TÜRK-İŞ İNTİHARA DOĞRU GİDİYOR
Türk-iş´in uzun süren sessizliğine tepki duyarak görevinden istifa eden Türk-iş Muğla il Temsilcisi Süleyman Girgin, yaşadığı süreci soL´a anlattı. Örgütlü toplum bu ülkenin akciğeridir diyen Girgin, Türk-iş´in bu süreçte git gide Hak-iş´e benzemeye başladığını vurguladı.
Türk-İş’in uzun süren sessizliğine tepki duyarak görevinden istifa eden Türk-İş Muğla II Temsilcisi Süleyman Girgin, yaşadığı süreci soL’a anlattı. "Örgütlü toplum bu ülkenin akciğeridir" diyen Girgin, Türk-İş’in bu süreçte git gide Hak-İş’e benzemeye başladığını vurguladı.
Türk-İş, Hak-İş’e benzemeye başladı ‘Mesele Kumlu’nun istifası değil’
GÖRÜŞME: DENİZ ALI GÜR Türk-İş Muğla İl Temsilciliği görevini 2006 yılından bu yana yürüten Süleyman Girgin, geçtiğimiz ay bu görevden istifa etti. Türkiye Maden-İş Sendikası Yatağan Şube Başkanlığı görevini sürdüren Girgin, Türk-İş’in son Genel Kurulu’nda Sendikal Güç Birliği Platformu’na destek vermişti. Süleyman Girgin, istifa gerekçelerini ve Türk-İş’e dair değerlendirmelerini soL’a anlattı.
İstifanızın gerekçeleri nelerdir? Türk-İş’te tam olarak nelerden rahatsızsınız?
2006’dan bu yana da emek mücadelesi içerisinde konfederasyonumuzun almış olduğu kararların Muğla’da uygulanmasını sağladım. Bunun dışında yerelde çalışma hayatıyla ilgili konularda bir sorun olduğunda da diğer sendikalarla, emek örgüüeriyle beraber ve halkla da bütünleşerek yereldeki sorunlara müdahil olmaya çalıştık. Tabii bu süreç içerisinde en büyük eylemlilik Tekel süreci olmuştu ve bu süreçte burun, dudak kıvırmadan Türk-İş’in almış olduğu bütün eylem kararlarını dört dörtlük bir şekilde uyguladık. Hatta diyebilirim ki, Tekel sürecini Ankara’da olmamamıza rağmen, Ankara’daymışız gibi yaşadık ve yaşattık. Türk-İş bir aile ve bizim evimiz. Ancak sendikal anlayış bakımından yapılan bütün hatalara, tabanda işçiyle biz karşı karşıya geldiğimiz için, biz cevap vermek zorunda kaldık.
‘SALDIRILARA SESSİZ KALINIYOR’
Neleri kastediyorsunuz?
Örneğin Tekel sürecinde Türkİş’in yeteri kadar Tekel işçilerini sahiplenmediği şeklindeki soruların cevaplarını yerelde biz verdik. Sonra kamu toplu sözleşmeleri süreci vardı ve bu sözleşme altı yedi ay kadar uzadı. Taban bu durumdan çok rahatsızdı. Hükümetin teklifleri çok komikti. Türk-İş sabah eylem kararı alıp, öğleden sonra toplu sözleşmeyi imzaladı. İster istemez bu durum tabanda sıkıntı yaratıyordu. AKP’nin emek hareketine saldırıları artıyor, Türk-İş ise sessiz, tepkisiz. Adeta Türkiye’de sanki Türk-İş diye bir şey yok. Artık AKP hükümeti Türk-İş’in almış olduğu bütün eylem ve etkinliklerde "buyurun isterseniz greve çıkabilirsiniz" diyecek şekilde Türk-İş’in genel anlayışını hafife almaya başladı. Kısacası artık bir çıkış gerekiyor.
Örneğin Türk-İş içerisinde Sendikal Güç Birliği var ve onlar da Türk-İş üyeleri. Bu birliğe Türkİş kulak vermek zorunda. Emeğe yapılan saldırılara sessiz kalındığı gibi, birleştirici ve bütünleştirici bir yapı oluşturmak için gayret de sarf edilmiyor. Bu doğrultuda genel merkezdeki kavgalar artık üst düzey yöneticiler kanalıyla bile basına yansımaya başla di. Ben de bu durumdan kendime vazife çıkararak, samimi bir şekilde, örgütüme hiçbir laf söyletmeden, Türk-İş’in bu ge nel davranışını uygun görmediğim için protesto etmek cıyla istifamı sundum.
‘SGBP YÖNETİME GİRMELİ’
Bundan sonra Türk-İş içerisinde sendikal mücadele açısından savunduğunuz dönüşümler doğrultusunda ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?
Kendi genel merkezimizle sürekli görüşüyoruz. Maden-İş’e bağlı başkanların çoğu, olası bir olağanüstü genel kurulda mutlaka birleştirici bir yapıda yer almamız gerektiğini düşünüyor. Türk-İş’in yeniden bir güven tesis etmesi ve umut olması lazım. Hem halk, hem de işçi tabanında bu güveni elde edebilmesi için bu parçalı durumdan bir an önce kurtulması lazım. Türk-îş intihara doğru gidiyor.
Yani bu konfederasyon bu parçalı görüntü sürecine müdahale etmediği anda kendi ayağına kurşun sıkıyor. Madem gündemde Olağanüstü Genel Kurul gibi bir olay var, yapılması gereken Türkİş’in hükümetin karşısında yumruk gibi, dinamik bir yapıya dönüşmesidir. Bu dönüşümün gerçekleşmesi içinde derhal genel kurula gidilerek Sendikal Güç Birliği’nin de içinde olduğu bir yönetimin oluşturulması gerekiyor.
Sizce Türk-İş’in içindeki çatışmalar daha uzlaşmacı bir yönetim anlayışı mı oluşturdu? Türk-İş, bu sessizliği ile Hak-iş’leştiriliyor. Hükümetin çalışma hayatıyla ilgili her dediğini destekleyecek bir kuruma dönüştürülüyor.
Lütfen söyleyin bir olayın aslı varken fotokopisine gerek duyulur mu?
Sendikaların yapısı gereği muhalif bir duruşu olması gerekir. Biz siyasi bir parti değiliz. Her siyasi partiden ve memleketin her yerinden insanların olduğu bir yerde, bir tane gözlük vardır, o da işçi sınıfıdır. Sınıf gözlüğüyle bakmak lazım olaylara. Sendikalar hem devletten bağımsız olmalı, hem işverenlerden, hem de siyasi partilerden bağımsız olmalı. Doğası gereği Türk-İş devlet eliyle kurulduğu için devlet otoritesine daha bağımlı bir görüntü veriyor. Daha uzlaşmacı görüntü veriyor. Uzlaşma mutlaka olmalı. Ancak kargı ucuyla bir uzlaşma olmalı, ister kamu, ister özel sektördeki işveren olsun, ilk önce mücadele esas alınmalı.
Bizim genel olarak temennimiz Seyfi Demirsoy’un ‘Ankara’da hükümet varsa, Ankara’da Türk-İş de var" dediği şekliyle Türk-İş’in yeniden yapılanmaya girmesidir. Aksi takdirde Türk-İş öleceğini bile bile ateşe uçan kelebek gibi savruluyor bir tarafa. Bakın, 1980’li yıllarda nüfusumuz 40 milyon, sendikalı işçi sayısı iki buçuk milyon. Şimdi gelmişiz 75 milyona, sendikalı işçi sayısı 700-800 bin civarında. Türkiye’de nüfus artıyor ancak sendikalaşma azalıyor. Oysa örgütlü toplum bu ülkenin akciğeridir. Türk-İş içinde Pevrul Kavlak-Mustafa Kumlu saflaşması olduğu biliniyor. Geçtiğimiz hafta da soL gazetesinde Yıldırım Koç’un bir röportajı vardı.
Türk-İş içerisinde Ramazan Ağar’ın da öne çıkma çabalarından bahsediyordu. Olası bir olağanüstü genel kurulda siz nasıl bir taraflaşma bekliyorsunuz?
Ramazan Ağar Türk-iş’i eleştirdi, ki Türk-İş Yönetim Kurulu üyesidir. Ağar’ın "Bu yapı ile gitmez" demesi malum durumun ilamıdır. Bunun gerekçesine bakmak lazım.
Altı ay önce Sendikalar ve Toplu Sözleşme Yasası değişti ve Mustafa Kumlu’nun konuyla ilgili bir protokol imzaladığı basına yansıdı, ilk çatlak o zaman başladı, imza attıysa Kumlu’nun istifa etmesi gerekir, ama istifa ettiğinde Pevrul Kavlak’ın gelmesiyle Türk-İş’in yapısı mı değişecek? Yedekten bir kişi gelecek ve mevcut yapı devam edecek. Farklı sendikal anlayışlar arası bir gerilim söz konusu mu?
Bir tarafta Sendikal Güç Birliği var, diğer tarafta mevcut yapı var. Ama bu iki yapıyı birleştirmeye, yönelik bir gayret yok. Olağanüstü Genel Kurul’a gidilerek birleştirici bir yapı ortaya konulması ve bunun sonucunda hükümetin ve toplumun karşısına daha dinamik bir Türk-İş çıkması gerektiği Güç Birliği tarafından söylenmişti. Aksi takdirde, kıdem tazminatından bölgesel asgari ücrete kadar emeğin gündemindeki acil sorunlar ortada dururken, Türkİş’in adeta bu sorunlar yokmuş gibi davranması vicdanları rahatsız ediyor.
Öte yandan, Türk-İş’te çözüm Mustafa Kumlu’nun istifa etmesi değil. Mesele Türk-İş’in genel zihniyetinin değişmesidir.
Türkiye’de en demokratik yapı tüm bunlara rağmen yine de sendikalar. Üç dört yılda bir seçimle kendilerini yenilerler. Buna rağmen kendine demokrat olmayan bir yapı ile ne kadar gidilebilir?