Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
08 Eylül 2025
TÜRK-İŞ’İN 21 ARALIK 1996 İSTANBUL TOPLANTISI VE PARTİ KURMA KARARI

Türk-İş’in 5-10 Aralık 1995 günleri toplanan 17. Genel Kurulunda, temel siyasal, demokratik ve ekonomik taleplerin yer aldığı kapsamlı “Görüş ve Talepler” kararı oybirliğiyle kabul edildi. Bu kararlar, işçi sınıfının her kesiminin ortak olduğu çizgiyi tanımlıyordu ve bir parti programının taslağı gibiydi.

TÜRK-İŞ’İN 21 ARALIK 1996 İSTANBUL TOPLANTISI VE PARTİ KURMA KARARI

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

1990’lı yıllarda koalisyon hükümetleri döneminde işçilerin ve sendikaların sorunlarının artması ve belirli bir gücü olan siyasi partilerin hiçbirinin işçi sınıfının sorunlarının çözümü doğrultusunda somut adım atmaması üzerine, Türk-İş’in bir siyasi parti kurması tartışmaları yeniden gündeme geldi. Anayasanın, sendikaların siyasi faaliyetini katı bir biçimde yasaklayan 52. maddesinin 23.7.1995 tarihinde iptal edilmesi de bu doğrultudaki girişimleri güçlendirdi.

Türk-İş’in 5-10 Aralık 1995 günleri toplanan 17. Genel Kurulunda, temel siyasal, demokratik ve ekonomik taleplerin yer aldığı kapsamlı “Görüş ve Talepler” kararı oybirliğiyle kabul edildi. Bu kararlar, işçi sınıfının her kesiminin ortak olduğu çizgiyi tanımlıyordu ve bir parti programının taslağı gibiydi.

Türk-İş, 24 Aralık 1995 genel seçimleri öncesinde de, DYP ve CHP’ye oy verilmemesi çağrısında bulundu. Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun bu konudaki kararı aşağıda sunulmaktadır:

“Türk-İş Başkanlar Kurulu 20 Aralık 1995 günlü toplantısında, (…) ülkemizdeki siyasal ve sendikal durumu değerlendirerek 24 Aralık 1995 günü yapılacak genel seçimlere ilişkin şu kararları almıştır:

“(1) Halkımıza verdiği sözleri 4 yıllık Koalisyon Hükümetleri döneminde yerine getirmeyen ve özellikle 5 Nisan İstikrar Programı ile işçi sınıfımız ve tüm çalışanlar için yeni ve ciddi sıkıntılar yaratan DYP ve CHP’ye oy verilmemelidir.

“(2) Laik ve demokratik sosyal hukuk devleti anlayışına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkmayan siyasi partilere oy verilmemelidir.

“(3) Başkanlar Kurulumuz, işçilerin, memurların, işsizlerin, emeklilerin ve diğer tüm çalışanların oylarını kullanırken, Türk-İş’in önderliğinde 1995 yılında verilen yoğun işçi mücadelelerini de göz önüne alacaklarına ve kendilerinden yana olan siyasi partileri tercih edeceklerine inanmaktadır.”

Ancak, Türk-İş ve bağlı sendikalar, bu karar doğrultusunda hiçbir çalışma yapmadı. Türk-İş’e bağlı sendikaların üyeleri ve diğer işçiler de, siyasal tercihlerini belirlerken Türk-İş’in tavrını dikkate bile almadılar.

24 Aralık 1995 milletvekili seçimlerinde RP yüzde 21,4; ANAP yüzde 19,7; DYP yüzde 19,2; DSP yüzde 14,6; CHP yüzde 10,7; MHP yüzde 8,2 ve HADEP yüzde 4,2 oy aldı.

Seçimlerden sonra önce II. Yılmaz Hükümeti kuruldu (06.03.1996 – 28.06.1996; ANAP ve DYP koalisyonu). Ardından Erbakan Hükümeti görevi devraldı (28.06.1996 – 30.06.1997, RP ve DYP koalisyonu).

20 Mart 1996 günü Türk-İş’e üye kuruluşların genel eğitim ve teşkilatlandırma sekreterleri toplantısı yapıldı. Bu toplantı sonrasında yayınlanan bildirgede, sorunlar ve talepler özetlendikten sonra, Türk-İş’in siyasi faaliyetine ilişkin bir değerlendirme de yer alıyordu:

Bu rapor, Tekgıda-İş Sendika Akademisi yöneticisi Yıldırım Koç tarafından hazırlanmıştır.

TÜRK-İŞ’E ÜYE KURULUŞLAR

GENEL EĞİTİM VE TEŞKİLATLANDIRMA SEKRETERLERİ TOPLANTISI BİLDİRGESİ

(20 MART 1996)

Türk-İş tarafından 18-20 Mart 1996 günleri İzmir’de düzenlenen Türk-İş’e Üye Kuruluşlar Genel Eğitim ve Teşkilatlandırma Sekreterleri Toplantısı’nda ülkemizin, sendikacılık hareketinin ve tüm çalışanların sorunları tartışılmış ve aşağıdaki görüşlerin ve kararların kamuoyuna açıklanması kararlaştırılmıştır.

1995 yılının sorunlarının ve yoğun mücadelelerinin ardından, 1996 yılı da sorunlarla başlamıştır. Hükümetin kurulmasının ardından sağanak gibi yağan zamlar ve artan işsizlik, tüm çalışanların, emeklilerin ve işsizlerin omuzlarındaki yükü daha da taşınmaz hale getirmiştir. Tam üyelik güvencesi alınmadan Avrupa Birliği ile girilen gümrük birliği bu sorunlarımızı daha da artıracaktır. Bunalımın yükünü çalışanların sırtına yıkmayı hedefleyen yeni istikrar programları gündemdedir. Sosyal devleti yok etmek isteyenler, başarısızlıklarının sorumluluğunu taşıdıkları SSK’yı tasfiye etmek niyet ve çabası içindedir. Hükümet programı, devletin görevlerini yalnızca altyapı, güvenlik ve yargı alanıyla sınırlayan bir anlayışla hazırlanmıştır. Başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm çalışanların, işsizlerin ve emeklilerin acil çözüm bekleyen temel sorunları Hükümet Programında yer bile almamıştır. Demokratikleşme yerine, onaylanmış ILO Sözleşmelerinde yer alan temel hakların kullanılmasını terör eylemi kabul eden tasarılar hazırlanmaktadır. Türk-İş’in 17. Olağan Genel Kurulu’nda oybirliğiyle kabul edilen Eğitim ve Teşkilatlanma Komisyonu Raporu’nda yer alan tüm sorunlar daha da artarak sürmektedir.

Sendikacılık hareketi demokrasinin güvencesidir. Sendikacılık hareketi, özelleştirme, taşeronlaştırma, işsizlik, yerli ve yabancı kaçak işçilik, işçi çıkarmalar, zorunlu emeklilik, işyerlerinin geçici olarak kapatılması veya bölünmesi, eve iş verme sistemi, esneklik, standart-dışı çalışma biçimleri gibi nedenlere bağlı olarak, üye kaybına uğramaktadır. Türk-İş geçtiğimiz yıllarda tarihinin en büyük meşru ve demokratik eylemlerini gerçekleştirmiş ve büyük yenilgileri önlemiştir. Ancak Türk-İş’e ve Üyesi Sendikalara önümüzdeki dönemde yeni görevler düşmektedir. Sendikacılık hareketi bir dönüm noktasındadır.

Türk-İş ve Üye Kuruluşlar bu sınavı da başarıyla verecektir. Türk-İş, başta sosyal güvenlik olmak üzere, tüm alanlarda kazanılmış haklarımızı koruyacak ve çalışanların, işsizlerin ve emeklilerin huzurlu ve insanca yaşayabilecekleri demokratik ve laik sosyal hukuk devletini koruyacak ve geliştirecektir. Bu doğrultuda bir adım olarak, SSK konusunda 3 Konfederasyon tarafından 13 Mart 1996 günü kamuoyuna açıklanan ilk revizyon önerisi tarafımızdan benimsenmektedir. 3 Konfederasyon tarafından açıklanacak ve Türk-İş Başkanlar Kurulunca onaylanacak aksiyon planı da tüm Sendikalarımızca desteklenmektedir.

Bu büyük ve daha da artması muhtemel olan sorunların aşılabilmesi için, Türk-İş’in birlik ve bütünlüğü daha da güçlendirilmeli, Türk-İş’in 17. Genel Kurulu’nda oybirliğiyle kabul edilen Kararlar Komisyonu Kararları’nın hayata geçirilmesi için gerekli çaba gösterilmelidir. Bu süreçte Türk-İş’in gerçekleştireceği sendikal eğitim çalışmalarının büyük katkısı olacaktır. Sendikal eğitim alanında Sendikalarımız alanındaki işbirliği ve güçbirliği de geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.

  1. Genel Kurulumuzda alınan karar uyarınca, yalnızca toplu iş sözleşmeleri ile sınırlı bir sendikacılık anlayışı aşılmalı, çözümü siyasi alana kaymış temel sorunlarımız için de etkili bir biçimde mücadele edilmelidir. Bu anlayış çerçevesinde,

– Demokratikleşme sürecinin hızlandırılması,

– Onaylanmış 158 sayılı ILO Sözleşmesi uyarınca iş güvencesinin sağlanması,

– Teşmil kurumunun etkili bir biçimde kullanılması,

– Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 94 sayılı Sözleşmesi’nin ve 1988 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararının etkili bir biçimde uygulanarak, taşeronluğun sendikasızlaşmaya ve işçilerin insanlık dışı bir biçimde sömürülmesine yol açmasına engel olunması,

– Vahidi fiyat uygulamasının durdurulması,

– Kaçak işçilikle etkili bir biçimde mücadele edilmesi,

– Devleti küçültme çabalarına karşı çıkılarak, Anayasa’da öngörülen demokratik ve laik sosyal hukuk devleti anlayışının hayata geçirilmesi,

– Sendikal hak ve özgürlükler konusunda, onaylanmış ILO Sözleşmelerinin iç mevzuatımıza yansıtılması ve bunların gereklerinin yerine getirilmesi,

– Hak grevi hakkının tekrar tanınması,

– Asgari ücretin insanca yaşamaya yetecek bir düzeye çıkarılması ve en az enflasyon oranında artırılması,

– Eve iş verme kapsamında çalışanların da işçiyi koruyucu mevzuatın kapsamına alınması,

– Sendikaların televizyon kanalı ve radyo kurmasının önündeki engellerin kaldırılması ve TRT’de işçilerin temsilinin yeniden sağlanması,

– Özel güvenlik görevlilerinin sendikalaşmasının önündeki engellerin kaldırılması, ihtiyaç fazlası askerlik yükümlülerinin ve stajyer öğrencilerin işyerlerinde işçi gibi çalıştırılmalarının önlenmesi,

– Zorunlu emeklilik uygulamalarının durdurulması,

– Devletin, işsizlikle mücadele için etkin önlemler alması,

– İşyerlerinin kapatılması ve bölünmesinin sendikal mücadeleyi ve gücü zayıflatıcı biçimde kullanılmasının önlenmesi

için gerekli çaba gösterilmelidir.

Türk-İş yalnızca kendi üyelerinin sorunlarıyla değil, ülkemizin ve tüm halkımızın sorunlarıyla ilgilenmeye, halkımızın öncüsü ve umudu olmaya devam etmelidir. Bu anlayış çerçevesinde,

– Memurların, emeklilerin ve işsizlerin örgütlenmeleri ve meşru mücadeleleri desteklenmeli,

– Küçük esnaf ve sanatkarların meşru mücadelesi desteklenmeli,

– Topraksız ve az topraklı yoksul köylülerin ve küçük üretici köylülerin mücadelesine destek verilmeli,

– Öğrencilerin demokratik ve meşru mücadelesi desteklenmeli, provokasyonların önlenmesi için çaba harcanmalı,

– Ülkemizin doğal zenginliklerinin korunmasında çevre koruma örgütleriyle işbirliği yapılmalıdır.

Türk-İş, Hükümetle ve işverenlerle ilişkilerinde diyaloğu geliştirmeli ve ancak diyaloğun yeterli olmadığı yerde, özellikle son yıllarda yaptığı gibi, meşru ve demokratik kitle eylemlerini etkili bir biçimde kullanmayı sürdürmelidir. Bu anlayış çerçevesinde,

– Demokratik bir biçimde yeniden yapılandırılacak ve yalnızca bir danışma organı niteliğinde olacak Ekonomik ve Sosyal Konsey’in 144 sayılı ILO Sözleşmesi uyarınca etkili bir diyalog aracı olarak kullanılması ve

– Çeşitli işkolları ve bölgelerdeki işçiler arasındaki dayanışmanın geliştirilmesi için gerekli çaba gösterilmelidir.

– Bugünkü biçimiyle Ekonomik ve Sosyal Konsey kaldırılmalıdır.

Türk-İş siyasi partiler karşısında bağımsızlığını özenle korurken, 16. Genel Kurul’da oybirliğiyle alınan karar uyarınca, sendikacılık hareketinin siyasi alandaki bağımsız gücünü demokratik biçimde kullanma konusunu gündemine öncelikle almalıdır.

Türk-İş ve Bağlı Sendikalar, yoğunlaşan sorunlarla daha başarılı bir biçimde başedebilmek için,

– İşyeri örgütlenmelerini geliştirmeli, işyeri sendika temsilciliği kurumunu güçlendirmeli,

– Türk-İş Bölge ve İl Temsilciliklerini güçlendirmeli ve 1995 kamu grevleri sırasında oluşturulan bölge ve il grev komiteleri deneyimlerinden de yararlanarak, illerdeki şubelerimiz ve işyeri sendika temsilcileri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı geliştirmeli,

– Kapsam-dışı personelin kapsam içine alınması için gerekli çabayı göstermelidir.

– Sendikalarımız, kadın işçiler birimleri ve çocuk ve genç işçiler birimleri oluşturmalıdır.

– Sendikalarımız, üyelerinin eşleri ve çocukları için birimler oluşturmalı, faaliyetler düzenlemelidir.

Türk-İş, özel sektör örgütlenmesinde koordinasyon ve yönlendirme görevini yerine getirmelidir. Sendikal örgütlenmede Sendikalarımız arasındaki işbirliği ve dayanışma geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.

Türk-İş ve Üye Sendikalarımız, üyelerimize doğrudan hizmeti gündeme getirmeli ve bu konuda bazı Sendikalarımızın atmış olduğu adımlar daha da güçlendirilmelidir.

Türk-İş, endüstri meslek liseleri ve tüm okullarla ilişki kurarak, Türk-İş’in ve sendikacılık hareketinin tanıtılmasını sağlamalıdır.

Türk-İş, işçi sınıfının ve tüm halkımızın çıkarlarını koruyacak, halkımızın doğru biçimde bilgilendirilmesini sağlayacak ve üyelerimizin eğitimine katkıda bulunacak bir televizyon kanalı ve radyonun kurulması ve gazetenin çıkarılması sorununa öncelikle eğilmeli, bu konudaki yasal engellerin kaldırılması için gerekli çabayı göstermelidir.

Türk-İş, Türkiye’deki yabancı sermaye yatırımlarındaki artışı da göz önüne alarak, uluslararası alandaki ilişkilerini, uluslararası sendikacılık hareketi ve diğer ülkelerdeki sendikal merkezler olan işbirliği ve güç birliğini güçlendirmelidir.

Türk-İş, işçilerin tüketici olarak gücünü sendikal hareketin çıkarları doğrultusunda etkili biçimde kullanmalıdır. Bu amaçla, sendika üyesi işçiler tarafından üretilen malların ve sunulan hizmetlerin tercih edilmesi doğrultusunda kampanyalar açmalı, gerektiğinde tüketici boykotları yapmalıdır. Bu amaçla, Türk-İş önderliğinde kurulan tüketici dernekleri ve işçi tüketim kooperatifleri ile yakın bir işbirliği gerçekleştirilmeli, gazetelerin tüketici köşeleri bu amaçla kullanılmalıdır. Türk-İş, tüketicilerimizin yerli üreticilerce kalitesiz mallara mahkum edilme kaygısını göz ardı etmeden, yerli malı kullanma kampanyaları açmalıdır. Sendikalarımız, ticari kuruluşlarla her türlü ilişkisinde, sendikalı işçilerin çalıştığı işyerlerine büyük öncelik vermelidir. Tüketici olarak gücümüz sendika eğitimlerinde önemli bir konu olarak ele alınmalıdır.

Türk-İş, tüm bu çabaları ve çalışmaları sırasında, kamu çalışanları sendikaları, işçi sağlığı kurullarının mevzuatta öngörülen biçimde işletilmesi ve SSK gibi konularda Türk Tabipleri Birliği ve ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve SSK müfettişleri, Maliye Bakanlığı denetim elemanları ve Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) ile yakın bir işbirliği geliştirilmelidir.

Türk-İş’e Üye Kuruluşların Genel Eğitim ve Teşkilatlandırma Sekreterleri, bu toplantıda alınan kararların Teşkilata duyurulmasını, belirli aralıklarla düzenli olarak yapılacak Genel Eğitim ve Teşkilatlandırma Sekreterleri toplantılarında bu kararlar doğrultusunda atılan adımların değerlendirilmesini ve Türk-İş Bölge Temsilciliklerinin bulunduğu bölgelerde şube yöneticilerinin katılımıyla bu sorunların görüşüldüğü toplantıların düzenlenmesini talep etmektedir. Genel Eğitim ve Teşkilatlandırma Sekreterleri, ülkemiz, halkımız ve sendikacılık hareketi için hayati önemde olan bu kararların uygulanmasının takipçisi olacaktır.

Türk-İş’e bağlı sendikaların Ankara Şube Başkanları’nın 21 Nisan 1996 günü yaptıkları toplantı sonrasındaki bildirge de benzer nitelikteydi:

TÜRK-İŞ’E ÜYE KURULUŞLAR

ANKARA ŞUBE BAŞKANLARI TOPLANTISI BİLDİRGESİ

(21 NİSAN 1996)

Türk-İş tarafından 20-21 Nisan 1996 günleri İzmir’de düzenlenen Türk-İş’e Üye Kuruluşlar Ankara Şube Başkanları Toplantısı’nda ülkemizin, sendikacılık hareketinin ve tüm çalışanların sorunları tartışılmış ve aşağıdaki görüşlerin ve kararların kamuoyuna açıklanması kararlaştırılmıştır.

1995 yılının sorunlarının ve yoğun mücadelelerinin ardından, 1996 yılı da sorunlarla başlamıştır. Hükümetin kurulmasının ardından sağanak gibi yağan zamlar ve artan işsizlik, tüm çalışanların, emeklilerin ve işsizlerin omuzlarındaki yükü daha da taşınmaz hale getirmiştir. Mart ayı sonu itibariyle 12 aylık enflasyon yüzde 79,3’e çıkmıştır. Tam üyelik güvencesi alınmadan Avrupa Birliği ile girilen gümrük birliği bu sorunlarımızı daha da artıracaktır. Bunalımın yükünü çalışanların sırtına yıkmayı hedefleyen yeni istikrar programları gündemdedir. Uluslararası tekelci sermaye, ulusal devletleri zayıflatmak çabası içindedir. Bu çevreler, ulusal devletlerin gücünün kaynağı olan, insan haklarına saygılı, demokratik ve laik sosyal hukuk devleti anlayışını da yok etmek istemektedir. Belirli çevreler, başarısızlıklarının sorumluluğunu taşıdıkları SSK’yı tasfiye etmek niyet ve çabası içindedir. Hükümet programı, devletin görevlerini yalnızca altyapı, güvenlik ve yargı alanıyla sınırlayan bir anlayışla hazırlanmıştır. Başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm çalışanların, işsizlerin ve emeklilerin acil çözüm bekleyen temel sorunları Hükümet Programında yer bile almamıştır. Demokratikleşme yerine, onaylanmış ILO Sözleşmelerinde yer alan temel hakların kullanılmasını terör eylemi kabul eden tasarılar hazırlanmaktadır. Türk-İş Genel Kurulunda dile getirilen sorunlar artarak sürmektedir.

Sendikacılık hareketi demokrasinin güvencesidir, uluslararası tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda küreselleşen ekonomide, demokratik sosyal hukuk devletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünün asıl koruyucusudur. Sendikacılık hareketi, özelleştirme, taşeronlaştırma, işsizlik, yerli ve yabancı kaçak işçilik, işçi çıkarmalar, zorunlu emeklilik, işyerlerinin geçici olarak kapatılması veya bölünmesi, çocuk işçilik, eve iş verme sistemi, esneklik, standart-dışı çalışma biçimleri gibi nedenlere bağlı olarak, üye kaybına uğramaktadır. Türk-İş geçtiğimiz yıllarda tarihinin en büyük meşru ve demokratik eylemlerini gerçekleştirmiş ve büyük yenilgileri önlemiştir. Ancak Türk-İş’e ve Üyesi Sendikalara önümüzdeki dönemde yeni görevler düşmektedir. Sendikacılık hareketi bir dönüm noktasındadır.

Türkiye hızla işçileşmektedir. IMF talimatlarıyla uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları, köylerde küçük üreticiliği tasfiye etmektedir. PKK terörü ve ona karşı uygulanan strateji, köylerin boşalmasına yol açmaktadır. Küçük esnaf ve sanatkar hızlı bir tasfiye süreci içindedir.

Bu koşullarda sendikacılık hareketi Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünün ve bağımsızlığının, insan haklarına saygılı demokratik ve laik sosyal hukuk devletinin ana güvencesidir; ülkemizin ve halkımızın umudu ve öncüsüdür.

Türk-İş ve Üye Kuruluşlar bu sınavı da başarıyla verecektir. Türk-İş, başta sosyal güvenlik olmak üzere, tüm alanlarda kazanılmış haklarımızı koruyacak ve çalışanların, işsizlerin ve emeklilerin huzurlu ve insanca yaşayabilecekleri demokratik ve laik sosyal hukuk devletini koruyacak ve geliştirecektir. Başkanlar Kurulumuz, 4 Nisan 1996 günü yaptığı toplantısında, kazanılmış haklarımızı kararlı bir biçimde savunacağını, gerektiğinde bu amaçla meşru ve demokratik genel eylemlere başvuracağını açıklamıştır. Ankara Şube Başkanları olarak, bu doğrultuda alınacak kararlara tamı tamına uyacağımızı bir kez daha açıklıyoruz.

Bu büyük ve daha da artması muhtemel olan sorunların aşılabilmesi için, Türk-İş’in birlik ve bütünlüğü daha da güçlendirilmeli, Türk-İş’in 17. Genel Kurulu’nda oybirliğiyle kabul edilen kararların hayata geçirilmesi için gerekli çaba gösterilmelidir.

  1. Genel Kurulumuzda alınan karar uyarınca, yalnızca toplu iş sözleşmeleri ile sınırlı bir sendikacılık anlayışı aşılmalı, çözümü siyasi alana kaymış temel sorunlarımız için de etkili bir biçimde mücadele edilmelidir. Bu anlayış çerçevesinde,

– Demokratikleşme sürecinin hızlandırılması,

– Onaylanmış 158 sayılı ILO Sözleşmesi uyarınca iş güvencesinin sağlanması,

– Teşmil kurumunun etkili bir biçimde kullanılması,

– Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 94 sayılı Sözleşmesi’nin ve 1988 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararının etkili bir biçimde uygulanarak, taşeronluğun sendikasızlaşmaya ve işçilerin insanlık dışı bir biçimde sömürülmesine yol açmasına engel olunması,

– Vahidi fiyat uygulamasının durdurulması,

– Kaçak işçilikle etkili bir biçimde mücadele edilmesi,

– Devleti küçültme çabalarına karşı çıkılarak, “kerim devlet” veya “baba devlet” geleneğimizin devamı olan sosyal devlet anlayışının hayata geçirilmesi,

– Sendikal hak ve özgürlükler konusunda, onaylanmış ILO Sözleşmelerinin iç mevzuatımıza yansıtılması ve bunların gereklerinin yerine getirilmesi,

– Hak grevi hakkının tekrar tanınması,

– Asgari ücretin insanca yaşamaya yetecek bir düzeye çıkarılması ve en az enflasyon oranında artırılması,

– Eve iş verme kapsamında çalışanların da işçiyi koruyucu mevzuatın kapsamına alınması,

– Sendikaların televizyon kanalı ve radyo kurmasının önündeki engellerin kaldırılması ve TRT’de işçilerin temsilinin yeniden sağlanması,

– Özel güvenlik görevlilerinin sendikalaşmasının önündeki engellerin kaldırılması, ihtiyaç fazlası askerlik yükümlülerinin ve stajyer öğrencilerin işyerlerinde işçi gibi çalıştırılmalarının önlenmesi,

– Zorunlu emeklilik uygulamalarının bir daha gündeme getirilmemesi,

– Devletin, işsizlikle mücadele için etkin önlemler alması,

– İşyerlerinin kapatılması ve bölünmesinin sendikal mücadeleyi ve gücü zayıflatıcı biçimde kullanılmasının önlenmesi

için gerekli çaba gösterilmelidir.

Türk-İş yalnızca kendi üyelerinin sorunlarıyla değil, ülkemizin ve tüm halkımızın sorunlarıyla ilgilenmeye, halkımızın öncüsü ve umudu olmaya devam etmelidir.

Türk-İş, Hükümetle ve işverenlerle ilişkilerinde diyaloğu geliştirmeli ve ancak diyaloğun yeterli olmadığı yerde, özellikle son yıllarda yaptığı gibi, meşru ve demokratik kitle eylemlerini etkili bir biçimde kullanmayı sürdürmelidir.

Türk-İş siyasi partiler karşısında bağımsızlığını özenle korurken, 16. Genel Kurul’da oybirliğiyle alınan karar uyarınca, sendikacılık hareketinin siyasi alandaki bağımsız gücünü demokratik biçimde kullanma konusunu gündemine öncelikle almalıdır.

Türk-İş ve Bağlı Sendikalar, yoğunlaşan sorunlarla daha başarılı bir biçimde başedebilmek için, işyeri örgütlenmelerini geliştirmeli, işyeri sendika temsilciliği kurumunu güçlendirmeli, Türk-İş Bölge ve İl Temsilciliklerini güçlendirmeli ve 1995 kamu grevleri sırasında oluşturulan bölge ve il grev komiteleri deneyimlerinden de yararlanarak, illerdeki ve ilçelerdeki şubelerimiz ve işyeri sendika temsilcileri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı geliştirmelidir. Sendikalarımız, kadın işçiler birimleri ve çocuk ve genç işçiler birimleri oluşturmalıdır. Sendikalarımız, üyelerinin eşleri ve çocukları için birimler oluşturmalı, faaliyetler düzenlemelidir.

Türk-İş, özel sektör örgütlenmesinde koordinasyon ve yönlendirme görevini yerine getirmelidir. Sendikal örgütlenmede Sendikalarımız arasındaki işbirliği ve dayanışma geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.

Türk-İş ve Üye Sendikalarımız, üyelerimize doğrudan hizmeti gündeme getirmeli ve bu konuda bazı Sendikalarımızın atmış olduğu adımlar daha da güçlendirilmelidir.

Türk-İş, işçi sınıfının ve tüm halkımızın çıkarlarını koruyacak, halkımızın doğru biçimde bilgilendirilmesini sağlayacak ve üyelerimizin eğitimine katkıda bulunacak bir televizyon kanalı ve radyonun kurulması ve gazetenin çıkarılması sorununa öncelikle eğilmeli, bu konudaki yasal engellerin kaldırılması için gerekli çabayı göstermelidir.

Türk-İş, Türkiye’deki yabancı sermaye yatırımlarındaki artışı ve uluslararası tekelci sermayenin Türkiye’yi bir ucuz işgücü kaynağı olarak kullanma çabalarını da göz önüne alarak, uluslararası alandaki ilişkilerini, uluslararası sendikacılık hareketi ve diğer ülkelerdeki sendikal merkezler olan işbirliği ve güç birliğini güçlendirmelidir.

Türk-İş, işçilerin tüketici olarak gücünü sendikal hareketin çıkarları doğrultusunda etkili biçimde kullanmalıdır. Bu amaçla, sendika üyesi işçiler tarafından üretilen malların ve sunulan hizmetlerin tercih edilmesi doğrultusunda kampanyalar açmalı, gerektiğinde tüketici boykotları yapmalıdır. Bu amaçla, Türk-İş önderliğinde kurulan tüketici dernekleri ve işçi tüketim kooperatifleri ile yakın bir işbirliği gerçekleştirilmeli, gazetelerin tüketici köşeleri bu amaçla kullanılmalıdır. Türk-İş, tüketicilerimizin yerli üreticilerce kalitesiz mallara mahkum edilme kaygısını gözardı etmeden, yerli malı kullanma kampanyaları açmalıdır. Sendikalarımız, ticari kuruluşlarla her türlü ilişkisinde, sendikalı işçilerin çalıştığı işyerlerine büyük öncelik vermelidir. Tüketici olarak gücümüz sendika eğitimlerinde önemli bir konu olarak ele alınmalıdır.

Türk-İş Başkanlar Kurulu üyeleri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, genel seçimlerde bazı siyasi partilerin desteklenmesi kararını aldıkları için dava açıldı. İlk duruşma 14 Haziran 1996 günü yapıldı. (Siyah Beyaz, 15.6.1996)

Türk-İş Genel Başkan Danışmanı Yıldırım Koç, Nokta Dergisi’nde Cemal Subaşı ve Barış Doster’in yazısında yer alan açıklamasında şunları söylüyordu:

“İşçi sınıfının yapısı ve sorunları değişiyor. (…) İşverenler önce, devleti küçültme propagandasıyla sosyal devlet anlayış ve uygulamalarını reddediyorlar. Uluslararası tekelci sermaye, az gelişmiş ülkelerdeki hakimiyetini sınırlayabilecek bir güç olan ulusal devletleri de zayıflatacak bir strateji izlemeye başladı. Özellikle 1990’lı yıllarda güçlenen bir eğilim ise, işçileri koruyucu mevzuatın etkisiz kılınmasıdır. Ancak, sermayenin 1992 ve sonrasında başlattığı yeni saldırı koşullarında, yalnızca işyerlerinde, sokaklarda ve meydanlarda yapılan eylemlerle bir sonuç alınabilmesi artık olanaksızdır. Türkiye tarihinin en yaygın ve kapsamlı mücadelelerinden biri olan 1994-1995 meşru ve demokratik eylemleri ve 1995 kamu grevlerinin, ücretlerin satınalma gücünün düşmesini engelleyememiş olması, bunun en açık kanıtıdır. Günümüzün gerekli kıldığı sendikacılık anlayışı, işyerlerindeki, sokaktaki ve meydanlardaki meşru ve demokratik eylemleri, daha geniş kitlelerle birlikte yapabilmeyi, işçi sınıfının siyasi alandaki doğrudan ve bağımsız gücünü harekete geçirebilmeyi ve tüm çalışanların tüketici olarak gücünü etkili bir biçimde kullanabilmeyi gerektiriyor.” (Cemal Subaşı – Barış Doster, “Yeni Sorunlarla Birlikte Bitmeyen Tartışmalar: Değişen Dünyada Sendika – Parti İlişkileri,” Nokta Dergisi, 16-22 Haziran 1996, s.39)

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 15 Ağustos 1996 günlü toplantısından sonra yaptığı açıklamada şunları talep etti: “Özellikle sendikaların ve sendikacıların siyaset yasağı konusundaki yasak ve kısıtlamalar öncelikle kaldırılmalıdır.”

Türk-İş’in siyasi parti kurma çabası içinde olduğuna ilişkin haberler 1996 yılı ortalarında iyice yaygınlaştı. 21 Ağustos 1996 tarihli Demokrasi Gazetesi’nde Meliha Öksüz’ün “Türk-İş Partileşiyor” başlıklı haberinde şu bilgi ve değerlendirmeler yer alıyordu:

“Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş parti kurmaya karar verdi. Parti kurma gerekçesini, ‘her siyasal düşünceden insanla sınıf kardeşliği temelinde bir arada olmak’ biçiminde açıklayan Türk-İş yönetimi partileşme sürecini tabanda tartıştırıyor.

“Siyasi partilerin işçilere yönelik politikalarından rahatsız olan Türk-İş kendi İşçi Partisi’ni kuruyor. Uzun süredir gündemde olan Türk-İş’in partileşmesi tartışmaları, Başbakan Çiller’in işçiler için ‘kan emiciler’ sözleriyle birlikte alevlendi. Türk-İş İşçi Partisi’ni DİSK, Hak-İş, KESK gibi kurumlarla ortak talepler çerçevesinde oluşturulan bir program ile oluşturmayı hedefliyor. Siyasi parti kuruluş gerekçesi; ‘her siyasal düşünceden insanlar sınıf kardeşliği temelinde bir arada olmak’ biçiminde özetleniyor. Bu konuda Türk-İş’in 17’nci Genel Kurulu’nda alınan kararlar da partinin bir anlamda programını oluşturuyor. Parti çalışmaları için startın Başkanlar Kurulu’nun karar alması ile verileceği belirtildi. Mevcut siyasi partilerden medet ummayan Türk-İş yönetimi, kuracağı İşçi Partisi ile işçi gücünün ağırlığını ortaya koyacağını öne sürüyor. Türk-İş’in İşçi Partisi çalışmalarına başta Türk-İş ve Hak-İş olmak üzere kamu çalışanlarını da dahil etmeyi hedeflediği öğrenilirken, bunun yanında Hak-İş’in Refah Partisi kaygısı nedeniyle bu oluşumdan uzak kalacağı tahmin ediliyor. Kurulacak partinin başta DSP ve CHP olmak üzere RP’den de üye alacağı belirtiliyor. “Sendikal çalışmalar, toplantılar, şubeler platformu, seminer ve panellerde tartışmaya açılan partileşme çalışmaları işçiler arasında teorik düzeyde yürütülüyor. Tabanda yapılan tartışmalarda işçilerin partiye sıcak baktığı kaydedilirken, parti isminin işçiler arasında yapılacak bir anketle belirleneceği ifade edildi. Türk-İş üyelerinin aynı zamanda parti üyeleri de olacağı belirtildi. Türk-İş yöneticilerinin parti çalışmalarına doğrudan katılmadığı, oluşumuna katkıda bulunduğu belirtiliyor. Parti çalışmalarına Türk-İş uzmanları, eğitimcileri ve yerel şube başkanlarının önayak olduğu öğrenildi. Türk-İş yöneticilerinin sendikal çalışmaları aksatmamak için şimdilik kaydıyla parti çalışmalarından uzak durduğu kaydediliyor. Türk-İş’e bağlı sendikaların 800’ü aşan şube ve temsilcilik binalarının faks ve telefonlarının parti çalışmalarında kullanılacağı belirtildi.” (Meliha Öksüz, “Türk-İş Partileşiyor,” Demokrasi, 21.8.1996)

Aynı gün, Siyah Beyaz Gazetesi’ndeki haberde de şöyle deniyordu:

“Geçen yıl çalışmalarına son verilen Demokrasi Platformu’nda da partileşme konusu gündeme gelmiş, tüm örgütler konuya sıcak baktıklarını belirtmişlerdi. Öte yandan, hükümetler tarafından çalışanların partileşmesinin istenmediği, bu nedenle ilgili yasa değişikliğinin yapılmasına bu dönemde de sıcak bakılmasının beklenmediği ifade edildi. Çalışanların hazır olması halinde, yasalara rağmen parti kurulabileceği belirtilirken, ‘Böyle bir örgütlenme seçilmiş tüm sendikacıları ve kitle örgütü yöneticilerini kapsayacaktır. Herkese birden cezai müeyyide uygulanması mümkün değildir. Fiili bir durum olur ve yasa arkadan gelir. Türkiye’de birçok yasak böyle delinmedi mi?’ denildi.” (“Türk-İş ‘Partiyi’ Tartışıyor,” Siyah Beyaz, 21.8.1996)

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral 30 Kasım 1996 günü katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada siyasi parti konusuna da değindi:

“Devlet bizim devletimiz. Şimdi size sesleniyorum; siyasi parti ayırımını bırakın. Özde bizim yasaklarımız kalksa, bizim parti kurmamız imkanı sağlansa hep birlikte yapacağımız tek bir şey vardır, o da kendi partimizi kurmaktır. En doğrusu da budur. Hepsini gördük. Ne yaptılar? Hangi sorunumuz azaldı? Sorun çözmeye çalıştılar da biz mi engel olduk? Yok.” (Akşam, 1.12.1996)

Bu gelişmeler Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 3 Aralık 1996 günkü toplantısında ve ardından 21 Aralık 1996 günü İstanbul’da Bostancı Kültür Merkezi’nde yapılan geniş katılımlı toplantıda değerlendirildi.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, 3 Aralık 1996 günü İstanbul’da toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun toplantısını aşağıdaki konuşmayla açtı:

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Başkanlar Kurulumuz, ülkemizin sorunlarının giderek daha da yoğunlaştığı günlerde toplanmaktadır. Türk-İş’e düşen görevler, Türk-İş’in omuzlarındaki yük daha da artmaktadır. Toplumun birçok kesimi, bu sorunların aşılmasında Türk-İş’ten büyük beklenti içindedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çetelerce kuşatılmak, çetelerce ele geçirilmek istenmektedir. Şahsi çıkarlar ve parti çıkarlarını, ülkemizin, devletimizin ve halkımızın geleceğinin ve çıkarlarının üstünde görenler, devletimizi ele geçirmeye ve kullanmaya çalışmaktadır. Türk-İş, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bölünmez bütünlüğünün, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı, demokratik ve laik sosyal hukuk devletinin yılmaz savunucusudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür. Ülkemizin iç ve dış güvenliğinin sağlanmasında hukuk devleti anlayışı çerçevesinde yetkili olanlar, Devletimizin resmi görevlileridir, Türk Silahlı Kuvvetleridir, Emniyet Teşkilatıdır, İstihbarat Örgütleridir. İç ve dış güvenliğimizin sağlanmasında Devletimizin resmi güçleri dışında hiçbir güç kullanılmamalıdır. Devletimiz güçlüdür. Ülkemizin ve Devletimizin iç ve dış güvenliğini sağlama işini özelleştirerek, aşiretlere ve yasadışı silahlı kişi ve gruplara ihaleyle yaptırmaya çalışanların ülkemize ve Devletimize verdiği zararlar büyüktür. Susurluk’taki kazanın üstüne gidilmelidir. Devleti ele geçirmeye çalışan bazı çetelerin Mafyayla ve bazı aşiretlerle ilişkileri açığa çıkarılmalıdır. Bu çetelerin pisliklerinin Devletimize sıçraması önlenmelidir. Bu pislikler, Devletimize ve parlamenter düzene duyulan güveni sarsmamalıdır. Bunun yolu, bu pisliklerin bir an önce temizlenmesidir. Halkımızın ve Türk-İş’in isteği temiz politikadır, temiz toplumdur. Türk-İş, Susurluk olayının üstüne giden Sayın Mesut Yılmaz’a Budapeşte’de yapılan saldırıyı lanetlemekte, bu saldırıdan duydukları memnuniyeti çeşitli biçimlerde ifade edenleri de şiddetle kınamaktadır.

Özgür basın, halkımızın gözüdür, kulağıdır, sesidir. Türk-İş, Devletimize sıçratılmak ve toplumumuza hakim kılınmak istenilen pislikleri teşhir eden basını susturmaya yönelik girişimleri de şiddetle kınamaktadır. Basını susturmaya çalışanların asıl görevi, basının kamuoyunu bilgilendirdiği hırsızlıkları, suistimalleri ve yolsuzlukları önlemektir. Basının yazdığı herşey doğru değildir. Ancak, özgürlüklerin ortaya çıkarabileceği sakıncaları gidermenin yolunun daha fazla özgürlük olduğu bilinmektedir. Bugün basını susturabilirlerse, yarın sıra sendikalara ve muhalefetteki siyasi partilere gelecektir.

Bu sorunların çözümünde iki adımın atılması son derece önemlidir. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları, Meclis’teki görevlerini yerine getirmeleri sırasındaki davranışları ile sınırlandırılmalıdır. Yargının bağımsızlığı sağlanmalı, savcıların ve hakimlerin görevlerini tam bir özgürlük içinde yapmalarını sağlayacak düzenlemeler getirilmelidir.

Hükümetin açıkladığı üç kaynak paketi de hayalcidir. Hükümet, geliri ve serveti çok olanlardan vergi almak yerine, zam yapmayı, para basmayı, giderek artan faizlerle borçlanmayı ve kamu kuruluşlarını ve gayrimenkullerini, değerinin çok altında fiyatlarla belirli çevrelere satmayı seçmiştir. Hükümet, daha çok vergi ödemesi gerekenlerden vergi almak yerine, onların vergilerini affetme yoluna gitmektedir. Bedelsiz ithalatla, yurtdışındaki işçilere emeklilik hakkı tanıyarak veya lojman satarak kamu açıklarını kapatacağını zannetmek, hayalciliktir. Biz ise, herkesten gücü kadar vergi alınmasını istiyoruz. Hükümetin kaynak paketleri, enflasyonu ve faiz oranlarını daha da artırmaktadır. Hükümet bugün yıllık yüzde 145 dolaylarında bir faiz ödeyerek borç almaktadır. Türkiye, 1997 yılında, tarihinin en büyük bütçe açığını yaşayacaktır.

İşsizlik her geçen gün artmakta, başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm çalışanların gerçek gelirleri hızla azalmakta, gelir dağılımı daha da adaletsiz hale gelmektedir. Refahyol Hükümeti de, tarıma ve hayvancılığa gereken desteği vermemektedir. Köyde geçimini sağlayamayarak şehirlere göç eden yüzbinlerce insan, her türlü toplumsal hastalığın ve terörün kaynağı olan işsizliği artırmaktadır. Diğer taraftan, şeker ithaline getirilen kolaylıklar sonucunda ülkemize kalitesiz ve sağlığa zararlı şeker girmekte, şeker sanayii çökertilmek istenmektedir. Bedelsiz ithalat uygulaması da işsizliği artırmaktadır. Daha ilk adımda Tofaş’tan 1011 işçi çıkarılmıştır. Ayrıca yan sanayide çalışan işçilerin de bu gelişmeden olumsuz biçimde etkilenmelerini üzüntüyle izliyoruz. Türk-İş bu konuda Türk Metal Sendikamızın sürdürdüğü mücadeleyi yürekten desteklemektedir.

Bir taraftan emeklilik yaşını artırmaya çalışan hükümetin, res’en emekliliği yeniden gündeme getirmesinin mantığını anlamak da mümkün değildir. Hükümet, işsizliği azaltıcı hiçbir ciddi tedbir almamaktadır. Hükümetler, sosyal devlet anlayışının gereği olarak, kamu yatırımları eliyle verimli istihdam yaratmak zorundadır. Ancak Refahyol Hükümeti’nin yaptığı, üretimi ve verimi artırıcı istihdam yaratmak değildir. Hükümet, geçmiş hükümetlerin yaptığı gibi, siyasi amaçlı kişi istihdamı ve kadrolaşmayı planlamaktadır. İşyerlerinde işçiyi ve memuru kamplara bölücü kadrolaşma politikasının 12 Eylül önceki zararları bilinmektedir. Hükümeti, bu yola yeniden başvurmaması konusunda uyarıyoruz. Özellikle SSK’ya alınacak personel konusunda bu duyarlılığın gösterilmesini istiyoruz.

Hükümetin uyguladığı politikalarla taşeronluk ve kayıt-dışı ekonomi teşvik edilmekte, ülkemizdeki vergi kaçağı giderek artmaktadır. Diğer taraftan, özelleştirme, sendikaları ortadan kaldırmaya yönelik bir program halini almıştır. Türkiye ekonomisinin temel dayanakları olan kuruluşlar kapatılmakta veya özelleştirme yoluyla tasfiye edilmektedir. Hükümet, bugüne kadar halkımıza hizmet götürmede büyük başarılar elde etmiş kuruluşları tasfiye ederek, müteahhitleri ve taşeronları zenginleştirmeye çalışmaktadır. Ülkemiz tam bir kaosa itilmektedir. Özelleştirmeyle elde edilen kaynaklar yatırıma yöneltilmemiş, istihdam yaratılmasında kullanılmamıştır. Özelleştirme gelirleri, hükümete yakın bazı danışmanlık ve reklam şirketlerine ve ilgili kurumun aşırı şişkin personel kadrolarına harcanmıştır. Dün bizimle birlikte özelleştirmeye karşı çıktığını söyleyen Refah Partisi’nin, iktidara geçer geçmez en hızlı özelleştirmeci kesilmesi ve özelleştirmenin sancaktarlığını yapması da, halkımızın bazı siyasi görüşlere olan güvenine büyük bir darbe daha indirmiştir. Limanların ve enerji santrallerinin kiralanması ise ülkemiz açısından stratejik önemdeki işletmeleri yerli ve yabancı işverenlere devretmek demektir. Türk-İş böyle bir girişime tüm gücüyle karşı çıkacaktır.

Memurların lojmanlarının satılması gündemdedir. Halbuki asıl satılması gerekenler, memurların 10 katından fazla maaş alan milletvekillerinin lojmanlarıdır. Öğretmen haftasında öğretmenevlerinin satılması kararının alınması da, eğitim ordusunun fedakar neferlerine büyük bir darbe anlamına gelmektedir. Ancak, kamuoyunda gösterilen tepkiden sonra bu yanlış adımdan vazgeçilmesini de olumlu karşılıyoruz.

Hükümet, Türk-İş’in tüm başvurularına rağmen, kaçak işçilikle ciddi bir mücadeleye girmemektedir. Bu koşullarda, 1997 yılında SSK’nın sorunları daha da artacaktır. SSK’nın malvarlığının satışı, SSK’nın hiçbir sorununa çözüm getirmeyecektir. SSK’nın prim faiz alacaklarının affıyla da SSK’nın çöküşü daha da hızlandıracaktır.

Zorunlu tasarruf konusundaki tavrı nedeniyle Sayın Cumhurbaşkanımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Türk-İş’in bu konudaki tavrı açıktır. Zorunlu tasarruf kaldırılmalı, fonda biriken para, bu uygulama kaldırıldıktan sonraki üç ay içinde sahiplerine ödenmeli, yüzde 2’lik kesinti ve yüzde 3’lük katkı payı ücretlere eklenmelidir. Türk-İş bugüne kadar hükümetlerin çeşitli fonlardaki kaynakları nasıl kullandığını göz önünde tutarak, Kaynak Kullanım Destekleme Fonu uygulaması konusunda da ciddi kaygılar duymaktadır.

Çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında geçici ve mevsimlik işçilerin sorunları sürmektedir. Belirli çevreler kamu mallarını yağmalamaya çalışırken, yüzbinlerce mevsimlik işçi geleceğine güvenle bakmaktan mahrum durumdadır.

Bugünkü önemli bir gündem maddemiz, 1997 yılı kamu kesimi toplu iş sözleşmeleridir. Kamu kesimindeki işçilerin satınalma gücünün yüzde 60’lık bölümü 1995 toplu iş sözleşmeleri döneminde enflasyon karşısında yok olmuştur. Sayın Başbakan, işçilerin ve memurların enflasyon karşısında ezdirilmeyeceği vaadini birçok kereler tekrarlamıştır. Ücretleri dolara endekslemek gibi açıklamalar da gerçekçi değildir. Başkanlar Kurulumuz, toplu iş sözleşmelerindeki gelişmeleri de görüşecektir.

Hükümet, ülkemizin demokratikleştirilmesi konusunda da hiçbir somut adım atmamaktadır. Türkiye tarafından onaylanmış ILO Sözleşmeleri uyarınca çalışma mevzuatımızın demokratikleştirilmesi ve iş güvencesinin sağlanması konusu hala Meclis gündemine girmemiştir. Hükümet, 12 Eylül döneminin anti-demokratik çalışma mevzuatını korurken, yalnızca yüzde 10 barajını kaldırarak, sendikaları daha da zayıflatmak, tabela sendikacılığını hortlatmak istemektedir. Yüzde 10 barajının olmadığı tarım işkolunda kamu kesiminde hiçbir üyesi bulunmayan DİSK’e bağlı TİS Sendikası’nın itirazının onbinlerce işçiyi nasıl mağdur ettiği bilinmektedir. Temel talebimiz, 12 Eylül döneminin Anayasasının ve tüm mevzuatının bir bütün olarak demokratikleştirilmesidir. 12 Eylül mevzuatının bütünü demokratikleştirilmeden yüzde 10 barajının kaldırılması, hükümetin ve işverenlerin sendikacılık hareketini bölme ve zayıflatma planlarına hizmet edecektir. 12 Eylül öncesinde Türkiye’de 912 sendikanın bulunduğu ve bunun sendikacılık hareketine büyük zarar verdiği unutulmamalıdır.

Türkiye’de son yıllarda yaşananlar nedeniyle, insanlarımız geleceğe güvenle ve umutla bakamaz duruma düşmüştür. Karamsarlığa hiç gerek yoktur. Türk-İş, bugüne kadar olduğu gibi, bugün de, yalnızca temsil ettiği kitlenin değil, fakat aynı zamanda tüm halkımızın, ülkemizin ve devletimizin çıkarlarını savunmaktadır. Türk-İş, haksızlıklara, yolsuzlukları, rüşvete, hırsızlıklara ve her türlü kirlenmeye ve teröre karşı mücadelesini sürdürmeye devam edecektir. Bu nedenle, ihtiyaç duyulan umudu halkımıza yeniden verecek güçlerin başında Türk-İş gelmektedir. Biz halkımıza ve işçi sınıfımıza güveniyoruz. Halkımız ve işçi sınıfımız da Türk-İş’e inanıyor ve güveniyor. Türk-İş’in bu görevin de üstesinden geleceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Liderler ve menfaat demokrasisinin yerini mutlaka halkın gerçek demokrasisi almalıdır. Türk-İş bunun gerçekleşmesi için tüm gücünü seferber etmeye kararlıdır.

Sözlerime son vermeden önce, içinde bulunduğumuz özürlüler haftasına hepinizin dikkatini çekmek istiyorum. Ülkemizde büyük bir kitle oluşturan bu kardeşlerimizin yıllardır ihmal edilmiş sorunlarının çözümü için gerekli adımların atılmasında Türk-İş üzerine düşen görevleri yerine getirecektir.

Başkanlar Kurulumuzun bu toplantısının ülkemize ve halkımıza hayırlı olması dileğiyle, hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

3 Aralık 1996 günü toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu aşağıdaki bildiriyi yayınladı:

Türk-İş Başkanlar Kurulu 3 Aralık 1996 günü İstanbul’da BASİSEN Sendikamızın Genel Merkezinde toplanmış ve ülkemizde yaşanan gelişmeleri değerlendirmiştir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, Türk-İş’in, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğünü ve bağımsızlığını savunmakta, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devleti anlayışına bağlılığını tekrarlamaktadır. Devletimizin bu nitelikleri bugün sistemli bir saldırıyla karşı karşıyadır. Ülkemiz, Halkımız ve Devletimiz tehdit altındadır. İnsanımız yarınına güvenle bakamamaktadır. Avrasya Bölgesinin en güçlü devleti olma potansiyelini taşıyan Türkiye Cumhuriyeti, bir kaosun içine sürüklenmektedir.

Başkanlar Kurulumuz, çeteler ve aşiretlerle ve kişisel ve parti çıkarlarını ön planda tutan bir anlayışla ülke yönetme girişimlerini lanetlemekte, Ülkemize, Halkımıza ve Devletimize karşı işlenen bu nitelikteki suçların açıklanmasını ve bunların sorumlularının saptanarak cezalandırılmalarını istemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür; hükümet edenlerin zaafı, Devletin zayıflığı değildir. Ülkemizin güvenliğinin sağlanmasında, Devletimizin resmi güçleri dışında hiçbir kişi ve grup kullanılmamalıdır. Devletimizi ele geçirmek ve şahsi çıkarları için kullanmak amacıyla gizli örgüt kuranlar yargılanmalı ve siyasetten çekilmelidir. Türk-İş, Devletimizin Anayasada belirtilen değiştirilemez niteliklerine yönelik tehditlere karşı tüm halkımızın öncüsü olma görevini yerine getirecektir.

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkemiz için temel bir hedef olarak koyduğu “çağdaş uygarlık düzeyi”ne ulaşmanın yolu, ülkemizde yaygınlaşan toplumsal ve siyasal çürümeye karşı, “temiz toplum” ve “temiz siyaset”in gerçekleştirilmesinden geçmektedir. Temiz toplumun ve temiz siyasetin güvencesi öncelikle işçi sınıfıdır, sendikacılık hareketidir, Türk-İş’tir. Başkanlar Kurulumuz, bu amaçla, yargının bağımsızlığının sağlanmasını ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının yalnızca bu görevlerini yerine getirmeleriyle ilgili davranışlarıyla sınırlandırılmasını istemektedir.

Özgür basın, demokrasinin temel güvencesidir. Başkanlar Kurulumuz, basına yönelik sansür girişimlerini şiddetle kınamakta, basının ülkemizde yaygınlaşan yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvet ve Devletimizi ele geçirmek isteyen Mafya bağlantılı çeteler ve aşiretler konusundaki yayınlarını desteklemektedir. Türk-İş, basında bazı siyasetçilerin de katkısıyla yaratılan tekelleşmeyi de basın özgürlüğünü sınırlayan temel bir unsur olarak görmekte ve bunun önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını talep etmektedir.

Başkanlar Kurulumuz, küçük bir yerli ve yabancı azınlığın Devletimizi soymada araç olarak kullandığı çok yüksek faizli iç ve dış borçların anapara ve faizlerinin rantiyelere ödenmesinde hiç aksama yapmayan Hükümetin, işçilerin ve memurların yıllardır enflasyonun çok altında bir faizle kullanılan tasarruflarının geri ödenmesinde gösterdiği duyarsızlığı şiddetle kınamaktadır. Zorunlu tasarruf uygulaması kaldırılmalı, fonda biriken para, üç ay içinde hak sahiplerine ödenmeli, işverenlerin yüzde 3’lük katkı payı da işçi ücretlerine eklenmelidir. Zorunlu tasarruf uygulaması kaldırılıncaya kadar, fonda biriken paranın piyasa faizleriyle değerlendirilmesi ve fonun yönetimine çalışanların katılması sağlanmalıdır. Aynı uygulama, 100 trilyon liradan fazla bakiyesi olan konut edindirme yardımı için de yapılmalıdır. Türk-İş, bu konularda gereken duyarlılığı ve meşru ve demokratik tepkiyi gösterecektir.

Hükümet, dış politikada Devletimizin geleneksel politikasının dışına çıkarak, Mısır ve Libya ziyaretlerinde olduğu gibi, ulusal onurumuzu zedeleyici bir tutum sergilemiştir. Tüm dünyanın ilgi alanı olan Avrasya Bölgesi, Refahyol Hükümeti tarafından sistemli bir biçimde ihmal edilmektedir.

Çalışanlar 5 Nisan 1994 istikrar programından itibaren hızlı bir yoksullaşma içindedir. Zaten adaletsiz olan gelir dağılımı, her geçen gün daha da adaletsiz hale gelmektedir, getirilmektedir. İşsizlik artmaktadır. Enflasyon hızlanmaktadır. 1995 ve 1996 yıllarında, işçi ücretleri yarı yarıya düşmüştür. Türkiye’de orta sınıflar yok olmakta, zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum her geçen gün büyümektedir. İşçiler, memurlar, emekliler ve işsizler ve ayrıca küçük esnaf ve sanatkar ve küçük köylülük hızla yoksulluğa itilmektedir. Çalışanların ekmeği elinden alınmaktadır. Türk-İş Başkanlar Kurulu, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde, ülkemizde gelir dağılımını düzeltici tedbirlerin acilen alınmasını istemektedir.

Özelleştirme, Ülkemizin, Halkımızın ve Devletimizin varlığını ve güvenliğini tehdit eder bir boyuta ulaşmıştır. Türkiye’yi ayakta tutan kamu kurum ve kuruluşlarının ve özellikle madenler, limanlar ve enerji santralları gibi stratejik önemdeki işletmelerin özelleştirilmesi, Türkiye’nin geleceğini tehdit altına sokmaktadır. Siyasi partilerin programlarında yer alan ve seçimler öncesinde meydanlarda da tekrarlanan vaadlere rağmen, özellikle stratejik işyerleri yok edilmek istenmektedir. Memur lojmanlarının satılması ise, gerçek gelirleri yıllardır düşmekte olan memurların sorunlarını daha da artıracaktır. Halkımızın ve ülkemizin birikimleri, belirli çevrelere peşkeş çekilmek istenmektedir. Türk-İş, Refahyol Hükümeti’nin kamu açıklarının kapatılması ve iktidar yakınlarına yasadışı yollardan çıkar sağlamak amacıyla daha da hızlandırdığı özelleştirmeye karşı, Ülkemizin, Halkımızın ve Devletimizin çıkarlarını korumak amacıyla, meşru ve demokratik direnme hakkını kullanacaktır.

Hükümet tarafından izlenen politikalar, açıklanan kaynak paketleri ve yapılan uygulamalar, Ülkemizin, Halkımızın ve Devletimizin çıkarları ile bağdaşmamaktadır. Başkanlar Kurulumuz, ülke yönetiminde, hayalcilikten ve ufak siyasi hesaplardan uzak, dürüst ve gerçekçi bir anlayışın hakim kılınmasını istemektedir.

Hükümet, ülkemizin demokratikleştirilmesi ve çalışma mevzuatımızın onaylanmış ILO Sözleşmeleri ile uyumlu hale getirilmesi konusunda Meclis’e hiçbir tasarı sunmamıştır. Sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki baskılar sürmektedir. İşsizliğin giderek arttığı koşullarda önemi çok daha artan iş güvencesinin sağlanması doğrultusunda gerekli girişimlerde bulunulmamıştır.

Hükümet, geçici ve mevsimlik işçilerin sorunlarının çözümü konusunda hiçbir program geliştirmemiş, hiçbir somut adım atmamıştır. Başkanlar Kurulumuz bu konuya köklü çözümler getirilmesini talep etmektedir.

Hükümet ve özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile üst düzey bazı Bakanlık yetkilileri, sendikal örgütlenmede ve yetki işlemlerinde açıkça Türk-İş’e karşı bir tutum ve davranış içindedir. Refah Partisi’nin ve bağlantılı kuruluşların bazı yetkilileri, işçilerin Türk-İş’e bağlı sendikalardan ayrılmaları ve HAK-İŞ’e geçmeleri için aktif bir biçimde çalışmakta ve baskı uygulamaktadır. Hükümetin ve bazı işverenlerin, Türk-İş’i çeşitli biçimlerde zayıflatmaya yönelik girişimleri sürmektedir. Türk-İş, yasadışı ve hukukdışı sendikasızlaştırma girişimlerinin sorumlularını uyarmaktadır. Başkanlar Kurulumuz, kamu işyerlerinde ve hatta özel sektörde siyasi görüşlere göre istihdam ve kadrolaşmanın geleceğimiz açısından yarattığı büyük sakıncalara dikkati çekerek, bu doğrultudaki eğilimler konusunda Hükümeti uyarmaktadır. Özellikle SSK’ya alınacak personele ilişkin olarak bu ilkelere uyulmalıdır.

Başkanlar Kurulumuz, SSK’nın açıklarının kapatılması bahane edilerek, işçilerin malı olan SSK’nın gayrimenkullerinin satılmasına karşı çıkmaktadır. SSK’nın hükümetlerce kötü yönetilmesinin sonucu olan açıklar, yalnızca bir defa satılabilecek gayrimenkullerle değil, köklü çözümlerle kapatılabilir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, Hükümetin kaynak paketi içinde yer alan vergi affına ve, Anayasa Mahkemesi’nin aleyhteki kararına rağmen, sosyal sigorta primi faiz alacaklarının affedilmesine karşı çıkmakta, tüm işverenlerin sosyal sigorta yükümlülüklerini yerine getirmesini, herkesin geliri ve serveti ile orantılı olarak Devletimizin finansmanına katılmasını istemektedir.

1997 yılı kamu kesimi toplu sözleşme görüşmeleri, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun yönlendiriciliğinde ve koordinasyonu altında birlik ve bütünlük içinde sürdürülecektir. Temel hedef, geçen toplu sözleşme döneminde satınalma gücünde meydana gelen kaybın telafi edilmesi, diğer alanlardaki kazanımlarımızın korunması ve geliştirilmesi ve hızlanacak enflasyona karşı güvenceler oluşturulmasıdır.

Türkiye’de son aylarda yaşananların da açıkça gösterdiği gibi, toplumumuz, siyasi partilerin ve Parlamento’nun önüne geçmiştir, Parlamento görevini yapmamaktadır. Paylaşmacı ve katılımcı demokrasinin öncelikle siyasi partilerde uygulanmamasına bağlı olarak, milletvekillerinin çoğu Ülkemizin, Halkımızın ve Devletimizin çıkarlarını değil, partilerinin ve kendilerinin çıkarlarını ön planda tutma eğilimindedir. Türk-İş Başkanlar Kurulu, Anayasa’da belirtilen görevlerini yerine getirmeleri ve yeminlerine uymaları konusunda Parlamenterleri uyarmakta, toplumun her kesiminin seslerine kulak vermelerini istemektedir.

Başkanlar Kurulumuz, işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin siyasal alandaki bağımsız gücünün demokratik bir biçimde geliştirilmesi ve güçlendirilmesi konusuna gereken önemi vermeye devam edecektir. İşçi sınıfımız ve Türk-İş siyasete ağırlığını koymalıdır. Türk-İş’in önderliğinde ve Türk-İş Genel Kurul kararları doğrultusunda bir siyasi partinin oluşturulması konusunun tüm Teşkilatlarımızda tartışılması sürdürülecektir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu, gücüne yaraşır bir yayın ve araştırma etkinliğine ulaşmak ve bu konuda Sendikalarımızla ve dünya sendikacılık hareketiyle daha sıkı bir işbirliğine gidebilmek amacıyla, 27 Eylül 1996 tarihinde Türk-İş Genel Merkezi’nde yapılan toplantıyla başlayan ortak çalışmanın daha da güçlendirilerek sürdürülmesi eğilimindedir.

Başkanlar Kurulumuz, Türk Metal Sendikamızın bedelsiz ithalat konusundaki mücadelesini ve girişimlerini ve TES-İŞ Sendikamızın santralların özelleştirilmesine karşı sürdürdüğü meşru ve demokratik mücadeleyi desteklemekte; belediye işçilerinin 4,5 trilyon liraya ulaşan alacaklarının ve Belediye-İş Sendikamızın 1 trilyon liraya yakın aidat alacaklarının ödenmesini talep etmekte; Milli Gençlik Vakfı üyelerinin, Bursa’da yasal örgütlenme çalışmaları sürdüren Belediye-İş Sendikası Yöneticilerine ve Üyelerine yaptıkları saldırıyı protesto etmekte; ve Deri-İş Sendikamızın Tuzla Bölgesindeki mücadelesini desteklediğini açıklamaktadır.

Başkanlar Kurulumuz, 5 Aralık 1996 günü Polisan işyerinde gerçekleştirilecek eylemi, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın 12 Aralık 1996 tarihinde Anadolu Ajansı işyerinde başlatacağı grevi, diğer demokratik kitle örgütleri tarafından yukarıda belirtilen anlayışla gerçekleştirilecek meşru ve demokratik eylemleri ve ayrıca başta TÜMTİS Sendikamızın AŞTİ işyerinde sürmekte olan grevi olmak üzere, tüm grevleri ve meşru ve demokratik mücadeleleri desteklemekte ve herkesi gereken desteği vermeye çağırmaktadır. Türk-İş Başkanlar Kurulu, 2 Aralık 1996 günü AŞTİ’de 78 dolayında Sendika Yöneticisi ve Üyesinin gözaltına alınmasını protesto etmektedir.

Başkanlar Kurulumuz, Ülkemize, Halkımıza ve Devletimize yönelik tehditlerin sona erdirilmesi, dile getirilen sorunlarımızın çözümü ve isteklerimizin yerine getirilmesi amacıyla, meşru ve demokratik kitle eylemlerine başvuracaktır. Bu eylemlerimiz, sorunları parlamenter demokratik düzen içinde çözebilmenin güvencesidir. Türk-İş Başkanlar Kurulu, tüm halkımızı ve demokratik kuruluşları bu mücadeleye katılmaya çağırmaktadır.

Bursa’da, tüm Sendika Genel Merkez Yöneticileri, Marmara Bölgesindeki tüm Sendika Yöneticileri ile diğer illerdeki profesyonel Şube Yöneticilerinin ve Bursa’daki işyeri sendika temsilcilerinin katılımıyla bir kapalı salon toplantısı yapılacaktır. 28 Aralık 1996 günü ise Ankara’da Türkiye’nin dört bir tarafından gelecek işçilerle büyük bir yürüyüş ve miting düzenlenecektir.

Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer, 7 Aralık 1996 günü yaptığı açıklamada, siyasi partilerin ülke sorunlarının çözümünde yetersiz kaldığını belirtti ve halkın ve tabanın, Türk-İş’e bir siyasi parti kurması için yoğun talepte bulunduğunu bildirdi. Şemsi Denizer, “emeği ile geçinen geniş halk kesimlerinin, ülkede yaşanan son siyasi gelişmelerden umutsuzluğa kapıldığını ve bir siyasi boşluk hissettiğini, bu siyasi boşluğun da Türk-İş tarafından doldurulmasını istediğini” belirtti ve “Konfederasyon olarak, tabanın siyasi parti kurma taleplerini ciddi olarak değerlendiriyoruz,” dedi. (Zaman, 8.12.1996)

Türk-İş Yönetim Kurulu, Bursa’da büyük bir salon bulunamaması üzerine, söz konusu toplantının İstanbul’da yapılmasını kararlaştırdı. Ayrıca, Ankara’da düzenlenecek mitingin tarihi de 5 Ocak 1997’ye ertelendi.

Türk-İş Yönetim Kurulu, 3 Aralık 1996 günlü Başkanlar Kurulu toplantısında alınan karar uyarınca, İstanbul’da Bostancı Gösteri Merkezi’nde tüm sendikaların genel merkez yöneticilerinin ve Marmara Bölgesi’ndeki şube başkanlarının ve işyeri sendika temsilci ve baştemsilcilerinin katılımıyla büyük bir toplantı düzenledi. Türk-İş tarafından bu toplantı nedeniyle hazırlanan duyuru şöyleydi:

TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK!

Türk-İş Yönetici ve Temsilciler Toplantısı

21 Aralık 1996, İstanbul

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 3 Aralık 1996 günü yaptığı toplantısında, Ülkemize, Halkımıza ve Devletimize yönelik büyük tehditleri değerlendirmiş ve Türk-İş’in Türkiye’ye sahip çıkma kararlılığını göstermeye ve tüm halkımızı bu çizgiye davet etmeye karar vermiştir.

İşçiler, Memurlar, Emekliler, İşsizler, Küçük Esnaf ve Sanatkarlar, Köylüler, Türkiye’yi Vatanı Kabul Eden Tüm Vatandaşlarımız!

Uluslararası tekelci sermaye ve IMF, ekonomik bağımsızlığımızı ayaklar altına alarak, Türkiye’yi baskı altında tutmak istiyor. Bağımsızlığımıza sahip çık!

Türkiye’yi ve halkımızı bölmek isteyenler, siyasi görüş, etnik köken ve mezhep farklarını kullanmaya çalışıyor. Türkiye’nin, halkımızın ve işçi sınıfının bütünlüğüne sahip çık!

Çeteler ve aşiretler Devletimizi ele geçirmeye, Devletimizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. Hukuk devletine sahip çık!

Türkiye’yi İran’a ve Suudi Arabistan’a çevirmek isteyenler, demokrasiye ve laikliğe saldırıyor. Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çık!

TÜRKİYE BİZİMDİR. TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK!

Türkiye’yi Orta Çağın karanlıklarına geri götürmek isteyenler, Mustafa Kemal Atatürk’e saldırmak istiyor. Atatürk’e ve O’nun temsil ettiği çağdaş uygarlığa sahip çık!

Aydınlıktan korkanlar, Türkiye’yi karartmak için demokratik hak ve özgürlüklere ve basın özgürlüğüne saldırıyor. Demokrasiye ve basın özgürlüğüne sahip çık!

Türkiye bütçesini yerli ve yabancı faizcilere aktaranlar enflasyon aracılığıyla ekmeğimize el koyuyor. Ekmeğimize sahip çık!

Özelleştirme aracılığıyla kamu mallarını belirli çevrelere peşkeş çekenler, taşeronlaşma aracılığıyla devleti yağmalatanlar ve işçileri sendikasızlaştıranlar, kaçak çalıştırmayla işçileri köleleştirenler ve işsizliği artıranlar sosyal devleti ortadan kaldırıyor. Sosyal devlete sahip çık!

Türkiye’yi hırsızlara, soygunculara, dolandırıcılara, ahlaksızlara, yalancılara, vatan hainlerine, çetelere, aşiretlere, bölücülere, Atatürk düşmanlarına bırakma!

TÜRKİYE BİZİMDİR. TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK!

TÜRKİYE, ATATÜRK İLKELERİNE VE İNSAN HAKLARINA DAYALI, DEMOKRATİK VE LAİK BİR SOSYAL HUKUK DEVLETİ OLDUĞU SÜRECE TÜRKİYE’DİR. TÜRKİYE’NİN BU TEMEL NİTELİKLERİNİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ ORTADAN KALDIRMAYA YÖNELİK SALDIRILARA KARŞI, MEŞRU VE DEMOKRATİK YOLLARDAN MÜCADELE ET! TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK!

– Paranın değil, çalışanın ve üretenin itibar gördüğü bir Türkiye yaratmak için,

– Demokratikleşme için, iş imkanı ve iş güvencesi için, ekmeğimiz için,

– Zorunlu tasarruflarımıza el koyma girişimlerine karşı, sosyal sigorta haklarımızı gasp etme çabalarına karşı

Türk-İş’in önderliğinde sürdürülen meşru ve demokratik mücadelemize katıl!

Türk-İş Dergisi Ekidir, Aralık 1996

21 Aralık 1996 günü İstanbul’da Bostancı Kültür Merkezi’nde geniş bir katılımla gerçekleştirilen toplantı, Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Sabri Özdeş’in aşağıdaki konuşmasıyla başladı:

Türk-İş’imizin Sayın Genel Başkanı ve Yöneticileri,

Sendikalarımızın Değerli Genel Başkan ve Yöneticileri,

Yaklaşık 80 İlimizden Gelen Değerli Şube Başkanları,

Marmara Bölgemizdeki İşyerlerinden Gelen Değerli Temsilci ve Baştemsilci Kardeşlerim,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Toplantımızı açarken, Başkanlar Kurulumuzun aldığı karar uyarınca düzenlediğimiz “TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK, YÖNETİCİ VE TEMSİLCİLER TOPLANTISINA hoş geldiniz, diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bu toplantımızın amacı, Türk-İş’in, işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin, Türkiye’ye sahip çıkma konusundaki kararlılığını bir defa daha göstermektir.

Türkiye’ye sahip çıkıyoruz, çünkü Türkiye bugün büyük bir tehdit altındadır.

Üzerinde yaşadığımız bu güzel toprakları, vatanımız yapan, Türkiye Cumhuriyeti yapan temel nitelikler tehdit altındadır.

Bu ülkeyi Türkiye Cumhuriyeti yapan temel özellikler, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı, demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olmasıdır.

Türk-İş olarak temel hedeflerimiz,

– ülkemizi emperyalistlerin işgalinden, padişahın ve halifenin ihanetinden, medreselerin tahakkümünden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’e sahip çıkmaktır;

– Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkmaktır;

– Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dayanakları olan demokrasiye ve laikliğe sahip çıkmaktır;

– kaçak işçiliğe, özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, devleti zayıflatma girişimlerine karşı, sosyal devlete sahip çıkmaktır;

– anti-demokratik baskılara, devleti ele geçirmeye çalışan çetelere ve aşiretlere, devleti kendi şahsi çıkarları için kullanmaya çalışan bazı politikacılara karşı hukuk devletine sahip çıkmaktır.

Türk-İş, Türkiye’ye sahip çıkmaktadır, çıkmaya devam edecektir ve ülkesini seven tüm güçleri, Türkiye’yi Türkiye yapan bu temel niteliklere sahip çıkmaya çağırmaktadır.

Değerli Arkadaşlarım,

Türkiye, tarihimizin en bunalımlı günlerini yaşamaktadır.

Hükümetin izlediği politika sonucunda, insanlar geleceklerine güvenle bakamaz duruma düşmüştür.

Her şeye umutsuzluk ve karamsarlık hakim olmaya başlamıştır.

Susurluk olaylarıyla açığa çıkan tablo, enflasyon, işsizlik, terör ve benzeri sıkıntılar, ülkemizi boğmaktadır.

– Türkiye’nin demokratikleşmesinin durdurulması,

– Onaylanmış ILO Sözleşmelerinin iç mevzuatımıza yansıtılmaması,

– İş güvencesinin sağlanmaması,

– Zorunlu tasarrufa el koyma çabaları,

– Sosyal sigorta haklarımızı gasp etme girişimleri,

– Hızla azalan gerçek ücretler,

işçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, işsiziyle, işçi sınıfımızın hayatını cehenneme çevirmektedir.

Küçük esnaf ve sanatkar ile küçük köylülük de büyük bir geçim sıkıntısı içindedir.

Türkiye, çalışanın ve üretenin değil, paranın para kazandığı bir rantiyeler cenneti haline getirilmek istenmektedir.

Hükümetin izlediği politikalar ise, bu sorunların hiçbirini çözmeye yönelik değildir.

Türkiye’nin, Birinci Milli Kurtuluş Savaşı’ndaki inanca, kararlılığa ve şevke yeniden ihtiyacı vardır.

Gün, ülkemizi 1919’da işgal edenlerin günümüzdeki uzantısı IMF’ye karşı bağımsızlık bayrağını yükseltme günüdür.

Gün, ülkemizi işgal edenlerle işbirliği yapıp Mustafa Kemal’in idam fermanını imzalayanların ve Kuvayi Milli güçlerine karşı düşman safında savaşanların günümüzdeki uzantılarına karşı, Türkiye’nin bütünlüğü bayrağını yükseltme günüdür.

Gün, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür.

Türk-İş, ülkemize, halkımıza ve devletimize sahip çıkma anlayışıyla, tüm toplum kesimlerini bu bayrağın arkasında toplanmaya çağırmaktadır.

Bugünkü toplantımız, işçi sınıfının önderliğinde gerçekleştirilecek bu haklı, meşru ve demokratik mücadelenin ilk adımıdır.

5 Ocak’ta Ankara’da gerçekleştirilecek yürüyüş ve mitingimiz de aynı amaca yöneliktir.

5 Ocak eylemimizin adı da TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK! eylemi olacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Bu toplantımızda, çeşitli işkollarında örgütlü Sendikalarımızı temsilen birer konuşma yapılacaktır.

Toplantımızın sonunda da, burada ileri sürülen görüşler doğrultusunda bir Sonuç Bildirgesi hazırlanıp, kamuoyuna sunulacaktır.

Önce Açış Konuşmasını yapmak üzere Türk-İş’imizin Genel Başkanı Sayın Bayram Meral’i kürsüye davet ediyorum.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, “Türkiye’ye Sahip Çık!” yönetici ve temsilciler toplantısında aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Sendikalarımızın Değerli Genel Başkanları ve Yönetim Kurulu Üyeleri,

Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,

Değerli Konuklar,

Şubelerimizin Değerli Yöneticileri, İşyeri Temsilci ve Baştemsilcileri ve Üyeleri,

Sevgili Arkadaşlarım,

Hepinizi Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyor, TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIK! toplantımıza hoşgeldiniz, diyorum.

Türkiye, bugün Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli dönemini yaşamaktadır.

Türkiye’yi Türkiye yapan tüm özellikler, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı, demokratik ve laik sosyal hukuk devletimiz tehdit altındadır; Türkiye tehdit altındadır.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığı ve Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter yapısının bütünlüğü, halkımızın ve işçi sınıfımızın bütünlüğü tehdit altındadır.

Devletimizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen bazı çevreler, çetelerle, aşiretlerle, kanun kaçaklarıyla, uyuşturucu kaçakçılarıyla işbirliği halinde, ülkemizi yönetmeye çalışmaktadır.

Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, ahlaksızlık ülkemizde kol gezmektedir.

Üreten ve çalışan değil, para, para kazanmaktadır.

Ülkemiz, Halkımız, Devletimiz büyük tehlikelerle karşı karşıyadır.

Son günlerde yapılan bir anketin sonuçlarına göre, halkımızın yüzde 76’sı geleceğe güvenle bakmamaktadır.

12 Eylül öncesinde kardeşi kardeşe düşman edenler, bugün üniversitelerde yeni oyunlar tezgahlama peşindedir.

Terör, faili meçhul cinayetler, anti-demokratik baskılar, insan hakları ve sendikal hak ihlalleri, keyfi işten çıkarmalar artarak sürmektedir. Terör, hem demokratikleşmenin, hem de enflasyonla mücadelenin önündeki en önemli engel durumuna gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun temsil ettiği çağdaşlaşma ve aydınlanmaya yönelik saldırılar artmaktadır.

Türkiye’yi Orta Çağın karanlıklarına geri götürmek isteyenler, demokratik ve laik cumhuriyete saldırmaktadır.

Basın özgürlüğü tehdit altındadır.

Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, 12 Eylül Anayasasının ve diğer mevzuatının demokratik hale getirilmesi konusunda hiçbir somut adım atılmamıştır.

Hükümetin uluslararası alanda itibarı hızla aşınmaktadır.

Dış politikada onurlu bir çizgi izlenmemektedir.

Kamu ihalelerinde hükümet yanlısı şirketlerin açık bir şekilde korunduğu iddiaları giderek yaygınlaşmaktadır.

Kamu bankalarından hükümet yanlılarına verilen tartışmalı kredilere ilişkin haberler giderek artmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin aleyhteki kararına rağmen, sosyal sigorta primi faiz alacakları affedilmektedir.

Kamu açıklarının hızla arttığı bir dönemde, vergi affı yoluna gidilmektedir.

Kaynak paketi adı altında, ciddiyetle bağdaştırılması zor öneriler gündeme getirilmektedir.

Bütçe açığında Türkiye rekorunun kırılacağı bir dönemde, denk bütçeden söz edilebilmektedir.

İşyerlerinde işçileri ve memurları bölücü ve birbirine düşürücü bir çizgi izlenmekte, kamu kesimindeki istihdamda particilik yapılmakta, işyerlerine siyaset sokulmaktadır.

Özelleştirme adı altında bir yağma sürdürülmektedir. Özellikle limanların, madenlerin, haberleşmenin ve enerji santrallarının özelleştirilmesiyle birlikte, ülkemiz açısından stratejik önemdeki işletmeler kamunun denetiminden çıkmaktadır.

Kamunun eğitim ve sağlık hizmetleri çökertilmektedir.

1 Dolar 105 bin lirayı aşmıştır. Fiyat ayarlaması adı altında yapılan zamlar birbirini kovalamakta, halkımızın hayatını cehenneme çevirmektedir.

4 kişilik bir ailenin bir aylık mutfak giderinin 21 milyon lirayı aştığı günümüzde, aylık asgari ücret hala 11 milyon liradır; kamu kesiminde ortalama aylık net ücret 22-23 milyon lira civarındadır.

Zenginlerden vergi almamakta direnerek Türkiye’nin borçlarını hızla artıran hükümet, faiz oranlarını ve faiz ödemelerini de hızla yükseltmektedir.

İşçilerin ve memurların 475 trilyon liralık zorunlu tasarruf alacaklarını ödememek için elinden geleni yapan Hükümet, yalnızca iç borç karşılığında yalnızca Aralık ayı içinde faizcilere veya rantiyelere 462 trilyon lira ödemiştir.

Türkiye bütçesinin beşte ikisi borçların faizine gitmektedir.

Sosyal sigorta haklarımız gasp edilmek, mezarda emeklilik düzeni getirilmek istenmektedir.

SSK’nın sorunlarının köklü bir şekilde çözümü konusunda hiçbir adım atılmamakta, SSK kasıtlı olarak göçertilmektedir.

Bedelsiz ithalat uygulaması nedeniyle Türkiye’nin otomotiv sektörü tahrip edilmektedir.

Enflasyon hızlanmaktadır. İşsizlik artmaktadır. Artan işsizlik, teröre, her türlü toplumsal soruna ve çürümeye yol açmaktadır.

Tam bir teslimiyet içinde girilen gümrük birliği, işsizliği, ithalatı ve ülkemizin ekonomik bağımlılığını artırmaktadır.

Taşeronlaşma ve kaçak işçilik yaygınlaşmakta, işçiler köleleştirilmek istenmektedir.

Hükümeti oluşturan siyasi partiler, seçimlerden önceki vaadlerini yerine getirmemişlerdir ve getirmeye de niyetleri yok gözükmektedir.

Türkiye tarafından onaylanmış ILO Sözleşmeleri iç mevzuatımıza yansıtılmamış, iş güvencesi sağlanmamış, temel sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlama ve yasaklamalar kaldırılmamıştır. İşsizlik sigortasını sözünü verenler, bu sözlerini unutmuş gözükmektedir.

Son toplu sözleşme döneminde kamu sektöründeki işçilerin ücretlerinin yüzde 60’lık bölümü enflasyon karşısında erimiştir.

Son iki yılda özel sektörde gerçek ücretler yarı yarıya inmiştir.

Türkiye, gelir dağılımı adaletsizliğiyle, dünya sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır.

Hükümet, IMF’nin önerilerine uyarak, gelecek döneme ilişkin gerçekdışı ve son derece iyimser enflasyon tahminlerine dayalı bir ücret zammı teklif etmeye hazırlanmaktadır.

18 Ekim 1996 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, zorunlu emekliliği yeniden gündeme getirmekte, taşeronlaşmayı daha da yaygınlaştırmaya çalışmaktadır.

Hükümet, özelleştirme yoluyla Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik bağımsızlığının temelini oluşturan kamu kurum ve kuruluşlarını yok pahasını bazı çevrelere peşkeş çekmek istemektedir.

Stratejik işkollarının özelleştirilmesi, Türkiye’nin geleceğini tehdit altına sokmaktadır.

TÜRKİYE TEHDİT ALTINDADIR.

Gün, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür.

Gün, Mustafa Kemal Atatürk’e, insan haklarına, demokrasiye, laikliğe, sosyal hukuk devletine sahip çıkma günüdür.

İşçi sınıfımız, halkımız ve vatansever tüm güçler, bu güzel ülkeyi hırsızlara, soygunculara, dolandırıcılara, ahlaksızlara, yalancılara, vatan hainlerine, çetelere, aşiretlere, bölücülere, Atatürk düşmanlarına, Türkiye’yi Orta Çağın karanlıklarına götürmek isteyenlere bırakmayacaklardır.

Türkiye bizimdir. Türkiye’ye biz sahip çıkıyoruz, tüm vatanseverleri Türkiye’ye sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Türk-İş, Başkanlar Kurulumuzun 3 Aralık 1996 tarihindeki toplantısında alınan karar uyarınca, bugünkü toplantısında ve bundan sonra gerçekleştireceği meşru ve demokratik eylemlerde, Türkiye’ye sahip çıkma anlayışını temel hedef kabul etmektedir ve edecektir.

Bu toplantımızda Sendikalarımız adına yapılacak konuşmalarda gündeme getirilecek öneriler, Türk-İş’in önümüzdeki haftalardaki faaliyetlerine yol gösterecektir.

Türk-İş’in ne yapması gerektiği konusunda sözü sizlere bırakırken, hepinize en derin saygı ve sevgilerimi sunuyor, bu meşru ve demokratik mücadelemizin ülkemize, halkımıza, işçi sınıfımıza ve Türkiye’ye hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Genel Başkan Bayram Meral’den sonra sendikalar adına yapılan konuşmalarda da sorunlar ve talepler dile getirildi. Konuşmaların birkaçı dışında hemen hemen tümünde, işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin siyasal alandaki bağımsız gücünün demokratik bir biçimde kullanılması isteği dile getirildi.

Toplantı, bir sonuç bildirgesinin oybirliğiyle kabul edilmesiyle sona erdi. 21 Aralık 1996 “Türkiye’ye Sahip Çık! Yönetici ve Temsilciler Toplantısı Sonuç Bildirgesi” aşağıda sunulmaktadır:

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 3 Aralık 1996 tarihli toplantısında alınan karar uyarınca, Türk-İş Yönetim Kurulu, Türk-İş’e bağlı Sendikaların Genel Merkez Yöneticileri, Şube Yöneticileri ve Marmara Bölgesi İşyeri Temsilci ve Baştemsilcileri ile Üyeleri 21 Aralık 1996 günü İstanbul’da Bostancı Gösteri Merkezi’nde toplanmış ve, Sendikalar adına yapılan konuşmalardan sonra, aşağıdaki bildiriyi kamuoyuna açıklama kararı almıştır.

Refahyol Hükümeti, uyguladığı politikalarla, çalışanlara, halkımıza ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ana özellikleri olan insan haklarına, demokrasiye, laikliğe, sosyal hukuk devletine ve emperyalizme karşı ilk başarılı kurtuluş savaşının önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün temsil ettiği çağdaş uygarlık anlayışına karşı ısrarla düşmanca bir tutum ve davranış içindedir.

Dünyada ve Türkiye’de sermayenin sürekli ve sistemli bir saldırısı söz konusudur.

Refahyol Hükümeti, IMF’nin, yerli ve yabancı rantiyelerin, Arap mali sermayesinin çıkarlarını savunan bir çizgi izlemektedir. Hükümetin uyguladığı politikalarla, başta işçi sınıfımız olmak üzere, tüm halkımızın sorunları hızla ağırlaşmaktadır. Enflasyon ve işsizlik sürekli olarak artmaktadır.

Ülkemizin bu içine sürüklendiği büyük bunalımdan çıkışta, tüm halkımızın ve ülkemizin umudu, işçi sınıfıdır, Türk-İş’tir. Türk-İş, bu tarihsel sorumluluğun bilincindedir ve buna uygun hareket etmelidir ve edecektir. İşçi sınıfının birliği ve mücadele kararlılığı, Türkiye’nin geleceğini kurtaracak ana güçtür.

Siyasi görüşü, etnik kökeni, dini ve mezhebi, işkolu, mesleği, işyeri, cinsiyeti, yaşı ne olursa olsun, bütün işçilerin, memurların, emeklilerin ve işsizlerin, bir bütün olarak işçi sınıfının, birliği ve bütünlüğü daha da geliştirilmelidir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, işçi sınıfını bölmeye yönelik her girişim, işçi sınıfına, halkımıza ve Türkiye’ye ihanettir.

Türk-İş, 12 Eylül öncesinde halkımızı bölme ve kardeşi kardeşe düşman etme uygulamalarının günümüzde üniversitelerde yeniden tezgahlanması girişimine karşı halkımızı uyarmaktadır. Türk-İş, eğitim ve sağlık hizmetlerinde sosyal devlet anlayışının hakim kılınmasını, eğitimde katkı payının kaldırılmasını istemektedir.

Türk-İş, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğünün ve bağımsızlığının, Atatürk’ün temsil ettiği çağdaş uygarlık anlayışının ve bağımsızlık ruhunun, insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletinin temel güvencesidir.

Tekelci sermayenin basın özgürlüğünü kısıtlayıcı tavrını görmezden gelenler, hırsızlıklara, yolsuzluklara, yalanlara, kiralık katillere, devleti ele geçirmeye çalışan çetelere ilişkin haberlerin yayınlanmasından sonra, basın özgürlüğünü de hedef almıştır. İşçi sınıfımız gerçek basın özgürlüğü için her türlü çabayı gösterecektir.

Susurluk kazasıyla açığa çıkan gerçeklerin üzerine gidilmeli, Devletimiz çetelerden temizlenmelidir. Bu olaylara adı karışan milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmalıdır. Siyaset temizlenmelidir.

Türkiye’ye sahip çıkma mücadelesi, herşeyden önce, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi mücadelesidir.

İş, ekmek, özgürlük, iş güvencesi, demokrasi mücadelesi önemini giderek daha da artırmaktadır.

İşin ve ekmeğin olmadığı yerde toplumsal barış olamaz ve olmayacaktır. Türkiye’de gelir dağılımı adaletli hale getirilmeli, işçilerin, memurların ve emeklilerin gelirleri, insanca yaşamalarına yetecek düzeye çıkarılmalıdır. 1997 toplu sözleşmelerinde, 5 Nisan sonrasında yaşanılan gerçek gelir kaybını telafi edecek bir çizgi izlenmelidir. Toplu iş sözleşmelerindeki kazanımlarımızı daha da geriye götürecek esnek çalışma gibi önerilere karşı çıkılmalıdır. 1997 yılı kamu kesimi toplu iş sözleşmeleri, Türk-İş’in birlik ve bütünlüğü içinde sürdürülmelidir; tüm işçiler, Türk-İş Başkanlar Kurulu tarafından alınan kararlara uymalıdır.

Başta enerji, haberleşme, madencilik ve limanlar gibi stratejik işletmeler olmak üzere, tam bir yağma biçiminde sürdürülen, işçileri sendikasızlaştırmada ve köleleştirmede bir araç olarak kullanılan özelleştirme durdurulmalıdır. Taşeronlaşma önlenmelidir.

Türk-İş, kaçak işçiliğin önlenmesi, sendikasız işçilerin örgütlenmesi, çeşitli işyerleri ve işkollarındaki işçiler arasındaki işbirliği ve dayanışmanın geliştirilmesi için daha fazla çaba göstermelidir.

Herkesin geliri ve serveti ile orantılı bir vergi ödemesi sağlanmalı, vergi kaçakçılığı önlenmelidir.

Hükümetlerin 1994 yılı öncesinde el koyduğu SSK kaynakları iade edilmeli ve SSK, sigortalıların demokratik ve özerk yönetimine devredilmelidir.

İşten çıkarmalar önlenmeli, iş güvencesi sağlanmalı, işsizlik sigortası getirilmelidir.

İşçi sınıfımız ve halkımız, ülkemiz için yeterli fedakarlıklarda bulunmuştur. Şimdi fedakarlık yapma sırası sermayedarlardadır, faizcilerdedir, soygunculardadır, rüşvetçilerdedir.

İşçi sınıfımız, zorunlu tasarruf, SSK ve diğer alanlarda, yeni hak kayıplarına izin vermeyecektir.

Laiklik, demokrasinin ve işçi haklarının temel dayanağıdır. İşçi sınıfımız, demokratik ve laik cumhuriyetin ana güvencesidir. Türk-İş, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı, demokratik ve laik sosyal hukuk devletinden yana olan, Türkiye’ye sahip çıkan tüm güçlerle işbirliği ve dayanışmasını geliştirmelidir. Kamu emekçilerinin grevli toplu pazarlık ve grev hakları için verdikleri haklı ve meşru mücadele desteklenmelidir.

Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri, Güneydoğu Anadolu’da akan kandır. Türk-İş, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısını tartışmasız ve tavizsiz bir biçimde savunur ve terör eylemlerini lanetlerken, faili meçhul cinayetlerin durdurulmasını, bunların faillerinin bulunmasını ve cezalandırılmasını, güvenlik sorunlarının çözümünde yalnızca Devletimizin resmi güçlerinin kullanılmasını ve teröre karışmayan halkımıza şefkatle davranılmasını istemektedir.

İnsan hakları ihlalleri sona erdirilmeli, işkenceciler cezalandırılmalıdır.

Sendikacılık hareketi, bu artan ve nitelik değiştirmiş sorunlar karşısında, 21. yüzyıla yeni bir anlayışla girmeli, küçük hesaplar kenara itilmeli, işyeri sorunlarıyla sınırlı bir sendikacılık yaklaşımı kesinlikle terkedilmelidir.

İşçi sınıfının sorunları yalnızca toplu iş sözleşmeleri ile çözülemez. Ülkemizin ve halkımızın temel sorunlarının çözüm yeri Parlamento’dur. Halkımız, çoğulcu, katılımcı ve demokratik parlamenter düzene olan inancını sürdürürken, Parlamento’da temsil edilen siyasi partilerin izledikleri yanlış politikalar nedeniyle, bu partilere olan inancını ve güvenini hızla yitirmektedir. Parlamento, zenginler kulübü olmamalıdır. Ülkemizde bugün bir siyaset boşluğu yaşanmaktadır. Bu boşluğu, halkımızın öncüsü ve umudu Türk-İş doldurmalıdır; başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm çalışanlar doldurmalıdır. Türkiye nüfusunun yüzde 95’ini oluşturan işçi sınıfımız ve diğer çalışanlar, siyasete ve Parlamento’ya ağırlığını koymalıdır. İşçi sınıfı artık yönetilen değil, yöneten olmalıdır. Türk-İş, halkımızın nüfusunun yüzde 95’ini oluşturan işçilerin, memurların, emeklilerin, işsizlerin, küçük esnaf ve sanatkarların ve köylülüğün çıkarlarını koruyacak ve Türkiye’ye sahip çıkacak bir siyasal partinin oluşturulması çalışmalarına ağırlık ve hız vermelidir.

Kadınlar evde oturmayacaktır. Kadınlar, işçi sınıfı hareketinin ve mücadelesinin en ön safında yer almaya, kadınları ikinci sınıf insan gibi gören çağdışı anlayışlarla mücadele etmeye ve laik ve demokratik Türkiye’nin en büyük güvencesi olmaya devam edecektir.

Türk-İş Başkanlar Kurulu kararı uyarınca 5 Ocak 1997 günü Ankara’da düzenlenecek olan “Türkiye’ye Sahip Çık!” yürüyüş ve mitingi, Türk-İş’in ve işçi sınıfımızın tarihine şanlı bir sayfa olarak geçecek biçimde gerçekleştirilecektir. Bu mitingler ve toplantılar, başta İstanbul’da olmak üzere, tüm yurtta yaygınlaştırılacaktır.

Türk-İş, başta Tuzla, Polisan, Ambarlar ve AŞTİ işçileri olmak üzere, Türkiye’nin dört bir tarafındaki tüm meşru ve demokratik direnişlerle ve grevlerle olan sınıf dayanışmasını daha da geliştirmelidir.

Türk-İş, işçi sınıfı için, halkımız için, ülkemiz için, Türkiye’nin bütünlüğü ve bağımsızlığı için meşru ve demokratik kitle mücadelesi çizgisini izlemeyi sürdürecek ve gerektiğinde bu amaçla, tüm diğer çalışanlarla birlikte, genel eylemler gerçekleştirecektir. Tüm Sendikalarımız, bu mücadelede belirleyici bir rolü olan enerji işçilerinin gerektiğinde şalteri indirme kararını büyük bir coşkuyla alkışlamakta ve Tes-İş Sendikamıza her türlü desteği vermeye hazır olduklarını açıklamaktadır.

İşçi sınıfı ve Türk-İş susmamaktadır, susmayacaktır. İşçi sınıfının birliği ve mücadelesi, diğer toplum kesimleri için de örnek oluşturacaktır.

Türk-İş ve işçi sınıfımız, Türkiye’yi hırsızlara, soygunculara, ahlaksızlara, yalancılara, rüşvetçilere, vatan hainlerine, kanun kaçaklarına, kiralık katillere, çetelere, aşiretlere, bölücülere, ülkemizi Orta Çağın karanlıklarına geri götürmek isteyenlere, Atatürk ve çağdaş uygarlık düşmanlarına bırakmayacaktır; Türk-İş Türkiye’ye sahip çıkmaktadır, çıkmaya devam edecektir.

Türk-İş Yönetim Kurulu, İstanbul Bostancı Kültür Merkezi toplantısının ardından, ülkenin ve halkın karşı karşıya bulunduğu ve giderek daha da ağırlaşan sorunları, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e aktarmak amacıyla kendisini 27 Aralık 1996 günü ziyaret etti. Ziyaret sırasında, Türk-İş’in temel talepleri de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunuldu. Süleyman Demirel’e sunulan metin aşağıda verilmektedir:

Sayın Cumhurbaşkanım,

Türk-İş Yönetim Kurulu olarak Zatıalinizi 5 Şubat 1994 ve 7 Eylül 1995 tarihlerinde ziyaret etmiş, başta işçiler olmak üzere, tüm çalışanların, halkımızın ve Türkiye’nin güncel sorunlarını arz etmiştik. Ancak söz konusu raporlarımızda yer alan sorunlarımızın çözülmemiş ve aksine daha da artmış olması karşısında, güncel sorunlarımızı çok kısa bir biçimde yeniden arz etmek zorunlu olmuştur.

(1) Türkiye’nin demokratikleştirilmesi doğrultusunda hiçbir somut adım atılmamıştır. Başta Anayasa olmak üzere, 12 Eylül döneminin ve sonrasının tüm anti-demokratik mevzuatı değiştirilmeli, özellikle 2821, 2822 ve 1475 sayılı Yasalarda, Türkiye tarafından onaylanmış ILO Sözleşmelerinin gerekli kıldığı düzenlemeler yapılmalıdır.

(2) Türkiye’de son aylarda büyük bir toplumsal huzursuzluk yaşanmakta, vatandaşlarımızı bir karamsarlık sarmaktadır. Ülkemizdeki tüm hukukdışı davranışların ve yolsuzlukların üzerine gidilmelidir.

(3) Meclisimizin ve milletvekillerimizin kamuoyundaki itibarlarının daha da artırılabilmesi için, milletvekilliği dokunulmazlığı milletvekillerinin yalnızca asli görevleri ile sınırlandırılmalı, yargının tam ve gerçek bağımsızlığı sağlanmalıdır. Basın özgürlüğünü zedeleyecek girişimlerden kaçınılmalı, halkımızın haber alma özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır.

(4) Enflasyon hızlanmakta, kamu açıklarının kapatılmasında uygulanan yanlış politikalar nedeniyle iç ve dış borçlarımız ve bunlara ödenen faizler hızla artmaktadır. Vergi affı gibi uygulamalara son verilmeli, herkesin geliri ve serveti ile orantılı bir vergi ödemesi sağlanmalıdır. İşsizlik hızla artmaktadır. Kamuda verimli istihdam artırılmalı, kamu kesiminde işçileri ve memurları bölücü ve birbirine düşürücü davranışlardan kaçınılmalı, işyerlerine politika sokulmamalı, işsizlik sigortası çıkarılmalıdır. Türkiye otomotiv sanayiini çökertecek ve binlerce işçimizi işsizlikle karşı karşıya bırakacak bedelsiz otomobil ithalatı uygulaması bir kez daha gözden geçirilmelidir.

(5) Kaçak işçilik gibi kanundışı bir uygulamanın hızla yaygınlaşması, bir taraftan devletimizin vergi kaybına, diğer taraftan SSK’nın sorunlarının daha da ağırlaşmasına yol açmaktadır. Kaçak işçilikle etkin bir biçimde mücadele edilmeli, SSK’nın gayrimenkullerinin satışından ve SSK prim alacaklarının faizinin affedilmesinden vazgeçilmelidir.

(6) 18 Ekim 1996 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan karar uyarınca Hükümetin zorunlu emekliliği yeniden başlatma ve taşeronluğu daha da yaygınlaştırma doğrultusundaki uygulamalarına son verilmelidir.

(7) Türkiye’nin ulusal savunmasını, Devletimizin gücünü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını zedeleyecek alanlardaki özelleştirme girişimleri durdurulmalı, kamu mallarını bdeğerinin çok altında fiyatlarla satarak kamu açıklarını kapatma girişimlerine son verilmelidir. Özellikle ülkemiz için stratejik önemde olan enerji, madencilik, haberleşme ve liman işkollarındaki özelleştirme çabaları durdurulmalıdır. Limanların işletme hakkının devrinde özellikle Mafyayla ve çetelerle ilişkiler ve uyuşturucu kaçakçılığı konusundaki iddialar ciddiyetle soruşturulmalıdır.

(8) Zorunlu tasarruf uygulaması sona erdirilmeli, fonda biriken paralar hak sahiplerine üç ay içinde ödenmeli, Zatıalinizin de ilgili yasanın yeniden görüşülmesi için Meclis’e iade gerekçenizde belirttiğiniz gibi, işverenin yüzde 3’lük katkı payı da ücretlere eklenmelidir. Bu uygulama gerçekleştirilinceye kadar, fondaki para piyasada geçerli faiz oranlarında nemalandırılmalıdır.

(9) Kamuda çalışan geçici ve mevsimlik işçiler kadroya geçirilmeli, bu işçilerin yürürlükteki toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan hakları verilmelidir.

(10) 1997 kamu kesimi toplu sözleşmelerinde, bir önceki toplu sözleşme döneminde işçilerin satınalma gücünde meydana gelen kaybı telafi edecek ve gelecek dönemde işçileri enflasyona karşı koruyacak bir ücret zammı verilmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğünün ve bağımsızlığının, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletinin yılmaz savunucusu olan Türk-İş, Türkiye’ye sahip çıkma ve ülkemizin demokratikleşme sürecine katkıda bulunma kararlılığı içindedir. Arz ederiz. Saygılarımızla.

Türk-İş’in 21 Aralık 1996 günü Bostancı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiği toplantı sonrasında Türk-İş’in bir siyasi parti kuracağı konusundaki haberler arttı. Kasım Faruk’un Global Gazetesi’nin 30.12.1996 günlü sayısındaki uzun haberin başlığı “Bayram Meral Parti Genel Başkanı Olmak İçin Gün Sayıyor, Türk-İş Partisi’nde Geri Sayım” idi. Yazıda, “Türk-İş’in 17. Olağan Genel Kurulu sonrasında Kararlar Komisyonu’ndan geçen 147 maddelik 17. Olağan Genel Kurul Görüş ve Talepleri metni daha çok bir parti programını andırıyor,” deniyordu.

Yazıda, Türk-İş Genel Başkan Danışmanı Yıldırım Koç’un şu görüşleri de aktarılıyordu:

“Türk-İş Genel Başkanı Danışmanı Yıldırım Koç, işçi, memur, emekliler ve işsizlerin partinin omurgasını oluşturacağını, köylüler ve esnaf-zanaatkarlarında da partinin destekçileri olarak tasarlandığını belirtiyor. Daha önceki girişim ve sonuç alıcı parti kuruluşlarının tepeden inme olduğunu, işçi sınıfının alttan baskısı, kararı ve organlarının yönelişi olmadan yaşama geçirildiğini öne süren Koç, yeni girişimi tabanın inisiyatifi ve karar sahipliğiyle onlardan ayırıyor.

“Koç’a göre, Türk-İş bu oluşum için çok beklemeyecek: ‘Parti kurmak için resmi kararı alır almaz, bir ay içinde tüm Türkiye’de teşkilatlarımız hazır olur. Zaten Türk-İş örgütlenmesi bunun çekirdeğini oluşturuyor. Şu anda insanlar politik partilere güvenmiyorlar. Türk-İş’in bunlarla dayanışmaya gitmesi bu yüzden de olanaksız.’

“Koç, resmi olarak kurulduktan sonra ilk seçimlerde iktidar partisi olmasalar bile ana muhalefet partisi olacak bir güce kavuşacaklarını da iddia ederek sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘Esas olarak CHP, DSP, DYP’den oy alırız. ANAP ve RP tabanından alacağımız oylar ise ikinci planda. Partinin kuruluş tarihine ilişkin olarak şunu söyleyebiliriz: Hanım hamile ve doğum mutlaka olacak. Ama çok kız mı, erkek mi bilinmez. Şimdi, doğum için gün sayıyoruz.’

“Koç’un, ‘demokratik, reformist, ancak ihtilalci olmayan anlamda devrimci’ diye nitelendirdiği yeni kurulacak partiye diğer konfederasyonlar sıcak bakmıyor. DİSK Genel Sekreteri Kemal Daysal Türk-İş’in diğer konfederasyonlar ve kamu çalışanlarıyla güç ve eylem birliği yapmak yerine hedef saptırdığını söylüyor. Daysal, işçi sınıfının ve ideolojisinin egemenliğinde bir parti kurulabileceğini belirtiyor ve bu çerçevede Türk-İş’in kurmaya soyunduğu partinin çalışanlar partisi olabileceğini vurguluyor.” (Global, 30.12.1996)

Türk-İş 5 Ocak 1997 günü Ankara’da “Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et! Mitingi”ni düzenledi.

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, mitingde yaptığı konuşmanın sonlarına doğru şunları söyledi:

“Gün, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür. Gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğüne ve bağımsızlığına, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletine sahip çıkma günüdür. Gün, işçi sınıfımızın siyasete ağırlığını koyması günüdür. Türkiye’de Türk-İş vardır, Ankara’da Türk-İş vardır, dedirtme günüdür. Gün, ülke sorunlarını, halkın sorunlarını kenara iterek, kişisel ve siyasal çıkarlarını ön planda tutan, halkını unutan siyasilerden hesap sorma günüdür. Gün, seçenlerin seçilenlere değil, seçilenlerin seçenlere hizmet edeceği ve hesap vereceği bir düzen kurma günüdür.”

Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Türk-İş’in parti kurması konusunda Nokta Dergisi’nin sorularını yanıtladı:

“Türk-İş’in tabanından son yıllarda ilk kez Türk-İş’in önderliğinde bir siyasi partinin kurulması doğrultusunda yaygın ve ciddi talepler gelmektedir. Bu durum, yaşadığımız süreci, 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi’nden ayırmaktadır. Hatırlanacağı gibi, 13 Şubat 1961 tarihinde İstanbul İşçi Sendikaları Birliği yöneticilerinin bir bölümü, TİP’i kurmuştu. TİP’in kuruluşu, sendikalarımızın yetkili organlarında alınmış kararlara dayanıyordu. Ayrıca ortada bir program da yoktu. TİP’in programı kuruluşundan 6 ay sonra hazırlanıp yayınlanabildi. TİP, tabandan gelen bir talebin ürünü de değildi. Hangi siyasi görüşten ve etnik kökenden olursa olsun, Genel Merkez yöneticilerinin, üyelerimizin, işyeri temsilci ve baştemsilcilerimizin ve şube yöneticilerimizin büyük bir bölümü, Meclis’te artık doğrudan kendi temsilcilerini görmek istiyor.

“Yıllardır seçenler seçilenlere hizmet etti. Artık seçilenlerin seçenlere hizmet etme zamanıdır. İşçiler ve diğer çalışanlar yıllardır hep yönetildi. Şimdi onlar yönetimde doğrudan yer almak istiyorlar. Bu konuda da Türk-İş’in önderlik etmesini talep ediyorlar. Özellikle son yıllarda yaşananlar, mevcut siyasi partilerin çalışanların çıkarına adım atmadığını ve atmayacağını kanıtladıkça, bu eğilim daha da güçleniyor. Tabandan yükselen böyle bir talep, yetkili organlarımızda değerlendirilmektedir. (…)

“Bu talep yalnızca Türk-İş ve işçilerle gerçekleştirilemez. Türkiye’ye sahip çıkan tüm toplum kesimleri, kuruluşlar ve kişiler bu sürece katılmalıdır. Halen bu konu teşkilatlarımızda yaygın bir biçimde tartışılmaktadır. Tüm çalışanların ve emeklilerin desteklediği bir hareket yaratmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda diğer demokratik kitle örgütleriyle de görüşmelerimiz olacaktır. Böyle bir parti, Türk siyasi yelpazesinde, geleneksel sağın veya solun bir yerinde değil, çalışanların ve Türkiye’ye sahip çıkanların yerinde olacaktır. Böyle bir partinin kısa sürede geniş destek göreceğine ve ilk seçimlerde en azından ana muhalefet partisi olacağına inanıyorum.” (Cemal Subaşı, “Dönem Dönem Karşımıza Çıkan Soru! Türk-İş Parti Kuracak mı?” Nokta, 12-18 Ocak 1997, s.40)

Türk-İş’in bir siyasi parti kurması konusundaki tartışmalar 1997 yılında da devam etti.

DİĞER HABERLER
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!

TÜİK enflasyonuna genel olarak güven duyulup duyulmaması bir yana kasım ayı için ortada çok tuhaf oranlar söz konusu, onların üstünde durmak gerekiyor.

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve insan onuruna yakışır bir yaşam hakkına sahip olduğunu hatırlatan önemli bir gündür.

ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK
ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yapıyı yeniden düzenlemek için adım atıyor. Hükümet temsilcilerinin sayısı azaltılırken, işçi ve işveren üyeler mevcut sayıda kalacak. Komisyonun yapısı ve karar mekanizmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET
ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET

Öz Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Gülpolat ve yönetim kurulu üyeleri, Genel Başkanımız İbrahim Ören ve yönetim kurulumuzu ziyaret ettiler.