Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
23 Haziran 2025
TÜRK-İŞ’İN 24 NİSAN 1994 TANDOĞAN MİTİNGİ

Türkiye ekonomisi 1994 yılında önemli bir ekonomik kriz yaşadı. Tansu Çiller’in başbakanlığındaki DYP-SHP Koalisyon Hükümeti, ekonomik krizin yükünü öncelikli olarak işçilere ve memurlara yüklemeye kalkınca, 1994 yılı yoğun işçi ve memur eylemleriyle geçti.

TÜRK-İŞ’İN 24 NİSAN 1994 TANDOĞAN MİTİNGİ

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Bu eylemlere ilişkin kararların alınmasında ve eylemlerde Türk-İş’in gücü ve rolü belirleyici oldu. 1991 yılında beraat edip yeniden faaliyete geçen ve 1992 yılında da malvarlığına kavuşan DİSK’in ve ayrıca Hak-İş’in bu eylemlere katkısı sınırlı kaldı. 1990 yılından itibaren kurulan kamu çalışanları sendikaları da eylemler gerçekleştirdi. 1993 yılı sonunda oluşturulan Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu da ilk kez bu örgütlerin ortak eylem yapmasının altyapısını oluşturdu.

Türkiye 1994 yılında bir ekonomik krize girdi. Kamu açıkları büyüyordu. Kamunun iç borçlanmasında önemli bir artış söz konusuydu. Devletin vergi gelirleri iç borçların anapara ve faiz ödemelerine yetmiyordu. 1986 yılında her 100 liralık vergi gelirinin 43 lirası iç borç anapara ve faiz ödemesine giderken, bu miktar 1991 yılında 60 liraya ve 1993 yılında da 104 liraya yükselmişti. Hükümetler, kısa vadeli ve çok yüksek faizli bir dış borçlanmaya yönelmişti. Hükümet, işgücü maliyetlerinin de büyük ölçüde arttığını ileri sürüyor ve tedbir alınmaması durumunda hiperenflasyonla durgunluğun birlikte yaşanması olasılığından söz ediyordu.

İstikrar Programı, Başbakan Tansu Çiller ile Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın’ın 5 Nisan 1994 günü birlikte yaptıkları basın toplantısında kamuoyuna açıklandı. (Başbakanlık Basın Merkezi, Ekonomik İstikrara Doğru (Hedefler – Stratejiler) – 5 Nisan 1994, Ankara, 1994, 67 s.)

Programın amacı, “enflasyonu hızla düşürmek, Türk lirasına istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sosyal dengeleri de gözeten sürdürülebilir bir temele oturtmak”tı. “İstikrarı sağlamanın temelini çok yüksek düzeye çıkmış bulunan kamu kesimi açıklarının hızla aşağıya indirilmesi teşkil edecek”ti. “Bu program çerçevesinde kısa vadede toplumun her kesiminin gücü oranında fedakarlık göstermesi gerekmek”teydi.

Programa göre, “1994 yılında memur maaş artışları mevcut bütçe ödenekleriyle sınırlı tutulacak”tı. “KİT’lerdeki sözleşmeli personelin ücretleri eşdeğer statüdeki memur maaşlarından daha yüksek”ti. “Bu dengesizlik zaman içinde ortadan kaldırılacak”tı. Kamuda personel alımları dondurulmuştu. Merkezi hükümetin de, yerel yönetimlerin de geçici işçi istihdamı sınırlandırılmıştı. Programda, işçilerin “ücret disiplinini kabul etmeleri” isteniyordu ve şu değerlendirme yapılıyordu: “Bu çerçevede, toplu iş sözleşmelerinde geriye doğru endekslemeden vazgeçmek ve ileriye dönük bir bakış açısı geliştirmek şarttır.” Burada belirtilen nokta, enflasyon nedeniyle meydana gelen gerçek ücret kayıplarını telafi etmeye dayalı ücret sisteminin terk edilmesiydi. Ayrıca, belediyelerin “kaynak gösterilmeden toplu sözleşme ücret artışları” yapamayacağı belirtiliyordu.

İstikrar Programı’nın önemli bir bölümü özelleştirmeye ilişkindi. Et ve Balık Kurumu ile Yem Sanayii’nin özelleştirme işlemleri en kısa sürede sonuçlandırılacaktı. 1994 yılı sonuna kadar ERDEMİR, TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, PETKİM, THY, TURBAN, HAVAŞ, D.B.Deniz Nakliyat ve DİTAŞ, kısmen veya tamamen özelleştirilmiş olacaktı. Ayrıca, 1995 yılında Türkiye Elektrik Kurumu ve PTT özelleştirilecekti. Kamu bankalarının özelleştirilmesine hız verilecekti. 1994 yılında Sümerbank ve Etibank özelleştirilecekti. Emlakbank halka açılacaktı. Ayrıca, özel sağlık sigortası ve özel emeklilik sigortası teşvik edilecekti.

İstikrar Programı’na göre, emekliliğe hak kazandıran prim ödeme gün sayısı, mevcut 5000 gün yerine, bir geçiş süreci sonrasında, kadınlarda 7200 güne, erkeklerde 9000 güne çıkarılacak ve emekli aylığı ödemelerinin başlayabileceği asgari yaş sınırı getirilecekti. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun tahsil ettiği prim oranları artırılacaktı.

Bazı kamu işletmeleri doğrudan kapatılacaktı. Türkiye Zirai Donatım Kurumu 1994 yılı sonuna kadar özelleştirilemezse kapatılacaktı. Karabük Demir Çelik İşletmeleri de yıl sonuna kadar özelleştirilememesi durumunda kapatılacak olan kuruluşlar arasında sayılıyordu. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun Zonguldak’taki bazı ocakları da kapatılacaktı.

Kamu kesiminde işçi ve memur sayısı azaltılacaktı. Nitekim, 1 Ocak – 29 Aralık 1994 döneminde istihdamda yalnızca Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda 5992 kişi, Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nde ise 1263 kişi azalma sağlandı. (T.C.Başbakanlık, 5 Nisan Kararları ve İlk Dokuz Aylık Uygulama Sonuçları (7 Ocak 1995), Ankara, 1995, s.10)

Türk-İş Teşkilatlandırma Dairesi’nin üye sendikalardan gelen bilgilere dayanarak hazırladığı bir rapora göre ise, 1 Ocak – 27 Haziran 1994 tarihleri arasında 34.120 işçi işten çıkarılmıştı (Listede Türkiye Taşkömürü Kurumu gözükmemektedir). (Türk-İş, Daktilo Rapor, 27 Haziran 1994, 4 s.)

Programa göre, “kamuda emanet usulü ile yapılan yatırımlar mümkün olduğunca ihale usulü ile yapılacaktı.” “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen fonksiyonların bir kısmı il özel idarelerine aktarılacaktı.”

Türk-İş, açıklanan programa aynı gün tepki gösterdi.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in açıklanan istikrar programıyla ilgili 5 Nisan 1994 günü yaptığı basın toplantısında okuduğu metin aşağıda sunulmaktadır:

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Sevgili Arkadaşlarım,

Türkiye, tarihinin en büyük bunalımlarından birini yaşarken, DYP-SHP Koalisyon hükümeti tarafından uygulamaya sokulan istikrar programı ile, tüm çalışanlar, emekliler ve işsizler, büyük sorunlarla karşı karşıya bırakılmıştır.

İstikrar programının dayandığı mantık, ekonominin ana sorununun kamu açıkları, kamu açıklarının sorumlusunun ise KİT’ler ve kamu kesiminde çalışanlar olduğudur.

Buna göre de, ekonomik bunalımdan kurtulmanın yolu olarak, KİT’lerin tasfiyesi veya özelleştirilmesi, taşeronlaşma, zorunlu emeklilik ve KİT ürünleriyle başlayan bir dizi zam önerilmektedir.

Türk-İş, ekonomik bunalımın nedeni ve bunalımdan çıkış konularında IMF’den, Dünya Bankası’ndan ve Koalisyon Hükümeti’nden çok farklı düşünmektedir.

Açıklanan istikrar programı, uluslararası tekelci sermayenin beyni ve sözcüsü IMF’nin ve Dünya Bankası’nın önerilerinden oluşmaktadır.

Türk-İş, ekonominin ve KİT’lerin sorunlarının çözümü amacıyla işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin bir masa etrafında görüşmesini istemiştir. Ancak bu demokratik talebimiz yerine getirilmemiş, uygulanacak istikrar programı konusunda yalnızca, herşey olup bittikten sonra, bilgi verilmek istenmiştir.

Bunalımın gerçek nedeni, Türkiye’de sermayenin üretken alanlardan rant ekonomisine kayması ve vurgunculuğun hızla yayılmasıdır. Bu da, 12 Eylül sonrasında uygulanan ekonomik ve toplumsal politikaların kaçınılmaz bir sonucudur.

12 Eylül sonrasında yeni fabrikalar kurulmamıştır, teknoloji geliştirilmemiştir. 1980-1988 döneminde Türkiye sanayii, düşük ücretlere dayalı olarak varlığını sürdürmüş, sendikal hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı koşullarda tembellik içine girmiştir.

12 Eylül sonrasında vurgunculuk, köşedönmecilik, hayali ihracatçılık sistemli bir biçimde desteklenmiştir. Ülkemizde, çalışanın ve üretenin değil, havadan para kazananın teşvik edildiği ve itibarlı olduğu bir anlayış hakim kılınmıştır.

Hükümetler, devletin soyulmasına seyirci kalmışlardır. İktidardaki siyasi partiler, kamu kurum ve kuruluşlarının kaynaklarını belirli çevrelere peşkeş çekmiştir, kamu kesimini kendi taraftarları için arpalık olarak kullanmışlardır.

Hükümet, devletin kendi elindeki personeli çalıştıramazken, birçok işi ihale ederek, müteahhitleri ve taşeronları zengin etme yolunu seçmişlerdir.

Bütün bunların sonucunda, Türkiye, bugün tarihinin en büyük ekonomik bunalımlarından birisini yaşamaktadır. 1991 Genel Seçimleri öncesindeki vaadlerini tutmayan DYP-SHP Koalisyon Hükümeti ise faturayı yine halkımıza, işçilere, memurlara, işsizlere, emeklilere, esnaf ve sanatkara ve köylülere çıkarmaktadır.

Türk-İş, ülkemizin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter yapısının bütünlüğünün yılmaz savunucusudur. Türk-İş, vatanı için canını bile vermeye hazır bir kitleyi temsil etmektedir. Türk-İş, ülkemizin ve ayrılmaz parçasını oluşturduğumuz halkımızın çıkarlarını her şeyin üstünde tutan bir anlayışla hareket etmektedir.

Açıklanan kararlar, ülkemizin ve halkımızın çıkarlarına aykırıdır.

Bu kararlar işsizliği daha da artıracak, halkımızı daha da yoksullaştıracak, toplumsal ve siyasal huzursuzluğu daha da yaygınlaştıracaktır. Huzura en fazla ihtiyacımızın olduğu bu günlerde, bu uygulamalar, halkımızı, hiç arzu etmediğimiz toplumsal patlamalara hazırlayacaktır.

Bu istikrar programıyla, ayda 50 dolara çalışan asgari ücretliden, 100 dolar alan özel sektör işçisinden, 200 dolar alan kamu işçisinden, memurdan, kaçak çalıştırılan sigortasız işçiden, emekliden, esnaftan, köylüden, açlıkla karşı karşıya bulunan işsizden yeni fedakarlıklar istenmektedir.

24 Ocak istikrar programının uygulanabilmesi için 12 Eylül askeri müdahalesi yapılmış, demokrasi rafa kaldırılmıştı. 12 Eylül hukukunu değiştirme vaadiyle iktidara gelenlerin, 24 Ocak’takinden daha ağır bir istikrar programını halkımıza dayatmaları, üzüntü vericidir ve düşündürücüdür.

Türk-İş’in 24 Ocak 1994 günü düzenlediği sempozyumda yeni istikrar programından söz etmiş ve “yeni bir 24 Ocak’a, yeni bir 12 Eylül’e veya onun sivil görünümüne” karşı olduğumuzu açıklamıştım. Sayın Başbakan ise, yeni bir 24 Ocak’ın gündemde olmadığını belirtmişti. Hayat, ne yazık ki, yine Türk-İş’i haklı çıkarmıştır.

Zonguldak madencilerinin 1991 yılı Ocak ayındaki büyük yürüyüşünde onlarla birlikte en ön safta yer alanların, bugün böyle bir istikrar programı ile, aynı işçilerin ekmeğine ellerinden almayı istemeleri onaylanabilir bir tavır değildir.

SSK bugünkü emekli, dul ve yetimlerin maaşlarını zamanında ödeyemezken, kamu kuruluşlarından onbinlerce kişinin zorla emekli edilmesinin yükünü nasıl karşılayacaktır? Yeni emeklilerle birlikte SSK’nın iflas edeceği gerçeği hesaba katılmamaktadır.

Böyle durumlarda iki yol vardır.

Yollardan biri, bu istikrar programını sessizce kabul ederek, bizim açımızdan yaratacağı zararları çeşitli uzlaşmalarla bir parça da olsa azaltmaya çalışmaktır.

İkinci yol ise, meşru ve demokratik gücümüzü harekete geçirerek, bunalımın yükünü bunalımın sorumlusu olan belirli çevrelerin sırtına yıkılması için mücadele etmektir.

Biz, ikinci yolu seçiyoruz.

Bize danışılmadan, bizim önerilerimiz dikkate alınmadan ve IMF ve Dünya Bankası talimatlarıyla hazırlanmış böyle bir istikrar programının sorumluluğunu hiçbir şekilde üstlenmiyoruz.

Bu istikrar programı, halkımızın tüm kesimlerini hedef almıştır. Aşama aşama uygulanacak istikrar programının ilk adımlarında doğrudan çok fazla etkilenmeyenler, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyemez. İkinci veya üçüncü aşamada sıra onlara da gelecektir.

1994 yılında 420 bin işçinin toplu sözleşme görüşmelerinin yapılacak olması, sorunlarımızı daha da ağırlaştırmaktadır.

Halkımızın öncüsü olan Türk-İş ve üyesi Sendikalar, son yıllardaki gelişmelerle birlikte, mevcut siyasi partilerden umudunu giderek kesmekte ve Genel Kurulumuzda alınmış karar uyarınca, tüm çalışanların bağımsız siyasi örgütlenmesini yaratmayı daha da yoğun bir biçimde tartışmaktadır.

Türk-İş, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasını istemektedir.

Ülkemizin, içinde bulunduğu zor durum gözönünde bulundurularak, herkesin bir defaya mahsus bir varlık veya servet vergisi vermesi gerektiğine inanıyoruz. Bu önerimiz ilk defa ifade edildiğinde buna karşı çıkanların, bugün aynı öneriyi getirmelerini de olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Bu konuda gerekli girişimlerin yapılacağı umudunu hâlâ taşıyoruz.

Kamu kesiminde ve KİT’lerde, siyasi müdahalelerden kaynaklanan bir yönetim bozukluğu vardır. Bu kuruluşların daha verimli hale getirilmesi için, işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin bir masanın etrafında oturup, soruna çözüm aramalarının ve çeşitli yönetime katılma biçimlerinin geliştirilmesinin tek çözüm yolu olduğuna inanıyoruz. Ancak, ne yazık ki, bu önerilerimiz kabul görmemiş, eski yanlışlar ısrarla sürdürülmüştür. Böylece bu kamu kuruluşlarına ve ülkemize büyük zararlar verilecek, işten çıkartmalarla işsizler ordusu büyütülecek, insanlar açlığa terk edilecek, halkımız yoksullaştırılacaktır.

Türk-İş her zaman ülkenin bölünmez bütünlüğünü, demokratik ve laik sosyal hukuk devletini savunmuş, bu anlayışın hayata geçirilmesi için elinden gelen çabayı göstermiştir.

Türk-İş, halkımızın mutluluğu için üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın Başbakanımıza kısa bir süre önce sunmuş olduğumuz raporlarda yer alan talepler bu konudaki tavrımızın açık kanıtlarıdır.

Ülkemizin ve halkımızın sorunlarına böylesine sahip çıkan Türk-İş gibi bir kuruluşun önerileri, daha önceki hükümetlerce dikkate alınmamış ve ülkemiz bugünkü bunalıma sürüklenmiştir.

Türk-İş’in bugünkü önerileri de dikkate alınmak istenmemiştir. Uygulanacak bu istikrar programı ile ülkemiz daha da büyük sıkıntılara düştüğünde, bundan en fazla üzüntü ve sıkıntı duyacak kuruluş yine Türk-İş olacaktır.

Türk-İş, ülkemizin, halkımızın ve işçi sınıfının çıkarlarını herşeyin üstünde tutan yaklaşımıyla, her zaman diyalog kapılarını açık tutmuş, ülke sorunlarının çözümünde üzerine düşeni yapacağını her defasında bildirmiştir. Ne yazık ki, Türk-İş’in bu olumlu taleplerine ilgililer kulaklarını tıkamıştır. Geçmiş yıllarda uygulanan yanlış ekonomik politikaların benzeri tekrar edilerek, fatura bir kez daha halkımıza çıkarılmıştır.

Türk-İş’in bu olumlu taleplerini dikkate almayan yetkililer, kestikleri faturanın bedelini bir gün kendileri çok ağır biçimde ödeyeceklerdir.

Başkanlar Kurulumuz, istikrar programını değerlendirmek ve gerekli kararları almak üzere, 6 Nisan 1994 Çarşamba günü saat 10’da olağanüstü olarak Ankara’da toplanacaktır.

Hepinize, Türk-İş Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, bir yıl sonra, 5 Nisan 1995 günü düzenlenen “5 Nisan Ekonomik İstikrar Tedbirleri ve Sonuçları Sempozyumu”nda yaptığı konuşma da aşağıdaki değerlendirmeyi yaptı:

Değerli Konuklar,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Türk-İş tarafından düzenlenen “5 Nisan Ekonomik İstikrar Tedbirleri ve Sonuçları” konulu Sempozyuma hoş geldiniz.

Hepinizi Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Türk-İş son yıllarda kamuoyunun gündeminde ön sıralarda yer alan konularda düzenlediği sempozyumlarla tartışmalara önemli katkılarda bulundu.

Önemli toplantılardan birini 24 Ocak 1994 günü düzenlemiştik. Bu toplantıda, yeni istikrar programlarının, yeni 24 Ocak’ların gündemde olduğunu belirtmiştim.

Halkımızı, yeni 24 Ocak’lara, yeni 12 Eylül’lere karşı uyarmıştım.

Başbakan Sayın Tansu Çiller ise aynı toplantıda yaptığı konuşmada, 24 Ocak kararlarıyla işçinin, çiftçinin ve memurun akıl almaz biçimde ezildiğini kabul etmiş, 24 Ocak kararlarına hiçbir biçimde dönüş olmayacağını açıklamıştı.

Ne yazık ki, bizim uyarılarımız gerçekleşti. Hatta bazı çevreler, geçen yıl Şubat-Mart aylarında, Anayasanın 119. maddesine dayanılarak, ülke çapında olağanüstü hal ilan edilmesini bile savundular.

DYP-SHP Koalisyon Hükümeti 5 Nisan 1994 günü bir İstikrar Programı ilan etti.

Aynı gün düzenlediğim basın toplantısında, bu programın IMF ve Dünya Bankası’nın istekleri doğrultusunda hazırlanmış olduğunu ve ülkemize ve halkımıza zarar vereceğini söyledim.

Son bir yıldaki gelişmeler değerlendirildiğinde, Türk-İş’in görüşlerinin doğru ve haklı olduğu bir defa daha ortaya çıkmaktadır.

Milli gelir 1994 yılında yüzde 6 oranında azaldı. Kişi başına milli gelir yılda 3007 dolardan 2192 dolara indi. Türkiye ekonomisi küçüldü.

1 Nisan 1993’ten 1 Nisan 1994’e kadar tüketici fiyatları yüzde 73,6 oranında artmıştı. 1 Nisan 1994’ten 1 Nisan 1995’e kadar ise fiyatlar yüzde 127,7 oranında yükseldi.

Kamu kesiminde ve özel kesimde çok sayıda orta ve küçük ölçekli işyeri kapandı ve küçüldü.

Kamu yatırımları sabit fiyatlarla yüzde 34,8 oranında azaldı. Tarıma verilen destek azalınca, köyden kente göç hızlandı.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da güvenlik nedeniyle boşaltılan köylerin halkı da kentlere göç etti.

Bütün bu gelişmeler, işsizliği had safhaya çıkarttı. Yoksulluk arttı ve yaygınlaştı.

Türk-İş’le görüşülmeden çıkarılan 4046 sayılı Özelleştirme Yasası ile özelleştirme konusu iyice karışık hale getirildi. Devlete gerektiği gibi sahip çıkılmadı.

1994 yılında fiyatlar yüzde 125 oranında artarken, memurların aylıkları yalnızca yüzde 54 oranında artırıldı.

Asgari ücret yüzde 67 oranında artırıldı.

Emeklilerinin aylıklarına yalnızca yüzde 61 oranında bir zam yapıldı.

Sendikasız işçi, memur, emekli, işsiz, küçük esnaf ve sanatkar ve köylüler için hayat çekilmez hale geldi.

Hükümet, Türkiye tarihinde ilk defa, kamu kesiminde imzalanmış toplu iş sözleşmelerinin dördüncü dilim zammını vermemeye çalıştı.

1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında ise, 1956 yılından beri aksamadan ödenen ikramiyeler kaldırılmak istendi.

Kamu kesiminde yüzbinlerce işçi memurlaştırılarak, birçok haktan mahrum bırakılmak istendi.

Geçici işçilerin çalışma süreleri yılda 3 ay ile sınırlandırılmaya çalışıldı.

Türk-İş, bu dönemde, halkımıza ve vatanımıza yarar sağlayacağı umuduyla, birçok fedakarlığı kabullendi. Ancak, bunca fedakarlığa rağmen, 5 Nisan kararları ilan edilirken vaadedilen olumlu sonuç bir türlü alınamadı.

Türk-İş ülkesini ve vatanını herşeyin önünde düşünen bir kuruluş olmasaydı, böylesi bir dönemde bu Hükümet ayakta kalamazdı, ülkemizde huzursuzluk ve karışıklık artardı.

Son bir yıl içinde işçiler birçok konuda fedakarlık yaptılar. Bugün geriye dönüp, İşçinin fedakarlığının kime yaradığı sorusunu sormaya hakkımız var.

İşçi fedakarlık yapınca işsize iş bulundu mu? Memurun aylığı arttı mı? Emeklinin sıkıntısı azaltıldı mı? Küçük esnafa kredi verildi mi? Köylünün derdi azaldı mı?

Hayır. Tüm halkımızın fedakarlığı sayesinde, Türkiye’nin iç ve dış borçları aksamadan ödendi.

Kısa vadeli ve çok yüksek faizli hazine bonolarıyla, küçük bir kesime, halkın sırtından trilyonlarca lira aktarıldı.

Üreten değil, parasıyla para kazanma peşinde olan teşvik edildi.

Bu Hükümetin 5 Nisan İstikrar Programı’nın başarısı olarak sunabileceği tek olumlu gelişme budur.

Hükümet, iç ve dış borçları aksatmadan ödeyerek, IMF’yi ve Dünya Bankası’nı memnun etmiştir.

Ama bu arada işçi alacakları geciktirilmiştir. 6772 sayılı Yasa uyarınca ödenmesi gereken ikramiyelerin ödeme günleri hala açıklanmamıştır.

Mevsimlik veya geçici işçiler birçok kuruluşta hala işbaşı yapmamıştır.

THY grevi ertelenmiştir.

Çeşitli işkollarında sendikacıların üzerindeki baskılar yoğunlaşmıştır.

Kamu kesimi işveren sendikaları temsilcileri, 1995 kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerinde kesinlikle kabul edilemeyecek önerilerden söz etmektedir.

IMF’nin isteklerine uyularak, bir önceki dönemin satınalma gücünde meydana gelen kayıplar gözardı edilerek, bir sonraki dönemin enflasyon tahminine göre pazarlık yapılmak istenmektedir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nda öngörülen değişikliklerle, emeklilikte işyerinden mezarlığa gidilecek bir düzenleme getirilmek istenmektedir.

İşten çıkarmalar, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, zorunlu emeklilik, taşeronlaşma, ormancılıkta vahidi fiyatla iş yaptırma gibi uygulamalar sürmektedir.

Demokratikleşme konusunda somut adımlar atılmamıştır. Vaadler tutulmamıştır.

Gümrük birliği ile birlikte, Türkiye’nin bir açık pazara ve ucuz işgücü deposuna dönüşmemesi, işsizler ordusuna yeni işsizlerin katılmasının önlenmesi için hiçbir ciddi önlem alınmamıştır.

Hükümet, IMF patentli ve kısa vadeli yüzeysel tedbirlerden oluşan İstikrar Programlarıyla Türkiye’yi düze çıkaramaz.

Türk-İş, toplumsal mutabakatla demokratik olarak biçimlenecek, kalıcı ve uzun vadeli bir yapısal program önermektedir.

Bu programın temel unsurları,

– kamu kesiminde israfın ve yağmanın önlenmesi;

– haksız kazançların engellenmesi;

– kamu kuruluşlarının demokratik ve özerk bir yapıya kavuşturulması;

– kamu kesiminde yatırımların artırılarak teknolojinin geliştirilmesi;

– kamu bankalarındaki batık kredilerin üzerine gidilmesi ve gerekirse bu bankaların şeffaf bir biçimde özelleştirilmesi;

– üretime yönelik sermayenin teşvik edilmesi;

– vurguncu ve rantiye sermayenin etkin bir biçimde denetlenmesi ve vergilendirilmesi;

– kayıt-dışı gelirlerin denetim altına alınarak vergilendirilmesi ve herkesin gücü oranında vergi ödemesinin sağlanmasıdır.

Özel sektörün uygulamalarının, ülkemizin, halkımızın ve devletimizin çıkarları doğrultusunda demokratik biçimde denetlenmesi de zorunludur.

Türk-İş, ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını herşeyin önünde tutmaktadır.

Ülkemizin bugünkü bunalımdan sağlıklı bir biçimde çıkabilmesi için işçi kuruluşları, işverenler, hükümet, muhalefet partileri, önerdiğimiz kalıcı ve uzun vadeli bir program etrafında anlaşmalıdır.

Vatansever işçimiz, ülkemiz ve halkımız için bugüne kadar birçok fedakarlıkta bulunmuştur.

Kısa vadeli yüzeysel programların gereği olarak ikide bir yeni fedakarlık istenmesi durumunda, tavrımız olumsuzdur.

Ancak, demokratik bir toplumsal mutabakata dayalı uzun vadeli ve yapısal programları tartışmaya her zaman hazırız.

Türk-İş, 5 Nisan İstikrar Programının birinci yıldönümünde, ülkemizin, tüm çalışanların ve işçi sınıfımızın karşı karşıya bulunduğu bu sorunların tam bir özgürlük içinde tartışılması amacıyla bugünkü toplantıyı düzenlemiştir.

Toplantımızda, ülkemizin sorunlarının çözümüne ışık tutucu tartışmalar olacağına ve öneriler getirileceğine inanıyorum.

Sizlere ve toplantımıza katkıda bulunanlara teşekkür ederken, hepinize Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu Başkanlar Kurulu da 5 Nisan 1994 günü öğleden sonra bir toplantı yaptı. Demokrasi Platformu tarafından yapılan basın açıklamasında istikrar programı kesin bir biçimde reddedildi. Açıklama şöyleydi:

“(1) Açıklanan istikrar tedbirleri ülke ekonomisinin tam bir iflas noktasında olduğunun ifadesidir. Ülke ekonomisinin bu noktaya gelmesinin sorumlusu bugüne kadar izlenen ekonomik politikalardır. Bunu uygulayan siyasal iktidarlardır. Sermayedir. IMF-Dünya Bankası’nın dayatılan politikalarıdır. Açıklanan istikrar paketi olmayıp ‘zam-atma-satma-kapatma’ paketidir. Faturanın çalışanlara çıkartılmasıdır. Bu tedbirleri sessizce kabul etmeyeceğiz. Ülkemizin tüm çalışanlarına, emekçi halkını temsil eden kuruluşlar olarak meşru zeminde, temsil etmekten onur duyduğumuz üyelerimiz adına, bu ülkede yaşayan yurttaşlar olarak mücadele etmekte kararlıyız. Bu pakete karşı ülke çapında başlayan karşı çıkışı meşru görüyor ve destekliyoruz. İşyerlerimizi koruyacağız. Çalışanları işsizliğe, yoksullaşmaya itecek bu saldırılara karşı tepkiler örgütleyeceğiz.

“(2) Bu tepkilerimizin ilk ifadesi olarak 9 Nisan 1994 tarihinde, kapatılması hedeflenen Zonguldak havzasındaki işyerleri ile dayanışma içinde olduğumuzu göstermek için düzenlenen mitinge aktif olarak katılacak, istikrar tedbirlerine tepkimizi göstereceğiz.

“(3) Demokrasi Platformu izlenen ekonomik politikaların yanlışlıklarının anlatılmasında, demokrasinin korunup geliştirilmesi mücadelesinde daha aktif hale getirilecektir.

“(4) Bu ekonomik politikaların uygulanmasında ülkede yaratılmak istenen ayırımcılığa karşı ülke bütünlüğünü koruyucu, barış ortamını sağlayıcı politikalarımıza hız vereceğiz. Toplumda huzur ve barış çağrılarımızı yükselteceğiz. Yeni tartışma konuları yerine birliği gündeme alacağız. Gereksiz tartışmalara, darbe çağrılarına karşı, demokrasinin tek ve gerçek çözüm olduğunu bir kez daha yineliyoruz.

“(5) ‘5 Nisan Kararlarına karşı bizim 1 MAYIS’ımız’ şiarı altında 1 Mayıs Birlik Mücadele Gününün tüm ülkede kutlanması için çalışmaları başlatacak, merkezi ve tüm örgütlerin katılımıyla yığınsal kutlamayı Zonguldak’ta yapacağız.

“(6) Konfederasyonlarımız, Kamu Çalışanları Sendikalarımız, Meslek Odalarımız, yetkili organlarında son duruma ilişkin değerlendirmeler yapmak üzere olağanüstü toplantılar düzenlemişlerdir. Alınan örgüt organ kararları yeniden Platformumuzun gündemine alınacaktır.

“İşçileri, memurları, emekçileri, tüm halkımızı izlenen bu ekonomik politikaların yarattığı sonuç olan bizlere dayatılan 5 Nisan Kararlarına karşı tepkisini dile getirmeye çağırıyoruz.”

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 5 Nisan İstikrar Programı’na karşı gerçekleştirilecek eylem programını görüşmek üzere, 6 Nisan 1994 günü olağanüstü olarak toplandı.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 6 Nisan 1994 günü olağanüstü toplantısını aşağıdaki konuşmayla açtı:

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,

Basın Mensupları,

Televizyon Kanallarının Saygıdeğer Çalışanları,

Cümleten hoş geldiniz. Hepinize hayırlı günler diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün yine Başkanlar Kurulu üyelerimizin bir kısmı ve teşkilatımızın yöneticileri ile birlikte bir basın toplantısı yaptık. Türk-İş’in görüş ve düşüncelerini kamuoyuna açıkladık.

O basın toplantımızda, Başkanlar Kurulumuzun bugün toplanarak, Hükümetimizin ortaya koyduğu konuları görüşüp değerlendireceğini söylemiştim. Bu amaçla toplanmış bulunuyoruz.

Biliyorsunuz Türk-İş her zaman ülke sorunlarının zaman içerisinde ortadan kalkabilmesi için taşıdığı sorumluluğu daima dile getirmiş ve bu sorumluluktan kaçmamıştır.

Türk-İş’in ülke sorunlarına daha önceden teşhis koyması, bunu zamanın hükümetlerine bildirmesi, o hükümetlerin Türk-İş’in bu haklı talep ve görüşlerini dikkate almaması, bugün sorunların daha da ağırlaşarak bu noktaya gelinmesine sebep olmuştur.

Biliyorsunuz Türk-İş’in 40. yıldönümü kutlama sırasında, eski iktidarın Başbakanı, zamanın hükümet temsilcileri huzurunda şunu söyledi. “Türk-İş’i dikkate almayan Hükümetler başlarını taşa vururlar. Biz bunu yaşadık. Ama bundan ders almasını da bildik.” Bu, Türk-İş’in kararlı ve programlı mücadele azminin bir belgesidir.

Bugün de Türk-İş ülke sıkıntılarını çok açık şekilde dile getirmiştir, bu paket açılmadan, yani bu zam paketi açılmadan, çalışanları son derece mağdur edici program açıklanmadan, sorunların bir masa etrafında toplanarak değerlendirilmesini hükümete teklif ettik. Ne yazık ki; hükümet, her şey olup bittikten sonra geçen Cumartesi günü çok geç saatte bizi aramış, çağırmış ve kısmen de olsa bize bilgi vermiştir.

Biz, o sırada düşüncelerimizi çok açık bir şekilde dile getirdik.

Değerli Basın Mensupları,

Biliyorsunuz 24 Ocak kararlarıyla çalışanlardan, halkımızdan fedakarlık istendi ve çalışanların o zaman gayrisafi milli hasıladan aldıkları pay yüzde 30’lardan yüzde 15’lere düştü. O zaman sermaye kesiminin üzerine gidilmedi, tam tersine bizim kayıplarımız sermayenin kazancına yansıdı

Bugün, 12 Eylül’ün kurmaylarının yapamadığını, 12 Eylül hukukunun devam eden ışığı altında ve kurulmasında bizim de katkımız olan ve ülkenin daha huzurlu ve rahat olacağını düşündüğümüz DYP-SHP hükümeti hayata geçirmiştir.

1970’lerin başında bir işçi emekli olduğu zaman 40 bin lira kıdem tazminatı alırdı ve bir daire sahibi olurdu. Bugün 40 bin liraya bir sigara satılıyor Türkiye’de. Ülkemizin geldiği nokta budur.

Eğer bir ülkede akaryakıta zam gelmişse, A’dan Z’ye her şeye zam gelmiştir. Bugünkü zamlarla, bizim toplu sözleşmelerle elde ettiğimiz zamların fazlasını geri almıştır.

Diğer bir konu, yine gündeme getirilen “Özelleştirme”dir. Çok açık ve net her zaman düşüncemizi söyledik. KİT’lerde ve kamuda bazı rahatsızlıklar vardır. Ama bunlar, yönetimden kaynaklanan rahatsızlıklardır. Dün akşam eğer D Kanalını izlediyseniz, Türkiye’nin Valisi çok açık bir olayı dile getirdi. 1984 yılında kurulan fabrikaya 40-50 senelik makinalar alınıp monte ediliyor ve sonra da “Efendim, teknoloji eskidir ve bunun kapatılması gerekir” diyorlar.

Bir işçi devletin tornavidasını kaybettiği zaman, onun bedelini o işçiden alıyorlar. Ne yazık ki; devleti trilyonlarca zarara sokanlardan hesap sorulmuyor.

Eğer ülke bugün bu noktaya gelmişse, bunun sorumlusu çalışanlar değildir, Devleti soyanlara seyirci kalanlardır.

Yine, yüksek faizlerle alınan krediler sonucu, bu KİT’lerin arsalarına ve mallarına bankalar tarafından el konulmaya başlanmıştır.

Olayın ciddi bir başka yönü, işyerlerinin kapatılmasıdır. Hükümet edenler herhalde Türkiye’deki gelişmelerin farkında değiller.

Bugün 2 milyona yakın yalnızca işçi emeklisi var. Bunlar yaşam mücadelesi veren arkadaşlarımızdır. 25-30 sene bu ülkeye hizmet etmiş bu insanlarımız, 2 milyon 800 bin lira ücret almaktadırlar. Son derece rahatsız ve huzursuzdurlar.

12 Eylül hukukunu kaldıracağını söyleyip, halkın gözüne baka baka meydanlarda nutuk atanlar, “Memura grevli, toplu sözleşmeli hak vereceğim” diyenler maalesef memura da sırtına dönmüşler, bu hakları verme bir yana, yok denecek kadar bir ücret artışından söz etmektedirler. Bu insanlarımız da son derece rahatsızdır.

Dul, yetim ve küçük esnaf da sıkıntıdadır. Esnaf bugün sattığı malı aynı para ile yerine koyamamaktadır. Küçük esnaf bu şekilde erimektedir. Burada da büyük sıkıntı var.

İşyerlerinin kapatılmasıyla son derece mağdur durumdaki işsizler ordusuna yeni işsizler katılması planlanmaktadır.

İşte muhterem arkadaşlarım, Hükümet bunun farkında değildir.

Ülkenin Doğu ve Güneydoğusunda çok ciddi olayların olduğu bir dönemde, ülkenin diğer tarafında yeni bazı sıkıntıların gündeme getirilmesi bizi üzüyor. Çünkü Türk-İş her zaman ülkenin birlik ve bütünlüğünü ön planda tutan, halkının sorunlarını kendi sorunu olarak kabul eden bir kuruluştur. Bunun için Hükümet, bu sorunları göz önünde tutarak adımını atmak zorundadır. Yoksa o adımını geri attırırlar.

Biz, hükümetten farklı şeyler bekliyorduk, farklı şeyler aldık.

Biraz önce söylediğim gibi, 12 Eylül’ün yapamadığını bu hükümet hayata geçirmiştir. Elbette, önceki iktidar olan ANAP’ın işçiye bakış açısından aldığı not ne ise, bugünkü hükümet de halka bakış açısının karşılığını alacaktır.

Bir diğer ciddi sorum, “mecburi emeklilik” sorunudur. SSK’nın 20 trilyona yakın alacağı vardır. Bunu tahsil edemiyor. Emekliler vergi iadelerini alamazken, zamanında maaşlarını alamazken bugün çok sayıda çalışanın emekli edilmesi planlanmaktadır. Alt yapısı yapılmadan, emekli olanın güvencesi sağlanmadan SSK’nın üzerine böylesine yeni bir yük eklemek elbette büyük sıkıntıları gündeme getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, değerli basın mensupları, bizim atacağımız her adım ülkenin huzuru ve mutluluğu içindir. Açıklanan bu paket, beklenenin çok üzerindedir. İç ve dış borcu kapatmak için özelleştirme ve işyerlerini kapatma, çalışanların cebindeki 8 kuruştan 6 kuruşunu geri alma paketidir bu. Çok ağır bir pakettir.

Sayın Başkanlar Kurulumuz bu saydığım sorunlar da dahil, bütün sorunları değerlendirecektir.

Basın mensuplarının huzurunda şunu da arz etmek istiyorum. Ülkeye huzur getirilmek isteniyorsa, insanlarımızın sıkıntılarının aza indirilmesi düşünülüyorsa işyerleri kapatılmaz, yeni işyerleri açılır.

IMF ve Dünya Bankası istiyor diye halkımız mağdur edilemez, halkımıza işkence çektirilemez. Bunlar çok yanlış plan ve programlardır. Türk-İş hiçbir zaman temsil ettiği kitlenin mağduriyetine göz yumamaz, alınteri ve göz nurumuzla meydana gelen KİT’lerin yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilmesine ve kapatılmasına göz yumamaz. İşte bunları burada değerlendireceğiz, değerli basın mensupları. Ne yapacağımız kararlaştırılacaktır. Her zaman demokratik kuruluşlarla dayanışma içerisindeyiz. Kardeş kuruluşlarla birlikte bu ülke sorununun aşılması için ne gerekiyorsa yapılacaktır.

Hemen ilave edeyim ki, bu program bir göz boyama olayıdır. “Memurlarla işçilerden ek vergi almıyorum da, sermaye kesiminden ek vergi alıyorum” gibi bir ifade vardır bu programda.

24 Ocak kararlarıyla getirilen neyse, bu paketle getirilen de o’dur. Hükümetin gerçekten böyle bir düşüncesi olsaydı, çıkardığı vergi yasasında sermaye kesiminin baskısıyla değişiklik yapmazdı.

Bu hükümetin sermaye kesiminin üzerine gideceğine inanmıyorum. “Yine Mehmet Efendi nöbete” denmiş, yine işçi, memur ve dar gelirli halkın yakası tutulmuş, ateşten gömlek bunlara giydirilmiştir.

Sıkıntıyı bu kitle çekecektir. Hayali ihracatçıların batık kredi sahiplerinin, hileli iflas sahiplerinin üzerine zamanında gidilseydi, ekonomi bu noktaya gelmezdi.

Benim özde söyleyeceklerim bunlardır. Değerli Başkanlar kurulumuz sorunları değerlendirecektir. Yine söylüyorum, ülkemizin birliği ve bütünlüğü ön safta gelmektedir, çünkü biz halkın bir parçasıyız, Türk-İş her zaman halkın güvenine layık olmuştur, bundan sonra da layık olacaktır. Bizim mutluluğumuz halkımızın, halkımızın mutluluğu bizim mutluluğumuzdur.

Teşekkür ederim.

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 6 Nisan 1994 günü gerçekleştirdiği olağanüstü toplantı sonrasında aşağıdaki açıklama yapıldı:

Türk-İş Başkanlar Kurulu, DYP-SHP Koalisyon Hükümeti tarafından kabul edilen ve 5 Nisan 1994 günü kamuoyuna açıklanan İstikrar Programı’na, temel mantığı, hazırlanış biçimi, amaçları ve öngördüğü uygulamalar açılarından tümüyle karşıdır. Başkanlar Kurulumuz halkımıza danışılmadan, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın talimatlarıyla hazırlanan bu programı, halkımızın temel tüketim mallarına yapılan zamları, işyeri kapatmalarını, işyerlerinin uluslararası ve yerli tekellere ve vurgunculara peşkeş çekilmesi uygulamalarını, sosyal güvenlik alanındaki haklarımızı daha da gasp etme girişimlerini protesto etmektedir. İstikrar programı olarak sunulanlar, Türkiye’yi büyük bir toplumsal ve siyasal huzursuzluğa itecek bir istikrarsızlık programıdır. Programın amacı, bunalımın yükünü çalışanların, emeklilerin, işsizlerin, kısaca halkımızın, sırtına yıkmaktır.

İstikrar programının ilk ve daha sonraki aşamalarının uygulanması, halkımızı hızla yoksullaştıracak, işsizliği iyice artıracak, benzeri programların uygulandığı ülkelerde görüldüğü gibi, hırsızlığın, fuhuşun, intiharların ve her türlü ahlaksızlığın hızla yayılmasına yol açacaktır.

İstikrar programı, Sendikacılık Hareketini yok etmeyi amaçlayarak, işçi sınıfına, halkımıza ve Türkiye Cumhuriyeti’ne büyük zararlar verecek bir anlayışla hazırlanmıştır.

Ülkemize ve halkımıza yönelik böyle bir saldırı karşısında, Türk-İş Başkanlar Kurulu, tarihi sorumluluğunu bir kez daha yerine getirerek, tüm halkımızı, ülkemizin bağımsızlığı ve halkın refahı ve mutluluğu için, meşru ve demokratik çizgide birlikte mücadele etmeye çağırmaktadır.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, bu İstikrar Programının yeniden değerlendirilmesini ve aşağıdaki adımların derhal atılmasını istemektedir.

Halkımızı yoksullaştıran zamlar geri alınmalıdır.

Küçük üretici köylülere devlet tarafından verilen destek sürdürülmeli ve daha da artırılmalıdır.

İşyeri kapatmaları derhal durdurulmalıdır.

Halkımızın ve ülkemizin aleyhinde, uluslararası ve yerli tekelcilerin ve vurguncuların çıkarlarına olan özelleştirme derhal durdurulmalıdır.

Avrupa Birliği ülkelerindeki standartlarda bir iş güvencesi ve işsizlik sigortası uygulaması getirilmelidir.

Kamu çalışanlarına grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma hakları tanınmalıdır.

Ekonominin, kamu kesiminin ve KİT’lerin önemli sorunları vardır.

Bu sorunlar, Hükümetin ve Türk-İş’in katıldığı çalışmalarla çözülmelidir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 12 Eylül döneminin anti-demokratik tüm düzenlemelerini değiştirme vaadi ile işbaşına gelen DYP-SHP Koalisyon Hükümeti’nin bugüne kadarki uygulamalarını, 5 Nisan İstikrar Programını ve bir süre sonra gündeme getireceği anti-demokratik yasa değişikliklerini görüşerek, şu kararları almıştır.

Türkiye’de toplumsal ve siyasal istikrar isteyen halkımız, 5 Nisan İstikrar Programına karşıdır. Bu uygulamalar ilk olarak 9 Nisan 1994 Cumartesi günü Zonguldak’ta düzenlenecek olan büyük mitingle protesto edilecektir. Başkanlar Kurulumuz bu mitinge topluca katılacaktır.

İstikrar programında kapatılacağı bildirilen işyerleri halkımızındır. Bu işyerlerinde çalışan işçiler, halkımıza ait bu işletmeleri ülkemizin ve halkımızın çıkarları için korumak amacıyla demokratik haklarını kullanarak çeşitli eylemlere başvurmuşlardır. Başkanlar Kurulumuz, bizden önceki nesillerin ve bizim alınterimizin ürünü olan ve onbinlerce ailenin geçim kapısı olan bu işyerlerinin kapatılmasına karşı arkadaşlarımızın meşru tepkisini desteklemekte ve tüm halkımızın bu meşru ve demokratik eylemleri aktif bir biçimde desteklemesini istemektedir.

İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, tüm işçi konfederasyonları, kamu ücretli çalışanlarının sendikaları, meslek örgütleri ve diğer demokratik kitle örgütleriyle birlikte, halkımızın anti-demokratik istikrar programlarına karşı direnme günü olarak tüm yurtta ve özellikle de Zonguldak’ta büyük kitle eylemleriyle kutlanacaktır. Türk-İş, 1 Mayıs kutlamalarına tüm halkımızı davet etmektedir.

Türk-İş, Genel Kurulumuzda alınan karar uyarınca, çoğulcu ve özgürlükçü parlamenter düzenin yılmaz savunucusudur. İlan edilen istikrar programının parlamenter düzen içinde uygulanamayacağının anlaşılması üzerine parlamenter demokrasiye yönelik herhangi bir tehdidin geliştirilmesi karşısında, Türk-İş, süresiz genel grev uygulayacak ve sahip olduğu güçle parlamentoyu aktif bir biçimde savunacaktır.

Yukarıda ifade edilen isteklerimiz yerine getirilinceye kadar ve çalışanların ve emeklilerin temsilcilerinin de demokratik bir biçimde katılacağı görüşmelerle bir istikrar programı oluşturuluncaya kadar, sürekli eylem yapılması kararı alınmıştır. Eylemlerin biçimi ve zamanı, Türk-İş Yönetim Kurulu ile Türkiye Maden-İş, Petrol-İş, Tekgıda-İş, Haber-İş, Şeker-İş, Teksif, Türk Metal, Tes-İş, Sağlık-İş, Türk Harb-İş ve Türkiye Belediye-İş Sendikalarımızdan oluşan ve sürekli olarak çalışmalarını sürdürecek Eylem Komitesi tarafından belirlenecektir. En kısa sürede Ankara’da bir İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Mitingi düzenlenecek, işbaşında iş durdurulacak, çeşitli yeni eylem biçimleri geliştirilecek ve Hükümetin tavrında ısrarlı davranması karşısında Türkiye çapında üretimden gelen güç kullanılacaktır.

Türk-İş, ülkemizin ve halkımızın karşı karşıya bulunduğu bu büyük saldırı karşısında, HAK-İŞ, DİSK, kamu ücretli çalışanları sendikaları, meslek örgütleri ve diğer demokratik kitle örgütlerini, tüm anlaşmazlıkları kenara koyarak, birlikte davranmaya, ülkemizin geleceğini ve demokrasiyi birlikte korumaya çağırmaktadır.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, bugüne kadarki uygulamaları ve son istikrar programı nedeniyle, tüm sendikacıları ve işçileri DYP ve SHP’den derhal istifa etmeye çağırmaktadır.

Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu’nun 5 Nisan İstikrar Programı’na karşı çıkışı doğruydu; ancak bazı eksiklikler de söz konusuydu.

5 Nisan İstikrar Programı’nın IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatıldığı tespiti yapılıyordu; ancak IMF’nin ve Dünya Bankası’nın dayattığı politikaların esasında o tarihlerde ağırlıklı olarak ABD ve kısmen Avrupa Birliği politikaları olduğu gündeme getirilmiyordu. Ayrıca, 5 Nisan İstikrar Programı’na karşı çıkılırken, yaşanan ekonomik kriz karşısında yapılması gerekenlere ilişkin bir alternatif önerilmiyordu. 2001 krizi sonrasında Emek Platformu’nun daha geniş bir siyasal yelpazeyi bir araya getirerek geliştirdiği Alternatif Program benzeri bir girişim 5 Nisan İstikrar Programı sonrasında Demokrasi Platformu tarafından gündeme getirilmedi.

Bu süreçte Türk-İş ile DİSK arasında ortaya çıkan bazı sorunların aşılması gerekliydi. DİSK Genel Başkan Vekili İsmail Hakkı Önal’ın Demokrasi Platformu Sekreteryasına gönderdiği mektup, Türk-İş’le DİSK arasındaki tartışmaların sona erdirilmesine katkıda bulundu. El yazısı mektup şu şekildeydi:

“Ülkemizde var olan derin ekonomik, sosyal ve demokratik sorunlar, açıklanan ekonomik paketle yeni bir boyut kazanmıştır. Açıklanan ekonomik önlem paketinin uygulamaya konması için yeni anti-demokratik tedbirlerle desteklenecektir. Bütün bu tedbirler sonuçta işçi sınıfı ve emekçi halkımıza zarar veriyor. Bu nedenle bundan böyle zaman kaybetmeksizin geçmişte yapılan hataları bir tarafa bırakarak başta Türk-İş olmak üzere tüm kuruluşlarla birlikte demokratik eylemlere başlanmasını gerekli görmekteyiz. Platformun bu ruhla çalışmalarını dilemekteyiz.” (İsmail Hakkı Önal’ın tarihsiz elyazısı mektubu, 1 s. Cümle bozuklukları korunmuştur.)

DİSK Başkanlar Kurulu da 7 Nisan 1994 günü yaptığı olağanüstü toplantıda Demokrasi Platformu Başkanlar Kurulu’nun aldığı kararları onayladı:

“İşçi Konfederasyonlarının, kamu çalışanları sendikalarının, meslek odalarının oluşturduğu Demokrasi Platformu; içinde bulunduğumuz koşullarda daha da önem kazanmıştır. Demokrasi Platformu’nun daha aktif bir mücadele sürdürmesi için platformdaki görevlerimize hız vereceğiz. Platformun 5 Nisan 1994 tarihinde aldığı kararlara katıldığımızı ilan ediyoruz. Bu, çalışanlar açısından çok olumlu bir gelişmedir. DİSK olarak Demokrasi Platformu’nu oluşturan tüm örgütleri bu tarihsel kararlarından dolayı kutluyoruz.” (DİSK Basın Ajansı, 8 Nisan 1994)

Demokrasi Platformu Sekretaryası çeşitli konularda ortak bir anlayış sağlayabilmek amacıyla 1994 yılı Nisan ayında çalışmalara başladı. Sekretaryada TMMOB’yi temsil eden ve eşgüdümü sağlayan İhsan Karababa tarafından 22 Nisan 1994 tarihinde Sekretarya üyelerine gönderilen yazıyla, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi, siyasal demokrasi, ekonomik demokrasi ve özelleştirme konularında ortak çalışmaların yapılması için bir girişim başlatıldı.

Demokrasi Platformu’nu oluşturan örgütler, Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş Sendikası’nın öncülüğünde ve “haydi, ocakların kapatılmasına ve özelleştirmeye hayır mitingine” sloganıyla 35 demokratik kuruluş tarafından 9 Nisan 1994 günü Zonguldak’ta düzenlenen mitinge katıldılar. (Zonguldak Mitinge Hazır,” Cumhuriyet, 8.4.1994; “Madenciden Hükümete Gözdağı,” Cumhuriyet, 10.4.1994. Zonguldak mitingi için bkz. Türk-İş Dergisi, Nisan 1994, s.4-7)

5 Nisan kararları ve ardından Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun aldığı kararlar, bazı sendikaların eylemlerini gündeme getirdi.

Bu süreçte gerçekleştirilecek eylemleri örgütlemek amacıyla Türk-İş’te bir eylem komitesi oluşturuldu. Türk-İş Eylem Komitesi’nin 12 Nisan 1994 günlü açıklaması aşağıda sunulmaktadır:

Türk-İş Eylem Komitesi Açıklaması (12 Nisan 1994)

Türk-İş Eylem Komitesi, Başkanlar Kurulumuzun 6 Nisan 1994 günlü kararı uyarınca 12 Nisan 1994 günü Ankara’da toplanmış ve oybirliğiyle aşağıdaki kararları almıştır:

İstikrar programı uyarınca yapılan uygulamalar, ülkemize, halkımıza ve işçi sınıfımıza büyük zararlar vermektedir. Sermaye çevrelerinin ve onların çıkarlarını koruyan bazı kuruluşların bu istikrar programına verdikleri açık destek, bunalımın yükünün tüm halkın sırtına yıkılması çabalarını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

9 Nisan 1994 günü Zonguldak’ta yapılan büyük mitingde, tüm çalışanların birliği ve halkın desteği herkese bir defa daha kanıtlanmıştır.

İstikrar programına karşı çeşitli işyerlerinde ve bölgelerde gelişen meşru kitle eylemlerine halkımızın verdiği destek, ülkemizin geleceği açısından umut vericidir. Türk-İş, bu meşru ve demokratik eylemleri yürekten desteklemektedir. Türk-İş, meşru ve demokratik çizgide ve Başkanlar Kurulumuzun açıklamalarında belirtilen hedefler doğrultusunda ülkemizin çeşitli bölgelerinde ve çeşitli sendikalarımızca gösterilecek meşru ve demokratik tepkilerin, ülkemizin ve halkımızın bugünkü bunalımı aşmasında çok yararlı olduğu inancındadır.

16 Nisan 1994 Cumartesi günü, Petrol-İş Sendikamız tarafından Kırşehir’de düzenlenen miting, Türk-İş’in ve diğer demokratik kuruluşların katılımıyla, gerçekleştirilecektir.

24 Nisan 1994 Pazar günü Ankara’da, İşsizlik ve Pahalılığı Protesto Mitingi düzenlenecek; bu mitinge, Hak-İş, DİSK, kamu ücretli çalışanları sendikaları ve tüm demokratik kuruluşlar davet edilecektir. Bu amaçla, bu kuruluşların yöneticileri ile miting öncesinde toplantı yapılacaktır.

İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, öncelikle İzmir ve Zonguldak gibi büyük kentlerde olmak üzere, tüm yurtta, anti-demokratik istikrar programını protesto günü olarak, diğer işçi konfederasyonları, kamu ücretli çalışanları sendikaları ve diğer demokratik kuruluşlarla birlikte kutlanacaktır.

Türk-İş, sorun yaratmayan ve sorunları sürekli olarak diyaloglarla çözmeye çalışan geleneğinin bir gereği olarak, ülkemizin ve halkımızın çıkarları doğrultusunda ve Başkanlar Kurulumuzun aldığı karar uyarınca sürekli eylem çizgisini sürdürürken, hataların düzeltileceği umuduyla her türlü görüşme girişimine açıktır ve Eylem Komitemiz, sorunları görüşmek amacıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızdan randevu talep edecektir.

Eylem Komitemiz, işverenlerin istekleri doğrultusunda Anayasanın 119. maddesi uyarınca ülke çapında olağanüstü hal ilan edilerek, meşru ve demokratik tepkilerimizin susturulmak istenmesini üzüntüyle karşılamakta ve böyle bir adımın, ülkemizde büyük huzursuzluklara yol açacağı konusunda ilgilileri uyarmaktadır.

Dok Gemi-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Haliç ve Camialtı tersanelerinde çalışan işçiler 12 Nisan günü öğle tatilinde DYP’nin İstanbul’da Tünel’de bulunan Beyoğlu İlçe Başkanlığı önünde toplandılar. İşçiler, “Benim işçim! Yalan,” “Benim memurum! Yalan,” “Benim yoksulum! Yalan” sloganları attılar ve “işçi memur el ele genel greve” ve “tersane bizimdir, kapatılamaz” sloganları yazılı pankartlar taşıdılar. Dok Gemi-İş Genel Başkanı Nazım Tur, protesto eylemi sırasında yaptığı konuşmada, Türk-İş’in aldığı karar doğrultusunda, DYP üyesi işçilerin partilerinden istifa edeceklerini belirtti. Nazım Tur şunları söyledi: “Deniz kuvvetlerimizin ve deniz ticaret filomuzun ihtiyacı olan gemileri yapmaya hazırız. Bütün bu iyi niyetli girişimlerimize rağmen IMF, Dünya Bankası, ABD ve uluslararası tekellerin baskısıyla hükümet bu işyerlerini kapatarak üyelerimizi sokağa açmaya ısrarlı davranırsa, işbaşında bulunanların, Atatürk’ün ifadesiyle, hıyanet içinde olduklarına hükmedeceğiz.” Nazım Tur, daha sonra, DYP üyesi olup istifa eden işçilerin dilekçelerini toplayarak DYP Beyoğlu İlçesi’ne verdi ve işçiler, slogan ata ata tersanedeki işlerine döndü. (Cumhuriyet, 13.4.1994)

Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’ndeki işçiler de, Şifa Mahallesi ve Aydınlı Köyü’nden alkış ve sloganlarla işyerlerine kadar yürüyüş yaptılar. Bursa’da Tekel Yaprak Tütün İşleme Müdürlüğü’nde çalışan işçiler de yarım saat süreyle iş bıraktı. (Cumhuriyet,13.4.1994)

İstanbul’da İETT çalışanları 21 Nisan 1994 günü bir eylem yaptı. İETT Çalışanları İş ve Trafik Kazalarını Önleme, Eğitim ve Yardımlaşma Derneği’nin örgütlediği eylemde işçiler saat 12’de Topkapı İETT Garajı önünde toplandı. Derneğin yayınladığı bildiride, “birileri daha zengin olsun, lüks ve şatafat içinde yaşasınlar diye fedakarlık yapmayacağız. Kim ekonomiyi batırdıysa onlar fedakarlık yapsın,” deniyordu. (Cumhuriyet, 22.4.1994)

Demokrasi Platformu’na bağlı bazı örgütler, Petrol-İş Sendikası’nın 16 Nisan 1994 günü Kırşehir’de düzenlediği Kapatma Kararına Hayır Mitingi ile 19 Nisan’da Yarımca’da düzenlediği Petkim’in Kapatılmasını Protesto Mitingi’ni destekledi. (Türk-İş Dergisi, Nisan 1994, s.10)

Bu dönemde, kamu çalışanları sendikaları da çeşitli eylemler gerçekleştirdi.

İstikrar Programı’na tepkiler bir anda yaygınlaştı. Örneğin, 6 Nisan 1994 günü İstanbul, Adana, Kırşehir, Gölcük gibi yerlerde genellikle işçilerle memurların birlikte gerçekleştirdikleri eylemler yapıldı. Özellikle Tüm Maliye-Sen üyeleri birçok işyerinde bahçeye çıkarak protesto gösterisi yaptı.( Cumhuriyet, 7.4.1994) Cumhuriyet’in manşeti “Açıklanan zam paketine ve KİT’lerin kapatılması kararına öfke yağıyor: İşçi ve memur ayakta” idi.

Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu 8 Nisan 1994 günü İstanbul’da Saraçhane ve Kadıköy’de iki protesto gösterisi gerçekleştirdi. Saraçhane’de 3000, Kadıköy’de ise 1500 memur eylem yaptı. Eylemler halktan büyük destek gördü. Gösteriler sırasında “kahrolsun ABD emperyalizmi” ve “işçi memur el ele genel greve” sloganları atıldı.

Eğit-Sen’in ikinci olağan genel kurulu 8 Nisan günü toplanmıştı. Eğit-Sen Genel Başkanı İsmet Aktaş genel kurulda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bu paket IMF’nin emirleri doğrultusunda, emperyalizme bağımlılığı arttırmak için gündeme getirilmiştir. Ekonomik krizin çok daha vahim boyutlara ulaşması mümkündür. Bizlere düşen görev ise ne pahasına olursa olsun bu pakete direnmek ve yaşama hakkımızı gasp ettirmeyeceğimizi kanıtlamaktır.” İzmir’de de Tüm SAĞLIK-SEN, Genel Sağlık-İş ve İzmir Tabip Odası’nın düzenlediği ortak protesto eylemi başarıyla gerçekleştirildi. (Aydınlık, 9.4.1994)

Ankara Demokrasi Platformu’nun 11 Nisan 1994 günü Ankara’da basın açıklaması olarak başlayan eylem, yaklaşık 2000 memur ve işçinin katıldığı bir protesto yürüyüşüne dönüştü. Kamu çalışanları sendikalarının açtığı pankartın birinde şunlar yazıyordu: “Müjde. Tosun gibi bir paketiniz oldu. Adı: Paket. Soyadı: Zam, zulüm, işkence, özelleştirme. Ana adı: Tansu Chiller. Baba adı: IMF, MGK, Sermaye, Karayalçın, Demirel. Uyruğu: Karma. Doğum yeri: ABD. Seri No: MGK 24 Ocak Kararları. Nüfusa kayıtlı olduğu yer: T.C., Doğum tarihi: 5 Nisan 1994.” Diğer pankartlarda yazılanların bazıları da şöyleydi: “Refah’tan değil, örgütsüz kalmaktan kork,” “acı reçeteyi sahiplerine içireceğiz,” “çalışanların katili, patron – ağa devleti,” “savaş bütçesine hayır.” (Cumhuriyet, 12.4.1994)

17 Nisan 1994 günü İskenderun’da Demokrasi Platformu tarafından düzenlenen “istikrar paketini protesto mitingi”ne yaklaşık 7000 kişi katıldı. Kamu çalışanları ve işçi sendikalarının ağırlıklı olduğu mitingde açılan pankartlar şöyleydi: “KİT’ler kapatılamaz,” “özelleştirmeye hayır,” “paket mi, felaket mi,” “özelleştirmeye ölümüne savaş,” “yaşasın emekçilerin birliği.” ( Aydınlık, 18.4.1994)

Bu günlerin önemli taleplerinden biri de zorunlu tasarruf fonunda biriken paraların hak sahiplerine ödenmesiydi. Ankara, İstanbul, İzmir ve Samsun’da KÇSP’ye bağlı sendikaların üyelerinin yaptıkları protesto gösterilerinde, bu talep dile getirildi. (Cumhuriyet, 27.4.1994)

Kamu çalışanı sendikaları, Türk-İş’in 24 Nisan 1994 İşsizlik ve Pahalılığı Protesto Mitingine de katıldılar.

Demokrasi Platformu’nu oluşturan örgütlerin genel sekreterlerinin 13 Nisan 1994 günü yaptıkları toplantıda bu mitingin tarihinin 1 Mayıs olarak değiştirilmesi önerisi Türk-İş tarafından kabul edilmedi. (Demokrasi Platformu Sekretaryası adına İhsan Karababa’nın 13.4.1994 tarihli yazısı)

Türk-İş’in mitinge katılım çağrısı aşağıda sunulmaktadır:

İŞSİZLİK VE PAHALILIĞI PROTESTO MİTİNGİ

İşçiler, Memurlar, Emekliler, İşsizler, Ev Kadınları, Esnaf-Sanatkarlar,

İşsizlik ve pahalılık her geçen gün belimizi büküyor. 5 Nisan 1994 günü, DYP-SHP Koalisyon Hükümeti’nin açıkladığı ekonomik program, işsizliği ve pahalılığı daha da çekilmez hale getirdi. Uygulanan, bizim değil, uluslararası ve yerli tekelci sermayenin, IMF’nin, Dünya Bankası’nın, TÜSİAD’ın, TİSK’in, Odalar Birliği’nin programıdır.

Ülkemiz, tarihinin en büyük bunalımlarından birisini yaşamaktadır. Bunalımın, işsizliğin ve pahalılığın sorumlusu, ülkemizi yağmalayan uluslararası tekelci sermayedir; gümrük duvarları arkasında korunarak geri teknoloji ve ucuz işçilikle ürettiği malları çok büyük karlarla halkımıza satan yerli tekellerdir; döviz işlemlerinden trilyonlarca lira kazanan bankalardır; devleti soyan hayali ihracatçılardır; milyarlarca lira kazanırken devlete beş kuruş vergi vermeyen büyük tüccarlardır, büyük toprak sahipleridir, vergi kaçakçılarıdır; kamu kurum ve kuruluşlarını, belediyeleri, KİT’leri, tarım satış kooperatifleri birliklerini sermayeye peşkeş çeken ve kendi taraftarları için arpalık olarak kullanan siyasi partilerdir.

İşsizlik ve pahalılık kader değildir. İşsizliğe, pahalılığa, işyerlerinin kapatılmasına, özelleştirmelere, taşeronlaşmaya, işçilerin ve memurların işten atılmasına karşı meşru ve demokratik gücünü göstermeyen, açlığı ve sefaleti kabullenir.

İşsizlik ve pahalılığa karşı meşru ve demokratik gücünü göster. İşsizlik ve pahalılığı protesto mitingine katıl. Türk-İş’in işsizlik ve pahalılığı protesto mitingine, tüm yasal ve demokratik örgütler ve siyasal partiler ve halkımız davetlidir.

Türk-İş Genel Merkezi tarafından bağlı sendikalara gönderilen 18 Nisan 1994 tarihli yazıda şöyle dendi:

“24 Nisan 1994 Pazar günü Ankara’da yapılacak Pahalılık ve İşsizliği Protesto Mitingi’nin çalışanların onuruna yaraşır bir düzeyde yapılabilmesi, hiç kuşkusuz Konfederasyonumuz üyesi sendika başkanlıklarının vereceği destek ve katkı ile mümkün olacaktır.

“Bu bakımdan Ankara’da yapılacak mitinge en geniş biçimiyle katılımın sağlanabilmesi için Ankara, Çankırı, Kırıkkale, Aksaray, Kastamonu, Kırşehir, Nevşehir, Eskişehir ve Bolu ile Sendikanızın uygun bulacağı diğer illerdeki şubelerinize gerekli talimatların verilmesini rica eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.” (Türk-İş’in 18.4.1994 gün ve 94-489-5/43 sayılı yazısı)

24 Nisan 1994 günü, Türk-İş’in Ankara’daki mitinginin yanı sıra, Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş Sendikası da Karabük’te, “Demir Çelik Kapatılamaz, Karabük Karartılamaz” mitingi düzenledi. Yaklaşık 15 bin işçinin ve ailesinin katıldığı mitingde, Özçelik-İş Genel Başkanı Metin Türker, “Karabük’ün kapatılması ölümdür; fakat ölümle uzlaşma olmaz,” dedi. (Günaydın, 25.4.1994)

24 Nisan 1994 günü Tandoğan Meydanı’nda gerçekleştirilen İşsizlik ve Pahalılığa Hayır Mitingi’ne yaklaşık 30 bin kişi katıldı.

Mitingde Hükümet yuhalandı ve istifaya çağrıldı. Türk-İş’in düzenlediği bir mitingde ilk kez DİSK’in ve Hak-İş’in temsilcileri de konuşma yaptı. DİSK Genel Başkan Vekili İsmail Hakkı Önal ve Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi yaptıkları konuşmalarda Hükümetin politikalarını eleştirdiler.

Demokrasi Platformu adına da Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Mustafa Ekmekçi konuşma yaptı.

Mitingde henüz IMF karşıtı sloganlar yoktu. Atılan sloganların bazıları şöyleydi: Hükümet İsrailliyi, biz Filistinliyi oynuyoruz. İşçiyiz, güçlüyüz, kazanacağız. İşçi memur el ele, genel greve. Vur vur inlesin, Ankara dinlesin. Çok zor kazandık, kolay vermeyiz. Acı reçete istemiyoruz. Sattırmayız KİT’leri, Amerika itleri. Genel grev hakkımız, söke söke alırız. Mezarda emekliliğe hayır. (Türk-İş Dergisi, Nisan 1994, s.8-9)

Demiryol-İş Sendikası’nın Hız Dergisi, mitingi diğer yayın organlarından daha ayrıntılı bir biçimde ele almıştır (Demiryol-İş, Hız, Mart-Nisan 1994, Sayı 162, s.6-7):

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nca seçilen ve 11 Sendikanın Genel Başkanı ile Türk-İş Yönetim Kurulu’ndan oluşan sürekli eylem komitesinin 12 Nisan Salı günkü toplantısında aldığı karar doğrultusunda 24 Nisan Pazar günü DİSK, Hak-İş ve Demokrasi Platformuyla Ankara’da ortaklaşa bir miting düzenlendi.

Celal Bayar Caddesi Tandoğan tarafından düzenlenen ve muhteşem bir kalabalığın katılımıyla gerçekleşen “Pahalılık ve İşsizliği Protesto” mitingi (…)

Son derece görkemli ve coşkulu geçen mitingde hükümet aleyhine atılan sloganlarla konuşmacıların sözleri sık sık kesildi.

Mitingde ilk konuşmayı işçiler adına Türk Harb-İş Sendikası’ndan Müzeyyen Ulaş yaptı. Ulaş, hükümetin 5 Nisan Ekonomik İstikrar paketini eleştiren konuşmasında; işçilerin fedakarlık yapacak imkanlarının olmadığını söyledi.

Hükümetin ülkeyi değil, sermayeyi kurtarmak istediğini belirten Müzeyyen Ulaş şöyle konuştu: “Özelleştirme ya da kapatma, işsizlik, zamlar, enflasyon, devalüasyon, yeni vergi yasaları, maaşların dondurulması, emeklilik yaşının arttırılması, kıdem tazminatlarına el uzatılması ve daha bir yığın yeni uygulamalarla her şeyi emekçilerin üzerine yıkan hükümet bunun adına istikrar diyor. Kendi çıkarları için yarattıkları dipsiz uçurumlar var. Emekçilerin bedenlerine basarak çıkmak istiyorlar. Bizden bundan sonra fedakarlık istiyorlar. İş yoksa, uzlaşma da yok, ekmek yoksa, barış da yok diyoruz.”

Daha sonra Demokrasi Platformu adına konuşan gazeteci Mustafa Ekmekçi, böylesine görkemli ve büyük bir kalabalığa hitap ettiği için duyduğu mutluluğu dile getirerek, “Fabrikaları batıranlar, kapattıranlar işçiler değil, yöneticilerdir. İşçilerin yönetimde hiçbir hakları, hiçbir yetkileri yoktur. Öyleyse neden bu fabrikalar kapanıyor, onlar ekmeklerinden oluyorlar. Ben burada şunu önermek istiyorum; işçiler, fabrikalara, kuruluşlara yönetici olarak gelmelidirler. İnsan kendi fabrikasını kapattırır mı” şeklinde konuştu.

Ülkemizde konuk olarak bulunan ve mitinge katılan Azerbaycan İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Settar Suliddinoğlu Mehbaliyev de yaptığı kısa konuşmada, böyle anlamlı bir gündü bu görkemli kalabalığa hitap ettiği için son derece memnun olduğunu söyleyerek, bu miting sonunda işçilerin ve emekçilerin bütün problemlerinin düzelmesi dileğinde bulundu.

DİSK Konfederasyonu adına konuşan İsmail Hakkı Önal da konuşmasında şunları söyledi: “Bugün, bütün çalışanlar, bütün emekçi kesimi haklarımız için buradayız ve bundan böyle de bütün emekçilerin, bütün işçilerin bir arada olması gerektiğine inanmaktayız, söylemekteyiz. Bir arada olmalıyız ki, Türkiye’de, Türkiye’yi yönetenler çalışanların haklarını yiyemesin, çalışanları sömüremesin, onların zaman zaman haklarına el uzatmasın. Ve yine bu birlikteliğimiz, bu beraberliğimiz sınıfsal olmalıdır. Sınıfsal çıkarlar etrafından birleşimledir ki, bugün bizi yönetenler zaman zaman, dönem dönem önümüze 5 Nisan paketlerini koyamasınlar. Böyle olmalıdır ki, Petlas’da, Beykoz’da ve Zonguldak’ta bir daha ekmeğimize el uzatamasınlar.”

Mitingde Hak-İş Konfederasyonu adına konuşan Hüseyin Tanrıverdi şunları söyledi:

“Bugün burada niye toplandık? Ekmeğimizin yarısını aldılar, bir yarısını daha almak istiyorlar. Soframızdaki zeytinin tamamını almak istiyorlar. Bütün bunlara dur demek için, bütün bunlara hayır demek için, birliğimizi, beraberliğimizi, gücümüzü göstermek için toplandık. Hepinize teşekkür ediyorum.”

Tanrıverdi, asgari ücretin 215 dolardan, açılan istikrar paketi sonrasında 30 dolara düştüğünü belirterek, “Bu gösterge yetmiyor mu bu hükümete?” dedi.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral de coşkulu ve görkemli topluluğun sevgi gösterileri içinde yaptığı konuşmasında, hükümetin özelleştirme ve işyeri kapatma girişimlerine karşı Türk-İş olarak sonuna kadar direneceklerini söyledi.

Bayram Meral, çimento fabrikasının özelleştirilmesinden sonra çimentonun torbasının 16.000 liradan 140.000 liraya çıktığını ve buna rağmen devlete hâlâ vergi verdiklerini söyledi.

KİT’lerin bugüne kadar siyasi partilerin arpalığı durumunda olduğunu ve halen arpalıklarının devam ettiğini söyleyen Meral, “aylardan zam yapıyoruz diye diye KİT’lerdeki bütün stoklar tüketildi, arkasında % 50 ile % 70 arasında zam yaptılar. Bundan da stokçular ve vurguncular kazandı,” dedi.

Son zamanlarda sermayedarların Anayasa’nın 119. maddesinin yürürlüğe girmesi konusunda siyasi iktidara baskı yaptıklarını söyleyen Bayram Meral, 119. maddenin yürürlüğe girmesiyle bu gibi toplantıların, yürüyüşlerin ve direnişlerin kanunen engellenebileceğini belirtti ve ikinci zam paketinin yolda olduğuna işaret etti.

Konuşmasında GENEL GREV çağrısında bulunan Bayram Meral şunları söyledi:

“Bu ülke sizin, bu ülke için vergi veren sizsiniz. Askerlik yapan sizsiniz, vatanı bekleyen sizin evlatlarınız; söz sahibi de siz olacaksınız.

“Eğer bu hükümet, bu milletvekilleri kendilerine çeki düzen vermezlerse, sizlerin sorunlarına eğilmezlerse, 12 Eylül hukukunu ortadan kaldırmazlarsa, emeklinin yüzünü güldürmezlerse, memurun grevli toplu sözleşmeli hakkını vermezlerse, işçisiyle, memuruyla emeklisiyle, duluyla, esnafıyla bu meydanları dolduracağız, genel grev dahil olmak üzere, üretimden gelen gücümüzü kullanacağız.”

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, yasadaki yasakların kaldırılmasını siyasi iktidardan isteyerek, işçileri kendi partilerini, “İşçi Partisi”ni kurma konusunda çağrıda bulundu ve konuşmasını şöyle tamamladı.

“Biz, yalnız çalışanların değil, biz halkımızın savunucusuyuz, ülkemizin birliğini, bütünlüğünü savunuyoruz. Halkımızın mutluluğunu düşünüyoruz, onun içerisinde de kendi hakkımızı arıyoruz.

“Eğer bu hükümetin, bu Meclisin, çoğulcu, özgürlükçü parlamenter sisteme inancı varsa, insan haklarına saygısı varsa, yasalardaki yasakları kaldırsınlar, işçi sınıfı çalışanı, memuru, kendi partisini kuracaktır. Sizden aldığımız gücü, sizin için kullanacağız.”

Türk-İş’in 24 Nisan 1994 Ankara mitingini Cumhuriyet şöyle anlatmaktadır:

“Tandoğan Meydanı ile Celal Bayar Bulvarı’nın kesiştiği alanda yapılan İşsizlik ve Pahalılığa Hayır mitingine yaklaşık 30 bin çalışan katıldı. Hükümetin yuhalandığı ve istifaya çağırıldığı mitingde, ‘Hükümet İsrailliyi, biz Filistinliyi oynuyoruz,” “İşçiyiz, güçlüyüz, kazanacağız,” “işçi memur el ele genel greve,” “vur vur inlesin, Ankara dinlesin,” “Çok zor kazandık, kolay vermeyiz,” “acı reçete istemiyoruz,” “sattırmayız KİT’leri, Amerikan itleri,” “silkele başkan, düşecekler,” “genel grev hakkımız, söke söke alırız” sloganları atıldı. Alanda, “Haziran’da işbaşı, Ağustos’ta kapı dışarı,” “Kâr, faiz size, kemer sıkmak bize,” “3 ay çalışıp, 9 ay yiyeceğiz,” “kalkınma, fabrikaları kapatmak değildir,” “mezarda emekliliğe hayır,” “KİT’lerin kâr-zararını dönekler ve palavracı Yaramancılara değil, bize sorun,” “paralı eğitime hayır” yazılı pankart ve dövizlerin taşındığı dikkat çekti.

“Ankara’da ‘tarihi bir gün’ yaşandığını vurgulayarak konuşmasına başlayan Türk-İş Başkanı Bayram Meral, 12 Eylül’den sonra zenginlerin kârını 100 kat arttırdığını, işçinin alınterinin karşılığının sıfıra düştüğünü belirtti. Miting alanının yakınındaki bir ağacın üzerine İşçi Partisi bayrağını asan bir kişiyi görünce konuşmasına ara veren Meral, ‘işverenler göndermiştir. Onu lütfen asmayın. O işverenler, bizi birbirimize düşürdüler. Tahrik olmayın,’ dedi. 4 kişilik bir ailenin sabah, öğlen ve akşam birer simit yiyip, çay içmeleri durumunda ayda 2 milyon 160 bin lira tutarında gıda harcaması yapmaları gerektiğini belirten Meral, asgari ücretin 1,5 milyon lira olduğunu anımsatarak, ‘Sen, bundan ne fedakarlık bekliyorsun. Utan’ diye konuştu. Hükümetin KİT zararlarına ilişkin açıklamalarının ‘yalan’ olduğunu ileri süren ve Başbakan Tansu Çiller’i isim vermeden, ‘sermayenin maskotu’ olarak eleştiren Meral, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ‘Merkez Bankası Kanununu geri çevirmesi’ çağrısında bulundu. Meral, ‘Bu kanun geri çevrilmezse, bu meydanları dolduran, siyaset yasaklarını kaldıran işçi, sana hakkını helal etmeyecektir’ diye seslendi. Alandakilere ‘KİT’ler kapatıldığı zaman genel greve evet mi’ diye soran Meral, ‘evet’ yanıtını alınca, ‘hay ağzınıza sağlık sizin’ dedi. Geçici işçileri ‘işe alınmazlarsa, ay başında Başbakanlık’ın önüne gelmeye’ çağıran Meral, Hükümete kamu bankalarını özelleştirme önerisi yaptı. Meral’in konuşması sırasında, Ankara Paralı Eğitime Hayır Platformu pankartı taşıyan bir grubun ‘kahrolsun sendika ağaları’ sloganını attıkları dikkat çekti.

“Demokrasi Platformu adına konuşan gazetemiz yazarı ve Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Mustafa Ekmekçi de, işçi ve köylünün ‘Türk ulusunun efendisi’ olduğunu belirterek işçilerin yönetime katılması gerektiğini söyledi.

“DİSK Genel Başkan Vekili ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı İsmail Hakkı Önal, çalışanların hak, aş ve ekmek için toplandıklarını ifade ederek emekçilerin ‘sınıfsal birlikteliğinin’ zorunlu olduğunu söyledi.

“Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi de ekmeğin bir yarısının çalışanların elinden alındığını, diğer yarısının da alınmak istendiğini söyledi. Bunlara ‘dur demek’ için çalışanların gücünü göstermesi gerektiğini vurgulayarak, ‘Asgari ücret 215 dolar ederken, bugün bu paket sayesinde 30 dolara düştü. Bu gösterge yetmiyor mu hükümete? Bize zulmedenlere, hep birlikte gücümüzü göstereceğiz. Hayır, hayır, hayır diyeceğiz,” dedi.” (Cumhuriyet, 25.4.1994)

Mitinge İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği olarak katılan küçük bir grup, “kahrolsun sarı sendika ağaları,” “yaşasın işçilerin birliği,” “işsizliğe, pahalılığa zamma zulme son,” “yaşasın devrimci mücadelemiz,” “işçilerin birliği sermayeyi yenecek,” “yaşasın halkların kardeşliği,” “faşizme karşı ya birleşmek ya ölüm” sloganlarını attı. (Devrimci Mücadele, Eylül-Ekim 1994, Sayı 13, s.67)

DİĞER HABERLER
TÜRKİYE’NİN İLK GENEL GREVİ (BÜYÜK ÖĞRETMEN BOYKOTU, 15-18 ARALIK 1969)
TÜRKİYE’NİN İLK GENEL GREVİ (BÜYÜK ÖĞRETMEN BOYKOTU, 15-18 ARALIK 1969)

Türkiye’nin “genel grev” olarak nitelendirilebilecek ilk yaygın iş durdurma eylemi, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İLKSEN) tarafından 15-18 Aralık 1969 günleri gerçekleştirilen “Büyük Öğretmen Boykotu”dur.

TÜRK-İŞ ERTELEDİĞİ EYLEMLERİ ÖNE ÇEKTİ
TÜRK-İŞ ERTELEDİĞİ EYLEMLERİ ÖNE ÇEKTİ

Türk-İş sahadaki eylemlerin yanı sıra sesini sosyal medya üzerinden duyuracağı bir dijital kampanya da başlatacak.

ENFLASYON SIFIR OLSA BİLE HAYAT PAHALILIĞI KALICI
ENFLASYON SIFIR OLSA BİLE HAYAT PAHALILIĞI KALICI

Türkiye, yıllardır enflasyonu düşürmekle uğraşıyor. Bu konuda ne kadar samimi olunduğu, enflasyonu düşürmenin gerçekte ne kadar istendiği ayrı bir konu