kurulu’nun 3 Ocak’ta yapılmasını kararlaştırdığımız eylemi yasadışı ilan eden açıklamasından sonra hiçbir şey çıkmayacağı belli olan bu görüşmeye katılmamı mümkün görmüyorum.” Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Mustafa Başoğlu ve Türk-İş Teşkilatlandırma Sekreteri Mehmet Bamyacı da görüşmeye karşı çıktı. (Güneş, 28.12.1990)
Türk-İş Yönetim Kurulu, 28 Aralık 1990 günü yayımladığı bildiride şunları belirtti:
“Görüşmelerden hiçbir sonuç alınamaması üzerine, eylem kararları uygulamaya konulmuş, miting ve yürüyüşler, yemek boykotu, vizite eylemleri yapılmıştır.
“Bir insanın, Türk-İş yöneticilerini diyalogdan kaçmakla suçlayabilmesi için bu ülkede yaşamıyor olması gerekir.
“Sabrımızın sınırları aşıldıktan ve yeni bir eylem kararı alındıktan sonra ‘gelin görüşelim’ demek, oyalama politikasının yeni bir halkasıdır.
“Türk halkı Sayın Başbakandan daha çok işçi sorunlarını bilmekte ve tüm kesimleriyle 3 Ocak eylemine destek vermektedir.”
Kamu işveren sendikaları Kamu-Sen, Kamu-İş ve Tühis, 3 Ocak genel eylemiyle ilgili olarak nöbetçi iş mahkemelerine ayrı ayrı başvuruda bulundu.
Kamu-İş’in 31.12.1990 tarihli başvurusunda, Türk-İş ve 16 sendikası ile Hak-İş ve iki sendikası suçlandı. Başvurunun sonunda şu talepte bulunuldu:
“Yukarıda hukuki gerekçeleri ile birlikte belirtilen nedenlerden dolayı 3 Ocak 1991 tarihinde yurt genelinde yapılacak olan bir gün işe gelmeme şeklindeki kararın kanun dışı olduğunun tespitine, tespit kararı verilene kadar doğması muhtemel ve telafisi mümkün olmayacak zararların önlenmesi amacıyla uygulanacağı açıklanan genel grevin ihtiyaten durdurulmasına (…) karar verilmesini bilvekale arz ve talep ederiz.” (Kamu-İş’in 4 sayfalık başvurusu)
Tühis de 31.12.1990 günü yaptığı başvuruda Türk-İş ve 19 sendikası ile Hak-İş ve 3 sendikasını suçladı ve Kamu-İş’in başvurusundaki aynı talepleri iletti (Tühis’in 5 sayfalık başvurusu).
Ankara’da 6 ve 8 no.lu mahkemeler, eylemle ilgili olarak ihtiyati tedbir kararı verdi. Ancak sendikacılar, gerçekleşmemiş bir olay hakkında böyle bir karar verilemeyeceğini ileri sürdüler. (Hürriyet, 1.1.1991)
Ankara 8. İş Mahkemesi’nin E.1990/210 D.İş, K.1990/26 D.İş sayılı ve 31.12.1990 günlü kararının sonunda şöyle deniyordu: “İşin aceleliğine binaen taraflar davet edilmeksizin HUMK’nin 105/2. maddesi uyarınca TÜHİS vekillerinin açtıkları 2822 sayılı Yasanın 46. Maddesine uyan tespit davası kararının kesinleşmesine kadar, dava konusu 3 Ocak 1991 tarihinde yurt genelinde Türk-İş Başkanlar Kurulu tarafından alınan bir gün işe gelmeme kararının kanun dışı grev oluşturabileceğinden ihtiyati tedbir yoluyla bu eylemin HUKM’nin 103. maddesi uyarınca tedbiren durdurulmasına (…) karar verildi.” (Ajans Tüba, İİÇB/801,11 Mart 1991)
Kamu işveren sendikası Tühis’in genel sekreteri Rahmi Cıbıroğlu, bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Biz başvurumuzda yapılacak eylemin yasa dışı bir grev olduğunu ve doğuracağı mahsurlar göze alınarak bu eylemin kanunsuz olduğunu tespitini istedik. Bir diğer isteğimiz ise, uygulamayla ilgili ‘ihtiyati tedbir’ idi. Başvurularımız, birinci, altınca ve sekizinci iş mahkemelerinde incelemeye alındı. Bu durumda her bir kamu işveren sendikası, kamuda örgütlü Türk-İş’e bağlı sendikalara ve Türk-İş aleyhine dava açmış oldu. Birinci iş mahkemesinin hakimi bulunamadı. Göreve çağırılan altınca ve sekizinci iş mahkemeleri ise, tespite girmeden tedbir kararı aldı.” (Güneş, 1.1.1991)
Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, mahkeme kararlarıyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Devlet Bakanı, kendisini yargı yetkisiyle mücehhez bir gün sanmakta, yetki ve haddini aşan girişimlerde bulunmaktadır. Böyle bir anlayış, çalışma barışının sağlanmasında sakıncalar yaratır. Bakanlar Kurulu açıklaması ve genelge, olsa olsa işçi hareketini sertleştirir. İşçilerimize yönelik en ufak bir hareket, eylemin boyutlarını genişletecektir.
“Dün tatildi, teşkilatımızı tatil etmiştik. Karar bize tebliğ edilmedi. Mahkeme, tedbir kararı vermiştir. Olayın suç olduğuna ilişkin bir tespit kararı yoktur. Eğer böyle bir kararın muhatabı sendikalara, bizim de bilgimiz alınmadan, bağımsız ve tarafsız mahkemenin karar vereceğini tahmin etmiyordum. Eğer tedbir varsa, bilgimiz yoktur. 20 Aralık günü söylediklerimi aynen tekrarlıyorum.” (Hürriyet, 2.1.1991)
Prof.Dr.Cahit Talas, mahkemelerin kararına ilişkin şu açıklamayı yaptı: “3 Ocak eylemi bir genel grev anlamında değildir. Bu bir protestodur. İşçiler, kendilerine karşı yapılan haksızlıkları bu eylemle kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Bu, sosyolojik bir olaydır. Bu olayı, yasaların sınırları içerisine sokmak, yasadışı grev, genel grev olarak nitelemek doğru değildir.”
Prof.Dr.Alpaslan Işıklı da benzer bir görüş belirtti: “Kötü yasa yoktur, kötü uygulama vardır, diye bir söz var. Bizim çalışma mevzuatımız da yasaklarla doludur. Uluslararası standartlara, çağdaş demokratik normlara uygun olmadığı da artık dost-düşman herkesin bildiği bir gerçektir. Toplumsal olaylara mahkemelerde çözüm bulma olanağı yoktur. Mahkemelerle ve polisiye tedbirlerle toplumsal sorunlara çözüm bulunamadığı içindir ki sendikalar doğmuştur.” (Güneş, 3.1.1991)
İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan da 2 Ocak 1991 günü yaptığı açıklamada şu noktalara değindi:
“3 Ocak günü uygulanacak işe gitmeme eylemini durdurabilmek için, akıl ve mantık dışı yollara başvuruluyor. DGM Başsavcısı, politik bir merkez gibi, her gün açıklama yapıyor. Hükümet sürekli gerginliği artırıyor. Ve bu moral baskılar altında, bir pazar akşamı iki ayrı iş mahkemesinden ‘ihtiyati tedbir’ kararı alınıyor. Mahkemeler söz konusu eylemin yasadışı grev olabileceği varsayımından hareketle, Türk-İş’i dinleme ihtiyacı bile duymadan, böyle bir karar veriyor. Sonda, izleyicilerle alay eder gibi, ilkel bir TV programı yapılıyor. Bu programda Adalet Bakanı konuşturuluyor, bir Ord.Profesör, dünyadan habersiz bir gazeteci konuşturuluyor. Böylece, bakan adalet adına mührünü vurmuş oluyor. Eylemin suç sayılacağı ilan ediliyor.
“Oysa, herkes biliyor ki, bu eylem bir grev değildir. Grev kararı verilmemiştir. İşçiler bir gün işe gitmeyeceklerdir. (…) İşe gitmeyip evde oturma eylemi için, ihtiyati tedbir kararı verilemez. Şimdi, böyle bir tedbir kararını kim uygulayacaktır, nasıl uygulayacaktır) Yüzbinlerce insan, icra memuru ve polis marifetiyle evlerinden mi alınacaktır? İşyerlerine zorla götürülüp copla ve dipçikle mi çalıştırılacaktır? Zaptiye amiri kafasıyla hareket edilmiş ve Türkiye çok komik bir duruma düşürülmüştür. Üstelik, bizim sistemimize göre, grev kararını Türk-İş değil, sendikalar verebilir. Sendikalar ise, İstanbul’dadır. Bu hem bir yetki sorunu demektir, hem de Ankara’nın seçilmesi bakımından kuşku vericidir.” (İstanbul Barosu Basın Bülteni, 2.1.1991)
Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz 1 Ocak 1991 günü bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“İşçi hareketinin sorunlarını ulusumuzun sorunlarından ayrı tutmayan Türk-İş, tüm olumsuzluklar karşısında sürdürdüğü eylemlerine bir yenisini ekleme ihtiyacı duymuştur. Bu da, üretimden gelen gücün kullanılmasıdır.
“Türk-İş Başkanlar Kurulunun üretimden gelen gücün kullanılması kararı ve 3 Ocak tarihinin açıklanmasından hemen sonra, Sayın Başbakan görüşme isteğinde bulunmuştur. Bu aşamada bir görüşmenin yarar getireceğine inanmadığımız için, bu teklif kabul edilmemiştir. Zira; 17 Temmuz 1984, 11 Şubat 1985, 29 Nisan 1985, 30 Nisan 1988, 13 Mart 1990, 22 Mart 1990 ve 20 Temmuz 1990 tarihlerinde Hükümetle yaptığımız zirve toplantılarında söyleyeceklerimizin hepsini, istediğimiz yasal değişiklikleri gerekçeleriyle kendilerine sunduk.
“Bununla da yetinilmemiş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının her değişiminde, Başbakan değiştiğinde, tekrar tekrar bu istekler dosya halinde sunulmuş, bütün milletvekilleri ve Meclis’te grubu bulunan siyasi partilere iletilmiştir.
“İşçi hareketi, üretimden gelen gücü ile tüm dar ve sabit gelirli kesimlerin sorunlarına da sahip çıkan dinamik yapısıyla, isteklerinin ele alınmasını sabırla beklemiştir.
“Öylesine ısrarlı diyalog aradık ki, demokrasinin uzlaşma rejimi olduğunu ve tatsız olaylara meydan verilmemesini arzuladığımız için Hükümetten de anlayış göreceğimizi umut ediyorduk. Bu diyalogdaki ısrarımız, Türk-İş Yönetimine ağır eleştirilerin yönelmesine sebep olmuştur.
“Sabrımızın istismarı karşısında 8 Şubat 1986 Balıkesir, 22 Şubat 1986 İzmir, 22 Haziran 1986 Eskişehir, 26 Nisan 1987 Samsun, 10 Mayıs 1987 Kocaeli, 29 Ağustos 1987 Seydişehir, 12 Aralık 1987 Adana, 26 Mart 1988 Sakarya, 3 Nisan 1988 Adana, 29 Ağustos 1989 Karabük miting ve yürüyüşleri yapılmış, 11 Mart 1988 tarihinde ülke çapında yemek boykotu, daha sonra da vizite eylemleri uygulamaya konulmuştur. Ayrıca; hemen bütün illerimizde kapalı salon toplantıları yapılarak, sesimizi duyurmaya çalıştık. Siyasal iktidar, anlaşılmaz bir duyarsızlıkla bu eylemleri sadece ve sadece demokrasinin göstergesi olarak algılamış, verilmek istenen mesajı anlamazlıktan gelmiştir. (…)
“20 Aralık 1990 Perşembe günü Ankara’da düzenlediğimiz örgüt toplantısında Başkanlar Kurulu kararının oybirliğiyle kabul edilmesi ve eylem gününün belirlenmesini takiben, Sayın Başbakan bir açıklama yaparak olaya sıcak baktıkları izlenimini yaratmıştır. Ancak iki gün sonra, kaynağı bizce malum telkinler karşısında, Bakanlar Kurulu toplanmış ve tehditlerle dolu bir açıklama yapılmıştır. Bununla da yetinilmemiş, çalışma hayatındaki kargaşanın başlıca sorumlularından biri olan ve çalışma barışının sağlanmasıyla görevli Devlet Bakanı tarafından bir genelge çıkarılmıştır. (…) Amacı, işçi düşmanlığı artık tartışmasız belirlenen yerlere yaranmak olsa bile, böyle bir anlayışın çalışma barışının bundan sonraki günlerde korunabilmesinde ortaya çıkaracağı sakıncaları da hatırlatmak isteriz.”
Türk-İş, 2 Ocak 1991 günü yaptığı açıklamada, eylem konusundaki kararlılığını bir kez daha dile getirdi: “Türk-İş Yönetim ve Başkanlar Kuruluyla tüm işkollarındaki Şube Başkanları ve işçiler üretimden kaynaklanan güçlerini kullanmakta kararlıdırlar. Tehditler, baskılar ne denli yoğun olursa olsun, bundan dönüş söz konusu değildir. (…) Demokratik hakkımız tüm karşı güçlerin çabalarına rağmen kullanılacaktır. (…) Dileğimiz, işçilerin daha fazla tehdit ve tahrik edilmemeleridir.”
Türk-İş, DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 25 Aralık 1990 gün ve 1990/3945 Muh. sayılı yazısına, 2 Ocak 1991 günü aşağıdaki yanıtı gönderdi:
“Türk-İş Başkanlar Kurulunca, 20 Aralık 1990 tarihinde, hiçbir üretim aracına zarar vermemek, üretim gücünü yeniden ve daha fazla kullanmak, adil paylaşım yollarını açmak, isteklerin hayata geçirilmesinde demokratik yolları egemen kılmak, bugüne kadar yapılan tüm uyarılara kulak tıkayan her çevre ve siyasal iktidarı göreve davet AMACIYLA, üretimden gelen gücün bir gün süre ile kullanılması konusunda ‘Ulusal Dayanışma Çağrı Bildirisi’ hazırlamış ve bu bildiri 20 Aralık 1990 günü, Konfederasyonumuza bağlı tüm üye sendikalarımızın genel başkan, genel yönetim kurulu üyeleri ile seçimle işbaşına gelmiş ülke düzeyindeki tüm sendika şube başkanlarının toplandığı Ankara/Gölbaşı Sinema salonunda, sayılan sendika yöneticilerinin onayına sunulmuştur.
“Türk-İş’e bağlı tüm sendika üst yönetim kurulu ve şube başkanlarınca ittifakla onanan söz konusu BİLDİRİ metni dilekçemiz ekinde sunulmuştur.
“Keza, söz konusu bildiriyi ittifakla onaylayan sendika yöneticilerinin isim listesi de dilekçemiz ekinde sunulmaktadır.
“Bilgi ve gereğini arz ederiz.”
Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin bu başvuruya ilişkin Esas No.1992/16, Karar No.1992/9 sayılı kararı 24 Şubat 1992 tarihinde verildi. Başta Türk-İş Yönetim Kurulu üyeleri olmak üzere, Türk-İş’e bağlı sendikaların genel başkanlarının (toplam 46 kişi) yargılandığı davada şu karar verildi:
“Gereği Düşünüldü:
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.1991 gün ve 1991/298 Basın esas sayılı iddianameleri ile yukarıda kimlikleri yazılı Şevket Yılmaz ve 45 arkadaşı hakkında Türk-İş Başkanlar Kurulunun 20 Aralık 1990 tarihinde hiçbir üretim aracına zarar vermemek, üretim gücünü yeniden ve daha fazla kullanmak, adil paylaşım yollarını açmak, isteklerin hayata geçirilmesinde demokratik yolları egemen kılmak, bugüne kadar yapılan tüm uyarılara kulak tıkayan her çevre ve siyasal iktidarı göreve davet amacıyla üretimden gelen gücün bir gün süre ile kullanılması konusunda ‘ulusal dayanışmaya çağrı bildirisi’ hazırlayıp konfederasyona bağlı tüm üye sendikaların genel başkan, genel yönetim kurulu üyelerinin onayına sunduğunu, ittifakla kabul edilen bildiri sonucunda 1 Ocak 1991 günü tüm yurt çapında bir günlük işe gitmeme eyleminin gerçekleştirildiği belirtilerek, 2822 sayılı Yasaya aykırı davranıldığı gerekçesi ile sanıkların cezalandırılmaları için Ankara Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
“Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.01.1992 gün 1992/72 esas, 1992/3 karar sayılı kararı ile sanıkların eylemlerinin 2845 sayılı DGM’nin kuruluş ve yargılama usulleri hakkındaki kanunun 1. maddesine göre Mahkemelerinin görevsizliğine, sanıkların yargılanmalarının yapılması için dosyanın Mahkememize gönderilmesine karar verilmiş ve dosya Mahkememize intikal etmiştir. Görev yönünden Mahkememizin görevine girip girmediği hususunda mütalaa alınmış, DGM C.Başsavcılığı mütalaasında ‘bir günlü işi bırakma eyleminin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevine girmediği’ şeklinde mütalaada bulunmuştur.
“2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri hakkındaki Kanunun 1. Maddesinde ‘Devletin Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikle Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere’ Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulduğu ve bu yöndeki davalara bakacağı kanunun açık hükmüdür.
“Elimizdeki dava dosyası tümü ile incelendiğinde, sanıklarca işlendiği ileri sürülen suçun dosyadaki durumu itibariyle bu madde kapsamına girmediği, böylelikle de davaya Mahkememizde bakılmasına olanak bulunmamaktadır.
“Bu nedenlerle; Davaya bakmakta Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosya Mahkememize görevsizlikle gelip, Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi ile Mahkememiz arasında görev uyuşmazlığı bulunduğundan öncelikle bu selbi ihtilafın halli yönünden Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderilmek üzere Ankara DGM C.Başsavcılığına tevdiine,
“Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, C.Savcısının mütalaasına uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.” (Ankara DGM’nin 24.2.1992 günlü 4 sayfalık kararı)
İŞVERENLERİN TAVRI
TİSK Başkanı Refik Baydur, Türk-İş’in 3 Ocak 1991 eylemi konusunda aşağıdaki çizgiyi izledi:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu, 20 Aralık 1990 tarihinde bütün işçilere 3 Ocak 1991 günü işe gelmemeleri çağrısında bulundu. Ben yayınladığım bildiride Türk-İş’in eylem kararının yanlışlığını vurguluyor, bunun memleket ekonomisine 300 milyar liraya mal olacağını, ayrıca işçinin kanunsuz eylem dolayısıyla yasal yollardan cezalandırılacağını ifade ediyordum.
“Türk-İş, Hak-İş ve eylemi destekleyen siyasetçilere akıl ve mantık yolunu öneriyordum. Aynı temenniler TİSK Müşterek Heyetinin Deklarasyonunda da yer alıyordu.”(Baydur, Refik, Zirvede 15 Yıl, Sinemis Yay., Ankara, 2006;40)
“1991’de olaylı bir yıla giriyorduk. En önemli olaylardan biri bir günlük eylem olayı idi. Türk-İş’in bu kararına Hak-İş ve bazı bağımsız sendikalar da katılıyordu.
“Bu bir günlük grev için Konfederasyonumuza bağlı kamu sendikaları 6. ve 8. İş Mahkemelerinden aldıkları durdurma kararına rağmen Türk-İş, grev kararından vazgeçmiyordu.
“Bunun üzerine TİSK adına şu bildiriyi yayınladım: ‘Olayları katı yasal kalıplar içinde değil, endüstriyel ilişkiler ve uzlaşma ile paralel bir çerçevede düşünmeliyiz. İşverenlerimiz, olayı kanunsuz grev olarak değerlendirip işçilerin iş akitlerini feshetmek yerine, onların bir günlük ücreti ile tatil ücretini kesmeli ve üzücü olaylara meydan vermemelidir.’
“Beni destekleyip tebrik edenler eleştirenlerden çok fazlaydı. İşçi liderlerinden de takdir ve teşekkür telefonları aldım. Şevket Yılmaz da bunlar arasındaydı.
“Ancak yine eylem yapıldı. Hareket bölge ve işyerlerine göre değişim göstermesine karşın, katılım yüzde 50’li buluyordu. Ben daha fazla bekliyordum. Demek ki işçimiz kavgadan yana değildi. Bu eğilim, benim için çok önemliydi. İşçinin bu olumlu yaklaşımı ve üretmekten yana olması ümitlerimi artırıyordu.” (Baydur,2006;42)
“Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Refik Baydur, bir bildiri ile Türk işverenlerinin tamamına hitap ederek, ‘3 Ocak 1991 eylemi için işyerlerinde birkaç dakikalık eyleme izin verilmesini ve işe gelmeyenlerin, iş akitlerinin feshedilmeyerek yevmiye veya hafta tatili yevmiyelerinin kesilmesini, incitici tedbirlere gidilmemesini istiyordu.” (Baydur, Refik, Türk Sendikacılığı, İşçi ve İşveren, Sinemis Yay., Ankara,2008;142)
“14 Aralık 1990 günü İstanbul’da toplanan TİSK Müşterek Heyeti, 3 Ocak 1991 eylemini uzun uzun tartıştı. Başkan Refik Baydur, yasaların verdiği ağır cezaların uygulanması yerine daha koruyucu ama müeyyideli uygulamanın yapılmasında ısrar ediyor ve heyete düşüncelerini onaylatıyordu.
“TİSK Başkanı Refik Baydur, 3 Ocak 1991 tarihinde Türk-İş’in yapacağı bir günlük eylemde işçilerin iş akitlerinin feshine gidilmemesini ve yalnız yevmiyelerinin kesilmesiyle yetinilmesini tüm TİSK üyelerinden istiyordu. TİSK’in bu yaklaşımı kamuoyunda, işletmelerde ve işçi camiasında sıcak karşılanmış ve eyleme katılım azalmıştı.” (Baydur,2008;179)
TİSK’in 12-13 Aralık 1992 günleri toplanan 18. Olağan Genel Kurulu’na sunulan raporda, Türk-İş’in 3 Ocak 1991 genel eylemine ilişkin çok kısa bir değerlendirme yer aldı: “1991 yılının ilk günlerinde Türk-İş’in aldığı bir kararla ülke çapında bir gün işe gelmeme şeklinde başlayan yasa dışı davranışlar aynı yıl kamu kesimi toplu sözleşmelerinin ağırlıklı olması nedeniyle bu kesimde yoğunlaşmıştır.” (TİSK, XVIII. Olağan Genel Kurul, 12-13 Aralık 1992, Çalışma Raporu, Yay.No.117, Ankara,1992;181)
TİSK Başkanı Refik Baydur, Türk-İş’in eylem kararına ilişkin olarak 20 Aralık 1990 günü yazılı bir açıklama yaptı:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun bugün basına açıklanan kararı ile 3 Ocak 1991 Perşembe günü Türk-İş’e bağlı işçilerin işe gelmemeleri çağrısında bulunduğu öğrenilmiştir.
“Böyle bir kararın ve eyleme iştirak etmenin yasalarımız açısından suç teşkil etmesi bir yana, ekonomik sonuçları büyük önem taşımaktadır. (…)
“Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu olarak çalışma hayatının tüm sorunlarının diyalog yoluyla çözülebileceği inancımızı muhafaza ediyor ve eylem yolunun önce buna katılanlara zarar vereceğini hatırlatmak istiyoruz. Çünkü bu eyleme katılanlara çalışmadıkları günün ücreti ile hafta tatili ücretleri ödenmeyecektir. Ayrıca eyleme katılanların işledikleri disiplin suçu veya işyerine verdikleri zarar hoşgörü ile karşılanmayacaktır.
“Sonuç olarak, Türk-İş yetkililerinin politik ağırlıklı eylem kararını bir kere daha gözden geçirmelerini diliyorum. Böylece Türk endüstri ilişkileri hayatında telafisi güç yaralar açılmasına sebebiyet verilmeyecek, sorunlara sertleşmeden çözüm yolları bulunabilecek ve işçilerimizin, işyerlerimizin ve Ülke ekonomisinin bu sebepten dolayı zarara uğraması önlenecektir.” (Refik Baydur’un 1 sayfalık açıklaması)
“TİSK Genel Sekreteri Kubilay Atasayar, eyleme katılanların işten atılması gibi bir talimat vermediklerini ve vermeyeceklerini bildirdi. Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Alaaddin Ceceli, eylemi yasadışı olarak niteledi ve sendikacıları sağduyulu olmaya çağırdı.” (Güneş, 21.12.1990)
İşveren örgütlerinin temsilcileri de eyleme karşı çıktı. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Memduh Hacıoğlu, Sakıp Sabancı, Sedat Aloğlu, İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı İbrahim Bodur, Jak Kamhi, TOBB Başkanı Yalım Erez yaptıkları açıklamalarla genel eylemi eleştirdi. (Cumhuriyet, 28.12.1990)
TARİŞ yönetimi, bir genelge yayınladı ve 3 Ocak’ta eyleme katılan işçilerin tazminatsız olarak işten çıkarılacağını belirtti:
“3 Ocak 1991 günü, Türk-İş ve Hak-İş Federasyonlarının açıklamaları ile yapılması kararlaştırılan bir günlük işe gelmeme hareketi, yasa dışı grev niteliğinde bir eylem olacaktır. (…)
“İşveren, yasa dışı greve katılan veya katılmaya teşvik eden işçilerini bildirimsiz ve tazminatsız olarak işten çıkarabilecek ve bu eylem yüzünden uğradığı zararları da bu işçilere ödettirebilecektir.
“Ayrıca böyle bir genel greve katılan işçiler 18 aydan aşağı olmamak üzere hapis ve 200.000 TL’dan 400.000 TL’na kadar ağır para cezasını gerektiren suç işlemiş olacaklardır.
“Bunların yanında mazeretsiz ve izinsiz işe gelmeme nedeni ile özlük haklarıyla ilgili mevzuat çerçevesinde gerekli işlemlerin yapılacağı tabiidir.
“Ancak, geçmişte bu konularda bazı üzücü tecrübeler yaşamış Teşkilatımızda, bu tür üzücü uygulamalara sebebiyet verdirecek olaylar yaşanmayacağı ümidiyle, konu hakkında bilgi edinilmesini ve çalışan tüm personele duyurulmasını önemle rica ederiz.” (TARİŞ’in 27.12.1990 günlü bir sayfalık genelgesi)
TİSK Başkanı Refik Baydur, “3 Ocak eylemi sırasında cezai yaptırım olarak sadece ‘yevmiye kesme’ yoluna gidileceğini söyleyerek, ‘Hükümet bizim adımıza karar veremez,’ dedi.” Refik Baydur, ağır cezalardan kaçınılması gerektiğini savundu ve işverenlerin iyi niyetli tavrının sürdürüleceğini söyledi. (Güneş, 29.12.1990)
Refik Baydur ertesi gün de şunları söyledi: “Kamu kesimi işverenleri üyemizdir. Bu eylem nedeniyle hiçbir işçinin işinden atılmaması yolunda genelgemiz var. Bizim kararlarımıza uymalarını diliyorum.” (Güneş, 30.12.1990)
Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Meclis toplantısındaysa farklı bir tavır sergilendi.
İzmirli sanayiciler, hükümetin istifasını istediler ve 3 Ocak’ta yapılacak genel grevde işçilerden yana tavır koydular. Meclis üyesi sanayici Kemal Bayrak şunları söyledi: “Grevler dalga dalga yayılırken iktidar partisi hükümet edeceğine bir günlük genel greve katılacak işçiyi tehdit ederek, gerilimi körüklüyor.” Mehmet Soyer de şöyle konuştu: “Yıllardır katlanan enflasyon karşımızdayken, çalışanların haklı taleplerini yadırgamamak ve iş barışının bozulmasına şaşmamak gerekir.” (Hürriyet,29.12.1990)
TİSK Genel Sekreteri Kubilay Atasayar “3 Ocak olayına baştan beri sert bakmadıklarını, o gün işe gelmeyen işçinin iki yevmiyesinin kesileceğini, ancak herhangi bir disiplin işlemi yapılmaması gerektiği talimatını işyerlerine bildirdiklerini” belirttikten sonra şunları söyledi:
“İşçilerin artık bir şey yapma noktasına geldiği söz götürmez. Yani, aynı sıkıntıları biz onlarla beraber yaşıyoruz. Burada çözüm alternatifi iki taraflı değildir. Üç taraflıdır. Hükümete düşen görevler vardır. İşçi, işveren kesiminin yapacağı fedakarlıklar vardır. Bu raydan çıkmışlığı, bizim düzeltmemiz lazım. Olay, kural olarak bir genel grevse, siyasidir. İşverenlere dönük değildir. Tabii hükümet meseleyi böyle ele almadı. Davranışı kendine dönük gördüğünden dolayı da sert karşılama yoluna gitti. Sonuçlarını tahmin etmek şu anda güç olmakla birlikte, sertleştirmek içi kesimini reaksiyoner kılabilir. Buna, çalışma hayatımızın tahammülü yok bugünlerde.” (Cumhuriyeti, 31.12.1990)
DYP GENEL BAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL’İN EYLEME VERDİĞİ DESTEK
DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, 3 Ocak 1991 genel eylemini çeşitli açıklamaları ve Türk-İş’e yaptığı ziyaretle destekledi:
“DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, dün saat 9:30’da Türk-İş Genel Merkezi’ni ziyaret ederek, sendika yöneticilerine, eylemlerine destek verdiğini söyledi. Demirel, ziyarette yaptığı kısa konuşmada, bazı çevrelerin Türk-İş eyleminden rahatsızlık duyduklarını belirterek, ‘Bir ülkede hak aranmadığı ve hak arama yolları tıkandığı takdirde o ülke sosyal patlamalara sahne olur,’ dedi. Türk-İş’in eylem kararının demokratik ilkelere uygun olduğunu da vurgulayan DYP lideri şunları söyledi:
“’Asaletini büyük bir olgunlukla içinde gizleyen bu hareketin takdir edilmemesi ayıp olur. Bundan sonra meydana gelebilecek rahatsızlıkların sorumlusu bunu kavrayamayanlar olur. Hükümete sesleniyorum, milyonları aç bırakarak bir yere varamazsınız. Alın terinin karşılığını veriniz. Verdiğiniz üç ay sonra anlamsız hale gelmemesi için enflasyonu düşürünüz. Bu ülkenin insanlarını hoşnut edin, niye şikayetçi olduklarını anlamaya çalışın, bu sese kulak verin. Türk işçisinin vatanperver duygularla, ülke birlik ve bağlılığına dikkat ederek ortaya koyduğu bu hareketi kimse anlamazlıktan gelmesin. Ufak hesaplar bir tarafa bırakılarak tedbirler hükümet ve sendika yönetimiyle birlikte düşünülsün. Diyalog sağlansın. Olaylar daha ileri gitmeden çare bulunmalıdır.’ “ (Sabah, 22.12.1990)
Süleyman Demirel 30 Aralık 1990 günü yaptığı açıklamada şu görüşleri belirtti:
“Türk-İş’in neden bu çağrıda bulunduğuna iyi bakmak lazım. Bunun kanunsuz mu, kanuna uygun olduğunu mu onlar iyi biliyor. ‘Genel grev yapıyoruz,’ demiyor. Genel grev hak değildir kanunlara göre. Üretim yapan işçidir, hak verilmezse üretimin durdurulacağı ikazını yapmak için ‘bir gün işe gelmeyip’ deyip, kanunların yasakladığı genel grevden kendisini sıyırıyor. Bu, suç mu, değil mi? Bu hareketi yapacak olanlar onun icabını düşünmüşlerdir, sonucuna göğüs gereceklerdir.
“Türk işçisi rahatsız. Bu kadar sabır göstermiş olan Türk-İş böyle bir olaya başvuruyor. ‘İşçi rahatsız değil’ demek, devekuşu misali başını kuma sokmaktır. Bu hükümetin neresi iyi ki? Başını kuma sokmuştur. Türkiye’nin her tarafında, her kesimden feryat var. Türkiye iyi idare edilmemiştir. Halk bugün hoşnutsuzdur. DİE’nin etüdüne göre, GSMH’nin yüzde 80’ini halkın yüzde 20’si alıyor. Böyle olunca, bu ülkede feryat kaçınılmazdır. 3 Ocak, bir işçi olayı olmaktan ziyade, Türkiye’deki gidişata bir tepkidir.
“Bir de rejim olayı var. (…) Milyonlara ceza tatbik etmek imkansızdır. Bu hale geldinizse, haliniz dumandır. Olaylar sizi milyonlara ceza verecek duruma getirmişse, çerçeveniz kırılmıştır.” (Cumhuriyet, 31.12.1990)
Süleyman Demirel, eylemi desteklediklerini şöyle ifade etti: “İşçinin haklı davasını destekliyoruz. Tavsiyede de bulunuyoruz. Kırmayın, dökmeyin, meşruiyetten ayrılmayın dile, eğer bu kâfi derecede destek değilse, biz de bir türlü destek veririz. Biz, daima alın terinin, el emeğinin ve göz nurunun yanında olduk.” (Milliyet, 31.12.1990)
DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in 2 Ocak 1991 günü yaptığı açıklama, bu eylemin meşruluğunun sağlanmasında etkili oldu. Süleyman Demirel’in açıklaması şöyleydi:
“DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel de, ‘Kötü idareye karşı olan tepkiye destek veriyoruz,’ dedi. Demirel, dün parti genel merkezinde gazetecilerin konuya ilişkin sorusunu yanıtlarken, eylemin genel grev değil, üretimden gelen gücü ortaya koyma olduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Yüzbinleri nasıl cezalandıracaksınız? Yüz binlerin bu çeşit harekete kalkması, fiili suç bile sayılsa, bu, kanunu işlemez hale getirir. Yöneticiler, yüz binleri cezalandırmayı düşüneceğine, işçiyi bu noktaya getiren nedenleri ortaya koysun, onlara ilgi göstersin. Çankaya sakini Sayın Özal, televizyonda dakikalarca övünüyor. Bu boş övünme yerine milyonların sıkıntısına eğilsin. İşçi eylemi, sıkıntı içindeki milyonların tepkisine tercümandır. Bu nedenle, herkes bu olaya sıcak bakıyor, tabii biz de sıcak bakıyoruz.’“(Milliyet,3.1.1991)
Süleyman Demirel, 3 Ocak 1991 günü TBMM’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
“Bir ülkede milyonlarca işçi ayaktaysa -ki organize tek güçtür- bunun nedenini hâlâ anlayamamış bir hükümet varsa, bunun hükümet etme hakkı yoktur. Milyonlarca insanın ayağa kalkmasını, demokratik bir tepkiyi göstermesini anlayamayacak kadar izandan mahrum iseler ve bunu şuraya buraya bulaştırmaya kalkıyorlarsa, bunların bu ülkeyi idare etme hakları yoktur. (…)
“Temel insan hakları ve özgürlükleriyle, onun ayrılmaz bir parçası olan işçi hak ve özgürlüklerinin hayata geçirilmesine karşı sürekli engeller çıkarılmakta. Tüm bu koşullar altında uygulanan ekonomik politikalarla, ulusun ekonomik açıdan güçsüz geniş kesimlerinin ezilmesi, ekonomik ve sosyal çıkmazlara sürüklenmesi önlenememekte. (…)
“Kanunsuz olan kendileridir. Esasen bugün Türkiye’yi yönetenlerin, Çankaya’sının, Meclis çoğunluğunun ve hükümetin, halkın büyük çoğunluğu tarafından reddedilmesi dolayısıyla anayasanın ve kanunların ruhuna aykırı düştüğü açıktır.” (Cumhuriyet, 4.1.1991)
EYLEME ÇEŞİTLİ KESİMLERDEN DESTEK AÇIKLAMALARI
HAK-İŞ, TÜRK-İŞ’in 3 Ocak 1991 günündeki Genel Eylemi’ni desteklediğini açıkladıysa da, bu destek tümüyle sözde kaldı, hemen hemen hiçbir yerde eyleme dönüşmedi.
Hak-İş Genel Kurul raporunda bu süreç şöyle anlatılmaktadır:
“Çeşitli vesilelerle, birlikte mücadele çağrısını sürdüren ve çeşitli zamanlarda dayanışma örnekleri veren Hak-İş, işte Türk-İş tarafından alınan 3 Ocak 1991 günü işe gitmeme eylemini de öteden beri savunduğu ilkeler çerçevesinde değerlendirerek sırf işçinin birliği açısından destek vermiştir. (…)
“O günlerde randevu talebine aç aydır cevap vermeyen Başbakan, Hak-İş’i arayarak diyalog yollarını açmaya ve eylemden vazgeçmeye davet etmişti. Keza birçok bakan da aynı şekilde Hak-İş’i eylemden vazgeçirmeye çalışmışlardı.
“Ancak Hak-İş aldığı karardan bugüne kadar hiç dönmemiş, hiçbir güç de döndürmeye muvaffak olamamıştır. 3 Ocak Eylemi için Hak-İş’in aldığı destekleme kararına Hak-İş ve bağlı sendikalara üye işçiler, Türk-İş’e daha büyük oranda katılım sağlamıştır. (…)
“3 Ocak günü eylem yüzde 75’lik bir katılımla gerçekleşti ve son derece ağırbaşlı vakur biçimde yapıldı. (…)
“Konfederasyonunuza bağlı sendikalara üye işçilerin 3 Ocak Eylemine katılmalarından dolayı işyerlerinde söz konusu işçiler üzerinde yürütülen soruşturmalara Hak-İş olarak karı çıkılmıştır. Devlete hasımlık yapmanın yaraşmayacağı, özel sektör işverenlerinin bu olayı fırsat bilerek bir takım uygulamalara girişmemesi konusunda gerekli uyarılarda bulunulmuştu.
“3 Ocak Eylemi ile ilgili olarak gerek Türk-İş ve gerekse Hak-iş yönetimleri, karar verdikleri gerekçesiyle Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS) tarafından dava edilmiş, Ankara 8. İş Mahkemesinde açılan dava, daha sonra müracaata kalması nedeniyle düşmüştü.
“Hak-İş Konfederasyonu olarak 3 Ocak Eylemine verdiğimiz destekle Türkiye’de işçi kesiminin haklarının korunmasında her zaman olduğu gibi bu eylemde de konfederasyonlar arasında dayanışmanın olabileceğini bir kez daha göstermiş bulunmaktayız.” (Hak-İş, 7. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, 17-18-19-20 Aralık 1992, Ankara, 1992;220-222)
Hak-İş Genel Başkanı Necati Çelik, Konfederasyon’a bağlı sendikaların işyerlerinde eyleme katılımının yüzde 75’i bulduğunu ileri sürdü. Konya Belediyesi’nde eyleme katılımın beklenenden az olduğunu, Bursa Belediye Başkanı’nın da işçileri tehdit etmesi ve işyerinde yetki karmaşası olduğu için katılımında yüzde 50 dolayında kaldığını söyledi. (Cumhuriyet, 4.1.1991) Ancak diğer gözlemler, bu iddianın gerçekçi olmadığını gösteriyordu.
SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, “Türk-İş’in kararını desteklediklerini” söyledi. “Bunlar bizim toplumsal hareketimizle iç içe şeylerdir,” dedi. DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel de, kararın haklı olduğunu ifade etti. İşçilerin büyük bir sıkıntı içinde olduğunu kaydeden Demirel, ‘Bu sıkıntıdan kurtulmak için meşru yollardan hak aramaktan başka çarenin kalmadığını,’ belirtti.” (Güneş, 21.12.1990)
Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) İstanbul İl Başkanı Ercan Karakaş ve tüm ilçe başkanlarının imzasıyla yayımlanan ilanda da eylemlere destek verildi:
“Ülkemizin demokratik gelişmesini tahrip eden 12 Eylül darbesinin halkımıza zorla dayattığı siyasi ve toplumsal politikalar sonucu işçi ve emekçilerimiz son on yılda daha da yoksullaştı.
“Emek gelirlerinin ulusal gelir içindeki payı on yıl içerisinde yüzde 32’lerden yüzde 13’lere düştü.
“Zonguldak maden işçileri ve çeşitli kentlerdeki metal işçileri artık yeter dediler ve insanca yaşam için, gasp edilen haklarını almak için, demokrasi için greve çıktılar. Greve her gün bir yenisi ekleniyor.
“SHP İstanbul İl Örgütü Olarak;
“3 OCAK GENEL İŞÇİ EYLEMİNİ, MADEN VE METAL İŞÇİLERİNİN GREVLERİNİ
“destekliyoruz. Tüm çalışanları, insan haklarına ve özgürlüklere dayalı bir demokrasiyi savunan herkesi işçilerle dayanışmaya çağırıyoruz.” (Cumhuriyet, 31.12.1990) Bağımsız Otomobil-İş Sendikası Genel Başkanı Celal Özdoğan, yaptığı yazılı açıklamada, 22 Aralık 1990 günü toplanan Otomobil-İş Başkanlar Kurulu’nun, Türk-İş’in 3 Ocak 1991 genel eylemini destekleme kararı aldığını açıkladı. Celal Özdoğan şunları söyledi: “Ülkemizin en büyük işçi kitlesini bağrında taşıyan Türk-İş’in bu güçlü çıkışına tüm üyelerimizle güç katmak biçim için büyük onur olacaktır.” (Cumhuriyet, 25.12.1990)
Bağımsız Çelik-İş Sendikası da eyleme katılma kararı aldı. (Milliyet,25.12.1990)
Laspetkim-İş Sendikası Başkanlar Kurulu tarafından yayınlanan bildiride de, tüm üyelerin “böylesine önemli bir eyleme destek vermek konusunda sorumluluklarını yerine getirme bilinci ve kararlılığında olduğu” belirtildi. İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, İHD İstanbul Şube Başkanı Ercan Kanar, Yeşiller Partisi Genel Başkan Yardımcısı Aydın Ayaz, Halkevleri Genel Merkez yöneticilerinden Cihat Işık, Diş Hekimleri Odası, Türk Tabipleri Birliği ve Mimarlar Odası yetkilileri de Türk-İş İstanbul Bölge Temsilciliği’ni ziyaret ederek, desteklerini bildirdiler. (Güneş, 28.12.1990)
Yeni kurulan kamu çalışanları sendikalarından Kam-Sen, Bem-Sen ve Sağlık-Sen de eylemi destekleyen bir ilan yayınlattı. İlanda imzaları bulunan kişiler, Aliye Kaşkır (KAM-SEN Başkanı), Elmas Yalçın (BEM-SEN Başkanı) ve Fatma Patlar (Sağlık-Sen Başkanı) idi:
“3 Ocak İçin Çağrı
“Biz KAM-SEN’li öğretmenler, Maliyeciler, PTT’ciler, mimar-mühendisler, Karayolları çalışanları, üniversite, SSK ve adliye emekçileri;
“BM-DER’li, BEM-SEN’li memurlar;
“THD’li hemşireler, Sağlık-Sen’li emekçiler olarak,
“Temmuz eylemlilikleriyle memura yeni bir kimlik kazandırdık. Susan değil, konuşan memur, sadaka değil, emeğinin hakkını isteyen amirler-memurlar tipini yarattık.
“Onbinlerle sokaklarda ‘sendika hakkımızı söke söke alırız’ deyip mücadelemizle KAM-SEN’i, Sağlık-Sen’i, BEM-SEN’i yarattık. Kurulan sendikalarımızla Türkiye genelinde örgütlenirken mücadeleyi de örgütledik.
“Yemek boykotlarıyla, işyeri protestolarıyla, 6 Kasım’da iş bırakma eylemiyle, 23 Aralık’ta Meclis direnişimizle hak almanın mücadele etmekten geçtiğini savunduk.
“TÜM MEMUR ARKADAŞLAR;
“Şimdi de bizi bekleyen önemli bir görev var. bizimle aynı koşulları yaşayan işçi arkadaşlarımızın 3 Ocak’ta iş bırakma eylemini destekleyelim.
“Biz de ‘işçi-memur el ele, genel greve’ deyip 3 Ocak’ta çalışmayalım.
“YAŞASIN KAM-SEN, BEM-SEN, SAĞLIK-SEN!
“YAŞASIN 3 OCAK İŞ BIRAKMA EYLEMİMİZ!
“YAŞASIN DAYANIŞMA EYLEMİMİZ!
“YAŞASIN GENEL GREV!” (Cumhuriyet, 31.12.1990)
Eğit-Sen Genel Başkanı İsmet Aktaş ve Tüm-Bel-Sen Genel Başkanı Vicdan Baykara, 3 Ocak 1991 günlü Cumhuriyet’e verdikleri ilanda, eylemleri destekledi: “KAMUOYUNA. Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun, Zonguldak maden işçilerinin grevini ve tüm çalışanların ekonomik-demokratik hak mücadelesini desteklemek amacıyla 3 Ocak 1991 günü işçilerin ülke çapında üretimden gelen güçlerini kullanma kararını destekliyor; tüm eğitim emekçilerini ve belediye memurlarını dayanışmaya çağırıyoruz.” (Cumhuriyet, 3.1.1991)
Çok sayıda öğretmen de şu ilanı yayımlattı: “KAMUOYUNA. Ankara dershanelerinde çalışan aşağıda imzaları olan öğretmenler olarak 3 Ocak 1991 Perşembe günü işçilerimizin önderliğinde ülke çapında yapılacak GENEL GREV’i destekliyoruz.” (Cumhuriyet, 3.1.1991)
Teknik eleman ve sağlık çalışanlarının temsilcisi meslek odalarının temsilcileri de bir destek açıklaması ilanı yayınlattı:
“Zonguldak’taki maden işçileri insanca yaşayabilmek için haklarını istiyorlar.
“Zonguldak’taki maden mühendisleri ve maden işçileri ulusal enerji kaynaklarımızın heba edilmesine, maden ocaklarının kapatılmasına karşı mücadele ediyorlar.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun Zonguldak maden işçilerinin grevini desteklemek amacıyla 3 Ocak 1991 günü işçilerin ülke çapında üretimden gelen güçlerini kullanma kararını destekliyor;
“Tüm teknik elemanları ve sağlık çalışanlarını 3 Ocak 1991’deki dayanışmaya katılmaya çağırıyoruz.” (Cumhuriyet, 30.12.1990)
Bu arada, Oktay Ekşi (Hürriyet, 28.12.1990), Nail Güreli (Milliyet, 28.12.1990), Teoman Erel (Güneş, 28.12.1990), Uğur Mumcu (Cumhuriyet, 29.12.1990) gibi yazarlar da, genel eylemi destekleyen yazılar yazdı.
İşçilere bazı üniversite öğrencilerinden de destek geldi. ODTÜ’de ve İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi’nde 3 Ocak eylemine ilişkin afişler asıldı ve bazı öğrenciler bu tarihte derslere girmeyeceklerini açıkladı.
Bu arada çeşitli sosyalist/komünist örgütler de genel eylemi destekleyen yayınlar yaptı. Örneğin, illegal Dev-Sol örgütü, dağıttığı bildirilerde “3 Ocak günü evinizden dışarı çıkmayın; 3 Ocak’ta işinize gitmeyerek genel greve katılan” deniyordu (Hürriyet, 30.12.1990)
Sağmalcılar Kapalı ve Özel Tip Cezaevindeki Siyasi Tutuklular adına Alişan Yalçın’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan ilanı da şöyleydi:
“Tüm Türkiye Zonguldak’tır! Kamuoyuna
“Türkiye işçi sınıfı 3 Ocak’ta GENEL GREV diyor. Yeni yıla direnişle, umutla giriyor. İşçiler erkek ve kadınlarıyla, çocuk ve gençleriyle GENEL GREV’e hazırlanıyor. Maden ve metal işçileri, Türkiye emekçilerinin bir parçasıdırlar. Onların talepleri BİZİM TALEBİMİZ, onların mücadelesi BİZİM MÜCADELEMİZ’dir. Biz SOL tutukluları da 3 Ocak’ta bir günlük açlık grevi eylemimizle fabrikalardaki grevcilerin arasında, mahallelerdeki direnişçilerin, okullardaki boykotçuların arasında olacağız.
“YAŞASIN 3 OCAK DİRENİŞİ!” (Cumhuriyet, 30.12.1990)
Türk-İş yetkili organları, 3 Ocak 1991 genel eylemi kararını aldıktan sonra, uluslararası sendikal örgütlere, Şevket Yılmaz ve Genel Sekreter Orhan Balta imzalı bir başvuruda bulundu ve destek istedi. 20 Aralık 1990 günü gönderilen yazıda, eylem kararı anlatılıyor, Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz’ın konuşması özetleniyor ve şu talep dile getiriliyordu:
“Türkiye’deki genel durum tarafınızdan zaten en iyi şekilde bilinmektedir. Yukarıda sadece özetini verdiğimiz gerekçeli genel eylem kararına karşı Türk Hükümeti’nin önümüzdeki gün ve haftalarda Türk-İş üyelerine ve yöneticilerine karşı yaptırımlar uygulaması muhtemel. Bu nedenle durumu tarafınıza şimdiden bildirir, uluslararası dayanışmayı sağlamanızı ve Türk Hükümeti nezdinde gerekli baskıyı kurmanızı rica ediyoruz.”
21 Aralık 1990 günü Türk-İş’e bağlı sendikalara gönderilen bir yazıda da, sendikaların üyesi bulundukları uluslararası işkolu federasyonlarına gelişmeler konusunda bilgi vermeleri isteniyordu.
Bu başvurular üzerine, Türk-İş’in üyesi bulunduğu Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU), Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC), ICFTU Asya Pasifik Bölge Örgütü (ICFTU-APRO) ile çeşitli işkolu federasyonları ve ülke sendikal merkezlerinden destek mesajları geldi.
Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) Genel Sekreteri John Vanderveken tarafından 21 Aralık 1990 tarihinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a gönderilen yazıda şu görüşler belirtiliyordu:
“Üyemiz Türk-İş’in 3 Ocak 1991 tarihinde bir günlük genel grev kararı almasına yol açan gelişmelerden dolayı, Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) derin endişe duymaktadır.
“Demokrasi ve diyaloğun her düzeyde iade edileceğine dair, Hükümetinizin verdiği sözlere rağmen, Anayasa ve yürürlükte olan kanunlarda sendikaların özgürce faaliyet göstermesini engelleyen, toplu sözleşme, örgütlenme ve grev yapma haklarını kısıtlayan maddeler hâlâ bulunmaktadır. (…)
“Türk kanunları doğrultusunda özgürce kurulan sendikalara uygulanan çirkin ve ısrarlı sınırlamalar ve baskılar, insan ve sendikal haklara uluslararası standartlar doğrultusunda saygı gösterileceğine dair, Hükümetinizin verdiği sözlere derin kuşku ile bakılmaktadır.
“ICFTU, Türkiye’de demokrasinin yerleştirilmesi ve bütün sınırlandırıcı önlemlerin kaldırılması için, Türk-İş’in verdiği mücadeleyi bütün gücü ile desteklemektedir.
“Hükümetinizin, sendikalara uygulanan uzun yıllar süren mücadelelerden sonra elde edilen uluslararası standartlara ters düşen sınırlamaları kaldırmak için Türk-İş’in yaptığı adil ve haklı isteklerine olumlu bir yanıt verilmesi için çağrıda bulunmaktayız.” (Türk-İş’in 1 sayfalık çevirisi)
3 OCAK 1991 GENEL EYLEMİ
Türk-İş yöneticileri, eylemin olağanüstü hal bölgesinde de uygulanacağını açıkladı.
Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, 28 Aralık 1990 günü yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Türkiye’nin idarecileri sözlerime kulak versin. Aldığımız karardan sonra çeşitli gözdağları veriliyor. İnsanları yönetenler eğer yönettiklerini sevmiyorlarsa demokrasiyi de sevmiyorlar demektir. 3 Ocak’ta işe gitmeyen için tehdit savuruyorlar, ama fiyatlara, işçinin yaşadığı sıkıntılara kulak tıkıyorlar. TBMM’de ettikleri yemini unutuyorlar. Devlet yönetimi bu değildir. Yedi yıldan beri önerilerimizi götürüyoruz. Ses çıkmıyor. Sıkıntılarımızı üst üste koyup karar alıyor, bizi dinle, diyoruz. Sonra Türk-İş’ten randevu talep ediyorlar. Geçti Bor’un pazarı. Karardan sonra da gazetelerden öğrendiğime göre, Devlet Bakanı Cemil Çiçek o gün işe gelmeyecek olan işçileri tehdit ediyor. Yangına körükle gidilmez. İtfaiye ile gidilir aslan kardeşim. Mutfaktaki yangını, sıkıntılarımızı bilmiyorsan çekil de, insanları sevenlerle konuşalım. İşçiyi tahrik eden bakanın durumu değişmedikçe bizim sorunumuz hallolmaz.” (Milliyet, 29.12.1990)
3 Ocak 1991 günlü gazetelerde genel eylem önemli bir yer tutuyordu. Manşetler şöyleydi:
Güneş: “Yaklaşık 2 milyon sendikalı bugün çalışmıyor, en büyük sorun ulaşımda yaşanacak. İşçi bugün evinde.”
Günaydın: “Demokratik eyleme değişik ideolojiler ve provokatörler karışabilir. İşçiler bugün evlerinde, sokaktakilere dikkat! İşçiler, bir gün işe gitmeme kararını uyguluyor. Hayat bugün felç.”
Hürriyet: Türk-İş’e bağlı 32 sendika üyesi yaklaşık iki milyon çalışan, işbaşı yapmayacak. İşçi, bugün evde, yarın Çankaya’da.”
Sabah: “Bugün işçilerden korkmayın”
Güneş: “Demokrasi işçi sınavında”
3 Ocak 1991 genel eylemi ülkenin çok büyük bölümünde, önemli bir olay olmadan gerçekleşti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut, işçilerin eyleme katılımının kamu sektöründe yüzde 20, özel sektörde yüzde 25 düzeyinde kaldığını ileri sürdü. (Milliyet, 4.1.1991) Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Son yedi yıldır iktidara olan itirazlarımız sonuç vermedi. Biz de demokratik bir hakkı kullanıyoruz. Üretimden gelen gücümüzü kullanıp bugün işe gitmedik. Bana sabah saat 06:00’dan beri gelen telefonlar, katılımın yüzde 95’lerde olduğunu haber veriyor.
“Zorla üretim olmaz. Üretim gönül rahatlığı ile olur. Eğer imza topluyorlarsa, bu, hareketimizin gücünü ortaya koyar. Oysa biz, nasıl çalışmak gibi bir ödeve sahipsek, çalışmamak gibi bir hakka da sahibiz. Ama halkın mağdur olmaması için bakın, havagazı, su, elektrik var. Gerçi üretim minimum düzeyde, ama vatandaşı sıkıntıya sokacak bir şey yok. Çünkü, eylemimiz bir uyarı eylemi.
“TRT kanalıyla tehdit ve baskıların gece gündüz sürdürülmesi karşısında işçilerimizin geri adım atacağını zannedenler bir kez daha yanıldıklarını kabul etmek zorunda kalacaklardır.
“Bugünkü tablo ile sendikacılar olarak iki konuda güven tazeledik. İşçilerimiz sendikal şuurun doruğuna ulaşmışlardır. Bundan sonraki çalışmalarız için de bize sarsılmaz güç vermişlerdir. Hükümetin tüm imkanlarını kullanarak sergilediği baskı ve tehditler karşısında, ‘ne pahasına olursa olsun sendikama güveniyorum,’ demişlerdir. Basınımıza da göstermiş olduğu destek nedeniyle şükran borçluyuz. Hükümet günlerdir izlediği tehdit politikasını artık bir kenara bırakmalı ve eyleme katılan işçiler için herhangi bir kovuşturmaya kalkışmamalıdır. Ve diliyorum ki verilmek istenen mesajı almış olsunlar, beklentilerimizin gerçekleşmesi yolunda girişimlerde bulunsunlar.” (Milliyet, 4.1.1991)
Günaydın’ın manşeti şöyleydi: “İşçilerin 3 Ocak eylemi olgunluk içinde geçti. Sıra çözümde! Yüzbinlerce işçi dün işe gitmeyerek ‘Uyarıda’ bulundu. Şimdi diyalog zamanı.” (Günaydın, 4.1.1991)
Sabah: “Özal çok sinirli ve gergin. Bir günlük grev İstanbul’u yordu.”
Güneş: “Türk-İş’in ‘işe gitmeme’ eylemi dün büyük bir katılımla gerçekleştirildi. İşçi iktidarı uyardı. Büyük şehirlerde hayat aksadı.”
Hürriyet: “Ağırbaşlı uyarı”
Tercüman: “İki konfederasyon, hizmet ve üretimi bir gün için aksattı. İşçi, olgun davrandı. Eylemi fırsat bilen yasadışı örgüt yanlılarının gösteri girişimleri, güvenlik kuvvetleri tarafından engellendi.”
Cumhuriyet: “1 günlük işe gitmeme eylemi olaysız geçti, büyük kentlerde ulaşım aksadı. İşçinin tarihsel eylemi.”
Türkiye: “Genel grev, bazı kışkırtıcı gruplara rağmen sakin geçti. Ulaşım ve üretim aksadı. Büyük şehirlerde belediye araçlarının çalışmaması yüzünden halk yollarda kaldı”
Meydan: “2 milyon işçi dün işbaşı yapmadı! Üretim durdu. Bir günlük zarar 500 milyar lira”
Türk-İş’in genel eylemini en kapsamlı biçimde aktaran, Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleriydi. 4 Ocak 1991 tarihli Cumhuriyet’te genel eylem şu şekilde anlatılıyordu:
“İşe gitmeme eylemi, özellikle büyük kentlerde etkili oldu. İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde belediye otobüslerinin sefere çıkmaması ulaşımı önemli ölçüde etkiledi. İstanbul’da 09:00’dan sonra başlayan vapur seferleri önemli ölçüde aksadı.
“THY’nin dış hat seferleri gecikmeli olarak yapılırken, iç hat seferlerinde iptaller oldu. THY’nin uçuş personeli greve katılmadı. Uçakların bakım, yükleme ve yer hizmetleri THY’nin yönetici kadroları tarafından yapıldı.
“Batman TPAO’da üretim tamamen durdu. Mersin ve İzmir rafinerilerinde üretim yarıya düştü. İstanbul’da işçilerin yoğun olduğu semtlerde esnaf kepek kapattı. Polis, 340’ı İstanbul’da yaklaşık 500 kişiyi gözaltına aldı.
“İşçilerin ANAP iktidarına uyarı niteliğinde en kapsamlı eylemi dün büyük bir katılımla ve genelde olaysız gerçekleşti. Türk-İş’e bağlı ve bağımsız sendikalara üye işçilerin kamu ve özel sektörde birçok işkolunda yaptıkları 1 günlük işe gitmeme eylemi, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir’de etkili oldu. Hak-İş’in katılacağını açıklamasına karşın, bu konfederasyona üye Hizmet-İş, Öz İplik-İş ve Öz Gıda-İş Sendikalarının örgütlü olduğu işyerlerinde eylem yapılmadı. Belediye işkolundaki yüksek katılım nedeniyle başta toplu taşımacılık olmak üzere belediye hizmetleri önemli ölçüde aksadı. Belediye otobüsleri sefere çıkmadı. Vapur seferleri aksadı. THY’nin dış hat seferleri gecikmeli olarak yapılabilirken, iç hat seferlerinde de iptaller ve aksamalar oldu. Bazı fırınlar ekmek çıkarmadı.
“Eylemler nedeniyle kamu ve özel sektörde birçok işyerinde polis, jandarma ya da noter aracılığıyla işe gelmeyenlerin tespitine çalışılması tepkilere yol açtı. Bazı vali ve kaymakamlar, eyleme karşı çeşitli önlemler almaya çalıştılar. Başta İstanbul olmak üzere bazı kentlerde özellikle işçilerin yoğun olduğu semtlerde esnaf genel eylemi desteklemek amacıyla kepenk indirdi.
“Çeşitli kentlerdeki eylemi destekleyen gösterilerin engellenmesi sırasında çıkan olaylarda 340’ı İstanbul’da 500’e yakın kişi gözaltına alındı.
“İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır’da üniversite öğrencileri, genel eylemi destekleyen forumlar yaptılar ve bu amaçla dersleri boykot ettiler. Bazı öğretim üyelerinin de eylemi desteklemek amacıyla derslere girmedikleri öğrenildi.
“İstanbul, Ankara ve İzmir’de bazı avukatlar, doktorlar ve memurlar, işçileri desteklemek için ‘1 gün çalışmama ya da yemek boykotu’ gibi eylemler yaptılar.
“Londra’da Türklerin yoğun bulunduğu kuzey bölgelerinde Türkiye’deki işçi eylemini desteklemek amacıyla gösteri yapan Türklerle İngiliz polisi arasında çıkan çatışmalarda 4 Türk ağır yaralandı, 60 Türk de tutuklandı.
“Milletvekillerinin büyük bölümü de dün Meclis’e gelmeyince genel kurul dün toplanamadı. Meclis 8 Ocak günü toplanacak.
“İstanbul’da genel eylemin etkisi sabahın erken saatlerinden itibaren görülmeye başlandı. İETT otobüsleri sefere çıkmazken, deniz otobüsleri de çalışmadı. Şehir Hatları vapurları 08:45’e kadar sefer yapmadı. Bu saatten sonra ‘polis baskısı’ ile seferler gecikmeli olarak yapılabildi. Denizciler Sendikası’ndan açık bir duyuru yapılmadığı için vapur çalışanlarının eyleme genellikle katılmadıkları bildirilirken, sendika genel başkanı Emin Kul, ‘Şehir Hatları gemileri güvenlik güçlerinin baskısıyla sefere zorlanmışlardır,’ dedi. İETT otobüslerinin çalışmamasına karşın işçilerin işe gitmemeleri kentiçi yolcu sayısının önemli ölçüde düşmesine yol açtığından, halk otobüsleri, minibüsler ve taksiler yurttaşların ulaşımında yeterli oldu. Bu arada trafiğe çıkan özel otomobil sayısı her günkünden daha fazla oldu. Bu yüzden sabahın erken saatlerinde Boğaziçi Köprüsü tıkandı. Banliyö trenlerinde memur ve sözleşmeli personel statüsünde bulunanlar çalıştığından seferlerde bir aksama olmadı.
“İstanbul Valisi Cahit Bayar ve Emniyet Müdürü Mehmet Ağar, Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü binasında oluşturdukları ‘kriz masası’ndan güvenlik güçlerinin çalışmalarını yönlendirdiler. Askeri birliklerin de kentin önemli merkezlerinde herhangi bir kitlesel olaya karşı hazır bekletildikleri gözlendi. Özellikle işçilerin yoğun olduğu Kartal, Ümraniye, Gaziosmanpaşa, Bağcılar, Sarıgazi, Çağlayan ve Okmeydanı gibi semtlerde bazı esnafın da işçilere destek için kepenk kapadıkları görüldü. Bazı semtlerde polis ve jandarma kepenk kapatanları dükkanlarını açmaları için zorladılar. Çağlayan’da bu nedenle meydana gelen bir tartışma sırasında güvenlik kuvvetlerinin ateş açması sonucu konfeksiyon işçisi Doğan Yıldırım (21) omuzundan yaralanarak SSK Okmeydanı Hastanesi’nde tedaviye alındı. Sümerbank Beykoz Kundura Fabrikası’nda çalışan Deri-İş üyesi 1500 dolayında işçi işe gitmeme eylemini gösteriyle başlattı. Sabah işyerleri önünde toplanan işçiler, buradan 500 metre uzaklıktaki Deri-İş şube binasına, ‘işçiler el ele genel greve,’ ‘yaşasın işçilerin birliği,’ ‘işçiyiz, güçlüyüz,’ ‘vur vur inlesin, Çankaya dinlesin’ sloganları atarak yürüdüler. Burada sendikacıların yaptıkları konuşmalardan sonra grup olaysız dağıldı. Fabrika çevresinde ve yürüyüş güzergahında yoğun güvenlik önlemleri alan polis, işçilere müdahale etmedi.
“Ümraniye Sarıgazi’de eylemi desteklemek amacıyla sabah yürüyüşe geçen kalabalık bir grup, jandarma tarafından yolları kesilerek durduruldu. Bu arada taşlı-sopalı çatışma çıktı. Jandarmanın havaya ateş açmasıyla çatışma son buldu. Laleli’de öğle saatlerinde yürüyüş yapan kalabalık bir grupla polis arasında da çatışma çıktı, göstericiler ara sokaklara kaçarak dağılırken, 11 kişi gözaltına alındı. Ümraniye ve çevresinde bildiri dağıtıp pankart astıkları gerekçesiyle 40 genç, yollardan ve otobüslerden toplanarak gözaltına alındı. Aksaray metro istasyonu önünde gösteri yapmak üzere toplanan kalabalık bir grup işçi, polisin müdahalesi nedeniyle dağıldı. İzsal Döküm Fabrikası’nda bir süredir grevde olan Otomobil-İş üyesi işçiler, eyleme yürüyüş yaparak katıldı. Yürüyüşe müdahale etmeyen polis, slogan attıkları gerekçesiyle 6 işçiyi gözaltına aldı. Bu arada bir grup avukat, dün Sultanahmet Adliyesi önünde toplanarak genel eylemi desteklediklerini açıkladılar. Avukatlar adına burada yapılan açıklamada, ‘Bugün işyerlerimizi açmadık. Greve giden işçilerin hukuki sorunlarına yardımcı olmak için çeşitli yerlerde ziyaretlerde bulunacağız,’ denildi. Avukatlar Şehzadebaşı’na kadar yürüyerek grevci ziyaretlerine gittiler.
“İstanbul Tıp Fakültesi öğrencileri de Çapa’daki okul bahçesinde bir forum düzenleyerek işçilerin eylemini desteklediklerini belirttiler. Okul bahçesine bir de pankart asan öğrencilerden kalabalık bir grup Millet Caddesi’ne çıkarak sloganlarla yürümeye başladı. Çevik Kuvvet’in müdahalesi üzerine taş-sopa ve molotof kokteyllerinin kullanıldığı bir çatışma çıktı. Polisin coplu müdahalesi sırasında 34 öğrenci gözaltına alındı.
“Bu arada SHP’nin bazı ilçe binalarına asılan pankartların polis tarafından indirildiği ve bazı üyelerin götürüldüğü bildirildi. İstanbul’da olaylar sırasında gözaltına alınanların sayısının 340’ı bulduğu öğrenildi.
“Genel eylem nedeniyle THY’nin dün bazı uçak seferleri yapılamadı. THY yetkililerinden alınan bilgiye göre, dün yapılması gereken İstanbul-Ankara ve bağlantılı bazı uçak seferleri iptal edildi. Bazı seferler de birleştirilerek, gecikmeli olarak yapılabildi. Bu arada, 18 dış hat seferi gerçekleşebildi. THY çalışanlarının yaklaşık yüzde 95’i eyleme katılırken, yer hizmetlerindeki aksamalar, üst düzey görevli ve yöneticilerin uğraşları ile giderilmeye çalışıldı. Bazı yöneticilerin uçakların yükleme ve boşatma işlemlerine yardımcı oldukları görüldü. THY’nin iç ve dış hat seferlerinin dün saat18:00’den itibaren normale döndüğü bildirildi.
“Hava-İş Sendikası’ndan yapılan yazılı açıklamada, THY, HAVAŞ ve Çelebi işyerlerinde çalışan sendika üyelerinin tümünün genel eyleme katılarak işe gitmedikleri bildirildi.
“Ankara’da genel eylem nedeniyle belediye hizmetleri hemen hemen durdu. Sabah belediye otobüslerinin şoförlerini toplamak için servisler polis nezaretinde yola çıktı, ancak 20 şoför toplanabildi. İşyerine gelen 20 şoförden de 18’i çalışmayacaklarını bildirdi. Bu nedenle kent ulaşımı büyük ölçüde etkilendi. Bazı halk otobüslerinin de sefere çıkmadıkları gözlendi. Ulaşımın aksamanı üzerine Ankara Valiliği kentteki bütün hatların halk otobüsleri ve minibüslere açılmasını kararlaştırdı.
“Ankara’da bir günlük işe gitmeme eylemi nedeniyle, kamu ve özel sektöre ait birçok sanayi kuruluşunda üretim yapılamadı. Etap Altıner, Etap Mola, Hilton Otelleri ile Anadolu Kulübü’nde çalışan işçiler de dün sabahtan 11:30’a kadar işbaşı yapmadılar. Bir grup otel işçisi Tandoğan Meydanı’nda üzerine ‘Zonguldak’a selam’ yazılı bir balon uçurdular.
“Yurtta eylem.
“İzmir’de işçi eylemi etkili oldu. Kent içi ulaşım durdu. Körfez vapurları ancak öğle saatlerinden sonra çalışmaya başladı. Bu arada polis ve jandarmanın eyleme katılan işçileri belirlemeye çalıştıkları gözlendi. Eylem nedeniyle Aliağa’daki İzmir Rafinerisinde üretim kısıtlı olarak sürdürülebildi. Petkim’de ise işçilerin çalışmaması nedeniyle üretim tamamen durdu. Askeri işyerlerinde komutanların ‘işten atarız’ tehditleri nedeniyle eylemin yapılamadığı bildirildi.
“Tunçbilek, Yatağan, Soma’da uzun süredir üretimi en düşük düzeyde sürdüren işçiler eyleme katılarak ocağa inmediler. Böylece bu ocaklara son 50 yılda ilk kez hiç işçi inmemiş oldu. Tavşanlı’daki GLİ ile Seyitömer linyitlerinde çalışan işçilerin tümü de eyleme katıldı. Denizli’de ‘genel grevi destekliyoruz’ yazılı bildiriler dağıtan SP üyesi 15 kişi gözaltına alındı.
“Adana’da özel sektöre ait fabrikalarda eyleme yüzde 100’e yakın katılma gerçekleşirken, Çukobirlik’te çalışan 6 bin işçi işbaşı yaptı. Belediye işçilerinin işe gelmemesi belediye hizmetlerinin aksamasına yol açtı. Mersin Belediyesi’ne ait 5500 işçi işe gitmedi. Liman ve rafineri işçileri de eyleme katıldığından, yükleme ve petrol doldurma işlemleri durdu. Erzincan’da işçilerin büyük ölçüde eyleme katılmadıkları bildirilirken, işçilerin ‘neden eyleme katılmıyorsunuz’ sorusuna, ‘Başbakanın iyi niyetine saygılıyız. Hemşerimizi desteklemek için katılmadık’ yanıtını verdikleri bildirildi. Trabzon’da 1250 belediye işçisi saat 14:00’te eyleme katıldı. İşçiler, sendikacılarından gerekli bilgileri alamadıkları için bu saate kadar çalıştıklarını, ancak durumu anlayınca işi bıraktıklarını söylediler. Uşak’ta PTT ve Köy Hizmetleri’nde çalışan 600 işçinin ise işverenlerinin önceki gece ‘Türk-İş eylemden vazgeçti’ biçimindeki açıklaması üzerine dün çalıştıkları öğrenildi. Olağanüstü hal bölgesinde bulunmasına karşın Batman’da TPAO çalışanı 4500 işçi dün işe gitmedi. Ayrıca Şırnak ve Cizre’de kömür ve asfalt işletmelerinde işbaşı yapılmadı. Atatürk Barajı ve Şanlıurfa tünellerinde genel eyleme katılım olmadı. Diyarbakır’da 30 bin kadar işçi eyleme katılırken, Pirinçlik üssü dahil askeri işyerlerindeki 2100 işçiden yalnızca 84’ünün işe gittiği saptandı.” (Cumhuriyet, 4.1.1991)
4 Ocak 1991 tarihli Milliyet de Türk-İş’in genel eylemine katılım konusunda “sağduyu hakim oldu” başlığı altında kapsamlı bir döküm yaptı:
“Türk-İş’in aldığı ve Hak-İş’in desteklediği ‘bir günlük işe gitmeme’ eylemi dün tüm yurtta yapıldı. Türk-İş üyesi 1 milyon 567 bin işçiden büyük bölümü, mahkemenin aldığı durdurma kararına rağmen dün işbaşı yapmadı. Eyleme katılan işçilerin oranını Türk-İş Başkanı Şevket Yılmaz yüzde 92, Hak-İş Başkanı Necati Çelik yüzde 75 TİSK Başkanı Refik Baydur yüzde 50, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut da yüzde 25 olarak açıkladı. Eylem, birkaç küçük olay dışında ‘sakin’ bitti. Tüm yurtta 500’e yakın kişi güvenlik kuvvetlerince gözaltına alındı.
“Türk-İş’in çağrısına İngiltere’de çalışan bazı Türk işçileri de uydu.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun ‘bir günlük işe gitmeme kararı’ dün sabahtan itibaren tüm yurtta uygulamaya konulurken, üretim araçlarına zarar verilmemesi için bankalarda, demir çelik tesislerinin ve çimento fabrikalarının yüksek fırınlarında, pancar kampanyası devam eden şeker fabrikalarında, belediyelere bağlı su idareleri ile itfaiye ve cenaze işlerinde işçiler çalışmaya devam ettiler. Ancak elektrik ve su arızalarının giderilmesi için çalışılmadı. Özellikle büyük kentlerde ulaşım büyük ölçüde aksadı.
“İşçilere destek amacıyla Devlet Demiryolları’nın Ankara, İstanbul ve İzmir işyerlerinde çalışan memurlar da dün yemek boykotu yaptılar.
“Havaalanları aksadı
“Bir günlük işe gitmeme eylemine büyük havaalanlarındaki katılımın yüzde 90 oranında olduğu öne sürüldü. Esenboğa Havaalanı’ndaki Hava-İş Sendikası üyesi işçiler işyerine gelmezken, 12-13 personelle işlerin yürütüldüğü, bu arada uçak seferlerinde büyük aksama olduğu, İstanbul-Ankara uçak seferlerinin de iptal edildiği görüldü. Atatürk Havalimanı’nda da önceki gün saat 23:00 vardiyasından itibaren başlatılan eylem nedeniyle işler aksadı.
“Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, eyleme sendika üyesi tüm işçilerin katıldığını ve bu nedenle tarifeli uçak seferlerinin yapılamadığını söyledi. Ayçin, THY Genel Müdürü Cem Kozlu ve yardımcılarının, gecenin geç saatinden bu yana Atatürk Havaalanı’nda ‘don gömlek çalışarak’ bir iki dış hat yolcu uçağının kalkışını sağladıklarını öne sürdü.
“Ankara’da eylem
“Ankara’da EGO ve ASKİ ile büyükşehir ve ilçe belediyelerinde çalışan işçilerin tümünün, memurların da bir bölümünün genel eyleme katıldıkları bildirildi. EGO’da çalışan şoförlerin işe gelmemeleri sonucu, belediye otobüsleri dün sefere çıkmadı. Otobüslerin çalışmaması yüzünden, saat 07:00’den itibaren duraklarda yoğun bir kalabalık oluşmaya başladı. Yurttaşlar halk otobüsleri ve olmuşlara akın ettiler. Duraklardaki birikim nedeniyle, bazı hatlarda çalışan dolmuşların güzergahları değiştirilerek, Kızılay’dan geçmelerine izin verildi. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait servis araçları duraklarda bekleyen yurttaşları alırken, polis otolarından, özel otomobillere yolda bekleyenlere yardımcı olunması yolunda anons yapıldı.
“Emniyet ekipleri, fırınlar ve otobüs durakları çevresinde de yoğun güvenlik önlemleri aldılar ve EGO’da, göreve gelmeyen otobüs şoförleri hakkında zabıt tuttular.
“İşçi eylemi nedeniyle Ankara polisi neredeyse alarma geçerken, görevli tüm polisler sabahın erken saatlerinden itibaren hassas bölgelerde koruma önlemi aldılar.
“Günün ilk yasadışı eylemi Aydınlıkevler Köprüsü’nde meydana geldi. Sabahın erken saatlerin bir grup, köprü üzerine Zonguldak’taki maden işçilerini desteklediklerini belirten pankart astıktan sonra kaçtı. Polis kimseyi yakalayamadı.
“Üniversite öğrencileri de çeşitli eylemlerle işçi eylemini desteklediler. Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesi öğrencileri üniversite bahçesinde toplanıp, ‘işçi-gençlik el ele, yaşasın boykotumuz,’ ‘YÖK’e hayır’ sloganları attılar, 1 Mayıs marşını söylediler. Hacettepe öğrencilerinden bir grup derslere girmezken, ODTÜ öğrencileri de üniversite bahçesinde korsan miting yapmak istedi. Jandarmanın müdahalesi ile miting yapamayan öğrenciler bir süre tartıştıktan sonra dağıldılar. SBF ve Hukuk Fakültesi’nde eylem yapan öğrencilerden 5’inin gözaltına alındığını bildirdiler.
“SHP, DYP ve DSP genel merkez personeli de eyleme katıldılar. ANAP, RP, MÇP ve HEP personeliyse uymadılar.
“İstanbul’da eylemli gün
“İstanbul’da tüm belediye hizmetleri dururken, özel sektöre bağlı fabrika ve işyerleri ile kamu sektöründe yüzde 90’a varan katılım olduğu bildirildi.
“İETT otobüsleri dün hiç sefere çıkmazken, başta temizlik ve su hizmetleri olmak üzere hiçbir belediye faaliyeti yerine getirilmedi.
“Ancak trenler ve vapurlar çalıştı. Özel halk otobüsleri, minibüsler ve taksilerin yanı sıra özel otomobil ve öteki araçların da yolcu alması, ulaşımı oldukça kolaylaştırdı. Otobüs duraklarında beklenenin aksine kalabalık yolcu birikmelerine rastlanmadı.
“Türk-İş İstanbul 1. Bölge Başkanlığı’nda toplanan sendika genel başkanları gelişmeleri buradan izlediler. Vapurların çalıştığını öğrenen başkanlar bilgi için araştırdıklarında, özellikle Üsküdar ve Kadıköy’deki seferlerin polis zoruyla yaptırıldığını öğrendiler. Banliyö trenlerinin eksiksiz çalıştığı görülünce de yapılan araştırma sonucunda, makinistlerin tümünün memur statüsünde olduğu için eyleme katılmalarının mümkün olmadığı ortaya çıktı.
“Petrol-İş, Kristal-İş, Deri-İş, Laspetkim-İş, Toleyis, Gıda-İş, Otomobil-İş ve Yol-İş yöneticileri İstanbul’da eyleme katılımın yüzde 100’e yakın olduğunu söylediler.
“Yasadışı destek
“İş bırakma eyleminde meydana gelebilecek olaylar için bir gün önceden tüm önlemlerini alan İstanbul polisi, daha sabahın erken saatlerinden itibaren yasadışı pankartlarla uğraşmaya başladı. Kentin birçok semtinde asılan yasadışı pankartlar toplanırken, duvarlara yazılan sloganlar da silindi.
“Ümraniye’de kuşkulanılarak durdurulan 34 U 7018 plakalı özel halk otobüsünde yapılan aramada, yasadışı bildiri ve pankartlar bulundu. Otobüsteki 52 kişi karakola götürüldü. Burada alınan ilk ifadelerden sonra 20’si bayan 52 yolcu siyasi şubeye gönderildi.
“Bu arada özellikle kenar semtlerde dükkan ve bazı işyerlerini dolaşan kimliği meçhul kişiler esnafı tehdit ederek kepenk kapattırmak istediler. Polisin yakın takibi sonucu kepenk kapattırma eylemi başarılı olmadı.
“Yüksekokul ve fakültelerde genel grevi destekleme amacıyla bazı öğrenci gruplarının yapacaklarını bildirdikleri genel boykot eylemi de gerçekleştirilemedi. Çeşitli okullarda küçük çaplı forum ve gösteriler düzenleyen öğrenciler, büyük çoğunluğun derslere girmesini engelleyemediler.
“Kağıthane, Bayrampaşa, Beykoz, Topkapı ve Nurtepe’de korsan gösteriler yapan bazı gruplar yollara benzin ve talaş dökerek ateşe verdiler. Trafiği uzun süre engelleyen göstericiler daha sonra kaçarak dağıldılar. İstanbul’da toplam 340 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.
“İstanbul DGM Başsavcısı Birol Kızıltan, ‘Emniyetten gelecek bilgilere göre, sorumluluk hakkında soruşturma açılacak,’ dedi.
“Vatan Caddesi’nde korsan yürüyüş yapan 100 kadar kişi kendilerine müdahale eden polis ekiplerine taş ve sopalarla saldırdı. Olayda ölen ya da yaralanan olmadı.
“İstanbul Baro Başkanı Turgut Kazan, Türk-İş’in eylemini desteklediklerini bildirmek amacıyla Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği’ni ziyaret etti. 1. Böle Temsilcisi Vahap Güvenç ve diğer sendika başkanları ile görüşen Kazan, DGM Başsavcısı Nusret Demiral’ın eylem konusundaki demecini eleştirdi ve şöyle dedi: ‘Hükümetin yaklaşımı demokrasi için ayıptır. Hele böyle bir olayı mahkemelere götürmek daha büyük bir ayıptır. Adalet Bakanı’nın çıkıp konuşması da ayıptır. Bakanın böyle bir görevi yoktur. Adalet Bakanı’nın, Nusret Demiral hakkında işlem yapması gerekir. Demiral suç işlemiştir. Savcıların konuşması izne bağlıyken, Demiral her gün demeç veriyor.’
“Kazan, Demiral hakkındaki suç duyurusunu kendilerinin yapacağını açıklarken, Türk-İş 1. Bölge temsilcisi Vahap Güvenç, eyleme katılımın İstanbul’da yüzde 80 civarında, çevre illerde ise yüzde 100 olduğunu öne sürdü.
“İstanbul Adliyesi önünde sabah saat 10:00 sıralarında, eylemi desteklemek amacıyla toplanan bir grup genç avukat, Şehzadebaşı’na kadar kaldırımdan yürüdü. Adliye önünde bir açıklama yapan avukatlar, işçilerin bir günlük işi bırakma eyleminin yasadışı olmadığını savundular.
“Bu arada ortak bir açıklama yapan çeşitli illerdeki Eczacı Odaları yöneticileri ise, eylemin ülkedeki siyasi istikrarsızlığı gösterdiğini iddia ederek, ‘Anayasal bir hak olan grevin, ülkede bir karışıklık yaratma olarak değerlendirilmesi talihsizliktir’ dediler.
“Sosyalist Parti ise, tek tek bütün işyerlerini izlediklerini bildirirken, eyleme katılımın yüzde 90’ı aştığını açıkladı.
“ANAP’lılar eylem dışı
“İstanbul’da SHP’li belediyelerin bulunduğu yerlerde tüm işçiler işe gitmeme eylemine uyarlarken, ANAP’lı Recep Koç’un başkanı olduğu Adalar Belediyesi’nde tüm işçiler çalıştı. Belediye kadrosunda 73 sendikalı işçi bulunduğunu söyleyen Başkan Koç, ‘sabah dolaştım, bütün işler aksamadan yürüyor,’ dedi.
“İzmir’de durum
“Ege Bölgesi’nde toplam 250 bin işçiden 240 bininin eyleme katıldığı bildirildi. Eylem nedeniyle İzmir’de de ulaşım felç oldu, üretim durdu.
“Eyleme İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı tüm işletmelerle Demiryolları ve Denizyolları birimleri de katıldı.
“Dün sabah saat 05:30’dan itibaren ESHOT şoförleri, temizlik işçileri, İZSU çalışanları ve Büyükşehir Belediyesi Asfalt Şantiye, Yol, Kanal ve Parklar Müdürlüğü’nde çalışan işçiler işe gelmediler.
“İzmir ve Ege Bölgesi’nde Türk-İş 3. Bölge Temsilciliği’ne bağlı 47 sendika şubesince yürütülen eylemin ‘sakin ve olgun’ şekilde geçtiği açıklandı, katılımın yüksek olduğu bildirildi.
“Türk-İş 3. Bölge Temsilcisi Orhan Demir Sorguç, NATO ve askeri işyerleri ile TARİŞ iplik ve çimento fabrikaları ve Alaybey Tersanesi dışındaki işyerlerinde eylemin başarıyla uygulandığını bildirdi.
“Kocaeli çevresi
“Sanayi bölgesi olan Kocaeli’de işçilerin yaklaşık yüzde 80’i işyerine gitmedi. Özel sektörde çalışanların, kamu kuruluşlarına göre eyleme büyük ölçüde katıldıkları belirlendi. Bölgedeki ANAP’lı belediyelerdeki işçilerin tamamı çalıştı. Muhalefet partili belediye başkanlarının bulunduğu yörelerde ise işçiler işe gitmedi. Hizmetler tamamen durdu. Otobüsler çalışmadığı için toplu taşımacılıkta büyük aksaklıklar görüldü.
“Gölcük Tersanesi’nde çalışan Harb-İş’e üye 6 bin işçi ile SEKA İzmit Müessesesi’nde çalışan Selüloz-İş’e üye 3 bin 300’e yakın işçinin tamamına yakını işe gelmezken, başta Tüpraş, Yarpet ve İgsaş olmak üzere 24 işyerinde çalışan Petrol-İş Sendikası’na üye 7 bin 600 işçinin büyük çoğunluğu eyleme katıldı.
“Bağımsız Laspetkim-İş Sendikası’na üye 3 bin 500 işçi ile Otomobil-İş, Deri-İş ve Çimse-İş Sendikalarına üye işçilerin de tamamına yakını işbaşı yapmadı.
“Öteki iller
“BURSA: İşe gitmeme eylemine özel ve kamu sektöründe katılım oranı yüzde 100 oldu. Tofaş’ta 5418, Oyak Renault’da 1098, Türk Siemens’de 1200, Mako’da 689, Santral Dikiş’te 1098, Karayolları’nda 1800, Köy Hizmetleri’nde 3500, DSİ’de 4000, TEK’te 2500, Tekelde 2000, Sümerbank’ta 3200, Etibank’da 900, Tarım İl Müdürlüğü’nde 700 işçi çalışmadı.
“ESKİŞEHİR: İşe gitmeme eylemine Eskişehir’de bir işyeri hariç işçilerin tamamı katıldı. Sadece Şeker Fabrikası’ndaki işçiler mesai saatinde işyerine gelerek çalışmaya başladılar. Kütahya’da işçiler eyleme katıldı.
“ADANA: Çukurova’da üretim durdu. İncirlik Hava Üssü’nde çalışan işçiler de işbaşı yapmadı. Fabrikaların çeşitli semtlerden kaldırdığı servis otobüsleri boş olarak işyerlerine geldiler. Eylem nedeniyle Adana’da sabah erken saatlerden itibaren geniş güvenlik önlemleri alındı. Tüm işyerlerini dolaşan ekipler toplam işçi sayısı ile işe gelmeyen işçilerin sayısını belirlediler. Adana Emniyet Müdürlüğü’nün telsiz anonslarında işçilerin yüzde 15’inin işbaşı yaptığı, bunların, çalışması zorunlu personel olduğu belirtildi.
“KAHRAMANMARAŞ: İşçiler çalışmadığı için Afşin-Elbistan Termik Santralı ile Türkiye Kömür İşletmeleri’nde üretim durdu. Diğer işyerlerinde de eylem yapıldı. Belediye işçileri ise çalıştılar.
“MALATYA: ANAP’lı Malatya Belediyesi’ndeki işçiler, Türk-İş’in genel grevine katılmadılar. Bu yüzden belediye hizmetlerinde bir aksama olmadı. Tekstil fabrikalarında ise çalışma yapılmadı.
“MERSİN: Kentin düşman işgalinden kurtuluşu nedeniyle yaklaşık 5 bin işçi için valiliğe başvurarak izin isteyen Belediye Başkanı Kaya Mutlu, ‘işe gitmeme kararını yürekten destekliyorum. Ancak mahkeme kararı olunca zor durumda kalmak istemedik. Bunun için tüm çalışanlara valilikten izin istedim,’ dedi. İzin istemine bir yanıt çıkmadı ve işçiler eyleme katıldı. Diğer işyerleri ile birlikte limanda da hizmetler durdu.
“GAZİANTEP: Kentte ulaşım aksadı. Özel ve kamu sektöründeki işçiler eyleme katıldılar. Bu arada Tekgıda-İş Sendikası Gaziantep Şube Başkanı Samet Yalçın dün sabah siyasi polis tarafından gözaltına alındı.
“SAMSUN: Tekel İşletme Atölyesi’nde çalışan 893 işçiden 5’i eyleme katıldı. Samsun Sigara Fabrikası’nda ise 528 işçiden 118’i işbaşı yaptı. Karayolları 7. Bölge Müdürlüğü’ne bağlı Samsun’daki işyerlerinde eyleme katılma oranı yüzde 70 oldu. Yem Sanayii, TMO, Bayındırlık, PTT, TEK, Köy Hizmetleri, Petrol Ofisi Dolum Tesisleri ile Et ve Balık Kurumu ve Turban’da işçiler eyleme katılmadı. İşe gelmeyen işçileri polis belirledi.
“ORDU: Tekgıda-İş Sendikası’na bağlı işçiler eylemi desteklemediler. Belediyede 1500, Yol-İş Sendikası’nda 103 işçi bir günlük işe gitmeme eylemine katıldı.
“SİNOP: Şişe Cam Fabrikası’ndaki 850 işçiden sadece 5’i işbaşı yaptı. Harb-İş Sendikası’na bağlı 300 işçiden de 5’i radar üssündeki görevlerine gitmedi. Sinop Örme Sanayi’nde çalışan 400 işçi eylemi destekledi.
“ÇORUM: TKİ’ye bağlı Alpagut Dodurga Linyit İşletmesi’nde görevli 1500 işçi işyerine gelmedi. Çorum Belediyesi’nde işçiler eyleme katılmayarak çalışmayı tercih ettiler. Genellikle eyleme katılım oranı düşük oldu.
“ÇANKIRI: Belediye işçileri çalıştı. Türk-İş’e bağlı sendikalara üye 1214 işçiden 412’si eyleme katıldı. Makine Kimya’ya ait Uçaksavar Top Fabrikası’nda ise 332 işçiden 238’inin eyleme katıldığı görüldü.
“TEKİRDAĞ: DSİ Bölge Müdürlüğü’nün Trakya’daki işyerlerinde çalışan 1104 işçiden 239’u işbaşı yaptı. Trakya Birlik Genel Müdürlüğü’nde işçilerin tamamı işe geldi. Bunların dışında Edirne ile birlikte Tekirdağ ve Kırklareli’de işçiler eylemi destekledi. Polis, işe gelmeyen işçilerin kimliklerini saptadı.
“SAKARYA: İşçilerin yüzde 95’i çalışmadı. Et Balık Kurumu’ndaki 30 işçi eyleme katıldı. Belediye işçileri çalışmadığı için başta otobüs seferleri olmak üzere hiçbir hizmet yapılamadı.
“BOLU: Belediye işçilerinden 316’sı çalışmadı. İşyerine 36 işçi geldi. Düzce’deki işyerlerinde çalışan işçilerin yüzde 40’ı bir günlük eyleme katıldı.
“ZONGULDAK: Maden grevinin yaşandığı kentte dün de belediyenin 2 bin işçisi çalışmadı. Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nda çalışan 8 bin işçiden 2 bini sabah vardiyasına geldi. Çalışan işçiler öğle yemeği yemedi.
“KAYSERİ: ANAP’lı belediyelerde çalışan işçiler bir günlük işe gelmeme eylemine katılmadılar. Kamu ve özel sektöre ait 73 işyerinin yöneticileri, çalışanların sabah işe gelmediğini noter aracılığı ile belirledi.
“ANTALYA: Türk-İş’e bağlı sendikalara üye 28 bin işçiden sadece 500’ü çalıştı. Türk-İş Antalya Temsilcisi Osman Karamık, Antbirlik ve Serik’teki DSİ işyerlerinde göreli 500 işçinin baskı sonucu greve katılmadıklarını öne sürdü.
“TRABZON: Eyleme katılma oranı Karayolları’nda yüzde 90, Köy Hizmetleri’nde yüzde 30 oldu. Belediye işçileri çalışmadı. Hizmetler durdu.
“GİRESUN: SEKA Kağıt Fabrikası’ndaki 350 işçiden 250’si çalışmadı. Belediye işçileri eyleme katıldı.
“ARTVİN: İşyerine gelen TEK işçileri oturma eylemi yaptılar. Karayolları çalışanlarının tümü sabah işyerine gelmedi. Köy Hizmetleri’nde grevi destekleyenlerin oranı yüzde 30 olarak saptandı.
“KONYA: Karayolları ve DSİ’de çalışan işçilerin tamamı işbaşı yapmadı. Bazı kuruluşlarda işçiler çalıştı. Şeker Fabrikası’nda işçilerin tamamı sabah işlerine geldiler. Seydişehir Etibank Alüminyum Tesisleri’nde çalışan 4 bin 568 işçiden 4 bin 558’i eylemi destekledi.
“DİYARBAKIR: Türk-İş 7. Bölge Temsilcisi Fahri Altunkalem, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Adıyaman, Muş, Bitlis, Van, Siirt, Batman, Şırnak, Şanlıurfa, Bingöl, Tunceli ve Hakkari’deki işyerlerinde çalışan yaklaşık 160 bin işçiden 150 bininin uyarı eylemine katıldığını söyledi. Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği’ndeki 3 bin işçi çalıştı.
“ERZURUM: Belediye işçileri çalışmadı. Yaklaşık 1500 işçi sabah işyerlerine gelmedi. Ayrıca Köy Hizmetleri, Karayolları, DSİ, TEK, DDY ve PTT’de çalışan işçilerin bir bölümü de işbaşı yapmadı.
“ERZİNCAN: İşçiler eyleme katılmadı. Türk-İş Bölge Temsilciliği yetkilileri, ‘Erzincan, Başbakan Yıldırım Akbulut’un memleketi. İşçilerin eyleme katılmama nedenini buna bağlıyoruz,’ dediler.
“ÇANAKKALE: Eyleme katılma oranı yüzde 35 olarak belirlendi kamu işyerlerinde çalışan 7 bin işçiden 2 bin 200’ü işbaşı yapmadı.
“DENİZLİ: Eyleme katılım Denizli’de de yüksek oldu. Bu arada işçileri destekleyen bildiri dağıttıkları öne sürülen 15 kişi gözaltına alındı.” (Milliyet, 4.1.1991)
Tüpraş’ın İzmir Aliağa tesislerinde çalışan ve Petrol-İş Sendikası üyesi olan 1200 işçi, 3 Ocak 1991 genel eylemine katılmadı. Petrol-İş Aliağa Şubesi Başkanı Mustafa Öztaşkın bu konuda şu açıklamayı yaptı: “2 Ocak günü işçiler toplantı yapmaya hazırlanırken, eyleme katılmayacaklarını öğrendik. Türk işçisinin bütün olduğu dev direnişte, TÜPRAŞ çalışanının dışarda kalmasını affetmek mümkün değil. Üstelik bir gün önce tüm işçilerin cayması bizi zor duruma soktu. Biz, TÜPRAŞ’ın sözleşme görüşmelerine başladık. Yetki alındı. Tespit aşamasında, ama sözleşmeye oturmayacağız. Temsilciliğimizi de iptal ettik. Her türlü sendikal faaliyetimizi askıya aldık.” (Güneş, 6.1.1991)
Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, 3 Ocak 1991 günü yaptığı basın toplantısında eylemi şu şekilde değerlendirdi:
“Değerli Basın Temsilcileri,
“Bugün Yurdun bütün yörelerinde işçiler, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 1 gün işe gitmeme önerisine büyük bir coşku ile katıldılar.
“Tehdit ve baskıların TRT kanalıyla gece gündüz sürdürülmesi karşısında, işçilerimizin üretimden gelen gücünü çalışmamak suretiyle kullanmalarının önlenebileceğini zannedenler, kamuoyu önünde bir kez daha yanıldıklarını kabul edeceklerdir.
“Ülkemizde daha önce deneyimi olmayan, böyle bir deneyimin olmaması nedeniyle yoğun tehdit ve baskılar karşısında tereddüde düşen işçilerimizin sayısı son derece azdır.
“Değerli Basın Temsilcileri,
“Bugünkü tablo ile iki konuda sendikacılar olarak güven tazeledik.
“İşçilerimiz, sendikal şuurun doruğuna ulaşmışlar ve bundan sonraki çalışmalarımız için bize sarsılmaz bir güç vermişlerdir.
“Hükümetin tüm imkanlarını kullanarak sergilediği tehdit ve baskılar karşısında ‘ne pahasına olursa olsun sendikama güveniyorum’ demişler, böylelikle sendikacı-üye dayanışma ve kaynaşması olmuştur.
“Basın mensuplarından özellikle rica ediyorum. Bu yiğit işçilerimize Türk-İş Genel Başkanı olarak benim, Yönetim Kurulu ve Başkanlar Kurulu üyelerimizle tüm şube başkanlarımızın teşekkürlerini ve tebriklerini iletiyorum. Bu konuda basınımızdan aracı olmasını diliyorum. Basınımıza göstermiş olduğu büyük destek nedeniyle şükranlarımı sunuyorum.
“Halkımızın tüm kesimlerinin sesine tercüman olduğumuza inanıyoruz. Bu nedenle, eylemimizin halkımıza yönelik en küçük bir tarafı yoktur. Ancak, eylem sırasında sıkıntı çeken halkımızın bizi anlayışla karşılayacağına inanıyor, gösterdikleri desteğe teşekkür ediyorum.
“Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu ICFTU, Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu ETUC, Asya Pasifik Bölgesel Örgütü APRO tarafından gösterilen desteği de takdirle karşılıyorum.
“Hiçbir olayın çıkmamış olması, Türk-İş topluluğunun ne denli disiplin içinde hareket ettiğinin ve dış tahriklere kapılmadığının göstergesidir.
“Hükümet, günlerdir izlediği tehdit politikasını artık bir kenara bırakmalı ve eyleme katılan işçiler hakkında herhangi bir kovuşturmaya kalkışmamalıdır.
“Bugünkü eylemin genel bir değerlendirmesini sizlere sundum.
“Bu eylemin sebep yokken yapıldığını iddia edenlere, 20 Aralık Başkanlar Kurulu açıklamamızı tekrar tekrar okumalarını öneriyorum.
“Ve diliyorum ki; verilmek istenen mesajı almış olsunlar, beklentilerimizin gerçekleşmesi yolunda girişimlerde bulunsunlar.
“Hepinize teşekkür ederim.”
Eylem sürecinde ve sonrasında, daha önce yapılan tüm tehditlere karşın, işten çıkarmalar son derece sınırlı kaldı. Basına yansıdığı kadarıyla, yalnızca Ankara’da Gölbaşı’nda GÜRİŞ Makine ve Montaj Fabrikası’nda çalışan Türk Metal üyesi 62 işçi, 3 Ocak 1991 eylemine katıldıkları gerekçesiyle, tazminatsız olarak işten çıkarıldı. (Hürriyet, 5.1.1991) Bu işçilerin de daha sonra tazminatlarının alındığı bildirildi.
EYLEM NEDENİYLE TÜRK-İŞ VE BAĞLI SENDİKALARIN YÖNETİCİLERİNE DAVA
Türk-İş ve bağlı sendikaların yöneticileri hakkında 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununa muhalefet ettikleri iddiasıyla Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
26 Aralık 1991 tarihli iddianamede şu kişiler suçlandı: Şevket Yılmaz, Orhan Balta, Enver Toçoğlu, Mustafa Başoğlu, Mehmet Nurettin Bamyacı, Sabri Özdeş, H.Hüseyin Kayabaşı, Ekrem Sami, Şemsi Denizer, Münir Ceylan, Hüseyin Doğdu, Hüseyin Karakuş, Hikmet Alcan, Mehmet Sait Burçin, Zeki Polat, İhsan Yener Kaya, Güral Erçakır, Hüseyin Fikri Karakadılar, Ali Ekber Güvenç, Turgut Yılmaz. Metin Tiryakioğlu, Tamer Eralan, İbrahim Eren, Mustafa Özbek, Behzat Erdal, Nazım Tur, Bayram Meral, Feridun Kızılgün, Farut Barut, Mahmut Özonur, Ahmet Tamer, Ahmet Balaman, Sabri Topçu, Nurettin Girginer, Emin Kul, Atilay Ayçin, Melih Hüsnü Yılmaz, Mehmet Erbaşı, Savaş Benli, Cemail Bakındı, Kenan Durukan, Ziya Sonay, Fuat Alan, Hasan Soysal ve Önder Konuloğlu.
Açılan davanın ilk duruşması 8 Temmuz 1992 tarihinde yapıldı. Türk-İş adına yapılan savunmada şunlar söylendi:
15.Asliye Ceza Mahkemesi
Sayın Hakimliğine
Ankara
Dosya No: 1992/507 Esas
Konusu: 26.12.1991 tarihli iddianameye karşı ilk savunmamın yazılı olarak sunulmasıdır.
“Türk-İş Başkanlar Kurulu bildirisi, 2822 sayılı Yasanın 25. maddesindeki tanımlanan ‘GREV KARARI’ niteliğinde değildir. Çünkü, 2822 sayılı Yasa, Konfederasyonlara toplu iş sözleşmesi yapma ve grev kararı alma yetkisi tanımamıştır.
“Sözkonusu bildiri, ‘bir karar’ niteliğinde de değildir.
“Öte yandan, iddianamede mesnet gösterilen 2822 sayılı Yasanın 70/1-2. maddesinde müeyyideye bağlanmış fiilin suç vasfı kazanabilmesi için, öncelikle bu fiil hakkında aynı Yasanın 46. maddesi gereği iş mahkemelerinde bir ‘TESPİT’ davasının açılmış olması ve iş mahkemesi tarafından da fiilin kanun dışı grev olduğunu belirleyen bir kararın bulunması şarttır.
“Ortada bugüne kadar iş mahkemeleri tarafından bu fiilin kanundışı grev niteliğinde olduğuna dair verilmiş herhangi bir karar yoktur. Hukuken söz konusu fiil, ‘suç’ niteliği kazanmış değildir. Aksine, aynı fiil hakkında çeşitli C.Savcılıkları tarafından verilmiş ‘TAKİPSİZLİK’ kararları ile aynı konuda ülkenin çeşitli ceza mahkemelerinde açılmış davalarla ilgili birçok ‘BERAAT’ kararları mevcuttur.
“Bu hale göre, Türk-İş Başkanlar Kurulunun hazırlamış olduğu ‘Ulusal Dayanışmaya Çağrı Bildirisi’ hukuki anlamda, Anayasanın 26’ncı maddesi ile herkese tanınmış olan ‘düşünce ve kanaatin yazılı olarak ve topluca açıklanması’ hakkının kullanılmasından ibarettir. (…)
“Üretimden gelen gücün bir gün süre ile kullanılması eylemi, açıklanan düşünce ve talepleri mutlak surette kabul ettirmek amacıyla değil, kamuoyuna ve ilgili makamlara etkili biçimde duyurmak, onlara mesaj vermek amacıyla yapılmıştır. (…) Suç işleme kasıt ve niyeti yoktur. Suçun yasal unsurları oluşmamıştır.” (Türk-İş, Türk-İş Çalışma Raporu, 1989-1992, Belgeler, 7-13 Aralık 1992, Türk-İş Yay., Ankara, 1992;44-45)
Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi, 14.4.1993 gün ve E.1992/507, K.1993/276 sayılı kararıyla, sanıkları beraat ettirdi.
Ancak bu karara itiraz edildi ve konu Yargıtay’a taşındı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 6.4.1994 gün ve E.1994/763, K.1994/1769 sayılı kararıyla Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı bozuldu. Yargıtay kararında şöyle dendi:
“Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanlığı’nın 23 Ekim 1991 günlü yazısında, Başkanlar Kurulunca olayla ilgili olarak alınmış bir karar bulunmadığı bildirilmiş ise de, aynı Genel Başkanlığın 2 Ocak 1991 gün ve 91-1-6/8 sayılı cevabi yazısı karşısında, Ankara Gölbaşı Sineması salonunda 20 Aralık 1990 günü yapılan toplantıda, Türk-İş Başkanlar Kurulunca hazırlanmış olan dava konusu dayanışmaya çağrı bildirisinin Türk-İş’e bağlı tüm sendika üst yönetim kurulu ve şube başkanları tarafından onanmasına ilişkin veya tutanağın asıl veya örneği celp ve tetkik edilerek, sonuca göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırı C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak bozulmasına, 6.4.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (1 sayfalık Yargıtay İlamı)
Bu konu, Türk-İş’in 1-5 Aralık 1999 günleri toplanan 18. Genel Kurulu’na sunulan çalışma raporunda şu şekilde ele alındı:
“3 Ocak 1991 eylemi gerçekleştirilmiş, ancak bu eylem nedeniyle yurdun dört bir yanında sayısız davalar açılmıştır. Ankara’da ve diğer illerde DGM Mahkemeleri tarafından soruşturma yapılmış, Ankara’da, Ankara DGM 1992/16 E. Ve 1992/9 karar sayısı ile görevsizlik kararı vermiş, ayrıca Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde 1992/507 E. Sayılı kamu davası açılmıştır. Gerek Ankara ve gerekse yurdun diğer illerinde açılan tüm savcılık soruşturmalarının bir kısmı takipsizlik kararı ile, takipsizlik verilmeyip de ceza yargılaması yapılan davalar ise beraatle sonuçlanmıştır.” (Türk-İş, 18. Genel Kurul Çalışma Raporu, 1995-1999, 1-5 Aralık 1999, Ankara, 1999;516)