Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
15 Mayıs 2023
TÜRK-İŞ’İN 1976 GENEL KURULUNDA PARTİLERÜSTÜ POLİTİKA TARTIŞMALARI
TÜRK-İŞ’İN 1976 GENEL KURULUNDA PARTİLERÜSTÜ POLİTİKA TARTIŞMALARI

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Türk-İş’in 10. Genel Kurulu 12-18 Nisan 1976 günleri, Genel-İş Sendikası’nın 3 Ağustos 1975 tarihinde Türk-İş’ten ayrılmasından kısa bir süre sonra, toplandı. Genel kurulda Türk-İş’in siyasi partilerle ilişkileri konusunda ayrıntılı tartışmalar yapıldı ve Türk-İş Ana Tüzüğü’nde partilerüstü politika konusundaki tavır yeniden düzenlendi.

Türk-İş’in 12-18 Nisan 1976 günleri toplanan 10. Genel Kurulu da partilerüstü politika ve Türk-İş’in siyasete ağırlığı koymasına ilişkin tartışmalarla geçti. CHP, üyesi ve milletvekili sendikacılar aracılığıyla, Türk-İş içinde daha etkili bir konuma gelme çabalarını sürdürdü. Ancak Genel-İş’in Türk-İş’ten ayrılmış olması, bu amaca ulaşmasını daha da zorlaştırdı.

Türk-İş’in 10. Genel Kurulu’na sunulan Çalışma Raporu’nda “sosyal demokrat sendikacılar konseyi” konusu şu şekilde ele alınıyordu:

“Sosyal Demokrat Sendikacılar Konseyi, Türk-İş 9’uncu Genel Kurulundan önce bazı sendika yöneticileri tarafından kurulmuş; ancak, konsey görüşlerinin teşkilatları bağlamadığı da hiçbir yoruma yer vermeyecek açıklıkta Türk-İş’e bildirilmiştir. Zaten, Konseyin kurucuları ve üyeleri de sendikalar değil, kişisel görüşleriyle sendikacılardır. (…) Kendisini kamuoyuna ‘Sosyal Demokrat Sendikacılar Konseyi’ başkanı olarak tanıtan Abdullah Baştürk zaman zaman, Konsey adına konuştuğu görünümünü yaratarak, Türk-İş’e saldırılarda bulunmuş, hatta medeni ölçüleri ve ahlak çizgisini aşacak kadar ileri gitmiştir. Türk İşçi Hareketi, büyük bir üzüntü ile karşılaştığı bu saldırı ve suçlamaların, konsey üyesi diğer sendikacılar tarafından da onaylandığı inancındadır. Yapılan açıklamalar bu inancı teyit etmiştir.” (Türk-İş, 10. Genel Kurula Sunulan Çalışma Raporu, Ankara, 12 Nisan 1976, Yay.No.95, Ankara, 1976, s.86-87)

Genel Kurul, Türk-İş Genel Başkanı Halil Tunç’un konuşmasıyla çalışmalarına başladı. Halil Tunç, Türk-İş’in siyasi partilerle ilişkisi konusunda şu değerlendirmeyi yaptı:

“Değinmek istediğim, özetlemek gerekirse, üç büyük ana sorun var. Birinci sorun, Türk işçi hareketinin siyasette etkinliğini sağlamak için ilgilenmesi lazım gelen politika. Bütün ayrıntılarına kadar burada tartışılacak ve bir fikir beraberliğine varılacak. Bugüne kadar ekonomik ve sosyal bakımdan 24 ilkemizde belirlenen görüşlerde ittifak ettik. Tek ihtilaflı olduğumuz nokta şurada kaldı: Fertçe ağırlık koymak. Burada da ana ilkede birleşiyoruz. Politikaya işçi ağırlığını koymasın diyen tek bir arkadaşımız yok. Ancak, bu ağırlık koyuş, hangi biçimde olacak, kuralları ne olacak, işte burada bunu tartışacağız.” (Türk-İş, 10. Genel Kurul Çalışmaları, 12-18 Nisan 1976, Ankara, Yay.No.109, Ankara, 1976, s.15)

Genel Kurulda Başbakan Süleyman Demirel uzun bir konuşma yaptı. Demirel, konuşmasının sonlarına doğru Türk-İş’in siyasi partilerle ilişkisine ilişkin bir değerlendirmede bulundu:

“Şimdi siyaset konuşulacak. Sendikalar siyaset konuşsun mu, konuşmasın mı, siyasetle meşgul olsun mu, olmasın mı? O tartışmalara giremeyeceğim. Yalnız bir şey söyleyeceğim. Bunu bir objektif düşünce olarak söylüyorum. Türk-İş bir siyasi teşekkülle bağ kurmak istedi ve kurdu. O zaman diğer siyasi teşekkülleri karşısına alır. Acaba bunda, Türk-İş yararı mı vardır? Yani Türk-İş hangi haklı davaları ortaya atıyor da, siyasi partilerin hemen tümüne yakınından destek görmüyor. Öyleyse Türk-İş’in bir siyasi parti ile organik bağ kurması hali, Türk-İş’e ne kazandıracaktır, rejime ne kazandıracaktır, meselesini ben uzun uzun tartışamayacağım. Sizin yüksek takdirlerinize, uyanıklığınıza, memleket meselelerindeki vatanperverliğinize, sendikacılıktaki büyük olgunluğunuza güvenerek bırakıyorum. Türk-İş zaafa uğrayarak çıkmayacaktır, bu kongrenin içerisinden, bu Genel Kurulun içerisinden. Yine davalarına, memleket meselelerine düşündüğü yolda, bildiği yolda sadakat içerisinde ve güçlenerek çıkacaktır. Cumhuriyet Hükümetinin başı olarak ben, huzurunuzda nasıl karar vereceğinizi tayin etmeye çalışmıyorum. Sadece bir noktada bir düşüncemi söylüyorum. Bu hür fikir ortamı içerisinde ne getirir ne götürür meselesini, çok iyi düşüneceğinize olan inancımı söylüyorum.” (Türk-İş,1976;39)

Genel Kurulda Süleyman Demirel’den hemen sonra söz alan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, konuşmasına Türk-İş’in siyasi partilerle ilişkisi konusunu ele alarak başladı ve şunları söyledi:

“Türk-İş’in bugün karşı karşıya bulunduğu ve öyle inanıyorum ki, bu Genel Kurul toplantısı vesilesiyle bir sonuca bağlayacağı sorunun, yani siyasete ağırlığını koyup koymama sorununun, seçimlerde Konfederasyon olarak tavır alıp almama, belli bir partiyi destekleyip desteklememe şeklinde ölçüsü içinde de değerlendirilmemesi gerekir sanıyorum. Elbette bunun da bir ölçüde önemi vardır. Ama aslında sendikaları, sendika üst kuruluşları seçimlerde böyle bir tavır almasalar bile, işçiler zaten tek tek o tavrı almaktadır. İşçilerimiz büyük çoğunluğuyla Türk halkının siyasal bakımdan en bilinçli kesimleri arasındadır, belki de en bilinçli kesimidir. Oyunu da bu siyasal bilinç içinde kullanmaktadır.

“Önemli olan işçi örgütlerinin seçimden seçime ne yapacakları değil, seçimden seçime siyasal ağırlıklarını nasıl kullanacakları değildir. Önemli olan, işçilerin seçimler arasında, seçimler arası geçen dörder yıllık iktidar dönemlerinde siyasal ağırlıklarını nasıl kullanacakları, nasıl bir siyasal tavır alacakları sorunudur. Çünkü, seçimlerde en ırak köyde yaşayan, sesini bir gün bile Millet Meclisi’ne, Büyük Millet Meclisi’ne, Hükümete duyurma olanağını bulamayan tek köylünün de oy hakkı vardır. Siyaset adamları, partiler, iktidara gelmek isteyenler, seçim zamanlarında oy hakkının önemini bilirler. Mümkün olduğu kadar seçmenin, en ırak köydeki seçmenin de ayağına kadar giderler, fabrikadaki işçinin ayağına kadar giderler. Onun oyunu almak için, ona ilgi gösterirler. Ama seçimler biter, aktif siyaset adamlarının çoğu ve partiler Ankara’ya, büyük kentlere ve büyük kentlerin bazı dar çevreleri içine kapanırlar. Artık köyün sesi kolay kolay onlara erişemez. İşçinin sesi kolay kolay onlara erişemez. Ama toplumun bugünkü yapısı içinde işçiyi ve köylüyü fırsat bulduğu oranda ezerek güçlenen ve zenginleşen çevrelerle günlük temas ortamı içinde kalırlar. Ve siyaseti seçimler arasında daha çok o çevrelere sürükler, hükümetlerin alacakları kararları daha çok o çevreler etkilerler. Önemli olan bu durumu değiştirebilmektir. Yalnız seçimlerde değil, seçimler arasında, Meclislerin yasama ve denetleme görevini yapacağı, hükümetlerin iş göreceği, muhalefetlerin muhalefet yapacağı dönemlerde de siyasette öncelikle işçinin ve işçi önceliğinde öteki halk kesimlerinin şimdiye kadar olduğundan daha büyük ölçüde ağırlığının duyurulabilmesidir.

“O halde, oysa halkımızın büyük çoğunluğu örgütsüzdür. Özellikle köylümüz etkin, güçlü örgütlere bugüne kadar kavuşamamıştır. Ancak işçiler, böyle bir örgütlenme olanağına kavuşmuşlardır. İşçi örgütlerinin en büyük üst kuruluşu da bugüne kadar, tartışmak istemiyorum, kendince haklı veya haksız nedenlerle büyük ölçüde siyaset dışı kalma kararını almıştır. Özür dileyerek söyleyeyim ki, partilerüstü deyimini kullanamıyorum. Çünkü siyasetin dışında kalmakla işçi örgütlerin, partilerin üstünde, onlara sanki yön verebilen, onlara yukardan direktifler verebilen bir duruma erişebilmiş değillerdir. O anlamdadır ki bence partilerüstü deyimi biraz fazla iyimser bir deyimdir. Onun yerine siyaset dışı kalmışlardır sözünü kullanmak zorunluluğunu duyuyorum. Bunu toplumun geleneksel egemen güçleri olsun, iktisadi ve sosyal değişim süreci içinde egemen güçler arasında katılan çevreleri olsun, memnunlukla karşılamışlardır. Türk-İş’in bu kararından vazgeçmesi olasılığını, büyük kaygıyla takip etmektedirler, izlemektedirler ve ‘sendikalar, işçiler siyasete karışmamalı, siyaset çamuruna bulanmamalıdır’ gibi telkinlerde bulunmaktadırlar.

“Değerli arkadaşlarım, hep söylediğim gibi, siyaset halk yeterince katılmadığı zaman çamura dönüşür. Siyaset, halkın yeterince etkisi olup denetimi altında işlemediği zaman çirkinleşir ve toplum yararına olmayan bir faaliyete dönüşebilir. Acaba Türkiye’deki siyasal gelişmeleri Türk işçi hareketi, kendi istekleri ve özlemleri doğrultusunda yeterince etkileyebilmekte midir, yönlendirebilmekte midir? Bunun sağlanabildiğini sanmıyorum, fakat bunun sağlanabileceğine, bu olanağın yaratılabileceğine inanıyorum.” (Türk-İş,1976;41-43)

Genel kurulun çalışmaları sırasında çok sayıda delege söz alarak, Türk-İş’in siyasi partilerle ve siyasetle ilişkisi konusunda görüş bildirdi. Bu konuya ilişkin konuşma yapanlar ve tutanakta ilgili sayfalar aşağıda gösterilmektedir:

Türkiye Liman, Dok ve Gemi Sanayii İşçileri Sendikası Teşkilatlanma Genel Sekreteri Osman Arıcı (s.151),

Türkiye Liman, Dok ve Gemi Sanayii İşçileri Sendikası Genel Başkan Vekili Cemal Çavuşoğlu (s.157-160),

Türkiye Su-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Kaya (s.166),

Tes-İş Sendikası Genel Sekreteri Faruk Barut (s.184),

Tes-İş Sendikası Mali Sekreteri Sabahattin Ersoy (s.191),

Çimse-İş Sendikası Genel Başkan Vekili Ahmet Cinel (s.204),

Selüloz-İş Sendikası Genel Sekreteri Salih Güngörmez (s.218),

Ağaç-İş Sendikası Genel Sekreteri Kemal Sarısoy (s.263),

Sağlık-İş Sendikası Kütahya Şube Başkanı Sedat Özevren (s.279),

Tekgıda-İş Sendikası Malatya Şube Başkanı Cevdet Ayeri (s.292-294),

Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek (s.304, 315-316),

Harb-İş Sendikası Genel Başkanı Kenan Durukan (s.332-333, 335-337, 672-674),

Şeker-İş Sendikası Genel Mali Sekreteri Adnan Özkaya (s.348),

Şeker-İş Sendikası Genel Sekreteri İlhami Parlakdemir (s.350, 359),

Türkiye Gazeteciler Sendikası Delegesi Taylan Sorgun (s. 369),

Likat-İş Sendikası Genel Sekreteri Yaşar Atıcı (s. 376),

Kristal-İş Sendikası Genel Başkanı Mehmet Şişmanoğlu (s. 377-383),

Yol-İş Federasyonu Genel Başkanı Halit Mısırlıoğlu (s.421),

Petrol-İş Sendikası Genel Sekreteri Özkal Yici (s.430, 438-439),

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı İsmail Topkar (s.442-443),

Belediye İşçileri Sendikaları Federasyonu BİF Delegesi Ziya Hepbir (s.453, 640-643),

Türk Deniz Ulaş-İş Sendikası Genel Başkanı Emin Kul (s.458),

Koop-İş Sendikası Mali Sekreteri Nizamettin Er (s.493-494),

Türk-İş Genel Başkanı Halil Tunç (s.660, 676-683),

Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı İbrahim Denizcier (s.666-667, 669),

Koop-İş Sendikası Genel Başkanı İbrahim Çapan (s.670-671)

Bu arada, siyasete ağırlık koymanın bir siyasi partinin kurulması biçiminde olması gerektiğini savunanlar da vardı. Örneğin, Tek Gıda-İş Genel Başkanı İbrahim Denizcier şunları söyledi:

“Şu anda bir tarihi karar vereceksiniz; bu vereceğimiz kararın Türk işçimizin bekası için büyük önemi vardır. Bu itibarla vereceğiniz bu kararın çok isabetli olması gerekir. Ben 20 sene evvel bir kongrede inançlarımı söylemiştim. Benim sözüm, Kemal Türkler’i tanırsınız. Onun kitabında, 20 sene evvel ben Türk işçisi hiçbir partiye değil, kendi partisini kurmalıdır, demiştim. 1960 senesinde de, 1960 senesinden sonra da biz arkadaşlarımızla, 3-4 arkadaşımızla, bir araya gelip o özlediğim işçi sınıfının partisinin kurulmasını tahakkuk ettiydik. Diğer sendikalarımızın da, arkadaşlarımızın da, Tüzüğün içerisinde kurucu olarak yer almalarını istedim. Fakat kurulda bu tezimi kabul ettiremedim. Bu partiyi kurmak yoluna gittim ve nihayet bu parti kuruldu. Bu parti kuruldu, fakat bu parti kurulduğu zaman gördünüz ki, 1960 senesi bugünkü gibi değildi. 1960 senesinde bu partiyi kurduğumuz zaman büyük zahmetler çektim. Bir gazetede eğer Türkiye İşçi Partisi adına iki satırlık bir yazı yazılırsa, akşamleyin İdare Heyeti meyhaneye davet edilirdi. Bunu niçin söylüyorum; o günden bugüne kadar büyük bir aşama olmuştur.

“Bugün eğer Türkiye’de birtakım kavramlarla konuşmayı becerebiliyorsak veya bunları rahat söyleyebiliyorsak, bunlar muhakkak ki İşçi Partisi’nin o günkü çalışmasından dolayıdır. Bugün biz bu vaziyette konuşabilecek duruma gelmişiz. Vaktinizi israf etmek istemiyorum. Ben uzun konuşan herhangi bir kimse değilim. Çok dinlemesini seven bir arkadaşınızım. Bugün şu kürsüden bana bir sataşma oldu. Ben bunu bir sataşma diye kabul etmiyorum, yanlış beyanın cevabını vereceğim. Biz Türkiye İşçi Partisi’ni kurarken evvela sendikacı olarak o partiyi kurduk ve o partiyi kurduğumuz zaman da Türk-İş’in muvafakatini almak istedik. Türk-İş’in Başkanını ve Başkanın yanında bazı arkadaşlarımızı davet ettik. Tüzüğümüzü vilayete vermeden kendilerine, ‘bu partiyi kuruyoruz, Türk-İş olarak bir de bize yardımcı ol,’ dedik. O devrelerde ‘biz sizi destekleriz; fakat içinizde bulunmayız,’ dediler. O parti kuruldu. Gördünüz ki, Türkiye’de kurulmuş olan bu partinin, ilk defa Türkiye’de işçilerin kurduğu, emekçilerin kurduğu bir İşçi Partisi’nin Meclis’te 10 tane mebus oldu. Sene 1961, sene 1976, aradan 15 sene geçti. 15 sene içerisinde büyük aşamalara gelmiş durumdayız.

“Eğer Türk-İş o partiye sahip çıksaydı, bugün ideolojisi bozuk olanlar o partinin içerisinde yer bulamazlardı. Fakat bu partinin Türk-İş’in desteğinden yoksun kalmasının sorumlu bir kişisi de, bu partili katili de Ziya Hepbir’dir. Ziya Hepbir partiyi şikâyet etmiştir. Mademki demokrasi var, mademki demokrasi hürriyeti içerisinde konuşacağız, söz hakkımız var, müsaade et de, sen konuşurken ben müdahale etmedim.

“Şimdi bu partinin kurucusu ve bu partinin bu şekilde olmanın neticesinin günahkarlarından bir tanesi de kendisidir. Bugün biz kavga yapıyoruz ve diyoruz ki, ‘Türkiye’de bir siyasi parti destekleyelim, artık Türk-İş siyasete ağırlığını koymalıdır’ diyoruz. Demek o tarihte biz bugünü görmüşüz. Bugün şunu söylemek istiyorum. Şurada arkadaşlarımın çoğu hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar, kendi partilerini desteklemek muhakkak içlerinden gelmektedir. Ziya Hepbir arkadaşım ‘parti şikayet et’ dedi. Hayır, niye namuslu olduğumuzda gerçekleri söylemiyoruz. 1960 senesinden sonra bu şikayetler olmuştur. Daha o zaman işçi partisi kurulamamıştı. O zaman Demokrat Partili olduğumuz için ve olduğum için, CHP tarafından şikâyet edilmişimdir. Niye bunu söylemiyorsun, niye İşçi Partisine leke sürüyorsun? O partiyle iftihar ediyorum, ama bugün değil. Bugün gayet tabii birtakım entelektüellerin, bir takım gecekonduda oturmayan, köyde bulunmayan, işçinin yanında bulunmayan, salonda viskisini içen bir takım salon sosyalistleri bize sahip çıkmak istiyor.”

“Bugün Türk-İş bütün partiler karşısında bağımsız kalmalıdır. İçerde yazıldığı gibi, bir parti desteklemesi yanında, Türk-İş, kendi bünyesinde bu kısa devre içerisinde bir partiyi oluşturmalıdır, bu yola da gitmelidir. Bu arada bu yetkiyi de Yönetim Kuruluna versin. Türk-İş bir parti kuracakmış gibi, bugünden itibaren, kongresinden tabana inmeli, kongrelere gitmeli, ‘Türk-İş kendi bünyesinde bir parti kuracaktır, yarından itibaren; parti kurulduğu takdirde hangi partiye mensup olursanız olun, bundan sonra Türk-İş’in kıracağı partiye üye olun; o, sizin partiniz haline gelsin, ona sahip çıkın,’ diye bugünden itibaren kongrelerde, tabanda bu mevzu işlendiği taktirde, ben eminim ki, hiçbir partiye gitmeye lüzum yok. Kendimizin kuracağı parti Türkiye’de en iyi şekilde yerini alacaktır. 20 sene evvel söylediğimi bugün de söylüyorum ve yarın da söyleyeceğim bunu ben. Eğer Türk-İş olarak böylesine bir siyasi partiyi oluşturamaz ve bunu göremezsem, gözlerim açık gitmesin, diyorum. Bu muhakkak olacaktır. Bizde şeker var, un var, yağ var, fakat helvayı başkasına yediriyoruz, arkadaşlar.” (Türk-İş,1976;665-667,669)

Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek de partileri boykot çağrısında bulundu:

“Türk-İş Genel Kurulu, Türk-İş şunu ilan etmelidir: ‘Ey siyasi parti liderleri, gelin bir araya oturun, ülkede ilk önce demokratik rejimin geçerliliğini, parlamenter rejimin geçerliliğini ve ülkede huzuru sağlayın. Aksi takdirde, Türk işçi hareketi, siyasi partilere önümüzdeki seçimlerde rey vermeyecektir.’ En büyük tertip de Türk işçi hareketinin bu tertibi olacaktır. Ve bu yönde Türk işçi hareketi, bunlar bir araya gelmedikleri, ülkede huzuru sağlamadıkları takdirde, Türk işçi hareketinin, Türk işçisinin bütün siyasi partilere rey vermemeleri yönünde büyük bir kampanya açmaları gereklidir, kanaatimizce.” (Türk-İş,1976;304)

Türk-İş Genel Başkanı Halil Tunç, genel kurulun sonunda yaptığı konuşmada bu konuda şunları söyledi:

“Bu tüzükte amaçlanan iki önemli konu var, diğerleri bir zorlamanın neticesi. Saatlerce arkadaşlarımızı burada yormaktan öteye bir iş yapamadık. İki ana konu şudur. Bir; en azından Türk-İş’in yetkili organlarında, özellikle Yönetim Kurulunda her teşkilat bir kişiyle temsil edilmeli. Eğer burada ittifaka varırsak, Türk-İş’in geleceği bakımından bunda zorunluluk vardır. Üç sene ne çektik, bir Allah, bir biz biliriz. (…) İkinci faktör şu; bu Genel Kurulun altı günlük çalışmasının yüzde 90’ını siyasi konular aldı. Bir rahatsızlığımız var, bir arayış içindeyiz. Yine bu arayışı, bir rahatsızlığı birlik ve beraberlik içinde götürebilir miyiz endişesinin ezikliği altında, kendimizi ister istemez frenlemek, birbirimizi kırmamak, delegeleri kliklere ayırmamak gayreti içinde gördüm bütün arkadaşlarımı. Şükran borcum var. (…)

“Biz peşinen bir siyasi partiye, efendim biz filan siyasi partiyi destekliyoruz diyecek kadar tecrübesiz değiliz. Geçmişte çok acı çektik, çok ızdırap çektik. Kim ne derse desin, bütünlüğümüzü koruyarak bugüne kadar geldik. Ve bu bütünlüğü korumanın tek şartı, bu iki konuda ittifakla olmasa bile, ittifaka yakın bir ekseriyetle neticeye ulaşmamıza bağlı. Yoksa beyler, ağzınızla kuş tutun, demokrasi falan hayalde kalır. Eğer buradan iki konuyu halletmeden giderseniz, yöneticileri A’sından Z’sine kadar değiştirin, netice alamazsanız.” (Türk-İş,1976;659,660)

Türk-İş’in 1976 yılındaki 10. Genel Kurulunda siyasi partilerle ilişki aşağıdaki şekilde yeniden düzenlendi:

“Türk-İş’in takip edeceği siyasi politika:

“Türk-İş siyasi partilere karşı mutlak bağımsızlığını korur. Siyasi partilerle organik bağ kuramaz. Türk-İş, kendi ilke ve amaçlarını tahakkuk ettirmek için demokratik kurallara inanan herhangi bir siyasi partiyi destekler veya bir siyasi partinin kurulmasına öncülük yapar.

“Desteklemenin şekil ve şartlarıyla kuralları, Türk-İş İcra ve Yönetim Kurullarının ortak toplantısında karara bağlanır. Bu karar, kurulların üye sayısının 2/3 çoğunluğu ile alınır. Karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından genel seçim kararı alınması tarihine kadar veya bu tarihten itibaren en geç bir hafta içinde ve bir toplantıda alınamazsa, derhal Türk-İş Genel Kurulu olağanüstü toplantıya çağrılır.” (Türk-İş, Türk-İş Anatüzüğü ve Yönetmelikler, Yay.No.110, Ankara, 1976, M.5, s.11)

SOSYAL DEMOKRAT İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU TARTIŞMASI

Türk-İş içinde siyasi partilerle ilişkiler konusunda 1976 yılında yaşanan tartışmalardan sonra, Cenan Bıçakçı’nın sahibi ve Aydın Köymen’in genel yönetmeni olduğu Sosyalist Yarın Dergisi’nde “Ufukta Gözüken Sosyal Demokrat İşçi Sendikaları Konfederasyonu” başlıklı imzasız bir yazı yayımlandı. Bu yazıda Türk-İş ve DİSK değerlendirildikten sonra, Cumhuriyet Halk Partisi’nin sendikalarda etkili olma çabaları ele alınıyordu. Yazının son bölümü aşağıda sunulmaktadır:

“Kendi denetiminde bir işçi sendikaları konfederasyonuna sahip olmayan bir sosyal demokrat parti var mıdır, yok mudur yer yüzünde, bilmiyoruz. Ama herkesin bildiği bir gerçek var. O da, CHP’nin gerçekten tam anlamıyla egemen olacağı bir işçi kuruluşuna şiddetle ihtiyaç duyduğu. Çünkü işçi sınıfı artık Türkiye’de de toplumun en etkin güçlerinden birini oluşturuyor.

“Öte yandan ne DİSK ve ne de Türk-İş, CHP’ye uzun vadeli ve kararlı bir destek sağlayacağa benzemiyorlar. CHP için DİSK desteğini sağlayabilmenin bedeli oldukça yüksek. Bu taktirde hiç olmazsa belli bir süre ‘toplumsal ilerlemeci’ kliği sırtında taşımak mecburiyetinde. Ayrıca DİSK tabanı, Türkiye’de sosyalist iletişimin en yoğun olduğu kitleyi oluşturmakta. Bu açıdan da, objektif olarak DİSK’in sürekli olarak CHP’yi desteklemesi söz konusu değil.

“Türk-İş’in heterojen, fakat yönetici sarı kliğin baskıcı yöntemleriyle, oynadıkları oyunlarla daima pasif durumda olan tabanın da, kendiliğinden bir gelişim ile Türk-İş’i, CHP’yi desteklemeye zorlaması, en azından kısa vadede olanaksız görülüyor.

“İşte bütün bunlar CHP’yi ve mevcut konfederasyonlar içindeki CHP’li sendikacıları tek bir çözümle karşı karşıya bırakıyor: Sosyal Demokrat Sendikalar Konfederasyonu.

“CHP çok iyi biliyor ki, ancak böyle bir çözümle DİSK içindeki CHP’li unsurlar sosyalist hareketin etki alanından kurtarılabilir. Ve yine CHP çok iyi biliyor ki, ancak böyle bir çözümle, Türk-İş çatısı altında bulunan pasif kitle, CHP doğrultusunda harekete geçirilebilir.” (Sosyalist Yarın, No.2, 24.11.1976, s.9)

Bu beklenti gerçekleşmedi. Genel-İş’in DİSK’e katılması sonrasında, DİSK’in 22-26 Aralık 1977 günleri toplanan 6. Genel Kurulu’nda DİSK yönetimine Abdullah Baştürk ve ekibi seçilerek, DİSK yönetiminden TKP yandaşları tasfiye edildi. Ancak CHP, bu değişime rağmen, 1978-1980 döneminde DİSK ve bağlı sendikalarda etkili olamadı.

Sosyal Demokrat-İş Konfederasyonu (Türkiye Sosyal Demokrat İşçi Sendikaları Konfederasyonu) adıyla yeni bir örgüt ise 22 Eylül 1978 tarihinde Türkiye Oto-Metal-İş Sendikası, Türkiye Özgür Yapı-İş Sendikası, İdeal Lastik-İş Sendikası, Perkim-İş Sendikası ve Demir-İş Sendikası tarafından kuruldu. İlk genel başkanlığına da Feridun Şakir Öğünç getirildi. (Sosyal Demokrat-İş, Ana Tüzük, Yay.No.1, İstanbul, 1978). 1979 yılında ise genel başkanlığı Ziya Hepbir yürütüyordu. (Milliyet,15.11.1979)

 

DİĞER HABERLER
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS
EN TEMEL GIDAYA ERİŞMEK BİLE LÜKS

47 aydır artan gıda enflasyonu nedeniyle sağlıklı beslenmek lüks oldu.

PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ
PATRONLAR İÇİN YAŞAMAYACAĞIZ

1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesinin bir sonucuydu. ABD’de daha kısa çalışma saatleri tekrar sendikaların gündeminde. Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 32 saatlik iş haftasını grev ve örgütlenme talepleri arasına aldı.

HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7
HALKIN ENFLASYONU YÜZDE 95.7

Türkiye’de 47 aydır yükselen gıda fiyatları ile halkın enflasyonu nisanda yüzde 95.7’ye ulaştı.

RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI
RASYONEL ZEMİN SLOGAN DÜZEYİNDE KALDI

Mehmet Şimşek’in “Rasyonel zemine dönmek zorundayız” anlayışı iyi niyetli ve gerekli bir yaklaşımdır. Ne var ki Türkiye’de bugünkü koşullarda slogan düzeyinde kalmak zorundadır.