TÜRK-İŞ’İ YIKIP YENİDEN KURACAĞIZ
Aydınlık´a konuşan Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, Türk-İş´in emek mücadelesini yok etme operasyonunun merkezi haline geldiğini söyledi. Türkel, Türk-İş´in bugünkü yapısını yıkmadan yeni bir Türk-İş yaratmak mümkün değildir dedi.
Tek Gıda-İş’in 3 Genel Merkez yöneticisinin, Genel Başkan’a karşı başlattıkları kavga, bu yöneticilerin sendika dışında bırakılması ve olağanüstü genel kurul kararı alınmasıyla yeni bir boyuta taşındı. Bazı Türk-İş yöneticilerinin de adının karıştığı tartışmaları ve süreci Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel’le konuştuk.
– TekGıda-İş’te ÇAYKUR grevinin ardından tartışmalar başladı. İstifanız istendi. Ardından Olağanüstü Genel Kurul Kararı alındı. Neler oluyor?
ÇAYKUR 22 Nisan grevi sonrası kendimizde bir iç hesaplaşma dönemine girdik. Bir sessizlik süreci oldu. Nedeni Çaykur işçisi ne yaptığını kendisi bulsun istedik. Biz de genel merkez yöneticileri olarak kendimizi gözden geçirmek istedik. Bir iç hesaplaşmaya döndürmek, nerede hata yaptık, örgütümüzü ne kadar hazırladık, en alttan en üste tüm kademelerde bu değerlendirmeyi yapmak için bir sürece girmiştik. Ancak bu süreç içerisinde 3 genel merkez yöneticimiz Ankara’ya giderek ‘ÇAYKUR sözleşmesini kamu protokol çerçevesinde bile olsa bitirmek istiyoruz’ dediler. Grev akşamı bir kere daha aynı öneriyle bana geldiler, ertesi gün sözleşmeyi imzalayamadan Ankara’dan döndüler. ÇAYKUR yönetimi bu sözleşmeyi imzalamamak için her türlü hazırlığı yapmıştı. Bunun arkasında Hak-İş var.
ÇAYKUR Genel Müdürü ile Hak-İş işbirliği içerisinde. Talimat da en tepeden almıyor. Yani Çalışma Bakanlığı’nı da diğer Bakanları da aşıyor. Ankara’ya giden arkadaşlarımıza da söylemişler. "Hak-İş’in eli buraya kadar uzandı" denilmiş. Bakanlar, "Bu sorunu artık Başbakan çözer bizim yapabileceğimiz bir şey yok" demişler.
‘Bir bürokrat bu gücü nereden alır?’
Ben bunun böyle olduğunu çok önceden biliyordum. ÇAYKUR sözleşmesinde Çalışma Bakanı, "4,5 milyon TL’yi 4,6 milyon yapamam benim yetkim buraya kadar. MALİye Bakanlığı ile de konuştum mümkün değil" diyen bir Bakan’a karşılık, ÇAYKUR’un 60 yıllık tarihinde ilk defa sadece grevi kırmak için, işçilere 1 ay önce işbaşı yaptırarak, 22 milyon TL’yi ödeyebilecek güçte bir Genel Müdür. Sizce bir bürokrat bu gücü nereden alır?
Biz bunun böyle olduğunu söylediğimizde arkadaşlarımıza, kabul ettirmekte güçlük çektik. Kısacası ÇAYKUR’da bir operasyon var. Bunu 5 yıl önce de söyledik. ÇAYKUR’un özelleştirilmesi için, Genel Müdürün de içinde olduğu bir sendikal operasyon yapılıyor. Onlar da biliyor ki ÇAYKUR’da kağıt üzerinde bile olsa, bir tek üyemiz bile kalmasa o grev devam eder.
Çay üreticisinin çayını alıp parasını iki yıl sonra taksitler halinde ödeyerek emek sömürüsünü gerçekleştiriyor. Burada engel ÇAYKUR; ÇAYKUR’da engel TekGıda. Peki bu sendikanın gücünü kırmak için ne yapmalı? Bu sendikanın içinden ucuz adamlar bulmalı. AKP Hükümeti ucuz adamları buldu. Ucuz adamları ve Türk-İş içindeki işbirlikçileri aracılığıyla düğmeye bastı. TekGıda-İş Sendikası’nı ikiye bölmek için harekete geçildi. Fakat Tek Gıda çok güçlü bir örgüt olduğunu, bu tür operasyonlara izin vermeyeceğini gösterdi.
Her türlü hukuksuzluğa, zulme karşı dimdik duran bir sendika olan Tek Gıda-İş’e karşı Çalışma Bakanlığı’nın bütün ofisleri işbirliği içerisinde. ÇAYKUR bu anlamda çok önemli. Ama ne yaparlarsa yapsınlar ÇAYKUR işçisi sendikasından vazgeçmeyecektir. Kimi bakanların talebi doğrultusunda bizim arkadaşlarımızın benim istifamı istemesinin ardından, Çaykur’da üyelerimizin istifaları başladı.
Benim istifa mı isteyen arkadaşlarım her ne kadar ‘Süreç doğru yönetilmedi" deseler de, o süreç çok doğru ve sağlıklı yönetildi. Onlar bir akıl tutulması sonucu ÇAYKUR’da yapılmak istenenleri ve oynanan oyunları görmediler. Grevin ertesi günü Hak-İş ve Öz Gıda yöneticileri apar topar Rize’ye gelerek, ‘Tek Gıda başaramadı biz buradayız" diye çalışmalara başladı. Onlara birileri görev verdi de gittiler.
"Sıra oyunun ikinci perdesinde hadi gelin" dediler. Ama üyelerimiz, 3 yönetici arkadaşımızın gösteremediği duruşu gösterdiler. Tüm baskılara rağmen sendikalarına sahip çıktılar. Bizim de onlara sahip çıkmamız lazım. Sizin aracılığınızla şunu söylemek istiyorum. ÇAYKUR’da tek bir üyemiz dahi kalsa TekGıda-İş Sendikası orada olmaya, mücadelesini sürdürmeye devam edecektir. Sadece üyelerimizin değil, çay üreticisinin de emeğinin hakkı için mücadelemizi sürdüreceğiz ve başarıyla çıkacağız.
‘Bu iktidarın da yeri siyasi mezarlık’
Biz çok iktidarlar gördük; hepsi de siyasi mezarlıklarda yerlerini aldı. Bu iktidar da eninde sonunda o mezarlıkta yerini almaya mahkumdur. O günlere hazırlıklı olacağız ve o gün için de mücadele edeceğiz. Bu iktidar işçiyi, emekçiyi yok sayıyor, sömürü düzenini kurup, grevleri yasadışı ilan ederken, yasal grevleri kaos yaratma olarak ifade ediyor. O zihniyetin, bir gün bu ülkenin siyasi tarihinden silineceğini hepimiz göreceğiz.
– TekGıdaİş’e yönelik operasyonlarda bazı Türk-İş yöneticilerinin de adı geçiyor. Neden Türk-İş yönetimi bu müdahalelerin içinde TekGıda’ya karşı?
Hayır öyle değil; o görüşmenin zeminini de hazırlayan TEKEL işçisinin mücadelesidir. Yine TEKEL işçilerinin 4-C’ye karşı Ankara’da verdiği mücadele var. Kimilerine göre başarısızdır ama o zamana kadar 4-C’de ücretler 600 lira civarında iken o mücadele sırasında yüzde 50 arttırıldı. Çalışma süreleri 10 ay iken 11 ay 22 güne çıkarıldı. Tam bir kölelik düzeni idi. Eğer 4-C’de bazı düzelmeler oldu ise o TEKEL işçisinin mücadelesinin sonucudur.
Bugün işçiler mücadeleden korkmuyor, hakları için direniyorsa, bugün Gezi Parkı eylemlerinde insanlar TOMA’ların önünde cesurca durabiliyorlarsa TEKEL mücadelesine iyi bakmak gerekiyor. Bugünü orada görmek gerekiyor.
‘El etek öpenleri rahatsız ettik’
Tek Gıda-İş böylesi bir sendikacılık yaparken Türk-İş içerisinde hükümete yalakalık yaparak, kapalı kapılar arkasında "Ağam, efendim" diyerek, el etek öperek sendikacılık yapanları ve yaptığını sananları rahatsız etti. Bu rahatsızlık Türk-İş içerisinde bizi ayrışmaya götürdü. TEKEL eylemi sırasında Türk-İş Genel Sekreterliği’nden istifamı tetikledi.
Eğilmez ve bükülmez bir mücadele Türk-İş içerisinde de oluşmaya başladı ve bundan rahatsızlık duydular. Niye rahatsızlık duyuyorlar bundan. Biliyorsunuz son Türk-İş Genel Kurulu öncesinde Sendikal Güç Birliği (SGBP) diye bir birliktelik oluşturduk. Bu güç birliği işçi sınıfının kaderine müdahale etti, konfederasyonlar dışında bir çekim merkezi oluşturdu. Türk-İş yönetimi bundan duyduğu rahatsızlığı genel kurula da yansıttı.
SGBP olarak genel kurul öncesi uyardık, ‘gittiğiniz yol hukuka aykırı’ dedik ve ihtarnameler gönderdik. Genel kurulun ardından dava açtık ve Türk-İş yönetimi kendi içinde çatışmaya başladı. Türk-İş’te hükümet operasyonu bitmiyor. Türk-İş yöneticileri dün bize operasyon yaparlarken, bugün birbirlerine operasyon yapar hale geldiler.
‘iktidar bir tasla cok kus vurmak istedi’
Türk-İş içerisindeki iktidar uzantıları Tek Gıda’yı önlerinde engel olarak görüyor, Hava-İş’i engel olarak görüyor, Belediye-İş’i engel olarak görüyor. SGBP içerisindeki tüm sendikalar onlara göre engel. Tek Gıda-İş’te sendikal yapısıyla örgütsel duruşuyla etkili. Bu yüzden kendi içinde sorun yaratarak saf dışı edilmek isteniyor. Tek Gıda’sız bir SGBP, zayıflamış bir SGBP demek, zayıf bir Tek Gıda da ÇAYKUR sorununun hükümet için çözümü demek. Yani benim istifamla bir taşla pek çok kuş vurmuş olacaktı iktidar partisi.
İçimizden 3 arkadaşımızda kimi Türk-İş yöneticileriyle birlikte tetikçiliğe soyundular. Şube Başkanlarınız Ankara’ya gitti. Türk-İş yöneticileri ve bazı sendikalarla görüştü.
Hayır. Tek Gıda-İş Sendikası diğer kurumlardan farklıdır. Burada demokrasi işler. Kim ne derse desin. Sendikal hareketin içinde en demokratik sendikalardan biriyiz. Şube Başkanları oturdular, bu sürecin en başından itibaren duruma el koydular. Her aşamada başkanlar kurulu yaptık, diğer yöneticilerle ortak toplantılar yaptık. Denetim kurulları, yönetim kurulları, hepsi yapıldı.
Şube başkanlarının kurumsal bir sorumluluğu var. Bu örgütün yöneticileri onlar. Kendi delegeleriyle tartıştılar ve genel kurul kararı aldılar. 3 yönetici sürekli rapor alarak bu kurumu kayyuma bir adım daha yaklaştırırken, şube başkanlarının insiyatif alması kadar doğal bir şey olamazdı. Sendikalarının, içişlerine karışan herkese hesap sorma hakları da var.
Türk-İş’ten Ergün Atalay’ın adı geçiyor. 3 yöneticiyi Bakanlarla görüştürüyor. Sonra çıkan haberlerin ardından bir açıklama yapılıyor. Türk-İş yönetimi diye. Şimdi biz de soruyoruz. Kimmiş o Türk-İş yönetiminden bu işe karışan? Çıksın adıyla açıklama yapsın. Türk-İş yönetimi adının arkasına saklanarak açıklama yapmak, açık konuşmaktan korkanların işidir. Türk-is nerede? Türk-İş Başkanı Türk-İş’e uğramaz olmuş, Genel Sekreter kendi ifadesiyle haftalardır aylardır Türk-İş’e gitmiyor. MALİ SEKRETERİn zaten istediği buydu; Türk-İş’i dağıtmak, birbirine düşürmek. Karar alamayan, felç eden bir misyonu var onun; misyonunu yerine getiriyor. Diğer iki yönetici ise yeni göreve geldiler. "Hay gelmez olaydık" pişmanlığı içindeler. Böyle bir Türk-İş’e Türk-İş diyebilir misiniz?
Kendi kendini felç etmiş, kilitlemiş bir yapıya dönüştü. Kimi iktidar yalakaları memnun bu durumdan. İktidara bir iki iş yaptırıp bir şey yapıyormuş gibi gözüküyorlar. Kamuda örgütlü birkaç sendika Hak-İş’in saldırıları karşısında susup bekliyor. Bugün yarın işleri bitecek. Hükümete muhalif sendikalar ortada da, Türkİş Başkanı’nın sendikasına bakar mısınız ne hale geldi. Üyeleri 4-C’ye kaçmak için fırsat kolluyor. Türk-İş bu hale, mücadele edenleri yok ederek geldi.
Türk-İş, Türk-İş olmaktan çıkmış; Türkiyede işçi sınıfı, emek mücadelesini yok etme operasyonu merkezi haline gelmiştir. Türk-İş’in bugünkü yapısını yıkmadan yeni bir Türk-İş yaratmak mümkün değildir. Bu anlayış ykılmalıdır. Yıkacağız, yeniden kuracağız!
Türk-İş işçinindir!
Talihsiz bir dönemden geçiyor. Artık hükümetin arka bahçesi bile değil. Öyle olsaydı kendisine bağlı sendikalara bu saldırılar yapılamazdı. Artık onlar benim için zavallıdır. Kongre kararı alamayacak ve kongreye gidemeyecek kadar zavallı bir haİe gelmişler. Onlar Türkiye işçi sınıfı tarihine kara bir leke olarak geçecek.