TÜRK-İŞ’İN 1 MAYIS 1993 İSTANBUL MİTİNGİ
Türk-İş’in 7-13 Aralık 1992 günleri Ankara’da toplanan 16. Olağan Genel Kurulu sonrasında 1 Mayıs’ın işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak mitingle kutlanması konusu gündeme geldi.

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Bu konu, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 14 Şubat 1993 günü Diyarbakır’da yapılan toplantısında ele alındı ve Başkanlar Kurulu açıklamasında yer aldı. Türk-İş Başkanlar Kurulu açıklamasında, işçi sınıfının karşı karşıya bulunduğu sorunlar da özetlendi.
Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 14 Şubat 1993 tarihli açıklaması aşağıda sunulmaktadır:
14 Şubat 1993 günü Diyarbakır’da toplanan TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, öncelikle, gösterilen büyük misafirperverlik ve dostluk nedeniyle, Diyarbakır halkına ve bölgedeki sendika şube yöneticilerine ve işçilere teşekkür eder. Diyarbakır’da TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu’na gösterilen büyük ilgi ve yakınlık, halkımızı bölmeye çalışanlara verilen güzel bir cevaptır.
TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, işçi sınıfının ve tüm çalışanların sorunlarını değerlendirmiş ve taleplerimiz konusunda Hükümeti ve işverenleri son bir defa uyarma kararı almıştır.
Hükümetin derhal uygulanmasını istediğimiz acil taleplerimiz, yürürlükteki mevzuatta zaten var olan, ancak uygulanmayan haklarımıza ve Bakanlar Kurulu’nun yetkisindeki düzenlemelere ilişkindir.
Sendikasızlaştırma nedeniyle işçi çıkarma önlenmelidir.
Yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, bordroda düşük ücret veya kısa süreli çalışma gösterme uygulaması engellenmeli, Maliye Bakanlığı ve SSK’nın denetimleri yoğunlaştırılmalıdır.
İşçi sağlığı konusundaki tüzük ve yönetmelik hükümleri uygulanmalı, işçi sağlığı denetimleri ciddi olarak yapılmalıdır.
Kamu işlerinde taşeronlaşmaya karşı, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Türkiye tarafından onaylanmış olan 94 sayılı Sözleşmesi derhal uygulanmalıdır.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nun alacakları tahsil edilmeli ve SSK hizmetleri düzeltilmelidir.
Ücretlilerin gelir vergisi yükünün indirilmesi konusunda Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiler işçiler lehine derhal kullanılmalıdır.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün yayınladığı Kentsel Yerler Tüketici Fiyatları Endeksi’nin hesaplanmasına TÜRK-İŞ’de katılmalıdır.
Belediye işçilerinin alacakları derhal ödenmelidir.
Hükümetin kısa bir süre içinde çözmesini istediğimiz sorunlara ilişkin taleplerimiz işe şunlardır:
Ülkemizdeki her türlü terör odağı yok edilmeli, faili meçhul cinayetler engellenmeli ve bunların failleri bulunmalıdır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı anti-demokratik, kanundışı ve hatta insanlık dışı uygulamalara son verilmelidir. Terörist ile halk birbirinden özenle ayrılmalıdır. Güvenlik güçlerinin halka gereken şefkati göstermesi sağlanmalıdır.
Anayasamızda ve Türkiye’nin onaylamış olduğu uluslararası belgelerde yer alan tüm hak ve özgürlükler, ülkemizin her köşesinde uygulanmalıdır.
12 Eylül döneminde işçiler ve tüm çalışanlar aleyhinde mevcut mevzuatta yapılan tüm değişiklikler ve yeni çıkarılan tüm yasa, tüzük ve yönetmelikler değiştirilmelidir. Bunların yerine demokratik bir ortamda tartışılan ve ILO normlarına ve Avrupa Topluluğu standartlarına uyan çağdaş düzenlemeler getirilmelidir. Bu konudaki taleplerimiz önümüzdeki haftalarda Hükümete ve siyasi parti yöneticilerine tekrar sunulacaktır.
Bu rapor, Tekgıda-İş Sendika Akademisi yöneticisi Yıldırım Koç tarafından hazırlanmıştır.
İş güvencesi yasa tasarısı yasalaşmalı, 158 sayılı ILO Sözleşmesi’nin onaylanması yeniden uygun görülmelidir, tüm çalışanlar için iş güvencesi sağlanmalıdır.
Kamu kesimi işveren sendikaları toplu sözleşme görüşmeleri ve uygulamasında devreden çıkarılmalıdır.
Yüksek Hakem Kurulu’nun 12 Eylül sonrasında toplu iş sözleşmelerimizin idari maddelerinde yaptığı tahribat 1993 toplu iş sözleşmelerinde telafi edilmelidir.
Sendikasızlaştırma amacıyla geçici ve kısmi zamanlı işçi çalıştırma, işyerlerini bölme veya geçici olarak kapatma uygulamaları önlenmelidir.
Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınacak bir vergi düzeni kurulmalıdır. Asgari ücret insanca yaşanabilecek bir düzeye çıkarılmalıdır. Asgari ücret kadar ücret gelirinden gelir vergisi alınmalıdır.
Ücretlerden yapılan fon kesintileri kaldırılmalıdır.
Sosyal sigorta primleri azaltılmalı, SSK demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır ve SSK hizmetlerinin niteliği yükseltilmelidir.
TRT’de işçilerin yasal hakları ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında TÜRK-İŞ’le işbirliği içinde hazırlanmış programlar yayınlanmalıdır.
Tarım işçileri yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Kamu kesimindeki geçici işçilerin daimi kadroya geçirilmesi sağlanmalıdır.
Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı işyerlerine ilişkin mevzuat, işçi haklarına anti-demokratik ve çağdışı sınırlamalar getirmeyecek bir biçimde yeniden düzenlenmelidir.
Özel radyo ve televizyonlarda çalışanlar da 212 sayılı Basın İş Yasası kapsamına alınmalıdır.
Memurlara vaat edilen çağdaş sendikal hak ve özgürlükler tanınmalı, ülkemizdeki memur kapsamı daraltılmalı, sözleşmeli personel uygulaması kaldırılmalıdır.
Emeklilerin aylıkları insanca yaşanabilir bir düzeye çıkarılmalı ve emeklilerin her alandaki sorunlarına sahip çıkılmalıdır.
Türkiye’de demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi sağlanmalıdır. Bu amaçla, 1982 Anayasası demokratik bir tartışma ortamında yeniden hazırlanmalıdır.12 Eylül döneminin tüm anti-demokratik kalıntıları temizlenmelidir.
İşyerlerinden başlayarak, hayatın tüm alanlarında demokratik işleyişlerin gerçekleşmesinin önündeki Anayasal ve yasal engeller kaldırılmalıdır. TRT’de ve tüm kamu iktisadi teşebbüslerinin yönetim kurullarında TÜRK-İŞ temsil edilmelidir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı, çağdaş teknoloji ve üretimde kullanılan girdiler göz önünde bulundurularak, yeniden düzenlenmelidir.
Hükümet, işsizliği azaltıcı yatırımlar yapmalı veya yaptırmalı, işsizlik sigortasına ilişkin yasa taslağını yasalaştırmalıdır.
Taşeronlaştırma yoluyla işçi kıyımına ve sendikasızlaştırmaya son verilmelidir.
Özelleştirmenin, ülkemizin ve halkımızın zararına sonuçlar doğurması, sendikaların da aktif bir biçimde katılacağı bilimsel araştırma ve tartışmalarla engellenmelidir. KİT’ler, siyasi müdahaleden ve özel sektörü teşvik etmenin araçları olmaktan kurtarılmalıdır.
Hükümet enflasyonu kontrol altına almalı ve enflasyondan ücretlilerin, emeklilerin ve diğer çalışanların zarar görmesini önlemelidir.
Özel sektördeki bazı işverenler, en temel hak ve özgürlüklerini kullanan işçiler işten atma veya tehditle sendikadan istifa etme uygulamalarına son vermelidir. İşveren örgütleri, ülkemizde tüm ücretlilerin sendikal hak ve özgürlüklerini geliştirme mücadelesinin önünde engeller oluşturmamalıdır. İşverenlerin, 12 Eylül’ün anti-demokratik mirasına sahip çıkmamalarını bekliyoruz.
TÜRK-İŞ, bu haklı taleplerinin ve Koalisyon Hükümetinin işçilere ve diğer çalışanlara yaptığı vaatlerin yerine getirilmemesi durumunda, Başkanlar Kurulu’nun belirleyeceği meşru ve demokratik kitle eylemlerini gündeme getirecektir. Bu eylemlerin ilk adımı olarak, önümüzdeki günlerde TÜRK-İŞ tarafından bölgesel toplantılar düzenlenecektir.
TÜRK-İŞ Başkanlar kurulu, Hava-İş Sendikamızın THY ve HAVAŞ işyerlerindeki grev oylamaları sırasındaki işveren baskısını protesto eder. TÜRK-İŞ, Hava-İş Sendikamızı ve üyelerini desteklerken, toplu iş sözleşmesinin uygun koşullarda bir an önce sonuçlandırılmasını talep eder.
TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, işçi sınıfının, tüm çalışanların ve ülkemizin son derece ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduğu bir dönemde, sendikacılık hareketindeki bölünmüşlüğün bir an önce sona erdirilmesini talep etmektedir.
Siyasal partilerin birleşme tartışmalarını sürdürdüğü, özelleştirme ve taşeronlaştırma yoluyla işçi kıyımı ve sendikasızlaştırmanın tüm gücüyle devam ettiği ve işverenleri tek bir Konfederasyonları temsil ettiği ülkemizde, üç Konfederasyonun varlığı, önemli bir güç kaybına yol açmaktadır. Ayrıca, bu Konfederasyonların ve bağlı sendikaların geçmişte olduğu gibi, sermaye ve hükümet yerine birbirleriyle uğraşma olasılığı, işçi sınıfına zarar verecektir. TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, bu nedenle, diğer konfederasyonları ve bağımsız sendikaları, ülkemizdeki sendika üyelerinin dörtte üçünden fazlasını temsil eden TÜRK-İŞ’in çatısı altında birleşmeye davet eder ve bu konuda gereken özveriyi göstereceğini açıklar.
TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı 1993 yılında uluslararası geleneklere ve ülkemiz koşullarına uygun bir biçimde kitlesel olarak kutlayacağını belirtir.
1993 yılında kamu kesimindeki toplu iş sözleşme görüşmelerimiz, TÜRK-İŞ bünyesinde oluşturulan “Kamu Kesimi Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu” aracılığıyla koordine edilecektir. TÜRK-İŞ, haklı taleplerimizin kabul edilmesini sağlamak amacıyla, gerektiğinde, meşru ve demokratik kitle eylemlerine başvuracak ve toplu grevler yapacaktır. Sendikalarımız grev hakkı olan işyerlerinde 15 Mart 1993, bu haktan mahrum edilmiş işyerlerinde ise 1 Nisan 1993 tarihine kadar görüşmeleri başlatacaktır.
TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu ve Başkanlar Kurulu’nun bazı üyeleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki halkımızın sorunlarını, bölgedeki Şube Yöneticilerinden dinlemiştir. Bölgedeki sorunlar, hepimizin sorunudur. TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, bölgedeki sorunları daha ayrıntılı bir biçimde incelemek amacıyla, bir komisyonun görevlendirilmesine karar vermiştir. Bu komisyon, TÜRK-İŞ Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Sabri ÖZDEŞ’in başkanlığında, Teksif, Petrol-İş, Yol-İş ve Tes-İş Sendikalarımızın temsilcilerinden oluşacak ve 24 Şubat 1993 tarihinden itibaren bölgedeki çalışmalarına başlayacaktır.
TÜRK-İŞ, sendikalı ve sendikasız tüm işçilerin, memurların, emeklilerin ve işsizlerin temsilcisidir. TÜRK-İŞ esnaf ve sanatkarın ve köylünün dostudur. TÜRK-İŞ, tüm çalışanların haklı talepleri için meşru ve demokratik mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.
Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısından sonra, 1 Nisan 1993 günü, Türk-İş’e bağlı sendikaların genel teşkilatlandırma sekreterleri Ankara’da bir toplantı yaptı. Toplantı sonrasında açıklanan bildiride, 1 Mayıs konusu da ele alındı. Sendikaların örgütlenmede karşılaştıkları sorunların da dile getirildiği bildiri aşağıda sunulmaktadır:
TÜRK-İŞ üyesi sendikalar Genel Teşkilatlandırma Sekreterleri, TÜRK-İŞ Topluluğunun örgütlenme etkinliklerini değerlendirmek amacıyla 1-2 Nisan 1993 tarihinde Ankara’da bir araya gelmişlerdir.
Türk İşçi Hareketinin gündeminde yer alan sorunların ayrıntılarıyla irdelendiği toplantıda, sorunların üstesinden gelebilmek için TÜRK-İŞ Topluluğunun sürekli etkinlik içine girmesi gerektiği konusunda görüş birliğine varılmış ve toplantıda elde edilen sonuçların aşağıdaki bildiri ile TÜRK-İŞ yetkili organlarına iletilmesine karar verilmiştir.
Örgütlenme özgürlüğü temel sendikal hak ve özgürlüklerin başında yer alan bir özgürlüktür. Çağdaş demokrasilerde bu özgürlük temel insan haklarının vazgeçilmez bir parçası olarak benimsenmiştir.
Ülkemizde 12 Eylül 1980 müdahalesiyle birlikte örgütlenme özgürlüğünü hiçe sayan bir düzen egemen kılınmak istenmiştir. 12 Eylül 1980 sonrasında yapılan yasal düzenlemelerde hareket noktası işçi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması olmuş, işçi örgütlerine karşı sistemli bir suçlama ve karalama kampanyası başlatılmak istenilmiş, sendika yöneticileriyle işçilerin arasına girilmeğe kalkışılmış, özetle, işçi örgütlerini çökertmeyi ve etkisizleştirmeyi hedef alan her türlü girişimde bulunulmuştur.
İşçi hak ve özgürlüklerini kısıtlamayı, işçi örgütlerini güçsüzleştirmeyi ve işçi gözünde gereksiz kuruluşlar haline sokmayı amaçlayan bu sistemli kampanya, işçi hak ve özgürlüklerine temelden karşı olduğunu kanıtlamış bulunan ANAP iktidarı döneminde de devam etmiştir. İşçilerin, dar ve sabit gelirlilerin ekonomik durumlarını düzelterek, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla işler hale getireceğini iddia ederek işbaşına gelen koalisyon hükümetinin de bugüne kadar bir önceki hükümetten farklı bir uygulama ortaya koyduğunu söylemek de olası değildir.
Örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm yasal engeller varlığını korumaktadır.
Çalışanlar arasında yapay bir ayırım yaratma amacıyla kurumlaştırılan işçi/memur uygulaması güncelliğini korumaktadır.
Üye olma, üyelikten çekilme ya da çıkarılma alanında örgütlenmeyi güçleştiren, sendika üyesi olmamayı teşvik eden düzenlemeler varlığını korumaktadır.
İşyeri sendika temsilcilerinin yeterli güvenceden yoksun bir biçimde çalışmasını hedeflemiş yasal hükümler hala geçerlidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın üye sayılarını belirleme yetkisi ve bu yetkinin yıllardır keyfi bir biçimde kullanılması hali devam etmektedir.
İşletme sözleşmeleri açısından “işletme”yi belirleme yetkisini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bırakan ve bu yetkinin objektif ölçülerden yoksun bir biçimde kullanılmasını sağlayan yasal düzenlemeler halen geçerlidir.
Grev hakkına ilişkin kısıtlama ve yasaklamalar varlığını sürdürmektedir.
Tüm bu yasal sınırlamalar yetmiyormuş gibi örgütlenmeyi engelleyecek, işçi örgütlerini güçsüz kılacak hiçbir girişimden de kaçınılmamaktadır.
İşverene sınırsız iş akdi feshetme yetkisi veren düzenlemeler, 2495 sayılı Yasa ile getirilen “özel koruma görevlileri” uygulaması, her fırsatta işçiler aleyhine işletilen ve devamlı yaygınlaştırılan “sözleşmeli personel” uygulaması, “taşeron işçisi”, “özelleştirme“ ve “resen emeklilik” uygulamaları, işçi örgütlerini yıpratmaya yönelik önlemlerden yalnızca bir kaçıdır. Bu önlemleri alan veya siyasi yandaşlarına aldıran işveren çevrelerinin, işten çıkarma yetkisinin yargı denetimine tabi tutulması gibi işçilerin en tabii ve masum bir hakkını verdirmeme yolunda gösterdikleri tepki inanılmaz boyutlardadır.
Tüm bu olumsuzluklar karşısında, Türk İşçi hareketinin önde gelen görevi işveren çevrelerinin sistemli bir şekilde sürdürdüğü bu yıpratma kampanyasına var gücüyle karşı çıkmak ve oynanmak istenen oyunu bozmaktır. Bu ise, tüm işçi sendikalarının sürekli ve sistemli bir etkinlik içinde olmasını gerekli kılar. TÜRK-İŞ, tüm demokratik kitle örgütlerini de yanına alarak bu tür etkinliklerin önderliğini yapmalıdır.
Bu çerçevede öncelikle,
TÜRK-İŞ topluluğu içindeki iletişim ağı pekiştirilmeli,
Sendika/Üye iletişimi etkin bir biçimde işletilmeli,
Amaç ve ilkeler açısından kamuoyu oluşturulmalıdır.
Tüm bunlar yapılırken de genelde kalmaktan özellikle kaçınılmalı, hedefler somut olarak belirlenmeli ve gösterilecek tepkiler de somut olarak ilan edilmelidir.
Bu çerçevede öncelikle,
1992 ve 1993 yılı toplu iş sözleşmelerinin işçilere insanca yaşama imkânı verecek bir düzeyde sonuçlandırılması,
TÜRK-İŞ’in Anayasa ve yasalarla ilgili olarak hükümete ilettiği taleplerinin hayata geçirilmesi,
Sosyal Sigortalar Kurumunun yok edilmesine yönelik girişimlerin durdurulması, Çalışanlara iş güvencesi tanınması, istenilmelidir. Bu istekler karşılanmadığı taktirde Türk işçisi üretimden gelen gücünü her aşamada kullanmakta kararlıdır.
1 Mayıs, tez elden sürekli ve sistemli bir etkinlik içine girme yolunda bir fırsat olarak değerlendirilmeli, 1993 yılı 1 Mayıs’ını görkemli bir biçimde kutlama yolunda tüm demokratik kitle örgütlerine çağrıda bulunulmalıdır.
Özgürlükçü ve katılımcı demokrasi yolunda sürekli etkinlik hedefimizdir.
7 Nisan 1993 günü de Türk-İş’in İstanbul’daki 1. Bölge Temsilciliğinde şube başkanlarının katılımıyla yapılan toplantıda 1 Mayıs’ın kutlanmasıyla ilgili olarak aşağıdaki bildiri kabul edildi:
TÜRK-İŞ 1. Bölge Temsilciliği kapsamındaki Şube Başkanlarının katılımlarıyla 07 Nisan 1993 Çarşamba günü yapılan TÜRK-İŞ Bölge Toplantısı’nda; 1 Mayıs’ın İstanbul’da kitlesel olarak alanda kutlanması kararı büyük bir coşkuyla karşılandı.
Ülkemiz ve işçi sınıfının karşı karşıya bulunduğu sorunların tartışılarak, değerlendirmelerin yapıldığı Bölge Toplantısında, aşağıdaki belirlemelerde bulunulmuştur.
Uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak yüz yıldan fazla süredir dünyanın hemen her ülkesinde kutlanan 1 Mayıs, Amerika’da 8 saatlik işgünü için direnen işçilerden dördünün öldürülmesi sonrasında, hiçbir ayırım gözetilmeden çalışanların tek bayramı olarak kabul edilmektedir.
Ülkemizde, özellikle 1980 sonrası dönemde yaratılan psikolojik baskı ve yasaklarla, insanların kafasında çeşitli soru işaretleri bırakılarak, 1 Mayıs’ın kutlanmaması ayıbının ortadan kaldırılması, ülkemizin demokratikleşmesi sürecinde önemli bir adım olacaktır.
Toplumsal olay ve gelişmelerin sonrasında yasal düzenlemelerin yapıldığı gerçeğinden hareketle, 1 Mayıs gününün kutlanması ve toplumu oluşturan her kesimin beğeni ve desteğinin sağlanması amacıyla çalışmalar başlatılmıştır.
Bu kapsamda, 1 Mayıs 1993 Cumartesi günü toplumumuzun emekten yana tüm kesimlerini ve çalışanları Şişli-Abidei Hürriyet Meydanı’na çağırıyoruz.
Konfederasyonumuz, toplumumuzun ortak özlemi olan demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla ülkede egemen kılınması ve 12 Eylül hukukunun ortadan kaldırılması talebini bir kez daha vurgulamaktadır.
Ülkemizin demokratikleşmesi sürecinde çok önemli bir engel olan 1982 Anayasası ve onun doğrultusunda çıkarılmış olan diğer yasaların demokratikleşmesi için siyasal iktidar, gereken düzenlemeleri biran önce gerçekleştirmelidir.
TÜRK-İŞ bu konuda demokratik ve meşru eylemlerle baskı grubu olma işlevini yerine getirmenin kararlılığı içindedir.
İzlenen yanlış ekonomik politikalarla, çalışanların karşı karşıya bırakıldığı olumsuz yaşama koşullarının iyileştirilmesi doğrultusunda somut adımlar atılmalıdır. Çalışanların bir bütün olarak içinde bulunduğu koşulları göz ardı ederek, yapay ayırımlarla, bir bütün olan çalışanları birbirine düşürecek yaklaşımlar olumsuz çekişmelere yol açacak niteliktedir.
Bu çerçevede, işçi sınıfı olarak hükümeti ve işverenleri bir kez daha uyarıyoruz.
Sendikalar olarak, toplumsal muhalefetin temel ekseni olma işlevimiz doğrultusunda, ekonomik ve sosyal konularda alternatif politikalarla çalışanların yaşama ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi çabalarımız sürecektir.
TÜRK-İŞ, sendikalı ve sendikasız tüm işçilerin, memurların, emeklilerin ve işsizlerin temsilcisi olma sorumluluğunun bilinci içinde önümüzdeki dönem çalışmalarını yoğunlaştıracaktır. Türk-İş’in 1 Mayıs mitingi hazırlıkları sürecinde görevlendirilen Yönetim Kurulu üyesi, Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri ve Tarım-İş Sendikası Genel Başkanı Sabri Özdeş idi. Sabri Özdeş, oluşturulan 1 Mayıs Kutlama Komitesi’nin başkanıydı. Sabri Özdeş, bu sıfatıyla 16 Nisan 1993 günü aşağıdaki basın açıklamasını yayımladı:
TÜRK-İŞ, işçi sınıfının ve tüm çalışanların uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı, uluslararası geleneklere ve ülkemizin koşullarına uygun olarak, İstanbul’da Abide-i Hürriyet Meydanı’nda büyük bir mitingle kutlayacaktır.
Bu amaçla, Ankara’da çeşitli demokratik kuruluşların da katıldığı toplantılar yapılmış, 15 Nisan gününden itibaren de İstanbul’daki çalışmalar yoğunlaştırılmıştır.
Petrol-İş Genel Mali Sekreteri Adnan Özcan, Deri-İş Genel Mali Sekreteri İbrahim Kızıltan, BASİSEN Genel Örgütlenme Sekreteri Hıdır Menteş, Kristal-İş Genel Eğitim Sekreteri Kenan Güntürkün, Dokgemi-İş Genel Mali Sekreteri Abdurrahman Sarçın, TÜMTİS Genel Teşkilatlanma Sekreteri Mustafa Okumuş, Denizciler Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Şükrü Akardaş, Hava-İş Genel Mali Sekreteri Cumhur Akınay, TOLEYİS Genel Sekreteri Durmuş Toprak ve Belediye-İş Genel Sekreteri Kasım Yorulmazbaş’tan oluşan Komitemizin 15 Nisan 1993 günü yapılan toplantısında, İstanbul’da ve çevre illerdeki miting hazırlık çalışmaları programlanmıştır.
TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu’nun 1 Mayıs bildirisi ve 1 Mayıs broşürü 16 Nisan günü TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalara, Bölge ve İl Temsilciliklerine ve tüm Şubelere gönderilmiştir.
1 Mayıs’la ilgili afiş ve duyurular basılmaktadır.
1 Mayıs kutlamalarının huzur ve güven içinde ve bir bayram havasında geçmesi için her türlü tedbir alınmıştır.
Komitemiz, TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu’nun son toplantısında alınan tavsiye kararı ve Yönetim Kurulu’nun talimatları doğrultusunda çalışmalarını 1 Mayıs akşamına kadar aralıksız sürdürecektir.
1 Mayıs kutlamalarına tüm parlamenterler, siyasi partiler, kamu ücretli çalışanlarının oluşturduğu sendikalar, diğer demokratik kitle örgütleri, basın, tüm çalışanlar davetlidir.
Bu süreçte, 1 Mayıs konusunda geçmişten kalan önyargıların aşılabilmesi amacıyla, Türk-İş Genel Başkan Danışmanı Yıldırım Koç tarafından yazılan ve Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in imzasıyla, 1 Mayıs Nedir? isimli küçük bir broşür basıldı ve yaygın biçimde dağıtıldı. Bu metnin tamamı aşağıda sunulmaktadır:
Biz İşçiyiz, Gücümüz Bilinçli Birliğimizdir.
Biz işçiyiz. İşgücümüzü, çalışma gücümüzü satarız. Karşılığında aldığımız ücret ihtiyaçlarımızı karşılamaya bazen yeter, bazen yetmez.
Öncelikle karnımızı doyurmaya, sonra da diğer ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışırız. Diğer taraftan da iş güvencesi, daha kısa çalışma süresi, işyerinde söz hakkı gibi isteklerde bulunuruz. İş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesine çalışırız, sömürünün ve baskının sona ermesini isteriz.
Ülkesi, milliyeti, etnik kökeni, dini, mezhebi, siyasal görüşü, anadili, derisinin rengi, mesleği, cinsiyeti, yaşı, vb. ne olursa olsun, bütün işçilerin ortak istekleri bunlardır.
Bir ülkenin işçileri arasında çeşitli konularda farklılıklar vardır. Çeşitli ülkelerin işçileri arasındaki farklar ilk bakışta daha büyük gözükebilir.
Ama bütün işçilerin ortak istekleri, ekmek-barış-özgürlük, iş ve demokrasi olarak özetlenebilir.
İşverenler arasında da çıkar çelişkileri ve anlaşmazlıklar vardır. Ancak ülkesi, milliyeti, etnik kökeni, dini, mezhebi, anadili, siyasal görüşü, derisinin rengi, cinsiyeti, yaşı, vb. ne olursa olsun , bütün işverenlerin ortak isteği, kârlarını alabildiğince artırmaktır.
İşçiler olarak yüzlerce yıldır çok önemli bir gerçeği yaşayarak öğrendik: Ortak sorunlarımızı çözeceksek, ortak amaçlara ulaşacaksak, bize bizden başka kimsenin yardımı olamaz. Aynı sorunları paylaşan ve aynı amaçları taşıyanların, birlik ve beraberlik içinde meşru ve demokratik yollardan mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur.
İşverenler bu gerçeği çok daha önce kavradıklarından, sayılarının çok az olmasına rağmen, ekonomik, toplumsal ve siyasal yaşamda belirleyici olabilmektedirler. Hükümette hangi siyasi parti bulunursa bulunsun, sermayedar sınıf daima iktidardadır.
İşçi sınıfının gücü, ortak hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için, birlik ve beraberlik içinde olmaktan doğmaktadır. Birlik ve beraberlik, işyerinde, yaşanılan bölgede, ülkede ve uluslararası düzeyde yaratılmalıdır. Çokuluslu şirketlerin dünya ölçeğindeki hakimiyetinin iyice arttığı günümüzde, uluslararası düzeydeki dayanışma ve birliğin önemli daha da artmıştır.
1 MAYIS NEDİR?
İşçiler, hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için sendikalar ve dernekler kurdular. Bu örgütler, önce genellikle yalnızca bir mesleği, bir bölgeyi ve işkolunu kapsıyordu. Daha sonra, bir ülkede bütün işkollarında çalışan tüm işçilerin bir araya geldiği sendikalar oluşturuldu. Ekmek ve demokrasi mücadelesi, işçileri daha üst düzeyde birliklere zorladı.
İşçiler, hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için kendi lehlerine kanunlar çıkarılmasını istemeye başladılar. Devletin ve siyasal iktidarın, işverenlerin istedikleri gibi at oynattıkları bir düzene izin vermemesini istediler. Bu isteklerini siyasal iktidara kabul ettirebilmek için de gösteriler, yürüyüşler, mitingler, grevler yaptılar.
Yaklaşık 150 yıl kadar önceleri, dünyanın çeşitli ülkelerinin işçilerinin en önemli talebi, günlük çalışma süresinin azaltılmasıydı.
Kârlarını mümkün olduğunca artırmaya çalışan sermayedarlar, birçok işyerinde günlük çalışma süresini 15-16 saate kadar yükseltmişlerdi. Yaşayabilmek için bir başkasının işyerinde ücretli olarak çalışmak zorunda kalan ve bir araya gelip haklarını arayamayan birçok işçi, 35-40 yaşlarına geldiğinde tükenip, ölüyordu.
1850’li yıllardaki işçilerin hayali, günde 8 saat çalışabilmekti. Bu işçiler, 24 saatlik günün 8 saatinde çalışmak, 8 saatinde dinlenmek ve eğlenmek ve 8 saatinde de uyuyabilmek istiyorlardı.
Bu isteklerine bazı ülkelerde de ulaştılar. Örneğin, Yeni Zelanda’da bir şirkette daha 1848 yılında 8 saatlik işgünü uygulanmaya başladı. 1855 yılında Avustralya’da bir eyalette duvarcılar günde 8 saatlik çalışma hakkını elde ettiler. Bu mücadeleler sonucunda 19. yüzyılın ortalarında Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de günlük çalışma süresini 10 saate indiren yasalar kabul edildi.
1860’lı yıllarda ise özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi için dernekler kuruldu ve grevler yapıldı. Birinci Enternasyonal’in 1866 yılında toplanan kongresinde de yasal günlük çalışma süresinin 8 saat olması talep edildi.
İşçi sınıfının sekiz saatlik işgünü talebi ile 1 Mayıs arasında ilişki kurulması ilk kez 1867 yılında gerçekleşti. Amerika Birleşik Devletleri’nin Şikago kentinde 10 bini aşkın işçi 1 Mayıs 1867 Çarşamba günü 8 saatlik işgünü için bir yürüyüş yaptı.
1879’li ve 1880’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinde günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi ve işçileri koruyucu mevzuatın çıkarılması ve uygulanması talepleri gündemdeydi. Özellikle 1880’li yıllarda bu ülkelerin işçi sınıfları, toplumsal ve siyasal yaşamda ağırlıklarını duyurmaya başladılar. Birçok ülkede ilk önemli grevler bu dönemde gerçekleşti.
Japonya’da ilk grev 1882 yılında Tokyo tramvay işçilerince yapıldı. 1885 yılında Çarlık Rusya’sında büyük grevler oldu.
1886 yılında Fransa kömür madeni işçileri greve gitti. 1884 yılından 1886 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri’nde 22 bin işyerinde 1 milyondan fazla işçinin katıldığı grevler yapıldı.
Bu grevlerin büyük bir çoğunluğunda işçilerin taleplerinin başında çalışma süresinin 8 saate indirilmesi yer alıyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı ücretliler için günlük çalışma süresini 8 saate indiren yasaların kabulü ve ancak bunların gerektiği gibi uygulanmaması, 8 saatlik işgünü mücadelesine daha da bir güç verdi.
1880’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde iki önemli işçi örgütlenmesi vardı. Bir tarafta, üye sayısı fazla olan ve vasıflı vasıfsız tüm işçileri üye yapan Emek Şövalyeleri, diğer tarafta çoğunlukla ancak vasıflı işçilerin örgütlendiği Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu bulunuyordu.
Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu, 1884 yılı Ekim ayındaki kongresinde, 8 saatlik işgünü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenleme kararı aldı. Emek Şövalyeleri örgütü buna karşı çıktıysa da, bu kuruluşun bazı şubeleri bu talebi haklı bularak destekledi.
1886 yılının ilk aylarında 8 saatlik işgünü için büyük grevler oldu. Nisan ayının sonlarına gelindiğinde, 130 bin dolayında işçi, grevler sayesinde 8 saatlik işgününü elde etmişti.
1 Mayıs 1886 tarihinde Milwaukke’de polis göstericilerin üzerine ateş açtı ve dokuz kişi öldürüldü. Ancak bu tür baskılara rağmen 1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika’daki gösterilere yaklaşık 400 bin işçi katıldı. Şikago’da 40 bin dolayında işçinin gösteri yürüyüşü ve grevi ise, en önemli olaylardandı. Şikago’da 21 bin işçi 17 Nisan’da ve 25 bin işçi 25 Nisan’da gösteri yürüyüşü yapmıştı. Bu yürüyüşlerin hiçbirinde olay çıkmadı.
3 Mayıs 1886 günü ise Şikago’daki McCormick tarım araçları fabrikasının (adı daha sonra International Harvester oldu) önünde toplanan birkaç yüz grevci işçiye polis tarafından ateş açıldı. Bu işyerinde Şubat ayından beri grev sürüyordu ve işveren işyerinde polis desteğiyle grev kırıcıları çalıştırıyordu. Polisin bu saldırısında altı işçi öldü.
8 saatlik işgünü için ülke çapında kampanya sürdürülürken, polisin bu saldırısıyla altı işçinin ölmesi üzerine, 4 Mayıs 1886 günü Şikago’da Samanpazarı Meydanı’nda bir protesto gösterisi düzenlendi.
Gösteri olaysız bir biçimde sürerken, polis, gösteriyi dağıtmak için saldırdı. Bu arada, kimin tarafından atıldığı hâlâ belirlenemeyen bir bomba, iki polisin hemen, altı polisin ise aldıkları yaralar nedeniyle daha sonra ölmesine neden oldu. Polisin açtığı ateş üzerine de en az on kişi öldü.
Atılan bomba bahane edilerek, Şikago’da işçi gösterilerini düzenleyenlerden 8 sendikacı tutuklandı. Yapılan yargılamada, tutuklananların atılan bomba ile hiçbir şekilde bağlantılı olduğu gösterilemedi.
Ancak, bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nde yaratılan işçi ve sendika düşmanı hava nedeniyle, jüri, zanlıları suçlu kabul etti. Mahkeme de 8 sendikacıdan 7’sini idama mahkum etti. İdama mahkum edilen 5 kişinin cezaları onaylandı, ikisinin cezaları müebbet hapse çevrildi. Cezaları onaylananlardan Louis Lingg infaz öncesinde intihar etti veya öldürüldü. George Engel, Adolph Fischer, Albert Parsons ve August Spies 11 Kasım 1887 tarihinde idam edildiler.
Bu olaydan altı yıl sonra, 1893 yılında, eyalet valisi John Peter Altgeld hapiste bulunan 3 kişiyi affetti. Diğer taraftan, Samanpazarı Meydanı’nda barışçıl göstericilere saldırı emrini veren polis yetkilileri Bonfield ve Schaack ise, 1889 yılında görevlerini kötüye kullanmaktan meslekten ihraç edildiler.
4 Mayıs 1886 tarihinde Şikago alaylarından sonra, işçilerin 8 saatlik işgünü ve işçi lehine diğer alanlarda yasalar çıkarılması konusundaki mücadelesi durmadı.
Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu bu arada Amerikan İşçi federasyonu adını almıştı. Amerikan İşçi Federasyonu’nun 1888 yılında yapılan kongresinde, Marangozlar Sendikası’nın öncülüğünde ve diğer tüm sendikaların desteğiyle, 8 saatlik işgünü için bir mücadelenin başlatılması kararlaştırıldı. Bu gösteriler 1 Mayıs 1890 tarihinde yapılacaktı.
Bu arada bir başka girişim, 1 Mayıs’ı yalnızca 8 saatlik işgünü ve temel sendikal haklar için mücadele günü olmaktan çıkararak, işçi sınıfının uluslararası birliğini ve dayanışmasını gündeme getirdi.
1888 yılında Londra’da toplanan bir başka uluslararası işçi kongresinde ise, Belçika delegesi Anseele, en temel işçi haklarının tanınması için uluslararası işçi hareketinin gücünün gösterilmesini sağlayacak gösterilerin yapılmasını önerdi. Bu gösteriler için öngörülen tarih ise 1889 yılı Mayıs ayının ilk Pazar günüydü. Bu önerge daha sonra değiştirildiyse de, bilinebildiği kadarıyla, uluslararası işçi hareketinin birlik ve dayanışma günü olarak 1 Mayıs’ın kutlanması konusundaki ilk girişim budur.
Çeşitli ülkelerdeki işçi hareketlerinin temsilcileri 1889 yılında Paris’te uluslararası bir toplantı düzenlediler.
Bu toplantıda, Şikago olaylarına hiç değinilmeden, günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi ve işçi hakları konusunda Paris Kongresi’nde kabul edilen diğer kararların siyasal iktidarlara kabul ettirilmesi için aynı günde ve zamanda bütün ülkelerde büyük bir uluslararası gösteri düzenlenmesi kararlaştırıldı. Amerikan İşçi Federasyonu’nun 1888 kongresinde alınan karar uyarınca 1 Mayıs 1890 tarihinde böyle bir gösteri yapılacağı belirtilerek, uluslararası gösterinin gününün de 1 Mayıs 1890 olması kararlaştırıldı.
1 Mayıs, ülkesi, milliyeti, etnik kökeni, siyasal görüşü, dini, mezhebi, anadili, mesleği, cinsiyeti, yaşı ne olursa olsun bütün işçilerin ekmek-barış-özgürlük, iş ve demokrasi için meşru ve demokratik yollardan birlikte mücadele ettikleri, birbirleriyle dayanışmalarını gösterdikleri ve gövde gösterisi yaptıkları bir gün oldu.
1 Mayıs, bu niteliğiyle Türk-İş’in üyesi bulunduğu Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ICFTU) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) tarafından kutlanmaktadır.
1 MAYIS NE DEĞİLDİR?
1917 YILINDAKİ Rus ihtilalinden sonra uluslararası işçi hareketinde büyük bir bölünme yaşandı. Tarihsel bazı nedenlerle, Sovyetler Birliği’nde Komünist Partisi işçi sınıfı demokrasisi kurma iddiasıyla işçi sınıfı üzerinde baskı uyguladı.
İşçi sınıfının birlik-beraberlik ve uluslararası dayanışma günü olan 1 Mayıs’lar ise, Komünist Partisi’nin ve Kızıl Ordu’nun gövde gösterisi yaptığı bir gün haline dönüştürüldü. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin öncülüğünü kabul eden diğer ülke komünist partileri de, 1 Mayıs’ı gerçek özünden oldukça farklı bir biçimde kutladılar.
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde bu anlayış daha da etkili oldu. İşverenler ve onlardan yana siyasal iktidarlar ise, işçi sınıfı hareketini bölmek için, komünist partilerinin bu yanlışından alabildiğine yararlandılar. 1 Mayıs’ın işçilerin birlik ve uluslararası dayanışma günü olmadığı ileri sürüldü. 1 Mayıs’ın komünistlerin bayramı olduğu iddia edildi. 1 Mayıs’ta anarşi ve terör olacağı ileri sürülerek, işçilerin evlerinde oturmaları veya işyerlerinde sessiz-sakin çalışmaları istendi.
İşçi sınıfıyla hiç bağları olmadığı halde işçi sınıfı adına hareket ettiğini ileri sürün bazı gruplar, 1 Mayıs’larda bireysel eylemler yaptıkça, işverenlerin yalanları görünüşte haklı çıktı. Birçok durumda ise, sermaye yanlısı siyasal iktidarlar, 1 Mayıs günleri kışkırtıcı ajanlar kullanarak olaylar çıkarttılar ve böylece işçi sınıfının gövde gösterisi yapmasını engellemeye çabaladılar.
TÜRKİYE’DE 1 MAYIS KUTLAMALARI
Türkiye’de 1 Mayıs’ın ilk defa 1906 yılında kutlandığı sanılmaktadır. 1909, 1910, 1911 ve 1912 yıllarında 1 Mayıs’ın daha geniş katılımla kutlandığını biliyoruz.
1920, 1921, 1922, 1923 ve 1924 yıllarında İstanbul’da ve ülkenin bazı başka bölgelerinde 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. 1 Mayıs 1925 yılındaki kutlamaların ardından, ülkedeki sendikalar yoğun bir baskıyla karşılaştılar.
Bu yıllarda, Türkiye’de işçi sınıfının sayısal olarak azlığı, az sayıda işçinin çalıştığı işyerlerine bölünmüş olması, deneyim yetersizliği gibi nedenlere bağlı olarak, 1 Mayıs’ların kutlanması büyük bir önem kazanmadı.
İkinci Dünya Savaşı sonuna kadarki yıllarda her 1 Mayıs’ta ülkede olaylar olacakmış havası yaratıldı ve işçileri üzerindeki baskılar yoğunlaştırıldı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de sendikacılık hareketinin yeniden gelişmesi ve özellikle uluslararası sendikacılık hareketi ile tanışmasıyla birlikte, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının birlik ve uluslararası dayanışma günü olduğu anlaşılmaya başlandı.
1 Mayıs 1960 tarihinde Başbakan Adnan Menderes radyodaki şu konuşmayı yapabiliyordu:
“Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı. İşçi kardeşlerimize elemsiz, kedersiz birçok bayramlar idrat etmelerini ve onların refah ve saadetini temenni ederken, bu gayede kendilerine her zaman yardımcı olmanın en aziz emelim olduğunu ifade etmek isterim.”
1960’lı yıllarda Türkiye işçi sınıfı, çeşitli nedenlerle, bölünmüş durumdaydı.
1967 yılında DİSK kuruldu. DİSK, 1976 yılında 1 Mayıs’ı İstanbul’da Taksim Meydanı’nda kutladı. Gerek 1976, gerek yine DİSK tarafından Taksim’de kutlamaların yapıldığı 1977 ve 1978 yıllarında, 1 Mayıs’lar işçi sınıfının sermayeye karşı bir gövde gösterisi oldu. Ancak bir ölçüde de yasal ve yasadışı sol örgütlenmelerin rekabet alanı ve birbirlerine karşı gövde gösterisi haline dönüştürüldü.
1 Mayıs 1977 tarihinde karanlık güçlerce Taksim’de göstericilere açılan ateş sonucu çıkan panikte 38 kişinin ölmesi ise, 1 Mayıs’lar konusunda sermaye çevrelerinin yaratmak istediği havayı pekiştirdi.
1 Mayıs’ın 1976, 1977 ve 1978 yıllarında kutlanması, ülkemizde demokratik mücadele ve işçi sınıfı mücadelesi açısından son derece önemli birer adımken, bu kutlamaların sol grupların rekabet alanı haline getirilmek istenmesi işçi sınıfının birliğinin sağlanmasına zarar verdi ve bir çok işçiyi ve sendikayı 1 Mayıs kutlamalarından kaçırdı.
1980 öncesinde Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar 1 Mayıs kutlamalarına katıldılar. Ancak Türk-İş bu kutlamalardan özenle kaçındı. Türk-İş Yönetim Kurulu’nun tavrında 1989 yılında önemli bir değişiklik oldu. Yönetim Kurulu 1 Mayıs’la ilgili olarak bir bildiri yayınladı. Bu bildiride şöyle deniliyordu:
“1 Mayıs, dünyada çalışanların uluslararası dayanışmasının kutlandığı, emeğin yüceliğinin hatırlatılarak anıldığı gündür.”
1 Mayıs 1990 tarihinde ise Türk-İş tarafından Genel Merkezin altındaki salonda bir toplantı düzenlendi. Türk-İş tarafından hazırlanan bildiri ise işyerlerinde okundu. Bu bildiride şöyle deniliyordu:
“Bugün dünyanın pek çok ülkesinde milyonlarca işçi, emeğin birliği, dayanışma ve mücadele gününün mutluluk ve kıvancını seninle paylaşmaktadır.
“Bugün 1 Mayıs.
“Bayram coşkusu ve çeşitli etkinliklerle kutlanan 1 Mayıs’lar, dünyanın hangi yöresinde, hangi dinden, hangi dilden, hangi ırktan, hangi renkten olursa olsun, ayırım gözetmeden hepimizin sevgide, saygıda, tasada ve kıvançta birlikte olduğumuzun teyit edildiği günlerdir.”
1 Mayıs 1991 yılında da kutlandı. 1992 yılında ise Türk-İş, Hak-İş ve DİSK 1 Mayıs’ı birlikte kutladı.
Ülkemizde sendikalı ve sendikasız işçisi, memuru, işsizi ve emeklisiyle işçi sınıfının tümünün temsilcisi olan Türk-İş, 1993 yılında 1 Mayıs’ı diğer demokratik kitle örgütlerinin de katılımıyla 1 Mayıs’ın özüne ve sınıfımızın geleneklerine uygun bir biçimde kitlesel olarak kutlayacaktır.
1 Mayıs bizim, Türkiye’nin ve dünyanın işçi sınıfının birlik ve uluslararası dayanışma günüdür. Bu günün “Komünist bayramı” olduğunu ileri sürenler, ya gerçekleri bilmemektedir, ya da sermayedar sınıfın işçileri bölme çabalarına bilinçli veya bilinçsiz olarak alet olmaktadır.
Türkiye’de işçi sınıfı, 24 Ocak istikrar tedbirleri ve 12 Eylül askeri müdahalesinden gereken dersleri çıkarmıştır. 1 Mayıs 1993’ü kutlayan işçi sınıfı, bilinç, birlik, deneyim ve kararlılık düzeyi açısından 1980 öncesinin işçi sınıfından fersah fersah ilerdedir.
1 Mayıs’ın ilk kez uluslararası işçi hareketinin birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilan edildiği 1890 yılındaki uluslararası işçi kongresi kararının son paragrafı şöyledir:
“Değişik ülkelerin işçileri bu gösteriyi kendi ülkelerinin özel durumlarının ortaya koyduğu koşullar çerçevesinde gerçekleştireceklerdir.”
Türkiye’de işçi sınıfı ve onun en demokratik sınıf ve kitle kuruluşu olan sendikaları, 1 Mayıs 1993’ü, bu anlayış ışığında kutlayacaktır.
1 Mayıs 1993’te işçi sınıfı, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal gündemini belirleyecek bir güce erişmiştir.
Ülkemizde demokrasiyi koruyacak, kollayacak ve geliştirecek güç yalnız ve yalnız işçi sınıfıdır.
Türkiye’de işçi sınıfı, ülkemizin bütünlüğünün koruyucusu ve güvencesidir. Sendikacılık hareketimiz, ülkemizin kültürel zenginliğinin kaynağı olacak farklılıklarımızı kullanarak işçi sınıfını ve ülkeyi bölmek isteyenlere kesinlikle karşıdır.
Türk-İş ve Sendikacılık Hareketimiz, yalnızca sendikalı işçilerin değil, diğer işçilerin, memurların, işsizlerin ve emeklilerin de temsilcisi, diğer tüm çalışanların dostudur. Türk-İş, tüm çalışanların refahı ve mutluluğu için, ülkemizde ve dünyada barışın, demokrasinin ve özgürlüğün hakim kılınması için demokratik ve meşru yollardan mücadele etmeye devam edecektir.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs tüm çalışanlara kutlu olsun.
Türk-İş Genel Mali Sekreter Enver Toçoğlu ve Genel Eğitim Sekreteri Salih Kılıç imzasıyla, örgütlere 19 Nisan 1993 gün ve 93-576.5/43 sayılı genelge gönderilerek, çalışmalar konusunda bilgi verildi:
Türk-İş, işçi sınıfının uluslararası düzeyde birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı, uluslararası geleneklere ve ülkemizin koşullarına uygun bir biçimde ve tüm çalışanların refahı ve mutluluğunu sağlama çabasına katkıda bulunmak amacıyla, İstanbul Şişli Abide-İ Hürriyet Meydanı’nda büyük bir yürüyüş ve mitingle kutlayacaktır.
Yönetim Kurulumuz, Genel Teşkilatlandırma Sekreterimiz Sayın Sabri Özdeş’i bu çalışmaları yönetmek ve yürütmek amacıyla İstanbul’da görevlendirmiştir.
1 Mayıs konusunda yapılan çalışmalar özetle şöyledir:
10 bin adet 1 Mayıs bildirisi basılmış ve tüm Teşkilatımıza dağıtılmıştır.
5 bin adet 1 Mayıs Nedir? broşürü basılmış ve tüm Teşkilatımıza dağıtılmıştır.
100 bin adet 1 Mayıs yürüyüş ve mitingine çağrı ilanı basılmış ve özellikle İstanbul, Bursa ve Eskişehir’deki Bölge Temsilciliklerimizin faaliyet bölgesinde ve ayrıca tüm Teşkilatımıza dağıtılmıştır.
Yürüyüş ve miting sırasında kullanılacak Türk bayrakları, görevli önlükleri, şapkalar, 1 Mayıs bayrakları, donanma bayrakları, tüm sendikalarımız için 1’er adet aynı tipti sendik pankartı yaptırılmıştır. Bu pankartlarda, “Türk-İş” ve Sendikanın ismi yer almaktadır.
Türk-İş tarafından hazırlatılan iki afiş 5 bin ’er adet bastırılmıştır.
Sendikalarımız tarafından hazırlanarak yürüyüş ve mitingde kullanılacak pankartlara yazılacak sloganlar belirlenmiş ve Genel Merkezlerimize bildirilmiştir.
1 Mayıs yürüyüş ve mitingi konusunda aşağıda belirtilen tarih ve yerlerde Şube Başkanlarımızın katıldığı toplantılar programlanmıştır:
19.4.1993 09.30 2. Bölge Temsilciliği (Eskişehir)
14.00 8. Bölge Temsilciliği (Bursa)
20.4.1993 10.00 İstanbul (Anadolu Yakası)
16.00 İzmit İl Temsilciliği
21.4.1993 10.00 İstanbul (Rumeli Yakası)
16.00 Tekirdağ İl Temsilciliği
22.4.1993 10.00 Kırklareli İl Temsilciliği (Lüleburgaz)
16.00 Edirne İl Temsilciliği
23.4.1993 3. Bölge Temsilciliği (İzmir)
Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Sayın Sabri Özdeş’in Başkanlığında ve Petrol-İş Sendikası Genel Mali Sekreteri Sayın Adnan Özcan, Deri-İş Genel Mali Sekreteri Sayın İbrahim Kızıltan, Basisen Genel Örgütlenme Sekreteri Sayın Hızır Menteş, Kristal-İş Genel Eğitim Sekreteri Sayın Kenan Güntürkün, Dokgemi-İş Genel Mali Sekreteri Sayın Abdurrahman Sarçın, TÜMTİS Genel Teşkilatlanma Sekreteri Sayın Mustafa Okumuş, T.Denizciler Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Sayın Şükrü Akardaş, Hava-İş Genel Mali Sekreteri Sayın Cumhur Akınay, Toleyis Genel Sekreteri Durmuş Toprak, Belediye-İş Genel Sekreteri Sayın Kasım Yorulmazbaş ve 1. Bölge Temsilcisi Sayın Faruk Büyükkucak’tan oluşan 1 Mayıs Kutlama Komitesi, 1 Mayıs’ın huzur ve güvenlik içinde ve Türk-İş’in gücüne uygun bir biçimde kutlanabilmesi için yoğun bir çalışma içindedir.
Ülkemizde işçi sınıfının temsilcisi ve tüm çalışanların hak ve özgürlüklerinin savunucusu olan Türk-İş, 1 Mayıs’ı da bu anlayış içinde kutlayacaktır.
Türk-İş’in düzenlediği 1 Mayıs yürüyüş ve mitingine çalışanların kuruluşları ile çalışanlardan yana tüm kuruluşlar 1 Mayıs Kutlama Komitesi’nin kararlarına uymak koşuluyla, davet edilmiştir.
Teşkilatımız tarafından yürüyüş ve miting için hazırlanan pankartlarda, Genel Merkezimiz tarafından belirlenmiş sloganların dışına çıkılmaması gerekmektedir.
Yürüyüş ve miting sırasında Kutlama Komitesi’nin emrinde isimleri belirlenecek 500 görevlimiz olacaktır. Sendikalar ve üyelerimizin, Kutlama Komitesi ve görevlilerin talimatlarına uymaları zorunludur. Sendikalarımızın kendi yürüyüş kolları için ayrıca görevli belirlemeleri de yararlı olacaktır.
1 Mayıs yürüyüş ve mitinginin huzur ve güven içinde ve başarılı bir biçimde gerçekleştirilmesi tüm Teşkilatımızın bugün önde gelen görevidir. Türk-İş, ülkemizde ve dünyada işçi sınıfının ve tüm çalışanların refahı ve mutluluğu için, bu konuda da, sorumluluğunu gerektiği gibi yerine getirecektir.
Çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Saygılarımızla. (19 Nisan 1993 tarihli 3 sayfalık genelge)
İstanbul’da Abide-i Hürriyet Meydanı’nda düzenlenen miting öncesinde Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, 27 Nisan 1993 günü İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında basını bilgilendirdi. Bayram Meral’in konuşması aşağıda sunulmaktadır:
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Türk-İş Yönetim ve Başkanlar Kurulu, onaltıncı genel kurulumuzda oybirliği ile alınan kararlardan birisini 1 Mayıs 1993 Cumartesi günü hayata geçirecektir.
Bu karar, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ın salonlarda değil, alanlarda kutlanmasına ilişkindi.
Türk-İş olarak bu kararı uygulamaya koyacağımızın anlaşılması ile birlikte, pek çok spekülasyon yapılmış, bunun da ötesine gidilerek bazı kuruluşlar gazete ilanları ile Türk-İş’in 1 Mayıs yürüyüş ve mitingine katılmama çağrısı yapacak kadar olayı çarpıtmaya kalkışmışlardır.
Öncelikle şunun bilinmesini isterim ki; bugün üç işçi konfederasyonunun bir arada 1 Mayıs’ı kutlama imkanı bulamayışının sebebi asla biz olmadık.
Üç Konfederasyonun genel sorunlar karşısında ortak tavır ve politikalar üretmesi isteği genel kurulumuzdan doğmuş, Yönetim Kurulumuzun çağrısı ile üçlü görüşme başlamış, fakat konu birleşme noktasına tarafımızdan getirildiğinde görüşmeler kesilmiştir.
En büyük işçi kuruluşu olarak, geçmişte işçi sınıfının bölünmüşlüğünün doğurduğu sıkıntıları göz önünde tutarak, bu ayrılığın giderilebilmesi için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğumuzu bildirdik. Bizim bu yaklaşımımıza karşılık, DİSK Yöneticileri ve üye sendikaları, özellikle 1 Mayıs’ı bahane ederek sürekli bir saldırı ile üretimimize gelmeye başladılar.
Türk-İş olarak 1 Mayıs’ın Taksim Alanı’nda kutlanması talebimizin İstanbul Valiliği tarafından hukuken mümkün görülmemesi üzerine, Abide-i Hürriyet Alanı tercih edilmiştir.
Ülkemizin en büyük işçi kuruluşuna bu alanın verilmesi bile, yeni bir suçlamayı gündeme getirdi. Türk-İş’in “Devlet Sendikacılığı” yaptığı öne sürülmeye başlandı.
Düşünün ki; Hükümetin bazı üyeleri Türk-İş’in kapısını bilmezken, DİSK’e onur üyesi olarak boy boy resimler yayınlatmışlar, Hükümetin bazı üyeleri DİSK’i güçlendirmek için her türlü yola başvurmuşlar, yine bazı belediye başkanları DİSK şube başkanı gibi işçilerin Türk-İş’ten koparılması için her türlü baskıyı yapmış, yine de Devlet sendikacılığı yapmakla Türk-İş suçlanmıştır.
Şayet bu alan, Türk-İş’in fiziksel ve yaptırım gücü dışlanarak DİSK’e tahsis edilmiş olsaydı, herhalde o zaman bunun adı, Devlet Sendikacılığı değil, işçi sınıfının gücü olarak değerlendirilecekti.
DİSK’in ve üye sendikalarının 1 Mayıs ile ilgili yayınladığı bildirilere dikkat edildiğinde, sayfalar dolusu suçlamadan sonra, bir satırla Türk-İş’e çağrı görüntüsü verilmeye çalışılmaktadır.
Türk-İş, onlar ne kadar aksini iddia ederlerse etsinler, gerek ulusal, gerekse uluslararası alanda daima DİSK’in savunucusu olmuş sendikacıların fikirleri ve eylemleri yüzünden cezalandırılamayacağını, işçi kuruluşlarının kapatılamayacağını daima savunmuştur.
Birleşme çağrılarını yaparken, bir yanda bir tek işveren konfederasyonu, diğer yanda üç ayrı işçi konfederasyonu olmasının işçi sınıfının yararına olmayacağını ısrarla belirterek yaptık.
Türk-İş dışımızdaki hangi örgüt olursa olsun, işçi ve yurt sorunları karşısında düzenleyeceği bütün toplantıların başarılı olmasını en azından işçi olmanın onuru bakımından istemektedir.
Değerli Basın Temsilcileri,
1 Mayıs Cumartesi günü tam bir disiplin içinde hareket etmek, 1 Mayısları halkımıza sevdirmek, işçilerin sesini dalga dalga Anadolu’ya ulaştırmak için her türlü ön çalışma yapılmış ve bütün bu çalışmaların genel değerlendirmesi için Başkanlar Kurulumuz olağanüstü toplantıya çağırılmıştır.
1 Mayıs’la ilgili olarak yapılan çalışmalar hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum.
Yeterince 1 Mayıs bildirisi bastırılarak teşkilatımızın bütün ünitelerine gönderilmiştir.
5 bin adet “BİR MAYIS NEDİR?” kitapçığı bastırılarak dağıtılmıştır.
150 bin adet mitinge çağrı el ilanı bastırılarak İstanbul ve çevre illerde dağıtılmıştır.
10’ar bin adet arkası yapışkan çağrı ilanı, 40 bin adet başlık, 4 bin adet donanma bayrağı, bol miktarda Türk bayrağı, 200 adet 1 Mayıs bayrağı ve görevliler için kolluk, 1 Mayıs gömleği ile miting ve yürüyüşte gerekli tüm aksesuar tamamlanmıştır.
Sendikalarız tarafından hazırlanarak yürüyüş ve mitingde kullanılacak pankartlar, sloganlar belirlenmiş, Genel Merkezlere bildirilmiştir.
1 Mayıs Cumartesi günü saat 8.30’da Türk-İş Yönetim ve Başkanlar Kurulu üyeleri Taksim’de Atatürk anıtına çelenk koyarak saygı durusunda bulunacaklardır.
İstanbul ve diğer illerden gelecek arkadaşlarımız Çağlayan meydanına uzanan yolun başında sendikalarının flamaları, bayrak ve pankartlarla saat 11.’de yürüyüşe geçeceklerdir.
Yürüyüş Abide-İ Hürriyet alanında toplanılması ile bitecek, 1 Mayıs bildirisinin okunması, bir bayan ve bir erkek işçi arkadaşımızın konuşmalarından sonra benim konuşmamla toplantı sona erecektir.
Tekrar belirtmek isterim ki; işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı amacına uygun olarak değerlendirecek bütün demokratik kitle örgütlerine kucağımız açıktır.
Türk-İş, işçilerimizin ağırbaşlılığına, sorumluluk duygusuna, 1 Mayıs’a tutkusunu uygun bir miting yapmanın kararlılığı içindedir ve bunu başarı ile yerine getirecektir.
Teşekkür ederim. (Türk-İş Birinci Bölge Temsilciliği Basın Bülteni, 27.4.1993, 4 s.)
Türk-İş Başkanlar Kurulu 28 Nisan 1993 günü İstanbul’da bir toplantı yaparak gelişmeleri değerlendirdi. Başkanlar Kurulu toplantısının ardından aşağıdaki açıklama yapıldı:
TÜRK-İŞ, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı, 1993 yılında Şişli Abide-i Hürriyet Meydanı’nda büyük bir yürüyüş ve miting ile kutlayacaktır. TÜRK-İŞ’in bu önemli adımı, 1 Mayıs’ın işçi sınıfı günü olarak yasallaşmasının ve yeniden genel tatil olmasının da yolunu açacaktır.
1 Mayıs ülkemizde uzun yıllar bir komünist bayramı olarak gösterilmiştir. Sermaye çevreleri ve siyasal iktidarlar, bu gerçekdışı iddiayla işçi sınıfını zayıflatmayı amaçlamışlar ve bunda önemli ölçüde başarılı da olmuşlardır. Diğer taraftan, işçi sınıfının öncüsü olduğunu iddia eden bazı siyasal parti ve hareketlerin 1 Mayıs’ı kutlayış biçimleri de, bu gerçekdışı iddiayı kamuoyunun gözünde haklı kılacak malzemeyi sağlamıştır. 1977 yılında 1 Mayıs’ta Taksim alanındaki katliamın zemininin oluşmasında, bu kutlamayı bir gövde gösterisi alanı haline getirmeye çalışan siyasal parti ve hareketlerin büyük sorumluluğu göz ardı edilmemelidir.
Dünyada ve Türkiye’de bir tarafta ücretli emek, diğer tarafta sermaye vardır. Ücretli emek safında yer alan kitle içinde her siyasal görüşten, etnik kökenden, milliyetten ve dinsel inançtan insan yer almaktadır. 1 Mayıs’ı kutlamak, işçi sınıfı içindeki bütün bu farklılıkların ikinci plana itilmesi, sınıf kardeşliği anlayışının öne çıkarılmasıdır.
TÜRK-İŞ 1993 yılında 1 Mayıs’ı, 100 yıl öncesinin bu doğru anlayışıyla kutlayacaktır.
TÜRK-İŞ, işçi sınıfının uluslararası birliği ve bütünlüğünden yanadır. Sermayenin uluslararası niteliğinin çağımızda ulaştığı düzey, işçi sınıfının mücadelesinde uluslararası düzeyde örgütlülüğün, mücadelenin ve dayanışmanın önemini daha da artırmaktadır. TÜRK-İŞ, diğer taraftan, emperyalistlere karşı verilen şanlı bir kurtuluş savaşıyla kurulun Türkiye Cumhuriyeti’nin ve ulusal bütünlüğümüzün simgesi olan bayrağımızın, bağımsız, demokratik ve laik Cumhuriyetin de yılmaz savunucusudur. TÜRK-İŞ, bu anlayışla, Türk bayrağı ile 1 Mayıs bayrağını birlikte taşımaktadır ve taşıyacaktır.
Türkiye’de işçi sınıfı TÜRK-İŞ’te örgütlüdür. Bir bütün olarak işçi sınıfını temsil etme yetkisi olan tek kuruluş, TÜRK-İŞ’tir. TÜRK-İŞ, izlediği politika ve attığı adımlarda, yalnızca sendikalı işçilerin değil, aynı zamanda sendikasız işçilerin, memurların, işsizlerin, emeklilerin ve hatta esnaf ve sanatkarın ve yoksul köylülerin çıkarlarını savunmaktadır. TÜRK-İŞ işçi sınıfının temsilcisi, tüm çalışanların öncüsüdür.
TÜRK-İŞ 1 Mayıs Yürüyüş ve Mitingini, bu fiili ve hukuki gücüne dayanarak düzenlemiştir.
TÜRK-İŞ tarafından işçi sınıfı adına düzenlenen bu yürüyüş ve mitinge tüm çalışanlar ve meşru ve demokratik yollardan mücadeleyi benimseyen tüm yasal örgütler davetlidir.
Ülkemizde işçiler ve diğer ücretlilerin bugün siyasal tercihleri arasında farklılıklar vardır. Bu farklılıklarımız, sermayenin yoğun saldırısı karşısında ve bu saldırıya karşı yaptığımız grevlerle ve diğer eylemlerle ve ön plana geçirdiğimiz sınıf kardeşliği anlayışıyla, hızla azalmaktadır. Genel Kurullarımızda oybirliğiyle aldığımız kararların her geçen gün genişleyen kapsamı, bu bütünleşme sürecinin en açık göstergesidir.
1 Mayıs bu farklılıkların tartışılacağı bir gün değildir. 1 Mayıs’ta işçi sınıfının sermaye ve siyasal iktidar karşısındaki birliği ve bütünlüğü sergilenmelidir. Bu anlayış çerçevesinde, 1 Mayıs yürüyüş ve mitingini, kendi siyasal parti veya hareketlerinin propaganda alanı haline getirmeye çalışanlara ve böylece sınıfımız içindeki farklılıkları öne çıkararak bölünmelere yol açacaklara kesinlikle izin verilmeyecektir.
İşçiler, 1 Mayıs’ta destekledikleri siyasal partinin pankartının değil, sınıf örgütleri olan sendikalarının, TÜRK-İŞ’in pankartının arkasında yürüyecektir.
Türkiye’de işçi sınıfının temsilcisi olan TÜRK-İŞ, sınıfın bütünlüğünün ve gücünün gösterilmesi ve geliştirilmesi anlayışıyla, ortak taleplerimizi, genel kurullarımızda oybirliğiyle kabul edilen kararlar doğrultusunda sloganlar biçiminde tespit etmiştir. Mitinge katılacak kişi ve kuruluşların, bu kararlarınıza saygılı davranması gerekmektedir.
TÜRK-İŞ 1 Mayıs Kutlama Komitesi, sınıfımızın gücünün en etkili bir biçimde sergilenmesi ve mitingin huzur ve güven içinde geçmesi için her türlü önlemi almıştır. Mitingin düzenini bozmaya yönelik herhangi bir girişim, disiplinsiz her davranış ve TÜRK-İŞ’e yönelik herhangi bir saldırı, karşısında on binlerce işçiyi bulacaktır.
1993 yılında Türkiye’de 1 Mayıs kutlamalarında en önemli amacımız, HERYERDE, HERKESE, HEMEN DEMOKRASİ’dir.
Ülkemizde demokrasinin korunması ve geliştirilmesi, 12 Eylül enkazının kaldırılması, çağdaş işçi hak ve özgürlüklerinin sağlanması, SSK’ya ilişkin sorunların çözümü, çalışma ve yaşama koşullarını düzeltecek yasa değişikliklerinin yaptırılması ve başarılı toplu iş sözleşmeleri imzalamanın yolu, yüzbinlerin Abide-i Hürriyet Meydanını doldurmasından geçmektedir.
1994 yılı 1 Mayıs’ı ise, kültürel etkinliklere dolu 1 Mayıs Haftasının ardından, birkaç ilde gerçekleştirilecek yürüyüş ve mitinglerle kutlanacaktır.
Başkanlar Kurulumuz, bu vesileyle, diğer Konfederasyonlara ve bağımsız sendikalara yaptığı çağrıyı bir kez daha tekrarlamaktadır: İşçi sınıfının böylesine büyük sorunlarla karşı karşıya bulunduğu ve sorunlarımızın her geçen gün daha da arttığı bir dönemde, sermayedar sınıfın işine yarayacak tutum ve davranışlara girilmemelidir. TÜRK-İŞ’te ve bağlı kuruluşlarda sendika içi demokrasi vardır. Bütün yöneticilerimiz, işçi sınıfının mücadele içinde zaten sağlanmış olan birliğinin sendikal alanda zayıflamasını önlemek için gereken özveriyi göstermeye hazırdır. İşçi sınıfının TÜRK-İŞ’te gerçekleşmiş olan birliğini hep beraber daha da güçlendirelim.
TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özal’a Allah’tan rahmet, milletimize ve ailesine ise başsağlığı diler.
TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, Cumhurbaşkanlığı seçiminin Anayasanın öngördüğü süreçle ve tüm toplumun özlem ve arzuları da dikkate alınarak en kısa sürede tamamlanmasını talep eder.
TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, sermayedarları ve Hükümeti, işten çıkarmalar ve taşeronlaşma konusunda son defa uyararak, ülkemizde çağdaş sendikal hak ve özgürlüklerin en kısa sürede tanınması ve sürmekte olan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin barışçıl yollardan derhal sonuçlandırılmasını talep eder.
Bu arada, İstanbul Valiliği İstanbul’daki Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği’ne bir yazı göndererek 1 Mayıs sabahı Taksim Cumhuriyet Anıtı’na çelenk konulmasına izin verdi.
İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nün 30.4.1993 gün ve B.05.1.EGM.4.34.00.12.07.M.1 sayılı yazısı aşağıda sunulmaktadır:
1 Mayıs 1993 günü, 1 Mayıs’ı kutlamak amacıyla Taksim Atatürk Anıtı’na; Türk-İş Konfederasyonu ve bağlı sendika şube başkanları ile saat 08.00’da, DİSK Konfederasyonu ve bağlı sendika şube başkanlarının ise, saat 11.00’da birer çelenk koyacakları, Valiliğimize verilen ilgi (a) ve (b)’de kayıtlı yazılarınızdan anlaşılmıştır.
04.09.1973 gün ve 7/7058 sayılı “Resmi bayramlar ve anma günlerinde anıtlara konulacak çelenklerin hazırlanmasında, taşınması ve sunulması hakkındaki yönetmelik” esaslarına uyulması şartı ve sadece Yönetim Kurulu üyelerinin çelenk konmasına, İl Makamının 28.04.1993 gün ve 037185 sayılı OLUR’ları ile müsaade edilmiştir.
İlgi (a) ve (b)’de kayıtlı yazılarınıza karşılık tebliğ olunur.
Türk-İş Genel Merkezi, üye kitlesini 1 Mayıs mitingine hazırlamak amacıyla hazırladığı ve büyük miktarda çoğalttığı 1 Mayıs Bildirisi’ni sendikalara göndererek, en geniş bir biçimde dağıtılmasını istedi.
1 Mayıs bildirisi aşağıda sunulmaktadır:
İŞÇİLER,
Dünyada büyük ekonomik, toplumsal ve siyasal altüst oluşlar yaşanıyor. Dünya yeniden biçimleniyor.
Türkiye’miz, bölgesel savaşların ve etnik düşmanlıkların ortasında, parlamenter demokrasiyi yaşatmaya çalışıyor.
Dünyanın tüm ülkelerindeki işçiler, demokrasi daha iyi yaşama ve çalışma koşulları, barış, çağdaş hak ve özgürlükler için meşru ve demokratik yollardan mücadele ediyor.
Türkiye’de de bizler bu amaçla, TÜRK-İŞ ve bağlı sendikalarda örgütlü olarak, aynı mücadeleyi veriyoruz.
Türkiye’mizde, başta işçi sınıfımız olmak üzere, tüm çalışanlar büyük sorunlarla karşı karşıyadır.
12 Eylül, çalışma hayatında ve hayatın hemen her alanındaki etkisini sürdürmektedir. Sermayenin baskı ve sömürüsü tüm şiddetiyle devam etmektedir Sermaye, işçileri sendikalarından mahrum etmek ve insanlık dışı çalışma ve yaşama şartlarını kabule zorlamak için, özellikle son yıllarda yoğun bir saldırı başlatmıştır. İşten çıkarmalar, özelleştirme, taşeronlaştırma, geçici işçilik ve benzeri birçok yoldan, sendikacılık hareketi yok edilmek, işçi sınıfı zayıflatılmak istenmektedir. Hükümetler değişirken, sermayenin iktidarı aynen sürmektedir.
İşçi sınıfına ve tüm çalışanlara büyük vaatlerle işbaşına gelmiş Koalisyon Hükümeti ise, ilk 500 günlük icraatında büyük ağırlıkla sermayeden yana tavır almıştır.
Bugün 1 Mayıs.
Bugün, bütün bu sorunları aşmanın ve insanca yaşanabilecek bir dünyayı kurmanın yolunun, işçilerin birliğinden ve meşru ve demokratik mücadelesinden geçtiğini bir defa daha hatırlayacağız.
Biz işçiyiz. Dünya bizim omuzlarımızda yükselir.
Biz işçiyiz. Kendimizi tüketerek, alın terimiz ve beyin gücümüzle hayatımızı kazanırız. İşgücümüzden başka satacak bir şeyimiz yoktur. Çocuğumuzun boğazından haram lokma geçmemiştir.
Biz işçiyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve korunmasında bizim kanımız bu toprakları sulamıştır.
Biz işçiyiz. Bize ancak bizim gibi işçilerden fayda gelir. Tüm dünyanın ve ülkemizin işçilerinin kaderi ortak, kurtuluşu birdir.
1 Mayıs, işçi sınıfı olarak, aramızdaki siyasal görüş, etnik köken, milliyet, dinsel inanç, meslek, işkolu, işyeri, yaş ve cinsiyet gibi farklılıkların önemsiz olduğunu bir defa daha vurgulayacağımız gündür. Bizi birbirimize bağlayan sınıf kardeşliği bağı, bu farklılıkların tümünden çok daha güçlüdür.
1 Mayıs bu anlayış içinde; işçi sınıfının karakterinden gelen dayanışma ve birlik ruhu ile, işçi konfederasyonlarıyla, sendikalarla, duygularımızı paylaşan tüm demokratik kitle örgütleriyle birlikte olacağımız gündür.
1 Mayıs, dünyanın ve Türkiye’nin özgürlük ve refah dolu geleceğini yaratacak gücün, işçi sınıfı olduğuna olan inancımızı pekiştireceğimiz gündür.
1 Mayıs sendikalı ve sendikasız işçilerin, memurların, işsizlerin, emeklilerin, diğer bir deyişle, bir bütün olarak işçi sınıfının toplumsal ve siyasal yaşamdaki ağırlığının daha da artırılacağının ilan edildiği gündür.
1 Mayıs, IMF’ye Dünya Bankası’na, çokuluslu tekellere, bir bütün olarak uluslararası sermayeye karşı işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günüdür.
1 Mayıs, 12 Eylül darbesinden sonra uluslararası işçi sınıfı hareketinin bize uzattığı dayanışma elini şükranla hatırlayacağımız ve başka ülkelerde ezilen işçilere dayanışma elini uzatma sorumluluğumuzu tekrar duyacağımız gündür.
1 Mayıs, ülkemizin ve dünyanın herhangi bir yerinde insanca yaşamak ve çalışmak için meşru ve demokratik yollardan mücadele eden işçi kardeşlerimizle maddi ve manevi dayanışma zorunluluğunu bir defa daha hatırlayacağımız gündür.
1 Mayıs, ülkemizde parlamenter demokrasinin korunması ve geliştirilmesi ve tüm çalışanların sorunlarının çözümü konusunda işçi sınıfının sorumluluğunu vurgulayacağımız gündür.
1 Mayıs, işçi sınıfının yok olduğunu ve sendikacılığın çöktüğünü iddia edenlere, gücümüzü bir kez daha göstereceğimiz gündür.
1 Mayıs, işçi sınıfından biri olmaktan gurur duyacağımız, bunun ağır sorumluluğunu omuzlarımızda hissedeceğimiz gündür.
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası dayanışması,
Yaşasın tüm çalışanlar.
Yaşasın işi sınıfı ve sendikacılık hareketi.
Yaşasın TÜRK-İŞ,
Yaşasın 1 Mayıs.
Türk-İş Yönetim Kurulu
Bu arada Türk-İş’e bağlı sendikaların bazıları da 1 Mayıs mitingine katılımı sağlamak amacıyla bildiriler yayınlayıp, üyelerine dağıttılar. Ancak bu bildirilerin bazılarında 1 Mayıs’ın tarihine ilişkin yanlış tekrarlanıyor
Türk Harb-İş Sendikası’nın 1993 yılı Nisan ayında yayımladığı bildiride, 1 Mayıs’ın kaynağı olarak 1886 yılındaki Şikago olayına gönderme yapılıyordu:
Değerli Üyemiz,
107 yıldır tüm Dünyada, koşullar ne olursa olsun işçiler, 1 Mayıs uluslararası birlik-mücadele-dayanışma gününü kutluyor. Tüm işçiler 1 Mayıslarda ekonomik, sosyal ve demokratik istemlerini dile getiriyor. Coşkun, yığınsal eylemler gerçekleştiriyor; ele veriyor, kol kola giriyor, alanları çiçek tarlasına dönüştürülüyor.
Nedir 1 Mayıs?
1 Mayıs, 1886’da Amerikan işçilerinin 8 saatlik işgücü için başlattıkları genel grevin yıldönümüdür.
1 Mayıs, insanca yaşamak isteyen işçilerin, emekçilerin dili, dini, rengi, ırkı ve ülkesi ne olursa olsun barış, sevgi, demokrasi istedikleri, çalışma koşullarını iyileştirmek için kararlılıklarını gösterdikleri bir gün.
Ve 1 Mayıs’lara sahip çıkmak, demokrasinin, işçi hakları savunuculuğunun bir zorunluluğu.
Değerli üyemiz,
1 Mayıs’ın 107. yıldönümünü kutladığımız 1993 yılında işçi sınıfımız, Toplumsal ve ekonomik istemlerini demokratikleşme sürecinin derinleştirilmesi ve yaşama ve çalışma koşullarının iyileştirmesi için bir kez daha sesleniyor. (…)
1 Mayıs’ta yurdun dört bir yanından gelecek on binlerce işçi ile birlikte İstanbul’da Çağlayan Abidei Hürriyet Meydanı’ndayız. Türk-İş’in aldığı karar doğrultusunda T.Harb-İş Sendikası üyeleri ellerindeki çiçeklerle kollarını yukarda kenetleyecek. Alkışlayan ellerimiz, halaya duracak. İstemlerimiz haykırılacak.
1 Mayıs işçi bayramı kutlu olsun.
1 Mayıs’ta İstanbul’da elele.
Türk Harb-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu (1 sayfalık bildiri)
Petrol-İş Merkez Yönetim Kurulu’nun 15 Nisan 1993 tarihli bildirisinde de aynı hata vardı:
Haydi 1 Mayıs’a!
Değerli Üyelerimiz,
1 Mayıs tüm dünya işçilerinin sömürüsüz, baskısız bir dünya için haykırdıkları, mücadele coşkusuyla ayağa kalktıkları gün.
1 Mayıs, tüm dünya işçilerinin “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü”
1 Mayıs, 1886’da Amerikan işçi sınıfının 8 saatlik işgünü için başlattıkları genel grevin yıldönümü.
1 Mayıs bizim bayramımız.
1 Mayıs 1889’da Paris’te toplanan uluslararası İşçi Kongresi’nde “İşçi Bayramı” olarak kabul edildi ve o tarihten bu yana tüm dünyada kutlanmakta. (…)
1 Mayıs 1993 Cumartesi sabah İstanbul’da Şişli Abide-i Hürriyet Meydanında olacağız. Üst örgütümüz Türk-İş’in düzenlediği kutlamalara katılacağız. Taleplerimizi en yüksek sesimizle haykıracak, işçi sınıfımızın birlik, mücadele ve dayanışmasını görecek ve göstereceğiz. (…)
Bizler, baskıyı, sömürüyü ve zulmü rüzgarlara savurmak, savaşsız ve sömürüsüz bir dünyayı kendi ellerimizle kurmak istiyoruz.
Bu nedenle sermaye çevreleri, demokrasi düşmanları 1 Mayıs’lardan korkuyorlar. Bu çok doğal.
Bizler ise bu zincirleri kırabilmek, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini, sendikal hak ve özgürlüklerimizi kazanmak istiyoruz.
1 Mayıs geleneğimizi yaşatmak bu yolda atılmış önemli bir adım olacaktır.
Bunun için: “1 Mayıs 1993’te, Haydi Abide-i Hürriyet Meydanı’na” diyoruz.
En geniş katılım için Sendikamız her türlü olanağını seferber edecek, araçlar temin edilecektir.
Bu görev hepimizindir.
Haydi istemlerimizi en gür sesimizle haykırmaya.
Haydi birlik, mücadele ve dayanışmaya!
Türk-İş Genel Merkezi, 1 Mayıs mitingi hazırlıkları çerçevesinde, kullanılacak sloganları da belirleyerek bağlı sendikalara iletti.
Türk-İş Genel Merkezi’nin belirlediği ve Türk-İş’in yayımladığı “Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Türk-İş” broşüründe yer alan, 1 Mayıs Miting, Yürüyüş ve Toplantılarında kullanılacak sloganlar aşağıda yer almaktadır:
1 Mayıs tüm ücretli çalışanların bayramıdır
1 Mayıs’ta genel tatil
10 yıl işverenler güldü, biz ağladık, artık gülme sırası bizde
12 Eylül’ün kalıntıları temizlensin
Asgari ücret ekmeğe bile yetmez
Asgari ücretten vergi almak ayıptır
Az topraklı köylüye devlet desteği
Belediye işçilerinin alacakları ödensin
Biz tüketmezsek, hiç üretmeyiz
Çok zor kazandık, kolay vermeyiz
Demokrasi hakkımız, söke söke alırız
Demokratik Anayasa
DİE’de söz hakkı istiyoruz
Ekmek ve demokrasi yoksa, toplumsal uzlaşma da yok
Ekmek-Barış-Özgürlük
Ekmek-demokrasi
Emeklilere yeterli aylık
Enflasyonu durdurun
Esnaf ve sanatkarın sorunları çözülsün fiyatlara değil, ücretlere zam
Fonlar ücretlilerin denetimine
Genel grev hakkımız, söke söke alırız
Grev ertelemelerine hayır
Grev kırıcılığına hayır
Gücümüz birliğimizdir
Herkese iş
Herkese, her yerde, hemen demokrasi
ILO 158 onaylansın
ILO 94 uygulansın
İnsanca yaşamak ve çalışmak istiyoruz
İş güvencesi istiyoruz
İş güvencesi yasası istiyoruz
İş kazaları önlensin
İşçi düşmanlarına karşı tüketici boykotları
İşçi düşmanlığı demokrasi düşmanlığıdır
İşçiler birleşin
İşçi-memur ayrımına son
İşçinin emeği patronun yemeği
İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız
İşçiyiz, örgütlüysek güçlüyüz
İşsizlik önlensin
İşsizlik sigortası istiyoruz
İşten çıkarmalar durdurulsun
İşyerinde demokrasi
Kaçak işçilik önlensin
Kaliteli sağlık hizmeti
Kamu işveren sendikaları kapatılsın
Kamu yatırımları artırılsın
Kazanca göre vergi
Kıdem tazminatı sandığına hayır
KİT yönetimlerinde işçi temsilcisi
Lokavt yasaklansın
Memura çağdaş sendikal haklar
Mutlu azınlık biz miyiz, sermayedarlar mı?
Özelleştirme=sömürü
Özelleştirmeye hayır
Özgür sendikacılık
Özgür toplu pazarlık
Parasız kaliteli eğitim
Parlamenter demokrasinin güvencesi işçi sınıfıdır
Patron devlet değil, sosyal devlet
Sendikal birlik Türk-İş’te
Sendikalı işçi düşmanlığına hayır
Sosyal hukuk devleti istiyoruz
Sömürüye son
SSK demokratikleşsin
SSK kuyruklarına son
SSK sağlık tesislerine el koydurtmayacağız
SSK’da kaliteli sağlık hizmeti
Taban fiyatı=talan fiyatı
Tarım işçileri de İş Yasasından yararlansın
Taşeronlaştırmaya hayır
Tekellere hayır
TRT’de Türk-İş temsilcisi istiyoruz
Tükettiğimiz kadar üretiriz
Tüm çalışanlar el ele, demokrasi cephesinde
Türkiye’de darbe istemiyoruz
Ücret kadar üretim
Üreticiyiz – tüketiciyiz – seçmeniz
Vaatleri unutmadık
Vaatlerini tutmayanlar oy istemesin
Vergi adaleti
Yasaksız grev hakkı
Yaşasın 1 Mayıs
Yaşasın işçi sınıfının birliği
Yaşasın işçilerin birliği
Yaşasın parlamenter demokrasi
Yaşasın sendikacılık hareketi,
Yaşasın Türk-İş
Yaşasın uluslararası dayanışma
Zorla emekliliğe hayır
Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Sabri Özdeş’in başkanlığındaki çalışmalar, bir rapor halinde Türk-İş Yönetim Kurulu’na sunuldu.
Türk-İş 1 Mayıs Kutlama Komitesi’nin raporuna göre, hazırlık çalışmaları şu şekildeydi:
Türk-İş Yönetim Kurulu imzalı 1 Mayıs bildirisi 100 bin adet bastırıldı ve örgüte dağıtıldı.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral imzalı 1 Mayıs Nedir? broşürü 100 bin adet basıldı ve örgüte dağıtıldı.
Mitinge çağrı el ilanı önce 100 bin, daha sonra 150 bin adet daha basıldı ve örgüte dağıtıldı.
Arkası yapışkan çağrı duyuruları 150 bin adet basıldı ve örgüte dağıtıldı.
600 adet miting meydan görevlisi gömleği, 400 adet yürüyüş görevlisi kolluğu, 4.000 adet donanma bayrağı, çok sayıda Türk Bayrağı, 1 Mayıs flaması hazırlandı.
70 bin adet 1 Mayıs yazılı karton şapka ve üzerinde 1 Mayıs ve miting yeri basılı 1500 adet çakmak yaptırıldı.
Çok sayıda pankart yaptırıldı.
Komite 7 Nisan 1993 günü Tekgıda-İş Genel Merkezi Toplantı Salonu’nda İstanbul’daki Türk-İş 1. Bölge kapsamındaki illerde bulunan sendika şube yöneticilerinin katıldığı bir toplantı düzenledi. 19 Nisan’dan itibaren de Bursa, Eskişehir, İstanbul Anadolu ve Rumeli yakaları, İzmit, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne ve İzmir’de şu başkanlarıyla toplantı yapıldı.
1500 adet davetiye bastırılarak siyasi partilere ve demokratik kitle örgütlerine gönderildi.
Bunların yanı sıra, bazı başka hazırlıklar ve afişleme yapıldı.
Komite’nin hazırladığı programa göre, önce 8.30’da Taksim Cumhuriyet Anıtı’na çelenk konacaktı. Katılımcıların meydana gelmesinin ardından, Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Sabri Özdeş, 1 Mayıs bildirisini okuyacaktı. Ardından bir erkek işçi ve bir kadın işçi birer konuşma yapacaktı. Son olarak da Türk-İş Genel Başkanı konuşacaktı. (1 Mayıs Kutlama Komitesi raporu, 3 s.)
1 Mayıs günü Abide-i Hürriyet Meydanı’ndaki mitinge ilişkin gelişmeler, bazı yayın organlarında yer aldığı biçimiyle, aşağıda aktarılacaktır. Önce, mitingde yapılan konuşmaların tam metinleri aşağıda sunulmaktadır:
Maden İşçisi Ali Dildeş’in Konuşması:
Sevgili İşçi Kardeşlerim,
Sendikalarımızın, siyasi partilerin ve demokratik kuruluşların değerli yöneticileri ve üyeleri,
Basın ve yayın organlarının değerli çalışanları,
Değerli Dinleyiciler,
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 MAYIS hepinize kutlu olsun.
TÜRK-İŞ, 1 MAYIS’ı İstanbul’da böylesine görkemli bir yürüyüş ve mitingle kutlayarak, ekmek ve demokrasi mücadelemize büyük bir katkıda bulunmaktadır.
Ülkemizin dört bir tarafından bu meydana akarak, sınıfımızın gücünü dosta düşmana gösteren sizlere teşekkür ediyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye’de 12 Eylül öncesinde de 1 MAYIS’lar kutlandı.
Ancak o yıllarda işçi sınıfımız siyasal kamplara bölünmüştü.
Bizim bölünmemiz sermayeye yarıyordu.
Bölündüğümüz için parlamenter demokrasiye gerektiği gibi sahip çıkamadık.
12 Eylül darbesinden sonra, sermayenin yoğun baskı ve sömürüsüyle büyük bir eğitimden geçtik. Daha bilinçlendik.
Bugün bu meydanda, ülkemizin dört bir tarafından ve her siyasal görüşten işçinin sergilediği birlik ve beraberlik, ulaştığımız bilinç düzeyini çok açık bir biçimde göstermektedir.
1 MAYIS, siyasal görüşü, etnik kökeni, milliyeti, dinsel inancı, mesleği, işkolu, işyeri, cinsiyeti ne olursa olsun, bütün işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günüdür.
1 MAYIS bir komünist bayramı değildir.
1 MAYIS’ın komünistlerin bayramı olduğunu ileri sürmek veya 1 MAYIS’ı bir siyasal görüşe maletmek, işçi sınıfını bölmektir.
1 MAYIS, sınıf kardeşliğini kalbimizde duyabilmektir, hissedebilmektir.
Ülkemizin veya dünyanın herhangi bir yerindeki işçilerin başarısına sevinmek, 1 MAYIS’ı kutlamaktır.
Ülkemizin veya dünyanın herhangi bir yerindeki iş kazasında veya kaybedilen bir mücadelede, içinizde bir şeylerin kıpırdaması, 1 MAYIS’ı kutlamaktır.
1 MAYIS ekmeğinizi bir grevci işçiyle bölüşmektir.
1 MAYIS, “bizimkiler” dediğinizde, hemşerileri veya aynı siyasal görüşten insanları değil, “İŞÇİLERİ” kastedebilmektir.
1 MAYIS, bir işçinin diğerine sahip çıkmasıdır.
1 MAYIS, dostluktur, sınıfımıza güvendir, geleceğin güzel günlerini işçi sınıfının yaratacağına duyulan inançtır.
Biz, işçiler olarak 1 MAYIS’ı böyle anlıyoruz.
1 MAYIS, ancak böyle anlaşılırsa, işçi sınıfının ve sendikacılık hareketinin güçlenmesine katkıda bulunur.
Değerli Arkadaşlar,
İşçi sınıfı olarak, büyük sorunlarla karşı karşıyayız.
Bu sorunları, tek tek işyerleri, tek başlarına sendikalar olarak çözemeyiz.
1 MAYIS, ekmek, barış, özgürlük ve demokrasi için, haklı ve meşru mücadelemizin bayrağını hep birlikte yükseltmemiz gereken gündür.
İşyerlerimizde ve bu meydanda, her siyasal görüşten işçi, ortak duygular ve düşüncelerle aynı hedefe yönelmiştir.
Üreten biziz.
Her türlü hizmeti sunan biziz.
Arı biziz. Bu ülkede de, dünyada da yaratılan değerlerin çok büyük bir bölümü bizim eserimizdir.
Ama en büyük sıkıntıları çekenler yine biziz.
İş kazalarında ölen biziz.
İşyerlerinde tükenen biziz.
Emekli olduktan sonra üç-beş yılı büyük sıkıntılarla ancak geçirebilen yine biziz.
İnsanca yaşamak istiyoruz.
Çalışma koşullarımızın insanca olmasını istiyoruz.
Ülke yönetiminde sınıfımızın çıkarları doğrultusunda söz sahibi olmak istiyoruz.
Bu isteklerimizi gerçekleştirmek için muhtaç olduğumuz kudret, işçi sınıfının birlik ve beraberliğidir, sınıf bilincidir, meşru ve demokratik yollardan mücadele kararlılığıdır.
Bu meydanı dolduran onbinlerce insan ve işyerlerinde ve evlerinde olsalar da kalpleri bizimle birlikte çarpan milyonlarca çalışan, bu isteklerimizi gerçekleştirecek güce sahip olduğumuza inanmaktadır.
İşçi sınıfı, Türkiye’de de, dünyada da, tüm çalışanlar için demokrasiyi, barışı, özgürlüğü ve refahı yaratacak güçtür.
İşçi sınıfından biri olmaktan gurur duyuyoruz. Geleceği yaratacak gücün parçasını oluşturmaktan onur duyuyoruz.
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası birliği ve dayanışması,
Yaşasın işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi,
Yaşasın tüm çalışanlar,
Yaşasın TÜRK-İŞ,
Yaşasın 1 MAYIS.
Cevizli Sigara Fabrikası İşçisi Ceyhan Çalı’nın Konuşması:
İşçi Kardeşlerim,
Mitingimizi Onurlandıran Konuklarımız,
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü yürüyüş ve mitingine hoş geldiniz.
1989 Bahar Eylemlerimizin, 3 Ocak Genel Eylemimizin, Zonguldak Madencilerinin Büyük Yürüyüşü’nün, 1991 Yaz Eylemlerimizin ardından, 1 Mayıs 1993 yürüyüş ve mitingi de, işçi sınıfının tarihine şanlı bir sayfa olarak geçecektir.
Bizi gören dostlarımız sevinsin, kıvanç duysun.
Değerli Arkadaşlar,
Biz işçiyiz.
Bir ücret karşılığında, alın terimiz veya beyin gücümüzle hayatımızı kazanırız.
Aramızla her siyasal görüşten, her dinsel inançtan, her etnik kökenden ve milletten insan vardır.
Ama, sorunlarımız ortak, sorunlarımızın çözümü ortaktır.
Kadınıyla, erkeğiyle, insanca yaşama ve çalışma koşullarına kavuşabilmek için mücadele etmekten başka yolumuz yoktur.
12 Eylül darbesinde yenilen bizdik.
1980 yılından 1989 yılına kadar yaşadığımız sıkıntılar, bugün 1 Mayıs’ı tam bir birlik ve beraberlik içinde kutlamamızı sağladı.
Sermayedar sınıf, hak ve özgürlüklerimize saldırırken, işçiler arasında siyasal görüşlere, dinsel inançlara, etnik kökene göre bir ayrım yapmadı.
İşçiler olarak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa böylesine yoğun baskılarla ve yoksullaşmayla karşı karşıya kaldık.
Rüzgar eken, fırtına biçer.
12 Eylül ve arkasından ANAP iktidarı dönemlerinde sermayenin düşmanca tavrı, bizim saflarımızda birlik ve beraberliğin gelişmesine, mücadele azminin yerleşmesine büyük katkılarda bulundu.
Bugün 1 Mayıs’ı, 1989-1992 döneminin şanlı eylemlerinin birikimiyle kutluyoruz.
Biz işçiyiz.
Dokuma tezgahının önündeki kadın işçi de, devlet dairesindeki memur da, sigara fabrikasındaki kadın işçi de, demir çekme veya konserve fabrikasındaki erkek işçi de aynı kaderi paylaşır.
Bir işkolunda alınan bir hak, diğer işkollarındaki işçiler için bir kazanımdır.
Bizim ücretlerimiz artarsa, memur olarak çalışan sınıf kardeşlerimizin ücreti azalmaz. Komşuda pişen onlara da düşer.
Çimento ve lastik işçilerinin grevleriyle elde edilen haklar, metal ve maden işçilerini güçlendirdi. Metal ve Maden işçilerinin grevleri, 1991 yılında yaz eylemlerimize güç kattı.
İran’daki veya İspanya’daki işçinin başarısı da bize güç katar. Suudi Arabistan’da sendikacılık yasaksa, biz zayıflarız.
Dünyayı bugün uluslararası tekelci sermaye yönetiyor. Bir ülkede ücretler çok arttı mı, çokuluslu tekeller o ülkedeki fabrikalarını kapatıp, ucuz işçiler peşinde koşuyorlar.
1 Mayıs’ın modası geçmemiştir. Çokuluslu tekellerin dünyayı yönettiği bir dönemde, işçi sınıfının uluslararası alandaki birliği ve dayanışması, her zamankinden daha önemlidir.
Ülkemizde işçi sınıfının mücadelesi, dünyanın dört bir tarafındaki işçilerin mücadelesinden güç alır ve onlara güç katar.
12 Eylül darbesinden sonra, ülkemizde sendikal hak ve özgürlükler yok edildi. Bu dönemde özellikle Avrupa işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin büyük desteğini gördük.
Bugün bize düşen görev, başka ülkelerde ezilen ve baskı altında tutulan sınıf kardeşlerimize aynı dayanışma elini uzatmaktır.
Değerli Arkadaşlarım,
İşçiler eziliyor.
Ama kadın işçiler çifte baskı altındadır.
Büyük Atatürk ülkemizde kadının çağdaşlaşması yolunda önemli adımların atılmasında büyük katkılarda bulunmuştur.
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde, yasalar önünde kadınlar eşit haklara sahiptir.
Ancak gerçek hayatta bu eşitlik henüz sağlanamamıştır.
İşçi sınıfımız demokrasi istemektedir.
TÜRK-İŞ’in 1 Mayıs’ta çıkardığı afişlerden birinde, Herkese, her yerde, hemen DEMOKRASİ denmektedir.
Ülkede demokrasi istiyoruz.
İşyerinde demokrasi istiyoruz.
Evde de demokrasi istiyoruz.
Ülkemizde ve işyerinde demokrasiyi kurmanın ve geliştirmenin yolu, evde demokrasinin gelişmesidir.
Değerli Arkadaşlar,
Kadın işçilerin karşı karşıya bulunduğu sorunlar gerçekten ağırdır. Bu sorunlarımızın çözümünde, tüm işçilerin ortak mücadelesi gereklidir.
1 MAYIS, bir bütün olarak işçi sınıfının, ayrıca işçi sınıfının içinde sorunları daha büyük olan çeşitli kesimlerin sorunlarının çözümünde önemli bir dönüm noktası olmalıdır.
İşçi sınıfı, kadınıyla erkeğiyle bir bütündür. Kadın ve erkek işçiler arasında eşitliğin sağlanması ve evlerimizde demokrasinin geliştirilmesi, işçi sınıfının mücadelesini daha da güçlendirecektir.
Kadın işçiler eylemlerimizin daima en ön safında yer aldılar.
Eylem yapan erkek işçinin en büyük destekçisi, evindeki eşiydi. Paşabahçe Cam Fabrikası’nda olduğu gibi, birçok eylemde erkek işçilerin ev kadını eşleri mücadelemize en etkin bir biçimde katılmıştır.
Türkiye’de işçi sınıfının toplumsal ve siyasal alandaki gücü ve etkinliği daha da artacaktır.
İşçi sınıfı ve sendikacılık hareketi içinde kadın işçilerin gücü ve etkinliği de artacaktır, artmak zorundadır.
Yaşasın 1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü.
Yaşasın işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi.
Yaşasın TÜRK-İŞ.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in Konuşması:
Basının ve Televizyonun Değerli Çalışanları,
TÜRK-İŞ’imizin Eski Genel Başkanları,
TÜRK-İŞ’e üye Teşkilatların Sayın Genel Başkanları ve Yönetim Kurulu Üyeleri,
Değerli Sendikacı Arkadaşlarım,
Siyasi Partilerin Değerli Yöneticileri ve Üyeleri,
Demokratik Kuruluşların Sayın Yöneticileri ve Üyeleri,
İşçiler, Memurlar, Emekliler, Öğrenciler, Tüm Çalışanlar,
Ülkemizin dört bir yanından gelerek, yürüyüşümüze katılan ve bu meydanı dolduran kardeşlerim.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta TÜRK-İŞ tarafından düzenlenen yürüyüş ve mitinge hoş geldiniz.
Bugün 1 Mayıs’ı kutlayan milyonlarca işçi, ekmek ve demokrasi istemektedir.
Bugün umudunu işçi sınıfına bağlamış milyonlarca vatandaşımız, huzur ve refah istemektedir.
1 Mayıs umut günüdür.
1 Mayıs, sevgi ve dostluk günüdür.
1 Mayıs, işçi sınıfının kendi bağımsız gücüne güvenme günüdür.
Biz işçi sınıfıyız.
Bir ücret karşılığında alın teri döken de, beyin gücü harcayan da bizdendir.
Dünyayı her gün biz yeniden yaratırız.
Güç bizdedir. Umut biziz.
12 Eylül darbesinden önce 1 Mayıs günü genel tatildi.
1 Mayıs’larda işçi sınıfının gücünden korkan darbeciler, bu hakkımızı elimizden aldılar.
1 Mayıs’ın işçi sınıfının bayramı olarak yasallaşmasını istiyoruz.
TÜRK-İŞ Türkiye’de işçi sınıfının temsilcisidir, tüm çalışanların öncüsüdür.
TÜRK-İŞ, 1993 yılında 1 Mayıs’ı İstanbul’da bu büyük yürüyüş ve mitingle, bütün işyerlerimizde okunan 1 Mayıs bildirimizle kutlamaktadır.
TÜRK-İŞ, 1994 yılında Nisan ayının son haftasını 1 Mayıs Haftası ilan ederek, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele gününü birçok merkezde mitinglerle kutlayacaktır.
Türkiye’de işçi sınıfı bugün sermayenin yoğun bir saldırısıyla karşı karşıyadır.
12 Eylül darbesinden sonra, 20 yıl işçiler güldü, biz ağladık; şimdi gülme sırası bizde diyen işverenler, işçi sınıfını zayıflatmak için yeni planlar yapmaktadır.
Enflasyon, dar ve sabit gelirlileri her geçen gün biraz daha yoksullaştırmakta, zenginlerin servetlerini her gün biraz daha artırmaktadır.
İşsizlerin sayısı her gün çoğalmaktadır. İnsanlar, ekmek parası kazanabilmek için insanlık dışı şartlarda çalışmayı kabule zorlanmaktadır.
İmzalanan toplu iş sözleşmelerinin ardından onbinlerce işçi işten atılmaktadır.
Sendikalaşma hakkını kullanan işçiler, işten atılarak açlığa terkedilmektedir.
Sendikaları yok etmek için, kamu kuruluşları özelleştirilmektedir.
Taşeronlaşma yoluyla işçiler üzerindeki baskı ve sömürü daha da yoğunlaşmaktadır. Sosyal hukuk devleti yok edilmektedir.
Değerli Arkadaşlar,
12 Eylül darbesinin asıl amacı, işçi sınıfını ve sendikacılık hareketini zayıflatmaktı.
Darbeden sonra on yıl boyunca işçi sınıfı ve tüm çalışanlar ağlatıldı, sermayedarlar güldü.
Bütün dünyada ve Türkiye’de, işçiler ve sendikalar parlamenter demokrasinin yılmaz bekçileridir.
Gelişmiş ülkelerdeki demokrasi, sermayedarların verdikleri bir lütuf değildir.
Bu ülkelerdeki demokrasi, işçi sınıfının meşru ve demokratik yollardan verdiği mücadeleyle, söküle söküle alınmıştır.
Demokrasiye bizim ihtiyacımız vardır, sermayenin değil.
Parlamenter demokrasiye biz sahip çıkacağız. Türkiye’de örgütlü işçilerin yüzde 80’ini temsil eden TÜRK-İŞ, demokrasiye sahip çıkma sorumluluğunu yerine getirecektir.
Bir ülkede demokrasinin durumu, sendikal hak ve özgürlüklerin düzeyi ile ölçülür.
Sendikalar yönelen her saldırı, gerçekte demokrasiyi hedef almaktadır.
12 Eylül darbesi işçi sınıfına çok önemli tecrübeler kazandırmıştır.
Ekmek mücadelesi ile demokrasi mücadelesi birbirinden ayrılamaz. TÜRK-İŞ, bu nedenle, demokrasi mücadelesini ön plana çıkarmaktadır ve çıkarmaya devam edecektir.
Bu konuda işçi sınıfı içinde tam bir görüş birliği vardır.
TÜRK-İŞ‘in Aralık ayındaki genel kurulunda bu konuda oybirliğiyle bir karar alınmıştır.
İşçi sınıfımız, herhangi bir darbe girişimi karşısında parlamenter demokrasiyi namusu gibi koruyacaktır.
Darbe girişimine karşı parlamenter demokrasiyi korumak için yapılan genel grev, meşrudur. Gerekirse, bu meşru hakkı, canımız pahasına da olsa, kullanmak zorundayız.
Değerli Arkadaşlar,
İşçiler ve sendikalar olarak karşı karşıya bulunduğumuz sorunlar, toplu sözleşmecilikle sınırlı bir sendikacılıkla çözülemez.
12 Eylül’ün kalıntıları hâlâ yerli yerindedir.
Demokratik bir Anayasa yapılmamıştır.
Grev yasakları, grev ertelemeleri ve hükümetlerin grev kırıcılığı sürmektedir.
Özgür toplu pazarlıktan söz etmek mümkün değildir.
Sendikalaşma hakkını kullananlar işten atılmaktadır.
Başta Anayasa olmak üzere, Sendikalar Yasasında, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasasında, İş Yasasında, Sosyal Sigortalar Yasasında ve ilgili diğer mevzuatta, TÜRK-İŞ’in talepleri doğrultusunda gerekli değişiklikler derhal yapılmalıdır.
12 Eylül’ün bu çağdışı düzenini toplu sözleşmelerle düzeltemeyiz.
İşçi sınıfı olarak, Parlamento’daki doğrudan ve bağımsız gücümüzü ve etkinliğimizi artırmak zorundayız.
İşverenler ve Hükümet bize toplumsal uzlaşma önermektedir.
12 Eylül darbesinin kalıntılarının sürdüğü, ekmek ve demokrasinin olmadığı bir yerde, toplumsal uzlaşma da olmaz. Böyle koşullarda toplumsal uzlaşmayı kabul etmek, teslimiyetçiliktir.
İşçi sınıfı olarak, insanca yaşama ve çalışma koşulları ile, hayatın her alanında demokrasi ve yönetime katılma talep ediyoruz.
Değerli Arkadaşlarım,
Bugün işverenin kasasından çıkan her 100 liranın yalnızca 45 lirası bizim cebimize girmektedir.
Dünyada, işçilerin en fazla vergi ödediği ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Vergiyi biz ödüyoruz. Sermayedarlar değil.
Ama bu ülkede hâlâ asgari ücretten vergi alma ayıbı vardır. Asgari ücretten vergi alan, eve giren üç ekmekten birisine el koymaktadır.
Birçok servet sahibi, bizim ödediğimiz verginin onda birini bile vermemektedir. Vergi kaçakçısı yüzsüzlerin isimleri bile açıklanmamaktadır. Vergi kaçakçılığı adeta teşvik ve himaye edilmektedir.
Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır.
Bunun gerçekleşmesi için gereken mücadele TÜRK-İŞ tarafından verilecektir.
Ücretlerimizden yüzde 14 oranında sosyal sigorta primi kesilmektedir.
Dünyanın hiçbir ülkesinde işçiden bu kadar yüksek prim kesilmez.
Hükümetler, ücretlerimizden kesilen bu primleri işverenlerden toplamamaktadır. Prim borcu faizlerini affetmektedir.
Bizden kesilen primlerle ayakta duran SSK’da ise bizim söz hakkımız yoktur.
İşverenlerin prim borcu faizlerini affedenler, SSK’nın arsalarını satarak, açıkları kapatmaya çalışmaktadır.
Buna izin vermedik ve vermeyeceğiz.
SSK’yı kasıtlı olarak kötü yönetenler, bu defa, SSK sağlık tesislerine tazminat bile ödemeden el koymanın ve bunları özel sektöre peşkeş çekmenin planlarını yapmaktadır.
Buna izin vermeyeceğiz. TÜRK-İŞ, böylesine bir girişim karşısında, bir bütün olarak, gereken her türlü eyleme başvuracaktır. Doğacak sorunların sorumluluğu bize ait olmayacaktır.
Değerli Arkadaşlarım,
Bunların ve benzeri sorunların çözümü için, parlamento üzerindeki meşru ve demokratik etkimizi artırmak zorundayız. TÜRK-İŞ, önümüzdeki dönemde, bu alandaki ağırlığını çok daha fazla hissettirecektir.
TÜRK-İŞ, siyasal partilerin ve Parlamento’nun, ücretli emekten mi yana, sermayeden mi yana bir tavır içinde olduğunu yakından izlemektedir.
İşçi sınıfı olarak, üreticiyiz, tüketiciyiz, seçmeniz.
Haklarımızı korumak ve geliştirmek için, gerektiğinde üretimden gelen gücümüzü kullandık.
Yüzbinlerce işçinin katıldığı grevlerimiz, vizite eylemlerimiz, 3 Ocak Genel Eylemimiz, Madencilerimizin Yürüyüşü, Paşabahçe işçisinin işyerini terk etmeme eylemi onurumuzdur, gururumuzdur, gurur kaynağımızdır.
TÜRK-İŞ olarak önümüzdeki dönemde tüketici olarak gücümüzü de gündeme getireceğiz. İşçi ve sendika düşmanlığı yapanlara karşı tüketici boykotları uygulayacağız.
Bugün özellikle geliştirmemiz gereken gücümüz ise, seçmenliğimizdir.
Türkiye nüfusunun yarıya yakını ücretlidir.
Birkaç yılda bir, birileri bizden oy ister.
Oy verir, seçeriz.
Daha sonra da, kendi seçtiğimiz insanın kapısının önünde sıraya girer, rica minnet iş yaptırmaya çalışırız.
Seçmen olarak gücümüzü, sınıfımızın yararına gerektiği gibi kullanmayız.
Ancak bugünün işçisi, 12 Eylül öncesinin işçisinden çok daha bilinçlidir.
Geçmişin sağcısı-solcusu biçimindeki bölünmüşlüğün yerini, sınıf kardeşliği anlayışı almıştır.
Bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorunlar, ancak seçmenlik gücümüzle çözülebilir.
Seçimlerden önce bize bol keseden yapılan vaadleri ancak seçmenlik gücümüzü bilinçli bir biçimde kullanırsak, yerine getirtebiliriz.
TÜRK-İŞ, ücret sendikacılığını, toplu sözleşme sendikacılığını aşmıştır.
İşçi sınıfı olarak, siyasal alandaki bağımsız gücümüzü geliştirmek ve etkili bir biçimde kullanmak durumundayız.
Mevcut siyasi partiler, işçi sınıfının taleplerine kulaklarını tıkamayı sürdürür ve sermayedarların borusunu öttürmeye devam ederlerse, işçi sınıfı kendi siyasi partisini kuracaktır. Kuracağı partiye namusu gibi sahip çıkacaktır. Tabandan yükselen ses budur.
Böyle bir siyasi parti, kısa sürede ya iktidar partisi, ya da ana muhalefet partisi olacaktır. Buna yürekten inanıyorum.
Değerli Arkadaşlar,
Tek tek işyerlerinde hak alma dönemi çok gerilerde kalmıştır.
Bugün her toplu sözleşmede, her grevde, her eylemde, iki büyük güç karşı karşıyadır.
Bir tarafta ücretli emek, veya işçi sınıfı vardır.
Diğer tarafta ise sermaye.
Bugün her toplu sözleşmeye IMF, Dünya Bankası, uluslararası tekelci sermaye müdahale etmektedir.
Haklı ve meşru mücadelemizde başarılı olmak için, birlik ve beraberliğimizi korumalı ve daha da geliştirmeliyiz.
İşçiler ve sendikalar arasında artık 12 Eylül öncesinin bölünmeleri yoktur.
Sermaye bize karşı tam bir birlik-beraberlik içindeyken, bizi bölmeye kimsenin gücü yetemez. TÜRK-İŞ, bu konuda da, işçilerin ve sendikacıların sağduyusuna, tecrübesine, sınıf bilincine güvenmektedir.
Sınıf kardeşliği bağımız, sağcılık-solculuk farklarından çok daha güçlüdür.
Ülkemizde işçi sınıfının birliği bugün TÜRK-İŞ’te sağlanmıştır. TÜRK-İŞ örgütlü işçilerin yüzde 80’ini temsil etmektedir.
Sendikal birlik TÜRK-İŞ’tedir. TÜRK-İŞ, ülkemizde işçi sınıfının temsilcisidir.
TÜRK-İŞ, birliğimizin daha da pekiştirilmesinin yolunun, sendikaların güçlendirilmesinden geçtiğine inanmaktadır.
TÜRK-İŞ, işverenlerin sendikasızlaştırma saldırısına karşı, sendikalaşma kampanyaları açacaktır.
Yüzbinlerce sendikasız işçi, ayda net 900 bin liraya aile geçindirmeye çalışmaktadır.
TÜRK-İŞ asgari ücret kadar ücret gelirinin vergiden muaf tutulmasını, net asgari ücret miktarının bir ailenin insanca yaşamasına yetecek düzeye derhal çıkarılmasını talep etmektedir.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ta, diğer işçi konfederasyonlarına ve bağımsız sendikalara, huzurunuzda, bir defa daha sesleniyorum.
TÜRK-İŞ olarak, DİSK ve bağlı sendikaların yeniden faaliyete geçmesi ve malvarlığına kavuşması için büyük çaba gösterdik.
DİSK artık açıldı. Malvarlığına da kavuştu.
İşçileri bölmeyin.
12 Eylül öncesine dönmeyin.
TÜRK-İŞ’te ve sendikalarımızda sendika-içi demokrasi işlemektedir.
İşverenler tek bir örgütün çatısı altında bize karşı tek bir cephede örgütlenmişken, ayrılıkçılık yapmayın.
TÜRK-İŞ ve bağlı sendikalar olarak, her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğumuzu bir defa daha ilan ediyorum.
Sermayenin ve bazı politikacıların oyunlarına gelmeyin.
Birbirimizle uğraşarak gücümüzü tüketmeyelim. Sorunlarla ve bu sorunları yaratanlarla hep birlikte uğraşalım.
İşçi sınıfının ve tüm çalışanların sorunlarını daha kısa sürede çözebilmek için, TÜRK-İŞ’in çatısı altında birleşelim, bütünleşelim.
Günümüzde önemli bir gelişme de, kamu çalışanlarının sendikalaşmasıdır.
Memurlar da işçi sınıfının ayrılmaz bir parçasıdır.
Kamu çalışanları son yıllarda birçok engeli aşarak ve TÜRK-İŞ’in desteğiyle var olan sendikalaşma haklarını kullanmaya başlamıştır.
TÜRK-İŞ, kamu çalışanlarımın mücadelesini bugüne kadar desteklemiştir. Desteklemeye de devam edecektir.
TÜRK-İŞ, tüm ücretlilerin aynı iş yasasına tabi olmasını, herkesin toplu sözleşme, grev ve siyasal faaliyette bulunma haklarından yararlanmasını talep etmektedir.
TÜRK-İŞ bu konuda üzerine düşeni yapmaya devam edecektir.
TÜRK-İŞ, gerekli yasa değişiklikleri yapılınca, tüm kamu çalışanlarını TÜRK-İŞ çatısı altında görmek istemektedir.
Ülkemizdeki milyonlarca işsiz de işçi sınıfının bir parçasıdır.
TÜRK-İŞ olarak, önümüzdeki dönemde işsizlik sorununa daha fazla önem vereceğiz.
İşsizliğin azaltılması için Hükümete demokratik yollardan baskı yapacağız.
İşsizlik sigortasının kabulü için kampanyalar açacağız.
Ülkemizdeki milyonlarca emekli de bizim ayrılmaz bir parçamızdır.
Emeklilerin sorunu TÜRK-İŞ’in sorunudur.
Emekliler arasında farklı uygulamalar getirenler, emeklilerin hepsinin mağduriyetine sebep olmuştur. Süper emeklilik uygulamasının yarattığı sıkıntılar giderilmelidir.
Emekli aylıkları, emeklilerin insanca yaşayabilmelerine imkan verecek bir düzeye çıkarılmalıdır.
İnsanca yaşamak emeklilerin de hakkıdır.
TÜRK-İŞ, işçi ve memur emeklilerinin hepsinin sorunlarının çözümüne ağırlık verecek ve bu konuda elinden geleni yapacaktır.
Değerli Arkadaşlar,
İşçi sınıfının ülke çapındaki birliği de yeterli değildir.
Karşımızda uluslararası tekelci sermaye vardır.
Karşımızda, uluslararası sermayenin beyni ve sözcüsü IMF vardır, Dünya Bankası vardır.
1 Mayıs’ı bunun için kutluyoruz.
1 Mayıs, dünyanın her tarafındaki işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günüdür.
Ülkemizde sermaye cephesi, işçi sınıfına ve tüm çalışanlara karşı son yıllarda yeni bir saldırı başlattı.
Bu yeni saldırının önemli unsurlarından biri, tüm halkı sendikalara ve sendikalı işçilere karşı kışkırtmaktır.
Sermaye cephesi, bizim mutlu azınlık olduğumuzu ileri sürüyor.
Bir gecelik düğünde 5 milyar lirayı harcayanlar mutlu azınlık değilmiş de, her gün ölüm tehlikesi altında çalışıp ayda birkaç milyon lira kazanan sendikalı işçi mutlu azınlıkmış.
SSK hastanelerinde kuyruklarda saatler geçirenler, bir film çektirmek için haftalarca bekleyenler, 14 bin liralık muayene ücretini veya ilaç parasını nasıl bulacağını kara kara düşünenler mutla azınlıkmış.
Sermaye cephesinin bu yalanlarını teşhir edeceğiz.
Biz daha az ücret alırsak, aradaki farkın yoksullara gitmeyeceğini, yalnızca sermayedarların kârlarını biraz daha artıracağını halkımıza anlatacağız.
Sermayedarlar ve onların sözcüsü politikacılar, geçmişte işçileri ve halkı, sağcı-solcu diye bölmüş, birbirine düşürmüştü.
Ancak bugün güçleri buna yetmemektedir.
Bugün artık kimse bu oyuna gelmemektedir ve gelmeyecektir. Halkımız artık bilinçlenmiştir.
Ancak, işçi sınıfının ve sendikacılık hareketinin zayıflatılması için yeni oyunlar tezgahlanmaktadır.
Basın ve yayın organları kanalıyla, halkın, işsizin, memurun, sendikasız işçinin, köylünün, esnafın sorunlarının sorumlusu olarak sendikalı işçiler suçlanmaktadır.
Halkımız, tamimiyle iftira ve yalana dayalı bir kampanyayla, sendikalara ve sendikalı işçilere karşı kışkırtılmaktadır.
Sermayenin kontrolundaki bazı basın organları ve televizyon kanalları da, bu oyunda etkin bir biçimde görev almaktadır.
Bizden kesilen vergilerle faaliyet gösteren TRT, sendikalı işçilerin ücretlerini abartan yayınlarıyla, bu kışkırtmalara alet olmaktadır.
TRT’yi, bu bölücü ve kışkırtıcı tutumundan vazgeçmeye çağırıyorum.
Sermaye cephesinin bu kampanyası, ülkemize ve demokrasiye büyük zarar vermektedir. TÜRK-İŞ, kamuoyunu doğru biçimde bilgilendirmek için gerekli adımları atmaya hazırlanmaktadır.
Değerli Arkadaşlar,
TÜRK-İŞ, işçi sınıfının temsilcisi, tüm çalışanların öncüsüdür.
TÜRK-İŞ, esnafın ve sanatkarın sorunlarının çözümü konusunda üzerine düşen görevleri yerine getirecektir.
Değerli Arkadaşlar,
Ailelerinin büyük fedakarlıkları ile okuyup, üniversite kapılarında yığılan, daha fazla okuma imkanı bulamayan, Üniversiteyi okuma ve mezun olma şansını yakaladığı halde iş bulamayıp, diplomasını bir kenara bırakıp, asgari ücretle ne olursa olsun iş arayan onbinlerce gencimizin sorunları bizlerin sorunudur.
Onlar bizim evlatlarımızdır.
Onlar, yarınlarımızı teslim edeceğimizi söylediğimiz halde, işsizliğe ittiğimiz gençlerimizdir.
Elbette bu acı tabloya seyirci kalmayacağız.
TÜRK-İŞ, öğrencilerin sorunlarının çözülmesi ve yüksek öğretimde 12 Eylül döneminin kalıntılarının temizlenmesi için, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir.
İşçi sınıfını ve halkımızı bölmeyi amaçlayan ikinci oyun, etnik kökenlerle ilgilidir.
Türkiye’de 50’ye yakın etnik kökenden insan bugün aynı kaderi paylaşmaktadır.
Sermaye cephesi, etnik kökenlere göre bölünmemiştir.
TÜRK-İŞ, işçi sınıfının birliğinin savunucusudur.
İşçi sınıfının birliği, ülkemizin birliğidir.
İşçi sınıfının birliği, ancak demokrasiyle sağlanır.
İşte bu nedenle, TÜRK-İŞ olarak, HERKESE, HERYERDE, HEMEN DEMOKRASİ istiyoruz.
TÜRK-İŞ, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanan sorunların çözümü için silahların susması gerektiğini daima savunmuştur.
Bu bölgemizde silahlı eylemlerin, faili meçhul cinayetlerin ve anti-demokratik uygulamaların son haftalarda azalması, TÜRK-İŞ’in taleplerinin doğruluğunu bir defa daha göstermiştir.
TÜRK-İŞ, bölgedeki sorunların demokratik kural ve işleyiş içinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısı korunarak çözülmesini talep etmektedir.
Ülkemizin birliğini korumada en etkili harç, sınıf kardeşliği anlayışıdır.
TÜRK-İŞ, uluslararası işçi sınıfı hareketinin ayrılmaz bir parçasıdır. 1 Mayıs’ı bu anlayışla kutluyoruz.
TÜRK-İŞ, emperyalizme karşı şanlı bir kurtuluş savaşıyla kurulan bağımsız, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünün yılmaz savunucusudur. 1 Mayıs’ı bugün bu nedenle, onurumuzun ve bağımsızlığımızın simgesi yüzlerce Türk Bayrağıyla ve İstiklal Marşımızla kutluyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
İşçilerin ve ayrılmaz parçasını oluşturduğumuz halkımızın sorunları saymakla bitmez.
Koalisyon Hükümeti bu sorunlara çözüm bulmamıştır.
Hükümetler değişirken, sermayenin iktidarı kesintisiz sürmektedir.
ANAP gitmiştir, ama dertler bitmemiştir.
Koalisyon Hükümeti, 12 Eylül darbesinin mirasıyla bu ülkeyi yönetme ayıbını sürdürmektedir.
Ancak, işçi sınıfı 1 Mayıs’ta karamsar olamaz.
İşçi sınıfı umutludur.
TÜRK-İŞ umutludur.
Halkımızın umudu işçi sınıfıdır. Onun temsilcisi TÜRK-İŞ’tir.
Türkiye’nin ve dünyanın mutluluk, özgürlük, demokrasi ve refah dolu geleceğini yaratacak güç, işçi sınıfıdır.
TÜRK-İŞ olarak, işverenleri ve Hükümeti son defa uyarıyoruz.
Sermaye cephesinin işçilere ve tüm çalışanlara yönelik saldırısı derhal durdurulmalıdır. 12 Eylül döneminin kalıntıları temizlenmelidir.
İş güvencesi toplu sözleşme taslaklarımızda yer aldığı biçimde sağlanmalıdır. ILO’nun 158 sayılı Sözleşmesi derhal onaylanmalıdır. İş güvencesi yasa tasarısı kabul edilmelidir.
Taşeronlaşma önlenmelidir.
Toplu sözleşme görüşmelerinde, insanca çalışma ve yaşama koşulları konusundaki taleplerimiz karşılanmalıdır.
TÜRK-İŞ, önümüzdeki dönemde, 12 Eylül’ün kalıntılarının temizlenerek ülkemizin demokratikleştirilmesi, yasaların işçi sınıfı ve tüm çalışanların çıkarları doğrultusunda değiştirilmesi, toplu iş sözleşmelerinde yeni kazanımların elde edilmesi, SSK’daki sorunların çözümü gibi konularda büyük kampanyalar düzenleyecektir.
Değerli Arkadaşlarım,
Muhalefette iken, TÜRK-İŞ’e gelerek,
-Herkese aş, işi olmayana iş, işçi kıyımına son, diyenler,
-12 Eylül yasalarıyla ülke yönetmenin demokrasi ayıbı olduğunu söyleyenler,
-Her işçiye iki anahtar vaadinde bulunanlar,
bugün iktidardadır ve ülkeyi yönetmektedir.
Ancak verilen sözlerin hiçbiri tutulmamıştır.
ANAP iktidarı döneminde, halkın ve çalışanların sorunlarına eğilmeyen ANAP Hükümeti’nin başına gök kubbeyi yıkacağını söyleyen Sayın Başbakanımız ve Sayın Başbakan Yardımcımız, bugün halkımızın ve çalışanların hangi sorununu çözmüştür?
Biz, gökkubbeyi kimsenin başına yıkmayız.
Fakat, bize verdiği sözleri hükümet koltuğuna oturduktan sonra unutanlar, bizi kandırdığını ve kandıracağını sananlar, hangi makama ve mevkiye giderlerse gitsinler, bu gökkubbe altında rahat edemezler. Onları rahat oturtmayız, çünkü işçi sınıfının onlardan çok alacağı vardır.
Bu kişiler yarın hangi yüzle işçi sınıfının ve çalışanların karşısına çıkacak ve yeniden oy talebinde bulunacaktır?
Bu kişiler bilsinler ki, işçi sınıfı dünün işçisi değildir. Artık işçileri hiçbir siyasi güç kendi politik çıkarlarına alet edemeyecektir.
İşçi sınıfı kendi politik gücünü, halkının, ülkesinin ve kendisinin çıkarları doğrultusunda kullanacaktır.
Değerli Arkadaşlarım,
Hükümeti, meydanlarda verdiği sözü tutmaya bir kez daha çağırıyoruz.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla ülkemizin her bir köşesinde hayata geçirilmesini istiyoruz.
Ülke sorunlarının yalnızca sermayedarlarla değil, büyük halk kitlesini temsil eden sendikalarla da görüşülmesini talep ediyoruz.
Bunlar ve diğer isteklerimiz, haklıdır ve meşrudur.
Bu taleplerimiz yerine gelinceye, başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm çalışanların mutluluk ve refah içinde yaşayacakları bir Türkiye yaratılana kadar, meşru ve demokratik mücadelemiz sürecektir.
Bu konuda sizlere güveniyorum.
Yaşasın işçi sınıfının birliği.
Yaşasın TÜRK-İŞ.
Yaşasın 1 Mayıs.
Cumhuriyet Gazetesi, Türk-İş’in Abide-i Hürriyet Meydanı’ndaki mitingini şöyle anlatmaktadır:
Türk-İş ve bağlı sendikalar tarafından Şişli Abide-i Hürriyet Alanı’ndan düzenlenen 1 Mayıs mitingi olaysız geçti. Miting sonunda yürümek isteyen bir grup, polis tarafından coplandı; çük sayıda kişi gözaltına alındı. Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, mitingde yaptığı konuşmada, mevcut partilerin tutumlarını sürdürmesi halinde işçi sınıfının kendi partisini kuracağını, 1994 yılının son haftasını 1 Mayıs Haftası olarak kutlayacaklarını söyledi ve Demirel’i kastederek, “bize verdiği sözü hükümet koltuğuna oturduktan sonra unutanlar, bizi kandırdığını ve kandıracağını sananlar hangi makama ve mevkiye giderlerse gitsinler, bu gök kuble altında rahat edemezler. Onları rahat oturtmayız,” dedi.
Sendikaların Şişli Abile-i Hürriyet Meydanı’nda düzenledikleri 1 Mayıs mitingi için işçi grupları, sabah 9.00’dan itibaren Darülaceze, PERPA binası ve Abide-i Hürriyet kavşağında birikmeye başladılar. Saat 09:30’da da yürüyüşe geçtiler. Çağlayan köprüsü altında barikat kuran polis, işçileri tek tek aradı. Saat 11:25’te Türk-İş Başkanı Bayram Meral kortejin en önüne gelerek yürüyüşü başlattı.
Kortej, saat 11:45’te Abide-i Hürriye Alanı’nda, Çay-Kur binasının önüne kurulan pllatforma ulaştı. Burada saat 13:00’e kadar diğer işçilerin ve demokratik kitle örgütlerine bağlı grupların alana girişleri beklendi.
Grupların çoğu, davul-zurna eşliğinde alana girmeyi sürdürürken, saat 13:00’te saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’yla miting başladı. Bazı gruplar, bunu ıslıklarla protesto etti.
Çay-Kur binasına asılan büyük boy bir Türk bayrağı, bir Türk-İş bayrağı, bir Atatürk posteri ile yürüyen işçileri temsil eden iki posterin altında kurulan kürsüden önce maden işçisi Ali Dildeş konuştu. Dildeş, 1 Mayıs’ın bütün işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olduğunu söyledi. Maden işçisi Dildeş, “1 Mayıs bir komünist bayramı değildir. 1 Mayıs’ı bir siyasal görüşe mal etmek, işçi sınıfını bölmektir,” dedi.
Daha sonra kürsüye gelen Cevizli Sigara Fabrikası işçisi Ceyhan Çalı da “1 Mayıs’ın modası geçmemiştir. Çokuluslu tekellerin dünyayı yönettiği bir dönemde işçi sınıfının uluslararası alandaki birliği ve dayanışması her zamankinden daha önemlidir,” diye konuştu.
Daha sonra konuşan Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Türk-İş’in demokrasi mücadelesini ön plana çıkardığını belirtti. Meral, işçi sınıfının, herhangi bir darbe girişimi karşısında parlamenter demokrasiyi namusu gibi koruyacağını kaydetti. Meral, “İşverenler ve hükümet, bize toplumsal uzlaşma önermektedir. Ancak 12 Eylül darbesinin kalıntılarının sürdüğü, ekmek ve demokrasinin olmadığı bir yerde, toplumsal uzlaşma olmaz,” diye konuştu.
Miting bitiminde gruplar pankartlarıyla birlikte sloganlar atarak çeşitli yönlere doğru dağılmaya başladılar. Çağlayan yönüne doğru “kahrolsun faşist devlet”, “yaşasın Türkiye komünist işçi hareketi”, “yaşasın TKP-ML hareketi” şeklinde sloganlar atarak yürüyüş yaşan gruba polisler müdahale etti. Çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Yaklaşık bin kişilik gruba cop ve sopalarla saldıran çevik kuvvet, resmi ve sivil polisler bir çok kişiyi yaraladı. Grupta bulunanların kaçarken birbirlerini ezmeleri sonucu da birçok kişi yaralandı. Göstericiler daha sonra sloganlar atarak çeşitli yönlere doğru kaçtılar.
Bu arada, olayı görüntülemeye çalışan Milliyet gazetesi muhabiri Musa Ağacık, polisler tarafından tartaklandı. (Cumhuriyet, 2.5.1993)
Cumhuriyet Gazetesi’nde Halil Nebiler’in “Yağmur Yağdı, 1 Mayıs ‘Naylon’landı” başlıklı haberi de yaşananların bir başka boyutunu veriyordu:
“Birlik, mücadele, dayanışma” günü 1 Mayıs’ı Türk-İş çatısı altında, Şişli Abide-i Hürriyet alanında kutlamak isteyen işçiler, saat 09:00’dan itibaren belli noktalarda toplanmaya başladı. Yağmur yağıyor. İşçilerin çoğu, kafalarından ayaklarına kadar uzanan poşetlerin içine girmişler, bayramı fazla ıslanmadan kutlamak için çabalıyorlar. Perpa’nın önünde biriken gruptan biri, günün anlam ve önemini dile getiren bir espri yaptı: “Lan hepimiz naylon giydik. 1 Mayıs da naylon 1 Mayıs oldu.”
Çevre yolundan, Kasımpaşa yönünden otobüslerle gelenler, Perpa binasına 200-300 metre kala otobüslerini sağa çekip bina önünde toplanıyorlar, sonra da Çağlayan alanına yürüyüşe geçiyorlar. Çağlayan köprüsünün altında üç aşamalı polis barikatı kurulmuş. Herkesin çantası, poşeti, üstü aranıyor, öyle geçiliyor.
Saat 10:00 – 10:30 arasında gruplar Çağlayan meydanında diğer arkadaşlarını bekliyorlar. Polisler çevredeki büfelerde, kahvehanelerde nöbetleşe çay içerken, Türk-İş yöneticileri polisler, rahatsızlık duydukları bazı demokratik kitle örgütü gruplarının yürüyüşte alacakları yeri tartışıyor. Tartışma sırasında, sendikacıların “Tabii ay, onlar kim ki, gitsinler en arkaya, sonrasını siz bilirsiniz” falan gibi sözlerle sorunu havale edişlerine tanık oluyoruz.
DİSK eski Genel Sekreteri Fehmi Işıklar, Türk-İş’in 1 Mayıs mitinginde grupların alana girmesini bekliyor. Eski konfederasyonu ise İstanbul’un 30-40 kilometre uzaktaki bir başka köşesinde kendi mitingini, eski genel sekreter olmaksızın yapıyor. Garip bir durum.
Miting alanına her grubun girişi bir başka alem. Sendikalar genellikle “Yaşasın 1 Mayıs” sloganlarıyla veya davul-zurnayla, oyun havaları eşliğinde halaylarla giriyorlar. İşçi Partililer, 80 öncesi 1 Mayıs’ları anımsatacak bir biçimde ellerinde yıldızlı bayraklarıyla koşarak giriyorlar alana. Harb-İş Gölcük Şubesi işçileri ellerinde Uğur Mumcu ve Nazım Hikmet portrelerini içeren pankartla, Devrimci İşçi Hareketi grubu “işçiyi, haklıyız, kazanacağız” sloganıyla yerlerini alıyorlar. Petrol-İş Batman Şubesi ise “Yaşasın 1 Mayıs” yerine aynı anlama gelen “Biji 1 Gulan” sloganını tercih ediyor.
Mitingde her grup bir başka slogan atıyor neredeyse. Birkaç grup, “gerilla barışın güvencesidir”, “çift taraflı ateşkes”, “yaşasın halkların kardeşliği” sloganlarını, bir grup “şehitler ölmez”, “haklıyız kazanacağız”, “yaşasın direniş, kahrolsun teslimiyet” sloganlarını atıyor. Kimileri, “yaşasın işçi-devrimci birliği”, kimileri “geliyor geliyor madenciler geliyor” sloganını kullanıyor. Tabii bu son slogan Zonguldaklıların. Ama miting alanında en çok duyulan slogan, “kahrolsun sendika ağaları”, “kahrolsun sarı sendikacılık”, “devrimci işçiler sendika yönetimine” oluyor.
Saat 13:00’te Atatürk ve arkadaşlarının anısına bir dakikalık saygı durumu çağrısı yapılıyor. Kürsünün yol yanından ıslık sesleri. Hemen sonra İstiklal Marşı. Yine aynı dönden ıslık sesleri. İstiklal Marşı’nın bitiminden sonra alkışlar ve bu kez karşı ıslık sesleri. Mitingin sunucusu, konuk olarak bulunan TBMM Başkanvekili, SHP Diyarbakır Milletvekili Fehmi Işıklar’ı sunuyor. Işıklar bir süre yuhalanıyor. Arkasından sözen. Onu da uzun yuh’lar. Artık üçüncü konuk sunulmuyor. “Cumhuriyet, 2.5.1993)
Aydınlık Gazetesi’nin Türk-İş’in İstanbul’da düzenlediği mitingden izlenimleri de aşağıda sunulmaktadır:
Türk-İş’in birinci hamur kağıda bastırdığı afişler kostik tutmadı.
Türk Metal İstanbul Şube Başkanı Erdoğan Aslıyüce, sendikacı arkadaşlarıyla sohbetinde isyan ediyordu: “Eskiden 1 Mayıs’a giden bir işçi görürsem görevden alırım dediğim temsilciye, bugün, şu kadar adam getirmezsen görevden alırım diye tehdit ediyorum.
Karayolu işçisi Hüseyin Eser, 44 yaşındaydı ve ilk kez bir 1 Mayıs mitingine katılıyordu. “Karşı olduğumdan değil,” diyor Eser, “9 yıl önce Elazığ’dan geldim. Elazığ’da kutlanmaz. İstanbul’da da geçen seneye kadar olmadı. Geçen sene oğlum katıldı. 24 yaşında. Oğlumun dünya görüşü daha bambaşka. İmreniyorum, kıskanıyorum onları” 18 yaşında işçiliğe başlayan Hüseyin Eser, emekliliğine 1 yıl kala ilk kez katıldığı 1 Mayıs mitinginde görev aldı, gece, alanda nöbet tuttu.
İşçiler şiddetli yağmura rağmen sloganlarıyla miting alanına doğru yürümeye başladı. “Yaşasın 1 Mayıs”, “yaşasın işçilerin birliği”, “işçiler el ele genel greve.”
İstanbul Halkalı Ziraat Araştırma’dan üç kadın işçi Tarım-İş İstanbul Şubesi pankartının arkasında en ön sırada yürüyor. Üçü de Bulgaristan’dan göçmen olarak gelmişler. 15 yıllık işçiler. “Türkiye’de ilk defa katılıyoruz,” diyorlar. Ama Bulgaristan’da 1 Mayıs yasak olmadığı için her zaman katılırlarmış.
7 aylık hamile bir ev kadını, alana en erken gelenlerden. Yanında yine ev kadını olan bir arkadaşı var. “1 Mayıs bayramına saygı duyuyorum. Onun için geldim,” diyor. Yasal olduğu için mitinge geldiklerini söylemeyi de ihmal etmiyorlar.
İstanbul Cam Sanayii’ndeki grevci işçiler aileleriyle yürüyüşe katıldı. (Aydınlık, 2.5.1993)
Gündem Gazetesi miting sonrasındaki olaylara ilişkin şu bilgiyi vermekteydi:
Miting dağılırken alandan Çağlayan yönüne doğru yürüyüşe geçen ve TKP/ML – TİKKO ve TKİH pankartlarını taşıyan yaklaşık 500 kişilik grubun önü Florance Nightengale Hastanesi’nin önünde bir grup polis tarafından kesildi. İlk barikatı aşan grup, Çağlayan Kavşağı’nda ikinci polis grubuyla karşılaştı. Polis yürüyüşçülerin pankartları indirmelerini istedi. Grup pankartı indirdikten sonra “Yaşasın Partimiz TKP-ML, ordumuz TİKKA” şeklinde slogan attı. Polis bu gruba yol verdikten sonra arkadaki TKİH imzalı pankart taşıyan grubu durdurdu. Grup pankartları indirmeyince polis sopa ve coplarla saldırdı. Grubun arka tarafını da kesen polis yürüyüşçüleri hastane demir parmaklıklarına sıkıştırdı. Cop ve sopa darbeleriyle yerlere düşen insanlar, çığlık çığlığa bağırırken, kucağında çocuklar bulunan anneler nereye kaçacaklarını şaşırdılar. Polisin saldırısı sırasında çok sayıda yaralanan gözaltına alınan oldu. (Gündem, 2.5.1993)
Milliyet Gazetesi’nin gözlemleri şöyledir:
Türk-İş tarafından Çağlayan’da düzenlenen miting öncesinde, çevre trafiği kesilerek işçilerin alana kolayca girmesi sağlandı. Miting, saat 11:30’da başladı. Yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı mitingden önce çalan müziği protesto eden bir grup, “işçi marşı” çalınmasını istedi. Ardından da “sarı sendikacılığa hayır” sloganı attılar. “Yaşasın 1 Mayıs”, “1 Mayıs şehitleri ölümsüzdür” gibi pankartların yer aldığı miting alanında, bazı yasadışı örgütler tarafından bayraklar asıldı. Miting boyunca, işçiler tarafından sık sık “Yaşasın 1 Mayıs”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız” ve “İş, ekmek, özgürlük” sloganları atıldı.
Mitingin başında, Atatürk ve 1 Mayıs’ta ölenler için saygı duruşu yapıldı. Daha sonra, İstiklal Marşı’nın okunması sırasında bir grup ıslık çalarak “yuh” çekti. (Milliyet, 2.5.1993)
Sosyalist partilerden EMEP’in yayın organı durumunda olan Gerçek Dergisi de farklı bir tablo sunuyordu:
Türk-İş üst yönetimi ve Tertip Komitesi, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının uluslararası bir mücadele ve dayanışma günü olduğunu unutup, İstiklal Marşlı ve Türk Bayraklı bir 1 Mayıs düşünüp planlamışlardı. Ama bu da ters tepki. Eline Türk Bayrağı tutuşturulup “görevli” kılınan işçiler bayrağı, cepheden dönen yenik askerin tüfek taşıdığı gibi, adeta sürekler biçimde taşırken, neden bayram taşıdığı sorusunu, “ne yapalım, yöneticiler verdi, taşıyoruz” biçiminde yanıtlıyorlardı. Ama işçi sınıfının uluslararası birliğinin simgesi kızıl bayrağı taşıyanlar ise; göğüslerini gere gere, 1 Mayıs’ın gereğini yaptıklarının bilinciyle taşıyordu bayraklarını.
İstiklal Marşı ise; sadece öndeki bir grup görevlinin, protestolar arasında kaybolup giden bir hezimet marşı oldu.
İşçilerin bu tepkisini yatıştırmak ihtiyacından olacak, Bayram Meral, neden İstiklal Marşı okuduklarının “gerekçesini” açıklamak zorunda kaldı. Ama bu gerekçe de kimseyi ikna etmedi.
Türk-İş üst yönetiminin, meydanda toplanan işçi ve emekçiler tarafından tepkiyle karşılanan diğer bir tutumu da, 13 kamu sendikası şubesine söz hakkı verilmemesiydi.
Abide-i Hürriyet Meydanı’ndaki en kalabalık kortejlerden birisi de memurların kortejiydi. “İşçi memur birlik, iş ekmek özgürlük” “işçi memur el ele genel greve”, “grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı”, vb. slogan ve pankartlarla gösteriye katılan memurlar en kalabalık ve en disiplinli kortejlerden birisiydi.
Kamu sendikalarının 1 Mayıs’ta kendilerini ifade etme imkanı tanımadığı için bu sendikaların reformcu yöneticilerine memurları DİSK’e dolgu maddesi yapma olanağı tanıyan Türk-İş yönetimi miting alanında da bu tutumunu sürdürmesi işçiler tarafından protesto edildi.
Evet, Türk-İş üst yönetimi Çağlayan’da bir tören düzenlemişti, ama işçiler bunun içini doldurup 1 Mayıs gösterisine dönüştürdüler. Sendikacıların düşündüğü gibi değil, işçilerin istediği gibi 1 Mayıs kutlaması oldu. (Gerçek, 8 Mayıs 1993, s.35)